1 Ocak 2016 Cuma

Biat etmek için Hz.Peygamber’e gittim ve ona ‘Benden hangi şeyler üzerine biat alacaksın yâ RasûlALLAH?’

Biat etmek için Hz.Peygamber’e gittim ve ona ‘Benden hangi şeyler üzerine biat alacaksın yâ RasûlALLAH?’ dedim.Hz.Peygamber mübârek ellerini uzatarak
şöyle buyurdular:
‘ALLAH’tan başka ilah olmadığına,O’nun tek ve ortaksız olduğuna, MUHAMMED’in de ALLAH’ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehâdet edeceksin.Namazı vaktinde kılıp zekatı verecek ve Ramazan orucunu tutacaksın.Kâbe’yi ziyaret edecek ve ALLAH yolunda cihat edeceksin!’ Bunun üzerine ben şöyle cevap verdim:
‘Ey ALLAH’ın Rasûlü! İkisi hâriç hepsini yerine getiririm.ALLAH’a and içerim ki benim dokuz yaşından oniki yaşına kadar develerim vardır. Bunlar hem ailemizin süt ihtiyacını karşılıyor ve hem de binek hayvanı olarak kullanılıyorlar.Bunlardan nasıl zekat veririm.Cihada gelince,ben korkak bir kişiyim.Denildiğine göre kim savaşa katılır da sırtını düşmana çevirirse,o,ALLAH’ın gazabını haketmiş olur.Bense savaşa katıldığımda düşmandan kaçarak ALLAH’ın gazabına uğramaktan korkuyorum’.
Bunun üzerine Hz.Peygamber elimi tutup sallayarak şöyle buyurdular:
‘Ey Beşir! Zekat yok,cihat yok! Peki sen ne ile cennete gideceksin?’
Bunun üzerine Hz.Peygamber’e
‘Ey ALLAH’ın Rasûlü! Elini uzat,sana biat edeceğim!’ dedim.O da elini uzattı.
Ben de bütün bunlar üzerine ona biat ettim.

Beşir b. el-Hasâsiyye (r.a)


Peygamber efendimiz,36 yaşlarında bulundukları sırada Hicaz topraklarında şiddetli bir kuraklık ve açlık hüküm sürüyordu.Hemen herkes her geçen gün bunun ağırlığını daha çok,daha derinden hissediyordu.Peygamber efendimizin amcası Ebû Tâlib,kalabalık bir ailenin reîsiydi.Ailesini geçindirecek bir servete sahip değildi.Bunun için geçinmekte herkesten daha çok sıkıntı çekiyordu.Peygamber efendimiz(aleyhisselâm ),küçük yaşından beri yanında büyüdüğü ve iyiliğini gördüğü amcasına bu sıkıntılı zamanında bir yardım yapmak,onun geçim yükünü hafifletmek istiyordu.Bu sebeple,amcalarının en zengini olan Hazreti Abbâs’a bir gün:“Ey Amcam biliyorsun ki,kardeşin Ebû Tâlib’in çok çocuğu vardır.İnsanların uğradığı şu kıtlık ve açlığı da görüyorsun.Haydi,Ebû Tâlib’e gidelim,onun aile yükünü biraz hafifletelim.Bakıp, büyütmek üzere oğullarından birini ben yanıma alayım,birisini de sen yanına alırsın.Evlatlarından iki tanesini onun üzerinden almak kâfi gelir” diye buyurdu.Hazreti Abbâs:“Olur” deyince,Ebû Tâlib’in yanına vardılar.Ona;“Halkın, içinde bulunduğu kıtlık ve darlık kalkıncaya kadar,senin çocuklarından bir kısmını yanımıza alıp yükünü hafifletmek istiyoruz.” buyurdular.Ebû Tâlib,“Oğullarımdan Akîl’i ve Tâlib’i bana bırakıp,istediğinizi alabilirsiniz” dedi.Böylece Peygamber efendimiz Hazreti Ali’yi,Hazreti Abbâs da Hazreti Cafer’i yanına aldı.








“Kabir,ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” Hz Muhammed sav

Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.
Hazreti Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Rasûlullah(sav) cenazeyi defnettikten sonra
'Kardeşiniz için istiğfar ediniz(affını dileyiniz).
Çünkü o,şu anda sorguya çekilmektedir.' buyurmuştur.
Cenâze iyi bir kişi ise: Beni (sevâbıma) ulaştırınız,der.Eğer cenâze kötü bir kişi ise:Eyvâh! nereye gidiyorsunuz? diye feryâd eder.Cenâzenin bu bağırışını (gâfil) insandan başka herşey işitir.
İnsan da bunu duysa derhal bayılır.

Hz Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
(Hadis-i Şerif,Buhari,652)

Kabir,âhiret yolculuğunun
ilk konağıdır.
Kişi buradan kurtulursa
gerisi kolaydır.
Kurtulamazsa gerisi çok çetindir.

Hz Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem





Kabir azabı vardır

Reformcu yazar, (Kabir azabı yoktur) diyor.
CEVAPKabir azabının varlığını bildiren vesikalardan bazıları şöyledir:
Âişe validemiz, (Yâ Resulallah, bu ümmet kabirde azap görecek, benim gibi zayıfların hâli ne olacak?) diye kabir azabını sual edince Resulullah efendimiz, İbrahim suresinin, (Allah, iman edenlere, dünya ve ahirette, sabit sözlerinde [kelime-i tevhidde] sebat ihsan eder) mealindeki 27. âyeti okudu. (Bezzar, Cami-ul-ahkâm)

Bu âyette, kabir hayatının hak olduğu bildiriliyor. (Tefsir-i Celaleyn)İbni Abbas hazretleri, bu âyet-i kerimede, müminlere ihsan edildiği bildirilen sabit sözün, kelime-i tevhid olduğunu bildirmiştir. Âyet-i kerimedeki, dünyadaki sabit sözden maksat, kabirdeki suale verilen cevaptır, âhirettekinden maksat ise kıyamet günündeki hesaptır.(Cami-ul-ahkâm)
Kabir azabı ile ilgili hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
(Kovuculuk kabir azabına sebep olur.) [Beyheki]

(İç hastalıklarından ölen kabir azabı görmez.) [Tirmizi]

(Tebareke sûresini okumak kabir azabına engeldir.) [İbni Mürdeveyh]

(Ölüye uygunsuz şekilde ağlanınca kabirde azap görür.) [Buhari]

Bu kadar vesikaya rağmen, kabir azabı yoktur demek aklı başında olanın söyleyeceği söz değildir.

Yanıp ölene kabir azabıReformcu diyor ki: (Yanmış ceset kül olduğuna göre kabir azabı göremez.)
CEVAPBir ölü tabuta konsa, hiç defnedilmese, dışarıda kalsa, çürüse veya çürümese, ateşte yansa yine kabir suali olur.

Her ölüye kabir suali olur

30.01.2015
Sual:
 İbni Sebeci bir tanıdığım, (Kabir azabı olmaz. Bu, mahkemeye çıkmadan karakolda, dayak atmaya benzeyen yargısız infazdır. Hem de çürüyüp toprak olmuş ölüye kabir azabı olmaz) dedi. Başka bir tanıdık da, (Mumyalanan veya yanıp kül olan ölüye de kabir suali ve azabı olmaz) dedi. Kabir suali ve azabı hak değil midir?
CEVAPSapık fırkalardan Mutezile kabir azabına inanmaz. İbni Sebeciler de, Mutezile itikadında oldukları için kabir azabını inkâr ediyorlar. Ehl-i sünnet itikadında kabir suali ve kabir azabı haktır. Kabir azabı ruh ve bedene birlikte olur.

Bazı âlimlere göre, kâfire kabir suali olmadan azap yapılır. Bazı Müslümanlara da ikram olması için kabirde sual sorulmaz.

İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Defnedilmeyen ölü de, kabir hayatını yaşar. Fakat hareket ve titreme olmaz. (3/36) Kabir azabı vardır, kabir bedeni sıkar. (3/17)

Yanıp kül olan, denizde çürüyen, kurt veya benzeri vahşi hayvanlarca yenmiş olan kimseye kabir suali olur, kabir azabına veya kabir nimetine kavuşur. (Emali şerhi)

İmam-ı a’zam hazretleri buyurdu ki: Kabirde ruh cesede iade edilir ve kabir azabı haktır. (Kavl-ül fasl)

İmam-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: Kabir azabı ruha ve cesede birlikte olacaktır. (İhya)

İmam-ı Muhammed Şeybânî hazretleri buyurdu ki: Kabir azabı, hem ruha, hem bedene olacaktır. (Akaid-i Şeybaniyye)

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Ölen kişi mümin ise, kabri genişletilir, diriltilene kadar kabri hoş kokularla doldurulur. Kâfir ise, demirden bir tokmakla başına vurulur. Öyle bir çığlık atar ki, cin ve insan hariç, her canlı işitir.)[Buhârî, Müslim]

(Kabir azabı vardır, haktır.) [Buhârî]

(Kabir ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur.) [Tirmizî]

(Namaz kılmayanın kabri ateşle doldurulur.) [Kurret-ül Uyun]

(Şehit, kabir azabından emindir.) [İbni Mâce, Beyheki, imam-ı Ahmed]

(Kabir azabından Allah’a sığının!) [Müslim, İ.Ahmed, İ.E.Şeybe]

(Gizleyebilseydiniz, kabir azabını işitmeniz için Allah’a dua ederdim.) [Buhârî, Müslim]

Beden ölse de ruhlar ölmez

Vehhabiler diyor ki: (Resulullahın ve Evliyanın ruhlarından şefaat isteyen, bunların mezarını ziyaret edip, bunları vesile ederek dua eden kâfir olur. Kabirde olandan işitmeyenden dua istemek şirktir. Ölü ve uzaktaki diri, işitmez ve cevap vermez. Bunların fayda ve zararları olmaz. Ölmüş peygamberden de bir şey istemek şirktir.)
CEVAP
Bu iddialarına aşağıda ve diğer maddelerde cevap veriyoruz: 
Ruhun ölmediğine Ehl-i sünnetin inandığı gibi vehhabiler de inanıyor. Beden ölse bile ruhun ölmediğine inanıp da, bu ruhun hareket etmesine inanmamak açık bir çelişkidir.

Böyle olunca, ruhdan şefaat dilemek, ondan yardım istemek gibi, Allahü teâlânın yaratmasına vasıta olmasını beklemeye, karşı olmamak icap eder. Çünkü, bütün dinler, insan ölünce, ruhun diri kaldığını bildirmektedir. Diri insanlar, Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep oldukları gibi, diri ruhların da, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olacağı red edilmez.

Ruhun mahiyeti nedir Ruh, bedeni ayakta tutan bir kuvvettir. Ruh ölmez. Ruh [can] bedenden ayrı bir varlıktır. Zümer suresinin, (Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Elbette düşünenler için bunda alınacak ibretler vardır) mealindeki 42. âyeti ruhun bedenden ayrı bir varlık olduğunu bildirmektedir. İşiten, tasarruf ve kuvvet sahibi olan ruhtur. Ruhsuz beden bir işe yaramaz. Ama bedensiz ruh, nimet veya azaba düçar olur. Ruh, sütte yağın bulunduğu gibi, bedende bulunmaz.

Bunun için kolu kesilen kimsenin ruhundan eksilme olmaz. Başkasının yüreği ile yaşayan bir insanın ruhunda değişiklik olmadığı için, bozuk kimsenin yüreğinin bu adama hiç tesiri olmaz. Kalb ile yürek aynı şey değildir. Yürek, hayvanda da bulunur. İnsana mahsus olan kalbe, gönül denir. Gönül görünmez, fakat tesirleri ile anlaşılır. Kalb, elektrik cereyanı, yürek de ampul gibidir. Ampuldeki elektriği, ampul ışık verdiği zaman anlıyoruz. Elektrik gibi kalb de madde değildir, bir yer kaplamaz. Yürekte eserleri görüldüğü için, kalbin yeri yürek denir. Yürek değiştirmek, sanki ampul değiştirmeye benzer. Yani takılan yürek nasıl olursa olsun, takılan kimsenin kalb kuvvetinin tesiri görülür. Ampulün değişmesiyle şehir cereyanında azalıp çoğalma olmadığı gibi, yürek değişmesiyle, kalb kuvvetinin tesiri değişmez.

