28 Mart 2016 Pazartesi


476. Bu paramparça olan gönlümü senin hayalinin önüne koydum da;
"Vefa böyle mi olur?" dedim!
Müfte'ilün, Mefa'îliln, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. II, 551)
• Ey benim canım, ey benim cihanım! îki dünyada da senin yüzüne benzer bir yüz nerededir? Acaba böyle bir yüz var mı? Sen cana sitem edersen et; senden gelen sitem de yerindedir, tatlıdır!
• Mademki her tarafta senin yüzünün nuru var, senin zamanında, sen varken cihanda iki tane yüz olamaz! Çünkü,
yeryüzünde bulunan yüzleri nurunla kaplamışsın, aydınlatmışsın! Artık senin yüzünden başka bir yüz bulunur mu?
• Senin yüzünü gören kişinin gözüne senden başka her şey, yeryüzünün definesi, gökyüzünün ayı da olsa, sönük ve
değersiz görünür!
• Yüzü böyle nürlu ve güzel bir varlık, bir de aşk hevesine düşmüşse, o kul bile olsa, padişah onun kulu kölesi olur!
• Bu parça parça olan gönlümü senin hayalinin önüne korum da, vefaya ait sözler söylerse; "însaf et; vefa bu mudur?"
derdim?

477. Ben, tamamıyla yok olmuşum, kendimden geçmişim, sen kesilmişim!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c. II, 1031)
• Benim canımla senin canın birbirlerine öyle bağlanmışlar ki, bu halimizle biz, ister hayır olsun, ister şer, aynı renge
boyanalım, birbirimizin aynı olalım!
• Ey şuh, neşeli dilberim; ey rengimin, halimin aslı; ey yükümdeki şeker; ey şeker yükümden de tatlı ve güzel
dostum!
• Ey vuruşu sağlam ve yerinde; ey nükteli sözleri yarama merhem olan sevgili! Ben, tamamıyla yok olmuşum,
kendimden geçmişim de, baştan başa sen kesilmişim
" Arifane söylenmiş olan şu beyit, Hz. Mevlana'nın bu tamamlıyor:"
• Ey güzel ay; ey ay yüzlü sevgili! Yüzünü gösterdikçe bizim komşumuz idin! Şimdi evi birleştirdik; komşuluktan çıktık,
aynı evde oturuyoruz!
• Sen, şimdi bir padişah gibi saldırışa geç, hücum et de, içerde senden başka ne varsa hepsi yok olup gitsin; "Allah
çok büyüktür!" sırrı zuhur etsin!

478. 0 aşk şarabını akıllıya da, deliye de sun; ikisini de mest et!
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. II, 1019)
• Allah, bizi bu dünyaya niçin getirdi? Dünyayı fesatlarla, kötülüklerle dolduralım diye mi? Zaten onun zenciri, delileri
büsbütün deli eder!
• Şaşılacak kadar güzel, şaşılacak kadar şuh bir aşk canımıza neşe verdi. Eve her gece yarısı mest, kendinden geçmiş
bir halde habersizce geldi, içeri girdi.
• Ey aşk; kanımı içmişsin; sabrımı, kararımı almışsın! Senin gecenin, gündüzünün fıtnesinden ben, seher vakti gibi
gizlenmişim!
• Ey aşk! Ben, latîf bir hale gelsem de can gibi olsam, candan nasıl gizlenebilirim? Hatta, yokluk alemine yuvarlanıp
gitsem, o aleme bile bakar, beni görürsün!
• Ey her yoklukta varlıklara sandık kesilen; ey yoklukta varlığa kapı açar Sen, bizi yarattığın vakit yokluktan
getirmedin mi?
• Varlık seninle hoş; senin mestin! Yokluğun kulağı da senin elinde, varlığın kulağı da; ikisi de senin kulun, ikisi de
senin yarattığın şey! îkisi de senin hükmünü kabul etmişler, "Başüstüne!" demişler!
"Ben sen oldum; sen de ben oldun! Ben ten oldum; sen de can oldun! Öyle bir hale geldik ki bundan sonra hiç kimse;
'Sen ayrısın, ben ayrıyım!' diyemez!"
• Köşkü yık; akıllıyı deli et, aklını elinden al! 0 aşk şarabını akıllıya da, deliye de sun; her ikisi de zarardan da
kurtulsun, tehlikeden de!..

