29 Aralık 2018 Cumartesi

يقول الله تعالى Allah Teala buyurdu عجبت لمن ايقن بالموت كيف يفرح Ölüme iman eden nasıl mesrur olur şaşarım

يقول الله تعالى 
Allah Teala buyurdu
عجبت لمن ايقن بالموت كيف يفرح 
Ölüme iman eden nasıl mesrur olur şaşarım
و عجبت لمن ايقن بالحساب كيف يجمع المال  
Hesaba iman eden nasıl mal toplar şaşarım
و عجبت لمن ايقن بالقبر كيف يضحك 
Kabre iman eden nasıl güler şaşarım
و عجبت لمن ايقن بالاخرة كيف يستريح  
Ahirete iman eden nasıl istirahat eder şaşarım
و عجبت لمن ايقن بالدنيا و زوالها كيف يطمئن اليها
Dünyanın zevaline inananın haline şaşarım, o nasıl onunla tatmin olabiliyor? 
و عجبت لمن عالم باللسان و لكن جاهل بالقلب
Diliyle alim, kalbiyle cahil olana şaşarım.
 و عجبت لمن يطهر بالماء و هو غير طاهر  
Kalbi temiz olmadığı halde, suyla temizlenmeye çalışana şaşarım.
و عجبت لمن يشتغل بعيوب الناس و هو غافل من عيوب نفسه  
Kendi ayıplarından gaflet edip, insanların ayıplarıyla uğraşana
و عجبت لمن يعلم ان الله مطلع عليه كيف يعصيه  
Allah-u Te'ala'nın kendisini gördüğünü bilip de hala O'na isyan edene
و عجبت لمن يعلم انه يموت وحده 
tek başına öleceğini,
و يدخله القبر وحده م يحاسبه وحده 
tek başına kabre gireceğini ve tek başına hesaba çekileceğini bilenin
كيف يستاءنس بالناس  
nasıl insanlarla ünsiyet kurabildiğine şaşarım.
لا اله الا انا حقا و محمد عبدى و رسولى
Benden başka hakiki hiçbir ilah yoktur, şüphesiz ki Muhammed Benim kulum ve Rasulümdür.
شهدت نفسي أن لا إله إلا أنا وحدي لا شريك لي محمد عبدي ورسولي 
Zatım şahit oldu ki, Benden başka hiçbir ilah yoktur.
Ben tekim, hiçbir ortağım yoktur. Muhammed,kulum ve Rasülümdür.

من لم يرض بقضائي ولم يصبر على بلائي ولم يشكر على نعمائي ولم يقنع بعطائي فليعبد ربا سواي 
Kaderime razı gelmeyen, belama sabretmeyen, nimetime şükretmeyen, ihsanıma kanaat etmeyen, Benden başka bir rabbe tapsın.
ومن أصبح حزينا على الدنيا فكأنما أصبح ساخطا علي 
Dünya sebebiyle hüzünlü olan,sanki bana kızmış gibidir. 
ومن اشتكي على مصيبة فقد شكاني 
Bir musibetten şikayetlenen muhakkak Beni şikayet etmiştir.
ومن دخل على غني فتواضع له من أجل غنائه ذهب ثلثا دينه 

Bir zengine gidip, zenginliği sebebiyle ona tevazu gösterenin dininin üçte ikisi gitmiştir.
ومن لطم وجهه على ميت فكأنما أخذ رمحا يقاتلني به 

Bir ölü sebebiyle (üzülüp) kendi suratına tokat atan,mızrak alıp Bana savaş açmış gibidir.ومن كسر عودا على قبر فكأنما هدم باب كعبتي بيده 


Bir kabirde (isyanla) dal kıran kimse sanki Ka’be’min kapısını eliyle harap etmiş gibidir.
ومن لم يبال من أي باب يأكل ما يبالي من أي باب يدخله الله تعالى إلى جهنم 


(Helalden mi haramdan mı) yediğine ehemmiyet vermeyen kimse, ALLAH-u Te’ala’nın kendisini cehenneme hangi kapıdan sokacağına aldırış etmemiş olur.
ومن لم يكن في الزيادة في دينه فهو في النقصان 

Dini hususunda ziyadesi olmayan kişi noksandadır.
ومن كان في النقصان فالموت خير له 

Noksanda olan ise, ölüm onun için daha hayırlıdır.
ومن عمل بما علم أورثه الله تعالى علم مالم يعلم 


Bildiğiyle amel edene ALLAH-u Te’ala bilmediklerinin ilmini miras verir.
ومن أطال أمله لم يخلص عمله



Emelini uzun tutanın (uzun vadeli hesaplar yapanın) ameli halis (arınmış) olmaz.




Allah Teâlâ buyuruyor:
“İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, Allah’ın rızâsını kazanmak uğruna kendini satın alır. Allah bu kullarına çok merhametlidir. (Bakara, 207)
Bu âyet-i celîle Suheyb-i Rûmî -radıyallahu anh- hakkında nâzil olduğu rivâyet olunur.
Suheyb bin Sinan er-Rûmî -radıyallahu anh- Rasûlullah’ın arkasından hicret etmek üzere Medine’ye müteveccihen Mekke’den yola çıkmıştı.
Kureyş müşriklerinden bir fırka onu takip ettiler. Beraberindeki Müslümanları öldürdüler. 
Süheyb beraberinde bir mikdar okları bulunan gayet keskin bir nişancı idi. Müşriklere dedi ki:
«Ey Kureyş cemâati! Biliyorsunuz ki, ben sizden kimseye bir tecâvüzde bulunmadım. Fakat bulunacak olsam vallahi şu elimdeki oku adamın kalbine oturturum. Ve elimdeki oklarım bitinceye kadar bana yaklaşamazsınız. Oklarım bittikten sonra ise geri kalanınızı şu kılıcımla temizlerim. Bana ondan sonra bir şey yapabilirsiniz.
Görüyorsunuz ben bir ihtiyar adamım. Aranızda bulunmaklığım sizin işinize yaramaz ki!
Benim Mekke’deki evimde bir miktar malım vardır. Gidin onu alın ve onun mukabilinde bana yol verin. Benim ebediyyen Müslüman olduğumu da bilin» dedi.
Suheyb’e yol verdiler.
Medîne-i Münevvere’ye vâsıl olduğunda onu ilk karşılayan Ebû Bekir es-Sıddîk -radıyallahu anh- oldu. Kendisine:
“Satışın kârlı çıktı yâ Suheyb, mübârek olsun!” dedi.
Suheyb -radıyallahu anh-:
“Hangi satış yâ Ebâ Bekir?” diye sordu.
Ebû Bekir -radıyallahu anh-:
Allah Teâlâ’nın Suheyb hakkında inzâl buyurduğu bu âyet-i celîleyi haber verdi.
Suheyb çok mesrûr oldu.
Durum böyle olunca âyette geçen  kelimesi    «satın alma» mânasında kullanılmıştır. Zirâ durum satın alma şeklinde cereyân etmektedir. Çünkü Suheyb er-Rûmî malını vererek, canını müşriklerden satın alıp kurtarmıştır.
Şunu iyi bil ki, mü’minler canlarını kendi istekleriyle satarlar, mü’minin nefsinin değeri de cennettir. 
Velî kullar (evliyaullah)’a gelince onlar da nefislerini kendi istekleriyle satarlar, ancak bunların nefislerinin değeri Allah Teâlâ’nın rızâsıdır. Bunlarla, öncekiler arasında bir çok farklar vardır.
O halde, Allah yoluna sülûk eden kişiye gerekli olan beşeriyyet vatanından çıkmak, akranların diyarından uzak kalmaktır ki, böylece hakîki mücâhid ve manevî şehid olabilsin.
Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurmuştur ki: “Gariblere müjdeler olsun.” 
Bir başka hadis-i şerifinde de: “Kim garîb olarak ölürse, şehid olarak ölmüş olur.” buyurmuştur.
Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- gariblikle, halktan kesilip, Hâlık’a yönelmeye işâret etmektedir ki, bu da âdet ve arzularda halkın çoğunluğuna muhâlefetle olur.
İnsanın, kendisini tamamen Allah -celle celâlüh-’a verebilmesi için önce malı, sonra evlâdı, daha sonra da nefsi terketmesi gerekir. Bu sebeple Akıllı insan, Allah’ı çok çok zikretmelidir. Zirâ zikir, iç dünyanın temizlenmesine sebep olduğu gibi kalbin cilalanmasını da sağlar. Cenâb-ı Allah şöyle buyurmuştur:
– «Allah -celle celâlüh-’ı çok anın ki, felaha kavuşasınız, umduğunuzu elde edesiniz» (Enfâl sûresi, 45)
Kulun Allah’a vâsıl olmasından daha büyük felah olabilir mi?

Kim zengine,zenginliğinden dolayı tevazu gösterirse dininin üçte ikisini kaybeder.
Hazreti Muhammed

Sallallahu Aleyhi ve Sellem
من تواضع الغنى لغناه ذهب ثلثا دينه

İnsan çoğu kere hiç de lüzumu olmadığı halde katl gibi, zinâ gibi ve benzeri şeylerin günâhlarına iştirak eder. Şöyle ki hadîs-i şerîfde:

– «Kim masıyete şâhid olur, ondan nefret ederse orada bulunmamış gibidir, kim de bir masıyetden uzak bulunur, sonra onu işittiğinde memnun olursa o masıyetde bulunmuş gibidir» buyurulmuşdur.

Bir başka hadîs-i şerîfde:

– «Kim bir kavmin amellerini severse onların zümresinde haşrolunur» buyurulmuştur. Yani onların işlerini sevdiği ve kalben rızâ gösterdiği için onların amellerini işlemese bile onlarla hesaba çekilir.

Bir kimse, salihler gibi amel işlese, fakat günahkârlarla düşüp kalksa, iyi amelleri boşa gider, Kıyamette kötülerle beraber haşrolur. Bir kimse de, kötüler gibi amel işlese fakat salihleri sevse, onlarla beraber olsa, günahları iyiliğe çevrilir, iyilerle beraber haşrolur. (Ka’b-ül-Ahbar)

(Beni anmayan, sıkıntılara düçar olur, Kıyamette de kör olarak haşrolur.) [Taha 124]

(Amellerini yapmasa bile, bir milletin yaptığını seven onlarla haşrolur.) [Hatîb]

(Kişi sevdiğiyle haşrolur. Kâfirleri seven kâfirlerle beraberdir. İyi ameli kendisine hiçbir fayda sağlamaz.) [Taberani]

Allah Resulü buyurdu ki; zikredenlerin haberi 
Allah’a arzedilince Cenab-ı Allah şöyle der:
– Ey Meleklerim, sizi şahit kılıyorum, onları affettim, bağışladım.”
O sırada bir melek der ki;
– Ya Rabbi! Onların arasında falan günahkar kimse de var. 
O onlardan değil başka bir maksatla onların arasında bulunuyor.”
Bunun üzerine Cenab-ı Allah:
– Onu da affettim. Onlar öyle kimseler ki, onlarla beraber olanlar da kurtuldular” buyurur.
İyi insanlarla olmanın,bir cemaat içinde bulunmanın mükafatına bakın…
Bir insan iyi de olsa, kötü insanların yanında bulunsa, 
Cenab-ı Allah onu da diğerleri ile beraber cezalandıracaktır.

Sual: Ahirette, kişi sevdikleri ile beraber olacağına göre, bir kimse, hem Cennete gidecek iyileri, hem de Cehenneme gidecek kötüleri severse, nereye gider?
CEVAP
İyi ile kötüyü sevmek, temiz ile pisliği karıştırmak demektir. Karışım pis olur. Bir kimse, hem Peygamber efendimizi, hem de Ebu Cehil'in itikadını sevse Cehenneme gider.

(Allah ve Resulünü seviyorum) diyen bir zâta, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Kıyamette sevdiklerinle beraber olursun.) [Müslim]

Allahü teâlâyı ve Onun Peygamberini sevmek, emirlerini yapıp, yasak ettiklerinden kaçmak demektir. Allahü teâlâyı sevmenin alameti, dostlarını sevmek, düşmanlarına düşmanlık etmektir. Hadis-i şerifte, (İbadetin efdali, müslümanı müslüman olduğu için sevmek, kâfiri kâfir olduğu için sevmemektir) buyuruldu. Allahü teâlânın düşmanını, mesela Ebu Cehil'i sevenin, (Allah’ı da seviyorum) demesi yalan olur. Allah’ın sevdiğini sevmeyen de, Allahü teâlâyı sevmiş olamaz. Mesela Hristiyanlar, Peygamber efendimizi sevmedikleri için, (Allah’ı ve Hazret-i İsa'yı seviyoruz) deseler de, faydası olmaz. Yahudiler de, Hazret-i İsa'yı sevmedikleri için, (Hazret-i Musa'yı seviyoruz) deseler de, kıymetsizdir.

Âlimler, (Kişi sevdiği ile beraber olur) hadis-i şerifini şöyle açıklıyor:
Bir kimse, salih bir mümini sever, onun gibi itikada sahip olup, onun gibi amel işlemeye gayret eder, Allah dostlarını dost, Allah düşmanlarını da düşman bilirse, ahirette sevdiği kimse ile birlikte Cennette olur.

Bir kimse de hem müslümanları, hem de gayrı müslimleri sever, gayrı müslimlerin itikadlarını beğenirse, gayrı müslimlerle birlikte Cehenneme gider. (Kişi sevdiği ile birlikte olur) demek, sevdiği kimsenin derecesine kavuşur demek değildir. Fakat iyileri sevdiği için, Cennette onlarla birlikte olur. Herkes imanının parlaklığına, kuvvetine göre farklı derecelerde bulunur. (Mektubat-ı Rabbani, Hadika)

Allahü teâlâ, Âl-i Îmrân suresinin 31. âyetinde, mealen buyuruyor ki:
(Onlara söyle! Eğer Allahı seviyorsanız, bana tabi olunuz! Allah, bana tabi olanları sever.)
Allahü teâlâyı sevmenin alameti, Onun Resulüne tabi olmaktır. Tabi olmak, emirlerine, yasaklarına uymak demektir. Onun emir ve yasaklarına İslâmiyet denir. Allahü teâlâyı seviyorum diyenin, İslâmiyete uyması lazımdır. İslâmiyete uyana Müslüman denir. Allahü teâlâ, Müslümanların, birbirlerini sevmelerini, inanmayanları da sevmemeyi emretti. Bunun için, Hubb-i fillah, Allahı sevenleri sevmek ve Buğd-ı fillah, Allahü teâlânın düşmanlarını sevmemek, imanın şartı oldu. Müslüman olmayana kâfir, Müslümanlıktan ayrılıp, kâfir olana mürted denir. Müslüman görünen kâfire de münafık denir. Bunların üçünü de sevmemek, imanın şartıdır. Tövbe suresi, 120. âyetinde mealen;
(Ey müminler! Daima, her zaman, sadıklarla birlikte bulunun!)buyuruldu. Bu âyet-i kerime, sadıklarla, salihlerle beraber olmayı emretmektedir.


“…Dînin (zayıflayıp gücünün) kaybolmasının başlangıcı, Sünnet’in terk edilmesiyle olacaktır. Halatın lif lif çözülüp nihâyetinde kopması gibi, din de sünnetlerin bir bir terk edilmesiyle ortadan kalkar.” (Dârimî, Mukaddime, 16)
Abdullah bin Deylemî -rahmetullâhi aleyh-, Sünnet’e tam bir teslîmiyetle bağlılığın ehemmiyetini şöyle ifâde etmiştir:
Sünnetlerin birer birer hayatımızdan çıkması, -Allah korusun- ebedî kurtuluşumuzu da pamuk ipliğine bağlı hâle getirir.
Nitekim dinler tarihinde Yahudîlik ve Hristiyanlığın bozulması da böyle başlamıştır. Önce peygamberlerin sünnetleri terk edilmiş, böylece âdeta üzerindeki mânevî zırhı yok edilen îtikad ve ibadetler tahrif edilmiştir. Sonunda namaz terk edilmiş, yerine âyin gelmiş, oruç terk edilmiş yerine perhiz gelmiş, tesettür terk edilerek yalnızca râhibelere mahsus bırakılmış, hattâ günümüzde râhibelerin tesettürü bile kaldırılmaya başlanmıştır.

عن عبد الله بن الديلمي قال: بلغني أن أول ذهاب الدين ترك السنة. يذهب الدين سنة سنة، كما يذهب الحبل قوة قوة.


Bir Müslüman’a dinini bırak dersen, onun Islam’ı bırakması asla mümkün değildir. Nitekim 25 yılda ancak 25 Müslüman’ı Hıristiyan yapabildik. Onlar buna karşılık her gün en az 25 Hıristiyan’ı Müslüman yapıyorlar.
Biz Müslümanlara:
‘Sizin dininiz olan Islamiyet; mücevher yüklü çok kıymetli bir gemiye benziyor. Ama bu geminin yükü çok ağır. Geminin karşıya batmadan geçebilmesi için, bu yüklerin bir bölümünü denize atmamız gerekir’ demeliyiz. Böylece mübahlardan, müstehaplardan, sünnetlerden başlayarak, vaciplere, farzlara gelinceye kadar onlara geminin bütün yüklerini boşalttırmalıyız. Böylece gemi karşıya geçse de boş geçmeli!..

Papaz Samuel Zwemer

Zekât ile sadakanın lâyık oldukları mevkilerini bulmak için birkaç şart vardır:
1. Sadakayı vermekte israf olmaması.
2. Başkasından alıp başkasına vermek suretiyle halkın malından olmayıp kendi malından olması.
3. Minnetle in'âmın bozulmaması.
4. Fakir olmak korkusuyla sadakanın terk edilmemesi.
5. Sadakanın yalnız mala ve paraya münhasır olmadığı bilinmesiyle, ilim, fikir, kuvvet, amel gibi şeylerde de muhtaç olanlara sadakanın verilmesi.
6. Sadakayı alan adam, o sadakayı sefahette değil, hâcât-ı zaruriyesinde(zaruri ihtiyaç) sarfetmesi lâzımdır.

Yağmursuzluk, bu çeşit dua ve namazın vaktidir, illeti ve hikmeti değil. Nasıl ki güneş ve ayın tutulması zamanında küsuf ve husuf namazı kılınır ve güneşin gurubuyla akşam namazı kılınır; öyle de, yağmursuzluk, kuraklık, yağmur namazının ve duasının vaktidir. İbadet ve duanın sebebi ve neticesi emir ve rıza-i İlâhîdir, fâidesi uhrevîdir. Eğer namazdan, ibadetten dünyevî maksatlar niyet edilse, yalnız onlar için yapılsa, o namaz battal olur. Meselâ, akşam namazı güneşin batmaması için ve husuf namazı ayın açılması için kılınmaz. Öyle de, bu nevi ibadet, yağmuru getirmek için kılınsa yanlış olur. Yağmuru vermek Cenâb-ı Hakkın vazifesidir. Biz vazifemizi yaptık; Onun vazifesine karışmayız.

Kim bu ümmetin birlik içinde olduğu zamanda onu parçalamak isterse,onu öldürünüz.

Hz Muhammed

Sallallahu Aleyhi ve Sellem


Amellerinizin en hayırlısı namazdır.
Hz Muhammed

Sallallahu Aleyhi ve Sellem


اسْتَقِيمُوا وَلَنْ تُحْصُوا وَاعْمَلُوا وَخَيْرُ أَعْمَالِكُمُ الصَّلاَةُ وَلاَ يُحَافِظُ عَلَى الْوُضُوءِ إِلاَّ مُؤْمِنٌ


Bir kimse güzelce abdest aldıktan sonra namaza çıkarsa (mescide gidinceye kadar), o kimse namazda sayılır. Her adımıyla bir sevap kazanır, diğeriyle bir günahı affolur. En çok sevap kazanan, evi camiden en uzak olandır.
Hz Muhammed

Sallallahu Aleyhi ve Sellem

مَنْ تَوَضَّأَ فَأَحْسَنَ وُضُوءَهُ ثُمَّ خَرَجَ عَامِدًا إِلَى الصَّلاَةِ فَإِنَّهُ فِي صَلاَةٍ مَادَامَ يَعْمِدُ إِلَى الصَّلاَةِ وَإِنَّهُ يُكْتَبُ لَهُ بِإِحْدَى خُطْوَتَيْهِ حَسَنَةٌ وَيُمْحَى عَنْهُ بِالأُخْرَى سَيِّئَةٌ فَإِذَا سَمِعَ أَحَدُكُمُ الإِقَامَةَ فَلاَ يَسْعَ فَإِنَّ أَعْظَمَكُمْ أَجْرًا أَبْعَدُكُمْ دَارًا ‏.‏ قَالُوا لِمَ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ قَالَ مِنْ أَجْلِ كَثْرَةِ الْخُطَا



"If someone does wudu and does it correctly and then goes off intending to do the prayer, then he is in prayer as long as he intends to do the prayer. A good action is written for every alternate step he makes and a wrong action is erased for the second. When you hear the iqama do not lengthen your stride, and the one who has the greatest reward is the one whose house is farthest away." They said, "Why, Abu Hurayra?" He replied, "Because of the greater number of steps."

Cihad hakkında ayetler:
1-Hazreti Peygamberin dini tebliğ izni.
(Hicr,94)
2-Güzel ve tatlı sözle (Nahl,125)
3-Sabır ve tahammül (70 ayet)
4-Zulme karşı koyma (Hacc,39)
5-Düşman saldırısına karşı mukabele (Bakara,191)
6-Haram aylar dışında cihad (Tevbe,5)
Silahlı cihad İslamiyette son çaredir.

Kebşe bin Ka’b bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Kebşe Ebu Katâde (Radiyallahu Anh)’ın oğlunun nikâhı altında idi. Ebu Katâde (Radiyallahu Anh) onun yanına girdi. Kebşe ona abdest suyu döktü. Derken bir kedi geldi ve abdest suyundan içti, Ebu Katâde (Radiyallahu Anh), kedinin iyice içmesi için su kabına ona doğru meyil ettirdi.
Kebşe dedi ki:
−Ebu Katâde (Radiyallahu Anh), benim kendisine baktığımı görünce:
−Ey kardeşimin kızı, hayret mi ediyorsun? dedi.
Ben:
−Evet, dedim.
Ebu Katâde (Radiyallahu Anh):
−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Kedi necis değildir, o sizin çevrenizde dolaşanlardandır’ buyurdu.”