Ruh da, elektriğe benzetilebilir. Yanmakta olan bir ampul, sökülünce, yani cereyanla olan irtibatı kesilince, cereyanın bir miktarı kesilmiş olmaz. Başka bir ampul takılırsa onun da rezistans telini ısıtıp ışık saçmasına sebep olur. Salih bir kimsenin yüreği, fâsık kimseye veya kâfire takılınca, o kimsenin kalbi yine hep günah işlemek ister, kötü düşünür. Tersine, fâsık insanın yüreği, salih bir kimseye takılırsa, o kimsenin kalbi yine günah işlemek istemez, hep iyi düşünür. Yüreğin manevi bir fonksiyonu yoktur. Öldükten sonra çürüyüp gidecektir. Yahut hayvan yese veya yansa fark etmez. Çünkü insan ruh demektir. Beden değişse de ruh değişmez.

İnsan, ruhu sayesinde ayakta durur. Aklı, düşüncesi, ruhu sayesinde vardır. İnsanın, vücudu bir marangozun aletleri gibidir. İnsan ölünce, aletleri olmadığından, ruh bu aletlerle bir iş yapamaz. Ancak yine de, ruh ölü olmadığı için gider gelir, insanları tanır. Hatta evliyanın ruhları insanlara yardım eder. Bu yardım etmesi dünyadaki bedenindeki aletlerle değildir. Allahü teâlâ ruhlara aletsiz de iş yapma özelliğini vermiştir. Vefat eden Hızır aleyhisselamın ruhu çok kimseye çeşitli yardım yapmaktadır.

Bir kimseye, başkasının bütün organları takılsa, o insanın aklında, düşüncesinde değişiklik olmaz. Marangozun eski aletleri yerine, yeni aletleri gelmiş demektir. Alet değişmekle, marangozdaki bilgi, kabiliyet değişmez. Kesmeyen bir testere yerine, iyi kesen bir testere gelirse, daha kolay iş yapar. Görmeyen gözün yerine sağlam göz takılırsa görür. Kanı, kalbi, beyni de değişse, yine düşünceye tesir etmez. Sağlam organ takılmışsa, daha kolay iş görür. Çünkü insan, ruh demektir. Bir insan yanmakla yok olmaz. Sadece aletleri elinden alınmış olur. Ahirette ona yeni aletler verilir. Ruh, kendisine verilen vücut sayesinde, ya nimete kavuşur veya azaba düçar olur. Ruhun mahiyetini bilmeyen veya Allah’ın kudretinden şüphe eden kimse, insan yanınca yok olduğunu, kabir suali ve kabir azabının olmadığını zanneder. Halbuki kabir azabı haktır.

Aklın almadığı şeyleri akılla çözmeye kalkışmak çok yanlıştır.
Akıl, göz gibi, din bilgileri de ışık gibidir. Göz, ışık olmadıkça, karanlıkta görmez. Göz, karanlıkta görmediği şeylere Yok diyemez. Akıl da, maneviyatı, fizik-ötesini anlayamaz. Aklımızdan faydalanmamız için Allahü teâlâ, din ışığını gönderdi. Göz, ışık olmadan karanlıkta cisimleri göremediği gibi, din bilgileri olmadan da akıl, manevi şeyleri anlayamaz. O halde akıl, din ışığı ile ancak manevi şeyleri anlayabilir.

Amerika’daki vahşilerin, oklarının uçlarına sürdükleri, Kürar ismindeki zehir, sinirlerin uçlarını felce uğratır. Adale hareket edemez. Ağrı yapmadığından insan zehirlendiğini anlamaz. Elini, ayağını oynatamaz, yere yıkılır, taş gibi kalır. Görür ve işitir ise de, gözünü kırpamaz, dilini oynatıp bağıramaz. Kabir azabı da buna benzetilebilir. Ölü, acı duyar, fakat kıpırdayamaz.

İmam-ı Rabbani 
hazretleri buyuruyor ki:
Kabir azabı, ahiret azaplarındandır. Dünya azabına benzemediği gibi, rüyada görülen azaba da benzemez. Böyle sanmak, kabir azabını bilmemekten ileri gelir. Kabir azabına inanmayan bid'at sahibi olur. "Hakkında hadis-i şerif olsa da, olmasa da, kabir azabına inanmam, akıl ve tecrübe bunu kabul etmez" diyen kâfir olur. (Mektubat-ı Rabbani C.3, m.17- 31)

İnsan ruhu sayesinde vardır
İnsan ölünce yok olur ve ölülerin ruhlarının faydası zararı olmaz sanılıyor. Halbuki beden ölüp çürüse de ruh ölmez.

Abdülhak-ı Dehlevi
 hazretleri buyuruyor ki:
İnsan ölürken ruhunun ölmediğini âyet ve hadisler açıkça bildiriyor. Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor. Velilerin ruhları, diri iken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededirler. Allahü teâlâya manevi olarak yakındırlar. Evliyada, dünyada da, öldükten sonra da keramet vardır. Keramet sahibi olan ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yapan, yaratan, yalnız Allahü teâlâdır. Her şey Onun kudreti ile olmaktadır. Her insan, Allahü teâlânın kudreti karşısında, diri iken de, ölü iken de hiçtir. Bunun için, Allahü teâlânın dostlarından biri vasıtası ile, bir kuluna ihsanda bulunması şaşılacak bir şey değildir. Diri olanlar vasıtası ile çok şey yaratıp verdiğini, herkes her zaman görmektedir. İnsan diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz. Ancak Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep olur. (Mişkat)

İmam-ı Süyuti 
hazretleri buyuruyor ki:
Her ölünün ruhu, cesedine, bilmediğimiz bir halde bağlıdır. Ruhların kendi cesetlerine tesir ve tasarruf etmelerine ve kabirde bulunmalarına izin verilmiştir. Ölü kabirde çürüse de, ruhun bedenle olan bağlılığı bozulmaz. (El-mütekaddim) 
Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Bazı evliyanın Hazret-i Hızır ile konuşmaları, onun diri olduğunu göstermez. Ruhu insan şeklini alır, iş yapabilir, darda kalanlara yardım edebilir. Kabirde nimetler ve azaplar olduğuna iman ederiz. Ölülerin birbirleri ile konuştukları, kabirde azap olunanların seslerinin işitildiği bir çok hadis-i şerif ile bildirilmiştir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Eğer kabre konan kişi mümin ise, kabri genişletilir. Kıyamette insanlar diriltilinceye kadar kabri hoş kokularla doldurulur. Kabre konan kişi kâfir ise, demirden bir tokmakla başına vurulur. Öyle bir çığlık atar ki, cin ve insanların dışındaki bütün canlılar işitir. Kabri öyle daraltılır ki, kaburga kemikleri birbirine geçer.)[Buhari, Müslim] (C.1, m.182)
Yine hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Kabir azabı vardır.) [Buhari]

(Kabir, ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur.) [Tirmizi]

Bilmediğimiz bir hayat ile diridirlerPeygamberler ve Evliya mezarlarında, kabir hayatı denilen, bilmediğimiz bir hayat ile diridirler. Kendiliklerinden bir şey yapamazlar. Allahü teâlâ, onlara sebep olacak kadar kuvvet ve kıymet vermiştir. Onları sevdiği için, onlara, âdeti dışında olarak ikram, ihsan yapmaktadır. Onların hürmeti için, istenileni yaratır. İstenilenin yaratılmasına sebep olmaları onlardan istenir.

Mezhepsizlerin, Ehl-i sünnet, mezarlara tapınıyorlar, müşrik oluyorlar demeleri Müslümanlara iftiradır.
Aşağıda meallerini yazdığımız, [Al-i İmran 169 ve Bekara 154] âyet-i kerimeler, şehitlerin diri olduklarını bildiriyor. Şehitler, peygamber gibi evliya gibi değil, başka müslümanlar gibidir. Onlardan bir üstünlükleri yoktur. Peygamberler ise, şehitlerden elbet daha ileride ve daha üstündür. Her Peygamber şehit olarak ölmüştür. Bunu bilmeyen yoktur.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Peygamberlerin vücudunu toprak çürütmez.) [Ebu Davud]

(Her Peygamber, kabrinde diri olup namaz kılar.) [Beyheki, Ebu Ya’la]

Onun için vehhabiler gibi Resulullahı ölü sanmak, ya Resulallah demeye şirk demek maksatlı değilse cahilliktir.

Vehhabi Feth-ül-mecid kitabının 486. sayfasında kendi bozuk inanışlarını güya ispat etmek için şu hadis-i şerif yazılıdır:
(Evlerinizi kabir yapmayınız! Kabrimi bayram yeri yapmayınız! Bana salevat getiriniz! Her nerede salevat getirirseniz, bana bildirilir.) [Ebu Davud]

Halbuki bu hadis-i şerif, Peygamberlerin kabirlerinde diri olduklarını göstermektedir. Çünkü, bir söz, diri olana bildirilir. [Hadis âlimlerinden Abdülazim Münziri hazretleri, (Kabrimi bayram yeri yapmayınız!)hadis-i şerifi için, elinizden geldiği kadar sık ziyaret ediniz demektir, dedi. Yani, benim kabrimi, yılda bir iki kere ziyaret etmekle bırakmayınız. Her vakit ziyaret ediniz demektir dedi. (Evlerinizi mezarlık yapmayınız!) hadis-i şerifi de, evlerinizi namaz kılmamakla mezarlığa benzetmeyiniz demektir dedi.]

Yine hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mirac gecesinde, Musa aleyhisselamın kabri yanından geçirildim. Mezarında, ayakta namaz kılıyordu.) [Buhari, Müslim]

Buhari’de ve Müslim’de, (Allahü teâlâ, Mirac gecesinde, bütün Peygamberleri, Peygamberimize gönderdi. Onlara imam olup, iki rekat namaz kıldılar) yazılıdır. Namaz kılmak, rüku ve secde yapmakla olur. Bu haber, diri olarak, ceset ile, beden ile kıldıklarını gösteriyor. Musa aleyhisselamın, kabrinde namaz kılması da, bunu göstermektedir.

Mişkat
 kitabının son cildinde, (Mirac) babının birinci faslı sonunda, Müslim’den alarak Ebu Hüreyre’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Kâbe’nin yanında, Kureyş kâfirleri, bana Beyt-ül-mukaddesin nasıl olduğunu sordular. Oralara dikkat etmemiştim. Çok sıkıldım. Allahü teâlâ bana gösterdi. Kendimi Peygamberler arasında gördüm. Musa aleyhisselam, ayakta namaz kılıyordu, zayıf idi. Saçları dağınık ve sarkık değildi. Şen’e kabilesinden bir yiğit gibi idi. İsa aleyhisselam, Urve bin Mesud Sekâfi’ye benziyordu)buyuruldu. Şen’e, Yemende bulunan bir kabilenin ismidir. Bu hadis-i şerifler, Peygamberlerin, Rableri yanında diri olduklarını gösteriyor. Onların cesetleri [bedenleri], ruhları gibi latif olmuştur. Kesif, katı değildir. Madde ve ruh âleminde görünebilirler. Bunun için Peygamberler, ruhları ve bedenleri ile görünebilirler.

Hadis-i şerifte, Musa ve İsa aleyhimesselamın namaz kıldıkları bildiriliyor. Namaz kılmak, çeşitli hareketler yapmaktır. Bu hareketler beden ile olur. Ruh ile olmaz. Musa aleyhisselamı, orta boylu, eti az, zayıf, saçları toplu gördüm buyurması, ruhunu değil bedenini gördüğünü gösteriyor. Peygamberler başka insanlar gibi ölmez. Geçici olan dünyadan, sonsuz kalıcı olan ahirete göç ederler.