479. Sevgili ile bir konuşma. 
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilat
(c. II, 1022)
• Dün, seher vaktinde sevgili bana dedi ki: "Kendinden geçmişsin; hiç bir şeyden haberin yok! Bu hal ne zamana
kadar sürecek?
• Benim yüzümün güzelliğine gül bile haset ederken sen, bir dikene gönül vermişsin, ciğerini yaralamışsın, kanlar
içinde kalmışsın!"
• "Ey uzun boyunun karşısında selvinin utanarak küçük bir fidan haline geldiği güzel varlık; ey yüzünün nurunu görüp
güneşin bile karardığı sevgili!" dedim.
• Sevgili bana dedi ki: "Senin canın da, gönlün de benim! Neden şaşırıp kalmışsın? Sus; nefes bile alma! Gümüş renkli
göğsüme başını koy; ağla, inle!"
• Ona dedim ki: "Sen, benim gönlümden de, canımdan da huzur*ve kararı aldın! Böylece, benim ne huzurum kaldı, ne
kararım!" Bunu duyunca dedi ki:
• "Sen, benim denizimin bir damlasısın; daha fazla ne söylenip duruyorsun? Hemen denize dal da, sedef gibi canın
incilerle dolsun!"

480. Sevgilim; beni insafsız ayrılığa terk etme!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. II, 1041)
• Sevgilim! Beni böyle dostsuz bırakma; benden uzağa gitme; beni yalnız bırakma!
• Benim zavallı canım, insafın bulunmadığı bir yerde insaf dilenmeye geldi; beni, insafsız ayrılığa bırakma!
• Sen hekimsin; belki zamanın îsa'sısın! Gitme; bizi böyle hasta bırakma!
• Sen bana; "Mağara dostumsun!" dedin; beni mağarada böyle yalnız başıma bırakma!
• Sana, bir gece ayrılık çok az bir şey görünür ama, o ayrılığı bir de sen bana sor da, benim için çok uzun olan ayrılığa
bırakma.
"Fuzulî merhumun şu beyti de bu konuyu terennüm eder:
"Şeb-i yeldayı miineccimle muvakkıt ne bilir
 Mübtela-yı gama sor kim geceler kaç sa'at!"
(En uzun gecenin kaç saat olduğunu, yıldız bilgisi ile uğraşan, müneccim ile vakitleri belirleyen (muvakkit) bilmez; sen
onu, geceleri uyuyamayan gamlı kederli insanlara sor!)
• Az da olsa, gönlüme ateş düşürme; az da olsa, onu önemsiz sayma; beni bırakma!
• Nefsim, bitti gitti. Fakat, beni bir kerre daha dinle; beni bu sefer bırakma!

481. Neden yaratana değil de onun yarattığına gönül veriyorsun?
Mefulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
 (c. II, 1036)
• Ey ümitle, korku ile dünya malı üzerinde titreyip duran kişi! Biraz da sana bu malları, bu nimetleri vereni, sana
bakışı, görüşü bağışlayanı düşün, ona bak!
• Ey isteyen, ey aşık! Sana bu isteği vereni düşün; eseri yaratanı gör! Neden yaratana değil de, onun yarattığı esere
gönül veriyorsun?
• Etrafında bulunanlarla didişmeye, savaşmaya çekip götüren, yahut da sana huzur içinde, barış halinde yaşama
duygusunu verene bak! 0 bazen seni dostlarla, halkla görüşmeye sevkeder. Bazen de seni yücelere doğru yolculuğa
düşürür.
• 0, hep sana bakıp durmada!.. Halbuki senin gözün sağda solda! 0 sana, dilsiz dudaksız söz söylemede; sense,
kulağını dünya masalına vermişsin!
• Hayatta duyduğun ıstırap, keder şişlerini beden öküzüne saplayan o; öküzün aklı ise hep hayhuyda! Hz. îsa yol
arkadaşı olmuş ama, eşekçinin bundan haberi yok; o, hep eşeğini kollamada!
• Her öküz, her eşek sırtından, sağrısından modullanır; sen ise pişmanlık şişini göğsünden, gönlünden yiyorsun!
• Dünyada sana saplanan bela, felaket şişlerini senin sağırlaşmış gönlün anlamasa da, onun aşçısı, cehennemde seni o
şişlerle kebap eder!