كَبْشَةَ بِنْتِ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ - وَكَانَتْ تَحْتَ ابْنِ أَبِي قَتَادَةَ الأَنْصَارِيِّ - أَنَّهَا أَخْبَرَتْهَا أَنَّ أَبَا قَتَادَةَ دَخَلَ عَلَيْهَا فَسَكَبَتْ لَهُ وَضُوءًا فَجَاءَتْ هِرَّةٌ لِتَشْرَبَ مِنْهُ فَأَصْغَى لَهَا الإِنَاءَ حَتَّى شَرِبَتْ قَالَتْ كَبْشَةُ فَرَآنِي أَنْظُرُ إِلَيْهِ فَقَالَ أَتَعْجَبِينَ يَا ابْنَةَ أَخِي قَالَتْ فَقُلْتُ نَعَمْ ‏.‏ فَقَالَ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ إِنَّهَا لَيْسَتْ بِنَجَسٍ إِنَّمَا هِيَ مِنَ الطَّوَّافِينَ عَلَيْكُمْ أَوِ الطَّوَّافَاتِ ‏"

Ömer İbnü'l-Hattab (r.a), valilerine şöyle yazdı:En mühim işiniz namazdır.Onu koruyan dinini korur,onu kaybeden diğer şeyleri de kaybeder.

أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ، كَتَبَ إِلَى عُمَّالِهِ إِنَّ أَهَمَّ أَمْرِكُمْ عِنْدِي الصَّلاَةُ فَمَنْ حَفِظَهَا وَحَافَظَ عَلَيْهَا حَفِظَ دِينَهُ وَمَنْ ضَيَّعَهَا فَهُوَ لِمَا سِوَاهَا أَضْيَعُ


Umar ibn al-Khattab wrote to his governors saying, "The most important of your affairs in my view is the prayer. Whoever protects it and observes it carefully is protecting his deen, while whoever is negligent about it will be even more negligent about other things." 

Allah Resulu Hz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem çocukluğunda ne açlıktan ne de susuzluktan şikayet ederdi.Sabah zemzem içerdi.Yiyecek vermeye kalksam almaz,tok olduğunu söylerdi.
Ümmü Eymen r.a

Kim nazarlık takarsa,
Allah onu muhafaza etmez.
Hazreti Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Kim bir kahine giderse,
40 gece namazı kabul olmaz.
Hazreti Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Kim bir kahine inanırsa kafir olur.
Hazreti Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem

Cehennemlikler, kibirli,mal biriktirip başkalarına iyilikte bulunmayan kimselerdir.
Cennetlikler ise zayıflar ve başkaları tarafından ezilenlerdir.
Hazreti Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
ALLAH Teala,
alkol kullanan kimseye 
Cehennemliklerin irinlerinden içirecektir.
Hazreti Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Cennetliklere,Cennetliklerin ameli kolaylaştırılır.Cehennemliklere de Cehennemliklerin ameli kolaylaştırılır.
Hazreti Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Kâfirlerin zenginleri,kâfirlerin fakirlerinden kırk sene evvel Cehenneme girer. Kâfirlerin zenginleri derler ki: Keşke biz de dünyada fakir olsaydık.
Hazreti Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Cennet`e girenlerin çoğu fakirlerdir.Mal sâhibleri zenginlerse bunların cehennemlik olanlarından başkaları (Cennet kapısının önünde,yâhud ârafda hesâb için) hapis ve tevkîf olunmuşlardır. Zenginlerin (fukâra hakkını vermeyen) 
ehl-i nâr olanları ise,Cehennem`e konulmaları 
önce emrolundu.
Cehennem kapısının önünde de durdum. Bir de baktım ki,Cehenneme gidenlerin çoğu kadınlardır.
Hazreti Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
buhari 1819

Allah Teala,
cömert kâfiri Cehenneme gönderirken,Cehennem kapıcısına emreder ki: "Cömertliği derecesinde azabını hafiflet."
Hazreti Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem

Seyyidül-istiğfâr duasını her kim kalbiyle sevap ve faziletine inanarak gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse,o kimse Cennetliktir.Her kim de sevap ve faziletine inanarak gece okur da sabah olmazdan önce ölürse,o kimse de Cennetliktir.(Hadis-i Şerif,Buhari,2141)
Allahümme ente rabbi la ilahe illa ente halakteni ve ene abdüke ve ene ala ahdike ve va'dike mesteda'tü. eüzü bike min şerri ma sana'tü. Ebuü leke bini'metike aleyye ve ebuü bizenbi fağfirli fe innehu la yağfiruzzunube illa ente"

Kabre giren kişiye sorulacak: Bu adam (Hz. Muhammed) hakkında ne biliyorsun?

 

Mu'min (veya kesin inançlı bir) kişi: "O, Muhammed'dir, Allah'ın resulüdür. Bizlere hidayeti getirdi. Biz de onun davetine icabet ettik ve ona tabi olduk. O Muhammeddir' diyecek. O kişiye: "Rahat bir şekilde uyu. Senin ona kesin olarak inandığını anladık'' denilecek.

Hadis-i Şerif,Buhari,86





















































7 Kasım 2018 Çarşamba

Muvatta İmam Malik Hazretleri باب وقوت الصلاة-DUA-NAMAZ

İmam Malik Hazretleri



a) Hayatı ve Şahsiyeti:


Malik b. Enes b. Amir (93-179/712-795), Medine’de doğdu ve öldü. Dedeleri Yemen’den gelip Medine’ye yerleşmişti.
İmam Malik Hazretleri, hadis ve rivayet, fıkıh ve re’y ilimlerini tahsil etmiştir. Pekçok hocadan ders almıştır. Nafı, Abdurrahman b. Hürmüz, Muhammed b. Müslim b. Şihab ez-Zührî, Yahya b..Said, Rebiatu’r-Re’y bunlardandır. Abdullah b. Ömer Hazretleri’in azatlısı Nafi’den îbn Ömer Hazretleri’in rivayetlerini, sahabîlerin amellerini ve Hz. Ömer’in tatbikatını öğrenmiştir.
imam Malik Hazretleri tahsilini bitirip Medine hukukunu kavradıktan, liyakati konusunda’ içlerinde fikıh ilmini öğrendiği yetmiş kadar büyük fukahanın şahitliğinden sonra fetva vermeye ve öğretime başlamıştır. îlk zamanlar Mescid-i Nebî’de ders okutuyor, fetva veriyordu. Daha sonra idrarını tutamama rahatsızlığından dolayı evine taşındı, orada ders okutmaya ve fetva vermeye devam etti. Gerek camide, gerekse evindeki derslerinde, Ebu Hanife Hazretleri’nin usulünün aksine, talebesiyle tartışma ve fikir alışverişinde bulun­maksızın sadece bilgi verme ve anlatma metodunu uyguladı. Bu sebepten sağlığında kendisiyle talebesi arasında mevcut bir ihti­laf kaydedilmez. Ama vefatından sonra bazılarının onun fikirleri­ne muhalif görüşleri nakledilmiştir.
imam Malik Hazretleri, uzun ömründe yedi Emevî, beş Abbasî halifesi, otuz Medine valisi görmüştür.
îmam Malik Hazretleri, Hz. Ali evladını hilafet davasında haklı görürdü. 144/761’de halife Mansur onu Mekke’deki Hasenîlere (Hz. Hasan taraftarlarına) göndermiş ve hilâfet iddiasıyla itham edilen Muhammed en-Nefsu’z-Zekiyye ve kardeşi İbrahim b. Abdillah kardeşleri istetmişti. Bu, kendisinin umumî bir hürmet kazanmış olduğunu ve hiç olmazsa siyaset bakımından, hükümdara düş­man olmayan bir vaziyet almış bulunduğunu gösterir. Muham­med en-Nefsu’z-Zekiyye, 145/762’de isyan etti ve Medine’yi zaptet­ti. Medine’liler iki arada tereddüt içinde kaldılar. Durumu imam Malik’e sordular. O da Mansur’a yapılan bey’atın ikrahla, zor al­tında yapıldığını, ikrahın muteber olmadığını, mükrehin talâkı­nın bile sayılmadığını söyledi ve fetva verdiBunun üzerine ihti­yatı elden bırakmayan şehir halkının çoğu en-Nefsu’z-Zekiyye’ye bey’at ettiler. Mansur’un ordusu en-Nefsu’z-Zekiyye’yi şehid etti. îmam Malik, ayaklanmaya faal olarak katılmayıp evinde kaldı. Buna rağmen 147/764’te, ayaklanmanın başarısızlığa uğraması üzerine, Medine valisi Ca’fer b. Süleyman tarafından kırbaçla dö­vülmek suretiyle cezalandırıldı. Bunun sonucunda omuzu yerin­den çıktı ve omuzunda bir sakatlık kaldı ki bu şöhretini daha da arttırmıştır. îmam Malik, daha sonra Abbasî halifeleri tarafından hürmet görmüştür. 160’ta Mehdî, Mekke’de Harem1 de yapılacak inşaat vesilesiyle onunla münakaşa etmiş, ölüm yılı olan 179’da Harun Reşid hac münasebetiyle gelip onunla görüşmüştür.
îmam Malik, ayrıca Harun Reşid’e bir mektup yazarak, ona öğüt vermiş, Yüce Allah’ın gazabından sakındırmış, Allah’a itaat olan şeyi emretmesini, Allah’tan korkanlara danışmasını, kötüle­ri dost edinmekten kaçınmasını, mazluma yardım etmesini ve in­sanlara âdil davranıp adaletsizlikten kaçınmasını istemiştir, İmam Malik, çağındaki siyasî hayat konusunda nemelazımcı ve çekimser değildi, muhalefet konusunda gerektiğinde yerine getir­diği açık bir rolü vardı.
Bütün bunlar, bazı şiî yazarların, kendisine muhalefet etme ve imamları Cafer Sadık’m şahsında Ehl-i Beyt’in fikhıyla reka­bet etmek için işbaşmdaki Abbasî iktidarınca yönlendirilmiş ol­duğunu ileri sürmesinin, tarihî bir temelden mahrum bulunduğu­nu gösterir.

قَالَ حَدَّثَنِي يَحْيَى بْنُ يَحْيَى اللَّيْثِيُّ، عَنْ مَالِكِ بْنِ أَنَسٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، أَنَّ عُمَرَ بْنَ عَبْدِ الْعَزِيزِ، أَخَّرَ الصَّلاَةَ يَوْمًا فَدَخَلَ عَلَيْهِ عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ فَأَخْبَرَهُ أَنَّ الْمُغِيرَةَ بْنَ شُعْبَةَ أَخَّرَ الصَّلاَةَ يَوْمًا وَهُوَ بِالْكُوفَةِ فَدَخَلَ عَلَيْهِ أَبُو مَسْعُودٍ الأَنْصَارِيُّ فَقَالَ مَا هَذَا يَا مُغِيرَةُ أَلَيْسَ قَدْ عَلِمْتَ أَنَّ جِبْرِيلَ نَزَلَ فَصَلَّى فَصَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ صَلَّى فَصَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ صَلَّى فَصَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ صَلَّى فَصَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ صَلَّى فَصَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ قَالَ ‏ "‏ بِهَذَا أُمِرْتُ ‏"‏ ‏.‏ فَقَالَ عُمَرُ بْنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ اعْلَمْ مَا تُحَدِّثُ بِهِ يَا عُرْوَةُ أَوَ إِنَّ جِبْرِيلَ هُوَ الَّذِي أَقَامَ لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَقْتَ الصَّلاَةِ قَالَ عُرْوَةُ كَذَلِكَ كَانَ بَشِيرُ بْنُ أَبِي مَسْعُودٍ الأَنْصَارِيُّ يُحَدِّثُ عَنْ أَبِيهِ ‏.‏
Ömer b. Abdülaziz bir gün (ikindi) namazını geciktirdi. O sıra¬ 

da huzuruna giren Urve b. Zübeyr (onu uyarmak için) şu hadisi 
nakletti: 
«— Kûfe’de bir gün Mugire b. Şube  (ikindi) namazını 
geciktirmişti. O sırada yanına girmiş olan Ebû Mes’ûd el-Ensârî: 
— Bunu neden yaptın Mugire? Hatırlamıyor musun, birgün 
Cebrail gelmişti de Öğle namazım kılmıştı. Sonra Resûlullah ta 
kılmıştı. Sonra (ikindi) namazım kıldı, Resûlullah da kıldı. Sonra 
(akşam) namazım kıldı, Resûlullah da kıldı, daha sonra (yatsı) na¬ 
mazım kıldı, Resûlullah da kıldı. Daha sonra da sabah namazını 
kıldı, Resûlullah da kıldı. Ondan sonra da (Cibril): «Bunlarla 
emrolundun, buyurdu.» demişti.
Ömer b. Abdülaziz: 
«— Urve, ne dediğini iyi düşün; Resûlullah'a namaz vakitleri¬ 
ni bildiren Cibril mi idi?» diye sordu. Urve de: 
«— Beşir b. Ebî Mes’ûd, babasından böyle rivayet etti dedi.
قَالَ عُرْوَةُ وَلَقَدْ حَدَّثَتْنِي عَائِشَةُ زَوْجُ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَانَ يُصَلِّي الْعَصْرَ وَالشَّمْسُ فِي حُجْرَتِهَا قَبْلَ أَنْ تَظْهَرَ ‏.‏