İmam-ı Beyheki hazretleri, İtikad kitabında buyuruyor ki:
Peygamberler, mezara konduktan sonra ruhları bedenlerine geri verilir. Biz onları göremeyiz. Melekler gibi, görünmez olurlar. Yalnız, Allahü teâlânın keramet olarak ihsan ettiği seçilmiş kimseler görebilir. İmam-ı Süyuti de böyle bildirmiştir. İmam-ı Nevevi ve Sübki ve imam-ı Kurtubi üstadından böyle haber vermişlerdir.

Hicretin 61. senesinde (Harre) olayında, Said bin Müseyyib diyor ki, Mescid-i nebide ezan okunamaz, namaz kılınamaz olunca, Hücre-i nebeviyye’den ezan ve ikamet sesi işitildi. Bunu, ibni Teymiye de, (İktiza-üs-Sıratil-müstakim) kitabında yazmaktadır. Çok kimse, selamlara, Kabri saadetten cevap verildiğini, çok zaman işitmişlerdir. Başka kabirlerden de, selamlara cevap verildiği, çok işitilmiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bana selam verene, ben de selam veririm.) [Beyheki]

Bir hadis-i şerifte, (Beni rüyada gören uyanık iken görmüş gibidir)buyuruldu. Bunun için, imam-ı Nevevi hazretleri, Onu rüyada görmek, tam kendisini görmektir dedi. Nitekim, Abdürraüf Münavi’nin, Künuz-üd-dekaık kitabında yazdığı ve Buhari’de ve Müslim’de bulunduğunu bildirdiği hadis-i şerifte, (Beni rüyada gören doğru görmüştür. Çünkü şeytan, benim şeklime giremez) buyuruldu. Rüyada benzeri görülmüş olsaydı, doğru olarak görülmüş olmazdı. İbrahim Lakani,Cevheret-üt-tevhid kitabında diyor ki, hadis âlimleri, Resulullahın uyanık iken de, rüyada da görülebileceğini, sözbirliği ile bildirmişlerdir.

Diri olan Peygamber mi, Şehit mi? Bedir’de falanca filanca öldü gitti denilince, Allahü teâlâ buyurdu ki:
(Fisebilillah [Allah yolunda] öldürülenlere ölü demeyin. Bilâkis onlar diridir, ama siz bunu anlayamazsınız.) [Bekara 154] (Tibyan)

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Uhud’da şehit olan kardeşlerinizin ruhları yeşil kuşlarla Cennete gitmiştir. Onlar Cennetin ırmaklarından su içer, meyvelerinden yiyip Arş’ın gölgesinde asılı altın kandillerle giderler, istirahat ederler. Yiyecek, içeceklerin lezzetini ve orada yaşanan hayatın güzelliklerini tattıkları zaman, “Allahü teâlânın bize neler verdiğini kardeşlerimiz bilselerdi de cihattan çekinmeselerdi” dediler. Allahü teâlâ da, ben onlara, sizin durumunuzu bildiririm buyurdu.) [Müslim, Tirmizi, İbni Mace]

İşte âyet meali:
(Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın, onlar, Rableri indinde diridir ve Allah’ın bol nimetinden sevinç içinde rızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayanlara [henüz şehit olmamışlara, şehitlikte] korku olmadığını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.) [Al-i İmran 169]

İlk âyette, Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin, onlar diri diye ikaz ediliyor. İkinci âyette, bunların yiyip içtikleri de bildiriliyor.

Şimdi vehhabilere soruyoruz: Şehit mi üstün, yoksa Peygamber mi? Şehit sıradan biridir. Savaşta ölenin imanı varsa şehit olur. Attan düşüp ölen bile şehittir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Suda boğulan, yangında ve enkaz altında ölen şehittir.) [İbni Asakir]

(Abdestli yatıp da ölen şehittir.) [Deylemi]

(Mütteki müezzin, şehit gibidir. Ölürse kabrinde çürümez.)
[Taberani]

(Allahü teâlâdan sıdk ile ihlas ile şehitlik isteyen, yatağında ölse de, şehittir.) [Müslim]

Allah yolunda ölen şehide ölü demek caiz değil iken, bütün ömrünü Allah yolunda geçiren Peygamber efendimize ölü demek nasıl caiz olur? Hadis-i şerifde buyuruldu ki:
(Kabrimin yanında okunan salevatı işitirim. Uzaktakiler bana bildirilir.) [İbni Ebi Şeybe]

Elbette Peygamber, şehitten üstündür. Resulullah efendimiz ise, bütün evliyadan, ulemadan ve diğer enbiyadan [Peygamberlerden] üstündür. Dini de diğer dinlerden daha üstündür. Eshabı yani arkadaşları da diğer Peygamberlerin eshabından üstündür. Ümmeti de diğer ümmetlerden üstündür. İki âyet-i kerime meali:
(Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Resulünü hidayet [doğruluk rehberi olan Kur’an] ve hak din [İslamiyet] ile gönderen Odur.) [Fetih 28]

(Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.)
 [Enbiya 107]

İki hadis-i şerif meali:
(Ben bütün insanların efendisiyim.)
 [Buhari]

(Allahü teâlâ, beni insanların en iyisinden yarattı. İnsanların en iyisiyim, en iyi ailedenim. Kıyamette herkes sustuğu zaman ben söylerim, onlara şefaat ederim. Kimsenin ümidi kalmadığı bir zamanda onlara müjde veririm. O gün her iyilik, her türlü yardım, her kapının anahtarı bendedir. Liva-i hamd benim elimdedir. Peygamberlerin imamı, hatibi ve hepsinin şefaatçisiyim. Bunları öğünmek için söylemiyorum, hakikati bildiriyorum.)
 [Hakikati bildirmek vazifemdir. Bunları söylemezsem vazifemi yapmamış olurum.] (Mektubat-ı Rabbani 1/44)

Eshabı hepsinden üstündür, hepsi Cennetliktir. Bir âyet meali:
(Allah, hepsine hüsnayı [Cenneti] vaad etmiştir!) [Nisa 95]

Ümmeti de diğer ümmetlerden üstündür. Bir âyet meali:
(Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.) [Al-i İmran 110]

Şehitlerin ruhu yaşıyor da, âlemlere rahmet olarak gönderilen Resulullahın ruhu yaşamıyor mu? Ruh ölmez, kâfirin ruhu bile ölmez. Peygamberin Allah yanında bir şehit kadar da kıymeti yok mu? Şehit diri oluyor da, Peygamber niye diri olmasın? Şehit Cennette rızıklanıyor da, Peygamber niye rızıklanmıyor? Allahü teâlâ şehide böyle ikram ediyor da Peygamberine ikram etmez mi? Allah’ın Peygamberi şehitten yani ümmetinden birinden üstün değil mi? Şehit olan Hazret-i Ömer’den, Hazret-i Ali’den, Hazret-i Hamza’dan, Hazret-i Cafer-i Tayyar’dan üstün değil mi?

Peygamber hâşâ Allah yolunda değilse, şehit Allah yolunda nasıl olur? Peygamber diri olmazsa şehit nasıl diri olur? Peygamber işitmezse, şehit nasıl işitir? Halbuki şehidin, Müslümanlığı da şehitliği de bu Peygambere iman etmeye bağlıdır. Şehitler Allah yolunda da, hâşâ Peygamberler başka yolda mı? Bu ne çirkin suçlama öyle? Resulullah şehit değil mi? Resulullah, son hastalığında, (Hayber’de yediğim zehirli etin acısını hâlâ hissediyorum. Zehrin tesirinden aort damarım, bıçak gibi kesiliyor) buyurdu. (Buhari) 
İbni Mesud hazretleri ve diğer Eshab-ı kiram, (O zehirli etin tesiriyle Resulullah şehit oldu) buyurdu. Peygamberlik şehitlikten üstündür. Fakat şehit olmak da bir nimettir. Allahü telâlâ Resulüne bu nimeti de vermek için son hastalığında bu zehrin etkisini göstermiştir.(M.Ledünniyye)

Vehhabiler, "Şefaat ya Resulallah" diyenlere, (Ya hacı, şirk şirk...)diyorlar. Onun ümmetinden olan şehide diri dedikleri halde, Resulullaha ölü demeleri âyet ve hadislere aykırıdır.

Yalan olduğu için yazıları birbirini tutmuyor
Vehhabi Feth-ul-mecid kitabının 257. sayfasında, (Ebu Davud’un rivayet ettiği hadiste bana salevat okuyunuz! Her nerede okursanız okuyunuz, bana bildirilir denildi. Demek ki, uzakta yakında okumak arasında ayrılık yoktur. Kabri bayram yeri gibi yapmaya hacet yoktur) diyor.

Hücre-i saadeti ziyarete ihtiyaç olmadığını göstermek için, Resulullahın, salat ve selamdan haber aldığını yazmış, farkında olmayarak, kendi kendisini yalanlamıştır. Ölü his etmez, duymaz diyordu. Şimdi de, haber aldığını yazıyor.
416. sayfasında, (Ölüler kendilerine söylenileni duymazlar. Ölüden dua, şefaat istemek, ona tapınmak olur) diyor.

Resulullahın kendisine okunulan salevattan haberdar olduğunu yazması ve yukarıdaki yazısı, birbirlerine uymamaktadır. Bundan başka, Ebu Davud’daki hadis-i şeriflerden birini yazıyor. İkincisini yazmak işine gelmiyor. Hadis âlimlerinden Abdülhak-ı Dehlevi,Medaric-ün-nübüvve kitabının 378. sayfasında diyor ki, Ebu Davud’un Ebu Hüreyre’den haber verdiği hadis-i şerifte, (Bir kimse bana selam verince, onun selamını işitir, cevap veririm)buyuruldu. İbni Asakir’in haber verdiği hadis-i şerifte, (Kabrim yanında, bana salevat okununca, o salevatı işitirim) buyuruldu.

Kabirdeki meyyitlerin duyduklarını ve gördüklerini bildiren böyle sağlam haberler çoktur. Lüzumu kadar bildirdik. Uzatmaya lüzum yoktur. Dirilerin yaptığı işlerin ölülere gösterildiğini aşağıda bildireceğiz. Onlarda görmek olmasaydı, işlerin onlara gösterilmesi doğru olmazdı. Çünkü, işlerin gösterilmesi demek, iki omuzda bulunan (Kiramen katibin) meleklerinin yazdığı şeylerin gösterilmesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu da mevtaların gördüğünü bildirmektedir.

