8 Şubat 2016 Pazartesi


Sual: Bir hadis-i şerifte,"Dünyaya,burada kalacağınız kadar,ahirete de,orada kalacağınız kadar çalışınız!" buyuruluyor. Ne kadar büyük olursa olsun, bir sayının sonsuzun yanındaki değeri sıfır kabul edildiğine göre, dünya için hiç çalışmamak gerekmez mi?
CEVAPDinimiz, dünyaya da, ahirete de çalışmayı emretmektedir. Kur'an-ı kerimde mealen (Dünyadan da nasibini unutma!) buyuruluyor. (Kasas 77)
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Dünyanızı ıslaha, düzeltmeye çalışınız! Yarın ölecekmiş gibi de ahiret için amel ediniz!) [Deylemi]
Allah için olmayan amel riyadır
(Sizin hayırlınız, ahireti için dünyasını, dünyası için ahiretini terk etmeyen ve insanlara yük olmayandır.) [Deylemi]
(Dünya malından ayrılınca üzülmek, buna kavuşunca sevinmek ve azgınlık yapmak, insanı Cehenneme götürür.) [Tirmizi]
(Dünyayı seven, ahiretine zarar verir. Ahireti seven, dünyasına zarar verir. O halde, devamlı olanı, geçici olana tercih etmelidir.)[Beyheki]
(İlim, Allah rızası için değil, dünya menfaati için öğrenildiği ve ibadetler, dünya menfaatlerine alet edildiği zaman fitneler zuhur edecektir.) [A.Rezzak]
Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:
(Mal ve evlat dünya hayatının süsüdür. Baki olan, salih ameller, Rabbinin katında, mal ve evlatlardan ve dünyalıklardan iyidir.)[Kehf 46]
Dünya binektirİmam-ı Maverdi hazretleri buyuruyor ki:
Dünya çalışma yeridir. Hadis-i şerifte, (Dünya ne güzel binektir. Ona binin ki, sizi ahirete kavuştursun!) buyuruluyor. Dünya mutlak manada kötü değildir. Ahiret azığını hazırlayanlar için servet yurdudur. İbrahim aleyhisselam, (Ya Rabbi ne zamana kadar daha dünyayı takip edeceğim) dediği zaman Allahü teâlâ buyurdu ki:
(Ya İbrahim, böyle konuşma! Çoluk çocuğunun nafakası için çalışmak dünya talebi değil ki ondan şikayet edilsin!) [Edeb-üd-dünya]
Dünya bir alet, bir vasıtadır. Bu vasıtayı iyi yolda kullanan kazanır, kötü yolda kullanan kaybeder. Mesela size yeni, güzel bir araba veriyorlar. (Bu araba ile, şu kadar zamanda şu karşıdaki köprüyü geçerseniz, kurtuluşa ereceksiniz) deniyor. Siz de, arabaya bakıp (Ne kadar da güzelmiş) diyerek onu sevmekle meşgul olur, verilen zaman içinde karşıya geçmezseniz, düşman gelir, sizi kıskıvrak yakalar, köprüyü geçemezsiniz. Bu vasıta, yolcuları sahile çıkaran bir gemi de olabilir. Bu vasıtaya zamanında binip gitmeyen kurtulamaz. Dinimiz bu vasıtayı, kötülememiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dünya, ahiretin tarlasıdır.) [Deylemi]
(Dünya, ahiretin köprüsüdür.) [Deylemi]
(Allah rızasını kazanmak, ahiret azığını temin etmek için, dünya ne güzel yerdir. Allah rızasını kazanmayan, ahiret azığını temin etmeyen için de, dünya ne kötü yerdir. Bir kimse, "Allah dünyayı rezil etsin!" derse, dünya da ona, "Hangimiz Rabbimize asi oluyorsa, Allah onu rezil etsin!" der.) [Hakim, İbni Lal]
(Dünyaya sövmeyin; çünkü mümin için ne güzel bir binektir. Hayra onunla erişilir, şerden onunla kurtulunur.) [Deylemi, İbni Neccar]
Dünya sevgisiDinimiz, bu bineğin sevgisini kötülemiştir. Yani "Binek ne güzelmiş" diyerek, onunla meşgul olup hedefe varmamak kötülenmiştir. Nitekim hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dünya sevgisi bütün günahların başıdır.) [Beyheki, İbni Ebiddünya]
Demek ki, bineği sevmekle meşgul olmayıp, binip bir an önce saadet diyarına gitmeye çalışmalıdır!
Bizi maksadımıza ulaştıran bineğin iyi, sağlam olması istenir. Onun için Allahü teâlânın bize verdiği akıl, sağlık, mal gibi nimetleri yerinde kullanmalıdır! Cenab-ı Hak, dünya saadetini de istememizi emrediyor.(Ey Rabbimiz, bize dünyada da ahirette de iyilik, güzellik ver!)diye dua etmemizi istiyor. (Bekara 201)
Hadis-i kudside de buyuruldu ki:
(Hak teâlâ buyurdu ki, "Ey dünya, bana hizmet edene hizmetçi ol! Sana hizmet eden de senin hizmetçin olsun.") [Ebu Nuaym]
Dünyanın faydasız işlerinden uzak durmak, ahirete yarayacak işler yapmak gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dünyaya meyledenin emeli uzun olur, sonunu getiremez, bitmez tükenmez ihtiyaca düşer; öyle bir meşgale kaplar ki mihnetinden kendini kurtaramaz.) [Deylemi]

(Ahireti isteyip onun için çalışan, geçim sıkıntısı çekmez, zengin olarak sabahlar, zengin olarak akşamlar. Dünyayı talep edip onun için koşan geçim darlığı çeker, fakir olarak sabahlar, fakir olarak akşamlar.)
 [İbni Neccar]

(Ahiret işi sana kolay gelir, dünya işi zor gelirse, bil ki sen iyi hâl üzeresin. Ahiret işi zor, dünya işi kolay gelirse, bil ki durumun kötüdür.) [Beyheki]

Haksız kazançMuhammed aleyhisselam Peygamber olarak gönderilince, şeytanlar İblisin başında toplanıp üzüntülerini bildirdiler. Bunun üzerine İblis onlara, (Bunlar dünyayı sever mi?) dedi. Onlar, evet deyince, (Öyleyse üzülecek bir şey yok. Onlara haksız kazanç sağlatırım. Lüzumsuz masraf yaptırır, lüzumlu yere de harcatmam. Zaten her kötülük bu üç şeyden meydana gelir) dedi.

Dünyalık için ne kadar üzülürsen o nispette ahiret sevgisi kalbden çıkar. Ahiret için ne kadar üzülürsen, o nispette dünya sıkıntısı kalbden çıkar. Dünyada herkes misafirdir. Yanındaki şeyler emanettir. Misafirin gitmekten, emanetin ise geri alınmaktan başka çaresi yoktur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dünya mümine zindan, kâfire Cennettir.) [Müslim]

Mümine dünyanın zindan olması, Cennete nispetledir. Cennette Müminler, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, akla ve hayale gelmeyen büyük nimetlere kavuşacaklardır. Hiçbir sıkıntı görmeyeceklerdir. Cennetin sonsuz nimetleri karşısında dünya hayatı, müminler için bir zindan, bir Cehennem azabı gibi gelecektir. Kâfirler için Cehennem azabı o kadar şiddetli olacaktır ki, dünyadaki en şiddetli işkence bile onlar için çok hafiftir.

Nafaka kazanmak
Sual: Nafakamı kazanmak için ticaret yapıyorum. Kâr edince seviniyorum. Dünya malına sevindiğim için haram mı işlemiş oluyorum?
CEVAPNafakayı kazanmak farzdır, nafakadan fazlasını kazanmak sünnettir. Kâr edince sevinmek haram değildir, niyetine göre sevab da kazanmış olur. Nefsin arzularını sevmek haramdır. Mesela kâr edince, (Ben işini bilen adamım) diye kibirlenmek haram olur.

Dünya işine üzülmek
Sual:
 Dünya işlerimiz, düzgün gitmediği için üzülmek günah mıdır?
CEVAPDünya işi, âhirete yarayan bir iş de olabilir, yaramayan da olabilir. O dünya işi, âhiret için yapacağımız ibadete mani oluyorsa üzülmek, âhiret için olur, dünya için olmaz. Eğer o işin âhiretimize faydası yoksa, üzülmek yersizdir. İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Dünya işlerinin bozuk gitmesinden ve hâlinizi toparlayamadığınızdan hiç sıkılmayın! Çünkü dünya işleri, üzülmeye değmez. Bu dünyada olan her şey geçecek, yok olacaktır. Allahü teâlânın razı olduğu şeylerin arkasında koşmak gerekir. Güç olsa da, kolay gelse de, bunları yapmaya çalışmalıdır. (1/150)


Kalb temizliği nasıl olur

Sual: Kalb ile yürek farklı mıdır? Kalbi nasıl temizlemek gerekir?
CEVAPGöğsün sol tarafındaki et parçası yürektir. Yürek, hayvanlarda da bulunur. Kalb, yürekte bulunan bir kuvvettir. Görülmez. Ampulde bulunan elektrik cereyanı gibidir. Buna, gönül de denir. Gönül, insanlarda bulunur, hayvanlarda bulunmaz.

Bedendeki bütün a’za, kalbin emrindedir. His uzuvlarımızın duydukları bütün bilgiler kalbde toplanır. İnanmak, sevmek, korkmak, insanın kalbindedir. İman eden, kâfir olan, kalbdir. Kalbi temiz olan, dine uyar. Kalbi kötü olan dinden kaçar. Güzel, iyi ahlakın ve kötü huyların yeri kalbdir. Kalbi temizlemek için riyazet ve mücahede lazımdır. Riyazet, nefsin arzularını yapmamaktır. Nefsimiz, haramları, mekruhları arzu eder. Bunlardan kaçmak lazımdır. Mücahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak demektir. Nefsimiz, iyilik ve ibadet yapmak istemez. İyilik ve ibadet ederek kalbi temizlemelidir! Allahü teâlâ dinlerini, peygamberleri, kalbi temizlemek için gönderdi. Kalbi temiz olan, dinimizin emirlerine uyar, yasak ettiklerinden kaçar, herkese iyilik eder. Dünyada rahat, huzur içinde yaşar. Ahirette de sonsuz saadete kavuşur. Kalbi kötü olan kimse, İslamiyet’ten kaçar. Dinimizin emirlerini gericilik, tutuculuk olarak kabul eder. Dine uymamayı da ilericilik, uygarlık, özgürlük olarak bilir. Kötü huylar, kalbi, ruhu hasta eder. Hastalığın artması, kalbin, ruhun ölümüne sebep olur. Önce kalbi temizlemek lazımdır.

İnsanı Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturan yol kalbdir. İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylerin en zararlısı, dünya sevgisi yüzünden kalbin kararmasıdır. Bu sevgi, kötü arkadaşlardan ve lüzumsuz ve zararlı şeyler seyretmekten hâsıl olur. Faydasız kitap, [roman, hikâye, gazete, dergi] okumak, lüzumsuz şeyler konuşmak, bu sevgiyi arttırır. Kadın ve kadın resimleri [resimli dergi, filmler, tv] seyretmek, şarkı, çalgı dinlemek, bu sevgiyi kalbde yerleştirir. Bunların hepsi, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır.

Kalb, sevgi yeridir. Sevgi bulunmayan kalb ölmüş demektir. İslamiyet’in emir ve yasaklarına uymalıdır. Kalbi uyanık olmayanın, Allahü teâlânın varlığını, büyüklüğünü ve Cennet nimetlerini ve Cehennem ateşinin şiddetini hatırlamayanın, düşünmeyenin bedeninin İslamiyet’e uyması güç olur. Bedenin İslamiyet’e severek ve kolay uyması için, kalbin temiz olması lazımdır. Kalbin temiz ve nefsin mutmainne [uysal] olduğunun alameti, bedenin İslamiyet’e seve seve uymasıdır.

Namaz kılmak, kalbi temizler. Günahların affedilmesine sebep olur. Fakat, kulluk vazifesi olduğunu düşünmeden, şehvetlerini, dünya çıkarlarını düşünerek kılınan namaz, şartlarına uygun olup, sahih olsa bile, dünyada ve ahirette faydası olmaz. Namaz kılarken, Allahü teâlânın büyüklüğünü, Onun emrini yapmayı düşünmek lazımdır. Ancak, böyle kılınan namaz, kalbi temizler, insanı kötülük yapmaktan korur.

Feyz, kalbden kalbe gelen, insana Allahü teâlânın razı olduğu şeyleri yaptıran nurdur, bir kuvvettir. Feyzler, Resulullah efendimizin mübarek kalbinden yayılmakta, evliyanın kalbleri vasıtası ile, evliyayı çok seven kalblere gelmektedir. Feyze kavuşan bir insanın kalbi, ilimler, marifetler, kerametler hazinesi olur. Bu saadete kavuşmak için, Ehl-i sünnet itikadında olmak ve dinin emir ve yasaklarına uymak şarttır.

Bedeni besleyen rızıklar ve kalbi temizleyen feyzler, ezelde takdir ve taksim edilmiştir. Fakat, bunlara kavuşmak için, âdet-i ilahiyyeye uymak, sebeplerini aramak, bulmak için çalışmak lazımdır. Şartlarına uyarak çalışana elbet verilir. Kıymetli ulema ve evliyanın kitaplarından tercüme edilerek hazırlanmış olan Hakikat Kitabevi’nin yayınlarından ilmihal ve diğer kitaplardan her gün bir veya iki sayfa okuyan o büyüklerden feyz alır. Feyz, nur demektir. Nur kalbe yağar, kalbi temizler. Okudukça kalb nurlanır. Okuduğunu da anlamaya başlar. Evliya, Resulullahı iyi tanıdığı için, Onun mübarek kalbinden feyz alır ve bu feyzler, bunun kalbinden, kendisine bağlananların kalblerine akar. Feyz gelen kalb temizlenir. Ahlakı güzel olur. Velinin kalbindeki feyzler, nurlar, güneşin ziyası gibi yayılır. Onu seven müslümanların kalblerine akar. Onların bu feyzleri aldıklarından haberleri olmaz. Kalblerinin temizlendiğini anlarlar. Karpuzun güneş karşısında olgunlaştığı gibi, kemale gelirler. Eshab-ı kiram, Resulullahın sohbetinde, böyle kemale geldi.

Sual:
 Kalbi temizlemek için ne yapmalıdır?
CEVAPKalbi karartan günahlardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta hasıl olur. Eğer tevbe ederse, o leke silinir. Tevbe etmeyip tekrar günah işlerse, o leke büyür ve kalbin tamamını kaplar, kalb, kapkara olur.) [Harâiti]

Günahlar kalbi kararttığına göre günaha sebep olacak şeylerden de kaçmak gerekir. Mesela uyku mubahtır. Ancak çok uyumak kalbe kasvet verip günah işlemeye zemin hazırlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Üç şey kalbe kasvet verir: Yemeği, uykuyu ve rahat olmayı sevmek.) [Deylemi]

Günah işleyince, hemen tevbe ve istigfar etmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Paslanan her şeyin bir cilası vardır. Kalbin cilası "Estagfirullah" demektir.) [Deylemi]

Ölümü çok hatırlamak da, oruç tutmak da kalblerin pasını siler. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Her ay 3 gün oruç tutanın kalbinin pası temizlenir.) [Nesai]

(Su değdiği, 
[rutubette kaldığı] zaman demirin paslandığı gibi, kalbler de [günah yüzünden] paslanır.) Orada bulunanlar, (Kalblerin cilası nedir ya Resulallah) dediler. Peygamber efendimiz buyurdu ki:(Ölümü çok hatırlamak ve Kur'an-ı kerim okumaktır.) [Beyheki]

Müminin kalbi temizdir. Fâsıkların kalbi kirlidir, karadır. Kâfirlerin kalbi ise simsiyahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müminin kalbi temizdir, orada parlayan bir ışık vardır. Kâfirin kalbi simsiyahtır ve terstir.) [Taberani]

Sual: Bir işi yaparken kalbime bir sıkıntı geliyor. Ne yapmak gerekir?
CEVAPİslam âlimleri buyuruyor ki:
Kalbinin ürperdiği işi yapma! Nefsine uyma! Şüphe ettiğin işlerde kalbine danış! Şüpheli bir şeyle karşılaşınca, eli kalb üzerine koymalı, kalb çarpması artmazsa, o şeyi yapmalı! Eğer, fazla çarparsa yapmamalı! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Elini göğsüne koy, helal şeyde kalb sakin olur. Günah işte çarpıntı olur. Şüpheye düşersen, din adamları fetva verseler de yapma!) [İ. Ahmed, Hakim]

(Günah olan iş yapılırken kalbde çarpıntı olur.)
 [Beyheki]

(Nefse sükunet ve kalbe ferahlık veren şey, iyi iştir. Nefsi azdıran, kalbe heyecan veren iş günahtır.) [Beyheki, İ.Ahmed, Taberani]

(Helal haram bellidir. Şüphelilerden kaçın! Şüpheli olmayanları yapın!)
 [Taberani]

(Seni rahatlatan şey iyidir. Seni şüpheye düşüren, sıkıntı uyandıran şey günahtır. Sana fetva verse de böyledir.) 
[İ. Ahmed, Beyheki, Taberani]

(Kalbine danış; iyilik, kalbin mutmain olduğu, rahatladığı şeydir. Günah ise, canını sıkan, kalbinde tereddüt uyandıran şeydir. Aksine fetva verseler de.) 
[Taberani, İbni Asakir]

(Yapacağın bir iş için, yedi defa Rabbinden hayırlı olanı iste, sonra kalbine bak, hangisi kalbine ferahlık veriyorsa, hayırlı olan odur.) 
[Deylemi]

(Şüphelileri bırak, şüphe uyandırmayana bak. Doğru işlerde kalb sakin olur, yalan ise kalbde şüphe uyanır.) 
[Tirmizi, Nesai]

(Müftüler, fetva verseler de sen, yine kalbine danış.) 
[İ.Ahmed]

Ahir zamanda bilen bilmeyen herkes, din hakkında konuşup fetva veriyor. Bazısı, son hadis-i şerife dayanarak, bir çok sahih hadise, “Bu benim kalbime yatmıyor” diyerek uydurma damgasını vuruyor. Dinimizde, herkesin kalbi ölçü olsa idi, Kur’an-ı kerime, Peygambere ve âlimlere ihtiyaç kalmazdı. Bid’at fırkalarından mutezile de, (Akıl, iyi ile kötüyü, hak ile batılı birbirinden ayırır) diyerek aklı ölçü kabul ediyor. Bugün mutezile kafasında olanlar dindeki dört delile göre değil, aklına göre konuşuyorlar. Dinimizde akıl da kalb de, bir şeyin haram olmasında kesin ölçü olamaz. Mesela bir doktor, yazdığı kitabında (Dalak kandır ve haramdır) diyor. Halbuki fıkıh kitaplarında dalak yemenin haram olmadığı bildiriliyor. Bazıları da, (Ben Ankara’dan oğlumun bulunduğu İstanbul’a uçakla kısa bir zamanda geldim. Bir gün kalıp gideceğim. Ben günlerce yol gitmedim ki, hem gittiğim yer kendi evim sayılır, kendi evimden daha çok rahat ediyorum. Niye İstanbul’da seferi olacakmışım ki. Üstelik Peygamberimiz, aklı olmayanın dini yoktur, müftüler fetva verseler de sen kalbine danış, demiyor mu? Öyle ise ben de aklıma ve kalbime danıştım, Ankara’dan İstanbul’a gelmekle seferi olmam) diyorlar. Halbuki, bir kimse Ankara’dan bir saatte İstanbul’a gelse, seferi olur da, Pendik’ten Fatih’e iki saatte gelse yine seferi olmaz.

Eğer dindeki dört delil esas alınmazsa, herkesin aklına ve kalbine göre sayısız din meydana çıkar. Ölçüyü iyi bilmek gerekir. Bir kimse, bir memura hediye verse, müftü, bir çıkarı olmadan, kendi rızası ile vermişse bu hediye helal diye fetva verir. Ama o kimse, (Ben bunu memur işimi yapsın diye verdim, kalbim bunu hoş görmüyor) diyorsa, burada kalbin rolü vardır. Müftü o hediye diye fetva verse de sen rüşvete bulaşma.

Sual:
 Kalbin karardığı nasıl bilinir, temizlenmesi nasıl olur?
CEVAPHaram yemek kalbi karartır, hasta eder. Zünnun-i Mısri hazretleri buyurdu ki: Kalbin kararmasının dört alameti vardır:
1- İbadetin tadını duymaz.
2- Allah korkusu hatırına gelmez.
3- Gördüklerinden ibret almaz.
4- Okuduklarını, öğrendiklerini anlayıp kavrayamaz.

Muhammed bin Fadl Belhi hazretleri de buyurdu ki: Kalbin kararmasına 4 şey sebep olur:
1- Öğrendiği ile amel etmemek.
2- Bilmeyerek yapmak.
3- Bilmediklerini öğrenmemek.
4- Başkasının öğrenmesine mani olmak.

Nefs, kötü isteklerden [dinin yasakladığı şeylerden] kurtarılınca, kalb temizlenir.
Kalbi temizlemek için riyazet ve mücahede gerekir. Riyazet, nefsin arzularını yapmamaktır. Nefsimiz, haramları, mekruhları arzu eder. Bunlardan kaçmak gerekir. Mücahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak demektir. Nefsimiz, iyilik ve ibadet yapmak istemez. İyilik ve ibadet ederek kalbi temizlemelidir!

Nefsin istediği her şey, sonsuz ahiret nimetleri yanında kıymetsizdir. Ahiret nimetleri altın ise, dünya menfaatleri teneke bile değildir. Bu geçici basit menfaatler, sonsuz nimetlerle mukayese bile kabul etmez.

Kalbi temizlerken dört engel çıkar:
1- Mal sevgisi: Malın kendisi değil, sevgisidir. Kalbi temizlemek, ahireti kazanmak için malın önemi büyüktür. Fakat mal sevgisi engeldir. Mal sevgisini kalbden çıkarmalıdır!

2- Makam sevgisi:
 Ahiret nimetlerini elde etmek için makam ve mevki elbette iyidir. Mal gibi makamın da kendisi değil sevgisi engeldir. Hizmet için bir makama talip olmak başka şey, nefsin arzularını tatmin için makam sahibi olmak ayrı şeydir.

3- Yabancı sevgi:
 Allah sevgisinden başka her sevgiyi kalbden çıkarmalıdır!

4- Günah:
 Her günaha tevbe etmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kim günah işlerse, kalbinde siyah bir nokta hasıl olur. Tevbe ederse silinir. Günahlara devam ederse, o leke büyüyüp kalbin tamamını kaplar.) [Nesai]

Bu dört engeli aşmak için dört şey gerekir.
1- Çok yememek, helalinden yemek.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin!) [İ.Gazali]

(Haram karıştırmadan, kırk gün helal yiyenin kalbi nurla dolar. Kalbine nehir gibi hikmet akar. Dünya sevgisi kalbinden çıkar.)[Ebu Nuaym]

2- Çok uyumamak.

Çok yiyen çok su içip çok uyur. Çok uyuyan da Kıyamette pişman olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, çok yiyip içeni ve çok uyuyanı sevmez.) [İ.Gazali]

3- Çok konuşmamak.

Hadis-i şerifte, (Çok konuşan çok hata eder, çok günah işler. Çok günah işleyen de, Cehenneme gider) buyuruldu. (Ebu Nuaym)

4- Kötülerden uzak durmak.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir, kiminle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin.) [Hakim]

Sual:
 Kalbi günahlardan riyazetle temizlemek mümkünmüş. Riyazet nedir?
CEVAPGünahlar kalbi karartır. Günahkâr kimsede, ibadet etme isteği kalmaz. Günahı silmek için iyilik ve ibadet yapmak lazımdır. Günah işlemeden iyilik ve ibadet yapılırsa kalb daha parlar, cilalanır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bizim için, bizim uğrumuzda mücahede edenleri elbette kendi yollarımıza kavuştururuz.) [Ankebut 69]
Nefs-i emmare ile cihad, iki yolla olur. Birincisine (Riyazet), ikincisine (Mücahede) denir.

Riyazet
, nefsin arzularını yapmamak demektir. Nefs ahmak olduğu için her istediği kendi zararınadır. Nefs daima haramları ister.

Mücahede
 ise, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Nefsimiz, iyilik ve ibadet etmemizi istemez. Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet etmekten daha güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır.
Yahya bin Muaz-i Razi hazretleri buyuruyor ki:
(Riyazet dört şeyle olur: Az yemek, az uyumak, az konuşmak ve günahlardan gelecek sıkıntıya katlanmakla.)

Bir kimse mücahede ve riyazet yaparsa, yani bildiği hususlarda dinimizin emirlerine uymaya çalışırsa, bilmediği hususları da kolayca öğrenir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bildiği ile amel edene, Allahü teâlâ bilmediklerini de öğretir.)[Buhari]

Allahü teâlânın bildirdiği yola girip o yolda yürümeye çalışana yaptığı işler kolaylaştırılır. Allahü teâlâ bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar, hatta daha fazla sevap verir. Allahü teâlânın ihsanı boldur. Allahü teâlâ, hadis-i kudside, (Bana bir karış yaklaşana, bir arşın yaklaşırım) buyuruyor. Elbette bu yaklaşma manevi yaklaşmadır.

Birine, yakın dostum demek, evimiz yakın demek değil, dostluğumuz iyi demektir. Allahü teâlânın yakınlığını da böyle anlamalıdır. (Yere göğe sığmam, mümin kulların kalbine sığarım) ve (Müminlerin kalbindeyim) hadis-i kudsileri de böyledir.

Bir insan, her türlü kötülüğü yaptıktan sonra, kalbim temizdir, diyemez. Bir insanın iyi veya kötü olması yaptıklarına göre değişir. Bir insan eğer hiç kimseye zararı dokunmuyorsa, elinden geldiği kadar herkese faydalı olmaya çalışıyorsa, Allahü teâlânın emirlerine uyup yasakladıklarından kaçıyorsa o insan hem iyi niyetli hem de temiz kalblidir. Fakat her kötülüğü yapıyorsa, Allahü teâlânın emirlerini yapmayıp yasaklarından kaçmıyorsa; ne kadar niyetim iyi, kalbim temiz, sen kalbe bak, dese de ona inanılmaz ve iyi biri olduğu asla söylenmez. Çünkü Hadika isimli kıymetli kitapta buyuruluyor ki:
Haram işleyenlerin, sen kalbime bak, kalbim temiz demeleri yanlıştır. Müslümanları aldatmaktır. Ancak dinin emir ve yasaklarına uyanın kalbi temiz olur.

İbadet nedir
Sual:
 Allah’ın emrini yapmayıp, yasaklarından da sakınmayan küfre girer mi? İbadet nedir? Bir kimse bildiği halde ibadet etmezse, ancak kalbi temizse Cennete gider mi?
CEVAPÜç sualiniz var:
1- Tekliflere yani emirlerin yapılması gerektiğine ve yasaklardan sakınmak lazım geldiğine inanmak, imanın şartıdır. Tekliflerin çoğuna inanıp da, yalnız birine inanmayan, beğenmeyen, buna uymak istemeyen, Muhammed aleyhisselama inanmamış olur. Kâfir olur. Müslüman olmak için, tekliflerin hepsine inanmak, hepsini beğenmek gerekir. Bir müslüman, tekliflere inandığı halde, bunlara uymazsa, mesela, tembellik ederek, namaz kılmazsa; kötü arkadaşa ve nefsine uyarak, içki içerse, kadın, tesettüre riayet etmezse, imanı gitmez, kâfir olmaz. Günah işlemiş, asi müslümandır. Tekliflerin sadece birine uymak istemezse, yani beğenmez, vazife olduğuna önem vermez ise, hafif görürse, imanı gider, kâfir olur. (Namaz kılmıyorsam, açık geziyorsam ne çıkar? Sen kalbe bak. Kalbim temizdir) demek, veya (Önce ekmek parası kazanmak, herkese iyilik etmek. Sonra namaz) gibi sözler, tekliflerin bir kısmını beğenip bir kısmını beğenmemektir. Her müslümanın bu inceliğe dikkat etmesi, tekliflere uymayanların, imanlarının gitmemesi için uyanık olmaları gerekir. Teklife uymamak başka, uymak istememek, beğenmemek başkadır. Bu ikisini karıştırmamalıdır!

2-
 İbadet demek, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama tâbi olmak demektir. Yani bütün sözlerini ve hareketlerini Onun emirlerine ve nehylerine uydurmak demektir. Şunu iyi bilmelidir ki, ibadet şeklinde yaptığı işler, eğer Onun emri ile olmadı ise, ibadet olmaz, hatta günah olur. Namaz ve oruç ise de böyledir. Ramazan Bayramının birinci günü ve Kurban Bayramının her dört günü oruç tutmak günahtır. Halbuki, oruç bir ibadettir. Fakat, emir ile olmadığından günah oldu. Bunun gibi, başkasından zor ile alınan elbise ile veya böyle bir yerde namaz kılmak da günahtır. Halbuki namaz bir ibadettir. Fakat, emir ile olmayınca isyan oluyor. Bunlar gibi, bir kimsenin, nikahlı ailesi ile her türlü oyun ve latife yapması ibadettir, yani sevaptır. Halbuki yapılan şey oyun ve eğlencedir. Fakat emir ile olduğundan sevaptır.

Görülüyor ki, ibadet demek, yalnız namaz kılmak, oruç tutmak değildir. İbadet demek, İslamiyet’in emirlerine uymak demektir. Çünkü, namaz ve oruç, İslamiyet’e uygun olunca, ibadet olur.

3-
 İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: İyi bil ki, amelsiz ilim, insanı kurtaramaz. Bir kimse, dağda bir aslana rastlasa, yanında tüfeği ve kılıcı bulunsa ve bunları kullanmasını iyi bilse ve ne kadar cesur olsa da, bu aletleri kullanmadıkça, aslandan kurtulabilir mi? İşte bunun gibi, bir kimse ne kadar ilim sahibi, olursa olsun, bildiğine göre hareket etmezse, ilminin faydası olmaz.

Mütehassıs bir doktor hastalansa, hastalığı da kendi branşında olsa, bunun en etkili ilacını da bilse ve bu ilaç hakikaten o hastalığa çok iyi gelse, ilacı kullanmadıkça, yalnız bilgisi onu iyi edemez. Bir insan da, ne kadar ilim edinse, ne kadar kitab okusa, bildiklerini yapmadıkça faydası olmaz. (Eyyühelveled)
Sual: Günah işleyenlerin, "Sen kalbe bak, kalbimiz temizdir. Allah kalbe bakar" demeleri doğru mudur?
CEVAPKur'an-ı kerimde mealen, (Günah işleyene ve kâfir olana itaat etme) buyuruldu. (İnsan 23)

Allahü teâlâ, bu âyet-i kerimede, önce (günah işleyene) sonra (kâfire itaat etme!) buyurdu. Çünkü, müslümanın kâfirle buluşması az olur. Günah işleyenden emir alması daha çok olur. Bundan başka, günah işleyen ile birlikte bulunmanın, kâfirle beraber bulunmaktan daha çok zararlı olduğunu göstermektedir. Yine Kur'an-ı kerimde mealen, (Kalbi bizi zikretmekten gafil olan ve nefsinin arzuları peşinde koşan ve hareketlerinde İslam’ın dışına taşan kimseye itaat etme)buyuruldu. (Kehf 28)

Bu âyet-i kerimeden anlaşılıyor ki, nefse uymak, kalbin gafil olmasını gösterir. Bedenin bozuk olması, yani günah işlemek, kalbin bozuk olmasının alametidir.

