28 Mart 2016 Pazartesi

Hani.Camiye gelmeyecektin?" Hiç sesini çıkarmadı.Çünkü musalla taşının üzerinde,yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu. ""HER NEFİS ÖLÜMÜ TADACAKTIR

Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu.
"Gel seni camiye götüreyim", dedim. Bugün Cuma biliyorsun.
""Sen de benim camiye gitmediğimi biliyorsun,"" dedi.
""Biliyorum ama,sebebini gerçekten merak ediyorum.
""Ne bileyim olmuyor işte, dedi. Hem pantolonumun ütüsü bozulup, dizleri çıkar diye endişe ediyorum.
""Gayri ihtiyari gülmeye başladım.
""Herhalde şaka yapıyorsun,"" dedim. ""Bunun için cami terk edilir mi?"" ""Ciddi söylüyorum,"" dedi. Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin.""
Gerçekten öyleydi. Giydiği birbirinden güzel elbiseleri mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı.
""Peki, dedim. Hayatında hiç camiye gitmedin mi?""
""Çocukken dedemle birkaç kere gitmiştim Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum. Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum,"" dedi.
Söyledikleri beni son derece şaşırtmış ve bu konuyu açtığıma pişman etmişti. Daha sonra el sıkışıp ayrıldık. Onunla konuşmamızdan 2 ay sonra,kendisinin camide olduğunu söylediler.Hemen gittim. Bahçedeki namaz saflarının en önünde duruyordu ve üzerinde yine yeşiller vardı. Yavaşça yanına yaklaştım ve kısık bir sesle: "Hani.Camiye gelmeyecektin?" Hiç sesini çıkarmadı.Çünkü musalla taşının üzerinde,yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu.

HER NEFİS ÖLÜMÜ TADACAKTIR
Bir gece ben, Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem ile berâber namaz kıldım. Resûl-i Ekrem mütemâdiyen kâim idi. (Bir derecede ki) en sonu ben, fenâ bir iş işlemeyi kurdum. Ne düşündüm? diye İbn-i Mes`ûd`a soruldu. İbn-i Mes`ûd: İstedim ki, ben oturayım da, Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`i (ayakta yalnız) bırakayım.buhari 584
571. Sevgilinin gamından neler çektiğimi benden sorma. Elini gönlümün üstüne koy, o söylesin
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün,
(c. III, 1212)
• Sevgilinin gamından neler çektiğimi bana sorma! Elini gönlümün' üstüne koy, o söylesin! Gözlerimin içine bak, şarabı
ve kadehi bana sorma!
• Aşk ordu çekti, geldi, can alemini ele geçirdi. Artık sen, ben zavallının halini benden sorma, aşktan sor!
• Aşıkların gönülleri, sevgilinin yüzünden kuş yüreği gibi çırpınıp duruyor. Aşıklığa ait nükteli, üstü örtülü sözleri,
çırpınıp duran gönüllerden başkasına sorma!
• Pencereden uçan kuşun özelliği nedir? Uçmak değil mi? Eğer sen kuş gibi isen kanadını aç, uç! "Kapı nerededir?"
diye sorma, kapı senin ne işine yarar?
• Aşığın babası da, anası da onun aşkıdır. Bu yüzden sen, babadan o kadar çok bahsetme, anayı da o kadar sorma!
• Aşıkların gönülleri kızgın tandıra benzer. Tandıra gelince artık başka bir şey sorma!
• Gönül kuşu, tandırdaki ateşe aşık ise pervane gibi kanadının yanması sana daha yakışır, daha hoştur. Artık kanadı
sorma!
• Sevgili ile sen, her ikiniz bir baş olduysanız, iki ayrı beden de bir beden olduysa, artık geri adım atma, artık şu başı
da sorma!
• însanoğlunun kulağı da, gözü de hangi toprakla doludur? Arayıp durdugun hazineyi, görülmesi gereken inciyi sen,
balçığa bulaşmış baş gözünden sorma! Sen onu gönül gözünden sor!-
"Bu beyitte geçen hazine ile, insanda bulunan ilahî emanete, "kenz-i mahfî" (=gizli hazine)'ye işaret edilmektedir."