Dirilerin işlerinin gösterilmesiÖlülerin görmesini anlattıktan sonra, dirilerin işlerinin onlara gösterilmesini bildiren hadis-i şerifleri yazalım:

Ümmetin amelleri Resulullah efendimize gösterilmektedir.
Abdullah ibni Mesud hazretleri dedi ki, Resulullahtan işittim, buyurdu ki:
(Hayatım, sizin için hayırlıdır. Bana anlatırsınız. Ben de size anlatırım. Öldükten sonra, vefatım da, sizin için hayırlı olur. Amelleriniz bana gösterilir. İyi işlerinizi gördüğüm zaman, Allahü teâlâya hamd ederim. Kötü işlerinizi gördüğüm zaman, sizin için af ve mağfiret dilerim.) [Bezzaz]

Ameller, işler, tanıdıklara gösterilmektedir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yaptığınız işler, kabirde olan yakınlarınıza ve tanıdıklarınıza bildirilir. İyi işlerinizi görünce sevinirler. Böyle olmayan işleriniz için, ya Rabbi! Bizi doğru yola kavuşturduğun gibi, bu kardeşimizi de kavuştur. Ondan sonra ruhunu al derler.)[İ.Ahmed, Tirmizi]

(Yaptığınız işler, mezardaki yakınlarınıza ve tanıdıklarınıza gösterilir. İşleriniz iyi ise, sevinirler. İyi değil ise, ya Rabbi, bunlara iyi işler yapmaları için kalblerine ilham eyle derler.)
 [Ebu Davud]

(İnsanların yaptıkları işler, Pazartesi ve Perşembe günleri, Allahü teâlâya arz olunur. Peygamberlere, Evliyaya ve ana-babaya Cuma günleri gösterilir. İyi işleri görünce sevinirler. Yüzlerinin parlaklığı artar. Allah’tan korkunuz! Ölülerinizi incitmeyiniz!)
 [Tirmizi]

(Mezardaki kardeşleriniz için Allahü teâlâdan korkunuz! Yaptığınız işler, onlara gösterilir.)
 [Tirmizi, İbni Ebiddünya, Beyheki]

İnsanların yaptığı işler, mezardaki tanımadıkları ölülere de bildirilir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yaptığınız işler, ölülere bildirilir. İyi işlerinizi görünce sevinirler. Kötü işlerinizi görünce üzülürler.) [İbni Ebiddünya]

Vehhabi kitabının (Allame) ismini verdiği ve yazılarını kendilerine senet olarak kullandığı ibni Kayyımı CevziyyeKitab-ür-ruhkitabında, İbni Ebiddünya’dan, o da Sadaka bin Süleyman Caferi’den bildiriyor ki, bir kötü huyum vardı. Babamın ölümünden sonra, pişman oldum. Bu taşkınlıklarımdan vaz geçtim. Bir aralık bir kabahat yaptım. Babamı rüyada gördüm. Ey oğlum! Senin güzel işlerinle kabrimde rahat ediyordum. Yaptığın işler bize gösteriliyor. İşlerin salihlerin amellerine benziyor. Fakat, son yaptığından dolayı çok üzüldüm, utandım. Yanımdaki mevtalar arasında beni utandırma, dedi. Bu haber, yabancı mevtaların da, dünyadaki işleri anladıklarını gösteriyor. Çünkü, çocuğun işleri babasına gösterildiği zaman, babası oğluna, beni yanımdaki ölülere utandırma demektedir. Yabancı ölüler, çocuğun işlerinin babasına gösterildiğini anlamasalardı, babası rüyada böyle söylemezdi. Hadis-i şerifte de, tanıdığı bütün ölülere dünyadaki işlerin gösterildiğini yukarıda bildirmiştik.

Meyyitler birbirini ziyaret ederler
Meyyitlerin birbirini ziyaret etmeleri ve buluşmaları da, sahih haberlerle bildirilmiştir.

Haris bin Ebi Üsame ve Ubeydullah bin Said Vayili (İbane) kitabında ve Ukayli, Cabir bin Abdullah’tan haber verdikleri hadis-i şerifte,(Ölülerinizin kefenini güzel yapınız! Onlar, kabirlerinde birbirlerini ziyaret ederler ve övünürler) buyuruldu.

Müslim sahihindeki hadis-i şerifte, (Kardeşinin cenaze işini görenleriniz, kefenini güzel yapsın!) buyuruldu. Çünkü, meyyitler birbirini ziyaret ederler ve övünürler.

Ebu Hüreyre’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Ölülerinizin kefenlerini güzel yapınız! Çünkü, birbirlerini kefenleri içinde olarak ziyaret ederler) buyuruldu.

Tirmizi ve İbni Mace ve Muhammed bin Yahya Hemedani (Sahih) kitabında ve İbni Ebiddünya ve Beyheki (Şu’ab-ül-iman) kitabında, Ebu Katade’den bildirdikleri hadis-i şerifte, (Biriniz din kardeşinin cenaze işlerini görürse, kefenini güzel yapsın! Çünkü onlar, kabirleri içinde birbirlerini ziyaret ederler) buyuruldu.

Evinde iken nelerden incinirseDirilerin yaptıkları işleri haber alınca, ölülerin incindikleri hususunda, İmam-ı Süyuti Şerh-us-sudur kitabında, Deylemi’nin Hazret-i Âişe validemizden bildirdiği hadis-i şerifi yazıyor. Burada, (İnsan, evinde iken nelerden incinirse, kabrinde de onlardan incinir) buyuruldu. İmam-ı Kurtubi Tezkire kitabında diyor ki, dünyada olanların yaptıkları şeyleri Allahü teâlâ bir melek ile yahut alamet ile, işaretle veya başka bir yoldan, ölülere bildirir.

Allahü teâlânın izni ile iş yaparlar
İmam-ı Süyuti hazretleri buyuruyor ki:
Ruhun İlliyyinde olduğu halde, bedene bağlanmasına ve tasarruf yapmasına izin verildiğini İbni Asakir’in, Abdullah ibni Abbas’tan haber verdiği şu hadis-i şerif göstermektedir: Resulullah, Cafer Tayyar hazretleri şehit olduktan sonra buyurdu ki,
(Bir gece Cafer Tayyar yanıma geldi. Yanında melek vardı. İki kanatlı idi. Kanatlarının uçları kana boyanmış idi. Yemen’deki Bişe denilen vadiye gidiyorlardı.) 
İbni Adiy’in, Hazret-i Ali’den haber verdiği hadis-i şerifte, (Cafer bin Ebi Talibi meleklerin arasında gördüm. Bişe ahalisine yağmur geleceğini müjdeliyorlardı) buyuruldu.

Hadis âlimlerinden Hakim’in Abdullah ibni Abbas’tan verdiği haberde, Resulullahın yanında oturuyordum. Esma binti Umeys yanımızda idi. Resulullah, aleyküm selam dedikten sonra buyurdu ki:
(Ya Esma! Şimdi, zevcin Cafer, Cebrail ve Mikail ile birlikte yanıma geldiler. Bana selam verdiler. Selamlarına cevap verdim. Bana dedi ki, (Mute) gazasında kâfirler ile birkaç gün savaştım. Vücudumun her tarafında yetmişüç yerimden yaralandım. Bayrağı, sağ elime aldım. Sağ kolum kesildi. Sol elime aldım, sol kolum kesildi. Allahü teâlâ, iki kolum yerine bana iki kanat verdi, Cebrail ve Mikail ile birlikte uçuyorum. İstediğim zaman Cennetten çıkıyorum. İstediğim zaman girip meyvelerini yiyorum.) 
Esma, bunları işitince, (Allahü teâlânın nimetleri Cafer’e afiyet olsun. Fakat, herkes bunu benden işitince inanmazlar diye korkuyorum. Ya Resulallah, minbere çık sen söyle! Sana inanırlar) dedi. Resulullah mescide teşrif edip, minbere çıktı. Allahü teâlâya hamd ve sena eyledikten sonra, (Cafer ibni Ebi Talib, Cebrail ve Mikail ile birlikte yanıma geldiler. Allahü teâlâ, ona iki kanat vermiş. Bana selam verdi) buyurdu. Sonra, Esma’ya haber verdiklerini bir bir söyledi.

Bu hadis-i şerifler gösteriyor ki, Allahü teâlâ, şehit olan ve salih olan kullarına, insanlara faydalı olan işleri yapmak için izin vermektedir. Bunu bildiren, daha nice haberleri hadis âlimleri yazmışlardır.

Kabirdeki nimet ve azapları dünyada iken görenlerDirilerin, mezardaki nimetleri ve azapları anlaması ve baş gözü ile görmesi caiz olduğu, Allahü teâlâ ve Resulü tarafından haber verilmiştir. Ehl-i sünnet âlimleri, kabirde nimet ve azap olduğunu, bunun hem ruha, hem de bedene birlikte olduğuna inanmak lazım geldiğini sözbirliği ile bildirmişlerdir. (Aka’id) kitapları, bunları uzun uzun bildirmektedir.

İmam-ı Süyuti hazretleri Şerh-us-Sudur, Abdurrahman ibni Receb Hanbeli hazretleri Ehvâl-ül-kubur kitabında, imam-ı Şarani hazretleriTezkire-i Kurtubi Muhtasarı'nda bildiriyor ki:
Eshab-ı kiramdan Abdullah bin Ömer hazretleri, (Yerden boynu zincirli birinin çıktığını, bir adamın bunu dövdüğünü, zincirli adamın yerde kaybolduğunu, böylece toprağa girip çıktığını gördüm) dedi. Resulullah efendimiz, bu zata, (O gördüğün kimse, Ebu Cehil'dir, kıyamete kadar kabrinde böyle azap çeker) buyurdu. (Taberani)

İmam-ı Taberani'nin bildirdiği bu hadis-i şerif, mezhepsiz ibni Teymiye'nin talebesi olan ibni Kayyımı Cevziyye'nin Kitab-ür-ruhisimli eserinde de vardır.

Buhari 
ve Müslim’deki hadis-i şerifte, (Eğer, gizli tutabilseydiniz, kabir azabını, benim işittiğim gibi, size de işittirmesi için, dua ederdim) buyuruldu.

Bu ve bunun gibi haberler, Peygamberler ve Evliya gibi, herkesin de kabirdekileri görebileceğini bildirmektedirler. Evliyanın görmesi, hiç inkâr edilemez. Allahü teâlânın kudreti ve ihsanı ile görmektedirler.

Ölmek yok olmak değildirBütün bunlar ruhların ölmediğini, mevtaların mezarda, kabir hayatı denilen bilmediğimiz bir hayat ile diri olduklarını göstermektedir. İslam âlimlerinin hepsi diyor ki, ölmek, yok olmak değildir. Bir evden bir eve göç etmek demektir. Peygamberler ve Veliler de, İslamiyet’i yaymak için çalışmışlardır. Hepsi şehitlik derecesine kavuşmuşlardır. Şehitlerin diri oldukları, Kur’an-ı kerimde açıkça bildirilmektedir. Böyle olunca, onlardan tesebbüb ve teşeffu ve tevessül etmek şaşılacak bir şey midir?

(Tesebbüb) demek, onları sebep yapmak, yani Allahü teâlâ katında yardım etmelerini dilemektir.

(Tevessül) demek, bizim için dua etmelerini dilemektir. Çünkü onlar, Allahü teâlânın dünyada da, ahirette de sevgili kullarıdır. Onların istediklerine kavuşacaklarını, her dilediklerinin verileceğini, Kur’an-ı kerim bildirmektedir. Böyle olan meyyitlerden, dirilerden beklenen şeyleri bekleyen bir kimse kötülenebilir mi? Bunlardan beklenen şeyleri, Allahü teâlânın yaratacağına, Allah’tan başka yaratıcı bulunmadığına inanan bir kimsenin, mezardaki Peygamberleri, Velileri sebep kılması, vesile yapması, hiç inkâr olunabilir mi? Bunları, onlar çürüdü, toprak oldu, yok oldu zan edenler inkâr eder. İslamiyet’i bilmeyenler ve onların büyüklüğünü, yüksekliğini anlayamayanlar inanmaz. Peygamberlerin ve Evliyanın yüksekliklerini ve üstünlüklerini anlamayan kimseler, din cahilleridir. İslamiyet’i anlamamışlardır.

Evliyanın ve Peygamberlerin mezarlarına gidip, onların vasıtası ile, onları sebep kılarak, Allahü teâlâdan bir şey istemenin ve kıyamet günü bize şefaat etmeleri için, kendilerine yalvarmanın caiz olduğu, hadis-i şeriflerde bildirilmiştir ve İslam âlimleri sözbirliği ile haber vermişlerdir. İnsanların en üstünü olan Muhammed aleyhisselamın hadis-i şeriflerine ve Onun yolunda giden seçilmişlerin, sevilmişlerin kitaplarına inanmak nimetini bize ihsan eden Allahü teâlâya hamd ve şükürler olsun! Bu büyük nimeti Rabbimiz bize ihsan etmeseydi, kendimiz anlayamaz, bulamaz, helak olurduk.

Kabir

Kapısı yok, bacası yok,
Gündüzü yok, gecesi yok,
Ders alacak hocası yok,
Ne yaparız kabrimizde?