Açık gezenlerin, içki içenlerin veya başka günah işleyenlerin ve ibadet etmeyenlerin, müslümanlara karşı, (Sen, kalbe bak, kalbimiz temizdir. Allah kalbe bakar) demelerinin yanlış ve bozuk olduğunu, bu âyet-i kerime göstermektedir. Hadis-i şerifte de, (Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur) buyuruldu. (Beyheki)

Bu hadis-i şerif de, günah işleyenlerin bu gibi sözlerini yalanlamaktadır. (Allahü teâlâ, sizin görünüşünüze, malınıza[rütbenize, iyi işlerinize] bakmaz; bunları ne niyetle yaptığınıza bakar) hadis-i şerifi, ibadet yapanlar, hayır işleyenler içindir. Yani, ibadetin kabul olması için, Allahü teâlânın rızası için yapılması gerekir.

Sual: Bazı kimseler hiç ibadet etmediği ve her çeşit günahı işlediği halde, "Benim kalbim temizdir, sen kalbe bak" diyorlar. Kalb nasıl kirlenir, nasıl temizlenir?
CEVAPNamaz kılmayan ve kendisine farz olan diğer ibadetleri yapmayan kimsenin kalbi temiz olmaz. Günah işleyenlerin kalbi temiz olmaz. Günah kalbi karartır. Zaten namaz kılmamak en büyük günahlardan biridir. Hatta namaz kılmayana kâfir diyen âlimler bile olmuştur. Namaz kılmayanın, içki içenin kalbi çok kararmış demektir. Her türlü rezaleti işleyip de, "Sen kalbe bak" demek, dinsizlerin veya din cahillerinin sözüdür. Bir yazar, kitabında, bir fâsıkı överken, "Çok içki içerdi. Şarabı hamamın kurnasına koyar, oradan içerdi; fakat tertemiz, pırıl pırıl bir kalbi vardı" diyor. Allahü teâlâ ve Peygamber efendimiz, namaz kılmayanın ve içki içenin kalbi temiz olmaz buyururken, cahil yazar, böyle söylemekle Allah’ı ve Resulullahı yalancı çıkarmaya çalışıyor. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta hasıl olur. Eğer tevbe ederse, o leke silinir. Tevbe etmeyip tekrar günah işlerse, o leke büyür ve kalbin tamamını kaplar, kalb, kapkara olur.) [Haraiti]

Müminin kalbi temizdir. Fâsıkların kalbi kirlidir, karadır. Kâfirlerin kalbi ise simsiyahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müminin kalbi temizdir, orada parlayan bir ışık vardır. Kâfirin kalbi simsiyahtır ve terstir.) [Taberani]

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın emirlerini yapmamak kalbin bozuk olmasındandır. Kalbin bozuk olması, dine tam inanmamaktır. İmanın alameti, dinin emirlerini seve seve yapmaktır. [Namaz kılmayıp günah işleyenin, (Benim kalbim temiz, sen kalbe bak) demesinin ne kadar cahilce bir söz olduğu buradan da anlaşılır.]

Kalb, sevgi yeridir. Sevgi bulunmayan kalb ölmüş demektir. Kalbde, ya dünya sevgisi veya Allah sevgisi bulunur. Allah’ı anarak, ibadet yaparak, kalbden dünya sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe, Allah sevgisi, kendiliğinden dolar. Günah işleyince, kalb kararır, hastalanır, dünya sevgisi yerleşir ve Allah sevgisi gider. Kalbin bu hâli, bir şişeye benzer. Su doldurunca, havası çıkar. Suyu boşaltınca, hava kendiliğinden dolar.

Bir bardaktaki hava çıkmadıkça içine su girmez. İçine su koyunca da, bu suyu çıkarmadan başka şey koyulmaz. Kalb de bardak gibidir. Kalbi Allah sevgisiyle doldurmak için, başka her şeyi temizlemek gerekir. Bir kalbde iki veya daha fazla sevgi bulunamaz. Kur'an-ı kerimde mealen, (Allah, insanın içinde iki kalb yaratmamıştır)buyuruluyor. (Ahzab 4)

Nefs-i emmare, dine inanmaz. Bunun için, nefsi, tezkiye etmek, kötülüklerden temizlemek ve faziletlerle doldurmak gerekir. Şems suresinde mealen, (Nefsini tezkiye eden kurtuldu. Nefsini, günahta, cehalette, dalalette bırakan zarar etti) buyuruldu.

Hadika’da buyuruluyor ki:
Haram işleyenlerin, sen kalbime bak, kalbim temiz demeleri yanlıştır. Müslümanları aldatmaktır. Ancak dinin emir ve yasaklarına uyanın kalbi temiz olur. Peygamber efendimiz, (Günaha devam edenlerin zamanla kalbi mühürlenir. O, artık sevap işleyemez olur)buyuruyor. (Bezzar)

La ilahe illallah
 kelimesini çok söylemek, kalbi temizlemekte çok tesirlidir. Her gün, belli miktar okumak iyi olur. Abdestli ve abdestsiz söylenebilir. (Kayyum-i Rabbani c.1, m.14)
Rabbimizin gazabını söndürmek için (La ilahe illallah Muhammedün Resulullah) güzel kelimesinden daha faydalı bir şey yoktur. Bu güzel kelime, Cehenneme götüren gazabı söndürünce, daha küçük olan başka gazaplarını elbette söndürür. Bu güzel kelime, Kıyamet için ayrılmış olan 99 rahmet hazinesinin anahtarıdır. Küfür karanlıklarını, şirk pisliklerini temizlemek için, bu güzel kelimeden daha kuvvetli, hiçbir yardımcı yoktur. Bir kimse, bu kelimeye inanınca, imanın zerresi hasıl olur. (c.2, m.37)
Allah’ı anmanın, La ilahe illallah demenin faydalı olabilmesi için dinimize uymak şarttır. Farzları ve sünnetleri yapmak ve haramlardan ve şüphelilerden sakınmak gerekir. (m.190)
Kalbin Allahü teâlâdan başka şeyleri sevmesi onu karartır, paslandırır. Bu pası temizlemek gerekir. Temizleyicilerin en iyisi sünnet-i seniyyeye uymaktır. Sünnet-i seniyyeye uymak, nefsin kalbi karartan isteklerini yok eder.

Her kaptan içindeki sızar
Sual:
 “Önyargılı davranmamalı. İçki içmeyenleri hatasız, içki içenleri hatalı sanmak çok ama çok yanlış bir düşüncedir. Kumar oynamayanları hatasız, kumar oynayanları hatalı sanmak çok ama çok yanlış bir düşüncedir. Namaz kılanları hatasız, namaz kılmayanları hatalı sanmak çok ama çok yanlış bir düşüncedir. Dine uygun tesettürlü bir bayan hatasız, tesettürsüzler hata içerisinde gibi bir duyguya kapılmak çok ama çok yanlış bir düşünce. Dürüstlük giyim kuşamla değil yetişme tarzı ve karakterle ilgilidir. İnsanları giyim kuşamıyla yargılamak çok ama çok yanlıştır. Büyük hatadır. Böyle yanlış duygu ve düşünceye kapılanlar bu yanlışlarından vazgeçmelidir” iddiası doğru mudur?
CEVAPÇok yanlıştır. Bir insanın iyi veya kötü olduğu, konuşmalarından, hareketlerinden, yaptığı işlerden anlaşılır. Bir hadis-i şerifte, (Her kaptan içindeki sızar) buyuruluyor. İmam-ı Rabbani hazretleri de, “Görünüşümüz, bâtınımızın [içimizin] alametidir” buyuruyor. Yunus Emre de diyor ki:
Kim ki edepsiz gezer, er geç yolundan azar
Dış yüzüne o sızar, içinde ne var ise.

İstisnalar hariç, bir adamın işine bak, giyinişine bak, ne mal olduğu belli olur. İstisna olanları hüküm gibi ortaya atmak yanlıştır, hem de çok yanlıştır. Birkaç örnek verelim:
Eskiden sünnet olmak Müslümanlık alameti idi, fakat bugün sünnetsiz olan birine gayrimüslim demek yanlış olur. Çünkü sayısı az da olsa, sünnetsiz olan Müslüman bulunabilir. Aksine sünnetli olan gayrimüslim bulunabilir. Çünkü sağlığa uygun diye sünnet olan Hristiyanlar olabiliyor. Yahudiler ise zaten sünnet oluyorlar. Bu bakımdan sünnetli olmak kesin bir ölçü sayılmaz.

Allah korkusunun alameti, haramlardan kaçmaktır. Her günahı çok tehlikeli görmelidir! Müminin alametlerinden biri de günahını çok tehlikeli görür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin günahını başucunda, hemen üstüne yıkılacak bir dağ gibi görür. Münafık ise burnuna konmuş hemen uçacak sinek gibi görür.) [Buhari]

Bedenin bozuk olması, yani günah işlemek, kalbin bozuk olmasının alametidir. Açık saçık gezenlerin veya başka günah işleyenlerin, (Sen, kalbe bak, kalbim temizdir) demelerinin yanlıştır.