572. Sen bugünkü kıyameti gör de, yarınki kıyameti hiç sorma!
Fa'ilatiln, Fa'ilatiin, Fa'ilatün
(c. 111, 1208)
• 0 güzel, o ay yüzlü sevgili olmayınca bizim halimiz nice olur? Sorma, hele aşkından başımıza ne geldiğini, neler
çekdiğimizi hiç sorma!
• Bak da gör, yerler de, gökler de onun yüzünün nuru ile doldu, onun boyunu bosunu, salınışını, edasını hiç sorma!
• Aşk gayreti ile inci daneleri gibi dökülen gözyaşlarıma bak, fakat aşk denizinin ne kadar saf olduğunu, dalgalarının
ne kadar hoş olduğunu sorma!
• Gönlümüzün kanına ayağını basma, sevdadan da bana hiç bir şey sorma! 
• Ayağını basma diye yalvardığım, gönlümün kanını gör, fakat kimseye ondan bahsetme, bir şey söyleme, o şuh,
kavgacı güzeli de hiç sorma!
• Yüzbinlerce gönül kuşunun çok kanat çırptıkları için kanatlarının döküldüğünü gör, fakat Kaf Dağı'ndan, zümrüd-ı
ankadan bir şey sorma!
• Onun aşkının belasında yüzlerce kıyamet var. Sen bugünkü kıyameti gör de, yarınki kıyameti hiç sorma!

573. Ey gönül, sen kendi hayalinden ürküp kaçıyorsun, sen kendi kendinden kaçıyorsun.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îliin
(c. III, 1206)
• Onun dudağına kim yaklaşsa, onu öpmek istese, önden arkadan yaralanır. Çünkü nerede balarısı varsa oraya
yaklaşanı sokar.
• Onun yüzü bir gül bahçesidir. Orada yılan gizlenmiştir. Siyah saçları geceye benzer. Hırsızlar, gece bekçileri orada
toplanırlar. Bu yüzden orada huzur yoktur.
• Sensiz cihanın ne hüneri, ne değeri vardır? Sensiz o nasıl var olabilir? Can la, cihan da senin kulun ve kölendir.
Aslında can da sensin, cihan da sensin.
• Yüzlerce güneş, yüzlerce ay, senin nurundan alınmış birer parıltıdır. Senin güneşin manevî olduğu için, hiç bir zaman
batmaz.
"Hz. Mevlana bu beyti yediyüz sene önce söylemişti. 0 zamanki kozmoğrafyada, dünyada tek bir güneş olduğu
sanılıyordu. Bugün onbeş milyar ışık yılı uzakta güneşler keşfediyorlar. Bu görüş, Mevlana'nın kerametlerinden birisi
olamaz mı?"
• Gök senin mana suyunda döner, durur. Akıl senin hekimliğinin önüne bütün ecza sevablarını sunuyor.
*Zerre zerre bütün yiyecekler, senin hudutsuz, sınırsız olan sofranın önünde dizilmişler, her nefeste bütün canlı
varlıklara gıda olmak ümidi ile secdeye kapanarak ihsanını, lütfunu dilerler.
*0 sevgili elini açarak der ki: "Baharın çerçöpe nefesi ile verdiği hayatı, ben bütün cihana veririm."
*Toprak nur yediği için, içinde gümüş ve altın vardır. Toprak aynı zamanda su içtiği için börülceler, mercimekler bitirir.
*Dünyada görülen çeşitli renkler, büyülere benzer. Aşk ise Hz. Musa'nın asasıdır. Ağzını açar da bir nefeste onların
hepsini yutar.
*Ey gönül, kendi nakşından, kendi hayalinden ne kadar çok korkuyor, ne adar çok kaçıyorsun? Arkana dön de bir bak!
Senden başka kimse yok! Sen kendi kendinden kaçıyorsun.
"Mevlana Mesnevî'nin V. cildinin 669. 670 numaralı beyitlerinde aynen şöyle söylemişti:
"Başkasından kaçan adam ondan kurtulunca rahata kavuşur, karar kılar. Halbuki benim düşmanım da benim, benden
kaçan da ben! Şu halde işim kıyamete kadar boyuna kaçmaktır. Ben kendimden kaçarken kendimi de beraber
götürüyorum."
• Artık yeter! Sen sakanın atından da daha aşağı değilsin ya! Saka bir müşteri bulunca atın boynundaki çıngırağı
çıkarır.

