28 Mart 2016 Pazartesi

Miraç gecesi Cehennemi bana gösterdiler,etleri parça parça edilip,ağızlarına konduğu bir takım insanlar gördüm.

Miraç gecesi Cehennemi bana gösterdiler,etleri parça parça edilip,ağızlarına konduğu bir takım insanlar gördüm.
Kendilerine bu kokmuş etleri yiyin diyorlardı.Bunların kimler olduğunu sordum.Cehennem meleklerinin reisi Mâlik,bunlar gıybet edenlerdir,dedi.
Hz Muhammed sav

611. Ey dost! Bana pek yaklaşma, aşk ateşinin alevleri seni de yakmasın!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
c. III, 1282) 
• Bu maddî varlığımızın, bu vücudumuzun eserleri fanidir. Fakat bu varlığımızın ötesinde bulunan ruhumuz, manevî
varlığımız tamamıyla ondan ibarettir. Ezelde onun aşkıyla içilen ilk kadehle iş tamamlandı.
• Benim aşk yolunda harap olmuş bir gönlüm var. Aşk meyhanesine çok bağlı oluşu, onu birden yıktı, harabın harabı
etti.
• Aşka dedi ki: Sana gönül vermiş, sevginle yıkılmış, harap olmuş birini istiyorsan, istediğin aşık düşmüş, yerlere
serilmiştir. Gel elinden tut, kaldır!
• Senin aşkınla yıkılmış bu zavallıya sakın pek yakın gelme, onu uzaktan seyret! Çünkü korkuyorum ki içindeki ateşin
alevleri seni de yakmasın.
• Eğer onun ateşi seni tutuşturursa, o zaman sen gözlerimin önüne gel, inciler saçan gözlerimden seller gibi yaşlar
akmadadır. Göz yaşlarım, senin ateşini söndürebilir.
• Seslen, onun hasta gözleri şifalar veriyor; "Nerede bir hasta varsa gelsin, sıhhat, sağlık zamanı geldi." diye bağır.
• Dağlara çık ve nerede gönlü uyumuş kalmış birisini görürsen, aşkın uyanık bahtının gönlü uykuda olan herkese
görüş, biliş lütfedeceğini haber ver, onlara; "Gelin gelin!" diye seslen!
• "Allah'ın göğsünü Islama açtığı kimse Rabbinden bir nur almadı mı? " ayetinin nuru öyle bir mumdan gelir ki o
mumun nurlarının parıltısı iki dünyaya da sığmaz.
"Zümer Süresi 39/22."
612. Dünyada herkes bir Leyla'ya Mecnun olmuştur.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1247)
• Ariflerin sevgilileri de, manevî aydınlıkları da gönüllerinin dışında değildir. Onlar üzüm suyundan yapılmış şarabı
içmezler, onlar mana şarabını kendi damarlarında dolaşan kanda bulurlar.
• Dünyada herkes bir Leyla'ya Mecnun olmuştur. Ariflerin her an Leyla'ları da kendileridir, Mecnun'ları da!
• Sen eğer "benlik Firavunu"nu "beden Mısır'ından (beden şehrinden) dışarı atabilirsen, gönül evinde Musa'nı da
görürsün, Harun'unu da!
• Şarabı gamlılar, kederliler içer. Bizim gönlümüzse insana neşe veren şaraptan da daha neşeli, daha hoş! Ey sakî!
Sen git de o sarhoşluk veren nesneni gam mahpuslarına sun!
• Bizim kanımız gama haramdır. Yani gam bize diş geçiremez, kanımızı dökemez. Fakat gamın kanını dökmek bize
helaldir. Biz aşkımızla gamı yok ederiz. Bu sebepledir ki, çevremizde dönüp dolaşan gam, bize bir şey yapamaz da kendi
kanına girer.
• Ben ölüler gibi dirilip kalkmak için sürun üfürülmesini beklemiyorum. Aşk bana her an üfürüp yeni bir can
bağışlamadadır.

613. Mana zevki ve safası meclisine varalım.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îliin, Fa'îliin
(c. III, 1284)

• Kalk mana zevki ve safası meclisine varalım! Bir an için olsun bedensiz can gibi zevk ve safanın kucağına kavuşalım!
• Ben kendi ölümümden, ebedî zevke, ebedî ömre ulaşacağımı haber aldım. 0 ne kudretli, ne büyük bir yaratıcıdır ki:
"Ölümü ebedî ömür peygamberi yapmış da, onunla bizlere sonsuz hayatı müjdeliyor. Biz fanî varlıklar değiliz.
• Bizim varlığımızın göbeğini sonsuz yaşayış adıyla kestiler. Biz manevî zevk ve safa anasından bayram günü doğduk.
• "Mana zevk ve safası nedir?" diye sen bize sor! Insanların peşinde koştukları, unutmak için herşeyi göze aldıkları
maddî ve cismanî zevkler. Bu şekle bürünmüş zevk ve safa, gerçek safanın ve zevkin kapısının dış halkasıdır. Mana zevkini
terk etmenin ne büyük bir kayıp olduğunu hesap et!
• Şu dünya zevkleri dediğimiz şeyler, gerçek zevklerin, manevî safaların canlarının perdeye vurmuş gölgeleri gibidir.
Birer hayal olan zevk ve perdesindeki şekiller, o yüzden görünmededirler.
• Altın gibi çok değerli olan varlığını şu manevî zevk ve safaya ver! Gama, kedere verme! Zevke ve safaya layık
olmayan altının toprak başına!
• Gökyüzü neden dönüp duruyor? Nedenini sana söyleyeyim: "Onu zevk ve safa yıldızının parıltısı döndürmektedir."
• Deniz neden dalgalanıyor? Neden köpürüp duruyor? Neden hırçınlaşıyor? Sebebini sana söyleyeyim: "Onu zevk ve
safa incisinin parıltısı oynatıyor, coşturuyor."
• Toprak, şu yeryüzü, neden huriler, gılmanlar doğurdu; sana söyleyeyim: Ona zevk ve safa anberinden kopup
gelen rüzgar, cennet kokuları verdi de ondan!
• Rüzgar neden eser eser, gelip geçer; sana söyleyeyim: Zevk ve safa defterine yaprak yaprak, fakat çabucak gelmeni
ister de ondan! 

 614. Karanlık gece benim geceliği bırakır,gördüğüm rüyayı görseydi,
 geceliği bırakır gündüz olurdu
 Mefa'îlün, Mefa'îlün ,Mefa'îlün, Mefa'îlün,
 (c. III,1222)
• 0 hocanın gönlünde ne var ki; yüzü parıl parıl parlıyor, içindeki yüzünden görünüyor? Ne içmiş ki nergis gözleri
süzülüp kapanıyor?
• Böyle denizde dile gelen, söyleyen inciden başka ne olabilir? Gökyüzü incilerle dolu olan bu maddî denize aksetmiş
de o yüzden rengi güzelleşmiş, parlamış.
• Kendi dervişliğimle yola düşmüş işime gidiyorum. Ansızın o hoca karşıma çıktı. Onun sarığının büklümünü gördüm.
• Ben usta bir kuşum, ama o hocanın güzelliğinin tuzağına düştüm. Gönlürnü, gözümü ona verdim, onun bir esiri, bir
düşkünü oldum.
• Onun kaşları tekbir getirmeye başladı. Gözleri gönlüme ok attı. Böylece takdir oku ile beni yaraladı. Bir anda ona
tutuldum, onun kulu kölesi oldum.
• Şu perişan aşığın dün gece gördüğü rüya gerçekleşti, işte bugün uyanık iken onu gördüm.
• Şu zifiri karanlık gece, benim gördüğüm rüyayı görseydi, aydınlanır, öyle parlak bir hale gelirdi ki, gecelikten çıkar,
gündüz olurdu.
• Maşallah, maşallah ne de güzel bir hoca! Binlerce hoca onun yüzünün meftunu olmaya, onun aşk tuzağına tutularak
onun esiri olmaya değer.
• Can kaydına düşen kişi, nasıl olur da dünya hocası olur? Dünyaya gönül veren kişinin hocalık, efendilik hakkı olamaz.
Çünkü o hür değildir, dünyanın kuludur, kölesidir.

615. Gönlün hali padişaha gizli değildir.
Fe'ilatün, Fe'ilatun, Fe'ilatü, Fe'ilün
(c. III, 1253)
• Gönlün hali, iyiliği, kötülüğü padişaha gizli değildir. Nefis, başkaldırır, isyan ederse, kulağını tutar da, onu sürüye
sürüye çeker.
• Gönül, onun derdinden ne zevklere dalmıştır, ne hoşluklar elde etmiştir. Onun keremini, onun sayısız lutuflarını,
bağışlarını hiç sayıp dökmeye kalkma!
• Allah aşkının gamı, hangi kervanın yolunu vurdu ise, o kervan iki dünyanın da karını öylesine elde etmiştir ki, dile
gelmez, sözle anlatılamaz.
• Susam çiçeği onun lütfundan dillendi, dile geldi de onu övmeye, onun ihsanlarını anlatmaya . Selvi azatlığı, boy
göstermeyi ondan elde etti. Çünkü ona, boyu, bosu o bağışladı.
• Bülbül, durmadan hep onu över durur. Çünkü bülbüle dili o öğretti. Gül de o yaratıcının yüzünden, onun aşığı olduğu
için elbisesini yırtar. Zaten gülün yanağını da o parlattı. Ona o güzel rengi o verdi.
• Güneş, her akşam ona secde eder. Bu secde yüzünden, o padişahtan ne ziyan görür? Ziyan görmek şöyle dursun,
onun maddî varlığı, bu secde, bu batış yüzünden can bulur, ertesi gün yine dünyaya nurlar saçmaya başlar.
• Güneş, her akşam secdeler ederek gider, fakat seher vaktinde Allah ona öyle güzel, öyle latif bir yüz bağışlar ki,
gökyüzü hasedinden ölür.
• Kim, azgınlık etmez de bugün nefsanî duygusunu, şehvet arzusunu mezara gömerse, o duygu, mezarında ona bir
huri olur, o karanlık lahitte ona eş, dost kesilir.

616. Gözümden kaçtı gitti, ama yine onu gözümle yakalayacağım.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. III, 1220)
• Onu tutabilmek için başka bir tuzak kurdum, elimden kaçanı, tekrar yakalayacağım.
• Ben gönülden esiri olduğuma, canımı da, gönlümü de veririm. Ömrüm geçti gitti ise de gam yemem, çünkü ben
onun sevgisi ile ömrümü yeni baştan elde ederim. Yeni baştan yaşamaya başlarım.
• Gönlüm şeker gibi eridi, ciğer soğudu, buz kesildi. Gözümde ona yer vermiştim, o gözümden kaçtı gitti, yine onu
gözümle yakalayacağım.
• Ben geceleri, onun yüzünün nuru ile yol bulur, ona doğru giderim. Mahallesine gidince de onun kapısının halkasına
yapışırım.
• Gönlümün derdi arttıkça arttı. Yüzüm sarardı, altına döndü. Yüzümden altın toplamaya koyulursa, belki o zaman onu
yakalarım. 
• Kemer oldumsa ne oldu? Beter oldumsa ne çıkar? Alt üst oldumsa ne var? Alt üst olurken onu yakalarım.
• Seher vaktine kadar elbette onu tutarım. Tutunca da onu şeker gibi emerim. Kemerinden yakalarım, elbisesinin
düğmelerini çözerim.
• Nergis gözlerini uyku bürümüş. Ben de acele arkasından gideyim de daldığı uykudan yararlanarak onu yakalayayım.

