27 Ekim 2016 Perşembe

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem`e göre, en sevimli namaz, az olsa bile devamlı kılınan namazdı. Resûlullah her hangi bir (nâfile) namazı kılmaya başlayınca ona devam buyururdu.
buhari 935

Biz Nebî sallallahu aleyhi ve sellem`in huzûrunda otururken birisi geldi.
Ve: - Yâ Resûlallah! Öldüm, diye hâlinden yakındı. Resûlullah: - Sana ne oldu ki? diye sordu. O kimse: - Yâ Resûlallah oruçlu iken zevceme yaklaştım, cevâbında bulundu. Resûlullah: - Âzâd edecek bir köle bulabilir misin? buyurdu. Sâil: - Bulamam, dedi. Resûlullah: - Öyle ise iki ay zincirleme oruç tutmaya gücün yeter mi? diye sordu. Sâil: -Gücüm yetmez. Hem ben bu felâkete oruç yüzünden uğramadım mı? dedi. Resûlullah: - Altmış yoksulu doyurmak yolunu da bulamaz mısın? buyurdu. Sâil: - Hayır, bulamam, dedi. Ve Ebû Hüreyre`nin rivâyetine göre huzûr-ı Risâlet`te tevakkuf etti. Biz de ne olacağına intizâr etmekte iken Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e içi hurma ile dolu bir zenbil getirildi. Resûlullah: - Hani sâil nerededir? buyurdu. Sâil: - Benim, diye (ayağa kalktı) Resûlulah: - Bu hurmayı al, yoksullara sadaka et! buyurdu. Sâil: - Benden fakîr bir yoksulamı vereceğim yâ Resûlallah! Allah`a yemîn ederim ki, Medîne`de benim âilemden daha fakir bir âile yoktur, dedi. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem dişleri görülünceye kadar güldü.
Sonra da sâile: - Haydi bu hurmayı (al,) âilene yedir! buyurdu.
buhari 918



Karnında veyahut başında bulunan bir yaraya akıtılan ilaç mideye veya dimağa yani beynin, kafanın içine ulaşması orucu bozar ve kazayı gerektirir. Bu bakımdan zamanımızda, oruçlu iken vurulacak olan iğne veya aşının orucu bozar kabul edilmesi daha ihtiyatlıdır. Çünkü iğne ile kaba etten veya damardan deva veya gıda olarak verilen ilâcın, bedenin her tarafına kan dolaşımı yoluyla yayıldığı bugün tıbben kesinlikle sübut bulmuş, yaralara konulan ilâçların beyin ve karın boşluğuna ulaşması hususundaki tereddüde artık yer kalmamıştır. Dışarıdan verilen bir ilâcın mide veya beyne ulaşmasının katiyyeti halinde, orucun bozulacağı fakîhlerce ittifakla kabul edilmiştir.
Bu sebeple oruçlu olan bir kimse, önemli bir sebep veya zorlayıcı bir zaruret yoksa iğne yoluyla yapacağı tedaviyi iftar vaktinden sonraya tehir etmelidir. Bir mecburiyet dolayısıyla gündüz oruçlu iken iğne yaptıranlar, Ramazan-ı Şeriften sonra bu oruçlarını kaza etmelidirler.

Oruçluyken merhem, krem kullanılmasının oruca bir zararı yoktur.
Derideki gözeneklerden içeri giren merhem, krem vb. şeyler orucu bozmaz. Çünkü bu gibi şeylerin orucu bozabilmesi için tabii yollardan içeri girmesi gerekir. Ancak vücutta derin bir yaraya sürülen ilâç içeriye veya dimağa kadar nüfuz ederse, orucu bozar, kazayı gerektirir.

Bu konuda genel prensip şudur:
Dışarıdan susam tanesi kadar bir şey alarak ağzın içinde yavaş yavaş çiğneyip yok etmek ve tadın boğazına varmaması orucu bozmaz.
Bu bakımdan bazı kalp ve tansiyon rahatsızlıklarında dilaltına konulan ilaç doğrudan ağız dokusu tarafından emilip kana karışarak kalp krizini önlemektedir. Söz konusu ilaç ağız içinde emilip yok olduğundan mideye bir şey ulaşmamaktadır.
Bu itibarla dilaltına konulan haplar orucu bozmaz. Fakat dışarıdan susam tanesi kadar bir şey veya dilaltı hapı alınarak çiğnemeden yutulursa, oruç bozulur.

Sigara dumanının havaya karışmış halini teneffüs etmek orucu bozmaz. Çünkü insan hava almak zorundadır. Teneffüs olayı yeme, içme ile ilgili değildir.
Fakat bilerek, isteyerek sigaranın tütmekte olan dumanını, buhurdanlığın dumanını içine çekmek, duman üzerinde nefes almak orucu bozar.
Kim ki,yalan söylemeyi ve
yalanla amel etmeyi bırakmazsa,
Cenâb-ı Hak o kimsenin yemesini, içmesini, bırakmasına
hiç kıymet vermez.
Hz Muhammed sav
buhari 902
Beynamaza ödünç para verme. Allah'ın farzını eda etmiyor,
senin alacağını mı düşünecek.
Şeyh Sadi Şirazi

Resulullah(sav),cenazeyi defnettikten sonra 'Kardeşiniz için istiğfar ediniz,affını dileyiniz.
Çünkü o,şu anda sorguya çekilmektedir.' buyurmuştur.
Ölümü yaklaşanlarınıza Kelime-i şehâdet telkin ediniz,hatırlatınız.
Hz Muhammed sav

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur.
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük! ..
Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
NECİP FAZIL KISAKÜREK

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu nun
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!
NECİP FAZIL KISAKÜREK
Bir kabile Hz.Ömer'e geliyor ve diyor ki:
-İslâmı bir şartla kabul ederiz; filân harfin Kur'ân'da, üstündeki nokta altına gelirse..
Meselâ "nun", "be" olursa...
Bu şekilde mana değişiyor ve kâfirlerin
işlerine geliyor.Koca Ömer cevap veriyor:
-O noktaya bir çengel atsanız da,
kainatın bütün ağırlıklarını bağlasanız
o nokta yine aşağıya inmez!
Kardeşinin kötülüklerini
ortaya döküp güzelliklerinden bahsetmezsen,ona zulmetmiş olursun.
Muhammed b Sirin(ö.728)