Urve der ki: Aişe (r.a.) bana: «Resûlullah (s.a.v.) ikindi 
namazını, güneş henüz odamın duvarında yükselmeden kılardı 

dedi.
وَحَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ، أَنَّهُ قَالَ جَاءَ رَجُلٌ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَسَأَلَهُ عَنْ وَقْتِ صَلاَةِ الصُّبْحِ قَالَ فَسَكَتَ عَنْهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى إِذَا كَانَ مِنَ الْغَدِ صَلَّى الصُّبْحَ حِينَ طَلَعَ الْفَجْرُ ثُمَّ صَلَّى الصُّبْحَ مِنَ الْغَدِ بَعْدَ أَنْ أَسْفَرَ ثُمَّ قَالَ ‏"‏ أَيْنَ السَّائِلُ عَنْ وَقْتِ الصَّلاَةِ ‏"‏ ‏.‏ قَالَ هَا أَنَا ذَا يَا رَسُولَ اللَّهِ ‏.‏ فَقَالَ ‏"‏ مَا بَيْنَ هَذَيْنِ وَقْتٌ ‏"‏ ‏.‏
Bir şahıs Resûlullah’ın huzuruna gelerek, sabah namazının 
vaktini sordu. Resulu Ekrem (s.a.v.) cevap vermedi. Ertesi gün 
sabah namazım şafak atınca kıldı; Bir gün sonra da, ortalık ağarınca 
kıldı.  
Daha sonra da: ‘ 
«— (Sabah) namazının vaktini soran nerede?» buyurdu. 
Adam: 
— Benim Ya Resulallah» deyince; 
«— Bu iki vaktin arasındaki zamandır.» buyurdu.
وَحَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، عَنْ عَمْرَةَ بِنْتِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ عَائِشَةَ، زَوْجِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم أَنَّهَا قَالَتْ إِنْ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَيُصَلِّي الصُّبْحَ فَيَنْصَرِفُ النِّسَاءُ مُتَلَفِّعَاتٍ بِمُرُوطِهِنَّ مَا يُعْرَفْنَ مِنَ الْغَلَسِ ‏.‏
Âişe (r.a.) der ki: Resûlullah (s.a.v.) sabah namazını kıldık¬ 
tan sonra kadınlar, örtülerine bürünmüş olarak evlerine döner¬ 
lerken henüz karanlıktan tanınmıyorlardı.
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ، وَعَنْ بُسْرِ بْنِ سَعِيدٍ، وَعَنِ الأَعْرَجِ، كُلُّهُمْ يُحَدِّثُونَهُ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ مَنْ أَدْرَكَ رَكْعَةً مِنَ الصُّبْحِ قَبْلَ أَنْ تَطْلُعَ الشَّمْسُ فَقَدْ أَدْرَكَ الصُّبْحَ وَمَنْ أَدْرَكَ رَكْعَةً مِنَ الْعَصْرِ قَبْلَ أَنْ تَغْرُبَ الشَّمْسُ فَقَدْ أَدْرَكَ الْعَصْرَ ‏"‏ ‏.‏
Ebû Hüreyre (r.a.), Resûlullah’m şöyle buyurduğunu 
rivayet etti: «Güneş doğmadan sabah namazının bir rek’atına 
yetişebilen kimse, sabah namazını kendi vaktinde kılmış 
olur. Güneş batmadan da İkindi namazının bir rek'atına 
yetişebilen ikindiyi kendi vaktinde kılmış olur .
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ نَافِعٍ، مَوْلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ، كَتَبَ إِلَى عُمَّالِهِ إِنَّ أَهَمَّ أَمْرِكُمْ عِنْدِي الصَّلاَةُ فَمَنْ حَفِظَهَا وَحَافَظَ عَلَيْهَا حَفِظَ دِينَهُ وَمَنْ ضَيَّعَهَا فَهُوَ لِمَا سِوَاهَا أَضْيَعُ ‏.‏ ثُمَّ كَتَبَ أَنْ صَلُّوا الظُّهْرَ إِذَا كَانَ الْفَىْءُ ذِرَاعًا إِلَى أَنْ يَكُونَ ظِلُّ أَحَدِكُمْ مِثْلَهُ وَالْعَصْرَ وَالشَّمْسُ مُرْتَفِعَةٌ بَيْضَاءُ نَقِيَّةٌ قَدْرَ مَا يَسِيرُ الرَّاكِبُ فَرْسَخَيْنِ أَوْ ثَلاَثَةً قَبْلَ غُرُوبِ الشَّمْسِ وَالْمَغْرِبَ إِذَا غَرَبَتِ الشَّمْسُ وَالْعِشَاءَ إِذَا غَابَ الشَّفَقُ إِلَى ثُلُثِ اللَّيْلِ فَمَنْ نَامَ فَلاَ نَامَتْ عَيْنُهُ فَمَنْ نَامَ فَلاَ نَامَتْ عَيْنُهُ فَمَنْ نَامَ فَلاَ نَامَتْ عَيْنُهُ وَالصَّبْحَ وَالنُّجُومُ بَادِيَةٌ مُشْتَبِكَةٌ ‏.‏
Abdullah b. Ömer’in (r.a) azadlısı Nâfî der ki: Ömer b. el-Hattab 
(r.a.) valilerine şunu yazdı: «Bana göre en önemli vazifeniz namazdır. Kim onu —devam ederek— vaktinde kılarsa, dinini korumuş olur. Kim de namazlarını ihmal ederse, diğer vazifelerini haliyle daha çok ihmal eder.» 
Daha sonra dâ şunları yazdı: 
«Öğle namazım, bir şeyin gölgesi fey-i zevâlin(güneş tam tepede iken herhangi bir cismin en kısa gölgesi) dışında bir arşın(takriben 60 santim) oluşundan itibaren, gölgeniz bir misli oluncaya kadar kılın. 
İkindi namazım, henüz güneş yüksekte, beyazken kılın. Namazdan sonra, güneş batmadan önce bir atlının iki veya üç fersah(Bir Fersah, üç mil,Bir mil, takriben 1609 metre) gidebileceği kadar bir zaman olsun. 
Akşamı, güneş batınca kılın. 
Yatsıyı, kırmızılığın (akşam şafağının) kaybolmasından itibaren gecenin üçte birine kadar kılın. Yatsıyı kılmadan yatanların gözüne uyku girmesin.Yatsıyı kılmadan yatanların gözüne uyku girmesin. Yatsıyı kılmadan yatanların gözüne uyku girmesin. Sabah namazım, yıldızlar batmadan parlakken kılın.» 
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ عَمِّهِ أَبِي سُهَيْلٍ، عَنْ أَبِيهِ، أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ، كَتَبَ إِلَى أَبِي مُوسَى أَنْ صَلِّ الظُّهْرَ، إِذَا زَاغَتِ الشَّمْسُ وَالْعَصْرَ وَالشَّمْسُ بَيْضَاءُ نَقِيَّةٌ قَبْلَ أَنْ يَدْخُلَهَا صُفْرَةٌ وَالْمَغْرِبَ إِذَا غَرَبَتِ الشَّمْسُ وَأَخِّرِ الْعِشَاءَ مَا لَمْ تَنَمْ وَصَلِّ الصُّبْحَ وَالنُّجُومُ بَادِيَةٌ مُشْتَبِكَةٌ وَاقْرَأْ فِيهَا بِسُورَتَيْنِ طَوِيلَتَيْنِ مِنَ الْمُفَصَّلِ ‏.‏
Hz. Ömer (r.a.) Ebû Mûsâ el-Eş’ari’ye (r.a) şöyle yazdı: Öğle namazım, güneş tepeden dönünce (zeval vaktini müteakip), ikindiyi güneş parlakken, sararmadan, akşamı güneş batınca kıl. Yatsıyı uyumayıncaya kadar geciktir. Sabah namazım yıldızlar henüz azalmadan parlakken kıl ve sabah namazında. Mufassal sûrelerden iki sûre oku.
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ، عَنْ أَبِيهِ، أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ، كَتَبَ إِلَى أَبِي مُوسَى الأَشْعَرِيِّ أَنْ صَلِّ الْعَصْرَ، وَالشَّمْسُ، بَيْضَاءُ نَقِيَّةٌ قَدْرَ مَا يَسِيرُ الرَّاكِبُ ثَلاَثَةَ فَرَاسِخَ وَأَنْ صَلِّ الْعِشَاءَ مَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ ثُلُثِ اللَّيْلِ فَإِنْ أَخَّرْتَ فَإِلَى شَطْرِ اللَّيْلِ وَلاَ تَكُنْ مِنَ الْغَافِلِينَ ‏.‏
Ömer b. el-Hattab (r.a), Ebû Mûsâ el-Eşari'ye (r.a) şöyle yazdı: ikindi namazım güneş beyaz ve parlakken, yani bir atlının akşama kadar üç fersah gidebileceği kadar bir vakit varken kıl. Yatsıyı gecenin üçte birine kadar, hattâ gece yarısına kadar geciktirebilirsin. 
Ancak, sakın gafillerden de olmayasın. 
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ يَزِيدَ بْنِ زِيَادٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ رَافِعٍ، مَوْلَى أُمِّ سَلَمَةَ زَوْجِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ سَأَلَ أَبَا هُرَيْرَةَ عَنْ وَقْتِ الصَّلاَةِ فَقَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ أَنَا أُخْبِرُكَ صَلِّ الظُّهْرَ إِذَا كَانَ ظِلُّكَ مِثْلَكَ وَالْعَصْرَ إِذَا كَانَ ظِلُّكَ مِثْلَيْكَ وَالْمَغْرِبَ إِذَا غَرَبَتِ الشَّمْسُ وَالْعِشَاءَ مَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ ثُلُثِ اللَّيْلِ وَصَلِّ الصُّبْحَ بِغَبَشٍ ‏.‏ يَعْنِي الْغَلَسَ ‏.‏
Abdullah b. Râfi, Ebû Hureyreye (r.a) namaz vakitlerini sordu. 
O da «Sana söyleyeyim: öğle namazım, gölgen boyunca olduğunda, ikindiyi, gölgen boyunun iki misli olduğunda, akşamı güneş batınca, yatsıyı akşamla gecenin üçte biri arasında, sabah namazım da henüz karanlıkken kıl» dedi.
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي طَلْحَةَ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، أَنَّهُ قَالَ كُنَّا نُصَلِّي الْعَصْرَ ثُمَّ يَخْرُجُ الإِنْسَانُ إِلَى بَنِي عَمْرِو بْنِ عَوْفٍ فَيَجِدُهُمْ يُصَلُّونَ الْعَصْرَ ‏.‏
Enes b. Malik (r.a.) der ki: 
ikindi namazım kılardık, cemaatten bazısı Amr b. Avf oğullarının yurduna gider, henüz onların ikindi namazı kılmakta olduklarını görürdü.
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، أَنَّهُ قَالَ كُنَّا نُصَلِّي الْعَصْرَ ثُمَّ يَذْهَبُ الذَّاهِبُ إِلَى قُبَاءٍ فَيَأْتِيهِمْ وَالشَّمْسُ مُرْتَفِعَةٌ ‏.‏
Enes b. Malik (r.a.) der ki: İkindi namazını kıldıktan sonra 
Kubâ'ya giden kimse oraya vardığında güneş hâlâ yüksekte bulunurdu.
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ رَبِيعَةَ بْنِ أَبِي عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنِ الْقَاسِمِ بْنِ مُحَمَّدٍ، أَنَّهُ قَالَ مَا أَدْرَكْتُ النَّاسَ إِلاَّ وَهُمْ يُصَلُّونَ الظُّهْرَ بِعَشِيٍّ ‏.‏
(Tabiinden) Kasım b. Muhammed der ki: Ashab'a yetiştim. Onlar öğle namazım hava biraz serinleyince kılıyorlardı. 
حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ عَمِّهِ أَبِي سُهَيْلِ بْنِ مَالِكٍ، عَنْ أَبِيهِ، أَنَّهُ قَالَ كُنْتُ أَرَى طِنْفِسَةً لِعَقِيلِ بْنِ أَبِي طَالِبٍ يَوْمَ الْجُمُعَةِ تُطْرَحُ إِلَى جِدَارِ الْمَسْجِدِ الْغَرْبِيِّ فَإِذَا غَشِيَ الطِّنْفِسَةَ كُلَّهَا ظِلُّ الْجِدَارِ خَرَجَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ وَصَلَّى الْجُمُعَةَ - قَالَ مَالِكٌ وَالِدُ أَبِي سُهَيْلٍ - ثُمَّ نَرْجِعُ بَعْدَ صَلاَةِ الْجُمُعَةِ فَنَقِيلُ قَائِلَةَ الضَّحَاءِ ‏.‏
Ebû Süheyl, babası Malik'ten rivayet eder: Cuma günü 
Akîl b. Ebî Talibin keçesi mescidin batı duvarının dibine konuyordu. Duvarın gölgesi keçeyi tamamen kaplayınca, Hz. Ömer gelip Cuma namazım kıldırıyordu. 
Ebû Süheyl'in babası Malik devam ederek der ki: 
Cuma namazından sonra gidip öğle uykusuna yatıyorduk.
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ عَمْرِو بْنِ يَحْيَى الْمَازِنِيِّ، عَنِ ابْنِ أَبِي سَلِيطٍ، أَنَّ عُثْمَانَ بْنَ عَفَّانَ، صَلَّى الْجُمُعَةَ بِالْمَدِينَةِ وَصَلَّى الْعَصْرَ بِمَلَلٍ ‏.‏ قَالَ مَالِكٌ وَذَلِكَ لِلتَّهْجِيرِ وَسُرْعَةِ السَّيْرِ ‏.‏
Osman b. Affan (r.a.) Cuma namazım Medine'de, ikindi namazını da «Melel»'de kıldı. 
İmam Malik der ki: Bu, Cuma namazının zevalden sonra ilk 
vaktinde hemen kılındığını ve süratlice Melele gelindiğini ifade eder
حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ مَنْ أَدْرَكَ رَكْعَةً مِنَ الصَّلاَةِ فَقَدْ أَدْرَكَ الصَّلاَةَ
Kim imamla rukûa yetişirse o rekata yetişmiş olur.
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ نَافِعٍ، أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ، كَانَ يَقُولُ إِذَا فَاتَتْكَ الرَّكْعَةُ فَقَدْ فَاتَتْكَ السَّجْدَةُ
(İmamla) rukûa yetişemezsen, secdeye de (dolayısıyle o rekata) yetişememiş olursun. 
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، أَنَّهُ بَلَغَهُ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ، وَزَيْدَ بْنَ ثَابِتٍ، كَانَا يَقُولاَنِ مَنْ أَدْرَكَ الرَّكْعَةَ فَقَدْ أَدْرَكَ السَّجْدَةَ
Bir rek’ata yetişen secdeye (namaza) 
yetişmiş olur. 
وَحَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، أَنَّهُ بَلَغَهُ أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ، كَانَ يَقُولُ مَنْ أَدْرَكَ الرَّكْعَةَ فَقَدْ أَدْرَكَ السَّجْدَةَ وَمَنْ فَاتَهُ قِرَاءَةُ أُمِّ الْقُرْآنِ فَقَدْ فَاتَهُ خَيْرٌ كَثِيرٌ
Bir rek’ata yetişen secdeye (namaza) 
yetişmiş olur. Fatiha'yı kaçıran kimse ise, birçok hayrı kaçırmış olur. 
حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ نَافِعٍ، أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ، كَانَ يَقُولُ دُلُوكُ الشَّمْسِ مَيْلُهَا
Duluk aş-şams-Güneşin dönmesi, batıya doğru yönelmesidir.
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ دَاوُدَ بْنِ الْحُصَيْنِ، قَالَ أَخْبَرَنِي مُخْبِرٌ، أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَبَّاسٍ، كَانَ يَقُولُ دُلُوكُ الشَّمْسِ إِذَا فَاءَ الْفَىْءُ وَغَسَقُ اللَّيْلِ اجْتِمَاعُ اللَّيْلِ وَظُلْمَتُهُ
«Güneşin dönmesi-Duluk aş-şams gölgenin dönmesidir. Gecenin karanlığı-
Ğasaq al-layl gecenin başlaması ve karanlığın tamamen basmasıdır.


îsrâ sûresinin (78.) âyeti 
kerîmesi işaret yolu ile beş vakit namazı ifade etmektedir: 
Güneşin meyli, öğle ve ikindi namazlarına; karanlığın basması, akşam ve yatsı namazlarına; Fecr Kur’an’ı (Kur’anel-Fecr) da, sabah namazına işarettir. 
حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ نَافِعٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ الَّذِي تَفُوتُهُ صَلاَةُ الْعَصْرِ كَأَنَّمَا وُتِرَ أَهْلَهُ وَمَالَهُ ‏"
.İkindi namazını kaçıran kimse, ailesini ve malını zâyi etmiş(kaybetmiş) gibidir
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ، انْصَرَفَ مِنْ صَلاَةِ الْعَصْرِ فَلَقِيَ رَجُلاً لَمْ يَشْهَدِ الْعَصْرَ فَقَالَ عُمَرُ مَا حَبَسَكَ عَنْ صَلاَةِ الْعَصْرِ فَذَكَرَ لَهُ الرَّجُلُ عُذْرًا فَقَالَ عُمَرُ طَفَّفْتَ ‏.‏ قَالَ يَحْيَى قَالَ مَالِكٌ وَيُقَالُ لِكُلِّ شَىْءٍ وَفَاءٌ وَتَطْفِيفٌ
Ömer b. El Hattab (r.a.) ikindi namazından dönerken, namaza gelmeyen birine rastladı ve: 
«İkindi namazına niçin gelmedin?» dedi. Adam özür beyan etti. Bunun üzerine Hz. Ömer de: «Ziyandasın!» dedi. 
Yahya der ki: İmam Malik, "Ziyandasın" ifadesini açıklamak 
üzere şöyle der: "Her şeyin bir karşılığı ve ziyanı vardır, denir." 
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ إِنَّ الْمُصَلِّيَ لَيُصَلِّي الصَّلاَةَ وَمَا فَاتَهُ وَقْتُهَا وَلَمَا فَاتَهُ مِنْ وَقْتِهَا أَعْظَمُ - أَوْ أَفْضَلُ - مِنْ أَهْلِهِ وَمَالِهِ ‏.‏ قَالَ يَحْيَى قَالَ مَالِكٌ مَنْ أَدْرَكَ الْوَقْتَ وَهُوَ فِي سَفَرٍ فَأَخَّرَ الصَّلاَةَ سَاهِيًا أَوْ نَاسِيًا حَتَّى قَدِمَ عَلَى أَهْلِهِ أَنَّهُ إِنْ كَانَ قَدِمَ عَلَى أَهْلِهِ وَهُوَ فِي الْوَقْتِ فَلْيُصَلِّ صَلاَةَ الْمُقِيمِ وَإِنْ كَانَ قَدْ قَدِمَ وَقَدْ ذَهَبَ الْوَقْتُ فَلْيُصَلِّ صَلاَةَ الْمُسَافِرِ لأَنَّهُ إِنَّمَا يَقْضِي مِثْلَ الَّذِي كَانَ عَلَيْهِ ‏.‏ قَالَ مَالِكٌ وَهَذَا الأَمْرُ هُوَ الَّذِي أَدْرَكْتُ عَلَيْهِ النَّاسَ وَأَهْلَ الْعِلْمِ بِبَلَدِنَا ‏.‏ وَقَالَ مَالِكٌ الشَّفَقُ الْحُمْرَةُ الَّتِي فِي الْمَغْرِبِ فَإِذَا ذَهَبَتِ الْحُمْرَةُ فَقَدْ وَجَبَتْ صَلاَةُ الْعِشَاءِ وَخَرَجْتَ مِنْ وَقْتِ الْمَغْرِبِ 
İnsan namazı vaktinde de, vakti geçmiş olarak da kılar. 
Vakti kaçmış namazı kılması, aile efradı ve malından daha üstün ve faziletlidir. 
Yahya'ya göre İmam Malik der ki: Seferde unutarak namazını geciktiren kimse , vakit çıkmadan evine gelirse namazı tam 
kılar. Vakit çıktıktan sonra gelirse , sefer namazı -yani iki rek'at - olarak kılsın. Çünkü kazaya bıraktığı gibi kılar  
Malik der ki: Memleketimizde (Medine'de) halkın ve ulemânın böyle yaptıklarını gördüm. 
Malik der ki: Şafak (akşam şafağı), bati ufkundaki kırmızılıktır. Akşamdan sonra batida gözüken kırmızılık kaybolduktan 
sonra, akşam namazının vakti çıkmış, yatsınm vakti girmiş olur. 
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ نَافِعٍ، أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ، أُغْمِيَ عَلَيْهِ فَذَهَبَ عَقْلُهُ فَلَمْ يَقْضِ الصَّلاَةَ ‏.‏ قَالَ مَالِكٌ وَذَلِكَ فِيمَا نَرَى - وَاللَّهُ أَعْلَمُ - أَنَّ الْوَقْتَ قَدْ ذَهَبَ فَأَمَّا مَنْ أَفَاقَ فِي الْوَقْتِ فَإِنَّهُ يُصَلِّي
Abdullah b. Ömer (r.a.) bayıldı, kendinden tamamen geçti. Ayıldıktan sonra da namazım kaza etmedi. İmam Malik der ki: Kanaatime göre -Allah bilir- bütün vakit baygın kalmıştır . Yoksa namaz vakti çıkmadan ayılan kimse mutlaka namazını kılmalıdır.
حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حِينَ قَفَلَ مِنْ خَيْبَرَ أَسْرَى حَتَّى إِذَا كَانَ مِنْ آخِرِ اللَّيْلِ عَرَّسَ وَقَالَ لِبِلاَلٍ ‏"‏ اكْلأْلَنَا الصُّبْحَ ‏"‏ ‏.‏ وَنَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَصْحَابُهُ وَكَلأَ بِلاَلٌ مَا قُدِّرَ لَهُ ثُمَّ اسْتَنَدَ إِلَى رَاحِلَتِهِ وَهُوَ مُقَابِلُ الْفَجْرِ فَغَلَبَتْهُ عَيْنَاهُ فَلَمْ يَسْتَيْقِظْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَلاَ بِلاَلٌ وَلاَ أَحَدٌ مِنَ الرَّكْبِ حَتَّى ضَرَبَتْهُمُ الشَّمْسُ فَفَزِعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ بِلاَلٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَخَذَ بِنَفْسِي الَّذِي أَخَذَ بِنَفْسِكَ ‏.‏ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ‏"‏ اقْتَادُوا ‏"‏ ‏.‏ فَبَعَثُوا رَوَاحِلَهُمْ وَاقْتَادُوا شَيْئًا ثُمَّ أَمَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِلاَلاً فَأَقَامَ الصَّلاَةَ فَصَلَّى بِهِمْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الصُّبْحَ ثُمَّ قَالَ حِينَ قَضَى الصَّلاَةَ ‏"‏ مَنْ نَسِيَ الصَّلاَةَ فَلْيُصَلِّهَا إِذَا ذَكَرَهَا فَإِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَقُولُ فِي كِتَابِهِ ‏{‏أَقِمِ الصَّلاَةَ لِذِكْرِي ‏}‏
Resûlullah (s.a.v.), Hayber fethinden dönüşünde gece yola devam etti. Gecenin yarısından çoğu geçince biraz uyuyup dinlenmek için konakladı. Bilal'e: «— Bizi sabah namazına kaldır» buyurdu ve uyudu. Ashab da uyudu. Bilâl bir süre bekledikten sonra —sabaha karşı— devesine dayandı, gözleri uykuya daldı. Güneş doğup yüzlerine vuruncaya kadar ne Resûlullah (s.a.v.), ne Bilâl, ne de Ashab uyandı. Resulü Ekrem birden heyecanla uyanınca, Bilâl: 
«—¦ Ya Resulallah; Seni uyutan (Allah) beni de uyuttu.» dedi. 
Bunun üzerine Resûlullah hareket emri verdi. Savaşçılar develerini kaldırıp yola düştüler. Biraz gittikten sonra Resûlullah (s.a.v.) Bilal'e emretti. Bilâl kâmet etti. Resulü Ekrem cemaate sabah namazım kıldırdı. Namazdan sonra da: «Namazı unutup kılamayan onu hatırlayınca kılsın. Çünkü Allah Teâlâ kitabında 'Beni hatırlamak için namazı kıl buyurur» dedi.
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ، أَنَّهُ قَالَ عَرَّسَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَيْلَةً بِطَرِيقِ مَكَّةَ وَوَكَّلَ بِلاَلاً أَنْ يُوقِظَهُمْ لِلصَّلاَةِ فَرَقَدَ بِلاَلٌ وَرَقَدُوا حَتَّى اسْتَيْقَظُوا وَقَدْ طَلَعَتْ عَلَيْهِمُ الشَّمْسُ فَاسْتَيْقَظَ الْقَوْمُ وَقَدْ فَزِعُوا فَأَمَرَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنْ يَرْكَبُوا حَتَّى يَخْرُجُوا مِنْ ذَلِكَ الْوَادِي وَقَالَ ‏"‏ إِنَّ هَذَا وَادٍ بِهِ شَيْطَانٌ ‏"‏ ‏.‏ فَرَكِبُوا حَتَّى خَرَجُوا مِنْ ذَلِكَ الْوَادِي ثُمَّ أَمَرَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنْ يَنْزِلُوا وَأَنْ يَتَوَضَّئُوا وَأَمَرَ بِلاَلاً أَنْ يُنَادِيَ بِالصَّلاَةِ أَوْ يُقِيمَ فَصَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِالنَّاسِ ثُمَّ انْصَرَفَ إِلَيْهِمْ وَقَدْ رَأَى مِنْ فَزَعِهِمْ فَقَالَ ‏"‏ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ اللَّهَ قَبَضَ أَرْوَاحَنَا وَلَوْ شَاءَ لَرَدَّهَا إِلَيْنَا فِي حِينٍ غَيْرِ هَذَا فَإِذَا رَقَدَ أَحَدُكُمْ عَنِ الصَّلاَةِ أَوْ نَسِيَهَا ثُمَّ فَزِعَ إِلَيْهَا فَلْيُصَلِّهَا كَمَا كَانَ يُصَلِّيهَا فِي وَقْتِهَا ‏"‏ ‏.‏ ثُمَّ الْتَفَتَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى أَبِي بَكْرٍ فَقَالَ ‏"‏ إِنَّ الشَّيْطَانَ أَتَى بِلاَلاً وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فَأَضْجَعَهُ فَلَمْ يَزَلْ يُهَدِّئُهُ كَمَا يُهَدَّأُ الصَّبِيُّ حَتَّى نَامَ ‏"‏ ‏.‏ ثُمَّ دَعَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِلاَلاً فَأَخْبَرَ بِلاَلٌ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِثْلَ الَّذِي أَخْبَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَبَا بَكْرٍ فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ أَشْهَدُ أَنَّكَ رَسُولُ اللَّهِ
Resûlullah bir gece Mekke yolunda konakladı. Kendilerini namaza kaldırması için de Bilâl’i vazifelendirdi ve uyudu. Ashab da uyudu. (Bir süre sonra) Bilâl da uyudu. Ancak güneş doğunca uyanabildiler. Uyanıp telâşa düşünce Resûlullah (s.a.v.) hemen bineklerine binmelerini, o vâdiden 
çıkmalarım emretti, ve: «Bu vadide şeytan vardır» buyurdu. (Develerine ve atlarına) bindiler. Vadiyi geçtikten sonra, Resûlullah (s.a.v.) inmelerini ve abdest almalarını emretti. Bilâl'a da ezan okumasım veya kamet getirmesini söyledi. Resûlullah namazı kıldırdı, cemaate döndü. Korku ve heyecanlarım görünce onlara: «Ey insanlar! Şüphesiz ruhumuzu Allah aldı (Bizi Allah 
uyuttu). Dileseydi ruhumuzu bize başka bir zamanda iade 
ederdi Bizi daha erken uyandırırdı. Sizden kim uyuyakalır, yahut unutur da namazı kılamazsa uyanınca, namazını vaktinde kıldığı gibi kılsın» dedikten sonra, Ebû Bekr'e 
dönerek: «Bilâl namaz kılıyordu, şeytan geldi onu yatırdı, 
ninni ile uyutulan çocuk gibi onu uyuttu.» dedi. Daha sonra 
Hz. Peygamber Bilâl'i çağırdı. Bilal, Resûlullah'ın (daha önceden) Ebu Bekr’e haber verdiği şeylerin aynısını kendisine anlatınca, Ebu Bekr «Gerçekten senin Allah'ın Resulü olduğuna şahadet ederim» dedi.
حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏"‏ إِنَّ شِدَّةَ الْحَرِّ مِنْ فَيْحِ جَهَنَّمَ فَإِذَا اشْتَدَّ الْحَرُّ فَأَبْرِدُوا عَنِ الصَّلاَةِ ‏"‏ ‏.‏ 
وَقَالَ ‏"‏ اشْتَكَتِ النَّارُ إِلَى رَبِّهَا فَقَالَتْ يَا رَبِّ أَكَلَ بَعْضِي بَعْضًا ‏.‏ فَأَذِنَ لَهَا بِنَفَسَيْنِ فِي كُلِّ عَامٍ نَفَسٍ فِي الشِّتَاءِ وَنَفَسٍ فِي الصَّيْفِ ‏"‏

Resûlullah (s.a.v.): «Sıcağın şiddeti, cehennemin nefesin- dendir.. Sıcak şiddetlenince namazı (biraz tehir edip) hava biraz serinleyince kılın» dedi ve devam etti: «Cehennem Rabbine şikâyet ederek: Yarabbi! Ateşim birbirini yedi, dedi. Rabbi de ona senede iki nefes alma izni verdi: Bir nefes 
yazın, bir nefes kışın.
وَحَدَّثَنَا مَالِكٌ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ يَزِيدَ، مَوْلَى الأَسْوَدِ بْنِ سُفْيَانَ عَنْ أَبِي سَلَمَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، وَعَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ ثَوْبَانَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏"‏ إِذَا اشْتَدَّ الْحَرُّ فَأَبْرِدُوا عَنِ الصَّلاَةِ فَإِنَّ شِدَّةَ الْحَرِّ مِنْ فَيْحِ جَهَنَّمَ ‏"‏ ‏.‏ وَذَكَرَ ‏"‏ أَنَّ النَّارَ اشْتَكَتْ إِلَى رَبِّهَا فَأَذِنَ لَهَا فِي كُلِّ عَامٍ بِنَفَسَيْنِ نَفَسٍ فِي الشِّتَاءِ وَنَفَسٍ فِي الصَّيْفِ ‏"‏
Resûlullah (s.a.v.) «Sıcak şiddetli olunca (öğle) namazını biraz tehir edin; serin vakte bırakın, zira sıcağın şiddeti, cehennemin nefesindendir.» buyurdu. 
Sonra hadisi zikretti: «Cehennem, Rabbine şikayette 
bulundu. O da, seneda iki nefes almasına izin verdi: Bir nefes kışın, bir nefes de yazın.
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ أَبِي الزِّنَادِ، عَنِ الأَعْرَجِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ إِذَا اشْتَدَّ الْحَرُّ فَأَبْرِدُوا عَنِ الصَّلاَةِ فَإِنَّ شِدَّةَ الْحَرِّ مِنْ فَيْحِ جَهَنَّمَ ‏"

Resûlullah (s.a.v.) «Sıcak şiddetli olunca (öğle) namazını biraz tehir edin; serin vakte bırakın, zira sıcağın şiddeti, cehennemin nefesindendir.» buyurdu. 
حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ مَنْ أَكَلَ مِنْ هَذِهِ الشَّجَرَةِ فَلاَ يَقْرُبْ مَسَاجِدَنَا يُؤْذِينَا بِرِيحِ الثُّومِ ‏"
Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: «Şu bitkiden (sarmısaktan) yiyen mescitlerimize girip bizi sarmısak kokusuyla rahatsız etmesin.» 
وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ الْمُجَبَّرِ، أَنَّهُ كَانَ يَرَى سَالِمَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ إِذَا رَأَى الإِنْسَانَ يُغَطِّي فَاهُ وَهُوَ يُصَلِّي جَبَذَ الثَّوْبَ عَنْ فِيهِ جَبْذًا شَدِيدًا حَتَّى يَنْزِعَهُ عَنْ فِيهِ
îmam Malik, Abdurrahman'dan rivayet eder: «Salim b. Abdullah namazda ağzım bir atkıyla kapatan birini görünce, ağzım kapatan bu atkıyı sertçe çekip, açardı.»
باب وقوت الصلاة-DUA-NAMAZ

قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK حدثني-RIVAYET ETM الليثي عن مالك بن أنس عن ابن شهاب أن عمر بن عبد العزيز أخر-DIĞER-SON-GERI-AHIRET-DÜŞÜRMEK-TEHIR ETM الصلاة-DUA-NAMAZ يوما-GÜN فدخل-GIRMEK عليهعروة بن الزبير فاخبره-HABER VERMEK أن المغيرة بن شعبة أخر-DIĞER-SON-GERI-AHIRET-DÜŞÜRMEK-TEHIR ETM الصلاة-DUA-NAMAZ يوما-GÜN وهو بالكوفة فدخل-GIRMEK عليه أبو مسعود الأنصاري فقال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK ما هذا يا مغيرة أليس قد علمت-ÖĞRETMEK-BILMEK أن جبريل-CEBRAIL نزل-INDIRMEK-INMEK فصلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM فصلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM رسول الله صلى الله عليه وسلم ثم صلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM فصلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM رسول الله صلى الله عليه وسلم ثم صلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM فصلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM رسول الله صلى الله عليه وسلم ثم صلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM فصلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM رسول الله صلى الله عليه وسلم ثم صلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM فصلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM رسول الله صلى الله عليه وسلم ثم قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK بهذا امرت-IŞ-EMIR-EMRETMEK فقال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK عمر بن عبد العزيز اعلم-ÖĞRETMEK-BILMEK ما تحدث-VAKI OLM-RIVAYET ETM به يا عروة أو إن جبريل-CEBRAIL هو الذي أقام لرسول الله صلى الله عليه وسلم وقت-VAKIT KOYMAK-VAKIT الصلاة-DUA-NAMAZ قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK عروة كذلك كان بشير بن أبي مسعود الأنصاري يحدث-VAKI OLM-RIVAYET ETM عن أبيه قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK ص: 20 ] عروة ولقد حدثتني-RIVAYET ETM عائشة زوج-EVLENDIRMEK-EŞ النبي صلى الله عليه وسلم أن رسول الله صلى الله عليه وسلم كان يصلي-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM العصر-ASIR-IKINDI والشمس-GÜNEŞLI OLM-GÜNEŞ في حجرتها-MENETM-HISIMLIK-AKIL-ODA(LAR)-TAŞ قبل أن تظهر-DIŞ-ÖĞLE-ZAHIR OLM
وحدثني-RIVAYET ETM يحيى عن مالك عن زيد بن أسلم عن عطاء بن يسار أنه قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK جاء-GELMEK رجل-AYAK-ADAM إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم فسأله-SORMAK عن وقت-VAKIT KOYMAK-VAKIT صلاة-DUA-NAMAZ الصبح-SABAHGELM-SABAH قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK فسكت-SÜKUT-SUSTURMAK-SUSMAK عنه رسول الله صلى الله عليه وسلم حتى إذا كان من الغد-YARIN صلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM الصبح-SABAHGELM-SABAH حين-IKEN طلع-DOĞMAK الفجر-SAPMAK-SABAH ثم صلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM الصبح-SABAHGELM-SABAH من الغد-YARIN بعد أن أسفر-SABAHAGIRMEK-SABAHOLM ثم قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK أين السائل-SIVI-SORAN عن وقت-VAKIT KOYMAK-VAKIT الصلاة-DUA-NAMAZ قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK هأنذا-ها أنا ذا يا رسول الله فقال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK ما بين-ARA-IZAHETM-AŞIKAROLM هذين-BU IKISI وقت-VAKIT KOYMAK-VAKIT
وحدثني-RIVAYET ETM يحيى عن مالك عن يحيى بن سعيد عن عمرة بنت عبد الرحمن عن عائشة زوج-EVLENDIRMEK-EŞ النبي-PEYGAMBERSAV صلى الله عليه وسلم أنها قالت-KAYLULE YAPMAK-DEMEK إن كان-OLMAK رسول الله صلى الله عليه وسلم ليصلي-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM الصبح-SABAHGELM-SABAH فينصرف-AYRILMAK-TERKETMEK النساء-KADINLAR متلفعات-ÖRTÜNMÜŞ بمروطهن-ÖRTÜLER ما يعرفن-PEŞPEŞE-TANI(T)MAK-IDRAKETM من الغلس-SABAH KARANLIĞI
وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك عن زيد بن أسلم عن عطاء بن يسار وعن بسر بن سعيد وعن الأعرج كلهم-YÜK-HEPSI يحدثونه-VAKI OLM-RIVAYET ETM عن أبي-BABA هريرة أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK [ص: 21 ] من أدرك-KAVRAMAK-YETIŞMEK ركعة-REKAT من الصبح-SABAHGELM-SABAH قبل-KABULETM-ÖPMEK-ÖN-ÖNCE أن تطلع-DOĞMAK الشمس-GÜNEŞLI OLM-GÜNEŞ فقد أدرك-KAVRAMAK-YETIŞMEK الصبح-SABAHGELM-SABAH ومن أدرك-KAVRAMAK-YETIŞMEK ركعة-REKAT من العصر-ASIR-IKINDI قبل-KABULETM-ÖPMEK-ÖN-ÖNCE أن تغرب-BATI-BATMAK الشمس-GÜNEŞLI OLM-GÜNEŞ فقد أدرك-KAVRAMAK-YETIŞMEK العصر-ASIR-IKINDI
6 وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك عن نافع مولى عبد الله بن عمر أن عمر بن الخطاب كتب-KITAPLAR-YAZMAK-FARZKILMAK إلى عماله-IŞÇI(LER)-VALILER إن أهم-EN MÜHIM أمركم-IŞ-EMIR-EMRETMEK عندي الصلاة-DUA-NAMAZ فمن حفظها-EZBERLEMEK-MUHAFAZAETM وحافظ-MUHAFAZAETM-DEVAMETM عليها حفظ-EZBERLEMEK-MUHAFAZAETM دينه ومن ضيعها-KAYBETMEKفهو لما سواها أضيع-KAYBETMEK ثم كتب-KITAPLAR-YAZMAK-FARZKILMAK أن صلوا الظهر-DIŞ-ÖĞLE-ZAHIR OLM إذا كان-OLMAK الفيء-IKINDIGÖLGESI ذراعا-ARŞIN إلى أن يكون-YARATMAK-OLMAK ظل-GÖLGELIOLM-GÖLGE أحدكم-UHUD-BIR مثله-EMSAL-SIFAT-MISALLER-MISLI والعصر-ASIR-IKINDI والشمس-GÜNEŞLI OLM-GÜNEŞ مرتفعة-YÜKSEK بيضاء-BEYAZ نقية-HALIS قدر ما يسير-SEYAHATETM-GITMEK الراكب-BINICI فرسخين-FERSAH أو ثلاثة قبل-KABULETM-ÖPMEK-ÖN-ÖNCE غروب-BATIŞ الشمس-GÜNEŞLI OLM-GÜNEŞ والمغرب-AKŞAM NAMAZI إذا غربت-BATI-BATMAK الشمس-GÜNEŞLI OLM-GÜNEŞ والعشاء-YATSI NAMAZI إذا غاب-KAYBOLMAK الشفق-KIZILLIK إلى ثلث-ÜÇTEBIR الليل-GECE فمن نام-UYUMAK فلا نامت-UYUMAK عينه-GÖZ فمن نام-UYUMAK فلا نامت-UYUMAK عينه-GÖZ فمن نام-UYUMAK فلا نامت-UYUMAK عينه-GÖZ والصبح-SABAHGELM-SABAH والنجوم-YILDIZLAR بادية-ZAHIR-AÇIK مشتبكة
7 وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك عن عمه-AMCA أبي-BABA سهيل عن أبي-BABAه أن عمر بن الخطاب كتب-KITAPLAR-YAZMAK-FARZKILMAK إلى أبي-BABA موسى أن صل-NAMAZKILMAK الظهر-DIŞ-ÖĞLE-ZAHIR OLM إذا زاغت-MEYLETMEK الشمس-GÜNEŞLI OLM-GÜNEŞ والعصر-ASIR-IKINDI والشمس-GÜNEŞLI OLM-GÜNEŞ بيضاء-BEYAZ نقية-HALIS قبل-KABULETM-ÖPMEK-ÖN-ÖNCE أن يدخلها-GIRMEK صفرة-SARILIK والمغرب-AKŞAM NAMAZI إذا غربت-BATI-BATMAK الشمس-GÜNEŞLI OLM-GÜNEŞ وأخر-DIĞER-SON-GERI-AHIRET-DÜŞÜRMEK-TEHIR ETM ص: 22 ] العشاء-YATSI NAMAZI ما لم تنم-UYUMAK وصل-NAMAZKILMAK الصبح-SABAHGELM-SABAH والنجوم-YILDIZLAR بادية-ZAHIR-AÇIK مشتبكة واقرأ-KIRAATETM-OKUMAK فيها بسورتين-IKI SURE طويلتين-UZUN من المفصل-KURANIKERIMINSONKISMI
8 وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك عن هشام بن عروة عن أبي-BABAه أن عمر بن الخطاب كتب-KITAPLAR-YAZMAK-FARZKILMAK إلى أبي-BABA موسى الأشعري أن صل-NAMAZKILMAK العصر-ASIR-IKINDI والشمس-GÜNEŞLI OLM-GÜNEŞ بيضاء-BEYAZ نقية-HALIS قدر ما يسير-SEYAHATETM-GITMEK الراكب-BINICI ثلاثة-ÜÇ فراسخ-FERSAH وأن صل-NAMAZKILMAK العشاء-YATSI NAMAZI ما بينك-ARA-IZAHETM-AŞIKAROLM وبين-ARA-IZAHETM-AŞIKAROLM ثلث-ÜÇTEBIR الليل-GECE فإن أخرت-DIĞER-SON-GERI-AHIRET-DÜŞÜRMEK-TEHIR ETM فإلى شطر-ORTA الليل-GECE ولا تكن-OLMAK من الغافلين-GÂFIL
9 وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك عن يزيد بن زياد عن عبد الله بن رافع مولى أم سلمة زوج-EVLENDIRMEK-EŞ النبي-PEYGAMBERSAV صلى الله عليه وسلم أنه سأل-SORMAK أبا هريرة عن وقت-VAKIT KOYMAK-VAKIT الصلاة-DUA-NAMAZ فقال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK أبو هريرة أنا أخبرك-HABER VERMEK صل-NAMAZKILMAK الظهر-DIŞ-ÖĞLE-ZAHIR OLM إذا كان-OLMAK ظلك-GÖLGELIOLM-GÖLGE مثلك-EMSAL-SIFAT-MISALLER-MISLI والعصر-ASIR-IKINDI إذا كان-OLMAK ظلك-GÖLGELIOLM-GÖLGE مثليك-EMSAL-SIFAT-MISALLER-MISLI والمغرب-AKŞAM NAMAZI إذا غربت-BATI-BATMAK الشمس-GÜNEŞLI OLM-GÜNEŞ والعشاء-YATSI NAMAZI ما بينك-ARA-IZAHETM-AŞIKAROLM وبين-ARA-IZAHETM-AŞIKAROLM ثلث-ÜÇTEBIR الليل-GECE وصل-NAMAZKILMAK الصبح-SABAHGELM-SABAH بغبش-SABAH KARANLIĞI يعني الغلس-SABAH KARANLIĞI
10 وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك عن إسحق بن عبد الله بن أبي-BABA طلحة عن أنس بن مالك أنه قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK كنا-IDIK نصلي-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM العصر-ASIR-IKINDI ثم يخرج-ÇIKMAK الإنسان-INSAN إلى بني عمرو بن عوف فيجدهم-BULMAK يصلون-NAMAZKILMAK العصر-ASIR-IKINDI
11 وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك عن ابن شهاب عن أنس بن مالك أنه قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK كنا-IDIK نصلي-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM العصر-ASIR-IKINDI ثم يذهب-GITMEK الذاهب-GIDEN إلى قباء فيأتيهم-VARMAK والشمس-GÜNEŞLI OLM-GÜNEŞ مرتفعة-YÜKSEK
12 وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك عن ربيعة بن أبي-BABA عبد الرحمن عن القاسم بن محمد أنه قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK ما أدركت-KAVRAMAK-YETIŞMEK الناس-INSANLAR إلا وهم-HÜZÜN-ONLAR يصلون-NAMAZKILMAK الظهر-DIŞ-ÖĞLE-ZAHIR OLM بعشي-IKINDISONRASI-AKŞAM
13 حدثني-RIVAYET ETM يحيى عن مالك عن عمه-AMCA أبي-BABA سهيل بن مالك عن أبي-BABAه أنه قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK كنت-IDIM أرى-GÖRMEK طنفسة-HASIR لعقيل بن أبي-BABA طالب يوم-GÜN الجمعة-CUMA تطرح-YERESERMEK إلى جدار-DUVAR المسجد-MESCID الغربي-BATI فإذا غشي-KAPLAMAK الطنفسة-HASIR كل-YÜK-HEPSIها ظل-GÖLGELIOLM-GÖLGE الجدار-DUVAR خرج-ÇIKMAK عمر بن الخطاب وصلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM الجمعة-CUMA قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK مالك ثم نرجع-DÖNMEK-RUCUETMEK بعد-SONRA صلاة-DUA-NAMAZ الجمعة-CUMA فنقيل-KAYLULEYAPMAK قائلة-ÖĞLEUYKUSUالضحاء
14 وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك عن عمرو بن يحيى المازني عن ابن أبي-BABA سليط أن عثمان بن عفان صلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM الجمعة-CUMA بالمدينة وصلى-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM العصر-ASIR-IKINDI بملل قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK مالك ص: 24 ] وذلك للتهجير وسرعة-SÜRAT السير-SEYAHAT
15 حدثني-RIVAYET ETM يحيى عن مالك عن ابن شهاب عن أبي-BABA سلمة بن عبد الرحمن عن أبي-BABA هريرة أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK من أدرك-KAVRAMAK-YETIŞMEK ركعة-REKAT من الصلاة-DUA-NAMAZ فقد أدرك-KAVRAMAK-YETIŞMEK الصلاة-DUA-NAMAZ
16 وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك عن نافع أن عبد الله بن عمر بن الخطاب كان-OLMAK يقول-SÖYLEMEK إذا فاتتك-KAÇMAK الركعة-REKAT فقد فاتتك-KAÇMAK السجدة-SECDE
وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك أنه بلغ-VASILOLMAK-ULAŞMAKه أن عبد الله بن عمر وزيد بن ثابت كان-OLMAKا يقولان-SÖYLEMEK من أدرك-KAVRAMAK-YETIŞMEK الركعة-REKAT فقد أدرك-KAVRAMAK-YETIŞMEK السجدة-SECDE وحدثني-RIVAYET ETM يحيى عن مالك أنه بلغ-VASILOLMAK-ULAŞMAKه أن أبا هريرة كان-OLMAK يقول-SÖYLEMEK من أدرك-KAVRAMAK-YETIŞMEK الركعة-REKAT فقد أدرك-KAVRAMAK-YETIŞMEK السجدة-SECDE ومن فات-KAÇMAKه قراءة-KIRAAT-OKUMA أم القرآن فقد فات-KAÇMAKه خير-HAYIR كثير-ZIYADE-ÇOK
19 حدثني-RIVAYET ETM يحيى عن مالك عن نافع أن عبد الله بن عمر كان-OLMAK يقول-SÖYLEMEK دلوك-GÜNEŞINBATIYAYÖNELMESI الشمس-GÜNEŞLI OLM-GÜNEŞ ميل-GÜNEŞINBATIYAMEYLETMESIها
20 وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك عن داود بن الحصين قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK أخبر-HABER VERMEKنيمخبر-HABERVEREN أن ص: 25 ] عبد الله بن عباس كان-OLMAK يقول-SÖYLEMEK دلوك-GÜNEŞINBATIYAYÖNELMESI الشمس-GÜNEŞLI OLM-GÜNEŞ إذا فاء-RUCUETMEK-DÖNMEK الفيء-IKINDIGÖLGESI وغسق-KARANLIK الليل-GECE اجتماع-CEMOLMAK-TOPLANMAK الليل-GECE وظلمة-KARANLIKه
21 حدثني-RIVAYET ETM يحيى عن مالك عن نافع عن عبد الله بن عمر أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK الذي تفوت-KAÇMAKه صلاة-DUA-NAMAZ العصر-ASIR-IKINDI كأنما وتر-NOKSANVERMEK أهل-AILEه وماله-MALIÇOKOLM-MAL
22 وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك عن يحيى بن سعيد أن عمر بن الخطاب انصرف-AYRILMAK من صلاة-DUA-NAMAZ العصر-ASIR-IKINDI فلقي-KARŞILAŞMAK رجل-AYAK-ADAMا لم يشهد-HAZIRBULUNMAK العصر-ASIR-IKINDI فقال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK عمر ما حبس-MANIOLMAKك عن صلاة-DUA-NAMAZ العصر-ASIR-IKINDI فذكر-ZIKRETMEK له الرجل-AYAK-ADAM عذرا-ÖZÜR فقال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK عمر طفف-NOKSANYAPMAKت قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK يحيى قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK مالك ويقال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK لكل-YÜK-HEPSI شيء وفاء-TAMAMOLMA وتطفيف-NOKSANLIK


