6 Şubat 2016 Cumartesi

İlim Çin'de de olsa bulup öğrenin 
Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem
İlim hazinedir. Bu hazinenin anahtarı soru sormaktır. Sormaktan çekinmeyin; zira ilmin sorulmasından dört kişi birden mükâfat kazanır:Soran,cevap veren,onları dinleyen,onları seven!
Ya âlim ol ya talebe ya da dinleyici ol başkası olma helak olursun Ebu Derdâ (r.a)
Âlimler ile cahiller arasında yedi yüz derece fark vardır Her derecenin arası da beş yüz senelik yol kadardır
Abdullah b Abbas(ra)
Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri

İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: İlim talep ederken büyük zorluklara göğüs gerdim, fakat ilmi elde ettikten sonra aziz oldum'. Gerçekten de İbn Ebî Müleyke şöyle der: 'İbn Abbas'ı gördüğümde, ondan daha güzel yüzlü ve muntazam endamlı bir kimseyi gördüğümü ve görebileceğimi tasavvur edemedim.
Muhterem pederleri Hz. Abbas (r.a) gibi güzel bir insandı. Konuştuğu zaman herkesten daha açık ve daha beliğ konuşur, fetva verdiği zaman insanların en âlimi olduğunu gösterirdi'.
İbn Mübârek şöyle der: İlme talip olmadan bir kimsenin kendisinde az da olsa şeref aramasına ve kendisini şereflilerden saymasına şaşarım!'
Filozoflardan biri şöyle demiştir: 'İlim öğrenmek istediği halde öğrenemeyen veya öğrenebileceği halde öğrenmeyen kimselere acıdığım kadar kimseye acımam'.

Ebu Derdâ der ki: İlimden küçük bir mesele öğrenmem, benim için bütün bir geceyi ibadetle ihya etmekten daha mühimdir'.
Yine Ebu Derdâ şöyle buyurur: 'Hoca ile talebesi hayırda ortaktırlar. Onların dışındakilerin sivrisinek kanadı kadar hayırları yoktur. Yâ âlim, ya talebe, ya da dinleyici ol. Bunların dışında bir sınıfa dahil olma;,yoksa helâk olup gidersin'.
Atâ şöyle demiştir: 'Bir kere ilim meclisinde hazır bulunmak, yetmiş lehviyat meclisinde bulunmanın kefareti olur.

İmam Şâfiî de şöyle demiştir: İlim tahsil etmek, bütün nafile ibadetlerden daha faziletlidir'.
Fakih Ebu Muhammed Abdullah b. Abdilhakem şöyle anlatır: Bir gün İmam Mâlik'in önünde ders okurken öğle ezanı okundu. Nafilelerimi kılmak üzere ders kitabımı kapattım. Hocam (İmam Mâlik) yüzüme bakarak şöyle haykırdı: 'Ey genç! Burada okuduğun ders, kalkıp kılacağın nafile namazlardan fersah fersah daha hayırlıdır'.

Ebu Derdâ şöyle demiştir: 'Sabahları kalkıp ilim tahsiline gitmeyi cihad olarak kabullenmeyen ve böyle olduğuna tüm samimi yetiyle inanmayan kimsenin ne aklı var, ne de bir fikri'.
"De ki:Hiç bilen (âlim) lerle bilmeyen (cahil) ler bir olur mu?"Zümer su.9.
Ebu Derda (ra) dan Peygamber (sav) şöyle derken işittim: “Kim ilim öğrenmek için bir yola çıkarsa, Allah ona bu sebeple cennete giden yolu kolaylaştırır.  Melekler, hoşnutluklarından dolayı ilim öğrenmek isteyenlere kanatlarını gerer (serer)ler. Sudaki balıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli âlim kişinin bağışlanması için Allah’a yalvarırlar. Âlimlerin, abide ( ibadet edene) üstünlüğü, (parlaklık, görünürlük ve güzellik bakımından) ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Kuşkusuz âlimler Peygamberlerin varisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmışlardır; onların bıraktıkları yegâne miras ilimdir. Dolaysıyla kim onu (ilmi) alırsa büyük bir pay almış olur.” Buhari, İlim, 10; Ebu Davut, İlim,1; Tirmizi, İlim,19. İbn Mace, Mukaddime, 17.  

İlim için bir yola koyulan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır.” Tirmizi, İlim, 2.
“Âlimin abide üstünlüğü, benim sizden en basitinize olan üstünlüğüm gibidir.” Tirmizi, İlim, 19.
“Allah’a karşı ancak, kulları içinden âlim olanlar huşu (derin saygı) duyarlar.” Fatır su.28.
“Allah dilediğine insanlığa yararlı olan ilim verir. Bu hususta Yüce Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Kime hikmet verilmiş ise, ona çok hayır verilmiş demektir.” Bakara su. 269
İbni Abbas (ra) dan, Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Allah her kimin iyiliğini dilerse, dinin inceliklerini anlama konusunda ona kabiliyet (hikmet) verir.” Tirmizi, İlim, 1.
“Hayır! O (Kur´ân), kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde bulunan açık açık ayetlerdir.” Ankebût su. 49. “De ki: ´Benimle sizin aranızda Allah Teâlâ´nın ve Kitab´ın ilmine sahip olanların şahitlik etmesi yeter´.” (Ra´d su.43)
“Bir ilim öğreten kimseye, - onların sevabında bir eksilme olmaksızın- öğrettiği ilimle amel edenlerin kazandıkları sevap kadar sevap verilir.” İbn Mace, Sünnet,20.
Peygamber (sav) Efendimiz günün birinde Medine Mescidinde iki grup topluluğa rastlamış. Bunlardan biri dini anlamak için ilim öğrenen topluluk, diğeri ise ibadet edip dua eden topluluk. Peygamber Efendimiz bu iki topluluk için şöyle buyurdular: “İkisi de hayır üzeredir. Ama biri diğerinden daha üstündür. Bir kısmı Allah’a ibadet ediyor ve ondan dua ile bir şeyler istiyorlar. Allah onlara isterse verir, isterse vermez. Diğerleri ise dini anlamaya ve ilim öğrenmeye çalışıyorlar ve bilmeyen kimselere öğretiyorlar. Bunlar daha üstündür.” Dedikten sonra : “Şüphe yok ki ben de sadece bir öğretici olarak gönderildim.” Diyerek ilim öğrenenlerin yanlarına oturmuştur. Darimi, Mukaddime, 32.
“Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitabı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resul gönderdik.” Bakara su. 151.
“Sadakanın en faziletlisi, Müslüman’ın bir bilgi öğrenmesi, sonra da o bilgiyi Müslüman kardeşine öğretmesidir.” İbn Mace, Sünnet,20.
“Kuşkusuz Allah, ilmi kullarının arasından çekip alıp yok etmez. Bilakis âlimlerin ölümü ile onu alır ve sonunda hiç âlim bırakmaz. İnsanlar da cahil kimseleri âlim sanarak ilimde önder edinirler. Bu cahillere bir takım sorular sorulur, onlar da bu sorulara bilgisizce fetva verirler. Böylece hem kendileri sapar, hem de insanları saptırırlar.” Buhari, İlim, 34. Müslim, İlim, 13.
Abdullah b. Amr (ra) dan, Resulullah (sav) Efendimiz şöyle dua ederdi:
“ Allah’ım! Huşu duymayan kalpten, kabul edilmeyen duadan, doymayan nefisten ve fayda vermeyen ilimden sana sığınırım. Bu dört şeyden sana sığınırım.” Tirmizi, Deavat, 68.
“..Kur’an okumakta acele etme ve “Rabbim, benim ilmimi artır” de.” Taha su. 114.
Yine Peygamber (sav) Efendimizin şöyle dua ettiğini görüyoruz:
“Allah’ım! Bana öğrettiğin ilimden beni yararlandır. Yararlı olan ilmi bana öğret. İlmimi artır. Her hal üzere Allah’a hamd olsun.” İbn Mace, Mukaddime,23.
Ebu Hureyre (ra) Peygamber (sav) Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
“ Mümin ölümünden sonra hayatta iken öğrettiği ve yayınladığı ilimden, geride bıraktığı hayırlı evlattan, miras olarak bıraktığı mushaftan, yaptırdığı mescitten, yolcular için inşa ettiği misafir evinden, akıttığı sudan, sağlıklı iken malından çıkardığı sadakadan dolayı kendisine sevap ulaşır.” İbn Mace, Mukaddime,20.
“İlim öğrenmek her Müslüman’a farzdır.” İbn Mace, Mukaddime,17.
İlim öğrenmek farz-ı kifayedir. Müslümanların her ilim dalında âlimler yetiştirmesi, yeterli ilim sahibi kişiler yetiştirmesi bir görevdir. Yapılmayınca herkes sorumlu olur. Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Müminlerin hepsi birden toplanıp seferber olacak değillerdir. Her topluluktan bir gurubun toplanıp dini iyice öğrenmeleri ve kavimleri kendilerine dönüp geldikleri zaman Allah’ın yasakladığı şeylerden sakınanlar için onları uyarmaları gerekmez mi?” Tevbe su.122.
“Allah Teâlâ kıyamet günü kullarını diriltir. Sonra âlimleri ayırır ve onlara şöyle hitap eder: “Ey âlimler topluluğu, ben ilmi size azap etmek için vermedim. Sizi bağışladım, cennet giriniz.” Mecmeu’z- Zevahid, c.1.s.126. Taberani, Kebir.
“Hikmet ve ilim müminin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alır.” Tirmizi, İlim, 19.
“.. Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin…” Mücadele su, 11.
Muaz b. Cebel (ra) Peygamber (sav) Efendimizin şöyle buyurduğunu söyledi : “İlim öğrenin. Zira Allah için ilim öğrenmek Allah’tan korkmayı sağlar. İlim talebi ibadet, müzakeresi tespih, tahsili ise cihaddır. Bilmeyenlere onu öğretmek sadaka, onu ehline vermek de Allah’a itaattir. Çünkü ilim helal ve haramın yollarını gösteren işaret ve cennetliklerin yollarındaki kandillerdir. İlim yalnızlıkta dost, gurbette yoldaş, tenhada arkadaş, bollukta ve darlıkta yol gösterici, düşmanlara karşı silah ve dostlar yanında ziynettir. Allah ilimle toplumları yükseltir ve onları devamlı iyiliklerde önde yapar. Böyle toplumların eserleri anlatılır, yaptıklarına uyulur ve görüşlerine baş vurulur..” Et-Terğib, 1/127. Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyuruyor: “ Ya öğreten ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol, ya da ilmi seven ol. Sakın beşincisi olma (bunların dışında kalma) helak olursun.” Mecmeu’z- Zevaid, c.1,s.122.
“İlim, öğrenmek isteyen herkesin geçmiş günahlarına kefaret olur.” Tirmizi, İlim,2 (2650), Taberani, Et-Terğib, 1/ 130.
Ebu Zer (ra) ve Ebu Hureyre (ra) dan rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdular: “ Kişinin öğrendiği faydalı bir konu, bana bin rekat nafile namazdan daha sevimlidir.” Peygamber (sav) daha sonra da şöyle buyurdu: “İlim öğrenirken ölen kimse şehit olur.” Et-Terğib, 1/ 131-32.
Peygamber (sav) Efendimiz, her fırsatta ashabına ilim öğrenmelerini tavsiye ederek ilmin önemine dikkat çekmiştir. Ebu Zer (ra) ya hitaben şöyle buyurmuştur:
“ Ey Ebu Zer, sabahleyin evinden çıkıp Kur’an’dan bir ayet öğrenmen, senin için yüz rekât namaz kılmandan daha hayırlıdır. Yine sabahleyin evinden çıkıp- kendisiyle amel edilsin veya edilmesin- ilimden bir bölüm öğrenmen, senin için bin rekât nafile namazdan daha hayırlıdır.” İbn Mace, Mukaddime,16.
Ebu Hureyre (ra) bir gün Medine’de sokağa çıkmıştı. Medine halkı sokaklarda dolaşıyordu. Onlara şöyle seslendi. “Peygamberimizin mirası bölüşülüyor, siz ise burada boş yere vakit geçiriyorsunuz, gidip o mirastan payınızı alsanız ya? Deyince, Medine halkı:
-Nerede bölüşülüyor? Diye sorarlar. Ebu Hureyre (ra) onlara:
-Mescitte bölüşüyor, diye cevap verir. Halk da koşarak mescide giderler. Sonra da geri dönerler. Ebu Hureyre (ra) onların geri geldiklerini görünce onlara sorar:
-Ne oldu? Onlar şöyle cevap verirler.
-Biz mescide gittik, fakat sizin söylediğiniz gibi orada taksim edilen her hangi bir miras görmedik, derler. Ebu Hureyre (ra) onlara tekrar sorar:
-Siz mescitte hiç kimse görmediniz mi? Onlar:
-Evet, bazı kimseler gördük, bir kısmı namaz kılıyor, bir kısmı kur’an okuyor, bir kısmı da helal ve haram gibi ilmi konuları tartışıyordu, derler. Bunun üzerine Ebu Hureyre (ra):
- Yazıklar olsun size, işte o, Peygamber (sav) in mirasıdır” der. Mecmeu’z- Zevaid, c.1,s.123-124.
Ebu Musa El-Eş’ari (ra) tarafından nakledildiğine göre, Peygamber (sav) şöyle buyurmuşlardır: “Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim, (farklı yapılardaki) topraklara düşen bol yağmura benzer. Bunlardan bazıları temizdir, suyu alır, bol bitki ve ot yetiştirir. Bazıları çorak (kurak) arazidir, suyu yüzeyinde tutar. Bu sudan insanlar yararlanır; hem kendileri içerler hem de hayvanlarını-tarlalarını- sularlar ve ziraat yaparlar. Diğer bir toprak çeşidi de vardır ki dümdüzdür. (Ona da yağmur düşer ama) o ne su tutar ne de bitki yetiştirir. Allah’ın dinini inceden inceye kavrayan, Allah’ın beni kendisiyle gönderdiğinden (hidayet ve ilimden) faydalanan, öğrenen ve öğreten kimse ile ( bunları duyduğu vakit kibrinden) başını bile kaldırmayan ve kendisiyle gönderildiğim Allah’ın hidayetini kabul etmeyen kimsenin misali işte böyledir.” Buhari, İlim, 20. Müslim. Fezail, 15. (Hadislerle İslam,1/ 373.)
Ebu Hureyre (ra) den rivayet edildiğine göre, Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“İnsan ölünce üç şey dışında ameli kesilir: Sadaka-i cariye (faydası kesintisiz sürüp giden sadaka), kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlat.” Müslim, Vasiyyet, 14.
İbn Mes’ud (ra) den rivayet edildiğine göre, Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurdular : “ Yalnız iki kişiye gıpta edilir. Bunlardan birisi; Allah’ın mal verdiği ve bu malı hak yolda harcamaya muvaffak kıldığı kimse, diğeri de; Allah’ın Kur’an ve hadisleri anlama ilmi (gücü) verip de o ilimle amel eden ve bunları başkalarına da öğreten kimsedir.” Buhari, İlim, 15. (Müslim).
Ebu Hureyre (ra) den rivayet edildiğine göre, Peygamber (sa) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allah’ı zikretmek, Ona yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten âlim ve ilim öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnadır.” Tirmizi, Zühd, 14; İbn Mace, Zühd,3.
Ebu Hureyre (ra) den rivayet edildiğine göre, Peygamber (sa) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Mümin sonunda varacağı yer cennet oluncaya kadar, işittiği hiçbir ilme asla doymaz.” Tirmizi, İlim, 19. (26869.
“İlim öğrenirken ölen kişi ile cennette benim aramda sadece bir derece vardır.” Darimi, 1 (100).
“Allah’tan faydalı ilim isteyiniz. Faydasız ilimden Allah’a sığınınız.” Camiu’s- Sağır. 4702.
İnsanoğlunun şerefi, kuvvetinden ileri gelmez. Öyle olsaydı develerin ve aslanların daha üstün olmaları gerekirdi. Zira aslanlar, develer insanlardan çok daha güçlü ve kuvvetlidirler. Onun şerefi cüssesinin büyüklüğünden dolayı da değildir. Zira filler insanlardan çok daha cüsselidirler. İnsanların şerefi cesur oluşundan da kaynaklanmaz. Çünkü ormanlardaki yırtıcı hayvanlar insanlardan çok daha cesaretlidirler. Fazla yemek yemesinden de ileri gelmez. Öyle olsaydı öküzlerin daha şerefli olmaları gerekirdi. Zira midesi çok büyük olan canlılardan birisi de öküzdür. Cinsel gücünün fazla olmasından dolayı da değildir. Zira küçücük bir kuş olan serçe bile cinsi kudret konusunda insanoğlundan daha güçlüdür. Kısacası bunların hiç birisi insana şeref vermez. İnsana şeref veren şey sadece ilimdir.
İbn Mesud (ra) Resulullah'ın (sav)in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Âdemoğlu şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe Rabbinin huzurundan ayrılamaz:
“Âlimler peygamberlerin varisleridir.” ( Ebu Davut, Tirmizi, İ.Mace ve İbn Hibban, Ebu Derda’dan)
1- Ömrünü nerede geçirdiğinden.
2- Gençliğini nerede tükettiğinden.
3- Malını nerden kazandığından.
4- Nereye harcadığından.
5- İlmiyle nasıl amel ettiğinden. Tirmizi, Kıyame, 2601.
“Âlimler peygamberlerin varisleridir.” ( Ebu Davut, Tirmizi, İ.Mace ve İbn Hibban, Ebu Derda’dan)
“Âlimler peygamberlerin varisleridir.” Ebu Davut, Tirmizi, İ.Mace ve İbn Hibban, Ebu Derda’dan.
“Kıyamet gününde üç sınıf insan şefaat edeceklerdir. Bunlar, Peygamberler, Âlimler ve Şehitler.” İbn Mace, Hz. Osman.
“Bir âlimin ölümü, telafi edilemeyen bir felaket, kapatılamayan bir gediktir. O, batan bir yıldız gibidir. Bir kabilenin ölümü, bir âlimin ölümünden daha ehvendir.” Ebu Davut, Tirmizi, İbn Mace, Et-Terğib, 1/ 148.
İlim öğrenmede asıl gaye Allah rızası olmalıdır. Dünya çıkarları için veya insanlara gösteriş için ilim öğrenilmemelidir. Peygamber (sav) Efendimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır.
“Kim kendisinde sadece Allah’ın rızası aranan bir ilmi sadece dünyalığa sahip olmak için öğrenirse, o kimse kıyamet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz.” Ebu Davut, İlim,12; İbn Mace, Mukaddime,23.
Ebu Hureyre (ra) den rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Bir kimseye bildiği bir konu sorulduğunda ona cevap vermezse, kıyamet gününde ağzına ateşten bir gem vurulur.” Tirmizi, İlim, 3.
Gösteriş (riya) için öğrenenler için ise, Ebu Hureyre (ra) den şöyle rivayet olundu.
“İlim öğrenip, ilmi öğreten ve Kur’an okuyan kimse kıyamet gününde huzura getirilir. Allah (cc) dünyada ona vermiş olduğu nimetleri o kişiye hatırlatarak ona:
-“Bu nimetlerimin karşılığında ne amel yaptın?” Diye sorulur.
-“İlim öğrendim, başkalarına da öğrettim, rızan için de Kur’an okudum” der. Allah (cc) :

-“Yalan söyledin. Sen âlim denilmesi için ilim tahsil ettin. Bu adam güzel kur’an okuyor desinler diye Kur’an okudun. Nitekim senin için öyle de söylendi. Böylelikle dünyada karşılığını almış oldun.” Buyurur. Daha sonra emredilir. Yüzükoyun sürüklenerek cehennem ateşine atılır.” Müslim, Et-Terğib. 1/ 162.
Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: 

"Kim Kur'an-i Kerim okur da sonra başka birisinin kendinden daha faziletli bîr seye nail oldugunu sanirsa. Allah'in ululugunu küçümsemis olur." 

Yine Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: 

"Ümmetimin en faziletli ibadeti. Kur'ân okumaktir." 

"En hayiriliniz, ilim ögrenip bildigini baskalarina ögreteninizdîr." 

Peygamber'imiz «Demir nasil paslanirsa kalbler de paslanir» buyurdu. Sahâbiler «Onun cilâsi nedir» diye sordular. Peygamber'imiz «Kur*ân-i Kerîm okumak ve ölümü hatirlamaktir.» diye buyurdular. 

Fudayl Ibni Iyaz buyurur: 

«Kur'ân´i Kerim´i tasiyan, Islâm'in sancagini tasiyandir. Binaenaleyh oynayan ile oynamamasi yanilan ile yanilmamasi ve bos söz konusan ile bos lâf konusmamasi, bunu Kur'ân'i Kerim´i tazim icin yapmasi gerekir. 

Kim «Hasr (59)» sûresinin son âyetlerini sabahleyin okur ve o gün ölürse alnina sehid mührü vurulur. Ayni âyetleri aksam okuyup sabaha kadar ölürse yine alnina sehid mührü vurulur.» 

ilmin ve âlimlerin faziletine gelince, bu mevzuda hadisler çoktur. 

Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: 

«— Allah, kimin iyiligini dilerse onu dinde fakih yaparak ona rüsdünü ilham eder.» 

"Alimler, peygamberlerin vârisleridirler." 

Halbuki peygamberlikten daha üstün bir mertebe olmadigi malûmdur. Bu rütbeye mirasçi olmak serefinden daha büyük bir seref yoktur. 

«— Mü'minlerin en faziletlisi o âlim kimsedir ki, kendisine ihtiyaç duyuldugu zaman faydali olur ve kendisine müracâat edilmedigi zaman da gönül zenginligi île davranir.» 

«—- Peygamberlik derecesine en yakin kimseler, âlimler ile mücâhidlerdir.» Çünki âlimler peygamberlerin getirdigi tebligi halka sunarlar. Mücâhidler de peygamberlerin getirdigi teblig ugruna kiliçlari ile savas verirler. 

Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: 

«— Hiç süphesiz, bir kabilenin ölmesi, bir âlimin ölümünden daha az önemlidir.» 

"Kiyamet Günü âlimlerin mürekkebi sehidlerin kani ile tartilir.» 

"Son duragi Cennet oluncaya kadar, âlim ilme doymaz." 

"Ümmetimin helak olmasi, iki sey yüzünden olur. Ilmi terketmek ve mal toplamak." 

«— Ya âlim ol, ya talebe ol, ya dinleyici ol, ya da ilmi sevenlerden ol. Besinci olma; yâni ilimden hoslanmayanlardan olma ki, helak olmayasin.» 

«— Ilmîn mâruz kalabilecegi âfet, kendini begenmisliktir.» 

Ehli Hikmetin misâllerindendir: «Kim bas olmak amaci ile ilim ögrenirse basari sansini ve siyasi te'sirini kaybeder.» 

Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki: 

«— Yer yüzünde bosubosuna büyüklük taslayanlarin idrâklerini âyetlerimden saptiracagim.» 

(A´raf - 146) 

Imâm-: Sâfii buyurur ki; 

«Kim Kur'ân´i Kerim ögrenirse degeri yükselir. Kim fikih ögrenirse önemi artar ve kim hadis ögrenirse inandirma gücü artar. Kim matematik ögrenirse görüsü çogalir. Kim az bilinen gerçekleri ögrenirse huyu yumusar. Kim izzeti nefis sahibi olmazsa ilmi ona fayda vermez.» 

Hasan Ibni Ali der ki: 

«Kim âlimler ile cok düsüp kalkarsa, dilinin bagi çözülür. Zihnindeki bulanikliklari giderme imkânina kavusur. Nefsinde beliren gelisme hosuna gider. Bildiklerine karsi güveni artar ve ögrendiklerini dile getirmede cesaret kazanir.» 

Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: 

"Cehaletten daha agir fakirlik olamaz."
ÂLİM

1. Her şeyi bilen mânâsına Allahü teâlânın sıfatlarından biri.

Allahü teâlâ gizliyi de âşikar olanı da âlimdir. (Haşr sûresi: 22)

2. Zamânın fen ve edebiyât bilgilerinde yetişmiş, Kur'ân-ı kerîmin ve yüzbinlerce hadîs-i şerîfin mânâsını ezberden bilen, İslâm'ın yirmi ana ilmi ve bunların kolları olan seksen ilminde mütehassıs (uzman), tasavvufun (evliyâlığın) en yüksek derecesine ulaşmış, yetişmiş ve yetiştirebilen müctehid.

Âlimler peygamberlerin vârisleridir. (Hadîs-i şerîf-Buhârî)

Ümmetimin âlimlerine hürmet ediniz. Onlar yeryüzünün yıldızlarıdır. (Hadîs-i şerîf-Künûz-ül-Hakâik)

Âlimin yüzüne bakmak İbâdettir. (Hadîs-i şerîf-Künûz-ül-Hakâik)

Âlimin uykusu, câhilin ibâdetinden hayırlıdır. (Hadîs-i şerîf-İhyâ-u ulûmiddîn)

Âlimleri hafife alanların âhireti, ümerâyı (devlet başkanlarını) hafife alanların dünyâsı, dostlarını hafife alanların mürüvveti (insanlığı) yıkılır. (Abdullah bin Mübârek)

3. Bir ilim dalında yetişmiş mütehassıs kimse (uzman).

Allahü teâlâ birine iyilik vermek isterse onu fıkıh âlimi yapar. (Hadîs-i şerîf-Buhârî)

Âlimin kıymetini ancak âlim anlar. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

4. Öğreten, öğretici.

Ya âlim, ya talebe, yâhut bunları dinleyici ol. Bu üçten olmazsan helâk olursun. (Hadîs-i şerîf-Ahmed ibni Hanbel)

Âlimin bir nazarı bulunmaz hazînedir

Bir sohbeti yıllarca bitmez kütüphânedir.

İlim Çin'de de olsa bulup öğrenin Hz Muhammed sav

İlim Çin'de de olsa bulup öğrenin 
Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem

İlim öğrenmek her müslümana farzdır.39

İlim hazinedir. Bu hazinenin anahtarı soru sormaktır. Sormaktan çekinmeyin; zira ilmin sorulmasından dört kişi birden mükâfat kazanır:Soran,cevap veren,onları dinleyen,onları seven!40
Câhil, cehaletine razı olup durmasın. Âlim de ilmini susmak suretiyle saklamasın!41

Bir âlimin (ilim okuttuğu) meclisinde, (ilim tahsil etmek veya dinlemek için) hazır bulunmak, bin rek'at namaz kılmaktan, bin hastayı ziyaret etmekten ve bin cenaze namazında hazır bulunmaktan daha faziletlidir!42
Hz. Peygamber bu sözleri söylediğinde, ashab kendisine şöyle sordu: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Âlimin meclisinde bulunmak, tek başına Kur'an okumaktan da mı üstündür?7 Hz. Peygamber 'Hiç ilimsiz Kur'an okumak insana fayda sağlar mı?' diye karşılık verdi.43
İslâm dinini ihyâ etmek maksadıyla ilimle uğraşırken ölen kimseyle peygamberler arasında, cennette sadece bir derece lik fark vardır.44
38) İbn Adiy ve Beyhakî (Enes'den); Taberânî, (İbn Mes'ud ve İbnAbbasdan)
39) İbn Adiy, Beyhakî ve İbn Abdilberr, (Enes'den)
40) Ebu nuaym, Hilye, (Hz. Ali'den)
41) Taberânî, (İbn Merduveyh'den)
42) ırâki bu hadîsin Ebu Zer'den değil, İbn Ömer'den rivayet edildiğini söylemiştir. İbn Cevzî ise bu hadîsi Mevzuat adlı eserinde zikretmiştir.
43) Ebu Nuaym, Herevi, (Hasan dan)
44) Ebu Nuaym, (İbn Mes'ud'dan)
Peygamber Efendimiz (sav), "Alimler peygamberlerin varisleridir" buyurmuşlardır. Resulullah (sav) bir başka hadislerinde de, "İlim Çin’de bile olsa öğreniniz" (Taberani) ve "İlim öğrenmek her Müslümana farzdır" (İbn-i Mace) buyurmuştur. Bu yüzden her Müslüman, başta İslam’ın temel kaideleri olmak üzere, dini temsil edecek seviyede ilim öğrenmesi farzdır.
Resulullah Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Peygamberler ne bir altın ve ne de bir gümüş bırakmamışlar, ancak ilmi miras bırakmışlardır. işte o mirasa konan, sonsuz bir haz ve nasip almış demektir. (Ebu Davud)
"İman çıplaktır. Elbisesi takva, süsü utanmak, meyvesi ise ilimdir." (Hakim)
"Beni Allahu Teala’ya biraz daha yakınlaştıracak yeni bir ilim edinmediğim günün doğmasında benim için bir hayır yoktur." (Taberani)
"Cenab-ı Hakkın rızası aranan bir ilmi sırf dünya metaına nail olmak için öğrenen kimse kıyamet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz." (Ebu Davud)
Peygamberimiz (sav), "İlim öğreneni Allah ummadığı yerden rızıklandırır" buyurmuştur. Şeytan gelecek endişesi ile insanları korkutarak dünyaya daldırmak suretiyle ilim yolundan alıkoymaya çalışabilir. Oysa Allah (cc) yolunda İlim öğrenmeye çalışanın hem dünyası hem ahireti Cenab-ı Hak’kın koruması altındadır.
"Her kim ilim tahsil için yola çıkarsa, bu yüzden Allah ona cennete girecek yolu kolaylaştırır." (Müslim)
"İslamiyet’i yaşatmak için okurken ölen kimse ile, Peygamberler arasında bir derecelik fark vardır." (Darimi)
"Kıyamet günü üç sınıf insan şefaat eder: Bunlar peygamber, sonra alimler, sonra şehidlerdir." (İbn-i Mace)
"Allahu Teala her kimin hayrını murad ederse, onu dinde alim ve fakih kılar." (Buhari-Müslim)
Peygamberimiz (sav), ilim öğrenenleri, dünya için öğrenenler ve ahiret için öğrenenler olarak ikiye ayırmıştır. İlimi, dünya için öğrenenlerin gayeleri servet, mevki ve şöhrettir. İlmi ile amel etmeyenler ise münafıktır. Çünkü bunlar kendileri öğrendiği ve dilleri ile kabullendikleri halde kalbine bunu yerleştirememiş ve kendilerince Allah (cc)’ı aldatmaya çalışmışlardır. Resulullah Efendimiz (sav), bunların ahirette en ağır şekilde cezalandırılacağını bildirmektedir. Peygamber Efendimiz (sav), "Kıyamet günü en ağır cezayı görecek olan, Allah’ın ilminden faydalandırmadığı alimlerdir" buyurmuştur.
"İlmi çoğaldığı halde ahlakı düzelmeyen, Allah’a uzaklıktan başka birşey elde edemez." (Deylemi)
İlim sahibinin üzerine büyük bir sorumluluk yüklenmiştir. Takva sahibi mümin kendisine bağışlanan bu lütfu diğer müminlerle paylaşması gerekir.
"İlminden sorulduğu halde bildiğini saklayan kimsenin ağzına kıyamet günü ateşten bir gem takılır." (Ebu Davud)
"Adem oğlu ölünce amel defteri dürülür. Ancak üç şeyden dolayı defterine sevap yazılır. Bunlardan birisi istifade edilen bilgidir." (Müslim)
İlim Çin’de de olsa talep ediniz.
Yeryüzünde hiçbir sistem,hiçbir din ,İslam dini kadar
Okumaya,öğrenmeye ve kısaca ilme önem vermemiştir..
 “Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir”(Ahmet,Tirmizi)
 buyuran sevgili Peygamberimiz(s.a.v.)in,
Medine de yaptırdığı
ilk mescidin yanında bir okul açtırması,Bedir harbinde
alınan esirleri,onar çocuğa okuma-yazma öğretmek şart ile
bırakması “OKU” emrinin en güzel tatbikatları arasındadır..
 “Yaratan Rabbinin adı ile oku.Rabbin nihayetsiz Kerem Sahibidir.
 Ki O,kalemle yazı yazmayı öğretendir.insana bilmediğini
“Sakın cahillerde olma” (En’am,35)
 “Cahillerden yüz çevir.”(Araf,199)
 “De ki: Bilenlerle,bilmeyenler bir olur mu?
Ancak temiz akıl sahipleridir ki hakkıyle düşünürler.” (Zümer,9)
 Evet,hayatla ölüm arasında en sağlam köprü ilimle kurulur…
 Hak,hakikat,ahlak,fazilet ve iman ilimle bulunur..
 Allah korkusu ve sevgisine,Kur’an ve Peygamber (s.a.v.) yoluna
İlimle olur..
 Bu gerçeklere ,Yüce Rabbimiz ,Kur’an-i Kerim’in çeşitli Ayetlerinde
“Allah içinizden iman edenlerle ilme nail olanların derecelerini yükseltir.” (Mücadele,11)
 “De ki: Ya Rabb,ilmimi artır.”(Taha,114)
 Evet,bu ilahi beyanlar gösteriyor ki,Nübüvvet mirası olan ilim,
 Hangi çeşit olursa olsun,imanla iman birbirinden ayrılamaz..
 Gerçekten manada ilim,insanı imana götürür.
 İmanı buldurur,ve yüce Allah’ın Kudreti önünde secdelere vardırır..
 Gerçek müminler,ilimle imanı hiçbir zaman birbirinden ayırmamışlardır..
 İmanları ilimlerine,ilimleri imanlarına ışık tutmuştur..
 Mutlak yaratıcı olan Allahımız’ın Kudretini daha iyi tanımak,
 Onu büyüklüğünü karşısında secdelere kapanmak,O’nun sayısız
 Nimetlerinden en güzel şekilde istifadeyi sağlamak için
Yapılan ilim tahsilinin,ne kadar önemli ve ne kadar şerefli
Bir vazife olduğunu,sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) in şifa unsuru
 Olan beyanlardan dinleyelim…
 “İlim Çin’de de olsa talep ediniz.Zira ilim öğrenmek her müslümana
farzdır.” ( Beyhaki)
 “İlim(nafile olarak yapılan) ibadetten daha hayırlıdır.”(İbni Asakir)
 “İlim tahsil için sefere çıkan kimse evine dönünceye kadar
Allah yolundadır.”
 O halde kardeşler,okuyalım,öğrenelim ve öğretelim…
 İlmimizi,iman ve fazilet aynası yapalım…
Sual: Dinimizde ilmin önemi nedir?
CEVAPİlmin önemi çok büyüktür. Yaratılış gayesine uygun yaşamak, dinimizin emrettiği faydalı işleri yapmak, zararlı şeylerden kaçmak için ilim sahibi olmak gerekir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Allah, iman edenleri yüceltir; bunlardan kendilerine ilim verilmiş olanları ise, kat kat derecelerle yükseltir.) [Mücadele 11]

(De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir.) 
[Zümer 9]

(Kulları arasında Allah’tan en çok korkan âlimlerdir.) [Fatır 28]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(İlim öğrenmek, kadın-erkek her Müslümana farzdır.) [Beyheki]

(Fen ve sanat müminin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alsın!) [İbni Asakir]

(İlim Çin’de de olsa talep edin! Öğrenin!) 
[Beyheki]

(Beşikten mezara kadar ilim öğrenmeye çalışınız!) 
[Şir’a]

(Allahü teâlâ, İbrahim aleyhisselama "Ben ilim sahibiyim, ilim sahiplerini severim" buyurdu.)
 [İbni Abdilber]

(İlim, İslam’ın hayatı, imanın direğidir.)
 [Ebuşşeyh]

(Hiç kimse, cehaletle aziz, ilim ile de zelil olmaz.)
 [Askeri]

(Boş vaktini ilme harcayan kurtulur.)
 [İ. Maverdi]

(İlim öğrenmek, namaz, oruç, hac ve cihaddan da efdaldir.)
 [Deylemi]

(Nerede ilim varsa, orada Müslümanlık vardır.)
 [S.Ebediyye]

(İlim, benim ve diğer Peygamberlerin mirasıdır. Kim de bana mirasçı olursa, Cennette benimle beraber olur.) 
[Deylemi]

(Bilerek yapılan az bir ibadet, bilmeyerek yapılan çok ibadetten daha iyidir.) 
[Şir’a]

(Allahü teâlânın rezil etmek istediği kul, ilim ve edepten mahrum kalır.) 
[İbni Neccar]

(Bir Müslüman, arkadaşına, hidayetini arttıracak veya onu tehlikeden kurtaracak hikmetli bir sözden daha iyi bir hediye veremez.)
 [Ebu Ya’la]

İlim, Cennete giden bir yol, gurbette arkadaş, yalnızlıkta sırdaştır. İlim, iki cihanda kurtuluş, düşmana karşı siperdir. İnsan için haya, gözler için ziyadır.

Hazret-i Ali buyurdu ki:
(İlim, maldan hayırlıdır. Çünkü malı sen korursun; fakat ilim seni korur. Mal harcamakla azalır, ilim sarf etmekle çoğalır.)

İmam-ı Gazali hazretleri de, (İnsanın diğer mahlukattan üstünlüğü ilmi iledir, güç ve kuvvetiyle değildir. Çünkü deve insandan kuvvetlidir. İrilik bakımından da değildir. Çünkü fil insandan çok iridir. Cesaret bakımından da değildir. Çünkü aslan insandan cesurdur. Çok yemesiyle de değildir. Çünkü mandanın karnı, insanın midesinden daha büyüktür. Şu halde ilim çok üstün bir vasıftır) buyurmaktadır.

Yemek ve içmekten kesilen hasta, ölmeye mahkum olduğu gibi, ilim ve hikmetten mahrum kalb de ölüme mahkumdur.

İlim öğrenmek ve öğretmek çok mühimdir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ ilim verdiği âlimlerden de Peygamberlerden aldığı misak gibi, ilimlerini saklamayıp insanlara açıklamaları için, söz almış ve "Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et!" buyurmuştur.) [Ebu Nuaym]

(En güzel hediye, hikmetli bir sözü iyice anlayıp, din kardeşine anlatmaktır.)
 [Taberani]

(Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibadetten daha sevaptır.)
 [Deylemi]

(Heves edilecek iki kimse vardır: Biri, Allahü teâlânın verdiği ilimle amel edip başkasına da öğreten, ikincisi de, Allahü teâlânın verdiği serveti hayra sarf edendir.) 
[Buhari]

(İlim yolunu tutana, Allahü teâlâ Cennet yolunu açar.) 
[Tirmizi]

(Melekler, ilim talebesinden memnun oldukları için kanatlarını onların üzerine gererler.) 
[İ. Abdilber]

(İlimden bir mesele öğrenmek, dünyadaki her şeyden kıymetlidir.) 
[Taberani]

(Ya âlim, ya öğrenci, ya dinleyici veya bunları seven olun. Yoksa helak olursunuz.)
[Beyheki]

(Âlim olmayan veya ilim öğrenmeye çalışmayan bizden değildir.)
 [Deylemi]

(İşlenen bir günah, âlime bir, cahile iki olarak yazılır. Âlim, günahı için azap olunur. Cahil ise hem günahı, hem de öğrenmediği için azap olunur.)
 [Deylemi]

(İlim öğrenmek, namaz, oruç, hac ve Allah yolundaki cihaddan daha kıymetlidir.)
 [Deylemi]

(Bir saat ilim öğrenmek gece sabaha kadar ibadet etmekten kıymetlidir. Bir gün ilim öğrenmek, üç ay oruç tutmaktan kıymetlidir.)
 [Ebu Nuaym]

(Bir kimse, ilim öğrense, bununla amel etmese bile; bin rekat namaz kılmasından daha fazla sevap alır. Eğer öğrendiği ilimle amel eder veya başkasına öğretirse, hem bunun sevabını alır, hem de Kıyamete kadar bununla amel edenlerin sevabını alır.) 
[Hatib]

(Farzlarda ihmallik yapan bir derde müptela olur.) 
[İ. Ahmed]

(Allah rızasından başka bir niyetle ilim öğrenen, Cehenneme gider.) 
[Tirmizi]

(Din ilmine sahip olanın sıkıntısı gider ve ummadığı yerden rızıklanır.) 
[İ. Neccar]

(İlim öğrenen veya Allah için bir dost edinen veya din kardeşinin yüzüne şefkatle bakan veya 
“Bismillah” diyerek işine başlayan affa uğrar.) [İ. Rafii]

İlim âlimden öğrenilir
Bir talebenin, ilim öğrenebilmesi ve doğru yolu bulabilmesi için, bir öğreticiye ihtiyacı vardır. Çünkü hadis-i şerifte, (İlim üstaddan öğrenilir) buyuruldu. (Taberani)

Kur'an-ı kerimde ise mealen, (Eğer bilmezseniz, bilenlerden sorun!) buyuruldu. (Nahl 43)
Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için de sebeplere yapışmak, bir âlimin gösterdiği yolda gitmek gerekir. Kur'an-ı kerimde mealen (Ey iman edenler, Allah’tan sakının ve Onun rızasına kavuşmak için, vesile arayınız!) buyuruluyor. (Maide 35)

Bu âyet-i kerimeden de bir öğreticiye ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır. Bir kimsenin rehberi olmazsa, şeytan ona rehber olur. Şeytan rehber olunca da, kendisine tâbi olanı uçurumdan uçuruma atar.

[Bu yüzden, nakli esas alan kitapları okumalıdır. Hakikat Kitabevi’nin yayınladığı kitaplar, ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli eserlerinden derlenerek hazırlanmıştır. www.hakikatkitabevi.com adresinden okunabilir ve temin edilebilir.]

İlim bulunan yerde 
Ehl-i sünnet itikadını ve ilmihalini öğrenmeyen ve çocuklarına öğretmeyenler, Müslümanlıktan ayrılmak, küfür felaketine düşmek tehlikesindedir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İlim bulunan yerde Müslümanlık vardır. İlim bulunmayan yerde Müslümanlık kalmaz.) 
Ölmemek için, yiyip içmek gerektiği gibi, kâfirlere aldanmamak, dinden çıkmamak için de, dinini, imanını öğrenmek gerekir. Ecdadımız her zaman toplanıp, İlmihal kitaplarını okur, dinlerini öğrenirlerdi. Ancak böyle Müslüman kaldılar. İslamiyet’in zevkini aldılar. Bu saadet ışığını bizlere, doğru olarak ulaştırabildiler.

Bizim de Müslüman kalmamız, yavrularımızı yabancılara kaptırmamamız için, birinci ve en lüzumlu çare, her şeyden önce Ehl-i sünnet âlimlerinin hazırladığı ilmihal kitaplarını okumak ve öğretmektir. Çocuğunun Müslüman olmasını isteyen ana-baba, çocuğuna Kur'an-ı kerim öğretmelidir. (Herkese Lazım Olan İman)

Farz olan ilimler
Sual: 
Kadın ve erkeğe farz olan ilimler nelerdir?
CEVAPDinimizde farz olan ilimler ikiye ayrılır: Farz-ı kifaye, Farz-ı ayn olan ilimler.
Dünya işlerini tanzim için gereken tıp, ziraat, terzilik, siyaset gibi ilimler, farz-ı kifayedir.
Bu ilimleri bilen kâfi miktarda insan varsa, diğer insanların bu ilimleri öğrenmesi farz olmaz. Yani bu ilimleri bilmediği için diğer insanlar mesul olmazlar.

Farz-ı ayn olan ilimleri her Müslümanın bilmesi farzdır. Mesela namaz, oruç gibi ibadetleri her Müslümanın bilmesi farzdır. En başta da Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek her Müslümana farz-ı ayndır. Ancak zekat verecek zenginin zekat ilmini bilmesi farz-ı ayn iken, fakirin bilmesi farz değildir. Evlenecek kimsenin evliliğe ait lüzumlu bilgileri bilmesi farzdır. Evlenmeyecek kimsenin evliliğe ait bilgileri bilmesi farz değildir. (Hadika)

Faydalı ve faydasız ilimler
Sual: 
Faydalı ve faydasız ilimler nelerdir?
CEVAPFaydalı ve faydasız ilimlere birkaç örnek verelim:
1- İman, ibadet ve kazanç ilimlerini öğrenmek farzdır. (Hindiyye)

2-
 Fıkıh öğrenmeyip, hadis, tefsir ile meşgul olmak çok yanlış olur. (Berika)

3-
 Matematik ve geometri, astronomi gibi ilimler, eğer Allahü teâlânın gösterdiği yerlerde, yani insanlara hizmet etmek için kullanılmazsa bunlarla uğraşmak, boşuna vakit öldürmek olur. Kıble ve namaz vakitleri için ve dine hizmet için bu ilimleri öğrenmekte mahzur yoktur. (M. Rabbani, Hindiyye)

4-
 Falcılık bilgileri öğrenmek haramdır. (Hindiyye)

5-
 Kelam, yani iman bilgilerini ihtiyaçtan fazla öğrenmek caiz değildir. (Hadika)
İlmi, Allah rızası için ve Müslümanlara hizmet için öğrenmelidir. Mal, mevki kazanmak, kibir ve şöhret için öğrenmemelidir. İlmi de ancak Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları kitaplardan öğrenmelidir. (İslam Ahlakı)

Fıkıh ilminin önemi
Sual: 
Mealden mi yoksa fıkıh kitabından mı dini öğrenmeyi tavsiye edersiniz?
CEVAPMealden tefsirden din öğrenilmez. Ahmed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
Kur'an-ı kerimdeki Allah’ın ipine sarılın ifadesindeki ipten maksat, cemaattır. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete düşer. Sivad-ı a'zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Resulullah efendimizin ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Kurtuluş, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasındadır. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine uymayan, bid'at ehlidir. (Tahtavi) 
Muhammed Hadimi hazretleri buyurdu ki:
(Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü biz, âyet ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, âyet ve hadise uymuyor gibi görünse de, mezhebimizin hükmüne uyulur. Yahut başka bir âyet veya hadisle değişmiştir, yahut tevil edilmesi gerekir. Bunları da ancak müctehid âlimler anlar. Bunun için tefsir ve hadis değil, âlimlerin kitaplarını okumak gerekir.) [Berika]
Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Bir işte anlaşamazsanız bu işin hükmünü, Allah ve Resulünden anlayın!) [Nisa 59]

Buradaki Anlayın emri müctehid âlimler içindir. Çünkü Allahü teâlâ, âlimlere sorulmasının gerektiğini bildiriyor. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Bilmiyorsanız âlimlere sorun!) [Nahl 43] 

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bütün ibadetlere verilen sevap, Allah yolunda cihada verilen sevaba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Cihad sevabı da, emr-i maruf ve nehy-i anilmünker sevabı yanında, denize nispetle bir damla su gibidir.) [Deylemi]

(Fıkıh öğrenmek her Müslümana farzdır. Fıkhı öğrenin ve öğretin, cahil olarak ölmeyin!)
 [İ. Maverdi]

(İbadetlerin en kıymetlisi fıkhı öğrenmek ve öğretmektir.)
 [İbni Abdilberr]

(Her şeyin dayandığı direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh ilmidir.)
 [Beyheki]

(Âlimlerin en hayırlısı fıkıh âlimleridir.)
 [İ. Maverdi]

(Allahü teâlâ, iyilik vermek istediği kimseyi fıkıh âlimi yapar.)
 [Buhari]

(Fıkhı bilmeden ibadet eden, gece karanlıkta bina yapıp, gündüz yıkana benzer.)
 [Deylemi]

(Hikmetsiz kalb, harap ev gibidir. Şu halde öğrenin, öğretin. Fıkıh öğrenin, cahil olarak ölmeyin. Çünkü Hak teâlâ cahillik için mazeret kabul etmez.) 
[İ.Sünni]

(Allah indinde en üstün kimse fakihtir.) 
[M. Zühdiyye]

(Az fıkıh, çok ibadetten iyidir. İhlasla ibadet edene fıkhı öğrenmek nasip olur.)
 [Taberani]

Hazret-i Ebu Bekir (Ya Resulallah, savaştan başka cihad yolu var mı?) diye sordu. Resul-i ekrem buyurdu ki:
(Evet vardır. Emr-i maruf ve nehy-i münker yapmaktır.) [Tibyan]

Fıkhı öğrenmek her Müslümana farz-ı ayndır. Fıkıh âliminin Müslümanlara sağladığı faydanın sevabı, cihad sevabından çoktur. (Redd-ül muhtar)
Mezhep imamları, (Âlimlerden sorup öğrenin) mealindeki âyet gereğince, Kur'an-ı kerimin manasını, Tabiinden ve Eshab-ı kiramdan öğrenerek, kitaplarına yazmışlardır. Diğer âlimlerimiz de, bunların kitaplarından, tefsirden, hadisten anladıklarını, bizim gibilere açık, kolay öğretmek için, binlerce Fıkıh ve İlmihal kitabı hazırlamışlardır. (Birgivi)
Ehl-i sünnet itikadını ve farzları, haramları öğrenmek farzdır. Bunlar, ancak fıkıh kitaplarından öğrenilir. Fıkıh, âyet ve hadislerden çıkarılmıştır. (Hadika)
Fıkıh, salih kimselerin yazdığı ilmihallerden öğrenilir. Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli eserlerinden derlenerek hazırlanan (Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye) kitabı, fıkıh bilgileri öğrenilecek en emin kaynaktır.

En lüzumlu bilgiler 
Lüzumlu fıkıh bilgilerini öğrenmek farz-ı ayn iken, bu farzı terk edip, (İmanı araştırıyorum) diyerek ağaçların, çiçeklerin, insan ve hayvanların anatomisini incelemekle meşgul olmak haramdır. İman esasları tahkik edilmez, yani araştırılmaz. Peygamber efendimiz, (Ahir zamanda, kocakarı gibi itikad edin!) buyurarak, kocakarı gibi iman etmeyi tavsiye etmiştir. (Deylemi)

İspat ile delil ile iman olmaz. İman, görmeden inanmaktır. Kur’an-ı kerimde, salihler övülürken, (O müttekiler ki, gayba inanırlar, namaz kılarlar ve kendilerine verdiğimiz mallardan [zekat ve her türlü hayır hasenat için] harcarlar) buyuruluyor. (2/3)

İman bilgilerini anlatan derin ilme ilm-i kelam denir. Kelam ilmini, ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri itikadı öğrenecek ve bunları akıl ve nakil ile ispat edecek ve sapıklara, dinsizlere anlatacak kadar okumak farz-ı ayn olup, bundan fazlasını öğrenmek, ancak din âlimlerine lazımdır. Başkalarına caiz değildir. Başkaları bu ilimle meşgul olursa, bâtıl yollara kayar, sapıtıp zındık olur. (Hadika)

Âlimler buyuruyor ki
İlm-i kelam ile uğraşıp sapıtmak yanında, büyük günah işlemek hafif kalır. Ehl-i sünnet itikadını iyi öğrenmeden önce, ilm-i kelam ile uğraşmanın zararı bilinseydi, kelam ilmi ile uğraşmaktan, aslandan kaçar gibi kaçınılırdı. (İmam-ı Şafii)
Bid’at ehli ile kelamcıların şahitlikleri kabul değildir. (İmam-ı Malik)
Kelam ilmi ile uğraşan hep şüphe içindedir, iflâh olmaz. (İmam-ı Ahmed)
Kelam ilmi ile uğraşan imam olamaz, zamanla dinden çıkar. (İmam-ı Ebu Yusuf)
Resulullah efendimiz, fıkhı teşvik etti, kelamı yasakladı. (Hadis âlimleri)
Kelam ilmi ile uğraşanların çoğu zındık olur. (Fetava-i Bezzâziyye)
Fıkıh öğrenmek her Müslümana farz-ı ayndır. (İbni Abidin)
Tasavvuf sayesinde iman sağlamlaşır. Akıl ile, delil ve ispat ile kuvvetlenen iman böyle sağlam olmaz. (İmam-ı Rabbani)