482. Aşıkların hali.
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün 
(c. II, 1018)
• Haydi gönül gözü; can gözünü aç da, aşıklara dikkatle bak! Onlar, gönül gibi karışık duygularla, karışık düşüncelerle
alt üst olmuş, can gibi başsız ayaksız kalmış kişilerdir!
• Hepsi de bir şey kazanamadan çalışıp çabalamada; hepsi de tencere gibi kaynaşıp coşmadalar! Hepsi de riyadan,
gösterişten uzak, perdesiz örtüsüz! Hepsinin de gönlü Hakk'ın hükmüne karşı siper olmuş da, ne gelirse, canla başla
şikayet etmeden kabul etmedeler!
• Onların gönülleri gülden de, bahçeden de daha neşeli; hatta onlar, selviden bile daha da hür boy atmışlar! Onlar,
akıldan da, fikirden de üstünler; onlar, ab-ı hayattan bile temizdirler!
• Onlar, loş bir yere düşen güneşin ışığındaki zerreler gibi havada titrer dururlar; onlara güneşin ışığı kaftan olmuştur!
Onlar, balçıktan yaratılmışlar, balçığa ayak basmışlar ama, gönlün tam içinden başgöstermişlerdir!
• Onlar, kan denizlerinin dalgaları üstünden, yani dünya hayatının başlarına getirdiği çeşitli musibetlerden, belalardan
geçip gitmişlerdir! Ufak dalgalarından, ufak köpüklerinden eteklerine bir zerre bile bulaşmamıştır da, tertemiz kalmışlardır!
• Onlar, gönül gibi dikenler içinde kalmışlar ama, insanlara neşe veren şarap gibi hapistedirler! Onlar, balçık içinde
kalmış gönül gibidirler; onlar, gece içinde gizlenmiş seher gibidirler!
• Sen de, bir an için olsun, onların canlarına arkadaş olunca, onların kadehlerinden onların şarabını içince mest
olursun, hoş bir hale gelirsin! Onların şarabı ile hayırdan da, şerden de kurtulursun!
• Oğlum; yeter, sus! Her kuş, bütün bir inciri yutabilir mi? Dudu kuşunun yiyeceği şekerdir; karganın yiyeceği ise,
başka bir şeydir!

 483. Yeryüzünün cüz'lerine bir bak; senin aşkına düşmüşler de,
 oynayıp duruyorlar!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c. II, 1028)
• Ey benim canım! Senin kendin cana yakınsın, tatlısın, bal gibisin! Sözlerin de pek hoş, pek güzel; sanki onlar da bir
başka çeşit bal! Ey aşk; senin her an canda, gönülde bir başka işin gücün var!
• Senin güzel yüzünü gören her canda, bağlar bahçeler meydana gelmektedir yeşillikler gülümsemededir! Kıvırcık
saçlarının, her gönülde bir başka misk yağı var!
• Gökyüzünde dolaşan ay, senin aşkının yüzünden bazan zayıflıyor, inceliyor, bazan da bedir haline geliyor, dolunay
oluyor! Böylece aşkın, aya bile yüzlerce dertler, hastalıklar vermektedir!
• Senin bahar mevsimin de, bağlara bahçelere ayrıca lütuflar, keremler bağışlamaktadır ama, gönül yine de
çayırlıktaki yapraklar gibi titremede; "Sonbahar gelince herşey altüst olur!" diye korkmadadır!
• Senin kapının toprağından olmayan her sürme, her ilaç gönül gözüne bir başka hastalık verir, bir başka dert getirir!
• Yeryüzünün cüz'lerine bir bak; senin aşkına düşmüşler de oynaşıp durmadalar! Bir kısmı oynamayı bırakıp oturunca,
yerine başka zerreler gelip oynamaya başlarlar!
• Yeryüzünde cana yücelik de aşktan gelmede, nur da aşktan gelmededir! Yeraltında bedene tohum gibi bitme,
başkaldırma yine ondan gelmededir!
• Ne zamana kadar surete, harfe, söze bürünmüş gazeller söyleyip duracaksın? Sen, candan harfsiz, suretsiz, sözsüz
bir başka gönül gazeli duy!