574. Onun adını kim anarsa, mezarda kemikleri çürümez.
Mefa'îliin, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. III, 1235)
 • Canla aradığım güzeli, burada bulunanlar arasında göremiyorum.
• Burada bulunanlar arasında yok, acaba nereye gitti? Bu mecliste ondan bir nişane, bir iz göremiyorum.
• Her yere, her tarafa bakıyorum. Onun gül bahçesinden bir iz göremiyorum.
• Müslümanlar; güzelliği ile etrafa nam sarmış olan o güzeli, mum gibi bu meclisin ortasında ışık saçarken görmüştüm.
0 nereye gitti?
• Adını söyle, onun adını kim anarsa mezarda kemikleri çürümez.
• Elini öpene ne mutlu! Can verirken onun adını ananın ağzı tatlılaşır.
• Yüzünü gördüğüme mi, yoksa huyunu öğrendiğime mi şükredeyim? Dünya onun bir eşini benzerini görememiştir.
• Yeryüzünün onu bulamamasına şaşmamalı. Gökyüzü bile onun aşkı ile dönüp duruyor.

575. Aşk bir tek candır, ama yüzlerce şekle girmiştir.
Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün 
 (c. III, 1227)

• Yüzü de güzel, saçı da güzel, hele alnına dökülen o kıvrım kıvrım kakülleri daha da güzel! Her an, her saat onun
canına da, dinine de yüzlerce rahmet olsun.
*0 her lahza, her saat bir önceki nazından, edasından daha da tatlı, daha da güzel. Haydi sevgilim, yeni bir eda, yeni
bir işve göster.
*Büklüm büklüm saçlarını rüzgar karıştırınca, büklümlerinde yüzlerce Çin, yüzlerce Maçin ülkesi kaybolur.
*Ey benim gözüm; nefesini kes, sus! Gülüp duran, güzelliğinin anlatılmasına imkan olmayan o ay yüzlüye dikkatle
bak! Ara vermeden onu seyret!
*Onun ab-ı hayatının üstünde, yüzlerce gökyüzü döner. Onun temkinli hizmetinde yüzlerce dağ, el pençe divan durur.
*Aşk bir tek candır, ama yüzlerce şekle girmiştir. Onun bu haline. bu kurnazlıklarına, oyunlarına baktım da şaşırdım,
deli divane oldum.
*Görülmemiş güzellikler, işitilmemiş edalar, aşk şekline girmiş de, gelmiş anın karşısına çıkmış. Böylece aşk, canın
gerçek ve ölümsüz güzelliğine kavuşmasını, anlatılamaz manevî zevkler duymasını sağlamıştır.
*Artık ben susayım, ey çalgıcı! Sen bu hali perdeye vur, çalgınla sen söyle! perdelerden çıkan nağmelerden, aşkın
ihtişamını, debdebesini duy, güzelliğini işit!