Seyyid Abdülhakim Arvasi
 hazretleri de buyuruyor ki:
İman, Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği şeyleri, tahkik etmeden, akla, tecrübeye ve felsefeye uygun olup olmadığına bakmadan, tasdiktir. Akla uygun olduğu için tasdik etmek, aklı tasdik etmek olur, Resulü tasdik etmek olmaz. Yahut Resulü ve aklı birlikte tasdik etmek olur ki, o zaman Peygambere itimat tam olmaz. İtimat tam olmayınca, iman olmaz. Çünkü iman parçalanmaz. Hadis-i şerifte, (Dini aklı ile ölçen kadar zararlı kimse yoktur) buyurulmaktadır. (Taberani)

İman kıymetlidir
Cahil ve âlim herkes, kelam ilmi ile uğraşmayı bırakıp, ilmihal bilgilerini öğrenmeye çalışmalı; zira fıkıh ilmi zaruri lazımdır. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(İmanın sermayesi fıkıhtır.) [Deylemi]
(Fıkıh ilmi her Müslümana farzdır.) [İ.Maverdi]
(Dinin temel direği fıkıhtır.) [Beyheki]

Fıkıh ilmi ise, nakli esas alan doğru bir ilmihal kitabından öğrenilir. Bir Müslümanın, imanını ehl-i sünnet itikadına göre düzelttikten sonra, imanın gereği olan amellerini ilmihale uygun yapması gerekir. Ayrıca imanını tehlikeye düşürecek iş ve sözlerden de uzak durmalıdır. Çünkü iman ne kadar kıymetli ise, zıddı olan küfür de o kadar kötüdür. İmanı kurtarmak için ibadetleri yapmak ve haramlardan kaçmak gerekir. Bilhassa küfre düşürücü söz ve hareketlerden sakınmalıdır. Mesela imanını çok kuvvetli sanan biri, Allah dostlarından birine düşman olsa veya Allah düşmanlarından birini sevse, yahut, (Kuşların uçuşunda ilahi şuuru görüyoruz) veya (Bu iş Allah’ın aklına aykırıdır) dese, yaptığı ibadetler kıymetsiz olur ve Cehenneme gider. Çünkü küfre düşürücü ifade kullananın imanı gider. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı gider de haberi olmaz. Halbuki ondan, gömleğin çıktığı gibi, iman çıkmış olur.) [Deylemi]


Yabancı dil öğrenmek
Sual:
 Yabancı dil öğrenmek iyi olur mu?
CEVAPElbette iyi olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir kavmin dilini öğrenen, onların zararlarından korunmuş olur.) [F.Bilgiler]

Eshab-ı kiramdan Zeyd bin Sabit hazretleri buyuruyor ki:
(Resulullah bana Yahudi dilini öğrenmeyi emretti, ben de öğrendim. Yahudilere gönderilen mektupların çoğunu bana yazdırırdı. Onlardan gelen mektupları bana okuturdu.) [Tirmizi]

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri de buyuruyor ki:
İslam dininin üstünlüklerini, rahat ve huzur kaynağı olduğunu ve medeniyete, fende ve ahlakta ilerlemeye ışık tuttuğunu dünyaya bildirmek için, kısacası, İslamiyet’e ve bütün insanlara hizmet etmek için, yabancı dil öğrenmek muhakkak lazımdır.

Fıkıh ve ilmihal
Sual: 
Fıkıh kitabıyla, ilmihal kitabı aynı şey midir?
CEVAPİmam-ı a’zam hazretleri, (Fıkıh, lehine ve aleyhine olanı bilmektir) buyuruyor. Fıkıh ilmi, ef’al-i mükellefini yani, bedenle yapılması ve sakınılması gereken emirleri, yasakları ve mubahları öğretir.

Fıkıh bilgisi dörde ayrılır:
1- İbadet bilgileri, [Namaz, oruç, zekât, hac, cihat bilgileri],
2- Münakehat, [Evlenme, boşanma, nafaka ve dalları],
3- Muamelat [Alış veriş, kira, şirketler, faiz, miras bilgileri],
4- Ukubat. [Hırsızlık, gasp, katillik gibi suçlara verilen cezalar].

İlmihal bilgileri içinde fıkıh bilgileri olduğu gibi; tefsir, kıraat, hadis, kelam, tasavvuf gibi diğer din ilimleri; mantık, münazara, fizik, kimya, tıp ve astronomi gibi fen ilimleri de bulunur. Fen bilgileri, İslami ilimlerin bir koludur. Bunun için ilmihali öğrenmek, dinin tamamını öğrenmek olur.





Sufilerin en önemli tarafı amele verdikleri önemdir. Onlara göre sadece bilmek yetmez esas önemli olan yaşamaktır. Zira Kuran-ı Kerim sahip olduğu ilmi yaşamayan Beni İsrail âlimlerini kitap yüklü merkeplere benzetmiştir (Cuma, 5). Ne var ki ilim olmadan yapılan amel de insanı sapıklığa, bidatlara götürür. Bu konuda sufilerin ölçüsü İmam Malik’in şu sözü olmuştur:

“Kim tasavvuf ilimlerine dalar da fıkıh ilmini ihmal ederse zındık olur, kim de fıkıh ilmini öğrenir tasavvuf ve diğer manevi ilimlerden uzak kalırsa fâsık olur, bu ikisini kendinde cem eden ise hakikat ehli olur.”

İmam Malik’in bu sözü günümüzdeki maneviyat ehli için çok önemlidir. Zira bazı sufiler zahiri ilimleri kabuk ilmi, kışır ilmi diyerek küçümserken, zahiri ilim sahipleri de manevi terbiye ve tezkiye yolu olan tasavvufu ve sufileri küçümsemekte, tasavvufu uçan kaçan insanların hayal dünyası olarak görmektedirler.

Sufilerin ilim konusundaki bu hatalı tutumu maazallah onları zındıklığa götürmektedir. Şöyle ki ilimden uzak duran cahil sufi ya kendi gördüğü rüyalara ya da etrafındakilerin her tür keşif ve ilhamlarına körü körüne inanacaktır.
Sufilerin ilimleri hâl ilmidir. Haller ise amellerin neticesinde ortaya çıkar. Hallerin doğru olması ise salikin amellerini düzgün ve hakkıyla yapmasına bağlıdır. Amelleri düzgün yapmak ise onları tanımak, ve her birinin özelliklerini bilmekle mümkün olur. Bu da namaz, oruç gibi konularda şeriatın ahkâmını ve evlenme, boşanma, alış veriş gibi beşeri ilişkilerdeki muamelatı bilmekle olur. (29. Mektup)

İmam’a göre bu tür ilmihal bilgilerini çalışarak herkes öğrenebilir, ve bu ilimlerden sufi olsun olmasın hiç kimse müstağni kalamaz. Hatta kesbi olan bu tür ilimleri gayret ederek öğrenmeyenler çok daha zor olan vehbî ilimlere ulaşamaz. Bu sebeple İmam, tasavvufi sohbetlerde sadece sufi kitaplarının okunmamasını bunun yanında fıkhi eserler de okunmasını tavsiye eder:

“O halde şerefli meclislerimizde tasavvufi eserler okunduğu gibi, fıkıh kitapları da okunmalıdır. Farsça yazılmış fıkıh kitapları çoktur.” İmam daha da ileri giderek şöyle der: “hatta meclislerimizde tasavvuf kitapları okunmasa zararı yoktur. Çünkü onlar hallerle ilgilidir. Söz ve lafa sığmazlar. Halbuki fıkıh kitapları okumamakta zarar ihtimali vardır. (29. Mektup)

İmam Rabbani’nin bu sözleri gerçekten ilginçtir. Zira ona göre tasavvuf zahiri ilimler olmadan olmaz. Maneviyatın neşri ise satırlardan değil sadırlardan yani kalplerden kalbe olacaktır. Bu sebeple tasavvufi kitapları okumaktan çok onları yaşayan insanların beraberlikleri salike fayda verecektir. İmam aynı mektubunda ilim olmadığında sufilerin düşebilecekleri hataları şu şekilde beyan eder:
Sufiler arasında ilim ve marifet dengesine ehemmiyet vererek zülcenaheyn olan o kadar büyük zevat vardır ki, bizim yakın tarihimizde yaşayan İsmail Hakkı Bursevi gibi tefsir yazanlar, İbrahim Hakkı Erzurumi gibi her ilim dalında bir şaheser olan tüm marifetleri kendinde cem etmiş adı üstünde “Marifetname” telif edenler bunlara güzel birer örnektir. Bu tür büyük Allah dostları arasında olan Bahru’l -medîd adlı tefsirin müellifi İbn Acibe ilim tahsilini şu şekilde anlatır:

Allah’a hamd olsun, ilim tahsilimiz ibadet hayatımızla başbaşa gidiyordu. Gece namazına (teheccüde) kalkmadığımız günler çok nadirdi. Geceyi üçe bölmeyi âdet edinmiştim. İlk üçte birini uykuyla, ikincisini teheccüdle, son üçte birini de ilim mütalaasıyla geçirirdim. Kendimi ilim ve ibadete vermek için yalnızlığa alışmıştım, hiç bir ilim meclisine de abdestsiz oturmazdım. (İbn Acîbe, el-Fehrese, s.32)

İmam Malik’in de belirttiği üzere marifete ulaşanlar İbn Acibe örneğinde olduğu gibi ilim-amel-ibadet dengesini koruyan kimselerdir.
Maksatları âlimler köprüsünü yıkmak

Sual: "Kusursuz kul olmaz. Âlimlerin hatası olur. Bu bakımdan imam-ı a’zamı, imam-ı Şafii ve imam-ı Gazali gibi âlimleri eleştirmek gerekir. Mesela imam-ı Gazali’nin hatası çoktur. Kitaplarında uydurma hadis var" deniyor. Böyle söylemek doğru mudur?
CEVAP
"Kusursuz kul olmaz" sözü doğrudur. Fakat "imam-ı Gazali, hata etmiştir, kitaplarında uydurma hadis vardır" sözü yanlıştır. Böyle söyleyenler, âlimin dindeki ve Allah katındaki yerini bilmeyen kimselerdir. Hadis-i şerifte, (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) buyuruldu. (İbni Mace)

Âlimlerin kıymetini ve onlara uymamızı emreden âyetlerden bazılarının meali şöyledir:
(Bilmiyorsanız âlimlere sorun!) [Nahl 43]

(Bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43]

(Bunun hükmünü Peygambere ve ülül-emre [âlimlere] sorsalardı, öğrenirlerdi.) [Nisa 83]
[Âyet-i kerimede geçen ülül-emrin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılıdır. Peygamber efendimiz de (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimi)]

Hadis-i şeriflerde ise buyuruldu ki:
(Âlimlere tabi olun! Çünkü onlar, dünya ve ahiretin ışıklarıdır.) [Deylemi]

(Âlimler, kurtuluş yolunu gösteren birer rehber ve kılavuzdur.) [İ. Neccar]

(Bilmediklerinizi salih[âlim]lerden sorup öğrenin!) [Taberani]

Büyükler hakkında böyle konuşmak çok çirkindir, edebe aykırıdır. İmam-ı a'zam, imam-ı Gazali ve imam-ı Rabbani hazretleri de müctehid birer imamdır. İtikadda ayrılık olmaz. Peygamber efendimiz, bu ümmetin 73 fırkaya ayrılacağını, 72 sinin bid'at ehli olup Cehenneme gideceğini, bir fırkanın kurtulacağını bildirmiştir. Fırka-i naciyye denilen bu fırkanın Ehl-i sünnet vel-cemaat fırkası olduğunda Ehl-i sünnet âlimleri ittifak etmiştir. Bu ittifakta hata olmaz. Çünkü Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetimin âlimleri, dalalet üzerinde birleşmezler, yanlış bir iş üzerinde ittifakta bulunmazlar.) [İbni Mace]

Müctehidin amele ait işlerdeki hatasına da sevap vardır. Sonra bir müctehid, diğer bir müctehidin hata ettiğini söylemez. Çünkü (İctihad, ictihadla nakzedilmez) kaidesi meşhurdur. Mesela, imam-ı Şafii hazretleri, deriden çıkan kanın abdesti bozmayacağına, imam-ı a'zam hazretleri de bozacağına ictihad etmiştir. Şimdi bunlardan birine (Hata) denmez. Farklı ictihad denir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlim, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevap alır.) [Buhari]

Sevap olan bir şey için hata tabirini kullanmak caiz değildir. Böyle farklı ictihadlar da Allahü teâlânın bir rahmetidir. Nitekim Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlimlerin ihtilafları, farklı ictihadları rahmettir.) [Beyheki]

Sevap ve rahmet olan bir ictihadı için, bir âlime hata ettiğini, ya cahil yahut da bid'at ehli söyler. İbni Teymiye ve Mevdudi gibi bid'at ehli, imam-ı Gazali hazretlerinin yazılarına kusur isnat etmiştir. İbni Hacer-i Mekki hazretleri, (imam-ı Gazali hazretlerinin yazılarına kusur isnat eden, ya hasetçidir veya zındıktır) buyuruyor. İmam-ı Rabbani hazretleri de, bid'at ehlinden yılandan, canavardan kaçar gibi kaçmak gerektiğini bildirmektedir.

Mezhepsiz bir yazar, (imam-ı a'zamın, imam-ı Şafii ve Gazali’nin zaaflarından bahsetmekte, sahabenin hatalarını söylemekte ne sakınca vardır? Bunların dokunulmazlığı mı vardır? Tenkit kapısı kapatılmak ve fikir hürriyeti katledilmek mi isteniyor?) gibi hezeyanlar savuruyor. Ama aynı mezhepsiz, Abduhu, Efganiyi, Reşit Rızayı tenkit eden biri çıksa, hemen mezhepsizlik kılıcını sallayıp, (İslamı bütünüyle yaşayan bu âlimleri tenkit eden haindir, düzenin uşağıdır) diyor. İslam âlimlerini tenkit etmek fikir hürriyeti, mezhepsizleri tenkit etmek ise hainlik... Mezhepsizlerin ölçüsü bu...

Peygamber efendimiz, (Âlimler benim vârisimdir) ve (Eshabım anılınca dilinizi tutun) buyuruyor. Mezhepsiz ise, fikir hürriyeti diyerek saldırıyor. Âlimlere saldıran belasını bulur.

Başka bir yazar da, (imam-ı Gazali’nin kitaplarında dine aykırı mesele varsa ne yapacağız?) diyerek, sanki Hüccet-ül İslamın kitaplarında dine aykırı mesele var gibi göstermeye çalışıyor. Halbuki gerek imam-ı Gazali hazretlerinin ve gerekse diğer İslam âlimlerinin kitaplarında dinimize aykırı bir mesele bulunmaz. Çünkü farklı ictihad, dine aykırılık değil, dinin emri olup rahmettir. Rahmete hata denmez. Âlimlerin hatası da müslümanlar için hüccettir. (İmam-ı a'zamın sözü hak ise al, değilse at) diyerek, istisnasız, bütün âlimleri senet olmaktan çıkarıyor. (Âlimlere göre değil, hakka göre ölç!) diyor. Hakkı biz biliyoruz da, âlimler bilmiyor mu? Hakkı, âlimler bilemezse biz nasıl bileceğiz? (Elimizde temel ölçü olarak Kur'an olduğuna göre hakkı bâtıldan ayırırız) diyor. Peki, âlimlerin ellerinde Kur'an-ı kerim yok muydu? Onlar yanılabiliyor da mezhepsizler niye yanılmıyor? Bütün maksatları âlimler köprüsünü yıkmaktır.

Mezhepsizler, fikir anarşisi çıkartmak, hak ile bâtılı karıştırmak ve hak yol üzerindeki köprüleri yıkmak istiyorlar. Âlimlerin kurduğu köprüleri yıkıp, bid'at denizinde insanları boğmak istiyorlar. Fakat, âlimlerimizin kurduğu bu köprüler, bid'at ehlinin üfürmesiyle yıkılacak kadar zayıf değildir.

Kötülerin kötülüğünü açıklamalı
Dinimiz ilme ve âlime büyük önem verir. Bize ilmi bildiren âlimlerdir. Hadis-i şerifte, (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) buyuruldu. Peygamberlerin vârisleri olan âlimlere dil uzatan, onları âlim oldukları için kötüleyen kimsenin imanı gider. Bir de İslam âlimi sanılan ve dinimizi içten yıkmaya çalışan dinde reformcular vardır. Bunların ihanetlerini söylemek, kötülemek olmaz. Dinin emrine uymak olur. Kötüye kötü, kirliye pis demek yanlış değildir. Temize pis demek kötülemek olur.
Kötülerin kötülüğünü açıklamak, Müslümanları onların zararından korumaya çalışmak farzdır.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bid’atler yayılıp, bu ümmetin sonra gelenleri, öncekilere lanet edince, ilim sahipleri bunu herkese bildirsin! Bildirmeyip ilmini gizleyen, Kur’an-ı kerimi gizlemiş sayılır.) [İ.Asakir]

(Ortalık karışır, yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve Eshabıma dil uzatılırsa, doğruyu bilen herkese bildirsin! Doğruyu bilip de gücü yettiği halde bildirmezse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerine olsun!) [Deylemi]

Bu durumda bir Müslüman nasıl olur da "Bana ne" diyebilir? Gücü yettiği halde nasıl lanete müstahak olabilir?

Reformcunun biri çıkıyor, (Ortalık iyice aydınlandıktan sonra oruca başlanır) diyerek milletin orucunu ifsada çalışıyor. Bekara suresinin 187. âyetinde, (Sabahın beyaz ipliği [aydınlığı] siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyip için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın!) buyurulmuştur. Bu ipliklerin, gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığı olduklarını anlatmak için, daha sonra fecrin kelimesi nazil oldu. Gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığı, iplik gibi birbirinden ayrılınca, oruca başlanır. Sabah namazının vakti girmeden önce yiyip içme kesilir.

Bir başka reformcu, (Bugün camilerde kılınan namazlar, Peygamberin kıldığı namaza uymuyor) diyor. Namazın nasıl kılınacağını da bildirmiyor. Namaz kıldırmamak için her yola başvuruyor. Namaz kılmadığı, oruç tutmadığı, her çeşit günahı işlediği için, (Amelsiz iman makbul, fakat imansız amel makbul değildir) diyor. Sözü doğru ise de, maksadı başkadır. (Namaz kılmasam da, her günahı işlesem de bana sapık diyemezsiniz) demek istiyor.

Yine aynı reformist kişi, (Kur’anı zamana ve mekana göre yeniden ictihadımla yorumlayıp "Çağdaş ilmihal" yazacağım) diyor. Yani, ictihad adı altında dinde reform yapmak ve bütün sapık fikirlerini buraya koymak, böylece halkı zehirlemek istiyor.

Böyle reformcular için, (Bu kimselerin hiç iyi tarafı yok mudur?) denilmesi doğru değildir. Cenab-ı Hak, imansızların yol, köprü, cami, yaptırmak gibi hiçbir ameline sevap vermiyor, Cehenneme atıyor. Böyle kimselerin ihanetlerini açıklamak, onları kötülemek olmaz. Böyle kötü din adamları, din, iman hırsızlarıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimlerin iyisi, insanların en iyisidir. Âlimlerin kötüsü ise, insanların en kötüsüdür.) [Bezzar]

(Yazıklar olsun kötü âlimlere ki, ilmi ticarete alet ederler. Devlet adamlarına yaklaşır, menfaat temin etmeye çalışırlar. Bunların yaptıkları ticaret, kesada [darlığa, kıtlığa] uğrasın!) [Hakim]

(Bir zaman gelir ki, âlimler fitne çıkarır, camiler ve hâfızlar çoğalır, ama, [hakiki] âlim bulunmaz.) [Ebu Nuaym]

Pırlantaya cam demek gibi
Sual: Bazıları imam-ı Gazali’ye İslam filozofu diyorlar. Âlime filozof denir mi?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri, kendi zamanındaki fıkıh âlimlerinin en üstünü idi. Şafii fıkıh kitapları, hep onun kitaplarından vesikalar vermektedir.

Bu büyük İslam âlimine ve benzerlerine, (İslam filozofu), yazılarına ve bütün (İlm-i kelam), yani (Akaid) kitaplarına da, (İslam felsefesi) diyorlar. Halbuki, İslamiyet’te felsefe yoktur. İslam âlimleri, filozof değildir. Felsefe, din, ruh ve ictimai bilgi cahillerinin, bu bilgilerden, kendi kısa akılları ile ve zamanlarındaki fenni keşiflere göre, anladıklarına, yani bozuk düşüncelerine denir. İslam âlimlerinin kitapları ise, ilim sahiplerinin, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden çıkardıkları bilgilerdir. İslam bilgilerine felsefe demek, pırlantayı cam parçalarına benzetmek gibidir. İslam âlimlerine felsefeci demek de, pırlantaya cam demek gibi olup, bu yüksek âlimlere hakaret etmek olur.

Din düşmanlarının âlimlerimize saldırması
Din düşmanlarının, dine ve din âlimlerine saldırması yadırganmaz. Âlimlerin de meşhur ve tesirli olanlarına saldırırlar. Özellikle imam-ı Gazali hazretleri, onlar için hedef tahtasıdır. Dinimizi içten yıkmaya çalışan reformcular da, aynı şeyi yapıyorlar. Bazı ahmaklar da, meşhur olmak için cami duvarını kirletmeyi, yani İslam âlimlerine saldırmayı tercih ediyorlar.

İslam âlimi kime denir? Her dalda uzman olan âlimler vardır. Fıkıh âlimi, hadis âlimi, tasavvuf âlimi, kelam âlimi, fen âlimi gibi. Bunların hepsini bilene İslam âlimi denir. Bilmek de yetmez. Bildikleri ile amel etmesi ve ihlaslı olması da şarttır. Onun için ilim, amel ve ihlas sahibi olan müslümana İslam âlimi denir. Bu üçünden biri noksan olana kötü din adamı, yobaz denir. Mason Abduh, çömezi mezhepsiz Reşit Rıza ve günümüzde bunların peşinden giden bid’at ehli birer yobazdır. İslam âlimi, dinin bekçisi, yobaz ise, şeytanın yoldaşıdır. Dört mezhebin imamı, imam-ı Rabbani ve imam-ı Gazali gibi müctehidler, İslam âlimidir. İşte Resulullah efendimiz, bu âlimler için, (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) buyurdu. (İbni Mace)

İmam-ı Birgivi, “İslam âlimlerince yazılan bir din kitabına hakaret etmek, bu âlimlerden biri ile alay etmek ve saygı göstermek gereken bir şeye hakaret etmek, hakaret edilmesi gereken bir şeye saygı göstermek küfürdür” buyuruyor.

Mezhepsizler, demagojiyi iyi becerirler. Mesela imam-ı Birgivi’nin yukarıdaki sözünü alarak, “Sizler çelişki içindesiniz, Efgani ve Abduh gibi âlimleri kötülediğiniz için kâfirsiniz” derler. Aynı mantıkla, imam-ı Gazali hazretlerine saldırırlar. “Gazali, İslam filozoflarına kâfir diyor, Kur’ana aykırı hadisleri İhya’sına almıştır, sahih hadisle, uydurma hadisi ayıramazdı. Gazali şimdi yaşasaydı İhya’yı yazmazdı” gibi hezeyanlarda bulunuyorlar. Mezhepsizler, bir hadisin Kur’ana aykırı olduğunu biliyor da, koca imam bilemiyor mu?

Büyük âlim İbni Hacer-i Mekki hazretleri, imam-ı Gazali hazretlerinin yazılarında kusur bulan kimse, ya hasetçidir veya zındıktır buyuruyor. (El- i’lam bi-kavâti’il-islam)

İbni Âbidin hazretleri, imam-ı Gazali, zamanının hüccet-ül-İslamı ve âlimlerin en üstünü idi. Ona dil uzatan kimse, cahillerin en cahili, fâsıkların en kötüsüdür buyurdu. (El-Ukud-üd-dürriyye)

Kâtip Çelebi, Bütün din kitapları yok olsa, imam-ı Gazalinin kitapları, bu boşluğu doldurabilir, hatta İhyâ’sı bile kâfi gelir diyor.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri de, imam-ı Gazali’nin İhyâ kitabı, bütün âlimlerce doğru ve yüksektir. Bir gayrı müslim, severek yapraklarını çevirirse, müslüman olmakla şereflenir buyuruyor.

Sual: Eskiden daha çok, imam-ı Gazali’ye, kitaplarına uydurma hadis aldı diye mason Abduhçu mezhepsizler iftira ederdi. Şimdi de, din cahilinin biri, (Matematiği zararlı, fen ilimlerini gereksiz, felsefeyi İslama aykırı gören Gazali, bilimsel uyanışı yıkmıştır) diye iftira ediyor. İmam-ı Gazali’nin kitapları meydandadır. Bu iftira nasıl yapılabiliyor?
CEVAP
Din düşmanları genelde, açıkça saldırmıyor. İslam âlimini, tesettürü, tesbihi, takkeyi bahane ederek dini kötülüyor. Hangi din düşmanına sorarsanız sorun, (Ben Müslümanlığa karşı değilim, ben irticaya karşıyım. Kadınların kapanmasına karşıyım. Araplara para yedirmek için hacca gidilmesine, medreselere, Kur'an kurslarına karşıyım) gibi cevaplar verir. Halbuki karşı olduğu hususlar, dinde bulunan şeylerdir.

İmam-ı Gazali hazretleri, eserlerinde, özetle buyuruyor ki:
İslami ilimler, akli ve nakli ilimler [din bilgileri] olmak üzere ikiye ayrılır. Akli ilimler [fen bilgileri], akıl ile incelenerek, tecrübe edilerek ve hesaplanarak elde edilir. Bu ilimler, nakli ilimlerin anlaşılmasına ve tatbik edilmesine de yardımcıdır. Öğrenilmeleri farz-ı kifayedir. Bu ilimler, matematik, mantık ve bütün tecrübi ilimlerdir. Hadis-i şerifte, (İlim Çin’de de, [çok uzakta ve kâfirde de] olsa, gidip alınız) buyuruldu. Bir islam şehrinde, fennin yeni bulduğu bir alet, bir vasıta yapılmayıp, bu yüzden bir müslüman zarar görürse, o şehrin idarecileri mesul olur.

İslami ilimlerin tasnifi
Fennin ilerlemesi, Allahü teâlânın varlığını ve kudretini daha fazla meydana çıkarmaktadır. Astronomi ve anatomi bilmeyen, Allahü teâlânın varlığını ve kudretini iyi anlayamaz. Akli ilimler, iyi, kötü ve mubah olarak üçe ayrılır:
1- İyi olanlar: Tıp, matematik ve benzeri ilimlerdir ki, bunlar da farz-ı kifaye ve fazilet olmak üzere ikiye ayrılır:
a) Farz-ı kifaye olanlar: Fen bilgileri böyledir. Mesela tıp, insanın sıhhatli olarak yaşayabilmesi için zaruridir. Hesap ilmi, alışveriş, miras, vasiyet ve bütün muamelatta zaruridir. Bu ilimleri bir beldede bilen bulunmazsa halk zorlukla karşılaşır ve hepsi birden mesul olur. Fakat ihtiyaç nispetinde bilenlerin bulunması kâfidir. Bu suretle diğerleri de bu mecburiyet ve mesuliyetten kurtulmuş olur. Tıb ve hesap gibi fen ilimlerine farz-ı kifaye dememize şaşmayın. Hakikat şu ki: Bütün sanatların asılları aynı hükümde olup farz-ı kifayedir. Rençberlik, dokumacılık, siyaset, dikicilik, tıp v.s. Bir ülkenin tabibi olmazsa hastalık çoğalır, insanlar işinden gücünden kalır, takâtten kesilir ve nihayet ölüme mahkum olur.
b) Fazilet olanlar: Fen ilimlerinin, çok ender gerekecek en ince teferruatına inmektir. Bu da, gereken kısımları anlamayı kolaylaştırması bakımından bir fazilet ve üstünlüktür.

2- Kötü olanlar: Bunlar dinde yeri olmayıp, hiçbir fayda sağlamayan, sihir [büyü], tılsım, telbisat [sahteyi doğru gibi gösterip aldatma ilmi] gibi.

3- Mubah olanlar: Şiir öğrenmek, eski tarihlerle meşgul olmak gibi. Bu ilimlerin hepsi makbuldür. İlim bizatihi kötü değildir. Yanlış yerlerde kullanılırsa zararlı olur.
Astronomi ilmi de kötü değildir. Peygamber efendimiz, (Kaderden, yıldızlardan ve Eshabımdan bahsedilince sükut edin) buyurdu.

Kırk gün sonra ölür
Bazı hallerde cehalet, bazıları için daha faydalıdır. Çocuğu olmayan, bir hanım doktora gider. Doktor, nabzına bakıp, “Doğurmadığı iyi, çünkü bu kadın, kırk güne kalmaz ölür” der. Hanımı dehşetli bir korku sarar, vasiyetini yapar. Kırk gün yemez içmez, üzüntü içinde günleri geçer. Kırk gün geçtiği halde ölmeyince, kocası doktora durumu bildirir. Doktor der ki:
- Şimdi çocuk doğurur.
- Nasıl olur doktor bey?
- Hanımınız çok şişmandı. Ondaki yağın çocuk olmasına mâni olduğunu anladım. Bu kadını ölüm korkusundan başka bir şey zayıflatmaz diye onu ölümle korkuttum. Şimdi zayıfladı, yağ eridi, çocuğun doğmasına mani kalmadı.

İşte şu kıssa bazı kimselerin bazı ilimleri bilmemesinin iyi olacağına bir örnektir. Peygamber efendimiz de, (Faydası olmayan bilgiden Allahü teâlâya sığınırım) buyuruyor. (İhya)

İmam-ı Gazali hazretleri, Yunan felsefecilerinin küfre düşürücü bütün sapıklıklarını tespit etmiştir. Bunlardan üçü şudur: Felsefeciler diyor ki:
1- Âlem, Allah gibi ezeli ve ebedidir.
2- Allah, cüzi olan şeyleri bilmez.
3- Cismani ve bedeni bir haşr, dirilme yoktur. (Tehafüt-ül-felasife)

İmam-ı Gazali hazretlerinin fikirleri bunlardır. Bu fikirlerin ilme düşmanlıkla veya geri kalmışlıkla, ilerlemeye mani olmakla ne ilgisi vardır?

Sual: Dini bilgim yoktur ancak yazdığınız bütün bilgiler yanlış. Sebebi de aklıma ve diğer gazetelerden okuduğum bilgilere uygun gelmiyor. Mesela (İlim Çin’de de olsa alınız) sözü, hadis olmadığı halde, hadis diye nasıl yazabiliyorsunuz? Bir gazetede hadis olmadığını okudum. Gazali’nin İhya’sından aldığınız yazı da yanlıştır. Bir doktor bir kadına, 40 gün sonra öleceksin nasıl diyebilir? Gazali de sizler gibi kara cahilin biri imiş. Bu asırda onun bildirdikleri ile hareket edilir mi?
CEVAP
1- Tıp bilgisi olmayanın bir doktoru tenkit etmesi gülünç olduğu gibi, dinimizden tamamen habersiz biri, dini konuda kulaktan duyduğu, gazetelerden okuduğu, yalan yanlış bilgiler üzerine, imam-ı Gazali hazretleri gibi, büyük bir din otoritesini nasıl tenkit edebilir?

Tenkit edilen yazı yukarıda bahsettiğimiz yazı.

Hastasını tedavi eden doktordur. Bunu İhya’da bildiren de, imam-ı Gazali hazretleridir. Eski bir siyasetçinin zannettiği gibi, imam-ı Gazali hazretleri, bir köy imamı değildir. Sözü dinde senet büyük bir âlimdir. (radıyallahü teâlâ anh)

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kim bir âlimi aşağılarsa, Allahü teâlâ da, onu aşağılar.) [R. Nasıhin]
(Ehli olmayana ilimden bahseden, domuzların boynuna inci kolye asan kimseye benzer.) [R. Nasıhin]

(Âlimler Peygamberlerin vârisidir.) [Ebu Davud, İbni Mace, Tirmizi, Deylemi, İ. Neccar]
(Âlimler, yeryüzünün ışıkları, benim ve diğer enbiyanın vârisleridir.) [Ebu Nuaym]
(Âlimler olmasaydı, insanlar helak olurdu.) [R. Münire]
Böyle zatlara dil uzatanın dili kurur.

2- (İlim Çin’de de olsa alınız) hadis-i şerifini birkaç mezhepsiz uydurma demiş ise de, Deylemi, Taberani, Beyheki, İbni Adiy, İbni Abdilber, Muhammed Gazali gibi büyük âlim ve muhaddisler, bu hadis-i şerifin sahih olduğunu bildirip kitaplarına almışlardır. Bu âlimlere değil de, birkaç mezhepsize inanmak cahillik olur.

Âlimler hata eder mi?
Selefi görüşlü biri ile âlimlere olan itimat hakkındaki konuşmamız ilgi çekici olduğu için aynen nakletmek istiyorum. Selefi sordu:
- Namazda rükua eğilirken ayakları birleştirmenin kitapta yeri var mı?
- Halebi-yi Kebir ve Sagir, Miftah-ül cenne, Dürr-ül-muhtar ve İbni Âbidin’de var.

- İbni Âbidine inanmam.
- Nasıl olur? İbni Âbidin Hanefi mezhebinde en muteber ve en geniş bir fıkıh kitabıdır.

- İbni Âbidin kitabına uydurma hadis almıştır. Uydurma hadis alan birinin diğer yazılarına nasıl itimat edilir?
- Hangi hadis uydurmaymış?

- Ebu Hanife’yi öven hadis... Mezhep taassubuyla kitabına almış.
- İbni Âbidin hanefidir ama, aynı hadis-i şerif, Şâfii âlimlerinden İbni Hacer-i Mekki’nin Hayrât-ül-hisân kitabında da vardır. Mezhep taassubu olsaydı, Ebu Hanife ile ilgili hadis-i şerifi kitabına alır mıydı? Hiçbir İslam âliminin kitabında uydurma hadis olmaz.

- Niye olmasın, Gazali’nin kitabında bir sürü uydurma hadis var. Iraki bunları tespit etmiştir.
- Iraki kaynağını bulamadığı hadis-i şeriflere, kaynağını bulamadım demiştir. Bulamadım demek uydurma demek değildir. Sonra İslam âliminin kitabındaki bir hadis-i şerife uydurma denebilir mi?

- Kur’ana aykırı ise elbette denir.
- İbni Hacer-i Mekki, İbni Âbidin ve İmam-ı Gazali gibi âlimlerin kitaplarında uydurma dediğin hadisler Kur’ana aykırı mıdır?

- Aykırı ki uydurma denmiştir.
- Kur’ana aykırı olduğunu kim anlamış?

- Kim olacak onlara uydurma diyenler.
- Peki onlara uydurma diyenler, Kur’ana aykırı olduğunu anlamış da, imam-ı Gazali hazretleri gibi büyük bir âlim anlayamamış mı? Ne çirkin bir iftira bu? İmam-ı Gazali’nin kitabında uydurma olarak bildiğin en meşhur hadis hangisidir?

- Çok... Mesela (İlim Çin’de de olsa alın)
- Bu hadis-i şerife mezhepsizler uydurma demişlerse de, Taberani, Beyheki ve İbni Adiy gibi hadis âlimleri buna sahih demişler ve kitaplarına almışlardır.

- Peki namazda rükua eğilirken ayakların birleştirilmesi Kur’anda var mı?
- Namazın farzları Kur’anda var mı da sünnetleri olsun?

- Peki sünnette var mı?
- Dinimizde delil sadece kitap ve sünnet değil, icma ve kıyas da vardır. Âlimlerin ictihadı da senettir.

- Ben kıyası, ictihadı kabul etmem. Âlim hata edemez mi?
- Âlim hata etmez dense yanlış olmaz. Çünkü Âlimin ictihadı hatalı bile olsa senettir. Allahü teâlâ ahirette onun ictihadına göre amel edip etmediğimizi soracaktır. Buhari’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Âlim ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevap alır) buyuruldu. Bunun için hak mezhepler meydana gelmiştir.

- Birinin ak dediğine öteki kara demiştir.
- Ama bu yetkiyi Allah ve Resulünden almıştır. Bir hadis-i şerifte, (Âlimlerin farklı ictihadları rahmettir) buyuruluyor. (Beyheki)

- Hatalı bir ictihadla amel etmek caiz olur mu?
- Bir müctehidin hata ettiğini başka müctehid bilemez. İctihad ictihadla nakzedilemez. Mesela Hanefi ve Hanbeli’de gusülde ağzın içini yıkamak farz iken, Maliki ve Şafii’de farz değildir. Bunun için mezhebin birine doğru, ötekine yanlış denemez. Yanlış da olsa müctehidin ictihadı ile amel eden kurtulur. Çünkü müctehid bu yetkiyi Kitap ve Sünnetten almıştır. Farklı ictihadda bulunmak gibi, her müctehidin bir hadisten hüküm çıkarması da farklıdır. Hatta bir müctehidin sahih dediği bir hadis-i şerife, başka bir müctehid sahih değildir de diyebilir. O sahih değildir dedi diye o hadis uydurma olmaz. Sahih değildir diyen âlim, o hadise göre kendisi amel edemez. Ama sahih diyen âlim, bu hadis-i şerife göre amel eder, ona tâbi olan insanlar da amel eder.

Not: Bu hususta geniş bilgi Mezhep ve Mezhepsizlik maddesinde var.

Müslümana hakaret
Sual: Ş. Yeşil isimli biri, Sünnîlere (Sizi sofular) diye saldırmış. Ömer Nasuhi Hoca da yazdığı Ashab-ı kiram kitabında, onun sofular sözüne tepki gösteriyor. Sofu iyi bir kelimedir. Tepki gösterilmesi doğru mudur?
CEVAP
Ömer Nasuhi Hoca, (Sofu güzelse de, hakaret kastıyla söylenince tahammül edemeyiz) diyor. Elbette haklıdır. Din düşmanları da, Müslümanlara böyle saldırıyorlar. (Sen Müslüman olduğun için kötüsün) demiyorlar, çeşitli yaftalarla saldırıyorlar. Mesela, fundamentalist yani kökten dinci diyorlar. Kökten dinci olmak, yani dinine sıkı sıkıya bağlı olmak, dininden taviz vermemek kötü bir şey değil, fakat hakaret kastıyla söylendiği için, her Müslüman bu söze tepki gösterir. (Bırak onu, muhafazakârın, tutucunun biridir) diyorlar. Neyi tutuyor, neyi muhafaza ediyor? Dinini tutup muhafaza ediyor. Haramlara el uzatmıyor. Fakat bu, hakaret kastıyla söylenince tepkisiz kalınamaz.

Yine din düşmanları, geleneklerimize, törelerimize, âdetlerimize bağlı olanlara da hakaret için gelenekçi diyor. Muhafazakâr, gelenekçi gibi kelimelerin, mânâları kötü değilse de, hakaret kastıyla kullanıldığı için Müslümanlar bu kelimeleri kullanmamalı. Ehl-i sünnet âlimi demek yerine, gelenekçi âlim denmez. Mezhepsizler, âlimlere, (Nakilci, şerhçi) diye hakaret ediyorlar. Bu bakımdan, (İbni Âbidin nakilci, şerhçi bir âlimdir) demek yanlış olduğu gibi, (Gelenekçi bir âlimdir) demek de yanlıştır. Hâlbuki İbni Âbidin hazretleri nakli esas alan, şerhler yapan kıymetli bir zattır. (Nakilcinin tekiydi) diyerek ona hakaret edenlere itibar etmemelidir.
İbn Hibban, İbn Cevzi gibi zatlar bu rivayete uydurma demişlerse de, Beyhaki, Hatib el Bağdadi, İbn Abdi'l-Ber ve Deylemi gibi alimler bunu hadis olarak rivayet etmişlerdir. Ancak zayıf olduğuna da dikkat çekmişlerdir. (bk. Acluni, Keşf'ü-l Hafa, I/138)

Nitekim Beyhaki bu hadisi eserine almış ve zayıf olduğunu söylemiştir. (Beyhaki, Şuabu'l- İman, II/254)

Bu hadisi, büyük İslâm Âlimi Celâleddin Suyutî de iki ayrı rivayet olarak kitabına almıştır:

“Çin’de de olsa ilmi arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslümana farzdır. Melekler, yaptıkları işten hoşlandıkları ilim talebeleri için kanatlarını yere sererler.” (Câmiü’s-Sağîr, 1/310)

Ancak bir hadisin zayıf olması, teşvik ve sakındırma konularında onunla amel edilmesine engel değildir. İlme teşvik ettiğinden dolayı böyle rivayetlerle amel edilebilir. Ayrıca bu rivayetin bir çok yönden bize ulaştığını ve bunlardan bir ksımının "salih" ve "hasen" olabileceğini söyleyen alimler de vardır. (bk. Münavi, Feyzu-l-Kadir, 1/542-543)

Bu hadis-i şeriften şu hükümleri ve sonuçları çıkarmamız mümkündür:

1. İlim cihanşümuldur (evrenseldir). Faydalı bilgi, belli bir kavmin malı değildir ve her yerde bulunabilir. Başka bir ifadeyle, doğru bilginin milliyeti yoktur. İnsan doğru bilgiyi Çin’de de olsa aramalı ve onu her nerede bulursa almalıdır.

2. Allah, faydalı bilgiyi isteyene verir. Müslüman olup olmaması fark etmeksizin; isteyen, yoluna baş koyan, uğrunda çalışan ve istidat lisanıyla duâ eden herkes, faydalı bilgiye ulaşma hususunda Allah’tan yardım görebilir, Allah’ın yardımıyla faydalı bilgi elde edebilir. Kim bu uğurda istidat lisanını konuşturur ve Allah’tan isterse, Allah ona verir. Nitekim Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, şu yer yüzüne hâkim olan insanlık saltanatının, teknolojinin ve ulaşılan medeniyetin, Kârun gibi gururlanarak ve üzerinde boğuşularak elde edilmediğini; bütün bu medeniyetin aczi ve zaafı için insanlığın emrine verilen maddeye ait bilgilerin ürünü olduğunu; bu bilgilere ulaşmak için kendisine Allah tarafından yardım edildiğini, doğru ve faydalı bilgi öğrenme kapıları açıldığını ve bizzat aklı ve bilinci yaratan Allah tarafından doğru bilginin insana ilham edildiğini kaydeder. (Nursi, Sözler, s. 296)

3. Allah, insanoğlunu doğru bilgiyi öğrenme yetkisi ve donanımı ile donatmıştır. Yeryüzüne halife oluşunun bir alâmeti budur. Müslüman olup olmaması ayrı bir meseledir. Şüphesiz Müslüman doğru bilgiye daha çok koşmalıdır. Fakat günümüzde maddeye ait doğru bilgiler Müslüman olmayanların ellerindedir. Bunu teslim edelim. Çünkü onlar istiyorlar, onlar arıyorlar. İstidat lisanıyla onlar duâ ediyorlar. Allah da onlara veriyor.

Müslümanlara gelince... Ellerindeki dinde, doğru bilgiyi almakla ilgili sayısız emirler bulan Müslümanlar, bu konuda Müslüman olmayanlardan geri durumdadırlar. Bunun cezasını da geri kalmışlıkla ve ileri ülkelerin çantasını taşımakla çekiyorlar. Bu gün İslâm âleminin çektiği sıkıntıların başka bir sebebi yoktur.

Dün böyle değildi. Dün Müslümanlar medeniyetin, doğru bilginin ve gelişmenin üstadı idiler. Fakat bir zaman geldi ki, bilgi aramayı bıraktılar. Seleflerince aranmış ve ulaşılmış bilgileri de bilgi arayan Batı'ya cömertçe ihsan ettiler. Batı'nın Müslümanlardan bilgi almasında bir yanlışlık yoktu. Fakat Müslümanların bilgiye uzak düşmeleri, hiç olmazsa seleflerini takip etmemeleri büyük hata idi. İslâm âlemi bu durgunluğunu hâlâ üzerinden atabilmiş değil. Bu gün hacımızın Mekke’den getirdiği namaz takkeleri Çin malı, tesbih sayaçları Japon malı...

4. Her Müslüman’a ilgi alanına giren ve istidadının kaldırdığı doğru bilgiyi öğrenmek farzdır. Öğrendiklerini insanlığa hizmet olarak sunmak da sünnettir.

5. Melekler, ilim talebelerine duâ ederler, onları tehlikelere karşı Allah’ın izni ve emriyle korurlar.
İlim Çin’de de olsa alınız
İslam âlimleri ilmi pek çok şekilde tanımlamışlardır. Bunlardan en çok bilinen ve kullanılan tanım şöyledir. ilim, Bir şeyin hakikatini idrak etmek ve ma'lum olanın, olduğu hal üzere bilinmesidir. Bu tanımlamaya göre, yanlış bilgi diğer bir ifade ile yanlış ma'lûmâta ilim denilemez. Ebu Cehil'e, cahillerin atası anlamındaki bu ismin verilmesine sebep, bilinmesi gerekenleri hiç bilmemesi değil; yanlış bilmesidir. Dünya ve ahirette faydası dokunmayacak bilgi kırıntıları, mâlûmât yığınlarına sahip olmasına rağmen, esas bilinmesi gerekenleri bilmemesidir.

İslam dini ilim öğrenmeye ve tahsiline pek çok önem vermiştir. Gerek Kur’an-ı Kerim’de ve gerekse peygamber efendimiz ilim öğrenmeye teşvik etmiş ve ilim öğrenenleri övmüştür. Kur’an-ı Kerim’in ilk inen ayetinin oku emri ile başlaması bunun en önemli delilidir. Kur’an-ı Kerimde ilmin önemini ifade eden daha pek çok ayetler vardır. İşte bunlardan birkaç tanesi: (Allah iman edenleri yüceltir; kendilerine ilim verilmiş müminleri ise, [cennette] kat kat derecelerle yükseltir.) [Mücadele 11] (De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir.) [Zümer 93] (Kulları arasında Allah’tan en çok korkan âlimlerdir.) [Fatır 28]

Yine ilmin önemini gösteren ve Hz. Enes (ra) dan rivayet edilen bir hadiste Peygamber Efendimiz  (sav) “İlim Çin’de de olsa arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslüman’a farzdır….”  Buyurmuşlardır. Câmiü’s-Sağîr, 1/310

1-İlim evrenseldir. Hiçbir milletin malı değildir. İlmin milliyeti, ırkı olmaz. Doğru bilgi nerde olursa olsun alınır. Doğru bilgi ve ilim her yerde aramalı  ve nerede olursa olsun bulduğunda onu almalıdır.

2- Allah bilgiyi ve ilmi isteyene ve çalışana verir. Bu konuda Müslüman olsun olmasın her kimse ilmi ister ve bu konuda çaba sarf ederse Allah ona ilim kapılarını açar.

Kim bu uğurda istidat lisanını konuşturur ve Allah’tan isterse, Allah ona verir.

3- Her Müslüman kadın olsun erkek olsun dünya ve ahiretine yetecek doğru bilgiyi öğrenmesi farzdır.
İslami ilimler ikiye ayrılır

Sual: "Dini, ilmi, edebi ve ahlaki yayın" gibi tabirler kullanılıyor. Din ile ilim ayrı mıdır?
CEVAP
Böyle konuşup yazanlar, ya dinimizi iyi bilmiyorlar veya mezhebi kabul etmiyorlar.

İslami ilimler ikiye ayrılır:
1- Nakli ilimler. (Tefsir, kelam, hadis, fıkıh ilmi gibi.)
2- Akli ilimler. (Matematik, edebiyat ve mantık ilmi gibi.)

Görüldüğü gibi, bütün ilimler, İslam bilgileri içinde incelenir. Dini, ilimden ayıranlar, Batılı yazarların tesiri altında kalan kimselerdir. Dinimizde ahlak da var, edep de var, edebiyat da... Bu bakımdan "Dini, ilmi, edebi, ahlaki yayın" tabiri doğru değildir. Dini denilince, diğerleri kullanılmaz. Dini kelimesi kullanılmadan diğerlerinin hepsini kullanmakta mahzur yoktur.

İslamiyet, ilmin tâ kendisidir. Kur'an-ı kerimin birçok yeri, ilmi emretmekte, ilim adamlarını övmektedir. Mesela Kur'an-ı kerimde mealen (Bilen ile bilmeyen hiç bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir) buyurulmaktadır. (Zümer 9)

Peygamber efendimizin ilmi öven ve teşvik buyuran sözleri o kadar çoktur ve meşhurdur ki, gayrı müslimler dahi bunları bilmektedir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İlim, Çin’de de olsa alınız!) [Beyheki]

(Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz, çalışınız!) [Şir'a]

(Bilerek yapılan az bir ibadet, bilmeyerek yapılan çok ibadetten daha iyidir.) [Hakim]

(Şeytanın bir âlimden korkması, cahil olan bin âbidden korkmasından daha çoktur.) [Beyheki]

(İlim, benim ve diğer Peygamberlerin mirasıdır. Kim bana mirasçı olursa, Cennette benimle beraber olur.) [Deylemi]

İslam dininde kadın kocasının izni olmadan nafile hacca gidemez. Sefere çıkamaz. Fakat kocası öğretmezse ve izin vermezse, ondan izinsiz, kendisi için lüzumlu olan ilmi öğrenmeye gidebilir.

Görülüyor ki, Allahü teâlânın sevdiği, büyük ibadet olan hacca izinsiz gitmesi günah olduğu halde, ilim öğrenmeye izinsiz gitmesi günah olmuyor. Hadis-i şerifte (Nerede ilim varsa, orada müslümanlık vardır. Nerede ilim yoksa, orada kâfirlik vardır!) buyuruldu. Burada da, dinimiz ilmi emretmektedir. (Herkese Lazım Olan İman)

Pozitif ilim olmaz
Sual: Fen bilgileri için, pozitif ilimler demek doğru olur mu?
CEVAP
Bu tür ifadeler, bize Avrupa’dan geldi. Hurafelerle dolmuş, her türlü ilmî çalışmaya engel ve zıt olan kendi dinî inançlarının, bozuk, olumsuz, faydasız, zararlı olduğunu anlatabilmek için, fen bilgilerine faydalı, olumlu, pozitif ilimler demek zorunda kaldılar. Fen bilgisine pozitif [olumlu] ilim denince, din bilgilerine negatif [olumsuz] ilim denmiş oluyor. Bu tespitleri, akla mantığa uygun olmayan Hristiyanlık için doğrudur, ama Müslümanlık için çok yanlıştır. Çünkü Müslümanlıkta, fen bilgileri de, İslam bilgilerinin bir koludur. İlmi, pozitif ve negatif diye ayırmak yanlıştır.

Müslümanlıkta İslam bilgileri iki kısımdır:
1- Naklî bilgiler [din bilgileri],
2- Aklî bilgiler [fen bilgileri].

Bu ilimlerin birine pozitif, diğerine negatif denmez, çünkü ikisi de İslâmî ilimlerin bir koludur.

Pozitivist bir Fransız düşünür olan Charles Mismer (1832-1904) şöyle der:
(Hristiyanlar âlim olunca, Müslümanlar cahil kalınca dinlerinden uzaklaşır.)