Bana Mâlik’ten, ona Yahya b. Said’in aktardığına göre; Ömer b. Hattab ikindi namazından çıktıktan sonra yolda ikindi namazına gelmeyen bir adama rastladı. Hz. Ömer şöyle dedi:
–          Seni ikindi namazından alıkoyan nedir?
Adam ona mazeretini söyledi. Hz. Ömer de şöyle dedi:
–          Eksilttin!
Yahya, Mâlik’in şöyle dediğini belirtir:
Her şeyin bir tamı bir de eksiği vardır.

İZAH:
Yolda ikindi namazına gelmeyen bir adama rastladı: Hz. Ömer zamanında namaz kılmama değil, cemaate tek tük gelmeyenlerin sorunları vardı. Bu adam da cemaati kaçırmıştı. Rivayete göre Ensar’ın Beni Hadide kolundan idi.
Eksilttin! : taffefte; bir şeyi eksik veya fazla yaparak bozmak, değerini eksiltmek. Mutaffifin suresi de ölçü ve tartıyı eksik veya fazla yaparak ticari dengeyi bozanlardan bahseder.
Her şeyin bir tamı bir de eksiği vardır.” : Yani her kişi veya işin mükemmel yönleri de vardır kusurlu yönleri de…

Dersler:
a)      Sahabe efendilerimiz direkt Peygamber terbiyesinden geçtikleri için mükemmel bir ahlaka sahiptiler. Kendi arkadaşlarının kusurlarını bile aktarırken asla isim vermezlerdi. Bu rivayette de böyledir. “Bir adam” deyip geçerler. Bu ahlaka fazlasıyla muhtacız!
b)      Yine bu rivayette sahabenin cemaat konusundaki hassasiyetini net bir biçimde görmek mümkün. Cemaat ile namaza neredeyse hiçbir mazereti kabul etmiyorlardı. Cemaat söz konusu olunca hesaba bile çekiyorlardı.
c)      Hz. Ömer’in özellikle bu kelimeyi kullanmasındaki hikmet, cemaati kaçıranları veya ihmal edenleri “Mutaffifin” suresindeki uyanık geçinen sahtekarlar için kullanılan kelimelerle ikaz etmesi ilginçtir.
23 وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك عن يحيى بن سعيد أنه كان-OLMAK يقول-SÖYLEMEK إن المصلي-NAMAZKILAN ليصلي-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM الصلاة-DUA-NAMAZ وما فات-KAÇMAKه وقت-VAKIT KOYMAK-VAKITها ولما فات-KAÇMAKه من وقت-VAKIT KOYMAK-VAKITها أعظم-DAHABÜYÜK أو أفضل-DAHAFAZILETLI من أهل-AILEه وماله-MALIÇOKOLM-MAL
قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK يحيى قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK مالك من أدرك-KAVRAMAK-YETIŞMEK الوقت-VAKIT KOYMAK-VAKIT وهو في سفر-KITAP-YOLCULUK-SABAH-SEFEREYOLLAMAK-SABAHOLMAK-ZAHIROLM-ETM فأخر-DIĞER-SON-GERI-AHIRET-DÜŞÜRMEK-TEHIR ETM الصلاة-DUA-NAMAZ ساهي-GAFILا أو ناسي-UNUTKANا حتى قدم-GELMEK على أهل-AILEه أنه إن كان-OLMAK قدم-GELMEK على أهل-AILEه وهو في الوقت-VAKIT KOYMAK-VAKIT فليصل-NAMAZKILMAK صلاة-DUA-NAMAZ المقيم-MUKIM-IKAMETEDEN وإن كان-OLMAK قد قدم-GELMEK وقد ذهب-GITMEK الوقت-VAKIT KOYMAK-VAKIT فليصل-NAMAZKILMAK صلاة-DUA-NAMAZ المسافر-MISAFIR لأنه إنما يقضي-KAZAETMEK مثل-EMSAL-SIFAT-MISALLER-MISLI الذي كان-OLMAK عليه قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK مالك وهذا الأمر-IŞ-EMIR-EMRETMEK هو الذي أدركت-KAVRAMAK-YETIŞMEK عليه الناس-INSANLAR وأهل-AILE العلم-ÖĞRETMEK-BILMEK ببلد-MEMLEKETنا وقال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK مالك الشفق-KIZILLIK الحمرة-KIZILLIK التي في المغرب-AKŞAM NAMAZI فإذا ذهب-GITMEKت الحمرة-KIZILLIK فقد وجب-VACIPOLMAKت صلاة-DUA-NAMAZ العشاء-YATSI NAMAZI وخرج-ÇIKMAKت من وقت-VAKIT KOYMAK-VAKIT المغرب-AKŞAM NAMAZI
24 وحدثني-RIVAYET ETM عن مالك عن نافع أن عبد الله بن عمر أغمي-BAYILMAK عليه فذهب-GITMEK عقل-AKILه فلم يقض-EDAETMEK الصلاة-DUA-NAMAZ قال-KAYLULE YAPMAK-DEMEK مالك وذلك فيما نرى-GÖRMEK-INANMAK والله أعلم-ÖĞRETMEK-BILMEK أن الوقت-VAKIT KOYMAK-VAKIT قد ذهب-GITMEK فأما من أفاق-IYILEŞMEK في الوقت-VAKIT KOYMAK-VAKIT فإنه يصلي-YAKMAK-YANMAK-DUA ETM-NAMAZ KILM