19 Eylül 2016 Pazartesi

Yahûdî çocuğu vardı. Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem`e hizmet ederdi. (Bir ara) çocuk hastalandı. Nebî aleyhi`s-selâm bunu iyâdeye geldi. Ve başucunda oturdu. Ve çocuğa: "Müslüman ol!" buyurdu. Çocuk (yanında bulunan) babası (nın yüzü) ne baktı. Babası oğluna: - Ebü`l-Kâsım salla`llâhu aleyhi ve sellem`in emrini kabûl et! dedi. Abdü`l-Kuddüs de hemen: - (Eşhedü en lâ ilâhe illâ`llâh ve eşhedü enne Muhammeden resûlu`llâh) deyip müslüman oldu. Nebiyy-i Erham salla`llâhu aleyhi ve sellem (hastanın yanından) çıkarken: Şu çocuğu Cehennem ateşinden halâs eden Cenâb-ı Hakk`a hamd ü senâlar olsun, diyordu.
Buhari 663
En zayıf olanınız,hakkını alıp kendisine verinceye kadar
en kuvvetli olanınızdır.
En kuvvetliniz ise mazlumun hakkını kendisinden alıncaya kadar
en zayıf olanınızdır.
Hz.Ebu Bekir Sıddık r.a


Birinci halîfesi Hazret-i Sıddîk ilk hutbesinde: “Ey nâs! Eğer iyilik edersem bana i’âne ediniz, fenâlık işlersem bana doğru yolu gösteriniz. Doğruluk emânet, yalancılık hıyânetdir. Sizin za’îfiniz benim indimde kavîdir; zîrâ onun hakkını alırım. Kavîniz benim nezdimde za’îfdir; çünkü ondan başkasının hakkını alırım.” buyurdu.

Hazret-i Sıddîk zâten ticâretle geçindiğinden halîfe ta’yîn olunduğu gün ferdâsı sabahleyin ber mu’tâd omuzuna bez alıp satmak üzere pazara gitdi. Yolda Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ebû Ubeyde’ye rast geldi. Aralarında şu yolda bir muhâvere cereyân etdi: “Ne yapıyorsun müslimînin umûr ve mesâlihi size tefvîz olundu. Siz böyle çarşıda pazarda bez satacak olursanız mesâlih-i ibâdı kim rü’yet edecek?” – Peki, ama ben iyâlimi nasıl infâk edeyim? – Biz sana mâl-ı müslimînden nafaka takdîr ederiz. Bu muhâvereden sonra ashâb-ı kirâmın ittifâkıyla hazret-i halîfeye yarım koyun ve yazlık, kışlık iki kat elbise, ve senevî iki bin dirhem gümüş tahsîs kılındı.

Ondan sonra gelen Hulefâ-yı Râşidîn’e de aynı tahsîsât i’tâ olundu. Hiçbirisine bu tahsîsâtdan fazla birşey verilmedi. Hattâ Hazret-i Fârûk zamânında memâlik-i İslâmiyye bir sür’at-i [120] hâriku’l-âde ile tevessü’ etdiği ve yüz milyona karîb ahâlînin havza-i İslâm’a dâhil olarak Beytü’l-mâl-i Müslimîn’e milyonlarca nukūd vesâire peyderpey geldiği bir zamânda bile Hazret-i Fârûk tahsîsât-ı sâbıkasına bir habbe ilâve etmedi. Bir aralık ashâb-ı kirâm Hazret-i Fârûk’un tahsîsâtını bir mikdâr artırmak istedilerse de kendisi bunu şiddetle red eyledi. Çünki bu husûsda birinci halîfe ile kendisi arasında adem-i musâvât görüyor. Ve hâlbuki bunu şîme-i insâniyyet ve hamiyyetine muvâfık bulmuyor idi. Kezâ ondan sonra Hazret-i Osmân, Hazret-i Ali radiyallâhu anhumâ da aynı tahsîsâtdan fazla birşey kabûl etmediler.

İşte Hulefâ-yı Râşidîn böyle cüz’î bir tahsîsât ile kanâ’at ederek vazîfe-i mevdû’alarına kemâl-i ciddiyyetle ve beyne’l-ümmet müsâvât ve adâlete son derece ri’âyetle îfâ-yı vazîfe buyurduklarından dolayı idi ki yirmi otuz sene zarfında şems-i münîr-i İslâmiyyet bütün Cezîretü’l-Arab’ı envâr-ı adâletle tenvîr eyledikden sonra hudûd-ı Çin’den Bahr-i Muhît-i Atlasî’ye kadar olan ma’mûre-i cihânın kâffesini dahi vâyedâr-ı füyûzât eyledi. 1 (فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الْأَبْصَارِ)
Ensardan Hz.Câbir'in babası Hz.Abdullah bin Amr bin Haram Uhud'da şehid düşmüştü.Geride altı yetim kız çocuğunu ve bir hayli de borç bırakmıştı.Borç sahipleri de,Yahudîler idi.
 Hurma mevsimi girince,Yahudîler alacaklarını ısrarla istemeye ve Hz. Câbir'i sıkıştırmaya başladılar.Hz.Câbir, onlara hurma bahçesinin bütün mahsûlünü vermeyi teklif ettiği halde kabul etmediler.
 Bunun üzerine Hz. Câbir,Resûl-i Ekrem Efendimizin huzuruna vararak, "Yâ Resûlallah! Biliyorsunuz ki,babam,Abdullah Uhud günü şehid düştü. Geride bir çok borç bıraktı.
"Alacaklılara, hurma bahçesinin bütün mahsûlünü vermeyi teklif ettiğim halde, kabul etmediler" dedi ve bu hususta kendisine şefaatçı ve yardımcı olmasını diledi.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz de, Abdullah bin Amr bin Haram'ın borcuna karşılık hurma bahçesinin bütün mahsûlünü almalarını ve borcunu silmelerini alacaklılara teklif ettiyse de, yanaşmadılar.
Alacaklılar, Resûl-i Ekrem Efendimizin, "Borcun bir kısmını bu yıl, kalanını da gelecek yıl alınız" teklifini de kabul etmediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, Hz. Câbir'e, "Sen git, ben yarın kuşluk vakti yanına gelirim" dedi.
Ertesi günü Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'i yanına alarak Hz. Câbir'in hurma bahçesine gitti. Ona, "Git hurmanı topla ve tasnif et! İyi cins olanı bir boy, diğerlerini de bir boy yaptıktan sonra bana haber ver!" buyurdu.
Hz. Câbir, derhal emri yerine getirdi ve gelip durumu Server-i Kâinat Efendimize arzetti. Hz. Câbir alacaklıları da çağırmıştı. Onlar, Peygamber Efendimizi görünce, isteklerini tekrarlamaya başladılar.
Resûl-i Kibriyâ Hazretleri, hurma öbeklerinden en büyüğünün çevresini üç kere dolaşıp duâ ettikten sonra, Hz. Câbir'e, "Şu alacaklıları yanıma çağır" dedi.
Alacaklılar geldi. Borçlarına karşılık kendilerine hurma yığınından ölçülüp ölçülüp verilmeye başlandı. Borç tamamıyla ödendi. Hz. Câbir (r.a.) müşâhedesini şöyle anlatır:
"Tek, Allah babamın borcunu ödesin de, vallahi ben, kızkardeşlerimin yanına bir hurma tanesi ile dönüp gitmeye bile razı idim. "Halbuki Resûlullah, ondan bütün alacaklılara hurma verdiği halde, bir hurma bile eksilmediğini gördüm."(Buharî, 3:84, 199; Müsned, 3:373; 393; Mektûbat, s. 120-121)
Borç sahipleri olan Yahudîler de, bu hâdiseden çok taâccüp edip hayrette kaldılar.Bu, Resûl-i Kibriyâ Efendimizin apaçık bir mucîzesiydi!