30 Ekim 2014 Perşembe

FÂTİH DERSİ’ÂM-I MUCÎZLERİNDEN MERHÛM ŞEVKET EFENDİ Şevket Efendi on üçüncü karn-ı hicrîde zuhûr eden ulemâ-yı Devlet-i Aliyye’nin ekâbir-i meşâhirindendir. Genç iken vefât etmişse de, cihân-ı ulûmu, ta’lîm ve tedrîs ile ihyâ etti. Efâzıl-ı asırdan nice zevât-ı meşhûre onun telâmîz-i ilm ü irfânıdır. Darü’l-hilâfeti’l-aliyye’de bugün rahle-nişîn-i ifâde bulunan dersi’âmlardan pek çoklarının icâzet-nâmeleri müşârun-ileyhin ismiyle müveşşahdır. Silsile-i füyûz-ı kemâlâtı halefen an selef ricâl-i istikbâle doğru uzanıp gidiyor. Sâhib-i tercüme –rahimehullah- evkāt-ı hayâtını tedrîs-i ulûma vakf eylemiş olduğundan kemalât-ı ilmiyye nisbetinde başlıca âsâr-ı kebîre tahrîrine vakit bulamamıştır. Fakat fünûn-ı şettâya dâir cevâmi’ ve medârisde sıra dersleri olarak okunan kütüb ve mü’ellefât-ı mu’teberenin hemen kâffesine pek dakīk ve amîk mütâla’âtı hâvî hâmişler yazmış ve bazı resâ’il-i müteferrika te’lîf etmiştir. Hevamiş yazdığı kitabların ekserîsi defâ’atle tab’ [6] olunarak talebe-i ulûmun eydî-i mütâla’asında tedâvül etmekde olduğu gibi risâleler dahi zînet-ârâ-yı destgâh-ı temsîl olmuştur. Müşârun-ileyh hilye-i rıfk u takvâ ile tezyîn-i zât u sıfât eylemişti. Zât-ı Hazret-i Akdes’e müte’allik mesâ’il-i ’âliyyeyi ve sıdk u istikāmete mütedâir mebâhis-i celîleyi takrîr ettiği esnâda şevk-i hakīkat ve kemâl-i havf u haşyet ile kalbi teheyyüc eder ve çok kere olur idi ki gözleri yaşarır idi. Hâlâ unutamam: Bir gün usûl-i hadîsden “Dâvud el-Kayserî” okutur iken sahâbe-i kirâmın: “Yâ Resûlallah! Zât-ı risâletme’âbınıza şeyb pek çabuk hulûl etti!..” demeleriyle mişkât-ı sadr-ı nübüvvetden 1 (هود سورة شيبتنى (sâdır olmuş ve sûre-i şerîfenin ne ciheti buna bâ’is olduğunu tekrar su’âl ettiklerinde 2 (َتْرِمُأ اَمَكْ مِقَتْاسَف (emri tesrî’-i şeyb eylediği beyân buyurulmuş diye takrîr ettiği sırada, kendini zabt edemeyip bükâ etdi ve halka-i tedrîse beht ü te’essür istilâ eylemekle ifâde ve istifâde birkaç dakīka munkatı’ oldukdan sonra o gün artık dersi ikmâl edemedi. Bu hâl-i incizâb Kādî Beydâvî Tefsîri’ni okuttuğu zamanlarda da bir iki kere kendisinde zuhûr eylemiş idi. Şevket Efendi 1253 târîhinde Dersa’âdet’de dünyaya gelmiştir. İsmi Mustafa ve pederi Tabîb Miralayı Mütercim Sâlih Rıfkı Bey’dir. İbtidâ’ İstanbul’da Avratpazarı’nda Hamdi Efendi Mektebi’nde okudu ve pederinden Farisî ile Arabî sarf ve nahvine dâir bazı mebâdî-i ulûm gördü. Bin ikiyüz altmış beş senesinde ol vakit mekâtib-i âliye-i devletden ma’dûd bulunan “Mekteb-i Ma’ârif-i Adliyye”ye duhûl etti. Mekteb-i mezkûru ikmâl etmesiyle 70 târîhinde ba-ru’- ûs-i hümâyûn Meclis-i Vâlâ Mazbata Odası’na me’mûr oldu. Bir müddet Mazbata Odası’na devam ile beraber diğer tarafdan da Bâyezîd Câmi’-i Şerîfi’nde bazı esâtizenin dersine hâzır olmuş idi. Sonra her ikisini terk ve tebdîl-i câme ederek zamanının ecille-i ulemâsından ve Fâtih dersi’âm- 1 Tirmizî, Sünen, Bâbu’t-Tefsîr, Sûretu’l-Vâkı’a. 2 Hûd, 11/112. larından merhûm Karînâbâdî Abdurrahman Efendi’nin* halka-i tedrîsine dâhil olmuş ve 79 senesi Receb’inde müşârun-ileyh Abdurrahman Efendi’den icâzet almıştır. Târîh-i icâzetden dokuz mâh evvel 78 senesinde Ebulfeth ve’l-Megâzî Sultan Mehmed Hân-ı Sânî hazretleri câmi’-i nûr-lâmi’inde üstâdının yerine Kâfiye Şerhi Molla Câmi’den derse çıktı. Merhûm-ı müşârun-ileyh 1277 senesinde bi’l-imtihân tarîk kadılığına ve mu’ahharan ru’ûs mülâzemetine nâ’il olduğu gibi 1280 târîhinde dâire-i fetevâ-penâhîde küşâd olunan ru’ûs imtihân-ı kebîrine dahi dâhil olup nâ’il-i ru’ûs olan yüz yirmi kadar zevât içinde birinci çıktı. O târîhe kadar akrân ve emsâli arasına münhasır bulunan âvâze-i şöhreti birden bire pek parlak sûretde her tarafa yayılarak artık Şevket Efendi nâmı ma’lûm-ı enâm oldu. Zikr olunan 1280 senesinde uhde-i istihkākına ibtidâ-i hâric, 81’de hareket-i hâric, 83’de ibtidâ-i dâhil, 84’de hareket-i dâhil, 85 Receb’inde Mûsıla-i Sahn, sene-i mezkûre Şevvâl’inde ibtidâ Altmışlı rütbeleri, sene-i mezkûre Zilhiccesi’nde İzmir, 89’da Edirne, 90 târîhinde Üçüncü rütbeden Mecidî nişanıyla Harameyn-i Muhteremeyn pâyeleri tevcîh ve ihsân olundu. Ve 85’de Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliye’ye a’zâ ta’yin buyurulmuş idi. Mu’ahharan dîvan-ı mezkûrun lağvı üzerine Meclis-i Tedkīkāt-ı Şer’iyye a’zâlığına tahvîl-i me’- mûriyet eyledi. Dîvân-ı Ahkâm’da iken bazı husûsât hakkındaki mütâla’âtını mübeyyin yazdığı lâyihalar Âlî Paşa’nın pek mazhar-ı takdîri olur idi. Kānûn-ı cezâ mevâddının ahkâm ve siyâsiyyât-ı şer’iyyeye tatbîkine âid mülâhazâtını kānûn-ı mezkûrun etrafına hevâmiş sûretinde tahrîr etmişse de vefâtında bu tahşiyeleri muhtevî bulunan nüsha-i kānûn diğer kütüb-i nefîse ile birlikde terekesinden satılmış ve kimin yed-i temlîkinde bulunduğu hâlâ anlaşılamamıştır. Merhûm-ı müşârun-ileyh sinn ü meslekçe kendine akrân bulunan bazı zevâta okuttuğu derslerden başka yüz elliden mütecâviz telâmizîne her gün sıra dersleri ve Bâyezîd ve Süleymâniye talebesine varıncaya kadar diğer müte’allimîne dahi kendi telâmîziyle birlikde ikindi ve ta’tîl dersleri okutmak üzere on üç seneden ziyâde müntehî dersler talebesine mahsûs ulûm-ı şettâ müzâkere ve tedris ile uğraşmış ve âdetâ kişver-i ulûmda cihad eylemiştir. Bu kadar müddet şebân ü rûzân bilâ-fasıla devam eden mütâla’a ve tedrîsden vücûduna pek vehn ü za’af târî olmakla en-nihâye mübtelâ olduğu baş ağrısından ifâkat bulamayarak 1291 senesi Muharremülharam’ının yirmi ikinci Cum’a gecesi revân-ı pâki âlem-i illiyyine pervâz etdi. Daha nice zaman temâdî-i füyûzuna intizâr olunmakda iken sinîn-i hayatının hemen otuz sekizinci sâlinde âlem-i fânîye vedâ eden o fâzıl-ı bî-hemtânın vefâtı duyulmasıyla Fâtih’de seng-i musallâdan karakolhâneye kadar o büyük meydan ulemâ ve talebe-i ulûm ve sâir sunûf-ı nâsdan emsâli nâ-meşhûd bir izdihâmgâh-ı mâtem olarak orada bir cemm-i gafîr ile edâ edildi. Na’ş-ı mübâreki esâbi’-i ihtirâm üzerinde Edirnekapısı hâricine nakl olunup İbn-i Kemâl * Abdurrahman Efendi, Mahkeme-i Temyîz Re’îsi ve Ahkâmü’l-evkāf müellifi merhum Ömer Hilmi Efendi’nin pederidir. 6 SIRÂTIMÜSTAKĪM CİLD 1 - ADED 1 - SAYFA 7 merhûmun ziyaretgâhı civârında vedî’a-i hâk-i rahmet kılındı. –Nevverallâhu madca’ahû– Merhûm-ı müşârun-ileyhin telâmîzinden ve Mahkeme-i Temyîz a’zâsından İsmâil Hakkı

MEVÂ’İZ Nam-ı kemalât-ittisâmı bütün âlem-i İslâm’ı dolduran mâ-bihi’l-iftihâr-ı ümmet şeyhu’l-hutebâ, mefharü’l-fuzelâ Manastırlı İsmâil Hakkı Efendi hazretlerinin Ayasofya Câmi’-i Şerîfi’ndeki takrîrât-ı hakīmânelerini birkaç seneden beri zabt u tahrîr eylemeğe hasr-ı mesâ’î ve vakf-ı gayret eylemiştim. O hakāyık-ı İslâmiyye’nin o beyânât-ı âliyenin Ayasofya’nın mütefekkir, mehâbet-nümûn kubbeleri altında in’ikâsler husûle getirerek sönüp gitmesine gönlüm bir türlü râzı olamıyordu. Bu sâ’ik-ı ma’nevî ile bütün ihvân-ı hakīkati bu füyûz-ı irfândan müstefîz etmek şevk-i vicdânîsiyle birkaç sene zarfında ikibin sahîfeden ziyâde mühim bir eser-i güzîn vücûda geldi. Birkaç ay mukaddem “Mevâ’iz” ünvânı altında iki dersi, pişdâr-ı hürriyyet olarak, müdrikearâ-yı yakâzat oldu. Bütün lisân-ı ümmet, bütün lisân-ı hakīkat bir bîm-i tecessüsle kilitlendiği bir ân-ı te’ellüm-nümûn, bir zamân-ı mukassîde büyük bir dehâ-yı irfân, büyük bir zekâ-yı san’atla hemen her şeyden bahse muvaffak olan... cereyân eden elîm vukū’âtı, önümüzde açılarak bizi cevf-i zalâmına çeken girdâb-ı dalâleti, bütün ahvâli, bütün avâkıbi ... hikâyeler şekline koyarak, ta’bîrler îcâd ederek, bin türlü îmâlarla göstermeğe gayret eden, efkâr-ı ümmeti başka bir sâha-i tefekküre sevk etmeğe çalışan, halka-i nasîhatında bulunan bir çok efrâd-ı milleti zâhir-perestlikden teb’îd, ciddiyete takrîbe muvaffak olan o tabîb-i ahlâk, o nâşir-i hidâyet, o hatîb-i ’âlîye bilmem ki nasıl şükr edelim?.. Hele hürriyetin lisanlara, kalemlere bir küşâyiş-i tâm bahş ettiği zamandan beri hazret öyle cûş ü hurûşa geldi ki lisânından hikmetler dökülür, fikrinden bârikalar zuhûr eder. Üç-dört haftadır Ayasofya’nın hâlini görmelisiniz. Üç-dört bin teşne-i ma’rifet kalblerin şevki, ihtisâsı ol derece gale- CİLD 1 - ADED 1 - SAYFA 8 SIRÂTIMÜSTAKĪM 7 yâna geliyor ki insan kendini bir başka âlemde zannediyor!.. Allah ömr-i fâzılânelerini müzdâd buyursun... Şimdiye kadar zabt ü tahrîr olunan dersler 49’a bâliğ oldu. 46. dersden i’tibâren zabt edilen dürûs-ı ahrârâne, Hazret-i üstad-ı muhteremin ayrıca nazar-ı tashîh-i hakīmânelerinden geçtikden sonra, inşâallahu te’âla her hafta Sırâtımüstakīm’in sütûnlarını tezyîn edecektir. Üçüncü ve mâ-ba’- di dersler de pey-der-pey evvelki matbû’ dersler gibi kitab şeklinde intişâr edecektir. Hazret-i üstâd-ı muhteremin Mekteb-i Hukūk’da tedrîs buyurdukları ilm-i usûl-i fıkha müte’allik takrîrât ve teşrîhât-ı mû-şikâfâneleri taraf-ı acizânemden aynen zabt ü tahrîr olunarak ikibin sahîfeye karîb vücûda gelen eser-i kıymetdâr da yakında Sırâtımüstakīm’de intişâra başlayacakdır. Ve mina’llahi’t-tevfîk. Sirozlu: Hâfız Eşref Edib