576. Gündüzler senin güzel yüzünün aydınlığıdır, geceler ise siyah saçlarının gölgesidir.
Mef'ülü, Mefa'îliin, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. III, 1128)
*Ey ay yüzlülerin Yüsuf'u! Ey mevkii, şerefı. güzelliği hoş dilber! Ey Hüsrev, ey Şirin, ey yüzü gözü, bedeni güzel,
hayali güzel varlık!
*Ey yüzü aya benzeyen sevgili! Sanki yüzün bir sudur, fakat o suyun içine îş düşmüştür. Hem ateşin görülmemiş bir
ateş, hem dupduru, saf olan suyun çok hoş, çok tatlı bir su!
• Ey Allah'ın lütfunun, ihsanının şekle, sürete bürünmüş hali! Gerçekten de suretin hoş! Ey şekli ve sureti ruhanî güzel!
Senin güzellik ve ululuk nurun pek hoş!
• Ey akılların sarhoşluğu! Artık sevgi ile bir coş! Ey buluşma sabahının pek hos, pek doyulmaz olduğu dilber! Artık bizi
birbirimize kavuşturmaya çalış!
• Gündüzler senin güzel yüzünün aydınlığıdır, geceler ise siyah saçlarının gölgesidir. Ey falı ve talihi güzel varlık! Bu
gece ay gibi doğ!
• Eğer sen bana lütuflarda bulunur, kavuşturmakla sevindirirsen, yahut cefa ve imkansızlıklarla beni hırpalarsan,
üzersen; mademki sen benim canımla karışmışsın, benim için yalnız safan değil, cefan da imkansızlığın da hoştur!
• Gönül bir gün bana dedi ki: "Ay elbette bir yıl olur, döner gelir." Can gönlün kulağına; "Ey gönül!" dedi, "Senin ay'ın
da güzel, yılın da güzel!"

577. Şu tertemiz lütfa bak! Bir avuç toprağa mekansızlık aleminde yer vermede.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îliln, Mefa'îlün
(c. 111, 1225)
• Bizim önümüzde riyazet yoktur. Bütün lütuf ve bağış, bütün sevgi, gönül alış, bütün zevk ve safa içinde yaşama
vardır. Rahat ve huzur vardır.
• Yoksulluktan bunalan, can bahçesinde yetişen meyveler elde eder. Bu lütuf yoksullara padişahtan geliyor. Bundan
ötesi süsten, gösterişten ibarettir!
• Onun yolu bütün görüştür. Sarayının her tarafı başköşedir. Beden eriyip gidiyorsa ne gam, sen cana bak; her an ,
cana canlar katmadadır.
• Şu tertemiz lütfa bak! Bir avuç toprağa mekansızlık aleminde yer vermededir.
• Nice körler, kötürümler onun yüzünden yol görür, yol alır oldular. Nice gamlıların canları onun lütfu ile şeker yiyen
dudular oldular.
• Şu beş duygudan, dört unsurdan, altı yönden dışarıda nice hançersiz açılmış
yaralar vardır ki; bu yaralar, sakîsi ancak kan sunan, susamış aşkın eliyle açılmışlardır.
• Ben onun mumundan alev aldığım için, tatlı tatlı yanıyorum. Yarın ötelerde,ruh aleminde bana bağışlayacağı devlet
yüzünden ben bugün çok sevinçliyim.
• Ben niçin toprak olmuşurn, ayak altında çiğneniyorum? Neden aşağı bir hale düşmüşüm? Çünkü aşığım, mestim;
onun bedenimi yırtan, harap eden aşkı yüzünden baştanbaşa can oldum. 
• Onun yüzünden bu gönül nasıldır? Ne haldedir? Gönül onun yüzünden kanlara gark olmuştur. Onun yüzünden
gökyüzünde gürültüler kopmuştur. canın feryadları ile, hay huyları ile doludur.

578. Ben, ötelerden geldiğim için, bu dünyaya ait olan altı yönden de,
beş duygudan da kurtuldum.
Müstefilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. III, 1231)
*Hoş bir haldesin, şeker gibi tatlısın. Sen çok büyük bir varlıksın. îran hükümdarı Cemşid senin bir kölendir. Güneş bile
senin ayak basacağın yerlere serilmiş.
*Selvi boyunla sevine sevine gel, Allah'a yemin ederim ki; senden başka hiç kimsede bu naz, bu eda, bu güzellik
olamaz. Rengi ile, kokusu ile hiç bir meyve sana benzeyemez. Bu güzellik, ne gökte vardır, ne ayda, ne de aya benzer
güzellerde.
• Bu mecliste bizden, senden, bir de adı hoş sakîden başkasına yer yoktur. Tencere gibi kederlerle, gamlarla kaynayıp
coş! Gel de safa şarabını, zevk şarabını kumlar gibi doymadan iç, iç! Ben ötelerden geldiğim için;
• Bu dünyaya ait olan altı yönden de, beş duygudan da kurtuldum. Hepsini de kırdım, geçirdim. Ya Rabbî! Bu beş
duygu ile, bu altı yönle bu dünyada kim savaşabilir; nefsanî duygularını ayak altına alıp da üstün insan olabilir?
• Ey hoş nefesli güzel, ey şarap içinde şarap, ateş içinde ateş olan sevgili! Hiç bir hazırlığım yokken gaflet içinde
geldim, senin tuzağına düştüm.

579. Aşk yüzünden değil midir ki, Hz. Musa'nın Tur dağı kendinden geçmiştir.
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. III, 1215)
• Sevgilim, şu hoş gökyüzü de, yıldızlar da senin ay yüzünü görerek sarhoş olmuşlar; senin yüzün de güzel, kaşın,
gözün, saçların da güzel! Senin her şeyin güzel ama, edan o kadar güzel ki, güzelliğe de sığmaz, güzellikten de üstün daha
güzel!
• Gökler şimdiye kadar ne senin gibi bir can Leylası, ne de benim gibi bağrı yanık bir Mecnun görmüştür. Zaten senin
gibi bir Leyla ve benim gibi bir Mecnun dünyaya hiç bir zaman gelmemiştir ve gelmeyecektir!
• Yeryüzündeki bütün zerreler, senin nağmenle oynarlarsa hiç onlara şaşılır mı? 0 aşk yüzünden değil midir ki Hz.
Müsa'nın Tur dağı da kendinden geçmiş, oynayıp duruyor.
• Ey gönül! Altın sevdasına kapılmışsın, hünerler göstermedesin! Fakat altından da, hünerden de zenginleşmiş de,
sonunda yere gömülmemiş bir Karun gördün mü?
• Zenginlik, para, pul, yüksek mevki; görünüşte göze hoş gelirler, güzel görünürler ama, onlarla gerçek güzelliğe,
zevke, huzura yol yoktur. Onlar güzel bir panzehir içine gizlenmiş korkunç zehirdir. Dağ yılanının zehiri gibi bir zehirdir.

580. Senin canın Hakk meclisine, ilahî aşkla mest olarak gelsin,
bedenini bırak halk arasında, halktan biri olarak dolaşsın dursun!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1258)
*Sen bizimsin, gönlün bizim gibi neşelensin, gül bahçesindeki selvi gibi hür ol, salına salına uzun boyunu göster!
*Ey ince duygulu, zarif varlık! Sen aşk kalfalarından isen, aşk gibi gönülleri açmada usta ol!
• Eğer bir gam gelip de bizim huzurumuzu bozmak isterse, adalet emîn ol, insanları perişan ve huzursuz ettiği için
onun boğazını sık, öldür, intikam al!
*Senin canın Hakk meclisine ilahî aşkla mest olarak gelsin! Bedenini bırak halk arasında, halktan biri olarak dolaşsın
dursun!
*Bazan onun gül bahçesi gibi kokular, renkler, neşeler saç! Bazan bülbül gibi ağla, hoşça feryad et!
*Selvi uzun boyu ile gurura kapılıp, nazlı nazlı salındıkça ona karşı yerlere seril, toprak ol, gül bahçesi anber gibi hoş

kokular saçmaya başlayınca, sen oları etrafa yaymak, insanlara yararlı olmak için rüzgar ol, es!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder