Peygamber'imiz (s.a.v)
A-DÜNYA HAYATI ÖLÜME HAZIRLIK
İnsan her attığı adımla ölüme giderken, nefsine uymamalı, şeytana kanmamalı ve dünyanın cazibesine aldanmamalıdır.
Hasan Basri Hazretleri şöyle demiştir:
-“Ey âdemoğlu! Tek başına ölecek, tek başına dirilecek, hesap gününde
tek başına hesaba çekileceksin. Kalbine çok dikkat et, onu yenile. Zira
kalp çabuk paslanır. Nefsini de dizginle. Çünkü o çok azgındır. Eğer sen
nefsinin kötü isteklerine mani olamazsan o bir gün seni korkunç bir
uçuruma yuvarlar.”
Hz. Ömer (r.a) da:
-“Nefsin özlem ve arzuları, günahların denizidir. Ölüm, ömürlerin denizidir. Kabir, pişmanlıkların denizidir.” demiştir.
İnsanın en büyük düşmanı nefsidir. Nefsine hâkim olan çok şeye hâkim olur. Nefsine uyan da pişman olacaktır.
İnsanın dikkat edeceği şeylerden biri de insanı aldatmaya, kandırıp
sapıtmaya, Allah’ı ve ahreti unutturmaya yemin etmiş olan şeytandır.
İnsan şeytanın adımlarını takip etmez, gittiği yoldan gitmez,
telkinlerine kanmaz, şeytanın hoşuna gidecek iş yapmaz, şeytana kapı
aralamaz, şeytanı işine, aşına ortak etmezse, şeytanı güldürmemiş olur.
Şeytan ne kadar pişmanlık verecek şey varsa insana süslü ve cazip gösterir. (En’am: 43) İnsanı böylece yoldan çıkarıp sapıtır.
Allah Kur’an’da şöyle buyurur:
-“Ad ve Semud milletini helak ettik. Şeytan, onlara yaptıkları işleri
güzel gösterip, onları doğru yoldan çıkardı. Oysa onlar bakıp
görebilecek durumdaydılar.” (Ankebut: 38)
Allah Kur’an’da kullarını şu ayetle uyarmıştır:
-“Şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.” (Bakara: 168)
-“Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın.” (Fussılat: 36)
Aslında insan şeytana uymadıkça, şeytanın gücü ve hâkimiyeti insana yetmez. İstemedikçe insan şeytanın tuzağına düşmez.
Dünya arzusu ve aşırı hırs günahların başıdır. Allah’ın kulundan vazgeçmesinin belirtisi, o kulun boş şeylerle uğraşmasıdır.
Allah Kur’an’da şöyle uyarır:
-“Dünya hayatı oyun, eğlenceden başka bir şey değildir.” (En’am: 32)
-“Gökleri, yeri ve bunların arasında bulunanları oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.” (Duhan: 38)
-“Dünya hayatı aldanma ve metadan başak bir şey değildir.” (Bakara: 185)
-“Sakın dünya hayatı seni aldatmasın.” (Fatır: 5)
Peygamber (a.s) da şöyle uyarmıştır:
-“Gözünü dünya işlerine kaptırıp, ahreti unutmaktan sakının.” (R. Salihın: 481)
-“En hayırlınız, ahreti için dünyasını, dünyası için ahretini terk etmeyeninizdir.” (Ramuz el-Ehiadis: 363)
Güzel bir söz var: “Su geminin dışında olursa, onu yüzdürür. Su geminin
içinde olursa, gemiyi batırır.” diye insanın kalbi gönlü dünya ile
dolmamalıdır. Yoksa ahreti unutur.
Cenab-ı Allah kutsi hadiste şöyle buyurur:
-“Ey dünya! Bana hizmet edene hizmet et. Sana hizmet edeni, hizmetinde kullan.” (H.H.Erdem, İlahi Hadisler: 27)
-“Ey insanoğlu! Dünya sevgisini kalbinden çıkar; çünkü ben, dünya
sevgisi ile benim sevgimi asla bir kalpte toplamam.” (F. Yavuz, 40 Kutsi
Hadis: 31)
-“Ey Âdemoğlu! Malım, malım diyorsun, yiyip de çıkarıp attığın veya
giyip de eskittiğin ve yahut tasaddut edip de önce gönderdiğinden başka
senin malın mı var?”(R. Salihın: 1/485)
Peygamber (a.s) şöyle anlatıyor:
-“Cehennemde azabı en hafif olana sorulur:
-Dünya her şeyi ile senin olsaydı bu azaptan kurtulmak için fidye olarak verir miydin?” O kişi hiç tereddütsüz cevap verir:
-“Evet” Ona:
-“Senden dünyada bunun daha azı istenmişti, niye vermedin?” denir.
Şöyle anlatırlar:
Adam son anlarında oğluna “Beni çoraplarımla gömün” diye vasiyet eder.
Daha önce de bir dostuna oğluna verilmek üzere mektup bırakır.
Baba ölünce oğlu babasının bu isteğini duyurur. “Olmaz, inancımızda
kefenden başka bir şeyle gömülmez.” derler. Definden sonra baba dostu
mektubu verir. Mektupta şunlar yazılıdır: “gördün mü oğul! İstesem bile
bir çift eski çorabımı bile götüremedim. Sen de götüremeyeceksin.”
Böylece baba oğlunun dünya hırsını kırmış, ders vermiş, götürülecek olan
şeyin sadece amel olduğunu anlamıştır.
B-HER İNSANIN BAZI KORKULARI OLMALIDIR
Korkusu olmayan, yanlış yapar, hata eder ve zarar görür. Korkmayan, korkutulur. Unutan, unutulur.
Bir ayette şöyle bir uyarı vardır:
-“Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu
kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (Haşr: 19)
İnsan, âlemlerin Rabbini unutursa, birçok şeyi unutur.
Bir hadiste peygamber (a.s) şöyle buyurur ve uyarır:
-“Beklemekte olduğunuz yedi şey için acele ediniz:
1- Unutturucu fakirlik,
2-Azdırıcı zenginlik,
3-Hayatınızın tadını kaçıracak hastalık,
4-Bunaklık veren ihtiyarlık,
5-Ani ölüm,
6-Deccal,
7-Gelecek olan kıyamet.” (Ramuz el-Ehadis: 243/1)
İnsan bunlara hazır olmazsa kaybedenlerden olacaktır. Hayatın sonunda
“Ah, vah, keşke” diye sızlanacak ve tekrar hataları telafi için geri
dönmek isteyecektir. Ona o zaman “Şimdi mi?” cevabı verilecek “Sana o
kadar ömür verilmedi mi?” denilecektir.
Yaşadığına pişman olmamanın yolu şu endişe ve korkular içinde yaşamaktır.
1-Müslüman her zaman imanına zarar vermekten ve onu kaybetmekten
korkmalıdır. Kur’an’da: “Ey iman edenler! Allah’tan O’na yakışır şekilde
korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” buyrulur. (Al-i İmran:
102)
2-Müslüman her sözünde ve her işinde amel defterine günah ve kötülük yazılmamasına dikkat etmeli ve bundan korkmalıdır.
İnsan, ihtiyaç sahibi olmaktan korkup dünyalık için çalıştığı kadar,
cehennemden korkarak ahret için çalışmazsa Allah’ın azabından
kurtulamaz.
3-Müslüman, amelinin boşa gitmesinden, şeytana ve hak sahiplerine
kaptırmaktan korkmalıdır. Çünkü şeytan, dünyayı ve günahları süsler,
cazip gösterir. İnsanı sapıtıp, azdırmaya yemin etmiştir.
4-Müslüman Azrail’in kendisine hazırlıksız ve ansızın gelmesinden
korkmalıdır. Bunun için kötü hal üzere bulunmamalıdır. Çünkü
peygamberimiz: “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz, öyle
dirilirsiniz.” buyurmuştur.
5-Müslüman, dünyaya meyledip, ahreti unutmaktan korkmalıdır. Dünya
hayatının geçici, aldatıcı ve oyundan, eğlenceden ibaret olduğunu
unutmamalıdır.
6-Müslüman, ailesine ve çocuklarına sarılıp, Cenab-ı Allah’ı ve ona kulluğu unutmaktan korkmalıdır.
Kur’an’da: “Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir.” (Enfal: 28) uyarısı yapılmıştır.
Müslüman boş ve manasız şeylerle uğraşmamalıdır. Kendisine faydası
olmayan şeylerle vakit geçirmemelidir. Müslüman’ın ciddi işleri vardır,
ciddi işlerle uğraşmalıdır.
Dış ülkede çalışan bir vatandaşa köylüleri:
-“Sen kendini kurtardın; ev aldın, araban var… Dediler.
Gurbetçi vatandaş biraz düşündükten sonra gözyaşları ile şu cevabı verdi:
-“Namaz yok, ibadet yok, nasıl kurtulmak bu….?
C-ÖLÜME HAZIRLIK VE İMANLI ÖLMEK
İnsan ölmek istemiyor, ölümden çok korkuyor. Bunun nedeni hep dünya için
çalışıyor ahreti unutuyor, kendisini kurtaracak şeyleri yok da ondan.
Gitmeye yüzü yok. Ne getirdin? Neyin var? Sorusuna verecek cevabı yok.
Ölüme hazır değil ondan.
Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:
-“Bir zaman gelecek ümmetim beş şeyi sevip beş şeyi unutacaktır:
1-Dünyayı sevip, ahreti unutacaktır.
2-Hayatı sevip, ölümü unutacaktır.
3-Saray ve köşkleri sevip, kabirleri unutacaktır.
4-Malı sevip, hesabı unutacaktır.
5-Yaratılanı sevip, yaratanı unutacaktır.”
Müslüman, Rabbini, ahretini, ölümü, kabri ve hesabı asla unutmaz. O imanlı olarak çene kapamayı arzular.
Hayatta iken insana hayat:
-“Ömrünü güzel yaşa” der.
İnsan öleceği zaman da bir ses:
-“Sakın hazırlıksız ölme” der.
Cenaze yıkanıp kefene sarılınca bir ses:
-“Sakın azıksız yola çıkma, geri dönüşün olmaz” der.
Cenaze kabre varınca bir ses:
-“Kabir için ne getirdin?”der
Kabre konulunca bir ses
-“Gel bakalım!” der. Cenaze o zaman anlar ki ölmüş.
Bazıları ölüme hazırlık deyince kefen alıyor, mezar alıyor, hatta
kazdırıyor. Bir içine girmek kalıyor. Ölüme hazırlık bu değil. İnsanı
çıplak gömmezler. Bir kefen bulurlar. Çöplüğe de atıvermezler, mutlaka
gömerler. Ölüme hazırlık bizden istenilenlerin yerine getirilmesidir.
Bunlar yapılmadıysa yapılan teferruatın ne yararı olur? Cenaze namazının
ne faydası olur? Dünyada öğüt ve nasihat dinlemediyse kabri başındaki
telkinin ne faydası olur?
Allah insana fazla soru sormaz. Der ki: “Kulum dünya da ben hep
seninle idim, sen kiminle idin?” der. Ve “Bana ne getirdin?” diye ilave
eder. Çünkü dünyada Allah ona:
-“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın.” diye emretmiştir. (Haşr: 18)
Bu emre uyan doğduğuna ve yaşadığına pişman olmaz.
Peygamber (a.s) der ki:
-“İnsan ölünce her şey önüne konur. O kişi, önündekilere bakar ve derki:
“Ya Rabbi! Beni dünyaya döndür de dünyada terk ettiğim güzel işleri
işleyeyim.” (Ramuz el-Ehadis: 42/8)
Ebu Bekir (r.a) sorar ve peygamber (a.s) cevap verir:
-“Hayırlı mümin kimdir ya Resulallah?
-Ömrü uzun, ameli güzel olandır.
-Hayırsız kimdir ya Resulallah?
-Ömrü uzun, ameli kötü olandır.” (Tirmizi, Zühd: 21)
Peygamber (a.s) bunun için bizi uyarmıştır:
-“Ölmeden önce ölünüz.” “Ölümü çok anın kim ölümü çok anarsa, Allah onun
kalbini ihya eder ve ölümünü kolaylaştırır.” (Ramuz el-Ehadis: 80/15)
Şah-ı Nakşibendî hazretlerine:
-“Falan su üstünde yürüyor, havaya seccade serip namaz kılıyor, çoğu zamankabede namaz kılıyor, diye övmüşler. O da:
-Önemli değil diye cevap vermiş.
-Peki, sizin için önemli olan nedir? Demişler.
-Benim için önemli olan o güzel halini son ana kadar muhafaza edip,
imanla gitmesidir, demiş. Önemli olan gidiştir. Hüsn’ühatime ile hayatı
noktalamaktır.” demiş.
Allah şöyle emrediyor:
-“Ey iman edenler! Allah’tan ona yakışır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Al-i İmran: 102)
Allah şöyle dememizi de istiyor:
-“Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, Müslüman olarak canımız al.” (A’raf: 126)
-“Ey Rabbim! Beni Müslüman olarak öldür ve beni Salihler arasına kat.” (Yusuf: 101)
Bu ayetlere göre Müslüman inancının gereği yaşayacak ve imanlı ölmek için çaba sarf edecektir.
D-AMEL DEFTERİ NE TARAFTAN?
Müslüman hayatı akıllı yaşamalı, dolu dolu yaşamalı, kötülüklerden uzak
yaşamalıdır. Her söylediğinin ve her yaptığının bir bir tespit edilip
amel defterine yazıldığını asla unutmamalıdır.
Kıyamet gününde amel defteri eline verilecek “al oku” denilecektir.
İnsanın organları yaptıklarına şahitlik edecektir.
Kur’an’da şöyle buyrulur:
-“Her insanın amelini boynuna doladık. İnsan için kıyamet gününde
açılmış olarak önüne konacak bir kitap hazırlarız. Oku! Bugün sana hesap
sorucu olarak kendi nefsin yeter deriz.” (İsra: 13-14)
İnfitar suresinde de: “Şunu iyi bilin ki, üzerinizde muhafızlık eden
sizi her an gözetleyen yazıcılar vardır. Siz ne yaparsanız onu görür ve
yazarlar.” (Ayet: 10- 12) buyrularak insan uyarılmıştır.
Evet, filme alınıyoruz. Evet fişleniyoruz. Herkes fişleniyor. Her şey
kayda geçiyor. Gizli yapılanlar da, saklanılanlar da bir gün apaçık
ortaya çıkacaktır.
Amel defteri güzel olanlara, defteri sağ tarafından verilecek ve o
cennete gidecektir. Amel defteri sol tarafından verilenler ise cehenneme
gidecektir.
Biri Hz. Ali’ye sorar:
-“Allah bu kadar insanı nasıl hesaba çekecek? Cevap verir:
-Nasıl rızıklandırıyorsa, öyle!..
E-ÖLÜM HAKTIR- İBRET ALINMALIDIR
Aslında insan her gün farkında olmadan ölüp ölüp dirilmektedir; akşam
ölür, sabah dirilir. Hayatında birçok ölüm sebebiyle karşı karşıya
kalır. Azrail’in ne zaman geleceğini bilemez. İnsanın her attığı adım
insanı biraz daha mezara yaklaştırır. Güneş doğar, batar, ömürden bir
gün daha eksilir.
Allah şöyle bildiriyor:
-“Kime uzun ömür verdiysek biz onun gençliğini ve güzelliğini bozar, beli bükük ihtiyar haline getiririz.” (Yasin: 68)
-“Kıyamet gününü gördüklerinde, dünyada sadece bir akşam vakti, ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar.” (Zariat: 46)
-“Her canlı ölümü tadacaktır.” (Enbiya: 35)
-“Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak.” (Rahman: 26)
Peygamberimiz şöyle buyurur:
-“Cebrail bana dedi ki: “Ya Muhammed! Dilediğin kadar yaşa, bir gün
öleceksin, istediğini sev, nihayet ondan ayrılacaksın. İstediğini yap,
mutlaka onun hesabını vereceksin.” (Ramuz el-Ehadis: 331/9)
Hz. Ebubekir (r.a)şöyle demiştir:
-“Acele edin, çabuk olun! Kurtulun. Çünkü arkanızdan sizi hırsla takip
eden bir ecel koşmaktadır. Siz ölüme hazırlanın, sizden öncekilerden
ibret alın.”
Birçok yerde “Bu gün Allah için ne yaptın?” levhaları asılı. Bunu
okuyoruz ama cevabını veremiyoruz. Önce kendi kendimize sormalıyız:
“Ben bu gün kendim için ne yaptım, bu yıl ne yaptım?”
Büyüklerimiz hep “ölümü unutma!” uyarılarında bulunmuşlardır. Hz.
Ömer (r.a) her gün kendisine “Öleceksin ya Ömer!” diyerek, öleceğini
hatırlatan bir adam tutmuştu. Bizden öncekiler beşikle mezar arasındaki
mesafeyi hep hatırlarında tutmuşlardır.
Osmanlı padişahları Topkapı sarayının girişinde özel bir yer
yaptırmışlardı. Öldükleri zaman burada yıkanırlardı. Her saraya
girişlerinde bu teneşir tahtası olarak kullanılan yeri görürler,
dünyanın cazibesine kapılmazlar, şan, şöhret peşinde koşmazlardı.
Vahdettin bu yeri ilk görüşünde şöyle demiştir:
-“Taht ile teneşir tahtasının arası ne kadar yakınmış!”
En son İstanbul’dan ayrılırken kendisine:
-“Hazineden yanınıza bir şeyler alın” diyenlere şu cevabı vermişlerdir:
-“O millet malıdır. Taht ile teneşir tahtası arasındaki mesafeyi bilirim.”
Ölümden, ölenden ibret alınmalıdır. Mezar taşlarındaki mesajlar iyi
alınmalıdır. Ölenleri gömdükten sonra ölecekmiş gibi davranılmalıdır.
Bir gün de bizim gözlerimizin kapatılacağı, çenemizin bağlanıp, düp
düzgün yatırılıp, kefenlenip, salamızın verilip ahret yolculuğuna
çıkarılacağımız unutulmamalıdır.
Ölümden, toprak altında yatanlardan daha etkili ibret sahnesi olur mu?
Hz. Ömer (r.a) peygamberimize: “Bana nasihat et ya Resulallah!” deyince peygamber (a.s) ona: “Sana ölüm yeter.” demiştir.
Müslüman’ın vasiyeti hazır olmalıdır. Bu Allah’ın emridir. (Bakara: 180)
Peygamber (a.s) şöyle buyurur:
-“Vasiyete değer bir şeyi bulunan, vasiyeti yanında bulundurmadan iki gece gecelemesi doğru değildir.” (Buhari, Vesaya: 1)
-“Ölüm kapıya gelinceye kadar vasiyeti erteleme.” (Buhari, Vesaya: 7)
Peygamber (a.s) ‘ın bize son vasiyeti:
-“Namaza, namaza dikkat edin. Size iki şey bırakıyorum; Onlara
uyarsanız, yolunuzu sapıtmazsınız. Onlar Kur’an ve sünnetimdir.”
şeklinde olmuştur.
Müslüman nasıl öleceğini bilmek isterse, yiyip içtiğine ve yaşayışına
bakması yeterlidir. Çünkü insan yaşadığı gibi ölür, öldüğü gibi
diriltilir ve öyle muamele görür.
Son anda imanla gidebilmek için, güzel ölümle ölmek, güzel yaşamakla
mümkündür. Şeytanın son andaki kurduğu tuzaktan ancak insanı güzel
işleri kurtarabilir. Rahmetli hocam halsiz düştüğü son anında aniden
yatağa oturur: “Defol! Beni bir bardak su ile mi kandıracaksın.” der.
Yatağa yatırırlar ve ruhunu teslim eder.
Son an çok önemlidir. Ölüm zevkleri bıçak gibi keser. Bazı
gerçeklerin görülmesiyle can boğaza dayanınca, ayrılık vaktinin geldiği
anlaşılır; diller birbirine dolaşır. Soğuk soğuk ter basar.
Şeytanın son tuzağı kurulur. İman kavgası başlar. Peygamberimiz:
“Allah’a yemin ederim ki, Azrail’in görülmesi, bin kılıç darbesinden
daha müthiştir.” demiştir.(Ramuz el-Ehadis: 19/7)
Bir hadislerinde de “Ölülerinize Yasin okuyun.” buyurarak, Yasin’in
ölümü kolaylaştıracağını bildirmiştir. Yalnız gusül abdesti almadan
ölünün başında Kur’an okunmaz. Başka odada okunur.
Peygamberimiz(a.s): “Son sözü, Lailahe illallah olan, cennete girer.”
(Müslim Cenaiz: 2) buyurmuştur. Bunun için hastanın yanında Kelime-i
şahadet ve Kelime-i Tevhit getirilmeli, onun duyacağı ve ilgi
göstereceği şekilde getirilmeli, onunda söylemesi sağlanmalıdır. Ama
sakın “sen de söyle” denmemelidir. Israr edilmemelidir. Çünkü o sırada
şeytanla iman kavgası yapmaktadır. Allah korusun “Hayır” deyiverir.
Bir hadiste de: “Sizden ölüm halinde bulunanlara “La ilahe illallah” demesini telkin edin.” (R. Salihın: 2/922) buyrulmuştur.
Ölülerimizi rahmetle anmamız ve hayırla yâd etmemiz çok önemlidir.
Dualarımız, okumalarımız ölenin azabının hafiflemesine ve kurtuluşuna
sebep olur.
Bir kimse, Müslümanlar tarafından hayırla yâd edilirse, cenneti, şerle
yâd edilirse, cehennemi hak eder. Hz. Ömer (r.a)’ın yanından geçmekte
olan cenazeyi hayırla anarlar, Hz. Ömer: “Vacip oldu” der. “Ne vacip
oldu ya Ömer” derler. “Hayırla yâd edilene cennet, şerle yâd edilene
cehennem” der. (Riyaz üs-Salihın: 2/954-955)
Hz. Peygamber (s.a.v): “Ölülere sövmeyin, ayıplarını söylemeyin” buyurur. (R. Salihın: 3/1595)
İslam’da gıybet, dedikodu, iftira büyük günahlardandır.
Allah’ın huzuruna çıkıp, hesabını vermeye başlayanı Allah’a havale
edelim, ölülere takılıp kalmayalım, çünkü onları Allah teslim almıştır.
Gıybetini yapıp, ölü eti yeme yerine onları yüce Allah’a havale edelim.
Sevdiklerimizi de “Rahmetli”, “Rahmetullahi aleyh” diyerek analım, günahlarının affını dileyelim.
Ölülerin ardından okumayı, hayır hasenatı da unutmayalım.
F-KABİR HAYATI VE SORGU
Bir insanın dirisi kadar ölüsü de değerlidir. Öldükten sonra yıkanır,
kefenlenir, namazı kılınır ve dualarla mezara gömülür. Unutulmaz
ardından hayrı yapılır ve mezarı ziyaret edilir.
Peygamberimiz (s.a.v) cenaze için borcu olup olmadığını sorar, varsa
borcu ödeninceye kadar namazını kıldırmazdı: “Müminin ruhu borcu
ödeninceye kadar ona bağlı kalır.” buyurmuştur. (R. Salihın: 947)
Bir hadislerinde de: “Cenaze defnedildikten sonra onun için dua edin; zira o sorgulanmaktadır.” buyurmuştur. (R. Salihın: 950)
-“Ölü kendisi için yapılan feryat nedeniyle azap görür.” (Age: 1689)
Kabir, ahret hayatı için bekleme yeridir. Orada yaptıkları ile baş başa kalır.
Kabirde bütün kapılar kapanır. Dünya her şeyi ile geride kalmıştır. Ancak insanın iyi ve kötü işleri insanı terk etmez.
Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:
-“İnsan ölünce onu üç şey takip eder; aile fertleri, yakın dostları,
malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner. Biri onunla gider. Aile
fertleri, dostları ve malı kalır, ameli onunla gider.” (Ramuz el-Ehadis:
506/8)
Bir hadislerinde de şöyle buyurmuştur:
-“İnsan öldüğünde ameli kesilir; ancak devam eden sadaka, faydalanılan
ilim, kendisi için hayır dua eden evlat müstesna.” (Müslim, Vesaya: 3)
Ölenin ardından yapılan hayır hasenat, borçlarının ödenmesi, okunup dua
edilmesi, hepsi ölene ulaşır ve ona fayda verir. Kur’an’da şöyle
buyrulur:
-“İsra 24: Anana babana esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerine kanaat
ger ve: “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi
de sen onlara öyle rahmet et.” diyerek dua et.”
-“Rabbim, bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla.” (Haşr: 10)
-“Habibim! Hem kendilerinin hem de müminlerin günahlarının
bağışlanmasını dile” (Muhammed: 19) bu ayetlere göre her iyilik ölüye
fayda verir.
Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurur:
-“Kabirdeki, boğulmak üzere olan kimseye benzer. Anadan babadan,
çocukları ve dostlarından dua bekler. Beklediği dua yapılırsa sevinir.”
(Ramuz el-Ehadis: 368/10)
Peygamberimiz: “Ölülerinize Yasin okuyun” diyor. (İslam Fıkhı Ans: 3/17)
-“Kabirdeki boğulmak üzere olan kimseye benzer. Herkesten dua bekler. Dua edilince sevinir.” (Ramuz el-Ehadis: 368/10)
-“Sizden biri Cuma günü bir kabri ziyaret eder de Yasin okursa, Allah
ona Yasin’in her harfi kadar mağfiret eder.” (Ramuz el-Ehadis: 422/4)
-“Ölü için Yasin okunursa, azabı hafifler.” (Age: 79/4)
-“Ölüleriniz için Yasin okuyunuz.” (İ. Canan, Hadis Ans: 15/81) diye tavsiye ediyor.
Musalla taşından kalkar kalkmaz sorular başlayacaktır. Kabirde devam
edecektir. Kabir bazıları için cennet bahçelerinden bir bahçe, bazıları
içinde cehennem çukurlarından bir çukur olacaktır.
Peygamberimizin haber verdiğine göre kabirde ilk sorular şunlardır:
-Rabbin kim?
-Dinin nedir?
-Size kim gönderildi?
Güzel yaşayanlar bu sorulara doğru cevaplar verecek, hayatı oyun eğlence
ile geçirenler “Bilmiyorum” diyecek, cevap veremeyecektir.
Kıyamete kadar cennetlikler cennetteki yerini, cehennemlikler
cehennemdeki yerini görüp duracaktır. Cehennemlikler : “Kıyamet
başlamasın” diyeceklerdir.
Peygamberimizin bildirdiğine göre “ölü kabre konulunca kabir ona: Ey
Âdemoğlu! Yazıklar olsun sana! Ne diye beni düşünmedin?” diyecektir.
Dar, karanlık yere girmeden hazırlık yapılmalıdır. Peygamber (a.s):
“Kabirden daha şiddetli hiçbir manzara görmedim.” (Ramuz el-Ehadis:
375/3) “Kabir, Ahret duraklarından ilk duraktır. Kim ki kabirde işi
kurtardı, arkası iyidir. Kimde kabirde işi kurtaramadı, gerisi kötüdür.”
(Age: 105/12) buyurur.
Dünyaya sığmayan, darlıktan, karanlıktan ve yalnızlıktan hoşlanmayanlar, kabri unutmamalıdır.
Kabir azabı bedene değil ruhadır. İnsan, yaptıklarının hesabını kabirde vermeye başlayacaktır.
Kabrin daralıp içindekini sıkması, kabir azabının başlamasıdır. Peygamberimiz şöyle bildirmiştir:
-“Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizi, Zühd: 4)
-“Ölümden sonrasını görseydiniz, isteyerek yiyip içemezdiniz, evlerinize
giremez, dağlara çıkar ağlardınız.” (Ramuz el-Ehadis: 357/6)
-“Cenaze gömülürken onun için istiğfar edin. Zira o sorgulanmaktadır.” (Riyaz üs-Salihın: 950)
-“En hafif olan cehennemliğe Allah: “Eğer dünya her şeyiyle senin
olsaydı, şu azaptan kurtulmaya bedel fidye olarak verir miydin?” diye
soracak.
-“Evet” diyecek.
-“Sen dünyada iken bundan daha hafifi istendi” denir buyuruyor. (İ. Canan, Hadis Ans: 14/223)
Kabirden kalkış insanın sonunu gösterir. Bu dünya hayatının bir devamı
olacaktır. Peygamber (a.s): “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl
ölürseniz öyle dirilip, haşrolunursunuz.” buyurmuştur.
Bir hadislerinde de şöyle buyrulur:
-“Her kul öldüğü hal ve yaptığı amel üzere dirilir.” (Müslim, Cennet: 83)
Allah’ın kuluna güzel bir kalkış nasip etmesi için o kulun güzel bir hayat yaşaması gerekir.
Ölenin ardından mevlit okutmak, farz, vacip ve sünnet cinsinden bir
ibadet değildir. Dinin emri de değildir. Okutan dinin emrini yerine
getirmiş, okutmayan da terk etmiş olmaz. Yapılan büyük çaptaki
masraflar, ölü için harcanır; sadaka verilir veya borçlarını ödemek için
harcanırsa, daha uygun olur.
Mevlit, pazarlık konusu yapılırsa, israf edilip günaha girilirse, etrafa
rahatsızlık verilirse, 7. Gün, 40. Gün, 52. Gün diye okutulursa,
okutmamak daha doğru olur.
Ölülerimizi kabre koyup gelmekle iş bitmez. Onları rahatlatacak,
kurtuluşunu sağlayacak işler yapılması lazım. Kabirlerinin ziyaret
edilmesi lazımdır. Onların bunlardan haberi olur. Yapılanlar onlara
ulaşır.
Ayrıca bunlar ölümü hatırlatır. Peygamber (a.s):
-“Kabri ziyaret et. Onlarla ahreti hatırlarsın.” (Ramuz el-Ehadis: 292/7)
-“Vefat eden kardeşinizi ziyaret edin, onlara selam verin. Onlarda size ibret vardır.” (Age: 292/ 8) diye emretmiştir.
Kabir ziyaretinde nelere dikkat edilmelidir:
-Abdest alınmalı,
-Selam verilmeli,
-Taşkınlık yapılmamalı, saygılı olunmalı,
-Mezara bir şey konmamalı, bir şey alınmamalı,
-Mezardan medet beklenmemeli, şifa aranmamalı,
-Kabir öpülmez, etrafında dönülmez, ona şikâyette bulunulmaz. Bunlar şirktir.
-Mezar başında mum yakılmaz, ip, çaput bağlanmaz, kurban kesilmez.
Unutulmamalıdır ki, kabirdeki bizden bir Yasin, bir Fatiha, üç ihlâs beklemektedir. Onun dünya ile ilgili tasarrufu bitmiştir.
G-CENNET VE CENNETLİKLER
Cennet, Müslümanlara verilecek olan mükâfat, ödüllendirme yeridir. Allah:
-“Cennet, takva sahipleri için hazırlanmıştır.” buyuruyor. (Al-i İmran: 133)
Bir ayette de:
-“İman edip iyi ve yararlı işler yapan kimseler cennetlik olan kimselerdir.” (Bakara: 82) buyrulmuştur.
Cennete girecekler şöyle bildirilmiştir:
-“Bana cennete girecek üç kişi arz edildi; şehit, iffetini koruyan ve
Allah’a ibadetini güzel yapan.” (İ. Canan, Hadis Ans: 14/269)
-“Ahret yurdunu, böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayanlara veririz.” (Kasas: 83)
-“İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele!” (Bakara: 25)
-“Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennete koyacaktır.” (Nisa: 13)
-“İnanıp güzel işler yapan ve Rabbine gönülden boyun eğenlere gelince, işte onlar cennet ehlidir.” (Hud: 23)
-“Rabbim Allah’tır deyip dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar
üzülmeyeceklerdir. Onlar cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık
orada ebedi kalacaklardır.” (Ahkaf: 13- 14)
-“Cennetlikler, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.” (İnsan: 8)
-“Kim bana itaat ederse, cennete girer.” (İ. Canan, Hadis Ans: 12/436)
Bu ayet ve hadislerden anlıyoruz ki, tutkusu cennet olan, cennete girmek
için güzel işler yapan, yolu cennet yolu, yolculuğu cennet yolculuğu
olan cennete girecektir.
İki yol vardır. Biri insanın cennetteki yerine gider, diğeri de
cehennemdeki yerine gider. Kul hangi yolda yolculuk ederse, kendisi için
ayrılan o yere gidecektir. Allah mekânı cennet olanlardan etsin.
İnsanı cennetlik yapan ve cennete götürecek olan işler vardır. Cenab-ı Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor:
-“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla ulaşamazsınız.” (Al-i İmran: 92)
-“Kim Allah’ın huzuruna iyilikle gelirse, o sadece getirdiğinin on katı
vardır. Kimde kötülükle gelirse, o sadece getirdiğinin misli ile
cezalandırılır.” (En’am: 160)
Bu konuda peygamber (a.s) şu bilgileri vermiştir:
-“Dört şey cennet hazinesidir; sadakayı gizli vermek, musibeti saklamak,
akrabayı ziyaret ve La havle vela kuvvete demek.” (Ramuz el-Ehadis:
70/2)
-“Sözü güzel söyle, selamı açıktan ver, akrabayı yokla, gece herkes uyurken namaz kıl ve selametle cennete gir.” (Age: 72/14)
-“İnsanları en çok cennete Allah korkusu ve güzel ahlak sokar.” (Age: 80/3)
-“Cennete ilk davet edilenler, çok hamd edenlerdir. Onlar darlıkta da genişlikte de hamd ederler.” (Age: 159/2)
-“Cennete ilk önce girecek olanlar, doğru tüccarlardır.” (Age: 161/1)
-“Üç şey vardır ki, onları cennet ehli yapar:
1-İlim peşinde olmak,
2-Ölülere merhametli olmak,
3-Fukarayı sevmek.” (Age: 264/10)
-“Sabah akşam camiye giden kimseye, her gidiş gelişi için Allah cennette bir ikram hazırlatır.” (Buhari, Ezan: 37)
-“Rab olarak Allah’ı, din olarak İslam’ı, peygamber olarak Muhammed’i
seçip beğendim diyenden daha güzel sözlü kimdir. O cenneti hak
etmiştir.” (Ebu Davut, Vitir: 26)
-“Ümmetimden yetmiş bin kişi cennete hesapsız girecek. Bunlar:
Dağlanmazlar, muska yapmazlar, kötülenmezler, Rablerine tevekkül eden
kimselerdir.” (Ramuz: 509/3)
-“Kalbinde zerre miktarı kibir olan cennete giremez. Biri: “Bir adam
elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını severse? Dedi. Hz.
Peygamber: “Allah güzeldir, güzeli sever” kibir, hakka razı olmamak ve
halka hor bakmaktır.” (Ramuz: 486/2)
-“Kim kıyamet gününe şu üç şeyden uzak olarak gelirse, cennete girer; kibir, emanete hıyanet ve borç.” (Ramuz: 415/ 7)
-“Kimseden bir şey isteme, sana cennet var. Kızma, cenneti hak edersin.
Günde yetmiş kere istiğfar et. Allah yetmiş senelik günahını af eder.
“Benim yetmiş senelik günahım yok dersen” baban için, onun da yetmiş
senelik günahı yoksa ev halkın için, onlarında yoksa komşuların için.”
(Ramuz: 473/1)
Kutsi hadiste şöyle buyrulur:
-“Mümin kulumun dünya ehlinden sevdiği birini aldığım zaman sabrederse, karşılığı cennettir.” (R. Salihın: 32/2)
-“Kulumu gözlerinden mahrum ettiğim zaman kulum şikâyet etmezse, iki gözüne bedel ona cennet vardır.” (R. Salihın: 33/9)
-“Cennet ve cehennem, sizden birinize nalının kayışı kadar yakındır.” (Ramuz: 200/5)
-“Olanca kuvvetinizle temizlenin zira cennete ancak temiz olanlar girecektir.” (Ramuz: 258/12)
-“Üç kimse cennete hesapsız girecektir:
1-Elbisesini yıkar ama yerine giyecek başka bir şeyi yoktur.
2-İki tencere yemeği aynı anda bulunmaz.
3-Ailesinden içecek bir şey istediğinde “hangisinden” diye soracak durumda olmaz.” (Ramuz: 266/10)
-“Her nimet zeval bulacaktır. Cennet ehlinin nimetleri müstesna. Her
kaygının da arkası kesilecektir, cehennem ehlinin kaygısı müstesna. Fena
bir amel yaptığında arkasından iyi bir amel işle ki, onu yok etsin.”
(Ramuz: 342/15)
-“Hiçbir kul yoktur ki, biri cennete biri cehennemde iki evi olmasın.
Müminin cennetteki evi yapılır, cehennemdeki evi yıkılır. Kâfire
gelince; onun cennetteki evi yıkılır, cehennemdeki evi yapılır.” (Ramuz:
385/ 10)
-“Cennete ancak merhametliler girer.” (Ramuz: 458/6)
-“Ben ve yetimi himaye eden kimse cennette yan yana olacağız.” (Buhari, Edep: 24)
-“Sözde, iş de doğruluk hayra yöneltir. İyilik de cennete iletir.” (Buhari, Edep: 69)
-“Bir kimse cennete gitmek istiyorsa, kendisine yapılmasını istemediği şeyleri, oda başkasına yapmamalıdır.” (Müslim, İmare: 46)
-“Bir adam yoldaki dikenli dalı kenara attı. Bu sebeple Allah ondan razı oldu ve onu bağışladı.” (Müslim, Birr: 127)
-“Allah yolunda ayağı tozlananlara, cehennem ateşi dokunmaz.” (Buhari, Cihad: 16)
-“Kim üç kız çocuğunu himaye edip büyütür, güzelce terbiye eder,
evlendirir ve onlara iyiliklerini devam ettirirse, o kimse
cennetliktir.” (Ebu Davut, Edep: 121)
-“Kocasını memnun ederek ölen kadın cennetliktir.” (Tirmizi, Reda: 10)
Peygamberimizin bir teklifi olmuştur, şöyle:
Siz bana altı şeyi garanti edin, ben de size cennete girmeyi garanti edeyim:
1-Konuştuğunuzda doğru söyleyin.
2-Vaat ettiğiniz zaman vaadinizi yerine getirin.
3-Size bir şey emanet edildiğinde emanete riayet edin.
- Allah’ın yasakladığı günahlardan uzak durmak suretiyle iffetinizi koruyun.
5-Harama bakmaktan sakının.
6-Elinizi haramlara dokunmaktan koruyun.
Büyük İslam âlimi Hatim-i Esam şöyle demiştir:
-“Dört şeyi, diğer dört şeysiz iddia edenin iddiası yalandır.
1-Allah’ı sevdiğini iddia eden, fakat yasaklarından uzak durmayan kişinin, Allah’ı sevdiği iddiası yalandır.
2-Peygamberi sevdiğini iddia eden, fakir ve yoksulları sevmeyen kişinin, peygamberi sevdiği iddiası yalandır.
3-Cenneti sevdiğini iddia eden, fakat sadaka vermeyen kişinin, cenneti sevdiği iddiası yalandır.
4-Cehennemden korktuğunu iddia eden, fakat günahlardan uzak durmayan kişinin, cehennemden korktuğu iddiası yalandır.
H-CEHENNEM VE CEHENNEMLİKLER
Cehennem inanmayanlar ve günah işleyenler için ceza yeridir.
Allah: “Cehennem kâfirler için hazırlanmıştır.” buyurur.(Al-i İmran: 131)
Cehennemlikler orada:
-Zakkum ağacı yerler. (Duhan suresi + Vakıa: 52)
-Kanlı irin yerler. (Hakka suresi: 36- 37)
-Kaynar su ve irin yerler, içerler. (Nebe suresi: 27)
-Bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içeceklerdir. (Muhammed: 15)
Cehennemin yoluna düşenler ve cehennemlik iş yapanlar, cehenneme giderler.
Cennet de cehennem de bu dünyada kazanılır. Kendi yaptıkları yüzünden iyi veya kötü muamele görürler.
Allah Kur’an’da şöyle bildirir:
-“O cehennemlikler ki; ahrette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur.
Yaptıkları işler boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmış oldukları şeyler
boştur.” (Hud: 16)
-“Hâlbuki onlar güzel şeyler yaptıklarını sanırlardı.” (Kehf: 105)
-“Cennettekiler cehennemdekilere:
-Sizi buraya sürükleyen nedir? Derler. Onlarda:
-Biz namaz kılanlardan değildik, yoksulları doyurmazdık, biz sapıklarla
beraber olurduk, biz kıyamet gününü yalanlardık.” derler. (Müdessir:
40-47)
-“Kim kötülük ederse, kötülüğü kendisine çepe çevre saran cehennemliktir.” Onlar orada devamlı kalırlar.” (Bakara: 81)
-“Kim inkâr ederse, onu az bir süre faydalandırırız. Sonra onu cehenneme atarız. Ne kötü varılacak yerdir orası!” (Bakara: 126)
-“Kim Allah’a ve peygamberine karşı isyan ederse, sınırı aşarsa, Allah
onu devamlı kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir
azap vardır.” (Nisa: 14)
-“O gün o zalim kimse pişmanlıktan ellerini ısırıp şöyle der: “Keşke
peygamberle birlikte yol tutsaydım. Yazık bana! Keşke sapık olan
falancayı dost edinmeseydim!” (Furkan: 27- 28)
-“Cehennemdeki, yaptıklarını hatırlar. Fakat bunun hiç faydası olmaz.
Der ki: “Keşke ahret için bir şeyler yapıp gönderseydim.” (Fecr: 23-24)
-“Azıp sapıtana, dünya hayatını ahrete tercih edene şüphesiz cehennem tek barınaktır.” (Naziat: 37- 39)
-“Hak yolundan sapanlar cehenneme odun olurlar.” (Cin: 15)
Bu ayetler cehennemliklerin vasıflarını bize haber vermektedir. Dersini alanın kendini kurtarması içinde bir uyarıdır.
Cehennemlikler için peygamber (a.s) da şöyle buyurur:
-“Size cehennem ehlini haber vereyim mi? onlar kaba, cimri ve kibirli kimselerdir.” (İ.canan, Hadis Ans: 14/270)
-“Üç kişi cennete giremez: Ana babasının haklarına riayet etmeyen, içki
düşkünü olan ve verdiğini başa kakan kimse.” (Age: 16/291)
-“Geçerli bir sebep yokken boşanmak isteyen kadın cennetin kokusunu bile duyamaz.” (Age: 17/ 232)
-“Dört gurup insan cennete giremez: devamlı içki içen, faiz yiyen, yetim
malı yiyen, ana babaya haksızlık eden.” (Ramuz el-Ehasdis: 69/4)
-“Cehennem ehli, böbürlenen, kaba, mal toplayan ve iyiliğe mani olan kimselerdir.” (Age: 162/5)
-“Cehennemdeki, cennetteki yerini görür ve: “Keşke Allah bana da hidayet
verseydi de bende orada olsaydım” der. Cennetteki de cehennemdeki
yerini görür ve: “Allah bana hidayet vermeseydi halim ne olurdu.” der,
şükreder.” (Age: 342/1)
Âlemlerin Rabbi olan Allah kutsi hadiste şöyle uyarır:
-“Ey insanoğlu! Ölüm gelmeden önce kendin için çalış, günahlarını
küçümseme. Günahların seni aldatmasın; çünkü sonu cehennemdir.” (F.
Yavuz, 40 Kutsi Hadis: 39)
-“Ey insanoğlu! Hayır, işle; çünkü hayır cennetin anahtarıdır.
Kötülükten sakın; çünkü kötülük cehennemin anahtarıdır.” (Age: 40)
İnsan her yaptığından ve yapmadığından hesaba çekilecektir. Kaçmak
yok, torpil yok. Kim zerre kadar ne yaptıysa, onu önünde bulacaktır.
Allah: “İnsanlar her şeyden sorguya çekileceklerdir. Diller, ayaklar ve
eller yaptıklarına şahitlik edecektir.” (Nur: 24) diye bildirmiştir.
Amel defteri açılacak, herkesle yüzleşecek. İnsan en küçük şeyin bile yazıldığını görecek, hak sahibi hakkını alacak.
Bir hadiste bildirildiğine göre, “Kıyamet gününde öncelikle beş şeyin sorgulaması yapılacaktır:
1-Hayatı nerede ve nasıl geçirdin?
2-Bilgini nerelerde kullandın?
3-Malını nereden kazandın?
4-Malını nereye harcadın?
5-Gençliğini, sağlığını ne şekilde yıprattın?” (Tirmizi, Kıyamet: 2532)
Bir başka hadiste de şöyle haber verilir:
-“Allah azabı en hafif olan cehennemliğe sorar:
-Eğer dünya her şeyi ile senin olsaydı, şu azaptan kurtulman için verir miydin? O kişi:
-“Evet” Der. Ona şöyle denilir:
-“Senden çok daha azı istenmişti!” (İ. Canan Hadis Ans: 14/ 223)
Evet, yaratan, yaşatan rızıklandıran ve öldürüp tekrar dirilten Allah soracak:
-Farz kıldığım şeyleri ne yaptın?
-Vacip kıldıklarımı ne yaptın?
-Sana kurtarıcı, yol gösterici olarak gönderdiğim peygamberime uydun mu?
-Benin rızam için ne yaptın?
-Kullarım için ne yaptın?
İnkâr, isyan ve günahlar içinde olana da diyecekti ki:
-“Bunlar ne? Ben seni bunun için mi yarattım? Haydi, ver verebilirsen hesabını…
İnsan her günün hesabını kendine sorar ve cevabını bulursa, ömrünün hesabını vermesi kolay olacaktır.
İlk Cuma hutbesinde Hz. Peygamber şöyle demiştir:
-“Ey insanlar! Sağlığınızda ahretiniz için hazırlık yapın; bilin ki,
kıyamet günü birinin başına vurulacak. Allah soracak: “Resulüm gelip
sana tebliğ etmedi mi? ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin
için ne hazırladın? O kimse sağına soluna bakacak, cehennemden başka
bir şey görmeyecek. Kim kendini yarım hurma ile de olsa ateşten
kurtarabilecekse, hemen o hayrı işlesin.”
Hiçbir şey duasız olmaz. Dua Allah’tan yardım isteme yoludur. İnsan,
istediğini dua ile elde eder. Sıkıntılardan dua ile kurtulur. Umduğuna
dua ile ulaşır. Dua, Allah’la arada kurulan bir köprüdür.
Cenab-ı Allah:
-“Bana dua edin, duanızı kabul edeyim.” (Mümin: 60)
-“Duanız olmasaydı, Allah yanında ne kıymetiniz olurdu?” (Furkan: 77) buyuruyor ve şöyle dua etmemizi istiyor:
-“Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi
bağışla. Kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma. Rabbimiz!
Şüphesiz sen çok şefkatli ve çok merhametlisin.” (Haşr: 10)
-“Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver. Ahrette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!” (Bakara: 201)
Allah cehennem azabından kendisine sığınanı korur. Peygamberimiz şöyle bildirir:
-“İnanmış bir insan üç kere cenneti kendisinden isterse, cennet onun
için: “Allah’ım! Onu cennete koy” der. Ve üç defa, cehennem onun için:
“Allah’ım! Onu benden uzaklaştır.” der.”(Ramuz el-Ehadis: 376/6)
Rabbim! Bizi kötü ölümden, imansız gitmekten koru. Canımızı Müslüman
olarak al. Bizi affet, günahlarımızı bağışla. Bizi cennetine koy. ÂMİN.
Dünya ve içindekiler yaratıldıktan sonra sıra insanın yaratılmasına gelmişti. Cenab-ı Allah meleklere dedi ki:
– Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.
Melekler:
– Bizler sana ibadet ve itaat edip dururken yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler.
Allah da onlara:
– ‘‘Sizin bilmediğinizi ben bilirim’’ dedi. (Bakara:30)
İlk insana ve ilk peygamber Adem (as)’ı yarattı. Ondan da Havva
validemizi yarattı. Diğer insanlarda onlardan dünyaya geldi. (Nisa:1)
Adem ile Havva yaratıldıktan sonra Cennete konuldu. ‘‘Şeytan senin
için ve eşin için büyük düşmandır.’’ Diye de uyardı. (Taha:117)
Fakat şeytan emre uymadığı için kovulmuştu. O’da insanları
saptıracağım diye yemin etmişti. Nihayet onları kandırdı. (A’raf:20-22)
Cenab-ı Allah da işledikleri günah yüzünden cennetten çıkardı. Yer yüzüne indirdi.(A’raf:24)
Şeytan’da Cennette idi. Meleklerin hocası idi ve ateşten yaratılmıştı. İtaatsizliği yüzünden cennetten kovuldu. (A’raf:13)
Artık yeryüzünde insanla uğraşacaktı. Cenab-ı Allah insanları uyardı, dedi ki:
– ‘‘Ey Ademoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek elbise, süslenecek
giysi yarattık. Şeytan ana babanızın ayıp yerlerini kendilerine
göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de
aldatmasın.’’ (A’raf:26-27)
Allah insanı diğer canlılardan üstün ve farklı yaratmıştır. İnsan
diğer canlılar gibi et ve kemikten ibaret değildir. Ona ruh gibi, akıl
gibi bir nimet vermiştir. Bununla insan isterse, bazı meleklerden bile
üstün duruma gelebilir. İsterse de ‘‘Belhüm adel’’ denilen hayvanlardan
da aşağı duruma düşebilir. Aziz olmak da, zelil olmak da insanın
elindedir.
Yılan suyu ne yapar? Zehir yapar? Ya koyun ne yapar? O da süt yapar. İnsanlarda böyledir…
Allah (cc) her şeyi insan yararına yaratmış ve insanın emrine
vermiştir. ‘‘Gökte ve yerde ne varsa, hepsini sizin için yarattık’’
buyurur. (Bakara:29)
İnsan bazı zaaflarla yaratılmıştır. Mesela hırsına düşkündür.
Nankördür. İsyankardır. Beni Allah yarattı, bunca nimetler verdi. Buna
karşılık benden istekleri var demez. Her şeyi ben yarattım, gururuna
kapılır. Halbuki insan acizdir. Evveli bir damla su, sonu da toprak
olmaktır.
‘‘Çıkmışsa ilâhi emir bahane bol,
Toprakta başlar, toprakta biter bu yol.’’
İnsanın yaratılış sebebi imtihandır. (İnsan:2) ‘‘Bilin ki;
çocuklarınız, mallarınız imtihan sebebidir.’’ (En’fal:28) buyrulmuştur.
Şöyle bir soru soralım: İmtihanda olduğunun farkında olan kaç kişi var?
Kaç kişi imtihandaymış gibi davranıyor?
Birde şunu unutmamak gerekir ki, insan hayvan azmanı değildir. Ne ana
tarafından nede baba tarafından hayvandan gelmemiştir. Sırf Cenab-ı
Allah’ı inkâr için Darwin nazariyesini sürdürenler var. Hala hayvan
soyundan hayvan olduklarını iddia edenler var.
Cenab-ı Allah her insanı İslâm fıtratı üzerine yaratmıştır.
Bazılarına Cenab-ı Allah ihsanda, lütuf da bulunmuş, hidayet nasip
etmiştir. Bazıları da bundan mahrum kalmıştır.
İnsan başıboş değildir. Hayatın bir gayesi vardır. Bir ömür geçirip
kurtulamamak mezarlıkta yatıp da fatihalardan istifade edememek acıdır.
Fırsatlar yaz bulutu gibi gelip geçiveriyor. Fırsatları iyi
değerlendirmek gerekir. Yoksa kaçırılan hiçbir fırsat geri
getirilemiyor. İnsan ah, vah, keşke deyip pişmanlık duyduğu zaman ona
şöyle denilecek ‘‘İşte bu senin öteden beri kaçırdığın şeydir.’’
(Kaf:19)
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşanıyor. Allah:
– ‘‘Her canlı ölümü tadacak’’ diyor. Hayat geçici ve sayılı günler.
Dünya misafirhane. Dünya yalan, mal emanet, Azrail peşimizde. 100 yıl
yaşayan insana sorun bakalım ne diyecek? Nuh (as) 900 yüz yılın sonunda
şöyle demiş: ‘‘Dünyayı iki kapılı bir han buldum, birinden girdim
diğerinden çıkıyorum’’
X X X
Ölüm herkesi eşit yapar.
Ölüm, şan, şöhret, makam, zenginlik, büyüklük, küçüklük demez herkesi eşit yapar.
Şair ne güzel söylemiş
– ‘‘Yoklansın kafası mezarda her ölenin.
Farkı var mı bakalım hükümdarla kölenin.’’
Ölüm her kapıyı kapatır. Tek iyilik kapısını kapatmaz. Er de,
generalde musalla taşında namazı kılınırken ‘‘er kişi niyetine denir.
İkisi de tek kefen götürür. Ölüm beylik, paşalık, erlik, zengin fakir
her insanı eşit yapar.
Bazılarının selası verilirken ‘‘…. eşrafından’’ diye veriliyor. Şu
veya bu aileden gelmek, birilerinin yakını olmak, zengin olmak bunlar
boş şeyler. Yalan, dolan, oyalan. İşte işin aslı bu.
Mezarın masraflı ve gösterişli olması, mezar taşına yazılanlar önemli
değil önemli olan mezarın içidir. Nasıl yaşayıp nasıl yaşandığı, nasıl
öldüğü ve neler götürdüğü önemlidir.
Acaba kabir cennet bahçelerinden bir bahçemi yoksa cehennem çukurlarından bir çukur mu? Önemli olan budur.
X X X
Hayatın sonu ölümdür.
Kur’an’da: ‘‘Her canlı ölümü tadıcıdır’’ diye insan uyarılmıştır. (Al-i İmran:185)
Yunus da:
‘‘İşte bu söze Hakk tanıktır.
Can bu gövdede konuktur.
Bir gün ola çıka gider,
Kafesten kuş uçmuş gibi’’ diyor.
Necip Fazıl da:
‘‘Şu geçeni durdursam, çekip eteğinden,
Soru versem: Haberin var mı öleceğinden’’
Bugün ayağımızın altında olan toprak yarın üstümüzde olacak.
Her gün omuzlarda ölümü aklına getirmeyen, ölmeyecekmiş gibi yaşayan
ve ahiret hazırlığı yapmayanların cenazesini taşıyoruz. Demek ki, herkes
ölüyor. Vakti saati gelince biz de öleceğiz. Onun için ölüm gelmeden,
hayat sermayesini boşuna harcamamak gerekir. İnsan yaşadığı hâl üzere
ölecektir. O hal üzerede dirilecektir.
‘‘Kendine yazık edenler, ellerini çırpıp keşke peygamberle birlikte
yol tutsaydım, Eyvah! Yazıklar olsun bana! Keşke falanı dost
edinmeseydim’’ diyecek. (Furkan:27-28)
Çocukken birbirimize sorardık: ‘‘Az yaşa, çok yaşa, bir gün gelir
başa’’ cevap: ölüm olurdu. Şimdi büyüdük bu gerçeği çoklarımız unuttu.
Yalnız ölüm çeşit çeşit, iyi halde de gelir, kötü halde de gelir. Hak
yolda da gelir, sapıklık içinde, günah işlerken de gelir. Önemli olan
müslüman olarak yaşayıp, müslüman olarak ölmek ve Müslüman olarak hesaba
çekilmektir.
X X X
Ölümden ölenden ibret alınmalıdır.
Peygamber (as): ‘‘Ölmeden önce ölünüz’’
– ‘‘Eğer hayvanlar ölüm hakkında insanların bildiğini bilseydi, onlardan semiz et yiyemezdiniz’’ der.
Azrail (as) her an peşimizde. Her gün ölüm tehlikesi geçiriyoruz. Sık
sık ölenleri görüyoruz. Her attığımız adım bizi ölüme yaklaştırıyor.
Geçen zaman aleyhimize işliyor.
Mezar taşlarında ölenlerin bize mesajlarını okuyor; anlamıyoruz,
dinlemiyoruz. Ölüm sohbetlerini yapıyor veya dinliyoruz hiç
değişmiyoruz.
Öleni gören, gözünü, çenesini kapayan ve mezara indiren samimi söylüyorum ibret almıyor. Alınsa böyle olmaz.
Mezarlıktan geçen, mezar ziyareti yapan ‘‘bizde yanınıza geleceğiz’’ demiyor. Onlar bizi bekliyor.
Morgdan dönenler oluyor. Açılan mezarlar oluyor. Değişiklikleri görüyor, bizde hiçbir değişiklik olmuyor.
Ne olacak bizim halimiz böyle?
Kanuni avucu dışarı da, ibreti âlem için cenazesinin taşınmasını vaziyet etmiştir.
Selahaddin-i Eyyubi, ölümünden sonra şöyle denmesini istiyor:
– ‘‘Ey ahali! Ülkeler, servetler sahibi Selahaddini Eyyubi yalancı
dünyadan ebedi aleme üzerindeki kefenden başka bir şey götüremiyor,
ibret alın!’’
Bir gün Hz. Ömer Peygamberimize:
– Bana nasihat et’’ diyor. Peygamberimiz:
– Elmevtü vâizan ya Ömer!’’ (Nasihat olarak ölüm sana yeter) buyuruyor.
Bunun üzerine belirli zamanlarda kendisine ölümü hatırlatacak birini
tutuyor. Bir müddet sonra: ‘‘Artık gelme saçım, sakalım ağardı’’ diyor.
Saçın, sakalın ağarması, ölümün habercisidir.
Yakup Peygamber Azrail’e:
– Canımı almaya gelmeden haber ver’’ demiş.
Bir gün Azrail canını almaya gelmiş. Yakup (as):
– Hani haber verecektin? Demiş. Azrail (as):
– Verdim, bak saçın ağardı. Saklın ağardı.’’ demiş.
Ders isteyen, ibret almak isteyene ölüm yeter. Bir Anne şöyle diyordu:
– Beş yaşında çocuğum öldü. Dini hayatım yoktu önce örtündüm namaza başladım.’’
Hz. Ömer (ra) camiye giderken yanından bir çocuk koşarak geçer. Hz. Ömer onu durdurup sorar:
– Nereye böyle?
– Camiye, ezan okunacak.
– Sen daha çocuksun.
– Öyle deme amca, dün bir arkadaşım öldü. Onu gömüp geldiler. Ölüm
bu, ne zaman geleceği hiç belli olmaz.’’ deyip koşmaya devam ediyor;
Ölmeden uyanalım. Biz şimdi uykudayız. Ölünce uyanmadan, şimdi uyanalım.
X X X
Mutlak yolculuğa hazır mıyız?
Dünyada belirli bir zaman kaldıktan sonra insan esas evine
götürülecek. Orada ebedi kalacak Tabi ki, bir günlük yere hazırlıksız
gidilmiyor. Ahiret yolculuğu için hazırlık gerekir.
Kefen almak, mezar satın alıp kazdırmak, ben ölünce şöyle yapın, böyle yapın demek Ahiret hazırlığı değildir.
Ölüm unutulmamalıdır. Ölüm dünya ile bağları bıçak gibi keser.
Kur’an’da Hadislerde haber verilenlere bakılmıyor. O yüzden ahiret
endişesi de olmuyor. Eğer kabrin içini görseydik sıratı, sorguyu
görseydik herhalde böyle yaşamazdık. Peygamberimiz: ‘Benim bildiğimi
bilseydiniz az güler çok ağlardınız.’’ demiştir.
Allah: ‘‘Yolculuk nereye diye hiç düşünmezler mi?’’ diyor. (Yasin:68) soruyor.
Allah bizden ahirete hazırlanmamızı istiyor:
– ‘‘Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın.’’ (Haşr:18) diyor.
Ölüm yok olmak değil. Ölüm hayatın bir devamı. Hayatta iken ne yaptıysan, neye sebep olduysan o senin kârın.
Hayat bize : ömrünü güzel yaşa değerlendir.
Bir ses bize : Sakın hazırlıksız ölme!
Yaşlılık bize : Geri dönüşün yok, hazırlıksız gitme!
Kabir bize : Ne getirdin!
Bir ses bize : Gel bakalım diyecek, sorular soracak.
Allah soracak : ‘‘Ey kulum, dünyada ben hep seninleydin. Ya sen kiminleydin? diyecek.
Biri peygamberimize:
– Ben ölümü neden hiç sevmiyorum? der.
Peygamber (as):
– Malın var mı?
– Var.
– Öyle ise ondan ahiret için harca. Göreceksin ondan sonra ölmekten korkmayacaksın’’ buyurur.
Ne var ne yok dünya için oluyor.
Camiye dirisi değil, ölüsü geliyor.
Hayatın sonunda ah vah etmek boşa geçen ömre ağlamak fayda vermez. Bizim için ağlayanlarında bize faydası olmaz.
Bir dinleyicim telefonda soruyordu.
– Son anında ölecek olanın başında ne okunur, ne yapılır?
– Yakınları yok mu? dedim.
– Var, dedi.
– Okusunlar, Kur’an okusunlar, Yâsin okusunlar’’ dedim.
– Bilmiyorlar’’ dedi.
– Yolcunun durumu nasıl? dedim.
– Yüzü simsiyah oldu. Oh, ah diyor, başka bir şey demiyor.’’ dedi.
Yolculuğumuz böyle olmasın.
Çanakkale’de ağır yaralanan Muzaffer komutan son nefesini verecek yanındakine:
– Kıble ne tarafta diyor. Yüzünü kıbleye çeviriyor. Ruhunu teslim ediyor.
Kıblesiz bir hayat için mazeretler üretiyoruz. İşim çok, vaktim yok.. vb.
Kurtuluşumuz için Cenab-ı Allah bize her fırsatı vermiştir. Kimseye
götüremeyeceği yükü yüklememiştir. Gücü yetmeyeceği şeyden sorumlu
tutmamıştır.
Buna rağmen kimi pişmanlığını dile getirecek, kimi geri dönmek isteyecek, kimi keşke toprak olsaydım’’ diyecek.
Ahireti unutana, terk edene dünya hayatı ve dünya varlığı pişmanlık vesilesi olacaktır.
‘‘Bir zaman gelecek ümmetim 5 şeyi sevecek 5 şeyi unutacak:
– Dünyayı sevip ahireti unutacak,
– Hayatı sevip ölümü unutacak,
– Saray ve köşkleri sevip. Kabri unutacak.
– Malı sevip hesabı unutacak.
– Yaratılanı sevip yaratanı unutacaklar.’’ diyor. Allah Resûlü.
İnsan mezarı kendine hazırlamamalı, kendini mezara hazırlamalıdır.
Unutmamanız gereken iki şey söylemek istiyorum:
– Nereye gidiyoruz. Neler götürüyoruz?
– Allah biliyor, Allah görüyor, Allah soracak.
Dünyanın geçici ahiret hayatının devamlı olduğunu unutmamalıyız. Ona göre yaşamalıyız.
Bir gün, Abdullah b. Mes’ûd, Hz. Peygamber’in bir hasır üzerinde
yattığını, hasırın izinin de onun mübarek yüzüne çıktığını gördü. Hemen,
‘‘Anam babam sana feda olsun yâ Resûlallah! Keşke bize haber verseydin
de hasırın üzerine seni koruyacak bir şey serseydik.’’ dedi. Allah
Resûlü (s.a.v.) ise, dünya hayatında kendisini yalnızca garip bir yolcu
olarak tanımlayan şu sözleri söyledi:
‘‘Benim dünya rahatlığı ile
işim yok. Ben dünyada, bir ağacın altında bir süre gölgelenen ve sonra
oradan ayrılarak yoluna devam eden binitli bir yolcu gibiyim.’’ (İbn Mâce, Zühd, 3)
Mutlu sona Nasıl gidilir?
Bizden önceki insanlar kurtulmak için ölülerini
yakmışlar. Bazıları, güzel mezarlar yapmış mal varlığı, yiyecek,
içecekle beraber gömmüşler. Bazıları bozulmasın diye mumyalamışlardır.
Kurtuluş Allah’a ve Resûlüne uymakla olur. Kur’an kurtuluş reçetesidir. Muhammed (as)
İnsanlara kurtuluş yolunu göstermiş, cahiliye insanını asr-ı saadet
yaşatmıştır. Onun için insanlığa rehber olarak gönderilen Muhammed
(as)’a uymadan, O’nu önder, rehber edinmeden kurtuluş yoktur.
Hayatı güzelleştirmeden ölümü güzelleştiremeyiz.
Lokman (as) oğluna kurtuluş yolunu gösterirken şunları söylemiştir.
1- Fercini, dilini, kabini muhafaza et.
2- Günahtan, haramdan kendini koru.
3- Gözünü harama bakmaktan koru.
4- Daima Allah’ı zikret, ölümü unutma.
5- Yaptığın iyilikleri unut, kötülükleri ise unutma.’’
Kurtuluş ucuz değil.
X X X
Her insanın bazı korkuları olmalıdır.
Korkusu olmayan yanlış yapar. Atalarımız: ‘‘Kork Allah’tan korkmayandan’’ demiştir. Korkmayan korku verir.
Hayatın sonunda korkmak pişman olmak istemeyen şu korku ve endişeler içinde olmalıdır.
Birine sormuşlar:
– Bir daha dünyaya gelsen nasıl bir hayat yaşamak istersin?
Cevap vermiş:
– Bi dahası yok ki.’’ demiş.
Son pişmanlık fayda vermez. Çünkü; iş işten geçmiştir. Korkuları
endişeleri olmayan bir gün mutlaka ‘‘Keşke’’ diyecektir. Buda telafisi
olmayan bir pişmanlık olur.
Nelerden korkulmalıdır:
1- İmanı koruyamamaktan, günaha şirke düşmekten korkmalıdır.
2- İmanlı mı, imansız mı giderim endişesi için de olmalıdır. Kötü ölmekten korkmalıdır.
3- Amellerinin boşa gitmesinden korkmalıdır.
4- Kabir endişesi taşımalı. Kabrim cennet bahçesi mi olacak, cehennem çukurumu olacak demelidir.
5- Beni kurtaracak can simidim var mı? Güvencim ne? demelidir.
6- Amel defterim sağdan mı, soldan mı? endişesini taşımalıdır.
7- Sırattaki durakları geçebilecek miyim. Yoksa, aşağımı düşerim korkusu içinde olmalıdır.
8- Mahşer günü halim nice olur. Şefaat, rahmet nasip olur mu? Endişesi taşımalıdır.
9- Acaba Allah’ın unuttuğu terk ettiği boş ve manasız şeylerle
mi oyalanıyorum. Yoksa Rabbinim razı olduğu bir kumluyum? demelidir.
10- Yolum nereye? Cennete mi Cehenneme mi? diyerek kendini sorgulamalıdır.
Böylece hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekmeliyiz.
X X X
Allah Resûlü bize ‘’öyle bir zaman gelecek ki’’ diye başlayıp şu uyarılarda bulunmuştur:
1- ‘‘Öyle bir zaman gelecek ki, üç şey az bulunacak,
– Helal para,
– Gerçek dost,
– Yaşatılan sünnet.’’
2- ‘‘Öyle bir zaman gelecek ki, Kıyamet yaklaştığında helal
haram fetvaların insanların istediği gibi verilir.’’ (Ramuz
el-ehadis:448/10)
3- ‘‘Bir zaman gelecek, şeytan insan evlatlarına ortak olacak. Ashab:
– Buda mı olacak? Nasıl ayırt ederiz? diyorlar:
– Haya ve merhamet azlığından.’’ (Age:504/4) cevabını veriyor.
4- Kıyamet yaklaştığında;
– Taylasan giyilmesi çoğalır.
– Zengine malı için saygı duyulur.
– Fuhuş yayılır. Gayri meşru çocuk çoğalır.
– Çocuklar emreder.
– Kadınların sayısı artar.
– Yöneten zulmeder.
– Eksik ölçü ve tartı yapılır.
– Köpek sevgisi, çocuk sevgisinin önüne geçer.
– Büyüğe hürmet, küçüğe merhamet azalır.
– Ortalıkta kadın erkek ilişki kurar.
– İnsanların en iyi görüneni kötülüğü görür. Onlara müdahale etmez.’’ (Age:33/7)
5- ‘‘Öyle bir zaman gelecek ki; öldüren öldürdüğünü, öldürülende niçin öldürüldüğünü bilmeyecek.’’ (Müslim Fiten:56)
6- İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o vakit mü’minin kalbi tuzun suda eridiği gibi eriyecek
– Niçin ya Rasûlallah? diyenlere
– Kötülükleri görüp de onları yok etmeye güç yetiremediği için’’ buyurur.
7- ‘‘Öyle bir zaman gelecek ki o zaman şu üç şeyden daha kıymetli birşey olmayacaktır:
Helal para, can u gönülden arkadaşlık yapılacak bir kardeş ve kendisiyle amel edilecek bir sünnet.”(Heysemî,I,172)
8- Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak!” (Buharî, Büyû; 7)
9- Ebu Said el- Hudrî’den rivayet edildiğine göre Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve selem-
şöyle buyurmuştur:
‘‘Aranızda öyle bir grup ortaya çıkacaktır ki, namazınızı onların
namazları, oruçlarınızı onların oruçları ve diğer amellerinizi de
onların amelleri yanında az göreceksiniz. onlar Kur’ân okurlar, fakat
okudukları boğazlarından aşağı geçmez. onlar okun yaydan çıktığı gibi
dinden çıkarlar…” (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 36)
10-‘‘Öyle bir zaman gelecek ki okuma meraklı kurrâ çoğalacak;
fakîhler ise azalacak ve bu sûretle ilim çekilip alınacak. Daha sonra
öyle bir zaman gelecek ki insanların okudukları boğazlarından aşağı
geçmeyecek.” (Hakim, Müstedrek, V, 504)
11-‘‘Şiddetli bir şekilde yaklaşan fitne sebebiyle
vay insanların hâline. İnsanlar mü’min olarak sabahlar da akşam kâfir
oluverirler. İnsanlar dinlerini küçük dünya menfaati karşılığı
değiştiriverirler. İşte öyle zamanda dinlerinde sâbit kalabilenler
ellerinde kor ateşi tutanlar gibidirler.” (Müslim, İman 186)
12-‘‘Öyle bir zaman gelecek ki bütün insanlar ribâ ile iş
yapacak. Ondan sakınanlar dahi tozuna bulaşmak durumunda kalacaklar.”
(İbnu Mâce, Ticârât 58)
13-‘‘Öyle bir zaman gelecek ki doğru söyleyenler yalanlanacak,
yalancılar ise doğrulanacak. Güvenilir kimseler hain sayılacak,
hâinlere güvenilecek. İnsanlardan şâhidlik etmeleri istenmediği halde
şâhidlik edecekler, yemin etmeleri istenmediği halde yemin edecekler,”
(Taberâni, XXIII, 314)
14-‘‘Öyle bir zaman gelecek ki insanlar iyiliği
özendirmeyecek, kötülükten de sakındırmayacaklar.” (Heysemî,
Mecmauz-zevâid, VII, 280)
15-‘‘Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki kişi
bir kabre uğrayıp üzerine abanarak: ‘Keşke bu kabrin içinde ben
olsaydım’ demedikçe kıyamet kopmaz. Hâlbuki bu sözü ona söyleten din
değil, belâ olacaktır.’’ (Buhârî, Fiten, 22)
16-Öyle bir zamanın geleceği, insanların kalplerinin dünya
sevgisi ile dolacağı, cihadı zarar olarak görüp zekat vermeyi altından
kalkılması zor bir borç olarak görecekleri bildirilir. (Ali el-Müttaki,
kenz, III, 236/6322)
17-Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: ‘‘Rasûlullah –sallallâhu aleyhi ve selem- bir gün:
‘‘-Bana kaç Müslüman olduğunu sayıverin’’ buyurdular. Biz:
‘‘- Ey Allah’ın Rasûlü! Bizim sayımız altı-yediyüze ulaşmış olduğu halde, hakkımızda korku mu taşıyorsunuz?’’ dedik.
‘‘-Siz bilemezsiniz, (çokluğunuza rağmen) imtihan olunabilirsiniz!’’
Gerçekten öyle (belaya maruz kalıp imtihan olunduk ki, içimizden
namazını gizlice kılanlar oldu.’’(Buhari, Cihad:181)
18- Beş şey vardır ki, onlarla mübtelâ olacağınız zaman Ben sizlerin o şeylere erişmenizden Allâh’a sığınırım. Onlar şunlardır:
1- Bir milletin içinde zina, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu
suçu alenî olarak işlediğinde, mutlaka içlerinde taun hastalığı ve
onlardan önce gelip-geçmiş milletlerde vuku bulmamış hastalıklar
yayılır.
2- Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim
sıkıntısı ve başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılırlar.
3- Mallarının zekâtını vermekten kaçan her millet mutlaka yağmurdan
menedilir (kuraklık cezası ile cezalandırılır) ve hayvanları olmasa
(Allâh hayvanlara acımasa) onlara yağmur yağdırmaz.
4- Allâh’ın ahdini (emirlerini) ve Rasûlün sünnetini terk eden her
milletin başına mutlaka Allâh kendilerinden olmayan düşmanı musallat
eder ve düşman o milletin elindeki-avucundakilerin bir kısmını alır.
5- İmamları (yâni devlet adamları) Allâh’ın Kitabı ile amel etmeyip
Allâh’ın indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikçe Allâh onların
hesabını kendi aralarında görür.” (İbn-i Mâce, Fiten, 22)
– ‘‘Bir adamın camiden geçip iki rekat namaz kılmaması, tanıdığından
başkasına selâm vermemesi ve gencin yaşlı kimseyi işinde kullanması,
kıyamet alâmetlerindendir.’’
(Ramuz el-Ehadis:448/5)
– ‘‘Kıyamet yaklaşınca zaman daralır’’, fitne ve fesat artar, öldürme olayları artar.’’ (Buhari, Edep:39)
Böyle zamanlar gelmeden fırsatları iyi değerlendirmeliyiz. Bir ömür geçirip de sonunda pişman olanlardan olmamalıyız.
Peygamber (as) şöyle haber veriyor:
– ‘‘Kıyamet günü insan şu beş şeyin hesabını vermeden Rabbinin huzurundan ayrılmaz.
1- Ömrünü nerede tükettiğinden,
2- Gençliğini nerede geçirdiğinden,
3- Malını nereden kazandığından,
4- Malını nerede harcadığından,
5- Bildiğiyle amel edip etmediğinden.’’ (Tirmizi, Kıyamet:1)
İnsan hayatı dolu dolu, her şeyi yerli yerince geçirmeden insanın
kurtulması zordur. Eğer güzel bir hayat yaşanırsa, hayatın hesabı kolay
verilecektir. Kabirde, sıratta ve mahşer günü hiçbir sıkıntı
çekilmeyecektir. İşte o gün onlar için bayramdır.
Rabbim bize dünyada da ahirette de nice bayramlara kavuştursun.
Allah’ın selamı, hidayeti ve rahmeti üzerinize olsun.