İçki içen, kumar oynayan, namaz kılmayan, açık saçık gezen, başka vasıfları ne kadar iyi olursa olsun, bir kere açıktan işlediği bir günahı vardır. O peşinen salih biri olmayı kaybetmiş, fâsık sınıfına girmiştir. Allah’ın emrine isyan ediyor. Tesettürlü olan, çok kötü olsa bile, açıkça bir günahı görülmemektedir. Fahişelerin hemen hepsi açık saçık giyinir. Tesettürlü kadından da fahişe olabilir, ama bu oran çok azdır. Onun için kıyafetlerin önemi inkâr edilemez. “Dürüstlük giyim kuşamla değil” diyen cahil türedilere itibar etmemelidir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Din cahillerinin çoğalması, kıyamet alametlerindendir.) [Buhari]

Haram işleyene, günah işlediği bilinene, açıktan günah işleyene fâsık denir. Mesela namaz kılmayan, içki içen, kumar oynayan, yabancı kadınlara bakan, hanımını, kızını açık gezdiren fâsıktır. İşlediği günaha da fısk denir. Küçük günaha devam eden de fâsık olur. Fâsıklar hakkında hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Fâsık övülünce, Rabbimiz gadaba gelir.) [Beyheki]

(Dinin afeti üçtür: Fâsık âlim, zalim idareci, cahil sofu.) [Deylemi]

(Fıskı aşikâre olan fâsıka lanet olsun.)
 [Deylemi]

(Fıskını ilan eden fâsık, hürmeti kaybetmiştir.) [Deylemi]

Sual: Kalb gözü nedir?
CEVAPKalb gözü, baştaki gözden daha keskin görür. Nitekim Kur'an-ı kerimde mealen, (Gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı)buyuruluyor. (Necm 11)

Cenab-ı Hak, İbrahim aleyhisselamdaki kalb gözünü kastederek buyuruyor ki:
(Biz İbrahim’e, göklerin ve yerin gizli sırlarını gösterdik.) [Enam 75]

Bu görme işinden habersiz olana da "kalbi kör" buyuruyor. Kur'an-ı kerimde mealen, (Gerçekte gözler değil, sinedeki kalbler kör olur)buyuruluyor. (Hac 46)

Kalb körlüğü çok kötüdür. Kur'an-ı kerimde yine buyuruluyor ki:
(Dünyada [kalb gözü] kör olan, ahirette de kördür.) [İsra 72]

Hadis-i şerifte de, (Ümmetimden kalb gözü açık, ilham sahibi[evliya] kimseler vardır. [Hazret-i] Ömer bunlardan biridir)buyuruldu. (Buhari)

Kalbim temiz mi?
Sual: 
Kalbim bir kararda kalmıyor. Bazen iyiye bazen kötüye meyledebiliyor. Kalbimin hep temiz kalması ve sabit durması için ne yapmak gerekir?
CEVAPMüminin kalbi zaten öyle olur. Kâfirin kalbi hareketsizdir. Kalbimizin temiz mi, kirli mi olduğu günahlara olan durumundan belli olur. Bir hadis-i şerif meali:
(Her kalb fitneye maruz kalır. Hangi kalbe bir fitne [günah]sinerse, orada bir siyah leke hasıl olur. Hangi kalb de, o fitneyi reddederse, orada beyaz bir nokta meydana gelir. O kalb, beyaz bir bez gibi bembeyaz olur. Fitne, ona hiç zarar veremez. Bulanık kalb ise, siyah bir taş gibidir. Yamuk veya ters bir bardağa benzer. Böyle kalb iyilikleri tanımaz, kötülükleri yadırgamaz ve hep nefsinin hevasına uyar.) [Müslim]

Demek ki, günahlardan kaçıyorsak kalbimiz temizdir. Günahları rahat işleyebiliyorsak kirlidir. Neyin günah olduğunu da dinimiz bildirmiştir.

Zulmeti temizlemenin yolu
Sual:
 Günahlarımız, kötü kimselerin yemekleri ve bunlarla görüşmek sebebiyle, kalbimize gelen zulmet, nasıl temizlenir?
CEVAPİmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Kalbe gelen zulmeti temizlemek için, tevbe ve istigfar ederek Allahü teâlâya sığınmalıdır.(1/171)
Hazret-i Ebu Bekir buyurdu ki: Beş zulmetin beş ışığı vardır:
1- Dünya zulmetinin ışığı ibadettir.
2- Günah zulmetinin ışığı tevbedir.
3- Kabir zulmetinin ışığı, La ilahe illallah, Muhammedün Resulullahdemektir.
4- Âhiret karanlığının ışığı salih ameldir.
5- Sırat karanlığının ışığı yakîndir. [Doğru ve şüphesiz imandır.]

Hazret-i Osman da buyurdu ki: Dünya ve dünya malı için üzülmek kalbe zulmet verir. Âhiret için üzülmekse kalbi nurlandırır. (M.Ç.Y. Güzin)

Kalbi temizlemenin yolu nedir?
Sual: Kalb neden kirlenir ve nasıl temizlenir?
CEVAPKalbi günahlar kirletir. İhlâsla yapılan ibadetler, bilhassa namaz kılmak, kalbi temizler. Allahü teâlâ, kalbi bozan, hasta yapan şeyleri haram etmiştir. Günah işleyenin kalbi hasta olur. Kalbi temizlemek için İslamiyet’e uymak lazımdır. İslamiyet’e uymak da, emirleri yapmakla ve yasaklardan ve bid’atlerden sakınmakla olur. (S. Ebediyye)

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyuruyor ki: Zikretmekle kalb temizlenir, Allah'ın sevgisi elde edilir, ibadetin tadı duyulur, iman kuvvetlenir, namaz kılmak hevesi artar, dinimizin emir ve yasaklarına kolayca uyulur. Taklitçilikten kurtulup, vicdanîliğe kavuşulur. Kur’an-ı kerimdeki, (Allahü teâlâyı çok zikredin!) emri bunu göstermektedir.(Cuma 10) [S. Ebediyye]

İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Kalbi itminana kavuşturan tek yol vardır. Bu da, Allahü teâlâyı zikretmektir. Akılla, araştırmakla kalb itminana, rahata kavuşamaz, yani tatmin olmaz. Bir âyet-i kerime meali:
(Biliniz ki, kalbler ancak Allah'ı zikretmekle itminana kavuşur.)[Rad 28]

Çünkü zikrederken O mukaddes zat ile bir bağlılık hasıl olur. Aslında Onunla hiçbir bağlılık kurulamaz. Ayaklar altındaki toprak yani insan nerede, her şeyin sahibi olan Allahü teâlâ nerede? Fakat hatırlayan ile hatırlanan arasında az bir bağlantı hasıl olur. Bu bağlılıktan da sevgi doğar. Zikredenin kalbini sevgi kaplayınca, kalbde itminan hasıl olur. Kalbde itminan hasıl olması, insanı sonsuz saadetlere kavuşturur.(1/92)

Kalbin temizlenip kuvvetlenmesi için, Allahü teâlânın ismini çok söylemelidir. (1/196)

Kalbi temizlemek için İslamiyet’e uymak lazımdır. İslamiyet’e uymak da, emirleri yapmakla ve yasaklardan ve bid’atlerden sakınmakla olur.(2/19)

Kalbden Allah'tan başkasının sevgisini çıkaranın kalbi temiz olur. Başka sevgiler varsa kalbi hasta olur. Bunlar kesilip atılmadıkça, hakikî iman nasip olmaz. (3/17)

Kalbi temizlemek için İslamiyet’e uymak lazımdır. İslamiyet’e uymak da, emirleri yapmakla ve yasaklardan ve bid’atlerden sakınmakla olur. (1/ 42)

Kalbini temizleyecek olanların kıymetini bilmeli. Bunları yapmayı engelleyen her şeyin [kötü arkadaşın ve uygunsuz yayının] düşman olduğunu anlamalıdır. (1/183)

Kalbi temizlemek, dünyada ve âhirette saadete kavuşmak ve dertlerden, belalardan, hastalıktan, düşman şerrinden, büyü ve cinden kurtulmak, nimetlere kavuşmak için, her Müslüman, her gün kalble tevbe edip, bu tevbeyi söylemelidir. Bunu söylemeye İstigfar denir. Çok istigfar okumalı. İstigfar, (Estagfirullah min külli mâ kerihallah)veya kısaca (Estagfirullah) demektir. (Redd-i revafıd)

İmam-ı Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
(Lâ ilâhe illallah) güzel sözünü çok söyleyin! Bu zikri, kalble birlikte yapın! Bu mübarek söz, kalbin temizlenmesinde pek faydalıdır. (2/106)

(Lâ ilâhe illallah) sözü nefsi ve kalbi temizlemekte çok tesirlidir. Bu yolun büyüklerini sevmek saadetin sermayesidir. Bu yolda ilerleten en kuvvetli vasıta, bu muhabbettir. (1/14)

Bu yolun esası, sohbet ve muhabbettir. Sohbete kavuşuncaya kadar, sünnete uymalı. Hadis-i şerifte, (Unutulmuş bir sünnetimi meydana çıkarana, yüz şehit sevabı vardır) buyuruldu. (Lâ ilâhe illallah)sözü bin ile beş bin arasında çok okunmalı! Kalbi temizlemekte çok faydalıdır. (1/17)

Kalb, Allahü teâlânın nazar ettiği yerdir. Kalbi temiz tutmalı. Kalb zikirle temizlenir. (1/48)

İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
(Lâ ilâhe illallah) güzel sözüne (Muhammedün Resûlullah) da eklenerek, tebliğ ve tevhit, inci gibi yan yana dizilirse vilayetin ve nübüvvetin bütün üstünlükleri ve yükseklikleri, bir araya toplanmış olur. Bu iki saadetin yoluna kavuşturan, bu kelimelerdir. (2/37)

Bunun için (Lâ ilâhe illallah) okurken, her 100 tanede bir(Muhammedün Resulullah) eklemek iyi olur.

İtikadı düzeltip, fıkhın emirlerini yaptıktan sonra, vakti Allahü teâlâyı zikirle geçirmeli. Kalbi temizlemek için, zikre büyüklerin bildirdiği gibi, devam etmeli. Zikre, yani kalbin, Allahü teâlâyı hatırlamasına, anmasına mâni olan her şeyi, kendine düşman bilmeli. İslamiyet’e ne kadar çok uyulursa, Onu anmanın lezzeti artar. İslamiyet’e uymakta, gevşeklik, tembellik arttıkça, o lezzet de azalır, kalmaz olur ve kalb kararıp, temizliği azalır. Kalbi temizlemek için en faydalı zikir teşrik tekbiridir. Bu da, (Allahü ekber, Allahü ekber. Lâ ilâhe illallahü vallahü ekber. Allahü ekber ve lillahil hamd) demektir. (H. L. O. İman)

Kalbin temiz olması, güzel ahlaklı olmasıdır. Kalb, İslamiyet’e uyarak temizlenir. İslamiyet’e uymayanın kalbi temiz olamaz. Evliya zatların kabirlerini ziyaret eden bunların mübarek ruhlarından istifade eder. Bunlara olan sevgisi, bağlılığı kadar, kalbi temizlenir. (İslâm Ahlakı)

İbadetler, kalbi temizler, günahlar ise kalbi karartır. (İslam Ahlakı)

Vefat etmiş evliya zatları da sevip, hürmet etmeli. Böylece, ruhlarından feyz alınır. İstifade edilir. Kalb de temizlenir. (M. Nasihat)

Kalbi temizmiş
Sual: 
Allah'a inancı çok kuvvetli, kalbi çok temiz bir arkadaşım var, ama namaz kılmaz, oruç tutmaz, çekinmeden günah işler. (Sen kalbe bak, önemli olan kalb temizliğidir) diyor. Dinde kalb temizliği ve inancın kuvvetli olması yetiyor mu? İbadete gerek kalmıyor mu?
CEVAPKalbin temiz olması yeter, ama (Kalbim temiz) demekle kalb temiz olmadığı gibi, (İmanım kuvvetli) demekle iman kuvvetli olmaz. Namaz kılmayanın, oruç tutmayanın, günah işleyenin kalbi temiz ve imanı kuvvetli olmaz. İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Salih amel yapmadan [namaz kılmadan, oruç tutmadan, günahlardan sakınmadan] (Kalbim temizdir, sen kalbe bak) demek bâtıldır, boştur, kendini aldatmaktır. Bedensiz ruh olmadığı gibi, beden ibadet yapmadan ve günahlardan kaçınmadan, kalb, temiz olmaz. (1/39)

İmam-ı Muhammed Masum-i Farukî hazretleri de buyuruyor ki:
Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinin talebesi olan, evliyanın büyüklerinden Ebu Ali Rodbari hazretleri, (Çalgı dinleyen ve diğer günahlardan sakınmayan bir din adamı, “Kalbim temizdir. Sen kalbe bak!” diyorsa, onun gideceği yer Cehennemdir) buyurur. (2/110)

(Namaz kılmıyorsam, açık geziyorsam ne çıkar? Sen kalbe bak. Kalbim temizdir)
 demek yahut, (Önce ekmek parası kazanmak, herkese iyilik etmek, sonra namaz) gibi sözler, dinî emirlerin bir kısmını beğenip bir kısmını beğenmemektir. Her Müslümanın bu inceliğe dikkat etmesi, dinin emir ve yasaklarına riayet etmeyenlerin, imanlarının gitmemesi için uyanık olmaları lazımdır. (Hak Sözün Vesikaları)

Kötü huylar, günahlar kalbi hasta eder. Bu hastalığın artması, kalbin ölümüne yani küfre sebep olur. Kötü huyların en kötüsü olan küfür ise, kalbi öldüren en büyük zehirdir. İmanı olmayanın, (Kalbim temizdir. Sen kalbe bak) demesi boş laftır. Böyle söylemek kendini aldatmak olur. Ölmüş olan böyle kalb temiz olmaz. (İslam Ahlakı)
Haram işleyenin, (Sen kalbime bak, kalbim temizdir) demesi yanlıştır. Müslümanları aldatmaktır. Ancak dinin emir ve yasaklarına uyanın kalbi temiz olur. (Hadika)

Kalbin nasıl temiz olacağını Allahü teâlâ ve Onun Resulü bildiriyor. Onların bildirdiklerine uygun yaşayanın kalbi temiz, onların emirlerine uymayanın kalbi pistir. Çekinmeden ısrarla günah işlemek, kalbin bozuk olmasının alametidir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Günah işleyenin kalbinde siyah bir nokta oluşur. Tevbe ederse, o nokta silinir. Tevbe etmeyip tekrar günah işlerse, o leke büyür ve kalbin tamamını kaplar, kalb, kapkara olur.) [Haraitî]

(Allah'a inancı çok kuvvetlidir) demek de çok yanlıştır. Ateşin yakacağına kuvvetli inancı olan kimse, elini ateşin içine rahatça sokabilir mi? Ateşin elini yakacağına olan inancı buna mani olur. Çekinmeden günah işleyenlerin Cehenneme gideceğini bilen kimse de, kendini nasıl Cehennem ateşine atar? Demek ki inancı hiç yok veya çok zayıftır. Allah'a inancı kuvvetli olan, bile bile kendini felakete atmaz.

Mesela Allah'ın en az bire on verdiğine inanan Müslüman kimse, zekâtını, sadakasını verir, cömertlikten geri kalmaz. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Müslüman cömerdin imanı kuvvetlidir.) [Deylemî]

İmanı kuvvetli olduğu için cömertlik yapıyor. İmanı kuvvetli olan haramlardan kaçar ve ibadetlerini yapar. Yani Allahü teâlâyı unutmayıp Onun emir ve yasaklarına riayet eder. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Nerede olursa olsun Allahü teâlâyı unutmayanın, günahlardan sakınanın imanı kuvvetlidir.) [Beyhekî]

Demek ki, imanı kuvvetli ve kalbi temiz olan, dinimizin emir ve yasaklarına riayet eder, yani ibadetlerini yapar, günahlardan sakınır. Bunlara riayet etmeyenin hem imanı çok zayıftır, hem kalbi de çok kirlidir.

Kalbden kalbe akım
Sual: 
Saliha bir hanımla kızı, bir bayan doktora gidiyorlar. Az bekleyince doktor hanım, (Sizde ne var? Siz gelince çok rahatladım) diyor. Doktor hanım neden rahatlamış olabilir?
CEVAP
Bileşik kaplardan birine su döküldüğü zaman, su diğer tüpe geçer, ondan sonra tekrar bu tüpe gelir. Sonra tekrar diğer tüpe geçer, hep böyle hareket edip nihayet tüplerdeki su aynı seviyeye gelir. İşte bunun gibi, kim olursa olsun, iki kişi bir araya geldiği zaman, mutlaka birinin kalbinden ötekinin kalbine, ötekinin kalbinden bunun kalbine akım başlar. Onun için, İslamiyet’in başlangıcında, Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” kabir ziyaretini yasak etmişti. Çünkü ölenler kâfirdi, ana babaları müşrikti. Müslümanlar ziyarete gidiyorlardı, o kabirdekinin ruhundan, Müslümanın kalbine zulmet akıyordu. Müslümanlar da vefat etmeye başladıktan sonra, kabir ziyaretine izin verdi.

Demek ki karşılıklı olarak kalbden kalbe bir akım başlıyor. Allah sevgisi yüksek olanın kalbinden alçak olanın kalbine feyz akar. Aynı seviyeye gelinceye kadar devam eder. Çok günahkâr olandan da zulmet akar. Saliha hanımlardan, doktor hanıma akım giderek rahatladığı anlaşılıyor. Onun için mecbur kalmadıkça, kötü insanlardan uzak durmaya çalışmalı. Onlarla zaruret miktarı görüşmeli.

dünya sevgisi ile ilgili kıssalar
dünya sevgisi ile ilgili ayetler
dünya sevgisi ile ilgili hadisler
dünya sevgisi ile ilgili sözler
dünya sevgisi kalpten nasıl çıkar
dünya sevgisi ayetleri
dünya sevgisi vaaz
dünya sevgisi her hatanın başıdır

6 Şubat 2016 Cumartesi

İlim Çin'de de olsa bulup öğrenin 
Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem
İlim hazinedir. Bu hazinenin anahtarı soru sormaktır. Sormaktan çekinmeyin; zira ilmin sorulmasından dört kişi birden mükâfat kazanır:Soran,cevap veren,onları dinleyen,onları seven!
Ya âlim ol ya talebe ya da dinleyici ol başkası olma helak olursun Ebu Derdâ (r.a)
Âlimler ile cahiller arasında yedi yüz derece fark vardır Her derecenin arası da beş yüz senelik yol kadardır
Abdullah b Abbas(ra)
Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri

İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: İlim talep ederken büyük zorluklara göğüs gerdim, fakat ilmi elde ettikten sonra aziz oldum'. Gerçekten de İbn Ebî Müleyke şöyle der: 'İbn Abbas'ı gördüğümde, ondan daha güzel yüzlü ve muntazam endamlı bir kimseyi gördüğümü ve görebileceğimi tasavvur edemedim.
Muhterem pederleri Hz. Abbas (r.a) gibi güzel bir insandı. Konuştuğu zaman herkesten daha açık ve daha beliğ konuşur, fetva verdiği zaman insanların en âlimi olduğunu gösterirdi'.
İbn Mübârek şöyle der: İlme talip olmadan bir kimsenin kendisinde az da olsa şeref aramasına ve kendisini şereflilerden saymasına şaşarım!'
Filozoflardan biri şöyle demiştir: 'İlim öğrenmek istediği halde öğrenemeyen veya öğrenebileceği halde öğrenmeyen kimselere acıdığım kadar kimseye acımam'.

Ebu Derdâ der ki: İlimden küçük bir mesele öğrenmem, benim için bütün bir geceyi ibadetle ihya etmekten daha mühimdir'.
Yine Ebu Derdâ şöyle buyurur: 'Hoca ile talebesi hayırda ortaktırlar. Onların dışındakilerin sivrisinek kanadı kadar hayırları yoktur. Yâ âlim, ya talebe, ya da dinleyici ol. Bunların dışında bir sınıfa dahil olma;,yoksa helâk olup gidersin'.
Atâ şöyle demiştir: 'Bir kere ilim meclisinde hazır bulunmak, yetmiş lehviyat meclisinde bulunmanın kefareti olur.

İmam Şâfiî de şöyle demiştir: İlim tahsil etmek, bütün nafile ibadetlerden daha faziletlidir'.
Fakih Ebu Muhammed Abdullah b. Abdilhakem şöyle anlatır: Bir gün İmam Mâlik'in önünde ders okurken öğle ezanı okundu. Nafilelerimi kılmak üzere ders kitabımı kapattım. Hocam (İmam Mâlik) yüzüme bakarak şöyle haykırdı: 'Ey genç! Burada okuduğun ders, kalkıp kılacağın nafile namazlardan fersah fersah daha hayırlıdır'.

Ebu Derdâ şöyle demiştir: 'Sabahları kalkıp ilim tahsiline gitmeyi cihad olarak kabullenmeyen ve böyle olduğuna tüm samimi yetiyle inanmayan kimsenin ne aklı var, ne de bir fikri'.
"De ki:Hiç bilen (âlim) lerle bilmeyen (cahil) ler bir olur mu?"Zümer su.9.
Ebu Derda (ra) dan Peygamber (sav) şöyle derken işittim: “Kim ilim öğrenmek için bir yola çıkarsa, Allah ona bu sebeple cennete giden yolu kolaylaştırır.  Melekler, hoşnutluklarından dolayı ilim öğrenmek isteyenlere kanatlarını gerer (serer)ler. Sudaki balıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli âlim kişinin bağışlanması için Allah’a yalvarırlar. Âlimlerin, abide ( ibadet edene) üstünlüğü, (parlaklık, görünürlük ve güzellik bakımından) ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Kuşkusuz âlimler Peygamberlerin varisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmışlardır; onların bıraktıkları yegâne miras ilimdir. Dolaysıyla kim onu (ilmi) alırsa büyük bir pay almış olur.” Buhari, İlim, 10; Ebu Davut, İlim,1; Tirmizi, İlim,19. İbn Mace, Mukaddime, 17.  