484. Düşünceyi, endişeyi bırak!
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'ilü, Fa'ilün
(c. 111, 1122)
• Düşünceyi, kuruntuyu bırak; onlara gönlünde yer verme! Çünkü sen, çıplak bir kişi gibisin; düşünce de zemheri
soğuğu gibidir; zemheriden kendini koru!
• Mihnetten, sıkıntıdan, ıztıraptan kurtulma düşüncesine kapılmışsın! Bunlardan için sarıldığın düşünce, mihnetin,
ıztırabın kaynağıdır!
• Sanat pazarında düşünce yoktur; orası, düşüncenin dışarısındadır; bunu böyle bil! 0 havaya kapılan, onun maskarası
olan eserleri seyret, endişeden kurtul da, içinde huzuru bul!
• Binlerce kuş, yokluk aleminden uçup gelir; şu binlerce ok da, bir tek yaydan fırlar gider!
• Nutfeden, erlik tohumundan güçlü kuvvetli bir er yaratan Allah, uyuyana, uykusunda uçup gidecek bir yol açar!
• "Şu hayale kapılanlar yola düşsünler, acele etsinler!" diye her an yoklukta bir şekil gösterir!
• Mademki bana; "Sus!" dedi, emre uymam gerek! îşte ben de susuyorum! 0 emir sahibi, bir gün bunu kendisi açıklar!

485. Sen aşkı görmediysen, bari onun yaptığı işleri, güçleri seyret!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
 (c. III, 1101)
• Sevgilinin yumuşak yüzüne, yumuşacık yanağına bak; gözlerini aç da, onun bakışları ile insana kadehsiz şarap
sunan gözlerini seyret!
• 0 çok kıymetli akik dudaklar gülünce, gönüllerin ona tutulduğunu gör!
• Sarhoşluktan başkaldır, uyan; uyan da, onun uyanık bahtının gücüne, kuvvetine yaptığı işlere bak!
• Ucu bucağı olmayan gönül bahçesine gir; gir de, o bahçenin sayısız tatlı meyvelerini seyret!
• 0 bahçenin oynayıp duran yemyeşil dallarına bak; etrafına hoş kokular yayan dikensiz güllerini seyret!
• Daha ne zamana kadar dünya nakışlarını, dünya güzellerini ve güzelliklerini dünya gül bahçelerinde seyre
dalacaksın? Dön de, onun sırlarını, hikmetlerini düşün! Kara topraktan başkaldırıp çıkan çeşitli meyve ağaçlarındaki
meyvelere o tadı, o kokuyu, o rengi, o güzelliği kim verdi? Yeraltında güllere, çiçeklere o güzel kokuyu kim aşıladı? 0 güzel
renkler hangi ressamın fırçasından çıktı?
• Hayvanlann ve bitkilerin tabiatlarındaki açgözlülüğü gör de, ondan sonra onların tokgözlülüklerini, bol bol nimet
verişlerini seyret
"Hayvanlar olsun, bitkiler olsun kendi soylarının devamı için hırsla çalışırlar, mahsul verirler. Bu dış görünüş, bütün
varlıklar, bütün kainat insan için yaratılmış; "Sen olmasaydın yaratmazdım!" sırrı tecelli etmiştir. Mesela, şu tavukların
yeme karşı gösterdikleri hırsı düşün; bir sene zarfında yumurtladıkları yumurtaları say! Onlar, kaç yumurta üzerinde
yatarak civciv çıkaracaklardı? Arta kalan yumurtalar ne olacak? Arılar, hırsla kovanlarını balla doldururlar. Yaptıkları balın
ancak onda birini kendileri yiyeceklerdir; üst tarafı kim için ? Bir elma ağacında yüzlerce elma var. Bunlar, kendi nesilleri
için bolca meyve verdiler ama, elmalarda bulunan çekirdeklerin her birinin içinde bir elma ağacı gizli. Böylece, bir elma kaç
ağaca gebedir; üst tarafı ne olacak?"
• Hırs da, tokluk da aşkın işidir, sanatıdır! Sen aşkı görmediysen, bari onun yaptığı işleri güçleri seyret!
• Renkten renge giren aşkı görmediysen, ona gönül verip ağlayan, inleyen aşığın yüzünün rengine bak!

