3 Nisan 2016 Pazar

Peygamber(s.a) şöyle buyurmuştur
Melekler dediler ki:'Yârab! O senin kulun yok mu? O bir günâhı işlemeyi irade ediyor',Allah Teâlâ şöyle buyurur:'Onu gözetleyin! Eğer o,o gün kasdettiği günâhı işlerse,işlediği günâhın bir mislini onun defterine yazın. Eğer terkederse, terkettiği o günâhı kendisi için bir hasene(sevap) olarak kaydedin. Çünkü o günâhı benim hatırım için terketmiştir.'
Müslim
Allah Teâlâ 'Eğer o günâhı işlemezse' sözüyle,'Onu Allah için terkettiğini' murad etmiştir.
Ama fâhiş bir fiili işlemeye kesinlikle azmeder, sonra o fâhiş fiili işlemek
bir sebep veya gafletten ötürü kendisine zorlaşırsa,
bu takdirde kendisine nasıl bir hasene yazılabilir.
İmam Gazali Hz İhya

Rasûlullah(sav),Mümin diğer mümin kardeşi için,birbirini kenetleyip destekleyen binâ gibidir,buyurdu ve sonra parmaklarını birbirine geçirerek bu kenetleşmenin ve dayanışmanın nasıl olacağını gösterdi.

Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri hicretin sekizinci senesi,300 kadar mücahitle Kızıldeniz yöresini teftişle görevlendirilmişti.Yanlarına bir çuval un erzak olarak verilmişti.Mücahitlerin vazifesinin 15 gün kadar uzaması üzerine erzak tükenmişti. Sahabeler yanlarında bulunan birkaç deveyi kesmek zorunda kaldılar. Derken, her gün bir hurma ile yetinmeye başladılar. Ama hurma yemek için değil emmek içindi.Cabir(RA); “O hurmanın kıymetini de bitince anladık” der. O da bitince ağaç kabuklarının suda kaynatmaktan ve bununla tegaddi etmekten başka çare kalmadı.
Herkes helak olmaktan korkmaya başladığı, dizde derman, gözde fer kalmadığı bir sırada deniz kıyısında büyük bir balığın-Anber balığı-bir tür balinanın kıyıya vurduğunu gördüler. Çok sevindiler. On sekiz gün o büyük balığı yediler.
Bediüzzaman hazretlerinin 19. Mektup’ta şöyle güzel bir tespiti var: “Malûmdur ki, Ceziretü'l-Arab, suyu ve ziraati az bir yerdir. Onun için, ahalisi, hususan bidayet-i İslâmdaki Sahabeler, dıyk-ı maişete maruzdular. Hem susuzluğa çok defa giriftar oluyorlardı. İşte, bu hikmete binaen, mucizât-ı bâhire-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın mühimleri, taam ve su hususunda tezahür etmiş. Bu harikalar, dâvâ-yı nübüvvete delil ve mucize olmaktan ziyade, ihtiyaca binaen, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma bir ikram-ı İlâhî, bir ihsan-ı Rabbânî, bir ziyafet-i Rahmâniye hükmündedir”

Başka ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim.
Benden sonra birbirinizi kırmayın.
Hz Muhammed sav
 



İbrahim b Edhem'e Hz şöyle denildi: "Neden biz Allah'a dua ediyoruz da Allah bizim duamızı kabul etmiyor. Oysa Allah Teâlâ 'Beni çağırınız! Sizin duanızı kabul edeyim' buyurmuştur". İbrahim b. Edhem cevap olarak 'Çünkü sizin kalpleriniz ölüdür de ondan' dedi, 'Acaba kalplerimizi öldüren nedir?' diye soruldu. O da şöyle cevap verdi: 'Kalplerinizi öldüren sekiz haslettir:

1.Siz Allah'ın hakkını biliyorsunuz, fakat yerine getirmiyorsunuz.

2.Kur'an'ı okuyorsunuz, fakat onun emirlerini tatbik etmiyorsunuz.

3.'Biz Hz. Peygamberi seviyoruz' diyorsunuz, fakat sünnetine göre amel etmiyorsunuz.

4.'Ölümden korkarız' diyorsunuz, fakat ölüm için hazırlık yapmıyorsunuz.

5.Allah Teâlâ 'Muhakkak şeytan sizin için düşmandır, Bu bakımdan siz de onu düşman edinin' (Fatır/6) buyurmuştur. Siz ise günahlar hususunda şeytana uyuyorsunuz.

6.'Biz ateşten korkuyoruz' diyorsunuz, oysa bedenlerinizi ateşte helâk ediyorsunuz.

7.'Biz cenneti seviyoruz' diyorsunuz, oysa cennet için hiçbir amelde bulunmuyorsunuz.

8.Yataklarınızdan kalktığınız zaman, ayıplarınızı sırtınızın arkasına atıyorsunuz. Halkın ayıplarını getirip önünüze seriyorsunuz. Böylece rabbinizi gazaba getiriyorsunuz! Acaba durum böyle iken rabbiniz sizin duanızı nasıl kabul edecektir?'


Hazreti Ömer’in hicretin 23.yılında ordu kumandanı tayin ederek İran’a gönderdiği Sariye r.a Medinede ki halife Ömer (Radıyallahu anh)’ın ”Ey Sariye, dağa dikkat et, dağa!” tarzındaki sözünü işitmiştir. Halbuki ikisi arasında beş yüz fersahtan fazla mesafe bulunuyordu.
Bu hadisede, sahabeler Hazreti Ömer’in hutbe esnasında neden böyle bir şey söylediğine bir mana verememişlerdir. Savaştan dönen Sariye (Radıyallahu anh)’a sorduklarında işin hakikati anlaşılmıştır. Savaş esnasında  düşman bir dağın arkasında pusuya yatmıştır. Sahabelerin ise haberi yoktur. Sariye (Radıyallahu anh) Hazreti Ömer’in ”Dağa dikkat et!” sözünü işittiğini ve arkadan düşmana darbe vurarak savaşı kazandıklarını anlatmıştır.



Müminlerin bir kısmına dağ gibi nur verilir.Bir kısmına daha küçük nur verilir.Hatta en son gelen bir kişiye,ayaklarının baş parmağı üzerinde bir nur verilir.O nur bazen ışık verir,bazen söner.Işık verdiği zaman iki ayağını ileriye atıp yürür.Söndüğü zaman olduğu yerde kalır.Mü'minlerin köprü üzerindeki geçişleri nurları nisbetindedir;kimi göz kırpmak kadar çabuk geçer,kimi çakan şimşek gibi,kimide bulut gibi,kimi kayan yıldız gibi,kimi yarış meydanında şiddetle koşan at gibi geçer.Ayağının baş parmağı üzerinde kendisine nur verilmiş olan kimse ise yüzüstü sürünür,el ve ayak üstü sürünerek yürür.Onun etrafına ateş isabet eder.Kurtuluncaya kadar bu durum da kalır.
Hz Muhammed sav


Günahlar birikirse,kalp mühürlenir. Kalp körleşir.Ahireti hafife alır. Dünyayı büyük ve önemli görür. Bütün kuvvetini dünyaya sarfeder. İmam Gazali İhya

Günahta ısrar ettiği halde,günahtan af taleb eden,Allah'ın ayetleriyle eğlenen kimse gibidir.
Hz Muhammed sav

Günahlar birikirse,kalp mühürlenir.
Kalp körleşir.Ahireti hafife alır.
Dünyayı büyük ve önemli görür.
Bütün kuvvetini dünyaya sarfeder.

İmam Gazali Hz İhya


Senin en şiddetli düşmanın,nefsindir. Hz Muhammed sav

Senin en şiddetli düşmanın,nefsindir.

Hz Muhammed sav