İnsan susuz ve aç olur,
Çok şeylere muhtaç olur,
İmansıza çok güç olur,
Ne yaparız kabrimizde?

Doğrulup da, bakamayız,
Işığı yok, yakamayız,
İmkânı yok çıkamayız,
Ne yaparız kabrimizde?

Bil, kabir azabı haktır,
Bunda asla şüphe yoktur,
Salihlere ümit çoktur,
Ne yaparız kabrimizde?

Kılı kırka yaracaklar,
Kıldan köprü kuracaklar,
Tek tek hesap soracaklar,
Ne yaparız kabrimizde?


Müslüman; Elinden, Dilinden Emin Olunan Kimsedir

Kişi,kendisine nasıl davranılmasından hoşlanıyorsa, başkalarına karşı öyle davransın.
Hazreti Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Müslim,İmâre 46.Nesâî,Bey'at 25; İbni Mâce,Fiten 9
Müslüman Elinden Dilinden Emin Olunan Kimsedir Hazreti Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Muhâcir de Allah'ın yasakladıklarını terkedendir.
Buhârî, Îmân 4, 5, Rikak 26; Müslim, Îmân 64-65. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 2; Tirmizî, Kıyâmet 52, Îmân 12; Nesâî, Îmân 8, 9, 11
Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!
(Hûd, 112)

Bir kişinin kalbi dosdoğru olmadıkça imanı dosdoğru hale gelmez. Kişinin dili dosdoğru olmadıkça da kalbi dosdoğru hale gelmez. (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/198; Heysemî, ez-Zevâid, 165)
Dikkat edin! İnsan bedeninde bir et parçası vardır, o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin, o et parçası kalptir! (Buharî, İman, 39; Müslim, Müsâkât, 20)
Münafığın alâmeti üçtür: Söz söylediği zaman yalan söyler. Söz verdiğinde sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder. (Buharî, Edeb, 120; Müslim, İman, 107).
Allah’a inandım de,sonra da dosdoğru ol.Sahabeden Süfyan es-Sekafî r.a. kendisine gelerek,“Ey Allah’ın Rasulü! İslâmiyet hakkında bana bir öğüt ver ki,sizden sonra artık kimseden bir şey sormaya ihtiyacım kalmasın..” dedi. Bunun üzerine Efendimiz s.a.v., “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.” buyurdu.
Doğruluktan ayrılmayınız! Doğruluk insanı Allah’ı razı edecek iyiliğe götürür.İyilik de insanı cennete götürür.Kişi doğru söyler ve doğruyu ararsa Allah katında doğru olanlardan yazılır. Yalandan sakınınız! Yalan insanı günaha, o da cehenneme götürür. Kişi yalan söyler ve yalana devam ederse, sonunda Allah katında yalancılardan yazılır.
(Buharî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 102-103)
Hz. Peygamber s.a.v.’den İslâm’a davet mektubu alan Bizans Kralı Hirakl (Herakleios) onun hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istemiş, o sırada Suriye’de bulunan Arap tüccarlarını sarayına çağırmış ve kendilerine Rasulullah s.a.v.’i sormuştu.
Bu tüccarlar arasında bulunan ve henüz müslüman olmayan Ebu Süfyan, Rasul-i Ekrem s.a.v hakkında istemeye istemeye doğru söylemek zorunda kalmıştı. Aralarında şu şekilde bir konuşma geçmişti:
– Ona en çok uyanlar kimlerdir, zenginler mi, fakirler mi? – Fakirler. – Hiç ona inananlardan dönenler oldu mu? – Şimdiye kadar hayır. – Ona inananlar artıyor mu, eksiliyor mu? – Her geçen gün biraz daha artıp çoğalıyorlar. – O’nun hayatında hiç yalan söylediğini duydunuz mu? – Hayır, hiçbirimiz O’nu yalan söylerken duymadık.
Henüz müslümanların en amansız düşmanlarından biri olan Ebu Süfyan’dan aldığı bu cevaplarla sarsılan Hirakl, kendini tutamayarak şöyle dedi:
– Bir insanın bunca zaman insanlara yalan söylemekten kaçınıp da Allah’a karşı yalan söylemesi düşünülemez.
(Buharî, Bed’ü’l-Vahy, 6)
Sahabeden Enes b. Nadr r.a., Bedir Savaşı’na katılamadığı için büyük üzüntü duydu ve Efendimiz s.a.v.’e gelerek, “Şayet Allah beni müşriklerle kaşı karşıya getirirse, onlara neler yapacağımı herkes görecektir!” dedi.
Nihayet Uhud Savaşı’na katıldı. Müslümanların bozguna uğradığını görünce, kılıcını çekip düşman saflarına doğru ilerlemeye başladı. Karşılaştığı müslümanlara;
– Ben cennetin kokusunu Uhud Dağı tarafından alıyorum, diyordu. Onların geri dönüp savaşa katılmalarını tavsiye etti.
O sırada “Muhammed öldü” diye düşmanın çıkardığı asılsız habere inanıp morali iyice bozulanları uyardı ve:
– Allah Rasulü neyin uğrunda öldüyse aynı şey uğrunda ölmek gerek, diyerek onları kendilerine getirdi. Sonra da düşman saflarına yiğitçe daldı. Önüne geleni tepeledi ve nihayet şehadet şerbetini içti.
Savaş bittikten sonra vücudunda seksenden fazla kılıç yarası tesbit edildi. Onun mübarek bedeninden intikam almaya kalkan merhametsiz kâfirler burnunu, kulaklarını ve diğer bazı organlarını kesmişlerdi. Kız kardeşi Enes’i zor tanıdı. İşte bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
“Müminlerden öyle erler (yiğit kahramanlar) vardır ki, Allah’a verdikleri sözü yerine getirip sadakatlerini isbat ettiler.” (Ahzab, 23)

(Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 3/224; Kurtûbî, el-Câmi li-Ahkâmi’l-Kur’an, 7/146; Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, 1/168.)
Altı hususta bana söz verin,ben de sizin cennete gireceğinize kefil olayım.Sahabiler,“Onlar nelerdir?” diye sorunca,Efendimiz s.a.v. şöyle buyurur:
1. Sizden biri konuştuğunda yalan söylemesin.
2. Söz verdiği zaman yerine getirsin.
3. Emanet edildiği zaman hıyanet etmesin.
4. Gözleri ile harama bakmaktan sakınsın.
5. Edep yerini muhafaza etsin, iffetli olsun.
6. Ellerini harama uzatmasın. 

(Hâkim, el-Müstedrek, 2/359; Herâitî, Mekârimü’l-Ahlâk, s. 30)
Hz.Muhammed'in (sav) hayatındaki en etkileyici konulardan biri, peygamber olarak seçilmeden önce tüm toplumun ona 'emin' sıfatıyla inanması ve güvenmesidir. Kendisini düşman olarak gören bir müşriğin bile ona malını, kıymetli eşyalarını güvenle emanet etmesi, Efendimiz'in şahsiyetiyle ilgili çok önemli bir özelliktir.
Müşriklerin kendisini öldürme planları yüzünden Mekke'yi terk etmek zorunda kaldığında bile,emanetin sahipleri Müslüman olmamasına rağmen üzerindeki emanetleri sahiplerine vermek üzere Hz. Ali Efendimize teslim etmişti. Efendimiz, Sahabesiyle beraber en şiddetli saldırılara, işkencelere maruz kaldığında sabretti, direndi ama müşrikler gibi ahlak dışı şiddete, işkenceye hiçbir zaman başvurmadı. En sevdiği amcası, koruyucusu Hz. Hamza (as) şehid edildiğinde ve savaşta dişi kırıldığında, yaralandığında bile bunları yapan kişilere, esirlere kötü davranmadı. Hz. Hamza'yı (as) öldüren Vahşi Müslüman olarak gelip ona teslim olduğunda, 'öldürülürüm' diye korkmadı, 'emin' olan Efendimiz'in adalatten sapmayacağını bildi.
Mümin,insanların kanları ve malları konusunda kendisinden emin oldukları kimsedir.
Tirmizi,Nesei

Nasıl evliya oldular?

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Evliya zatların asırlardır unutulmayıp, herkesçe sevilmelerinin sebeplerinden bazıları şunlardır:
1- Kendi hocalarının rızalarını kazandılar: Bütün büyükler,(Ümmeti arasında peygamber neyse, talebesi arasında hoca odur) hadis-i şerifine uyarlardı. Buyururlardı ki:
Bizim yaptığımız bunca hizmetin ecri, sadece mübarek hocamızadır; çünkü hocamızı tanımasaydık, doğruyu bulamazdık. Bu hizmetler sadece onlar vasıtasıyla olmaktadır. Bize ait bir şey var dersek, felakete uğrarız. Bu hizmetlerin zerresini kendimizden bilirsek, yanarız, mahvoluruz. Bizi doğru yola sevk eden, o büyüklerdir. Onların haklarını ödeyemeyiz.

2- Ömürleri iyilik etmekle geçti: Kendilerini, insanlara iyilik yapmak için adarlardı. Evlada yapılan iyilik, anaya babaya yapılmış demektir. Allahü teâlâ da, kendi kullarına yapılan iyiliği sever. Allahü teâlânın sevdiği kişiyi de herkes sever. Sevgi Allah’tan gelir. Allahü teâlânın sevgisini kazanmak isteyen, salih kulların sevgisini kazanarak, insanların hayırlısı olmalı. (İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır) hadis-i şerifi de hayırlı insanın kim olduğunu bildirmektedir.

3- Doğruluktan hiç ayrılmadılar: Hiç kimse için kötülük düşünmezlerdi. Hak neyse, onu söyler ve yaparlardı. (Müslüman, elinden ve dilinden emin olunan kimsedir) hadis-i şerifine uygun yaşarlardı. Müslüman, her yönüyle doğru insan demektir. İmanı doğru, ameli doğru, sözü doğru, özü doğru kimsedir. (Bir elime güneşi, bir elime ayı verseniz, doğruyu söyleyeceğim) hadis-i şerifine uygun yaşarlardı.

4- Çok sabrettiler: Öfkelenip, kalb kırmazlar, (Allahü teâlâ sabredenleri sever) ve (Sabreden, zafere kavuşur) hadis-i şeriflerine uyarak, hep sabrederlerdi.

5- Huyları çok yumuşaktı: (Allah yumuşaktır, yumuşaklığı sever)hadis-i şerifine uyarak, hep tatlılıkla, şefkatle muamele ederlerdi.

6- Fitneden uzak dururlardı: Müslüman, Allah’tan başka kimseden korkmaz. Ancak kendisinden korkar. Bilir ki, benim yanlış bir hareketim, yanlış bir sözüm, bütün Müslümanlara zarar verir. Müslüman, (Fitne uykudadır, onu uyandırana Allah lanet etsin)hadis-i şerifine uyarak, taşıdığı elbisenin, kendi elbisesi değil, İslamiyet’in ve bağlı olduğu büyüklerin elbisesi olduğunu bilir. Buna bir şey dökülmesin, buna bir laf gelmesin diye titrer. Bilir ki, kendisi yüzünden bir Müslüman zarar görürse, bunun vebali çoktur.

7- Kalb kırmaktan çok korkarlardı: Kalb kırmak, yetmiş kere Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük günahtır. Kalb kırmakla küfür arasında çok ince bir perde vardır. Kalb kırmanın kapısı açılınca küfre girilebilir. Küfrün hemen yanında kalb kırmak vardır. Mümin, elinden ve dilinden kimseye zarar gelmeyen kimsedir. Mümin, hep güler yüzlü, tatlı sözlü olur. Müminin ağzından kötü söz çıkmaz. Evliya bir zata, Allahü teâlânın en çok sevmediği nedir diye sorulunca, o zat, (Allahü teâlânın en çok sevmediği, iman etmemek, kâfir olmak, bundan sonra da en çok sevmediği, kalb kırmaktır) buyurur.

8- Emir vermekten sakınırlardı: İnsanları felakete sürükleyecek olan huy, emir vermektir. İnsanların hücrelerinde emir vermek arzusu vardır. Bu, can çıkmadan önce, en son çıkacak huydur. İnsanlar için en büyük felaket, emir verme sevgisidir. Bu sevgi olmayan, emir verebilir; ama bu arzu ve heves varsa, verilen her emir kul hakkına girer. Büyükler, (Bize çavuş değil, er lazım) derlerdi. Er, emir vermez, peki der. Er olmak, kul olmak, en şerefli meziyet, en şerefli rütbedir. (Ben Allah’ın kuluyum) hadis-i şerifi, kulluğun, er olmanın önemini göstermektedir. Er olmayı kabul etmeyen, kaybeder; çünkü sular daima denize doğru akar, tepeye doğru akmaz. Bu nefsin azgınlığını durdurmak zor iştir. Bunu durduracak en iyi ilaç, peki demektir; çünkü nefs, hayır der, yaratılışı öyledir; ama peki derse, dünya ve ahiret saadetlerine kavuşur. Eshab-ı kiram, devenin üstündeyken kırbaçları yere düşse deveden inerler, kırbacı kendileri alır, tekrar binerlerdi. Deveye inip binmek zahmetli bir iştir. Buna rağmen, emir vermemek için böyle yaparlardı.

9- Kibirden çok korkarlardı: Allahü teâlâ, (Azamet ve kibriya benim hakkımdır, kim bana ortak olursa, ona hiç acımam, yakarım) buyuruyor. O halde küfürden sonra en kötü ahlak, en büyük günah, kibirli olmaktır. İnsanın kalbinden kibri çıkarmak, iğneyle dağı toz haline getirmekten daha zordur. Aile içerisinde, cemiyet içerisinde, her çektiğimiz sıkıntı kibirdendir. (Kalbinde zerre kadar kibir bulunan Cennete giremez) hadis-i şerifine uymaya çalışmalı. Kibri çıkarmadan Cennete girmek zordur. Güzel ahlak, kalb kırmamaktır. Kibirli olan, öfkeli olan, kalb kırar.

10- Hep güler yüzlüydüler: (Müslüman, tatlı dilli, güler yüzlü olur) hadis-i şerifine uygun hareket ederlerdi. Herkesin bir derdi vardır. Onlara yeni bir dert katmayıp, o derdi yok etmeye çalışmalıdır. Bunun da bir ibadet olduğunu bilen Müslüman, onları neşelendirir, ferahlandırmaya uğraşır.

11- Kul hakkından çok korkarlardı: Kul hakkı, İslam ahlakının temelidir. Ahirette herkes, kul haklarından hesaba çekilecektir. Peygamber efendimiz, Sırat köprüsünde sorulacak yedi sualden sonuncusunun kul hakkı olduğunu, bundan peygamberlerin bile korktuklarını bildirmiştir.

Bir kimse, Peygamberlerin yaptığı ibadetleri yapsa; fakat üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe Cennete giremez. Kul hakkı o kadar önemli ki, bir dank [yarım gram gümüş] hak için, cemaatle kılınmış, kabul olmuş yedi yüz namazın sevabı alınıp hak sahibine verilecektir, sevabı yoksa onun günahı buna yüklenecektir.

Müslüman, (Önce senin hakkın, sonra benim hakkım, önce senin menfaatin, sonra benim menfaatim, önce sen rahat et, mutlu ol, sonra ben; çünkü senin hakkın çok büyüktür. Allahü teâlâ bana, senin hakkından soru soracak) diye düşünür.

Müslümanlık su gibidir. Hayat suyla vardır. Ateş suyla söner. Suyu sevmemek olmaz. Müslüman da, herkes tarafından sevilen ve aranan su gibi olmalı. Hiç kimse ondan şikâyet etmemeli; ama herkesin ihtiyacı olmalıdır. Müslüman demek, hasreti çekilen insan demektir. Bir kimsenin hasreti çekilmiyorsa, son nefeste imanı tehlikededir. Nitekim, (Eğer bir Müslümana yaklaşmak zorsa, bu, onun felaketine sebep olabilir) hadis-i şerifi bu durumu açıklıyor.

12- Tevazu ehliydiler: (Allah için alçak gönüllü olanı, Allahü teâlâ yükseltir) hadis-i şerifine uyarak tevazu sahibiydiler. Kendini yüksek gören kimse, yalnız kendisi kendisini yüksek bilir, herkes ondan nefret eder. Kibirliyi Allahü teâlâ sevmediği gibi, insanlar da sevmez.

13- Çok cömertlerdi: Hiçbir cimri, Allah dostu olamaz. (Cömertlik öyle bir haslettir ki, insanın kötü huylarını örter. Cimrilik de, insanın iyi huylarını örter) hadis-i şerifine uyarak, hep vermişlerdir. Verdiği zaman, alandan daha çok sevinen, hakiki mümindir. Cömertlik, Cenab-ı Hakkın çok sevdiği bir ahlaktır. Bu, her kula nasip olmaz. Cömert olan bir kâfire, son nefeste iman nasip olma ihtimali yüksektir.

14- Anlaşılmaları kolaydı: (İnsanlara, akılları derecesinde konuşun) hadis-i şerifine uyarak, kısa, açık ve herkesin seviyesine göre konuşurlardı. İslamiyet nedir diye soran bir bedeviye, Resulullah efendimiz, (Allahü teâlânın bütün emirlerine hürmet etmek, beğenmek ve Onun bütün mahlûklarına acımak, şefkat göstermektir) diye cevap vermiştir. Allah’ın emirlerine hürmet etmektir deniyor, onları yapmaktır denmiyor! Öyle deseydi, kaç kişi Müslüman olabilirdi? İmanla ölmek için, elbette yapmaya çalışmak da şarttır.

Herkes kendi sermayesini kullanır

* Ticaret, kaidesinde güzeldir. Ticaretin kaidesi de, dürüstlüktür. Ticaretin kaidesi, aldatmamak ve aldanmamaktır. Açıkçası kul hakkından korkmaktır, kul hakkını korumaktır.

* Müslüman dürüsttür, doğrudur, merttir. Bunlar ahir zamanda insanlarda kaybolan meziyetlerdir. Zamana uyarsak, herkesin yaptığını yapmaya kalkarsak, bunda bir fark olmaz. Farklılık inançta, farklılık dürüstlükte, farklılık insanları Allah için çok sevmekte. Çünkü Cenab-ı Hakkın yarattığı en şerefli mahlukun karşısındasın.

* Dua almak için evvela karşıdakinin sevgisini, güvenini almak lazım. İnsan sevdiğini dinler, insan sevdiğine itaat eder. Sevgiyi kaybedenler geçici bir süre için belki başarılı gibi gözükebilirler ama o kalıcı değildir. Müslüman bugünün tüccarı değil, yarının tüccarıdır.

* Müslüman elinden ve dilinden emin olunan kimsedir. O yalan söyleyebilir, ama sen onun doğru söylediğine inanmalısın. O idrar, kan olabilir ama sen su olacaksın. Pislik pislikle temizlenmez, su ile temizlenir. Herkes yanındakinden verir. Herkes kendi sermayesini kullanır. Müslümanlığın tarifine göre çalış. Peygamber efendimiz(Müslüman elinden ve dilinden emin olunan kimsedir) ve (İyilik edene iyilik et, kötülük edeni affet) buyurmuştur.

* Siz siz olun sakın kibirlenmeyin. Kibrin ucunda, sağında, solunda şirke doğru yol var. Allahü teâlâ bazı yetkiler, bazı imkanlar, bazı güzellikler verdiği zaman çok korkmak lazım. Bunun bir imtihan olduğunu anlamak lazım. Yoksa, mülkün sahibi Allah’tır. Gözü kaşı verdiği gibi almasını da bilir. Nitekim, mükemmel gören insanların bir müddet sonra göremediklerini hep biliyoruz. O halde göz bir nimettir. Akıl bir nimettir, akılsız insanlar da çok. Sağlık bir nimettir, hastaneler dolup taşıyor. Hürriyet bir nimettir, hapishanede insanlar çürüyor. Nimetleri kendinizden bilmeyin, ne varsa hepsi Allahü teâlâdandır, Ona çok şükredin. Günahlarınız için tevbe edin, kibirlenmeyin, yoksa helak olursunuz.

* Herhangi bir mümine, baktığın zaman, onun hakkında hiçbir endişe, hiçbir şüphe olmaksızın bütün hücrelerinle sevmelisin. Bu sevgide en ufak bir menfaatin bahis konusu olmamalı. En ufak bir çıkarın konuşulamaz, düşünülemez. Ona nasıl iyilik ederim, ne verebilirim diye, bütün canınla ciğerinle kalbinle ona teslim olmalısın. O da insan, onun da kalbi var. Karşındaki insana hiçbir endişe, hiçbir şüphe olmaksızın tam teslimiyet, muhabbet besleyince, o da haliyle karşısındakini sevecektir. Çünkü, bu sevgide ilahi bir sevgi vardır. Yani, Allah’a giden yolda sevgi var. Sonsuza giden sevgide, çarpışma olmaz. Ama, menfaatle ilgili sevgilerde, daima karşılıklı çıkarlar menfaatler bahis konusudur. Sonunda mutlak kavga olur, mutlaka geçimsizlik olur.

* İnsan, Cenab-ı Allah’ın, bir verdiklerini bir de vermediklerini düşünsün. İnsan, Allahü teâlânın emrinde ve Onun imkan dairesinde, bir köle gibidir. Hiç kimse Allahü teâlâ ile pazarlığa kalkamaz. Mümin, yaptıklarını değil, yapamadıklarını düşünmesi lazım. Yaptığımız ibadetleri değil yapamadıklarımızı düşünelim, çünkü yaptıklarımız da tevbeye muhtaç, tevbeler de tevbeye muhtaç...

Hiçbir müslüman, hiçbir zaman, hiçbir şeyden dolayı, hiçbir şekilde, hiçbir şikayette bulunmasın. Çünkü, şikayette bulunmak nimetleri unutmaktır. O nimetler akla geldiği zaman, hemen tevbe istigfar etmelidir. Hiçbir zaman sabrın sonu selamet olmaması mümkün değil. Sabır dönemini iyi kullanmak lazım. Eğer bu dönemin sonunu beklemezsek, bütün belalar artar, daha fazlalaşır. Eğer, o sabrı, zamanını iyi kullanırsak sonu selamet olur. Şunu iyi bilin ki, varlıkta Allah’a ibadet, daha zor. Çünkü varlıkta nefsin bütün arzuları ayakta, yoklukta zaten yok. Ama varken, nefsi frenlemek daha zordur. Dolayısıyla, hiçbirimiz ne oldum delisi olmayalım ve insanların takdirlerine kulak asmayalım, daha doğrusu aslımızı unutmayalım. Aslımız bir avuç toprak. Cenab-ı Hak, bir kullanma yetkisi, imkanı vermiş, bunu da, ya hayırda, ya şerde kullanacağız. Gelin, neyimiz varsa hayırda kullanalım. Hayırlı sonuçlar alalım. Şerde kullanırsak şerle karşılaşırız ki, bu da gayet tabii bir şey. Ahirette Cennetten Cehennemden başka yer yok, unutmayalım. 

Allah yolunda şehit olup dirilmeyi,ondan sonra şehit olup dirilmeyi,ondan sonra şehit olmayı ne kadar isterdim!

Allah yolunda
şehit olup dirilmeyi
ondan sonra şehit olup dirilmeyi ondan sonra şehit olmayı ne kadar isterdim.

Hazreti Muhammed

Sallallahu Aleyhi ve Sellem

Allâhu Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri kendi yolunda (cihâda) çıkan kimseye:"Onu (evinden) çıkaran şey yalnız bana îmân ve Peygamberlerimi tasdîk ise nâil olduğu ecir veya ganîmetle (sâlimen yurduna) geri getireyim,yâhud da Cennet`e ithâl edeyim." diye tekeffül etmiştir.Ümmetime meşakkate sebep olacağını bilmesem hiç bir seriyye (yâni cihad müfrezesine refâkat etmek) den geri kalmazdım.
Buhari 34


Yesâr r.a,Resulullah'ın sav çobanı,azatlısı,hainler onu şehit ettikleri zaman,elini ayağını kestiler ve gözlerine diken batırdılar.
Sual: Herkes şehit olabilir mi? Şehit olmanın faydası ne?
CEVAPŞehit, kendisine şahitlik yapılmış, Cennetlik olduğuna şahitlik edilmiş anlamındadır. Şahit manası da vardır. Çünkü Allah katında, ölü değil diridir. Şehit olmak için Müslüman olmak şarttır. Gayrimüslim nasıl ölürse ölsün veya öldürülsün şehit olmaz. Hayzlı veya cünüp ölmek şehitliğe mani değildir. Eshab-ı kiramdan Hanzala cünüp olarak şehit olmuştur. [Gusledecek kadar dahi vakit bulamamış, gazaya katılmıştı.] 

Şehit olmak büyük nimettir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Şehit kabir azabından emindir.) [İbni Mace, Beyheki, İ. Ahmed]
(Deniz savaşında şehit olanların, bütün günahları, hatta kul hakları da affolur.) [İbni Mace]
(Şehit, yakınlarından 70 kişiye şefaat eder.) [Beyheki]

(Şehit, ölüm acısı duymaz, kabirde üzülmez, kıyametin dehşeti, hesap, mizan, sırat onu rahatsız etmez, doğruca Cennete gider.)
 [Beyheki]

(Karada şehit olanın borçları ve emanetleri hariç, bütün günahları affolur. Denizde, suda boğularak ölen şehidin ise, borç ve emanetleri de dahil bütün günahları affolur.)
 [Ebu Nuaym]

Şehit, kanının ilk damlasında günahları affolur. Kabir azabından ve Kıyamet korkusundan emindir. Şehidin, kul haklarından başka bütün günahları affolur. Kul haklarını da, Allahü teâlâ Kıyamette helalleştirecektir. Suda boğularak ölen şehitlerin kul borçları da affedilir. Hak sahipleri, bu şehitten haklarını istedikleri zaman, Allahü teâlâ, (Ondaki haklarınızı benden isteyin) buyuracak, hak sahiplerine alacaklarını fazla fazla verecektir. Şehit de, sorgusuz sualsiz Cennete gidecektir.

Aşağıda yazının tamamına yakını İbni Âbidin hazretlerinin Redd-ül muhtar kitabından alınmıştır. Müslüman olmak şartı ile aşağıdaki 37 maddede bildirilen kimseler şehit olarak ölür. Hepsi de hadis-i şerifle bildirilmiştir:

1-
 Kendinin, komşusunun, can, mal ve namusunu müdafaa ederken öldürülen, 

2-
 Haksız olarak hapsedilip ölen, 

3-
 Mülci ikrah ile öldürülen, mesela bu içkiyi iç denilse onu içmesi caiz olur. Caiz olacağını bilmediği için, içmeyip öldürülürse, şehit olur. 

4- 
Hırsızın, gaspçının, kapkaççının, yol kesicinin, eşkıyanın, yan kesicinin öldürdüğü kimse, 

5-
 Yüksekten veya attan düşüp ölen, başına taş veya başka şey düşerek ölen, 

6-
 Aslan, kurt gibi yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanarak ölen, 

7- 
Akrep ve yılan gibi zehirli hayvan sokmasından ölen,

8- 
Suda boğulan,

9- 
Yangında ölen,

10- 
Gurbette garip iken ölen,

11- 
Depremde, duvar ve enkaz altında kalarak ölen, 

12- 
Sara, sari hastalıklar, ateşli hastalıklar verem, kanser, kolera, veba, şiddetli öksürük, ishal ve diğer iç hastalıkları sebebiyle ölen, [Ameliyat edilirken ölen.]

13- 
Soğukta gusledip ölen, 

14- 
Hamile, lohusa ve doğumda ölen kadın, 

15-
 Cuma günü veya gecesi ölen, 

16- 
Aşkını gizleyip iffetini korurken ölen,

17- 
Emr-i maruf ve nehy-i münker yaparken öldürülen şehittir. Doğru imanı ve namaz kılmayı meydana çıkaranlar, dinini öğrenmek, öğretmek ve yaymakta iken ölen,

18- 
Allah rızası için müezzinlik yaparken ölen,

19- 
Deniz tutup kusarak ölen, 

20- 
Beş vakit namazı doğru olarak kılan, 

21- 
Kuşluk namazı kılan,

22-
 Yolculukta da vitir namazını terk etmeyen, 

23-
 Her ay üç gün oruç tutan, 

24- 
Abdestli iken ölen, abdestli yatıp ölen, 

25- 
Namazda iken ölen, 

26- 
Günde yirmi kere ölümü düşünen, 

27- 
Dine uygun ticaret yapan,

28- 
Gıda maddelerini ucuza satan, 

29- 
Helal kazanıp çoluk çocuğunun din bilgisi öğrenmeleri ve ibadet yapmaları için çalışan,

30- 
Altmış yaşını geçen salih kimse, 

31- 
Günde 25 kere "Allahümme barik li filmevt ve fi-ma bad-el-mevt" okuyan,

32- 
Müdara eden, yani insanlarla iyi geçinen, dinini koruyabilmek için dünyalık veren, 

33- 
Ölüm hastalığında, kırk kere "La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü min-ez-zâlimin"okuyan, 

34-
 Günde yüz defa salevat-ı şerife okuyan,

35-
 Her gece Yasin okuyan, sabah akşam Haşr suresinin sonunu okuyan,

36-
 Allah yolunda şehit olarak ölmeyi isteyen,

37- 
Günah işlerken zulmen öldürülen.


Sual: Şehit, ölürken, merminin veya kılıcın acısını duyar mı?
CEVAPDuymaz.

Sual:
 Suçsuz asılan, şehit olacağı için, ölüm acısını duyar mı?
CEVAPDuymaz.

Sual: Şehit, öldüğü bedenle mi dirilecektir?
CEVAPHerkes öldüğü gibi dirilir, sonra sıfatına uygun şekil alır.


Allah yolunda ölmek

Sual: Selefi meşrepli biri, (Şefaat ya Resulallah demek şirktir, çünkü Peygamber ölüdür) dedi. (Allah yolunda ölenlere ölü demeyin, onlar diridir ve rızıklandırılır) diye âyet yok mu dedim. (O âyet şehitler içindir, Peygamber ölüdür) dedi. (Peygamberimiz, şehitlerden üstün değil mi? Peygamberimiz Allah yolunda değil mi? Şehitlere ölü denmezse Peygamberimize nasıl ölü denir?) dediysem de, Peygamber de ölüdür diye ısrar etti. Ölen beden değil mi? Ruhlar ölür mü?
CEVAP
Dedikleriniz çok doğrudur. Elbette, şehitlerin ruhu ölmez de, âlemlere rahmet olarak gönderilen Resulullah'ın ruhu ölür mü? Ruh ölmez, kâfirlerin ruhu da ölmez. Peygamberin Allah yanında bir şehit kadar da kıymeti yok mu?

Şehit Cennette rızıklandırılıyor da, Peygamber niye rızıklandırılmasın? Peygamber hâşâ Allah yolunda olmazsa, şehit Allah yolunda nasıl olur?

Peygamber diri olmazsa şehit nasıl diri olur? Peygamber işitmezse, şehit nasıl işitir? Hâlbuki şehidin, Müslümanlığı da, şehitliği de, bu Peygambere iman etmesine bağlıdır.

Şehitler Allah yolunda da, hâşâ Peygamberler, başka yolda mıdır? Resulullah, son hastalığında, (Hayber’de yediğim zehirli etin acısını hâlâ hissediyorum. Zehrin tesirinden aort damarım, bıçak gibi kesiliyor) buyurdu. (Buhari)

İbni Mesud hazretleri ve diğer Eshab-ı kiram, (O zehirli etin tesiriyle Resulullah şehit oldu) buyurdu. Peygamberlik şehitlikten üstündür. Fakat şehit olmak da ayrı bir nimettir. Allahü teâlâ Resulüne bu nimeti de vermek için son hastalığında bu zehrin etkisini göstermiştir.(Mevahib-i ledünniyye)

İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Her Peygamber, kabrinde diri olup namaz kılar.) [Beyheki, Ebu Ya’la]

(Peygamberlerin vücudunu toprak çürütmez. Bir mümin salevat okuyunca, bir melek bana haber verir.) [İbni Mace, Ebu Davud]

İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Peygamber, müminlere kendi canlarından üstündür.) [Ahzab 6]

(Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Resulünü hidayet ve hak dinle gönderen Odur.) [Fetih 28]

Bu iki âyetten anlaşıldığı gibi, Peygamberimizin dini diğer dinlerden üstün olduğu gibi, kendi de herkesten üstündür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ben bütün insanların seyyidiyim, efendisiyim.) [Buhari]

Peygamber efendimiz, bütün peygamberlerden ve bütün insanlardan üstün de, şehitlerden üstün değil midir? Herkesten üstün olan bir Peygamber için ölü demek çok alçakça bir iftiradır.
Herkes şehit olabilir mi?

Sual: Kimler şehittir? Şehitler çürür mü?
CEVAP Herkes şehit olamaz. Şehit olmak veya şehitlik sevabına kavuşabilmek için müslüman olmak şarttır. Ne yaparsa yapsın, nerede, nasıl ölürse ölsün veya öldürülsün müslüman olmayan şehit olmaz.
Müslüman bir kimse, çok günahkâr olsa da, hatta İbni Nüceym hazretlerinin fetvasında bildirdiği gibi, günah işlerken mazlum olarak öldürülse, şehit olur.

Şehitler de çeşit çeşittir. Çok günahkâr biri ile, salih birinin şehitliği arasında çok fark vardır. Savaşta öldürülen şehit ile, attan düşüp ölen şehit arasında çok fark vardır. İslam’ın beş şartından sonra ibadetlerin en üstünü cihaddır. Cihadda ölen şehidin, kul haklarından başka bütün günahları affolur. Cihadda ve hac yolunda ve hudut boyunda nöbette ölenlere, Kıyamete kadar, bu ibadetlerin sevabı devamlı verilir. Her biri Kıyamette yetmiş kişiye şefaat eder.
Bir hadis-i şerifte, (Şehit, ölüm acısı duymaz, kabirde üzülmez, kıyametin dehşeti, hesap, mizan, sırat onu rahatsız etmez, doğruca Cennete gider) buyurulmaktadır. (Beyheki)

Şehitlik çeşitleri hakkında hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(5 vakit namaz kılana, her gün için bin şehit sevabı verilir.)[Tergib-i Hadimi]

(İlim öğrenirken ölen şehittir.) 
[Hatib]

(Allahü teâlâdan, ihlasla şehitlik isteyen, yatağında ölse de şehit olur.) 
[Müslim]

(Aşık olup, aşkını gizleyip ve iffetini koruyup ölen şehit olur.)[Hakim]

(Abdestli yatıp da ölen şehittir.) [Deylemi]

(Suda boğulan, yangında ölen, garip, kimsesiz olarak ölen, zehirli hayvan sokarak ölen, iç hastalıklarından ölen, duvar ve enkaz altında kalarak ölen, kocasını kıskandığını gizleyen kadın, kendinin, din kardeşinin ve komşunun malını savunurken öldürülen, emr-i maruf ve nehy-i münker yaparken öldürülen kimse şehittir.)
 [İbni Asakir]

(Hamile iken, doğumda veya lohusa iken ölen kadın şehittir.)
[Taberani]

(Cuma günü veya gecesi ölen, şehit olur, kabir azabından kurtulur.) [Ebu Nuaym]

(Her gece, Yasin okumaya devam eden kimse, şehit olarak ölür.) [Taberani]

(Ümmetimin arasında fitne, fesat yayıldığı zaman, sünnetime sarılana yüz şehit sevabı vardır.)
 [Hakim]

(Terkedilmiş bir sünnetimi ortaya çıkarana, yüz şehit sevabı vardır.) 
[Hakim]

(Misafir, bir müminin evine girince, onunla bin bereket ve bin rahmet girer. O ev halkının günahları, denizlerdeki köpüklerden ve ağaçlardaki yapraklardan daha çok olsa da affolur. Herbirine bin şehit sevabı verilir. Misafirin yediği her lokma için bir hac ve umre sevabı yazılır ve onlar için Cennette bir şehir inşa edilir.)
[Nisab-ül ahbar]

Şunlar da şehittir:

Allahü teâlânın emirlerine uygun ticaret yapanlar. 
(Tirmizi)

Dinini öğrenmek, öğretmek ve yaymakta iken ölenler. (İbni Asakir)

Devamlı olarak müdara edenler, insanlarla iyi geçinenler.(Deylemi)

Gıda maddelerini ucuza satanlar. 
(Deylemi)

Günde yirmi kere ölümü düşünenler. (İhya)

Yol kesiciler, şehir eşkıyası [anarşistler] tarafından öldürülenler.(Taberani)

Hayvandan düşüp ölenler. 
(İ. Süyuti)

Zimmilerin, can, mal ve namusunu müdafaa ederken öldürülenler. (Ramuz)

Haksız olarak, zulümle hapsedilip ölenler. (İ. Süyuti)

Allah rızası için müezzinlik ederken ölenler. 
(İ. Ahmed)

Soğukta gusledip ölenler. (İ. Hasan)

Sara hastalığından, taundan 
[vebadan], koleradan, veremden, zatülcenbden, sari hastalıklardan, şiddetli öksürükten, ishalden ve bazı iç hastalıklardan ölenler. (S. Ebediyye)

Her sabah-akşam üç kere (Euzü billahissemiilâlimi mineş-şeytanirracim) ile (Haşr) suresinin sonunu okuyanlar. 
(Taberani)

Ehl-i sünnet itikadını ve namazı tadil-i erkan ile kılmayı meydana çıkaranlar. 
(Mektubat-ı Rabbani)

Duha namazı kılanlar, her ay üç gün oruç tutanlar, yolculukta vitir namazını terk etmeyenler, her gece Yasin okuyanlar, helal kazanıp çoluk çocuğuna ibadet yapmaları için çalışanlar, her gün 25 kere "Allahümme barik li filmevt ve fi-ma bad-el-mevt" okuyanlar, ölüm hastalığında, kırk kere "La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü min-ez-zalimin" okuyanlar. 
(Redd-ül-muhtar)

Namazda iken ölenler. 
(Abdurrezzak)

Peygamber efendimize günde yüz kere salevat getirenler.(Taberani)

Altmış yaşını geçip, beş vakit namaza devam edenler. (Cennet Yolu İlmihali)

Şehitler çürümez
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah yolunda öldürülenleri [şehitleri] ölü sanmayın, onlar Rablerinin yanında diridir, rızıklandırılır.) [Al-i İmran 169]

Her Peygamber, şehittir ve diğer şehitlerden üstündür. Peygamberlerin bedenleri çürümez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, toprağın Peygamberleri çürütmesini haram etmiştir.) [Beyheki]

Haram lokma yemiş ve çeşitli günah işlemiş kimseler, şehit de olsalar, bedenleri çürür. Haram yememiş, mütteki kimseler, yataklarında ölse bile şehit olur ve bedenlerini toprak çürütemez. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mütteki, müezzin, kan içinde kımıldayan şehit gibidir. Ölürse kabrinde kurtlanmaz.) [Taberani]

Sual: Kaç türlü şehit vardır?
CEVAPÜç türlü şehit vardır:
1- Tam şehit,
2- Dünya şehidi,
3- Ahiret şehidi.
Savaşta düşman, barışta eşkıya tarafından öldürülenler, tam şehitolur.
Dünya menfaati için harpte ölenler, dünya şehidi olur.
Ahiret şehidi çoktur. İlim öğrenirken, abdestli iken ölenler gibi.

Sual: 
Tam ilmihalde, Haşr suresinin sonunu okuyanların ahiret şehidi olacağı bildiriliyor. Haşr suresinin sonu denince, sondan kaç âyet anlaşılır?
CEVAPHüvallahüllezi… diye başlayan üç âyet anlaşılır. Beş ve beşten fazla âyet okumak daha sevab olur.

“Doğal âfet şehidi”
Sual: (Doğal âfet şehidi) deniyor. Böyle bir şey var mıdır?
CEVAPKim, nerede, nasıl ölürse ölsün, Müslüman değilse şehit olmaz. Gayrimüslim ise, zulmen de öldürülse şehit olmaz. İmanı varsa, yani itikadı düzgün bir Müslümansa, günahları çok olsa da, savaşta ölsün, anarşide ölsün, görevde ölsün, kanser gibi hastalıklardan ölsün, şehit olur. Doğal âfetler sebebiyle, mesela depremde, yangında, sel felaketinde, çığ altında kalmakla, yıldırım düşmekle, tsunamide, denizde ölmüş olsa yine şehit olur. Bunlara (doğal âfet şehidi)denmez. Dense de, şehitliklerine zarar gelmez. Fakat içkiden çatlayıp ölene, meyhane şehidi veya sosyalizm uğrunda ölene, devrim şehidi demek yanlış olur, çünkü şehitlik İslâmî bir tabirdir.

Şehit olmanın önemi

Sual: Herkes şehit olabilir mi? Şehit olmanın faydası ne?
CEVAPŞehit, kendisine şahitlik yapılmış, Cennetlik olduğuna şahitlik edilmiş anlamındadır. Şahit manası da vardır. Çünkü Allah katında, ölü değil diridir. Şehit olmak için Müslüman olmak şarttır. Gayrimüslim nasıl ölürse ölsün veya öldürülsün şehit olmaz. Hayzlı veya cünüp ölmek şehitliğe mani değildir.
Eshab-ı kiramdan Hanzala cünüp olarak şehit olmuştur. [Gusledecek kadar dahi vakit bulamamış, gazaya katılmıştı.]

Şehit olmak büyük nimettir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Şehit kabir azabından emindir.) [İbni Mace, Beyheki, imam-ı Ahmed]

(Deniz savaşında şehit olanların, bütün günahları, hatta kul hakları da affolur.)
 [İbni Mace]

(Şehit, yakınlarından 70 kişiye şefaat eder.)
 [Beyheki]

(Şehit, ölüm acısı duymaz, kabirde üzülmez, kıyametin dehşeti, hesab, mizan, sırat onu rahatsız etmez, doğruca Cennete gider.)
[Beyheki]

(Karada şehit olanın borçları ve emanetleri hariç, bütün günahları affolur. Denizde, suda boğularak ölen şehidin ise, borç ve emanetleri de dahil bütün günahları affolur.)
 [Ebu Nuaym]

Şehit, kanının ilk damlasında günahları affolur. Kabir azabından ve Kıyamet korkusundan emindir.
Şehidin, kul haklarından başka bütün günahları affolur. Kul haklarını da, Allahü teâlâ Kıyamette helalleştirecektir. Suda boğularak ölen şehitlerin kul borçları da affedilir. Hak sahipleri, bu şehitten haklarını istedikleri zaman, Allahü teâlâ, (Ondaki haklarınızı benden isteyin) buyuracak, hak sahiplerine alacaklarını fazla fazla verecektir. Şehit te, sorgusuz sualsiz Cennete gidecektir.

Aşağıda yazının tamamına yakını İbni Âbidin hazretlerinin Redd-ül muhtar kitabından alınmıştır. Müslüman olmak şartı ile aşağıdaki 37 maddede bildirilen kimseler şehid olarak ölür. Hepsi de hadis-i şerif ile bildirilmiştir:
1- Kendinin, komşusunun, can, mal ve namusunu müdafaa ederken öldürülen,

2- Haksız olarak hapsedilip ölen,

3-
 Mülci ikrah ile öldürülen, mesela bu içkiyi iç denilse onu içmesi caiz olur. Caiz olacağını bilmediği için, içmeyip öldürülürse, şehit olur.

4- 
Hırsızın, gaspçının, kapkaççının, yol kesicinin, eşkıyanın, yan kesicinin öldürdüğü kimse,

5- Yüksekten veya attan düşüp ölen, başına taş veya başka şey düşerek ölen,

6-
 Aslan, kurt gibi yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanarak ölen,

7- Akrep ve yılan gibi zehirli hayvan sokmasından ölen,

8- 
Suda boğulan,

9- Yangında ölen,

10- 
Gurbette garip iken ölen,

11- Depremde, duvar ve enkaz altında kalarak ölen,

12- 
Sara, sari hastalıklar, ateşli hastalıklar verem, kanser, kolera, veba, şiddetli öksürük, ishal ve diğer iç hastalıkları sebebiyle ölen, [Ameliyat edilirken ölen]

13- 
Soğukta gusledip ölen.

14- 
Hamile, lohusa ve doğumda ölen kadın, (Bir hadis-i şerif meali:
(Müslüman kadın, hamilelikten doğuma kadar ve çocuğu memeden kesene kadar Allah yolundaki mücahid gibi olup ölürse şehit olur.) [Taberani])

15-
 Cuma günü veya gecesi ölen,

16- Aşkını gizleyip iffetini korurken ölen,

17- 
Emr-i maruf ve nehy-i münker yaparken öldürülen şehittir. Doğru imanı ve namaz kılmayı meydana çıkaranlar, dinini öğrenmek, öğretmek ve yaymakta iken ölen,

18- 
Allah rızası için müezzinlik yaparken ölen,

19- Deniz tutup kusarak ölen,

20- 
Beş vakit namazı doğru olarak kılan. (İki hadis-i şerif meali:
(5 vakit namazı doğru kılana, her gün için bin şehit sevabı verilir.) [Tergib-i Hadimi]
(Ümmetimin fesadı zamanında sünnetime [Ehl-i sünnete] yapışan ve beş vakit namazı cemaatle kılanın amel defterine her gün yüz şehit sevabı yazılır.) [İ. Nasiruddin])

21- 
Kuşluk namazı kılan,

22- Yolculukta da vitir namazını terk etmeyen,

23-
 Her ay üç gün oruç tutan,

24- Abdestli iken ölen, abdestli yatıp ölen,

25- 
Namazda iken ölen,

26- Günde yirmi kere ölümü düşünen,

27- 
Dine uygun ticaret yapan,

28- Gıda maddelerini ucuza satan,

29- 
Helal kazanıp çoluk çocuğunun din bilgisi öğrenmeleri ve ibadet yapmaları için çalışan,

30- Altmış yaşını geçen salih kimse,

31- Günde 25 kere "Allahümme barik li filmevt ve fi-ma bad-el-mevt" okuyan,

32- 
Müdara eden, yani insanlarla iyi geçinen, dinini koruyabilmek için dünyalık veren, (Bir hadis-i şerif meali: (Müdara eden, şehit olarak ölür.) [Deylemi])

33- 
Ölüm hastalığında, kırk kere "La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü min-ez-zâlimin" okuyan,

34- Günde yüz defa salevat-ı şerife okuyan,

35- Her gece Yasin okuyan, sabah akşam Haşr suresinin sonunu okuyan,

36-
 Allah yolunda şehit olarak ölmeyi isteyen, (Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Sıdk ile ihlas ile şehitlik isteyen, yatağında ölse de, şehit olur.)[Müslim]
(Şehitlerin çoğu, yatakta ölür. Savaşta öldürülenin niyetini ancak Allah bilir.) [İ. Ahmed]
(İhlasla şehitliği arzu eden, şehit olmasa da, şehitlik sevabına kavuşur.) [Müslim])

37- 
Günah işlerken zulmen öldürülen.