28 Mart 2016 Pazartesi

o zulmü nisbetinde kendinden alınır.Eğer hasenatı yoksa arkadaşının günahından alınır,kendisine yüklenir.

Kimin üzerinde kardeşinin hakkı varsa,para ve malın bulunmadığı gün gelmezden önce helalleşsin.Aksi takdirde o gün,güzel bir ameli varsa,o zulmü nisbetinde kendinden alınır.Eğer hasenatı yoksa arkadaşının günahından alınır,kendisine yüklenir.
Hz Muhammed sav
Bir mü'minin din kardeşiyle üç günden fazla konuşmaması helal olmaz.

 591. Ben ölümden ebedî zevk ve safaya ulaşacağımı haber aldım.
 Allah ölümü ebedî ömür peygamberi yapmış, onunla ölümsüzlüğü müjdeliyor.
Mefa'îliin, Fe'ilatün, Mefa'îliin, Fa'îlün 
(c. III, 1284)
• Başını kaldır da bak! Haydi zevk ve safa meclisine varalım. Bedensiz can gibi bir an olsun zevk ve safanın kucağına
kavuşalım. Onunla kucaklaşalım.
• Ben ölümden ebedî zevke, ebedî ömre ulaşacağımı haber aldım. Cenab-ı Hakk'ın lütfuna bakınız ki, ölümü ebedî
ömür peygamberi yapmış, onunla ölümsüzlüğü müjdeliyor.
• Varlığımızın göbeğini ebedî zevk ve safa ile kestiler. Biz zevk ve safa anasından bayram günü doğduk.
• însanların peşinde koştukları zevk ve safa nedir, diye bana sor, söyleyeyim:
"Zevk ve safa şu dünyadaki zevk ve safayı terk etmektir. Aslında şu dünyada çekici, hoş bir şekle bürünerek karşımıza
çıkan zevk ve safa, gelecek zevkin, gelecek safanın kapısının ancak dış halkasıdır."
• Ötelerde şu gördüğümüz hayat perdesinin ardında temiz rühlar zevk ve safadadır. Nefsanî isteklere kapılarak şu
dünyada arzu ettiğimiz zevk ve safa, onların zevk ve safalarının gölgeleridir.
• Aklını başına al da, altına benzeyen varlığını gerçek, ebedî zevk ve safaya ver, gama, kedere verme! Manevî zevk ve
safaya layık olmayan altının toprak başına olsun!
• Dur! Şu gök neden dönüp duruyor, sana söyleyeyim: Onu zevk, safa yıldızının parıltısı döndürüyor.
• Dur! Deniz neden dalgalanıyor, köpürüyor, coşuyor sana söyleyeyim: Onu zevk ve safa incisinin nuru oynatıyor da
ondan!
• Şu yeryüzü, toprak neden hüriler, gılmanlar doğuruyor, sana söyleyeyim:
Ona zevk ve safa anberinden kopup gelen rüzgar cennet kokuları verdi de ondan!
• Dur, dur! neden eser eser, gelir geçer sana söyleyeyim: Zevk ve safa defterine yaprak yaprak, fakat çabucak
gelmeni ister de ondan!
• Dur! Gece neden siyah perdeler geriyor, sana söyleyeyim: Ötelerde düğün var, demek var! Zevk ve safa çarşafına
sarıl da düğüne gel, demek ister de ondan!
* Sana beşin de, dördün de, yedinin de sırrını söylerdim ama, zevk ve safa tavlasında bir iki oyunla yenildim de bu
yüzden söyleyemiyorum, susuyorum.
"Bu gazelde Hz. Mevlana, milattan asırlarca önce gelen Epikoros(341-370)'un felsefî görüşlerini hoş bir ifade ile hülasa
etmiştir. Bilindiği gibi Epikoros, "İnsanlar dünyada zevk ve safa için yaşarlar" görüşünü benimseyen "Zevkiyyeci doktirini"ni
ortaya atmıştı. Epikoros bütün dünyevî zevklerden kendisini mahrum ederek manevî zevki duymuş, gelip geçici fanî
zevklere sırtını çevirmiş bir bahçe içinde, bir kulübede yaşayarak nefsine hakim olma şerefine ermiştir."

592. Hz. Süleyman gönül gözüyle, can gözüyle gördü de,
 bu yüzden bütün kuşların dillerini bildi.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. III, 1281)
* Düşünce hüdhüdlerinden mademki onun nişanı, izi, belirtisi göründü; artık Süleyman'ın mülkü benimdir!
"Neml Suresi, 27/20. ayete işaret var.
* Hz. Süleyman'ın yüksek tahtının yerini peri ile dev bilmezler. Çünkü onun ahtı gözdür, bakıştır. Dünyası ise basiret,
gönül gözü ile görüştür.
* Çünkü o, gönül gözüyle, can gözüyle görür de bu yüzden bütün kuşların dillerini bilir. Fakat hiç bir kuş onun diline
yol bulamaz. Hiç bir kuş kendi anlayışı ile onun dilini bilemez.
* Onu ancak rindlerin arasında görebilirsin. Çünkü aşk araya girer, onu alır, rindlerin arasına sokar.
* Ötelerden uçup gelen gönül onun okudur. Yoksa onun çok güçlü olan ayını hangi yiğit çekebilir?
 • Aşkının sakîsi kime şarap sunduysa, kim o sakînin elinden şarap içtiyse, sen yine ona o şarabı sun, kadehi doldur,
ver!

 593. Kimi ekşi suratlı görürsen, bil ki o aşk ateşinden kaçmıştır.
Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. 111, 1274)
• Ey hoca! Neden yüzünü ekşitmişsin? Sen bu şeker ülkesinden, bu tatlılıklar diyarından git, burada herkes
güleryüzlüdür. Burada kimse ekşi suratlı değildir.
• Ezel alemindeki gönül ülkesindeki tattan, şeker bile utanır. Sen böyle kaşın asık, çehren ekşi nereden geldin? Belli ki
sen ötelerden, o neşe 'diyarından gelmemişsin.
• Dudu kuşları yani ermişler, gökyüzünde şekerler yemedeler. Sen niçin göklere uçmazsın, niçin bu kirli dünyada
sürünür durursun? Niçin suratını asmışsın? Yüceleri, geldiğin yerleri hiç düşünmez misin? Yoksa oraları inkar mı ediyorsun? 
• Seher vaktinde şarap içen, yani seher vaktini ibadetle geçiren, gündüz arslan avlar. Yani manen güçlü olduğu için
hayatın zorluklarını yener. Fakat ayran içen kimsenin, yani dinî ve insanî vazifesini yapmayan kişinin bu dünyada da suratı
asıktır, yarın ahirette de.
• îman sahibi de, iman da, din de zevklidir, tatlıdır. Helva tablasının ekşi olduğunu sen nerede gördün?
• Bu ekşiliğin hepsi cinsi cinsine gider. Ekşi, ekşi ile birlikte gider olduğundan ötürü, ekşilik de senin önünde ve
yüzünde toplanmıştır.
• îlahî güneşin ışığı ile, sıcaklığı ile olgunlaşmayan meyve, şeker kamışı bile olsa ekşidir.
• Aşk güneşinin yakışına sabır gerektir. Sabret, şu uygunsuz hallerine, ekşi davranışlarına bak da bir iki gün sabret,
olgunlaş, piş!
• Kimi ekşi suratlı görüsen bil ki o, aşk ateşinden kaçmıştır. Hep gölge içinde kalan koruk, salkım, baştanbaşa ekşidir.

594. Vuslat sabahı gelinceye kadar, karanlık geceyi kucakla!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. III, 1241)
• Her kulağa gitmesin, ham adamlar duymasın diye, biz geceleri susarak inleriz, dilsiz, dudaksız feryad ederiz.
• Her ham kişinin burnuna kokusu gitmesin diye vefa tenceresinin kapağını örtüyoruz.
• Gece oldu, halkın coşkunluğu durdu. Kalk şimdi coşkunluğa başlamak sırası bizimdir.
• Bir müddet çalgı dinledik. Şimdi de kendinden geçen canın çalgısını dinleyelim.
• Can arslanını avladı da, tavşan avından bezdi, usandı.
• Şerden kaç, geceye dost olmaya bak! Çünkü gecenin örtüsünü gecenin başına örterler.
• Vuslat sabahı gelinceye kadar, karanlık geceyi kucakla!
* Uyku nedir bilmeyen sevgilinin yüzünü hayal ettikçe, uykuyu unuttuk.
* Gece nedir; maksat yüzünün örtüsü! 0 yüze rahmetler, aferinler.

595. Sana susamış kişiye kim su verebilir?
Fe'ülün, Fe'ulün, Fe'ülün, Fe'ul
(c. III, 1289)
• Senin aşkınla yanıp tutuşan kişinin devası ne olabilir? Sana susamış kişiye kim su verebilir?
• Seni seven hastalanır da çarşıda, pazarda dolaşır. Şekerler çiğneyerek senin dükkanını arar durur.
• Bağ sensin, gül bahçesi sensin, parlak gündüz de sensin. Gönlünü demir gibi katılaştırma, yüzünü görmekten bizi
mahrum etme!
• Dertlerle, feryadlarla, mihnetlerle, horluklarla ne vakte kadar bizi sarayının dışında bekleteceksin.
• Ey ay! Sen gölgeni onun başı üstünden çekersen hümanın gölgesinden ona ne fayda vardır, ne de rahat!
• Bir an cemalini ve celalini görmezse canı da elemlere uğrar, dünyadan usanır, oturduğu yeri de elemler kaplar.
• Dünya onun güzelliği yüzünden cennete döner, çayırlar, çimenler dilsiz dudaksız onu överler.
• înciler bağışlayan kimdir? Onun denize benzeyen eli, avucu.. Cana canlar katan kimdir? Yanağı, yüzü..
• Dünya senin gölgendir. Sen yürüyünce o da yürür. Var oluşu da senin nurundandır, yok oluşu da!
• Edep yolunu tutayım, iki dudağımı da kapayayım da sırlar açan dudakları söze gelsin. Artık o söylesin

596. Aşk Allah'ın Burak'ıdır. Onu yukarılara doğru koştur!
Mefa'îlün, Fe'ilatiin, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. III, 1283)
• Aşığa onun sırlar aleminden şöyle bir ses geldi: "Aşk Allah'ın Burak'ıdır. Onu yukarılara doğru koştur!"
• Allah kutlu etsin, yeryüzünde toprakta yaşayanlara nasıl bir rüzgar esti ki, onun nazındaki ateşten bile su gibi
lütuflar coşup fışkırmada?
• Dünyada ay'dan balığa kadar ne varsa her şey Hakk'ın doğanının pençesine düşmüşün aşkıyla birer güvercin oldu.
• Aşıkların çehreleri kuyumcuların aşkından ve elindeki maharetin zevkinden altın rengine ve basılmış sikkelere döndü. 
• Nefsanî istekleri tozduran o havada gönül kuşu acaba bizden ne gördü? Neden böyle uçup duruyor?
• Söyleme, kıskançlık her an elini ısırıyor da: "Sevgiliden utanacağına onun işvesinden, edasından, aşkından utan."
diyor.

597. O'nun derdini tanıyan deva istemez.
Mefa'îliin, Fe'ilatiin, Mefa'îlün, Fa'îliin
(c. III, 1287)
*O'nun beğenmesi, övmesi de, kusur görmesi, hatta sövmesi de başkasının değil benim olsun. Çünkü O'nun her iki
hali de; olgunu da, hamı da benim için ab-ı hayattır.
*Şarabının mahmurluğu mu daha hoş, mestlik verişi mi? Ne olursa olsun canlarımız ebediyyen O'nun şarabının kadehi
olsun.
*Ben O'nun sitemiyle, zulmüyle öyle mestim ki sitemi ile lütfunu, adaletini ayırdedemiyorum.
• Cefası, kaçıp giden canımı, yemle, tuzakla tuttu da, beni vefa kuşuna arkadaş etti.
• Canım gitmemek için çok bahaneler buldu. Ama baht 0 bahtsızı adım adım yanına çekti.
• Onun derdini tanıyan deva istemez. Gönlünde O'nu hisseden, can kulağı ile O'nun adını duyan da kendinden geçer,
kendinden nişan kalmaz, iz kalmaz.
"Fuzülî merhum da:
"Aşk derdiyle hoşum el çek ilacımdan tabip,
 Kılma derman kim, helakim zehir-i dermanındadır."
(Ey hekim' Ben aşk derdinden memnunum, hoşum. Bana ilaç verme! Çünkü benim helakim , senin vereceğin
dermandadır.) diye yazmış.

598. Bu gördüğün tamamıyla odur! Çünkü onda maddî varlık kalmamıştır.
Mefa'îlün, Fe-ilatiin, Mefa'îliin, Fa'îlün
(c. III, 1282)
• Şu gördüğün tamamıyla odur. Çünkü onda maddî varlık kalmamıştır. Daha ilk dostluğunda işi bitti.
• Benim aşk yolunda pek harap olmuş bir gönlüm var! Bir harabat ehli, bir meyhane dostu onu harap etti gitti.
• Aşka dedi ki: Düşkün ve perişan birisini görmek istiyorsan gel, benim gönlümü gör! 0 tıpkı senin istediğin gibi bir
düşkündür. Gel bu düşkünü, yerlere serilmiş olan zavallıyı yerinden kaldır!
• Ona pek yaklaşma, uzaktan bak, içindeki ateşin alevleri seni de yakar.
• Seni ateş sararsa, gözlerimin önüne gel de durumu gör! inciler saçan gözlerimden yaşlar sel gibi akmaktadır.
• Hz. Musa'nın asasını taşa vurarak akıttığı kaynak suyunun örneğini bu kulun akan gözyaşlarında görürsün.
"Bakara Süresi 2/60. ayete işaret var."
• Seslen, "Onun hasta gözleri şifalar dağıtıyor. Nerede bir hasta varsa gelsin, sağlık dağıtma vakti geldi!" diye bağır!
• Dağa çık da nerede gönlü uykuya dalmış biri varsa; "Onun uyanık bahtı ona görüş verecek. Geliniz, geliniz!" diye
seslen!

 599. Beden ötelerden can şarabı içince, başına gelecek şeyler de o taraftan olur.
Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'iiat
(c. III, 1290)
• Sevgilinin sövmesi zevkinden mest oldum. Allah'ım aşk şarabı mı daha iyidir, yoksa kadehi mi?
* Onun acı sözleri, hakaretleri, sövmeleri bile insana şaraptan daha fazla zevk vermede ve neşelendirmededir.
• Ben tuzağa yem için gitmiyorum, tuzağının muhabbetine, ızdırabına olan ışkımdan ötürü gidiyorum.
• Doğulu, batılı olmayan ay yüzü ile sevgili, geceleri de gündüzler gibi aydınlatıyor, nurlandınyor.
• Hz. Adem'in toprağı neden akik ile dolu? Tutsun da onu madenine kadar çeksin götürsün diye!
• Gözün de, gönlün de incisi, Allah'ın Peygamberidir. 0 incinin getirdiği haberleri kulağına küpe yap!
• Beden ötelerden can şarabı içince, burada başına gelecek şeyler de aslında ötelerden olur.
• Nimetleri verenin güzelliği önünde dünya nimetleri gönüle soğuk geliyor. 

600. Gül yüzlülerin hevesine düşmüşsün, ahmakça sözler söylersin.
Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1277)
• Hocam! Sen sevgilinin huyunu, vasfını yanlış anlamışsın. îşin sonucu hakkında gevşek bir zanna, kötü bir şüpheye
kapılmışsın.
• Gülyüzlülerin hevesine düşmüş, ahmakça sözler söylüyorsun. Ne olurdu, bir de nar çiçeğine benzeyen kendi güzel yüzünü görseydik.
• Korkudan topallıyasın da yolundan kalasın diye, yol kesenler aşka ölüm adını taktılar.
• Bana kulak ver ki, sözümü senin kulağına küpe yapayım. îşte ben kulağıma küpe ettiğim sözlerden ötürü söze doydum.
• Yanıma gel, ben hoşum, güzelim, seni bağrıma basayım. Çünkü benim gelirim, varım yoğum hep senden gelmededir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder