4 Kasım 2016 Cuma

Türkiye'nin kuruluşunda emeği geçen insan malzemesi, Osmanlı müesseselerinde yetişmiştir.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem`in maiyetinde yüz otuz kişi bulunduk. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: - Sizden birinizin yanında yiyecek bir şey var mıdır? diye sordu. O sırada bir kişinin yanında bir kab erzak bulundu. Yoğrulup hamur yapıldı.Sonra başı açık perîşân, uzun boylu bir müşrik kişi, koyun sürüsüyle geldi. Resûlullah bundan bir koyun satın aldı. Koyun kesildi. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (evvelâ) ciğer takımının pişirilmesini emir buyurdu. (Râvî Abdurrahmân der ki:) -Allah`a yemîn ederim ki (Hey`t-i seferiyedeki) yüz otuz kişi içinde hiç birisi eksik kalmadı, Resûl-i Ekrem bu hayvanın ciğerinden bir parça kesip orada hazır bulunuyorsa hemen verdi. Hâriçte bulunanların hissesini de onlar için alıkoydu. Sonra koyunun eti (pişirilip) iki kaba konuldu. Bu iki kabdan heyet-i seferiyemizin hepsi yediler. Hep doyduk. İki kab yemek yine arttı da deveye yükledik. buhari 1140
Yakınlarından birisi Ömer b. Abdülaziz'e bir elma hediye göndermişti. O da elmayı biraz kokladıktan sonra sahibine geri gönderdi. Elmayı geri götüren görevliye şöyle dedi:
- Ona de ki, elma yerini bulmuştur.
Fakat görevli itiraz edecek oldu:
- Ey müminlerin başkanı! Rasulullah Aleyhisselâm hediye kabul ederdi. Bu elmayı gönderen de senin yakınlarındandır.
Halife cevap verdi:
- Evet ama, Rasulullah s.a.v.'e verilen hediye idi. Bize gelince, bize verilen hediyeler rüşvet olur. 

Basra’da bir kanal açıldı. Sular getirildi memleket
içine. İska ve irvâ edildi. Orada bir me’mûr vardı, Ömer bin
Abdülaziz tarafından memûr-ı mahsûs.Bu suların
isâlesine me’mûr,her ne ise yapdı, yakıştırdı. Bol bol sular akmaya başladı.
Şimdi o memûr bakıyor: Ahâlî sulardan istifâde ediyor.
Herkes memnûn. Lâkin o kadar bir memnûniyetdir gidiyor.
Hâlbuki milyonlarca para sarf olunmuş. Ona mukabil ahâlîden bir hulûskârlık göremedi... Me’mûr biraz gücendi: –
“Vay gidi nankörler, bu kadar para sarf ettik de ‘Memnûn
olduk işte, pek a’lâ...’ O kadar bir mukabele. Makam-ı hilâfete karşı bir teşekkür göremem.”
O fikirde bir adam imiş. Sonra merci’ine yazdı: “Sular
geldi. Ahâlî memnûn oldu. Lâkin o kadar. Şu ni’metlere
karşı ahâlî îfâ-yı hulûs etmiyorlar, arz-ı ubûdiyete müsâra’at
göstermiyorlar. Binâ’en-aleyh paraları toplayalım. Vergi
tarh edeceğim ahâlîye. İ’âne sûretiyle çıkaracağım. Ne buyurursunuz?..”
Böyle yazdı Ömer bin Abdülaziz’e. Müşârun-ileyh hazretleri ne cevâb verdi bilir misiniz? “Nâmenizi aldım. Makam-ı hilâfete şöyle bir teklîf-i bârid arz ediyorsun. Lâkin iş
senin dediğin gibi olmayacak. ‘Nümâyişler görülmüyor. Sükût ediyorlar.’ diyorsun. 
Evet! Olabilir. Fakat içlerinde zannetmem ki bir defa ‘Elhamdülillâh’ diyen kimse bulunmasın.
İşte bizim için bu kâfîdir. Allah’ın azametini tefekkür et.

Koca cennetleri ihsân eder de mukabilinde yalnız bir hamd ister...”
Hibesinden geri dönen kişi kustuğunu yiyen gibidir.
Hz Muhammed sav
buhari 1134

Ey kızcağızım Benim her sevdiğimi sen sevmez misin? buyurdu. Fâtıma da: - Evet severim! dedi. (Resûlullah): - Öyle ise Âişe`yi sen de sev! buhari 1130
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem`e (âile hâricinden) bir yemek getirildiğinde şöyle sormak itiyâdında idi:
- Bu hediye midir, yoksa sadaka mıdır?. Cevâben: - Sadakadır! denilirse, Resûlullah Ashâbına: - Siz yeyiniz! buyururdu kendisi yemezdi. Eğer: - Hediyedir! denilirse, sallallahu aleyhi
ve sellem ashâbıyla berâber yerdi.
buhari 1128

Ey müslüman kadınlar,
komşu bir kadın,kadın komşusunun hediyesini,bir koyun paçası olsa bile, sakın küçük görmesin!
Hz Muhammed sav
buhari 1123

Hevâzin seferinde mücâhidlerin azıkları hafifleşmişti de fakir düşmüşlerdi. Bunun üzerine Ashâb, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e develerini kesmek için (izin istemeğe) geldiler. Resûlullah da bunlara izin verdi. Müteâkıben bunlar Ömer radiya`llahu anh`e mülâkî oldular. Bu haberi ona da hikâye ettiler. Hazret-i Ömer bunlara: - Develeriniz gittikten sonra (bu uzun yolculukta) hayâtınızdan eser kalmaz, dedi. Sonra Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna girdi. Ve: - Yâ Resûla`llah! Bunların develeri gittikten sonra bunların hiç biri (sağ) kalmaz, dedi. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem de: - Öyle ise haydi orduya ilân et, herkes geri kalan azıklarını getirsinler! buyurdu. İçine konulmak üzere meşin bir sergi yayıldı. Getirenler buna koydular. Sonunda Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ayağa kalktı, düâ buyurdu ve sergi üstündeki erzak için bereket temennî eyledi. Sonra Ashâb`ın kaplariyle gelmesini emretti. Mücâhidler (gelip) avuç, avuç aldılar. Fâriğ oluncaya kadar (torbalarını doldurdular. Yanlarında dolmadık kab kalmadı. Alınan erzâkın bir misli de arttı, kaldı. Resûl-i Ekrem bu mu`cizeden istiğrâb edip son dişleri görülünceye kadar güldü). Sonra Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (makam-ı şükranda): - Eşhedü en lâ ilâhe illa`llah ve ennî Resûlullah, buyurdu.
buhari 1103
- Yâ Resûlallah! Yolun hakkı nedir?
diye sordular.
Aleyhis-salâtü ves-selâm:
- (Harama) göz yummak, (halka) ezâ vermekten kaçınmak, (selâm verenin) selâmı (nı) almak, marûf ile emredip münkerden nehyetmek, (sorana yol göstermek, mazlûma
yardım etmek) tir, buyurdu.
buhari 1098

Darağacında namaz
Müşrikler hayretle tekrar sordular:
- Ölmeden önce son bir arzun yok mudur?
- Beni bırakınız iki rekât namaz kılayım...
- Kıl orada.

Elleri ve ayakları çözülen Hazret-i Hubeyb, hemen namaza durup, büyük bir sükûnet içinde huşû' ile iki rekât namaz kıldı. Cenâbı Hakka son duâlarını yaptı.

Toplanan müşrikler, kadınlar, çocuklar heyecanla onu seyrediyorlardı. Namazını bitirdikten sonra
- Vallahi eğer ölümden korkarak namazı uzattığımı zannetmeyecek olsaydınız, namazı uzatırdım ve daha çok kılardım, dedi.

- Şimdi senin yerine Peygamberinin olmasını, onun öldürülmesini, sen de evinde rahat oturasın ister misin?
- Ben Muhammed aleyhisselâmın değil benim yerimde olmasını, Medîne'de yürürken ayağına bir diken bile batmasına asla râzı olmam!
Allah Teala nazarında
insanların en ziyâde
menfûr(nefret edilen) olanı, husûmette gaddar olandır.
Hz Muhammed sav
buhari 1094

Kimin uhdesinde (bir din) kardeşinin nefsine,
yâhud malına tecâvüzden mütevellid hak bulunursa -dînâr, dirhem bulunmayan (kıyâmet günü gelmez) den evvel- bu gün (dünyâ) da mazlumdan
o hakkı bağışlamasını istesin!.
Zâlimin amel-i sâlihi(iyi amel) bulunursa, ondan (kıyâmet günü) zâlimin zulmü miktârı alınır
(da mazlûma verilir). Eğer zâlimin hasenâtı(sevap) bulunmazsa mazlûmun seyyiâtından(günah)
alınıp zâlimin üzerine yükletilir.
Hz Muhammed sav
buhari 1090

Mümin kardeşine,ister zâlim olsun,ister mazlûm olsun, yardım et! buyurmuştu. Birisi: - Yâ Resûlallah! Şu mazlûm olan kişiye yardım edebiliriz. Fakat o zâlime nasıl nusret ederiz? diye sordu.
Resûl-i Ekrem: -Zâlime mani olursun!
diye cevab verdi.
buhari 1088

Müslüman müslümanın (din) kardeşidir. Müslüman müslümana zulm etmez; müslüman müslümanı (başına gelen musîbette) terk etmez de; hangi müslüman ki (müslim) kardeşinin hâcetinde bulunursa, Allah da onun hâcetini kazâ eder; (müslüman bir kul din kardeşinin yardımında bulundukça Allah da ona yardımda bulunur;) hangi müslüman ki, bir müslümandan dünyâ darlığını giderip şâd ederse, Allah da Kıyâmet gününde onun gussasını giderip mesrûr eder. Kim ki müslüman kardeşi (nin dünyâ ayıbı) nı örterse, Allah da kıyâmet gününde onun ayıbını örter.
Hz Muhammed sav
buhari 1087