İlim için bir yola koyulan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır.” Tirmizi, İlim, 2.
“Âlimin abide üstünlüğü, benim sizden en basitinize olan üstünlüğüm gibidir.” Tirmizi, İlim, 19.
“Allah’a karşı ancak, kulları içinden âlim olanlar huşu (derin saygı) duyarlar.” Fatır su.28.
“Allah dilediğine insanlığa yararlı olan ilim verir. Bu hususta Yüce Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Kime hikmet verilmiş ise, ona çok hayır verilmiş demektir.” Bakara su. 269
İbni Abbas (ra) dan, Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Allah her kimin iyiliğini dilerse, dinin inceliklerini anlama konusunda ona kabiliyet (hikmet) verir.” Tirmizi, İlim, 1.
“Hayır! O (Kur´ân), kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde bulunan açık açık ayetlerdir.” Ankebût su. 49. “De ki: ´Benimle sizin aranızda Allah Teâlâ´nın ve Kitab´ın ilmine sahip olanların şahitlik etmesi yeter´.” (Ra´d su.43)
“Bir ilim öğreten kimseye, - onların sevabında bir eksilme olmaksızın- öğrettiği ilimle amel edenlerin kazandıkları sevap kadar sevap verilir.” İbn Mace, Sünnet,20.
Peygamber (sav) Efendimiz günün birinde Medine Mescidinde iki grup topluluğa rastlamış. Bunlardan biri dini anlamak için ilim öğrenen topluluk, diğeri ise ibadet edip dua eden topluluk. Peygamber Efendimiz bu iki topluluk için şöyle buyurdular: “İkisi de hayır üzeredir. Ama biri diğerinden daha üstündür. Bir kısmı Allah’a ibadet ediyor ve ondan dua ile bir şeyler istiyorlar. Allah onlara isterse verir, isterse vermez. Diğerleri ise dini anlamaya ve ilim öğrenmeye çalışıyorlar ve bilmeyen kimselere öğretiyorlar. Bunlar daha üstündür.” Dedikten sonra : “Şüphe yok ki ben de sadece bir öğretici olarak gönderildim.” Diyerek ilim öğrenenlerin yanlarına oturmuştur. Darimi, Mukaddime, 32.
“Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitabı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resul gönderdik.” Bakara su. 151.
“Sadakanın en faziletlisi, Müslüman’ın bir bilgi öğrenmesi, sonra da o bilgiyi Müslüman kardeşine öğretmesidir.” İbn Mace, Sünnet,20.
“Kuşkusuz Allah, ilmi kullarının arasından çekip alıp yok etmez. Bilakis âlimlerin ölümü ile onu alır ve sonunda hiç âlim bırakmaz. İnsanlar da cahil kimseleri âlim sanarak ilimde önder edinirler. Bu cahillere bir takım sorular sorulur, onlar da bu sorulara bilgisizce fetva verirler. Böylece hem kendileri sapar, hem de insanları saptırırlar.” Buhari, İlim, 34. Müslim, İlim, 13.
Abdullah b. Amr (ra) dan, Resulullah (sav) Efendimiz şöyle dua ederdi:
“ Allah’ım! Huşu duymayan kalpten, kabul edilmeyen duadan, doymayan nefisten ve fayda vermeyen ilimden sana sığınırım. Bu dört şeyden sana sığınırım.” Tirmizi, Deavat, 68.
“..Kur’an okumakta acele etme ve “Rabbim, benim ilmimi artır” de.” Taha su. 114.
Yine Peygamber (sav) Efendimizin şöyle dua ettiğini görüyoruz:
“Allah’ım! Bana öğrettiğin ilimden beni yararlandır. Yararlı olan ilmi bana öğret. İlmimi artır. Her hal üzere Allah’a hamd olsun.” İbn Mace, Mukaddime,23.
Ebu Hureyre (ra) Peygamber (sav) Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
“ Mümin ölümünden sonra hayatta iken öğrettiği ve yayınladığı ilimden, geride bıraktığı hayırlı evlattan, miras olarak bıraktığı mushaftan, yaptırdığı mescitten, yolcular için inşa ettiği misafir evinden, akıttığı sudan, sağlıklı iken malından çıkardığı sadakadan dolayı kendisine sevap ulaşır.” İbn Mace, Mukaddime,20.
“İlim öğrenmek her Müslüman’a farzdır.” İbn Mace, Mukaddime,17.
İlim öğrenmek farz-ı kifayedir. Müslümanların her ilim dalında âlimler yetiştirmesi, yeterli ilim sahibi kişiler yetiştirmesi bir görevdir. Yapılmayınca herkes sorumlu olur. Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Müminlerin hepsi birden toplanıp seferber olacak değillerdir. Her topluluktan bir gurubun toplanıp dini iyice öğrenmeleri ve kavimleri kendilerine dönüp geldikleri zaman Allah’ın yasakladığı şeylerden sakınanlar için onları uyarmaları gerekmez mi?” Tevbe su.122.
“Allah Teâlâ kıyamet günü kullarını diriltir. Sonra âlimleri ayırır ve onlara şöyle hitap eder: “Ey âlimler topluluğu, ben ilmi size azap etmek için vermedim. Sizi bağışladım, cennet giriniz.” Mecmeu’z- Zevahid, c.1.s.126. Taberani, Kebir.
“Hikmet ve ilim müminin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alır.” Tirmizi, İlim, 19.
“.. Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin…” Mücadele su, 11.
Muaz b. Cebel (ra) Peygamber (sav) Efendimizin şöyle buyurduğunu söyledi : “İlim öğrenin. Zira Allah için ilim öğrenmek Allah’tan korkmayı sağlar. İlim talebi ibadet, müzakeresi tespih, tahsili ise cihaddır. Bilmeyenlere onu öğretmek sadaka, onu ehline vermek de Allah’a itaattir. Çünkü ilim helal ve haramın yollarını gösteren işaret ve cennetliklerin yollarındaki kandillerdir. İlim yalnızlıkta dost, gurbette yoldaş, tenhada arkadaş, bollukta ve darlıkta yol gösterici, düşmanlara karşı silah ve dostlar yanında ziynettir. Allah ilimle toplumları yükseltir ve onları devamlı iyiliklerde önde yapar. Böyle toplumların eserleri anlatılır, yaptıklarına uyulur ve görüşlerine baş vurulur..” Et-Terğib, 1/127. Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyuruyor: “ Ya öğreten ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol, ya da ilmi seven ol. Sakın beşincisi olma (bunların dışında kalma) helak olursun.” Mecmeu’z- Zevaid, c.1,s.122.
“İlim, öğrenmek isteyen herkesin geçmiş günahlarına kefaret olur.” Tirmizi, İlim,2 (2650), Taberani, Et-Terğib, 1/ 130.
Ebu Zer (ra) ve Ebu Hureyre (ra) dan rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdular: “ Kişinin öğrendiği faydalı bir konu, bana bin rekat nafile namazdan daha sevimlidir.” Peygamber (sav) daha sonra da şöyle buyurdu: “İlim öğrenirken ölen kimse şehit olur.” Et-Terğib, 1/ 131-32.
Peygamber (sav) Efendimiz, her fırsatta ashabına ilim öğrenmelerini tavsiye ederek ilmin önemine dikkat çekmiştir. Ebu Zer (ra) ya hitaben şöyle buyurmuştur:
“ Ey Ebu Zer, sabahleyin evinden çıkıp Kur’an’dan bir ayet öğrenmen, senin için yüz rekât namaz kılmandan daha hayırlıdır. Yine sabahleyin evinden çıkıp- kendisiyle amel edilsin veya edilmesin- ilimden bir bölüm öğrenmen, senin için bin rekât nafile namazdan daha hayırlıdır.” İbn Mace, Mukaddime,16.
Ebu Hureyre (ra) bir gün Medine’de sokağa çıkmıştı. Medine halkı sokaklarda dolaşıyordu. Onlara şöyle seslendi. “Peygamberimizin mirası bölüşülüyor, siz ise burada boş yere vakit geçiriyorsunuz, gidip o mirastan payınızı alsanız ya? Deyince, Medine halkı:
-Nerede bölüşülüyor? Diye sorarlar. Ebu Hureyre (ra) onlara:
-Mescitte bölüşüyor, diye cevap verir. Halk da koşarak mescide giderler. Sonra da geri dönerler. Ebu Hureyre (ra) onların geri geldiklerini görünce onlara sorar:
-Ne oldu? Onlar şöyle cevap verirler.
-Biz mescide gittik, fakat sizin söylediğiniz gibi orada taksim edilen her hangi bir miras görmedik, derler. Ebu Hureyre (ra) onlara tekrar sorar:
-Siz mescitte hiç kimse görmediniz mi? Onlar:
-Evet, bazı kimseler gördük, bir kısmı namaz kılıyor, bir kısmı kur’an okuyor, bir kısmı da helal ve haram gibi ilmi konuları tartışıyordu, derler. Bunun üzerine Ebu Hureyre (ra):
- Yazıklar olsun size, işte o, Peygamber (sav) in mirasıdır” der. Mecmeu’z- Zevaid, c.1,s.123-124.
Ebu Musa El-Eş’ari (ra) tarafından nakledildiğine göre, Peygamber (sav) şöyle buyurmuşlardır: “Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim, (farklı yapılardaki) topraklara düşen bol yağmura benzer. Bunlardan bazıları temizdir, suyu alır, bol bitki ve ot yetiştirir. Bazıları çorak (kurak) arazidir, suyu yüzeyinde tutar. Bu sudan insanlar yararlanır; hem kendileri içerler hem de hayvanlarını-tarlalarını- sularlar ve ziraat yaparlar. Diğer bir toprak çeşidi de vardır ki dümdüzdür. (Ona da yağmur düşer ama) o ne su tutar ne de bitki yetiştirir. Allah’ın dinini inceden inceye kavrayan, Allah’ın beni kendisiyle gönderdiğinden (hidayet ve ilimden) faydalanan, öğrenen ve öğreten kimse ile ( bunları duyduğu vakit kibrinden) başını bile kaldırmayan ve kendisiyle gönderildiğim Allah’ın hidayetini kabul etmeyen kimsenin misali işte böyledir.” Buhari, İlim, 20. Müslim. Fezail, 15. (Hadislerle İslam,1/ 373.)
Ebu Hureyre (ra) den rivayet edildiğine göre, Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“İnsan ölünce üç şey dışında ameli kesilir: Sadaka-i cariye (faydası kesintisiz sürüp giden sadaka), kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlat.” Müslim, Vasiyyet, 14.
İbn Mes’ud (ra) den rivayet edildiğine göre, Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurdular : “ Yalnız iki kişiye gıpta edilir. Bunlardan birisi; Allah’ın mal verdiği ve bu malı hak yolda harcamaya muvaffak kıldığı kimse, diğeri de; Allah’ın Kur’an ve hadisleri anlama ilmi (gücü) verip de o ilimle amel eden ve bunları başkalarına da öğreten kimsedir.” Buhari, İlim, 15. (Müslim).
Ebu Hureyre (ra) den rivayet edildiğine göre, Peygamber (sa) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allah’ı zikretmek, Ona yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten âlim ve ilim öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnadır.” Tirmizi, Zühd, 14; İbn Mace, Zühd,3.
Ebu Hureyre (ra) den rivayet edildiğine göre, Peygamber (sa) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Mümin sonunda varacağı yer cennet oluncaya kadar, işittiği hiçbir ilme asla doymaz.” Tirmizi, İlim, 19. (26869.
“İlim öğrenirken ölen kişi ile cennette benim aramda sadece bir derece vardır.” Darimi, 1 (100).
“Allah’tan faydalı ilim isteyiniz. Faydasız ilimden Allah’a sığınınız.” Camiu’s- Sağır. 4702.
İnsanoğlunun şerefi, kuvvetinden ileri gelmez. Öyle olsaydı develerin ve aslanların daha üstün olmaları gerekirdi. Zira aslanlar, develer insanlardan çok daha güçlü ve kuvvetlidirler. Onun şerefi cüssesinin büyüklüğünden dolayı da değildir. Zira filler insanlardan çok daha cüsselidirler. İnsanların şerefi cesur oluşundan da kaynaklanmaz. Çünkü ormanlardaki yırtıcı hayvanlar insanlardan çok daha cesaretlidirler. Fazla yemek yemesinden de ileri gelmez. Öyle olsaydı öküzlerin daha şerefli olmaları gerekirdi. Zira midesi çok büyük olan canlılardan birisi de öküzdür. Cinsel gücünün fazla olmasından dolayı da değildir. Zira küçücük bir kuş olan serçe bile cinsi kudret konusunda insanoğlundan daha güçlüdür. Kısacası bunların hiç birisi insana şeref vermez. İnsana şeref veren şey sadece ilimdir.
İbn Mesud (ra) Resulullah'ın (sav)in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Âdemoğlu şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe Rabbinin huzurundan ayrılamaz:
“Âlimler peygamberlerin varisleridir.” ( Ebu Davut, Tirmizi, İ.Mace ve İbn Hibban, Ebu Derda’dan)
1- Ömrünü nerede geçirdiğinden.
2- Gençliğini nerede tükettiğinden.
3- Malını nerden kazandığından.
4- Nereye harcadığından.
5- İlmiyle nasıl amel ettiğinden. Tirmizi, Kıyame, 2601.
“Âlimler peygamberlerin varisleridir.” ( Ebu Davut, Tirmizi, İ.Mace ve İbn Hibban, Ebu Derda’dan)
“Âlimler peygamberlerin varisleridir.” Ebu Davut, Tirmizi, İ.Mace ve İbn Hibban, Ebu Derda’dan.
“Kıyamet gününde üç sınıf insan şefaat edeceklerdir. Bunlar, Peygamberler, Âlimler ve Şehitler.” İbn Mace, Hz. Osman.
“Bir âlimin ölümü, telafi edilemeyen bir felaket, kapatılamayan bir gediktir. O, batan bir yıldız gibidir. Bir kabilenin ölümü, bir âlimin ölümünden daha ehvendir.” Ebu Davut, Tirmizi, İbn Mace, Et-Terğib, 1/ 148.
İlim öğrenmede asıl gaye Allah rızası olmalıdır. Dünya çıkarları için veya insanlara gösteriş için ilim öğrenilmemelidir. Peygamber (sav) Efendimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır.
“Kim kendisinde sadece Allah’ın rızası aranan bir ilmi sadece dünyalığa sahip olmak için öğrenirse, o kimse kıyamet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz.” Ebu Davut, İlim,12; İbn Mace, Mukaddime,23.
Ebu Hureyre (ra) den rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Bir kimseye bildiği bir konu sorulduğunda ona cevap vermezse, kıyamet gününde ağzına ateşten bir gem vurulur.” Tirmizi, İlim, 3.
Gösteriş (riya) için öğrenenler için ise, Ebu Hureyre (ra) den şöyle rivayet olundu.
“İlim öğrenip, ilmi öğreten ve Kur’an okuyan kimse kıyamet gününde huzura getirilir. Allah (cc) dünyada ona vermiş olduğu nimetleri o kişiye hatırlatarak ona:
-“Bu nimetlerimin karşılığında ne amel yaptın?” Diye sorulur.
-“İlim öğrendim, başkalarına da öğrettim, rızan için de Kur’an okudum” der. Allah (cc) :

-“Yalan söyledin. Sen âlim denilmesi için ilim tahsil ettin. Bu adam güzel kur’an okuyor desinler diye Kur’an okudun. Nitekim senin için öyle de söylendi. Böylelikle dünyada karşılığını almış oldun.” Buyurur. Daha sonra emredilir. Yüzükoyun sürüklenerek cehennem ateşine atılır.” Müslim, Et-Terğib. 1/ 162.
Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: 

"Kim Kur'an-i Kerim okur da sonra başka birisinin kendinden daha faziletli bîr seye nail oldugunu sanirsa. Allah'in ululugunu küçümsemis olur." 

Yine Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: 

"Ümmetimin en faziletli ibadeti. Kur'ân okumaktir." 

"En hayiriliniz, ilim ögrenip bildigini baskalarina ögreteninizdîr." 

Peygamber'imiz «Demir nasil paslanirsa kalbler de paslanir» buyurdu. Sahâbiler «Onun cilâsi nedir» diye sordular. Peygamber'imiz «Kur*ân-i Kerîm okumak ve ölümü hatirlamaktir.» diye buyurdular. 

Fudayl Ibni Iyaz buyurur: 

«Kur'ân´i Kerim´i tasiyan, Islâm'in sancagini tasiyandir. Binaenaleyh oynayan ile oynamamasi yanilan ile yanilmamasi ve bos söz konusan ile bos lâf konusmamasi, bunu Kur'ân'i Kerim´i tazim icin yapmasi gerekir. 

Kim «Hasr (59)» sûresinin son âyetlerini sabahleyin okur ve o gün ölürse alnina sehid mührü vurulur. Ayni âyetleri aksam okuyup sabaha kadar ölürse yine alnina sehid mührü vurulur.» 

ilmin ve âlimlerin faziletine gelince, bu mevzuda hadisler çoktur. 

Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: 

«— Allah, kimin iyiligini dilerse onu dinde fakih yaparak ona rüsdünü ilham eder.» 

"Alimler, peygamberlerin vârisleridirler." 

Halbuki peygamberlikten daha üstün bir mertebe olmadigi malûmdur. Bu rütbeye mirasçi olmak serefinden daha büyük bir seref yoktur. 

«— Mü'minlerin en faziletlisi o âlim kimsedir ki, kendisine ihtiyaç duyuldugu zaman faydali olur ve kendisine müracâat edilmedigi zaman da gönül zenginligi île davranir.» 

«—- Peygamberlik derecesine en yakin kimseler, âlimler ile mücâhidlerdir.» Çünki âlimler peygamberlerin getirdigi tebligi halka sunarlar. Mücâhidler de peygamberlerin getirdigi teblig ugruna kiliçlari ile savas verirler. 

Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: 

«— Hiç süphesiz, bir kabilenin ölmesi, bir âlimin ölümünden daha az önemlidir.» 

"Kiyamet Günü âlimlerin mürekkebi sehidlerin kani ile tartilir.» 

"Son duragi Cennet oluncaya kadar, âlim ilme doymaz." 

"Ümmetimin helak olmasi, iki sey yüzünden olur. Ilmi terketmek ve mal toplamak." 

«— Ya âlim ol, ya talebe ol, ya dinleyici ol, ya da ilmi sevenlerden ol. Besinci olma; yâni ilimden hoslanmayanlardan olma ki, helak olmayasin.» 

«— Ilmîn mâruz kalabilecegi âfet, kendini begenmisliktir.» 

Ehli Hikmetin misâllerindendir: «Kim bas olmak amaci ile ilim ögrenirse basari sansini ve siyasi te'sirini kaybeder.» 

Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki: 

«— Yer yüzünde bosubosuna büyüklük taslayanlarin idrâklerini âyetlerimden saptiracagim.» 

(A´raf - 146) 

Imâm-: Sâfii buyurur ki; 

«Kim Kur'ân´i Kerim ögrenirse degeri yükselir. Kim fikih ögrenirse önemi artar ve kim hadis ögrenirse inandirma gücü artar. Kim matematik ögrenirse görüsü çogalir. Kim az bilinen gerçekleri ögrenirse huyu yumusar. Kim izzeti nefis sahibi olmazsa ilmi ona fayda vermez.» 

Hasan Ibni Ali der ki: 

«Kim âlimler ile cok düsüp kalkarsa, dilinin bagi çözülür. Zihnindeki bulanikliklari giderme imkânina kavusur. Nefsinde beliren gelisme hosuna gider. Bildiklerine karsi güveni artar ve ögrendiklerini dile getirmede cesaret kazanir.» 

Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: 

"Cehaletten daha agir fakirlik olamaz."
ÂLİM

1. Her şeyi bilen mânâsına Allahü teâlânın sıfatlarından biri.

Allahü teâlâ gizliyi de âşikar olanı da âlimdir. (Haşr sûresi: 22)

2. Zamânın fen ve edebiyât bilgilerinde yetişmiş, Kur'ân-ı kerîmin ve yüzbinlerce hadîs-i şerîfin mânâsını ezberden bilen, İslâm'ın yirmi ana ilmi ve bunların kolları olan seksen ilminde mütehassıs (uzman), tasavvufun (evliyâlığın) en yüksek derecesine ulaşmış, yetişmiş ve yetiştirebilen müctehid.

Âlimler peygamberlerin vârisleridir. (Hadîs-i şerîf-Buhârî)

Ümmetimin âlimlerine hürmet ediniz. Onlar yeryüzünün yıldızlarıdır. (Hadîs-i şerîf-Künûz-ül-Hakâik)

Âlimin yüzüne bakmak İbâdettir. (Hadîs-i şerîf-Künûz-ül-Hakâik)

Âlimin uykusu, câhilin ibâdetinden hayırlıdır. (Hadîs-i şerîf-İhyâ-u ulûmiddîn)

Âlimleri hafife alanların âhireti, ümerâyı (devlet başkanlarını) hafife alanların dünyâsı, dostlarını hafife alanların mürüvveti (insanlığı) yıkılır. (Abdullah bin Mübârek)

3. Bir ilim dalında yetişmiş mütehassıs kimse (uzman).

Allahü teâlâ birine iyilik vermek isterse onu fıkıh âlimi yapar. (Hadîs-i şerîf-Buhârî)

Âlimin kıymetini ancak âlim anlar. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

4. Öğreten, öğretici.

Ya âlim, ya talebe, yâhut bunları dinleyici ol. Bu üçten olmazsan helâk olursun. (Hadîs-i şerîf-Ahmed ibni Hanbel)

Âlimin bir nazarı bulunmaz hazînedir

Bir sohbeti yıllarca bitmez kütüphânedir.