28 Mart 2016 Pazartesi

Ben Hatem et-Tâî'nin kızıyım'. Bu sözleri işiten Hz. Peygamber (s.a) şu karşılığı verdi: —Ey cariye! Bu saydığın sıfatlar gerçekten mü'minin sıfatıdır

Hz.Peygamber'e Tayy kabilesinin esirleri getirildiği zaman,esirler arasından ayağa kalkan bir cariye şöyle dedi:'Ya Muhammed! Ne olursun,beni serbest bırak! Arab kabilelerine gülünç olmayayım. Çünkü ben kavmimin efendisinin kızıyım. Benim babam himayesindeki insanları korur, esirleri bırakır, açları doyurur, yemek yedirir, selâmı yayar ve hiçbir ihtiyaç sahibini geri çevirmezdi. Ben Hatem Tâî'nin kızıyım'.
Bu sözleri işiten Hz. Peygamber (s.a) şu karşılığı verdi:—Ey cariye! Bu saydığın sıfatlar gerçekten mü'minin sıfatıdır. Eğer senin baban Müslüman olsaydı biz ona rahmet okurduk. Ey ashabım! Cariyeyi serbest bırakınız! Çünkü onun babası ahlâkın güzelini seviyormuş.Allah Teâlâ da ahlâkın güzelini sever.
Kadeh kırıldı, şarabım kalmadı. Ben de mahmurum. Benim bu perişan halimi, manevî yıkınlığımı ancak Şems-i
Tebrizî mamur edebilir.
* Çünkü o görüş aleminin padişahıdır. Keşif aleminin ışığıdır. Ruhlar onu uzaktan görünce canla başla ona secde
ederler.
* Harap olmuş binlerce can, binlerce gönül, elini uzatsın da, onları şaşkınlık denizinden çıkarıp kurtarsın diye ona
secde etmedeler.
* Gökler ve yerler küfür karanlığına gömülmüş olsalar, onun ışığı parlayınca her taraf aydınlanır, her taraf nurlanır.
* Meleklerin ondan elde ettikleri, temizlik, paklık, şeytanlara da nasip olsa onların her biri güzelleşir, birer huri olurlar.
* 0 nur, şeytana nasip olmasa bile yine de kerem perdeleri ile onu gizler.
* Bayram gelerek lütuflara ve ihsanlara başlayınca, her tarafta düğün dernek kurulur. Her ağlayan neşeye gark olur,
güler.
• 0 güneş Tebriz'den doğunca, bütün alemin zerreleri, sür sesi duymuş gibi canlanır, dirilirler.
• Ey seher rüzgarı! Allah aşkına tuz ekmek hakkı için lütfet! Bilirsin ki her seher vakti ben onun yüzünden sevinirim,
neşelenirim. Sen de onun yüzünden sevinir, tatlı tatlı esersin.
• Ey seher rüzgarı! Gayb aleminin ta ötelerinden esip gelirken bir de oralara, gayb alemine uğra, bu işi ihmal etme,
tenbellik etme!
• Oradan elde ettiğin kanatla üç bin yıllık yol bile olsa uç, onun verdiği kanatlarla o yol uzun gelmez!
• Kanadın yorulup uçamayacak kadar yorgun düşersen, ona secdeye kapan, gönlü yaralı, ayrılıktan canı hasta olan
aşığın halinden bahset!
• Gözyaşları dökerek ona de ki: "Senden ayrıldığı andan beri günleri karardı, gece oldu, saçları kafur gibi ağardı." 
• Sen öyle affedicisin ki, dünyadaki bütün suçluları merhamet denizine daldınr, hepsinin suçunu örter ve bağışlarsın.
• Gören can gözü bile senin canını göremezken, gözü olmayan elbette mazurdur.
• Gözleri yaş dökerek ona yalvarırken, bir yolunu bul, ayağının bastığı topraktan al getir de, gözlerime sürme olarak
çekeyim. Çünkü bu dert gittikçe artmada.
• Ey seher rüzgarı! Bu yolculuktan saadetle, kutlulukla dönünce, varlık alemini de, yokluk alemini de ateşlere
yakarsın.
• Sürme olarak gözlerime çekeceğim toprağı bana getirirsen, sana, senin canına sayısız yıllar boyunca rahmetler
olsun!

552. Kimin nabzı aşk ile atmıyorsa, Eflatun bile olsa sen onu eşek say!
Fe'ilatün, Mefa'ilün,Fe'ilat
(c. III, 1161)
• Ey çalgıcı! Zevk ve işrete yeni baştan başla! Sazmı da bir iki tel daha pesten al, sesini yavaşlat!
• Kavgayı bırak da dostlarla uzlaş, hoş geçin, savaştan vazgeç! Eline kadehi ve sürahiyi al!
• Gülün Iutfuna bak! Dikenin suçunu görme! Sevgilinin saçlarının örgülerini aç, düğümleri çöz de etrafa miskler,
anberler saç!
• Gökyüzü de yeryüzü de senin yüzünden semirmiş, güzelleşmiştir. Bir tek yıldızı da zayıf olarak kabul buyur!
• Baht da, devlet de senin ayağının toprağıdır. Sana lazım olan her şey kolaylaşmıştır. Onlar senin ayağına gelirler.
• Mademki saadet ve zafer senin kulun, kölen olmuştur. Senin düşmanların binlerce olsa ne çıkar?
• Ey gönül! Sana Kevser ırmağının suyu gerekse, sen aşk ateşini Kevser say!
• Kimin nabzı aşkla atmıyorsa, Eflatun bile olsa, sen onu eşek say!
• Aşktan kanadı olmayan başı, sen kuyruktan da aşağı, değersiz bil!

553. Yıkılan beden evinin hikayesi
Mefa'îlün, Fe'iiatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. 111, 1134)
• Neden değerli ve aziz ömrün varını, yoğunu nefis hırsızı çalıp götürüyor da, hayat kervanında yol alanlardan hiç bir
ses çıkmıyor?
• Neden senin ömrünü çalan, seni Hakk'tan habersiz bırakan uykuya ve nefis hırsızına incinmiyorsun, kızmıyorsun da,
sana doğru yolu haber veren, gösteren dosta inciniyor, kızıyorsun?
• Seni kıran, seni inciten, senin şeyhindir. Sana öğüt verendir. Dünya sevgisi, su üstüne yapılan resme benzer. Kararı
yoktur, geçer gider.
• Birisi durmadan içinde oturduğu eve gizlice; "Ey ev, sakın yıkılma, eğer yıkılacaksan bana haber ver!" diyordu.
• Bir gece ev, birdenbire yıkıldı. Adam ne dedi, bilir misiniz? Dedi ki: "Ey ev, bunca zamandır, sana söylediğim sözler,
ettiğim vasiyetler ne oldu? Sözlerim sana hiç mi tesir etmedi?
• Yıkılmadan önce bana haber ver, haber ver de çoluğumla çocuğumla kaçmak için bir çare bulayım, demedim miydi?
• Ey ev, bir habercik bile vermedin. Bu vefasızlık değil midir? îkimiz de senelerce beraber yaşamadık mı? Bunca yıllık
dostluk, bunca yıllık sohbetler ne oldu? İnsafsızca başıma çöktün, yıkıldın da beni çoluk çocuğumla perişan bir halde, ağlar,
inler vaziyette bıraktın."
• Ev dile geldi de dedi ki: "Gece gündüz kaç kere, ama kaç kere sana haber verdim.
• 'O tarafta, bu tarafta çöküntüler, yıkıntılar oldu. Gücüm kuvvetim kalmadı. Aklını başına al, vakit geldi, çökeceğim!'
diye ağız açtım. Durumumu sana açıkça haber verdim.
• Sense çatlayan, ağız gibi açılan yerime öfke ile balçık sıvamaktaydın. Duvarlarım baştan başa deliklerle doldu. Sen o
delikleri balçıkla tıkadın.
• Nerede ağız açtımsa, sen ağzımı kapattın, bırakmadın ki söyleyeyim! Ne diyeyim sana ey mimarbaşı?"
• Bu anlatılan ev beden evidir. Bunu böyle bil! Ağrılar sızılar, çöküntüleri, çatlakları göstermektedir. Ey hasta! Bedende
hasıl olan ağrı ve sızı deliklerini sen ilaçla sıvamaktasın.
• 0 ilaç, o macun samanlı balçığa benzer, haydi bakalım sen durmadan yarıkları, çatlakları, delikleri samanlı balçıkla
sıva!
• Senin bedenin de ağzını açar, hal dili ile sana der ki: "Ben gittim, fakat hekim gelir onun ağzını kapatır, bedeni
söyletmez." 
• Mahmurluğu, sersemliği ölüm şarabından bil! Menekşe şarabını, nar şarabım bırak, vazgeç onlardan, ölüm şarabı
sana yeter.
• Eğer içersen adet olarak iç! Çünkü bu bir yüz örtüsüdür. Fakat bütün sırları bilen Allah'tan içyüzünü nasıl gizlersin?
Nasıl örtersin?
• înabe şarabını yani pişman oluş, Allah'a yöneliş şarabını iç, hakkın sevgi ekmeğini ye, tövbeyi macun yap, günahın
açtığı yaralara sür! îstiğfar gıdası ile gıdalan!
• Gönlünün, dininin nabzını tut, bak bakalım nasılsın? Bir kerecik de ibadet şişesini gözden geçir, manevî hastalığının
ne olduğunu anlamaya çalış!
• Aklını başına al da Allah'a sığın, ona doğru kaç! Çünkü ab-ı hayat ondadır. Her nefeste ondan aman dile!
• Eğer bir kimse sana; "îstemek fayda vermez!" derse sen ona de ki: "îstek Allah'tan istenirse nasıl olur da fayda
vermez?"
• Mürid nedir? Koşarak murad isteyendir. Dilek isteyenin, av avlayanındır.
• Sevgilim eğer beni istemediyse bana neden istek verdi? Ve o güzel yanaklarının hasreti ile yüzümü sararttı?
• Bakışları beni aşk okları ile paralamasaydı, neden şu gönlüm kan kesildi? Neden gözlerimden kanlı yaşlar akıyor?
• Sonbahar, ilkbaharı dilediği, özlediği için sararıp soldu, ah edip durmada. Bu sararıp solmalar, bu ah edişler sonunda
bahar şeyhi onun baş ucuna gelip, îrişmedi mi?
• Baharı diledin, sonbahar dirildi, ölü bir halde kalmadı. Şu halde nasıl olur da Allah'ı dileyen leş kesilir, yol ortasında
kalakalır, toprak olur gider?
• Bahçeye gel de; "Her şey nasıl yaptığını buluyor?" bir seyret! Her temiz tohum layık olduğu çiçeği açmadadır.
• Ey benim canım, baharın elbisesi de kürsüde vaaz edenlerin elbiseleri gibi vemyeşil. Ey dost! Artık sen sus da hal
dilini, can dilini aç da o söylesin.
554. Münacat
Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilat
(c. III, 1180)
• Efendim ben yorgunum, perişanım, bilgisizlik karanlıkları içinde kalmışım. Sen aydınlık içindesin, gündüzlerdesin.
Ben gecemin uzayıp gitmesinden şikayetçiyim. Kaçmak kurtulmak istiyorum ama, nereye kaçacağımı bilemiyorum.
• Sanki benim gecem ellerini uzatmış gündüzün eteğini tutmuş, onu bir yere bırakmıyor. Gecem kaçılacak yer, fakat
sığınılacak yeri yok!
• Rabbimiz sana kavuşacağımız, seninle buluşacağımız gün bizi nurlandırdıkça nurlandır. Rabbimiz günahlarımızı affet,
bize mağfiret elbisesi giydir!
• Rabbimiz bizim insanlarla aramızda olan dargınlıklar, kırgınlıklar, ancak bedenimiz yüzündendir. Rabbimiz şu beden
duvarının ötesindeki dostluk bahçesi, aşk bahçesi ne de güzel bir bahçedir, ne de hoş bir bahçedir.
• Rabbimiz şu duvarı kaldır da aradaki engel, aradaki düşmanlıklar yok olsun! Rabbimiz gerçekten de günahlarımız
yüzünden senden utanıyoruz, özür dilemedeyiz.

555. Herkes kendi cinsiyle uzlaşmış, kendi cinsiyle kaynaşmıştır.
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. III, 1116)
*Ey aziz dost, ey eşsiz sevgili! Herkes kendi cinsiyle uzlaşmış, kendi cinsiyle kaynaşmıştır. Herkes kendi tabiatına
layık, kendi ruhuna uygun birisini dost edinmiştir.
*Madem lütfun, sevgin bizi bizden aldı, kendimizden geçirdi. Lütfunu bizden esirgeme, sensiz bırakma bizi!
*Cins cins herkes, herşey kendi cinsiyle kaynaşır. Herkes, her şey kendi cinsinden birisini, bir şeyi seçer.
*Bu yüzdendir ki birisi cinsinden olmayanla düşüp kalkarsa, o, münafık sayılır. Bu hal su ile yağın, katranla karın
beraber bulunuşuna benzer.
*0 bahtsız kişi, cinsinden olmayandan ayrılıp, kendi cinsine kavuşuncaya .dar, bulunduğu yerde susadıkça susar,
susuzluğu arttıkça artar.
*Kim senden kaçar da başkasından hoşlanırsa, kim senden ürker, seni bırakır başkasıyla karar kılarsa;
*0 aslından, kendi cinsinden ayrı düştüğü için sevdiği sandığının yanında suratını ekşiterek bulut gibi somurtkan
oturur. Kendi cinsinden olanın yanındaysa ilkbahar gibi gönlü açılır, neşelenir.
*0 kendi cinsiyle beraber olunca susam çiçeği gibi dil kesilir, cinsinden başkasının yanında dilsiz kalır. Kendi cinsiyle
bir arada olunca gül gibi açılır, güzel kokular saçar. Cinsinden başkasına ise diken olur.

556. Yine gönül kuşum göğsümden uçmaya başladı.
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. III, 1198)
• Kaf Dağı'ndaki zümrüd-ı anka yine geldi. Yine gönül kuşu göğsümden uçmaya başladı.
• Aynlık gecesi kanlara gark olan göz, yine vuslat sabahının yüzünü görmeye başladı.
• Hz. Peygamber Efendimiz ile Hz. Ebubekir bir mağarada buluştular. Örümcek de mağaranın ağzına yine ağ örmeye
başladı.
• Mısır'daki iffetli kadınlar yine Hz. Yusufun yüzünü gördüler, onun güzelliğine hayran oldular da turunç yerine ellerini
doğradılar.
• Beden sarayında oturup duran ruh kadını aşık oldu da yine çarşafını başına aldı. Koşmaya başladı.
• Halil îbrahim'i seyret, yine kendi parmağından belki süt emmeye başladı.
• Uyuyanların, uykuya dalanların fikir damına çıkan gönül, yine aşkımızla yıldızlan saymaya başladı.

557. Ben bedenden kurtuldum, ruh oldum.
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1200)
• Ey ruhanîlerin sakîsi! Ben bedenden kurtuldum ruh oldum. Kalk, kalk da halk kıyametin ihtişamını debdebesini
görsün.
• Dün gece sevgili beni çağırdı. Benim hakkımdaki hükmünü verdi. Korkudan bedenimde kan kalmadı. Sen bana acı da
özümün gönül kanını doldur!
* Ben öyle şaşılacak bir hale geldim ki, canın da, gönlün de düşmanı oldum. Onları içimden kovdum, artık ben bundan
sonra cansız ve gönülsüz yaşayacağım. îçim padişaha av olmuş ama, dışım ondan kaçmadadır.
* Ben her nefeste Circis peygamber gibi huzurunda ölürüm. Senin önüne baş koymak benden, keskin kılıcı vurmak da
sendendir.
* Ben kumlardan daha susuzum. Testiyi, kabı bırak! Can sakîsi de bir işe yaramaz. 0, talihsiz ciğerimle dünden beri
savaştadır.
• Ben gönlümün içkisini içdiğimden beri ciğerimden vazgeçtim. Beni kabre oydukları zaman, sen gönül kadehini çeyiz
olarak benim yanıma koy!
* Ey sevgili! Kadehi bırak, testi ile bana şarap sun! Çünkü benim küçücük kadehim ancak testidir. Ben kepçeyi ne
yapayım?

558. Sen bugün rahmetten bir merdiven yaptın,
 yücelere, ötelere göçmek istiyorsun.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. III, 1189)
*Bu kış günü sen de bizim gibi düşünüyorsun, bugün zevk peşindesin, gezip dolaşmak, gönlünü eğlendirmek
istiyorsun.
*Sen bir güneşsin, biz de senin ışığındaki zerreleriz. Sen bugün bizi başsız ve ayaksız ettin.
*Sen bugün bizi Hz. îsa gibi dördüncü kat göğe çıkardın, güneşin yanına oturttun.
*Ey gönül! Sen bugün kayaların gönlünden yüzlerce kaynak fışkırt! Bugün sözünde duruyor, bol bol bağışlarda
bulunuyorsun.
*Sen bugün rahmetten bir merdiven yaptın, yücelere, ta ötelere göçmek istiyorsun.
*Bu ne devlet; senin yücelere çıkışın, göklere şereftir, mutluluktur.

559. Gel bugün seninle bir işim var!
Ben bugün gül sevdasına düştüm, gül arıyorum, gül!..
Mefa'îlün, Mefa'îliin, Fe'ülün
(c. III, nr 1184)
• Gel bugün seninle bir işim var! Ben bugün gül sevdasına düştüm. Gül arıyorum, gül!...
• Gönlüm elbiselerini yırtmada; bugün sevgili ile buluşma günüdür. 
• Gel ey benim sevgilim gel! Gönlümü al! Çünkü bugün lütuf günüdür, bağış günüdür.
• Ne olur sevgilim gel de güllerle, nar çiçekleri ile dolu olan güzel yüzünle bugün bizi neşelendir, güldür!
• Niçin canlar o dudakları görünce mest oldu, kendinden geçti bilir misin;
bugün o dudaklarda bol bol mezeler var da, onun için!

560. Ey kırık gönlü sevindiren sevgili! Gönlüm kırılmadan önce kalk!
Mef'ülü, Mefa'ilün,Fe'ulün
 (c. III, 1190)
*Ey uyuyup kalan aşık! Sevgiliyi anarak kalk, o mağara dostu geliyor.
*Halka emniyet veren, huzur veren o üstün varlık geldi. Kalk, kalk da ondan nan dile!
*Binlerce îsa'ya can veren geldi. Kalk ey geçen senenin ölmüş kişisi, kalk! Ey kullarını besleyip yetiştiren sakî! îki üç
mahmurun hatırı için kalk! Ey yüzbinlerce hastaya ilaç olan; işte o kararsız biçare hasta şurada, kalk!
*Ey lütfu hastanın elinden tutan aziz varlık; kalk ayağıma diken battı, sana îldim.
*Ey güzelliği tertemiz canlara tuzak olan! îşte sana zavallı bir av; kalk da avla
*Senin aşkının yüzünden gönül kan oldu. Kan da coştu kaynadı. Bütün bunları bize reva görme, kalk!
*Zorda kaldım da hep sana; "Kalk, kalk!" dediysem, sen beni mazur gör;benim özürümü kabul et de kalk!
*Ey mest bir halde uykuya dalmış nergis! Ey yanağı ve yüzü hoş olan diIber, haydi kalk!
*Kalk kulunun ve senin bildiğin o şarapla kadehi doldur, bana sun! Ey kırık gönlü sevindiren sevgili! Gönlüm kırılmadan önce kalk!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder