İlimden istediğiniz kadar öğrenin.Vallahi onunla amel etmedikçe,ilim toplamakla
sevap kazanamazsınız.
Hz Muhammed sav
30 Ağustos 2017 Çarşamba
Gazve-i Tebük’te susuz kaldık. Hattâ bazıları devesini keser, susuzluktan içini sıkar, içerdi. Ebubekiri’s-Sıddık r.a, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma dua etmek için rica etti. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm elini kaldırdı, daha elini indirmeden bulut toplandı, yağmur öyle geldi ki kaplarımızı doldurduk. Sonra su çekildi, ordumuza mahsus olarak hududumuzu tecavüz etmedi.
29 Ağustos 2017 Salı
27 Ağustos 2017 Pazar
25 Ağustos 2017 Cuma
24 Ağustos 2017 Perşembe
21 Ağustos 2017 Pazartesi
Sultan Vahdeddin,Mustafa Kemal'i Anadoluya gönderirken ona Fermanı Humayun ve yüzbinlerce altın vermiştir.
Kadir Mısıroğlu L.Z.H sayfa 189
Kadir Mısıroğlu L.Z.H sayfa 189
Ingilizler daha 1922´de Kurtulus Savasi hakkinda kendilerine pay cikarmaya calismis. Önemli bir makalede Ingilizler Mustafa Kemal´in Istanbul´dan ayrildigi vakit niyetini bildiklerini ve milliyetcilerin silah depolari ele gecirmelerine izin verdiklerini iddia etmisler.
19 Ağustos 2017 Cumartesi
18 Ağustos 2017 Cuma
Hatim-i Tâî'nin oğlu Adiy demiştir ki: "Resulullah'a geldim, boynumda altından bir haç vardı, -ki Adiy o zaman henüz müslüman olmamıştı ve Hristiyandı- Resulullah (asv) Berâetün (Tevbe) Sûresi'ni okuyordu, bana "Ya Adiy şu boynundaki veseni at." buyurdu. Ben de çıkardım attım. "Allah'tan başka hahamlarını ve rahiplerini de rab edindiler." anlamına olan âyetine geldi, ben: "Ya Resulallah, onlara ibadet etmezlerdi." dedim. Resulullah buyurdu ki:
"Allah'ın helal kıldığına haram derler, siz de haram tanımaz mıydınız? Allah'ın haram kıldığına helâl derler, sizde helâl saymaz mıydınız?"Ben de "Evet" dedim. "İşte bu onlara ibadettir." buyurdu.
17 Ağustos 2017 Perşembe
16 Ağustos 2017 Çarşamba
15 Ağustos 2017 Salı
Hz. Ömer hutbe verirken, evliliklerin kolaylaştırılması maksadıyla:
“Mehirleri yüksek tutmayınız” der. Müslümanlar arasından bir kadın ayağa
kalkarak şöyle karşılık verir: “Allah geniş tutarken sen mi
daraltacaksın? Allah, ‘Onlardan birisine yüklerle mehir bile vermiş
olsanız, ondan hiçbir şey geri almayınız’ (Nisâ: 20) diye buyuruyor.
Bunun üzerine Hz. Ömer: “Ömer hata etti ve kadın isabet etti” demiştir.
14 Ağustos 2017 Pazartesi
13 Ağustos 2017 Pazar
Avrupa,müslümanlarla ilişki kuruncaya
kadar evlerin içinde özel banyoları bilmiyordu.Engizisyon mahkemelerinin işkencesinden kurtulmak için hristiyanlığa girmiş görünen müslümanların evlerini iki yolla öğreniyorlardı.Gece işittikleri mırıldanmalardan Kur'an okunmakta olduğunu anlıyorlardı.Diğeri ise evin içerisinde banyo olduğunu keşfetmekti.
kadar evlerin içinde özel banyoları bilmiyordu.Engizisyon mahkemelerinin işkencesinden kurtulmak için hristiyanlığa girmiş görünen müslümanların evlerini iki yolla öğreniyorlardı.Gece işittikleri mırıldanmalardan Kur'an okunmakta olduğunu anlıyorlardı.Diğeri ise evin içerisinde banyo olduğunu keşfetmekti.
Bilim alanındaki en büyük başarılar Antikçağ’da Grekler’ce, Ortaçağ’da ise müslümanlarca ortaya konmuş, bu çağda telif edilmiş olan bilimsel eserlerin
en özgün olanları Arapça ile yazılmıştır. Arapça, (VIII.) yüzyılın ikinci yarısından (XI.) yüzyılın sonuna kadar iyi tahsil görmek isteyen herkesin bilmek zorunda olduğu bilim diliydi.
Bu yüzyıllarda yaşamış Câbir b. Hayyân, Ya‘kūb b. İshak el-Kindî, Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî, Fergānî, Ebû Bekir er-Râzî, İbn Sînâ, Bîrûnî, Ebü’l-Hasan İbn Yûnus, İbnü’l-Heysem, Ömer Hayyâm gibi müslüman bilim adamlarının Batı’da eşdeğerleri bulunmamaktaydı.
Müslüman ilim adamları bilimdeki deneysel metodun da öncüsü olmuşlardır.
Öteden beri Roger Bacon’a nisbet edilen deneysel metodu kurma şerefinin aslında müslüman bilginlere ait olduğu, teori ve deneyin metodolojik bütünlüğü konusunda Bacon ve Leonardo da Vinci gibi bilim adamlarının müslümanlardan ciddi biçimde etkilendiği Batılı araştırmacılarca ortaya konmuştur
Arapça’dan Avrupa dillerine girmiş arsenal (dârü’s-sınâa: tersane), admiral (emîrü’r-rahl: amiral), arsenik (ez-zırnîk: arsenik), alembic (el-inbîk: inbik), alcohol (el-kuhl: antimon, sürme), maroquin (Morocco’dan, maroken, sahtiyan) gibi pek çok teknik kelime de Avrupa’nın İslâm bilimi ve teknolojisini benimsediğini kanıtlamaktadır
1200'lerde islam bilginleri'nin çalışmalarından etkilenmiş ibn-i heyzem, el razi, ibn_i sina ve ibn_i rüşd'ün yapıtlarını inceleyip yorumlamıştır,bu bilimadamlarının görüşlerini yaymaya çalıştığı gerekçesiyle hapse atılmış ve yaşamının son 17 yılını geçirdiği hapishanede ölmüştür.(Roger Bacon)
en özgün olanları Arapça ile yazılmıştır. Arapça, (VIII.) yüzyılın ikinci yarısından (XI.) yüzyılın sonuna kadar iyi tahsil görmek isteyen herkesin bilmek zorunda olduğu bilim diliydi.
Bu yüzyıllarda yaşamış Câbir b. Hayyân, Ya‘kūb b. İshak el-Kindî, Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî, Fergānî, Ebû Bekir er-Râzî, İbn Sînâ, Bîrûnî, Ebü’l-Hasan İbn Yûnus, İbnü’l-Heysem, Ömer Hayyâm gibi müslüman bilim adamlarının Batı’da eşdeğerleri bulunmamaktaydı.
Müslüman ilim adamları bilimdeki deneysel metodun da öncüsü olmuşlardır.
Öteden beri Roger Bacon’a nisbet edilen deneysel metodu kurma şerefinin aslında müslüman bilginlere ait olduğu, teori ve deneyin metodolojik bütünlüğü konusunda Bacon ve Leonardo da Vinci gibi bilim adamlarının müslümanlardan ciddi biçimde etkilendiği Batılı araştırmacılarca ortaya konmuştur
Arapça’dan Avrupa dillerine girmiş arsenal (dârü’s-sınâa: tersane), admiral (emîrü’r-rahl: amiral), arsenik (ez-zırnîk: arsenik), alembic (el-inbîk: inbik), alcohol (el-kuhl: antimon, sürme), maroquin (Morocco’dan, maroken, sahtiyan) gibi pek çok teknik kelime de Avrupa’nın İslâm bilimi ve teknolojisini benimsediğini kanıtlamaktadır
1200'lerde islam bilginleri'nin çalışmalarından etkilenmiş ibn-i heyzem, el razi, ibn_i sina ve ibn_i rüşd'ün yapıtlarını inceleyip yorumlamıştır,bu bilimadamlarının görüşlerini yaymaya çalıştığı gerekçesiyle hapse atılmış ve yaşamının son 17 yılını geçirdiği hapishanede ölmüştür.(Roger Bacon)
Avrupa'nın bilgi edinmesi kaçınılmazdı.
O sırada bilgi yalnızca müslümanlarda ve
onların medreselerindeydi.
Avrupa öğrenim görmek üzere kendi çocuklarını Endülüs,Kuzey Afrika,Sicilya ve diğer ilim merkezlerindeki medreselere göndermeye başladı,bu öğrenciler tıbbı,geometriyi,aritmetiği,
astronomiyi,kimyayı,fiziği müslüman öğretmenlerden öğrendiler.
O sırada bilgi yalnızca müslümanlarda ve
onların medreselerindeydi.
Avrupa öğrenim görmek üzere kendi çocuklarını Endülüs,Kuzey Afrika,Sicilya ve diğer ilim merkezlerindeki medreselere göndermeye başladı,bu öğrenciler tıbbı,geometriyi,aritmetiği,
astronomiyi,kimyayı,fiziği müslüman öğretmenlerden öğrendiler.
12 Ağustos 2017 Cumartesi
11 Ağustos 2017 Cuma
Ya âlim ol,
ya öğrenci ol,
ya dinleyici ol
veya bunları seven ol.
Beşinci olma helak olursun.
Hz Muhammed sav
Semnun: "Bir âlim için, aranıp bulunmadığı ve soruldukta: "Emirin yanındadır." denmesi ne çirkin bir seydir. Zirâ ben hocalarımdan söyle isittim: "Dünyalığı seven âlimi gördüğünüz zaman, onu dininiz adına ithâm edin." Bunu bizzât, kendim denedim. Daima arzularına muhâlefet ve kendilerine karşı geldiğim hâlde yanlarına girip çıktıktan sonra, kendimde onlara karşı bir temâyül hissettim." demişti, Ubâde b. es-Sâmit (r.a.) "Alimlerin, âmirleri sevmesi nifâk, zenginleri sevmesi ise riyâdır." dedi. Ebü Zer (r.a.): "Zâlim bir kavmin karaltısını çoğaltan (yâni zâlimler arasına karışan) kimse onlardandır." buyurdu. İbn Mesud(r.a.): "Bâzı kimseler, sultanlar huzüruna dinli olarak girer, dInsiz olarak çıkarlar." demişti, "Niye böyle oluyor?" diyenlere; "Çünkü o, sultanı memnün eder, Allah'ı gazâblandırır." seklinde cevap verdi. Ömer b. Abdülaztz bir kişiyi âmil tâyin etti. Sonra kendisine: "Bu adam, Haccâc devrinde de âmil idi." dediklerinde hemen adamı azletti. "Adam Ömer b. Abdülaziz'e: "Haccâc'ın emrinde çok az vazife gördüm." deyince, Ömer b. Abdülazız: "kötülük bakımından, onunla yarım gün sohbette bulunman da senin için kâfidir." dedi. Fudayl: "Kişi sultana ne kadar yakın olursa, Allah'tan o kadar uzaklaşır." demiştir. Said b. Müseyyeb, zeytinyağı alır, satan ve "Bu sâyede sultanlara muhtaç olmam." derdi. Muhammed b. Seleme de: "Pislik üzerinde sinek, melikler kapısındaki âlimlerden daha güzeldir." dedi.
ya öğrenci ol,
ya dinleyici ol
veya bunları seven ol.
Beşinci olma helak olursun.
Hz Muhammed sav
Semnun: "Bir âlim için, aranıp bulunmadığı ve soruldukta: "Emirin yanındadır." denmesi ne çirkin bir seydir. Zirâ ben hocalarımdan söyle isittim: "Dünyalığı seven âlimi gördüğünüz zaman, onu dininiz adına ithâm edin." Bunu bizzât, kendim denedim. Daima arzularına muhâlefet ve kendilerine karşı geldiğim hâlde yanlarına girip çıktıktan sonra, kendimde onlara karşı bir temâyül hissettim." demişti, Ubâde b. es-Sâmit (r.a.) "Alimlerin, âmirleri sevmesi nifâk, zenginleri sevmesi ise riyâdır." dedi. Ebü Zer (r.a.): "Zâlim bir kavmin karaltısını çoğaltan (yâni zâlimler arasına karışan) kimse onlardandır." buyurdu. İbn Mesud(r.a.): "Bâzı kimseler, sultanlar huzüruna dinli olarak girer, dInsiz olarak çıkarlar." demişti, "Niye böyle oluyor?" diyenlere; "Çünkü o, sultanı memnün eder, Allah'ı gazâblandırır." seklinde cevap verdi. Ömer b. Abdülaztz bir kişiyi âmil tâyin etti. Sonra kendisine: "Bu adam, Haccâc devrinde de âmil idi." dediklerinde hemen adamı azletti. "Adam Ömer b. Abdülaziz'e: "Haccâc'ın emrinde çok az vazife gördüm." deyince, Ömer b. Abdülazız: "kötülük bakımından, onunla yarım gün sohbette bulunman da senin için kâfidir." dedi. Fudayl: "Kişi sultana ne kadar yakın olursa, Allah'tan o kadar uzaklaşır." demiştir. Said b. Müseyyeb, zeytinyağı alır, satan ve "Bu sâyede sultanlara muhtaç olmam." derdi. Muhammed b. Seleme de: "Pislik üzerinde sinek, melikler kapısındaki âlimlerden daha güzeldir." dedi.
10 Ağustos 2017 Perşembe
9 Ağustos 2017 Çarşamba
Hâkimin hata edip affetmesi, hata edip cezalandırmasından daha hayırlıdır.
Hz Muhammed sav
Allah Teâlâ buyuruyor:
“Affetmeniz takvâya daha yakın bir harekettir. Aranızda lütuf ile muâmeleyi unutmayın. Şüphe yoktur ki Allah işlediklerinizi görüyor.” (Bakara suresi, 237)
“Ey iman edenler! Eşleriniz ve çocuklarınızdan size düşmanlık edenler olur, onlardan sakının. Fakat kendilerine afv ile, safh ile muâmele eder, kabahatlerini örter iseniz, bilmiş olun ki Allah da sizlere karşı ğafûrdur, rahîmdir.” (Teğabûn suresi, 14)
İslâm, mü’minlere dîne ve dünyaya âit bütün işlerde taassub ve ifrat göstermeyerek tahammüllü olmayı emrediyor.
Hain veyahut muhârib olmamak şartıyla isterse gayr-i müslim olsun herkese karşı rıfk ile muâmeleye teşvikte bulunur.
Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, halkı yirmi üç yıl dîne dâvet etmişti. O Rasûl-i Muhterem İslâm’a hikmetle, beliğ mevzularla dâvette bulunmak, sonra münâkaşa için en mûtedil tarzı tutmak husûsunda insanlar için en mütekâmil bir nümûne-i imtisâl idi. Şefîk idi, mahzâ rahmet idi.
Kur’ân-ı Kerîm; Rasûl-i zîşân -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ne kadar tahammüllü bulunduklarını ve bütün işlerde ne büyük bir rıfk u incelik, nezaket, lütufkârlık ile hareket buyurduklarını bizlere gösterecek ilâhî emirleri beyân eder.
Âlem-i beşeriyet için en müthiş hüsrân ve mahrûmiyet ocakları kesilen ihtiras, tamâh, buhl gibi çok fenâ huylara alışmaktan İslâmiyet şiddetle nefret eder. Semâhate, kereme, şefkate teşvîk eder. Ve buna sadaka, hak, zekât, birr ü ihsân, sıla, mâun gibi türlü türlü isimler verir. Çünkü isimlerin ve tarzların değişmesiyle buhle mâil olan nefisler biraz daha kolay râzı edilir. İhsana varmayan sıkı eller biraz daha çabuk açılır.
Sonra İslâmiyet birr ü ihsânın sarf cihetini yalnız fukarâ ile bîçarelere hasretmiyor, çok şumûllü, çok umûmî tutuyor. Fukarâ ile bîçârelere ihsânı nasıl teşvîk ediyorsa yetimlere, dullara, yolda kalmışlara, kölelere, câriyelere bezl-i muâvenet (yardım) etmeyi de öylece emrediyor.
Kezâlik anaya, babaya, akrabaya, uzaktaki, yakındaki komşulara, yol arkadaşına iyiliği -velev ki muhtâç olmasınlar- şiddetle emrediyor. Maksat insanlar arasındaki muhabbet, merhamet râbıtalarını kuvvetlendirmek, ruhları birbirine ısındırmak suretiyle yabancılığın ortadan kalkması, münâferet ve ihtilâf hislerinin kalblere yol bulmamasıdır.
Şüphe yoktur ki, birr ü ihsân, rıfk ile muâmele muzır temayülleri fenâ fikirleri defedecek en büyük kuvvetlerdir.
Delil isteyenler varsa âdâb-ı İslâmiye ile yükselmiş asırlardaki müslümanların arasında hükümrân olan o muhabbeti, o sükûn ve selâmeti hatırlayabilirler.
Hadis-i şeriflerde şöyle buyrulmuştur:
* Adamcağızın biri yolda giderken fenâ halde susamış, bir kuyu bulmuş içine inerek içmiş sonra çıkınca bakmış ki bir köpek susuzluktan dili çıkmış toprak yalıyor.
Adam kendi kendine susuzluk nasıl benim canıma yetti ise bunun da öyle canına yetmiş diyerek tekrar kuyuya inmiş pabucunu su ile doldurup ağzı ile tutarak çıkmış köpeği sulamış, Allah’a şükretmiş. Bunun üzerine günahları bağışlanmıştır.
Ashâb: “Yâ Rasûlallah! Hayvanlar için de bize ecir var mı?” dediler. Efendimiz (s.a.) de:
“Her ciğeri yaş mahlûkun (zî-hayâtın) yüzünden ecir var.” buyurdular.
* Dullar, bîçâreler için çalışan Allah yolunda mücâhede eden gibidir.
Hz Muhammed sav
Allah Teâlâ buyuruyor:
“Affetmeniz takvâya daha yakın bir harekettir. Aranızda lütuf ile muâmeleyi unutmayın. Şüphe yoktur ki Allah işlediklerinizi görüyor.” (Bakara suresi, 237)
“Ey iman edenler! Eşleriniz ve çocuklarınızdan size düşmanlık edenler olur, onlardan sakının. Fakat kendilerine afv ile, safh ile muâmele eder, kabahatlerini örter iseniz, bilmiş olun ki Allah da sizlere karşı ğafûrdur, rahîmdir.” (Teğabûn suresi, 14)
İslâm, mü’minlere dîne ve dünyaya âit bütün işlerde taassub ve ifrat göstermeyerek tahammüllü olmayı emrediyor.
Hain veyahut muhârib olmamak şartıyla isterse gayr-i müslim olsun herkese karşı rıfk ile muâmeleye teşvikte bulunur.
Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, halkı yirmi üç yıl dîne dâvet etmişti. O Rasûl-i Muhterem İslâm’a hikmetle, beliğ mevzularla dâvette bulunmak, sonra münâkaşa için en mûtedil tarzı tutmak husûsunda insanlar için en mütekâmil bir nümûne-i imtisâl idi. Şefîk idi, mahzâ rahmet idi.
Kur’ân-ı Kerîm; Rasûl-i zîşân -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ne kadar tahammüllü bulunduklarını ve bütün işlerde ne büyük bir rıfk u incelik, nezaket, lütufkârlık ile hareket buyurduklarını bizlere gösterecek ilâhî emirleri beyân eder.
Âlem-i beşeriyet için en müthiş hüsrân ve mahrûmiyet ocakları kesilen ihtiras, tamâh, buhl gibi çok fenâ huylara alışmaktan İslâmiyet şiddetle nefret eder. Semâhate, kereme, şefkate teşvîk eder. Ve buna sadaka, hak, zekât, birr ü ihsân, sıla, mâun gibi türlü türlü isimler verir. Çünkü isimlerin ve tarzların değişmesiyle buhle mâil olan nefisler biraz daha kolay râzı edilir. İhsana varmayan sıkı eller biraz daha çabuk açılır.
Sonra İslâmiyet birr ü ihsânın sarf cihetini yalnız fukarâ ile bîçarelere hasretmiyor, çok şumûllü, çok umûmî tutuyor. Fukarâ ile bîçârelere ihsânı nasıl teşvîk ediyorsa yetimlere, dullara, yolda kalmışlara, kölelere, câriyelere bezl-i muâvenet (yardım) etmeyi de öylece emrediyor.
Kezâlik anaya, babaya, akrabaya, uzaktaki, yakındaki komşulara, yol arkadaşına iyiliği -velev ki muhtâç olmasınlar- şiddetle emrediyor. Maksat insanlar arasındaki muhabbet, merhamet râbıtalarını kuvvetlendirmek, ruhları birbirine ısındırmak suretiyle yabancılığın ortadan kalkması, münâferet ve ihtilâf hislerinin kalblere yol bulmamasıdır.
Şüphe yoktur ki, birr ü ihsân, rıfk ile muâmele muzır temayülleri fenâ fikirleri defedecek en büyük kuvvetlerdir.
Delil isteyenler varsa âdâb-ı İslâmiye ile yükselmiş asırlardaki müslümanların arasında hükümrân olan o muhabbeti, o sükûn ve selâmeti hatırlayabilirler.
Hadis-i şeriflerde şöyle buyrulmuştur:
* Adamcağızın biri yolda giderken fenâ halde susamış, bir kuyu bulmuş içine inerek içmiş sonra çıkınca bakmış ki bir köpek susuzluktan dili çıkmış toprak yalıyor.
Adam kendi kendine susuzluk nasıl benim canıma yetti ise bunun da öyle canına yetmiş diyerek tekrar kuyuya inmiş pabucunu su ile doldurup ağzı ile tutarak çıkmış köpeği sulamış, Allah’a şükretmiş. Bunun üzerine günahları bağışlanmıştır.
Ashâb: “Yâ Rasûlallah! Hayvanlar için de bize ecir var mı?” dediler. Efendimiz (s.a.) de:
“Her ciğeri yaş mahlûkun (zî-hayâtın) yüzünden ecir var.” buyurdular.
* Dullar, bîçâreler için çalışan Allah yolunda mücâhede eden gibidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)