486. Dünya, binlerce yıllardan beri insanlara birbirlerinden miras kalmıştır!
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. III, 1119)
• Yalnız kaldığın için üzülme! Şu kadarını bil ki; dünyada hiç kimse kimsesiz kalmaz! Birisi ile uyuşamazsan,
anlaşamazsan, onun yerine Allah bir başkasını senin karşına çıkarır!
• Ben bu evden gidersem, evi boşaltırsam, benim gibi bir başkası, yahut da benden beteri çıkar gelir!
• Dünya, binlerce yıllardan beri insanlara birbirlerinden miras kalmıştır; baba toprak altına gidince, oğul baba yerine
geçer!
• Yalnız insanlar değil, hayvanlar da böyle! Böyle olmasaydı, dünyada bir tek canlı varlık göremezdin!
• Güneş, geceleyin gökyüzü damından çekilip gidince, güneşin yerini yıldızlar, yahut ay alır!
• İnsan bir hüneri, bir sanatı bırakınca, tabiatı gereği, bir başka işle, bir başka sanatla oyalanmaya koyulur!
• Çünkü, herkesin gönlüne bir memur tayin edilmiştir! Bu memur, onları işsiz güçsüz, sefersiz bırakmaz!

487. îlkbahar, bir dost elçisi olarak ötelerden çıkageldi!
 Mef'ulü, Fa'ilatü,Mefu'îlü, Fa'ilat
 (c. III,1121)

• Neşeli ilkbahar, dost elçisi olarak ötelerden çıkageldi! Dosttan gelen bu elçi, bizi çok sevindirdi; yerimizde
duramıyoruz; kararsızız, mestiz, aşığız, mahmuruz!
• Ey göz, ey gönül çerağı! Siz de, hasret kaldığınız çemen güzellerini, yeşillik dilberlerini artık beklemeyiniz; onların
hepsi de geldiler! Haydi; onları görmek için bahçeye çıkın!
*Çıkınız; bahçelere, çayırlıklara, çemenliklere gayb aleminden tanımadığınız garip kişi'ler geldiler, kondular; gelenleri
karşılamak, onlara; "Hoşgeldiniz!" demek, hatırlarını sormak adettir!
• Görmüyor musunuz ? Gül, ötelerden kokular getirdi, güzel renkler getirdi; bahçede gelişini kutlamak istiyor! Diken,
beraber yaşayacağı güler yüzlü efendisinin yüzünü seyretmek için süslendi, güzelleşti!
• Ey selvi ağacı! Kulak ver de dinle ki; susen, seni övmek, senin boyunu posunu anlatmak için ırmak kıyısına gitti;
orada baştan ayağa kadar dil kesildi! 
• Gonca, düğüm düğüm olmuş bir halde gül fidanında sallanıp duruyor ama, senin lütfun düğümleri çözer de,
goncalardan hoş kokulu, güzel renkli güller açılır! Zaten senin lütfun, ihsanın toprağa akseder de, o toprakta çeşit çeşit,
renk renk çiçekler biter; sonra, o çiçekleri yine geldikleri yere saçar, döker!
• Sanki kıyamet koptu da, geçen sene aralık ayında çürüyüp gidenler, ocak ayında donanlar, ölüp gidenler kutlu
ilkbahar gelince dirildiler, topraktan baş çıkardılar!
• Ölmüş tohum dirildi, tekrar hayata kavuştu! Böylece, şu kara toprağın gizlediği sır, şimdi meydana çıktı, kendini
gösterdi!
• Meyveli dallar, ötelerden canlılara yararlı armağanlar getirdikleri için neşe ile nazlanmadadalar! Meyvesi olmayan
kökler, eli boş geldikleri için utandılar da, yaprakların arkasına gizlendiler!
• Madde aleminde böyle olduğu gibi, mana aleminde de can ağaçları böyle olur! îyi ağaç, verimli ağaç belli olur,
meydana çıkar, manevî meyveler verir; kötü ağaç da, verimsiz, bahtsız, zavallı bir halde kalır!