617. Bir gün gönül, onun yanağının gülleri arasında yuvarlanıyordu.
Mefa'îlün, Mefa'îliin, Mefa'îlün, Mefa'îliin
(c. III, 1224)
• Eğer yarın mahşerde, başımı, onun sevda yakasından çıkarmama imkan yoksa, gönlüm onun perişan saçları gibi
darmadağın olsun.
• Ey güzellik polisi! Benim canım, senin la'linden çok cevherler çaldı. Onu hırpala, onu hırpala!
• Yüzünü gizledikçe, saçları perişan olsun, darmadağın olsun. Yüzünün gizli kalışı yalnız beni perişan edecek değil ya!
Benim gibi niceleri perişan olmakta.
• Aşka düştüm, her şeyimi kaybettim. Onun aşk gül bahçesinin sevdası ile gül gibi elbisemi yırtacağım.
• Bir gün gönül, onun yanağının gülleri arasında yuvarlanıp duruyordu. "Bu nedir? Bu ne haldir?" dedim. Dedi ki:
"Onun ihsanına düştüm de böyle yuvarlanıp duruyorum."
• Onun yanağının üstüne, perişan, zavallı halimi bildiren bir yazı yazacağım. Yanağı onu okusun. Zaten o yanak böyle
yazıları okumakta pek ustadır.
• Fakat onun siyah renkli saçlarından korkuyorum. Çünkü nice gönülleri o siyah Hintli kahrederek bağlamıştır.
• Ey gönül! Onun çehresinin çukuruna hayranlıkla bak! Oraya düşmekten korkma! Çünkü o saçlar, ipini gören her
gönlün zindanı, işte böyle bir kuyudur.

618. Üzüm şarabı gönül gözündeki körlüğü artırır.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefülii, Mefa'îlün
(c.111,1226)
• Şu suratını asmış, yüzünü ekşitmiş dostu bir tarafa çekin de, şu güler yüzlü şaraptan ona bir kadeh sunun!
• Belli ki o, bu şaraptan içmemiş de onun için suratını asmış, yüzünü ekşitmiş, soğuk durumda kalmış. Ne olursa olsun
siz, yine de ona bu şaraptan bir kadeh sunun da pişsin, olgunlaşsın!
• Bilir misiniz, o neden sirkeleşiyor, koruklaşıyor? Hepiniz, onun ne olduğunu, mahiyetini bilesiniz diye etrafa
soğukluklar, zehirler yağdırıyor.
• Üzüm şarabı gönül gözündeki körlüğü artırmaktan başka bir şey yapmaz. Allah aşkına böyle bir şarabın yanına
gitmeyin. Böyle bir şarabı yapmayın, ortaya koymayın.
• 0 bu haliyle mezarda da durgun kalır. Öyle olmaması için onun ağzına bir avuç ab-ı hayat dökünüz.

619. Can sana doğru koşunca, yol bulması için ona bir mum ver!
Mefa'îliin, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îliin
(c. III, 1223)
• Ey gönülleri kendine çeken güzel! Senin o iki güzel gözün, aya yakın olan iki Merih yıldızıdır. Senin Harut'un
Marut'un olan iki gözünle canımı tut, Babil kuyusuna çek!
• Bütün dünya güzellerinin güzelliği sende. Ey Süleyman! Sen, bu güzellik yüzüğü ile bütün devleri, perileri zincirlere
vur!
• îhsan hazinesini cinlere de, insanlara da açmışsın. Mahrum dilenciye: "Biz sana verdik." emrini yerine getir, ver!
• Can ile bedeni parlat, aydınlat! Cesedi kökünden sök, at! Gözünü doğrulara çevir! Aklı sorgula!
• Dudak "Alemlerin Rabbi Allaha hamd" ayetini okuyunca, ona, dudağa manevî şaraplar, mezeler ver! "Sapıkların
yoluna değil" deyince ona delil göster!
• Can sana doğru koşunca, yol bulması için ona bir mum ver! Senin güneşini aramaya başlayınca, onu ay gibi
konaklara çek!
• Lutfunla, inayetinle canı kendine çek, ona kabiliyet ver! Kabil'e benzeyen nefse de hediyeler ver, elbiseler ihsan et!

620. Seni ağlattığı için çenge teşekkür et, onu öp, kucakla! 
Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1240)
• Çalgıcımız da güzel, çengi de! Gönül onun sesini duyunca, dünya yaşayışını unutuyor, harap olup gidiyor.
• Çeng çalınırken, güzel sesler çıkararak ağlarken onu seyret, güzelliği ne hal alıyor, beti benzi ne renge giriyor?
• Yaşayışa doymuşsan, hayatın acılıklarını duyuyorsan, için daralmışsa, gözlerin yaşarmışsa kalk çenge teşekkür et!
Onu öp, onu kucakla, kollarının arasına al !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder