12 Kasım 2016 Cumartesi

Kıyâmet günü herkes
Şeriattan sorulacak, tasavvufdan sorulmayacaktır. Cennete girmek, Cehennemden kurtulmak, ancak Şeriata uymakla olur.
MEKTUBAT-I RABBANİ - 48.Mektup


Veda Hutbesinde Efendimizi sav dinleyen Sahabe Sayısı 100 Bin civarındaydı.
O zamanın kabristanı olan Baki Mezarlığında
10 Bin sahabe mezarı bulunmaktadır.
Kalan 90 Bin Sahabenin ise dünyanın çeşitli ülkelerinde (Irak,Suriye,Türkiye,v.s)
mezarları bulunması onların,Hakka Çağırma emrine olan hassasiyetlerinin ve
insanlığa olan merhametlerinin bir tezahürüdür.
(Allah hepsinden razı olsun)
Sabra Şatilla katliamında 991 kişi katledildi saldırganlar katlettikleri kişilerin cesetlerini tanınmaz hale getirdiler.
Fakhani Katliamı 1981 150 ölü israil uçakları saldırmış 150 kişi katledilmiş 600 kişi yaralanmıştır
O katliamda kafaları kopan çocukların oluşturduğu acı manzaralar zihinlerden asla silinmedi.


Kafr Kassim Katliamı 1956 49 ölü kadın çocuk genç yaşlı ayırt edilmeden 49 masum insanın vahşice katledilmesi ile neticelendi.
Gazze Katliamı 1956 60 ölü çocuklar ve kadınlar dahil 60 kişi katledildi
Sabra ve Şatilla katliamı'nın baş sorumlusu olduğu için "Beyrut kasabı" olarak tarihe geçen Ariel Şaron göstermelik bir cezalandırmayla ordudaki görevinden azledildi.Ama o sonraki yıllarda işgal devletinin siyaset sahnesinin yıldızı haline geldi. Filistin topraklarını işgal altında tutabilmek için şiddetin her tarzına başvurmakta hiçbir sakınca görmeyen Siyonist işgalcilerin siyasi karizmalarından biri oldu. Dışişleri Bakanlığı'ndan Başbakanlığa kadar çok farklı makamları elde etmeyi başardı. Bu da Siyonist işgalcilerin gözünde itibar kazanmak, onların nazarında yükselmek için elini insanların kanına bulamanın. katliamlar gerçekleştirerek boğazına kadar kanlara gömülmenin ne kadar önem arz ettiğini görmemiz açısından ibret verici. Ama Siyonist teröristlerin gözünde bu derece itibar kazanan Şaron'un yıllardan beri yatağa mahkum bir şekilde hırlamak zorunda kalması, ölmek isteyip bir türlü ölememesi de
bir başka yönden ibret verici.



Hatem-i Tai Asam için sağırdı derler.
Ama sen inanma.Bir seher vakti,sineğin biri örümcek ağına takılıp vızıldamaya başlamıştı.Örümceğin zayıf görünüp susması sırf hiledir.
Sinek onun ağzını bal sanmıştı ve fakat o ağız aslında gizli bir tuzaktı. Hatem, ibretle baktı ve; “Ey hırs tuzağına tutulan,tahammül et.Çünkü her yerde bal, şeker olmaz. Aksine, çok yerde ağlar, tuzaklar bulunur.” dedi. Orada bulunan aklı başında biri, hayret diliyle Hatem’e sordu; “Bizim bile zor duyduğumuz sinek sesini sen nasıl anladın ey Allah dostu? Sinek sesini farkettiğine göre sana sağır demek doğru olmaz.” Bunun üzerine Hatem, adamın şaşkın yüzüne bakarak tebessüm etti ve; “Ey ince zekalı dostum! Bâtıl, boş söz duymaktansa sağır olmak daha iyidir. Mesela benim yanımda bulunanlar beni methederler. Ama onlar aslında bana iyilik yapmıyorlar. Tam tersi; kötü tabiatlarımı sakladıkça bir gün gelir, gururum beni alt edebilir, nefsime yenilebilirim, onlar bunu hiç düşünmüyorlar. İşte sırf bu yüzden sağırmış gibi davranıyorum. Meclistekiler de beni sağır bildiklerinden iyi kötü neyim varsa söylüyorlar. Ben de bu söylenenleri dikkate alarak fena hareketlerden eteğimi çekiyorum.” diye cevap verdi.
Sâdî ŞİRAZÎ


Mutlak Hâkimin kaderi
öyle incedir ki nicelerine
kendileriyle denk olmayan fetihler verir de,nicelerini liyakatlerine rağmen süründürür ve başka imtihan sahalarında çile doldurmaya memur eder.Ve niceleri bedava kahraman ve niceleri kastetmeksizin hain olur.
Necip Fazıl
Câde avucunda küçük bir kutu kocasının yattığı hücrenin önüne geldi.Herkes uykuda,
bütün Medine sessiz.Câde,hücrenin alçak perceresindeki su testisini aldı ve elindeki kutudan oraya beyaz bir toz boşalttı. Bu içenin ciğerini yakacak ve midesini
parçalayacak olan, un haline getirilmiş elmas kırıntılarıdır.
Müminlerin imamı, biraz sonra uyanıp elini testiye attı ve suyu içti. İçinde,
yürek kavurucu bir acı.. Yüzü yemyeşil.
Hazret-i Hüseyn'e haber koşturuldu. Hazret-i Hasan'ın başı, kardeşinin kucağında:
«— Söyle, bu işi sana kim yaptı?»
«— A benim kardeşim, benim bildiğimi sen de bilirsin! Bana açık olan sana kapalı değildir.Fakat bize düşen sabır ve teslimiyettir.»
Hazret-i Hasan, kendisinin açtığı şu küçük başlangıçtan sonra, dünyanın ve tarihin en büyük mazlum ve şehidi olmaya namzet kardeşine vasiyetler etti. Bir aralık sarsılır ve ürker gibi oldu; ve
Hazret-i Hüseyin'in ölümü sakin ve telâşsız karşılamak gerektiği yolundaki ihtarına şu cevabı verdi:
«— Nasıl telaşlanmam? Şu anda Allah'ın , bir benzerini dünyada göstermediği heybetli emrine giriyorum! Bugüne dek mislini görmediğim birtakım mahlûkları da görüyorum!
Nasıl
telâşlanmam?"
Ve arka üstü uzandı; hece hece, her hece ve kelimenin arası açık, Şahadet Kelimesini getirdi:
«— Şahadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur; ve şehadet ederim ki (M....) onun kulu ve resulüdür»
Ve ötelere açılan gözlerini bu fanilik perdesine yumdu.
Hazreti Ali sahabîlerin'in en büyüklerinden
Hz Muaviye de büyüklerindendir;
Ali mutlaka haklı,
Muaviye ise haksız değildir;
ve güneş doğup battıkça
ufukların hicap kızartısı geçmeyecek olan
Peygamber torunlarına ait cinayette
Muaviye masumdur.
Necip Fazıl Kısakürek


 
Hikâye olunduğu üzere bir def’a Ebû Müslim Hulâlî rahimehullah** Mu’âviye hazretlerinin huzûruna dâhil oldukda “Esselâmü aleyke eyyühe’l-ecîr” hitâbiyle selâm verdi. Hâzır bulunanlardan bir zât “Münâsib olan eyyühe’l-emîr diye hitâb etmelisin” demiş ise de Mu’âviye (r.a.) “Hayır! Pek a’lâ söylüyor. Filhakīka biz ecîrden başka değiliz” diye i’tirâfda bulundu. Ebû Müslim tekrar “Evet! Sen bir ecîrsin, râ’îsin. Koyunların sâhibi seni istîcâr etmişdir. Onların alîline müdâvât, geride kalanlarına merhamet ve mürâ’ât edersen ücretini almaya hakkın olabilir ve illâ müstahakk-ı mücâzât olursun” demişdi.
Bir akbaba çaylağın birine “Uzağı görmekte benden üstün kuş yoktur.” dedi.Çaylak buna itiraz etti;“Söylemekle olmaz.Havalan bakalım,ovanın
etrafında ne görüyorsun,anlat!” Bunun üzerine akbaba, bir günlük yol tutan yükseklikten aşağılara bakarak gururla söylendi; “İnanır mısın, ovanın tam ortasında gövermiş bir buğday tanesi görüyorum.” Çaylak, bu işe şaştı kaldı.Dayanamadı, havalanıp yukarıdan aşağı doğru birlikte süzülmeye başladılar. Akbaba tam tanenin yanına gelmişti ki, ayağı ipten tuzağa yakalandı. Boşuna debelenmeye başladı. Zavallı akbaba, taneyi yemek düşüncesiyle inerken, feleğin ayaklarına kement attığını bilemedi. Her sedef nasıl inci tutamazsa, her nişancı da daima hedefini vuramaz. Neyse çaylak, debelenen akbabayı görünce öğüt verici bir dille konuştu; “Yahu sen, düşmanının tuzağını fark edemedikten sonra taneyi görmüşsün, ne fayda!” Ne yapsın akbaba. Boynu kemendin içinde başlamış yakınmaya; “Kaderden kim kaçabilmiş ki, ben de kaçayım!”
Ecel, akbabanın kanına kastedince; kaza, keskin gözlerine perde çeker.
Sâdî ŞİRAZÎ


Sakın herhangi bir nimetten ötürü
bir fasığa veya facire gıbta ile bakma;çünkü sen,ölümden sonra onun başına gelecekleri bilemezsin.Onun arkasında
yorulmaz bir takipçi vardır.
Hz Muhammed sav


Ulemanın dünya sevgisi,
güzel yüzlerinde siyah bir lekedir.
Bu gibi âlimlerden her ne kadar
halka fayda olsa da, onların bilgisi, kendileri için menfaat getirmez.
Mektubat-ı Rabbani 33. Mektup


Hazreti Ömer r.a cemaatle sabah namazını kıldı
Sonra cemaate baktı; onları araştırdı; arkadaşlarından birini göremeyince şöyle sordu:
— Falan şahıs, cemaatte neden hazır olmadı?.
Şu cevabı aldı:
— O,gecenin çoğunu uykusuz geçirir; ihtimal ki, uykusu bu saatte ağır bastı.
Bunun üzerine Hazret-i Ömer r.a. şöyle dedi:
— Gecenin tamamını uyuyup sabah namazını cemaatle kılsaydı; bu, kendisi için
daha faziletli olurdu.

Farz ibadetlerle kıyas edildiği takdirde nafilelerin hiç bir itibarı yoktur. Çünkü, vakitlerin herhangi birinde, farz ibadetlerden herhangi birini eda etmek, bin senelik nafile ibadetten daha faziletlidir.
İmam Rabbani Hz 29. MEKTUP


 

Müslümanlara ehemmiyet vermeyip 
ihtimam göstermeyen kimse (kâmil) müminlerden değildir.
Hz Muhammed sav