488. Halının tozları silkerek, sopa ile vurarak çıkarılabilir;
insanın içinde de manevî tozlar vardır!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa-îlün, Fa'îlün
(c.IIl, 1139)
• Mademki sevgili seni gamlı kederli görmek istiyor, artık neşe arama! Ey aziz av; sen, aşk arslanının iki pençesi
arasındasın!
• Eğer sevgili senin başına gülsuyu dökerse, sen, o gülsuyunu Tatar diyarının miski olarak kabul et!
• Senin içinde gizli bir düşman var! 0 korkunç düşmanı, o nefis köpeğini cefadan, ıstıraptan başka hiç bir şey
defedemez, içinden çıkaramaz!
• Birisi keçeye, halıya sopa ile vurup durursa, o sopalar keçeyi, halıyı dövmek için değil, tozlarını çıkarmak içindir!
• Senin içinde varlıktan, benlikten tozlar var; o tozlar, halının tozları gibi silkmekle birden bire geçmez!
• Bir bela gelince, bir derde, bir ıztıraba düşünce başına gelen zahmetlere katlanınca, gah uyurken, kah uyanıkken o
keder tozları sen farkına varmadan azar azar uçar giderler!
• Sen uyumak istemesen, uykudan kaçsan uyku seni yakalar da uyutursa, sevgilinin cefasını, o iyi işler başaran
devasının zahirde yanlış görünen işlerini rüyada görürsün!
• Tahtayı yontmak, onu mahvetmek için değildir; doğramacının, marangozun gönlündeki isteğe uydurmak içindir!
• Bu yüzdendir ki, Allah yolundaki şerlerin hepsi de hayırdır; onun hayır oluşu, güzelliği, sonunda meydana çıkar,
görülür!
• Görmez misin; tabak, posta pislikler sürer durur; binlerce defa bu işi tekrarlar!
• Maksadı da, derideki gizli illetin çıkmasıdır! Derinin, azdan çoktan haberi bile yoktur ama, tabağın istediği, derinin
temizlenmesidir!

489. Hakk'ın dergahına yol bulan, ancak görüştür!
Mıifte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.III, 1169)
• Günahlardan arınmış, tertemiz, güzel görünüşlü biri var mıdır ki, şu kirli yeryüzünden başını kaldırsın da, gökyüzüne,
yücelere baksın?
• Toprak ve su ile yapılan balçıktan temizlenmiş biri var mıdır ki, aslı olan denizi seyretsin!
• Yahut da Kaf dağının beline ayak bassın da zümrüdankanın kanadını görsün?
• Nazar, bakış güneş yüzünden mest olunca, bakış da elsiz ayaksız bir hale gelir, görüş de!
• Aşk yüzünden yardım görmüş biri var mıdır ki, hep oraya baksın, orasını seyretsin?
• Su, ancak su ile temizlenir, saf bir hale gelir; görüş de görüşle düzene girer, görüş elde eder!
• Baştan başa görüş ol! Çünkü, Hakk'ın dergahına yol bulan ancak görüştür!

490. Benim canım, çıkardığı feryatlarla tanbura döndü!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1168)
• Can, aşk meyhanesinde bağlanmış kalmış; ömür de başka mevsim istemiyor; hep baharı yaşıyor! Dikkat et de anla
ki, ömür, bu çeşit yaşayışla! 
• Ey canım, ey cihanım; benim canımın elinden tutunuz! Ey cihanın gözü; benim sözlerime kulak tut!
• Göğün hayali geldi, önüme durdu! Başını bağlamıştı, yorgundu; hasta gibi idi!
• Elimi tuttu, kendi başına koydu! "Dostun gamı ile perişanım; bana yardım edin!" demek istedi!
• Benim başımın ağrısı ne safradan, ne de hararetten; başım aşk şarabından mahmur olmuş!
• Ey tatlılığı ile gönlümü avlayan güzel! Bunların hepsi de cilve; onun istediği ancak sensin! Gönlüm, sadece sana
hayrandır, sana aşıktır!
• Benim canım, çıkardığı feryatlarla, yediği darbelerle tanbura döndü! Gönlümün halini, tanburun tellerinden çıkan feryatlardan anla!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder