28 Mart 2016 Pazartesi

Kafirlerden ne cefalar gördü,ne cevirlere uğradı. Sen bu işi kolay mı sanıyorsun ? Bu yolda en adi şey can vermektir. Feridüddin Attar Hz

Gönlü coşup köpüren,başını testere kestiği halde
susup duran Zekeriya’yı
Bir topluluk önünde leğen içindeki mum gibi
zari zari başı kesilen Yahya’yı
Darağacından kurtulup,Yahudilerden kaçan İsa’yı gör.
Sonra Peygamberlerin ulusuna bak.
Kafirlerden ne cefalar gördü,ne cevirlere uğradı.
Feridüddin Attar Hz

Kâfir iyilik yaptığı zaman,
bu iyiliğin karşılığı kendisine dünyada verilir;
mü'min iyilik yaptığında Allahü Teala,
onun iyiliklerini ahirete saklar.
Hz Muhammed(s.a.v)
521. Sen bu dünyada nereden geldiğini,
nereye gideceğini aklına bile getirmedin.
Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1128)
• Onu yol başında gördüm, geceleyin ay gökyüzünde nasıl hızlı hızlı giderse, o da öyle hızlı hızlı gidiyordu. "Allah
aşkına biraz yavaşla, bir an için olsun yavaş git!" dedim.
• "Ey ay'a benzeyen güzel!" dedim. "Ne olur bir an için olsun atının dizginini çek, yavaşla! Ey güneşe, güne benzeyen
dilber! Çabucak geçerek gölgenden bizi mahrum etme!"
• Dedi ki: "Ben bir güneşim, senin gözlerin kamaşır. Beni görmeye gücün yetmez. Eğer sen bir an için beni görebilsen
mahvolursun. Işığım seni senden alır, senden eser bile kalmaz."
• Çünkü sen bu tatsız, bu soğuk hayat yolculuğunda devamsız olan mal, mülk sevdasına kapıldın. Nereden geldiğini
nereye gittiğini aklına bile getirmedin. Kendini lüzumsuz yere harcadın. Dünya nimetlerine olan susuzluğundan ötürü,
dudakların kumdu, gözlerin yaşardı.
• Benim asıl burcum benim asıl nimetlerim, bu dünyada değildir, ötelerdedir. 0 pek acayip bir incidir, coşkunluklarla,
hünerlerle doludur.
• Bu kadar çok çeşitli gaflet perdelerinin arkasında yenini yakanı yırtmışsın. Dünya sevgisi uğruna kendini
kaybetmişsin.

522. Secde senliksiz, benliksiz, neliksiz, niteliksiz dur.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1095)
• 0 güzel elime bir süpürge verdi, "Haydi!" dedi, "Bununla denizden toz kopar!"
• Sonra o süpürgeyi ateşe attı yaktı. "Haydi!" dedi, "Ateşten bir süpürge getir!
• Hayretler içinde kaldım da ona secde ettim. Bu halimi görünce dedi ki: "Bana öyle hoş, öyle candan secde et ki,
secde eden olmasın!"
• Ben ona; "Secde eden olmadan nasıl secde edilir?" dedim. 0; "Secde neliksiz, niteliksiz, senliksiz, benliksiz olur."
dedi.
• Ben boynumu önüne uzattım ve "Secde edenin başını kılıçla kes!" dedim. 
• 0 kılıcını çekti, başımı kesti. Başım onun önüne düşünce, kesilmiş boynumdan yüz binlerce baş çıktı.
• Ben bir çerağ oldum, kandil oldum, her başım da birer fitil halini aldı. 0 zaman her taraf kıvılcımlarla doldu.
• Başımın her birinden mumlu kandiller çıkmaya başladı. Bu mumlar katar katar doğudan batıya kadar her tarafı
kapladı, her tarafı nurlandırdı.
• La-mekan da, mekansızlık aleminde doğu, batı nedir? Karanlık bir külhan ile işe yarar bir hamamdan başka bir şey
değil!
• Ey soğuk mizaçlı kişi! Senin yıkanmak için hamamda kullanılan gönül tasın nerede? Manevî kirlerini ne ile
temizleyeceksin? Zavallı; temizlenemeden bu hamamın yıkanma yerinde ne zamana kadar oturup kalacaksın?
• Haydi hamamın yıkanma yerinden çık, ama büsbütün kirlenmemen için külhan tarafına gitme, çamaşırların
bulunduğu soyunma yerine gel! Elbiselerini giyinirken orada bulunan resimleri seyret!
• 0 resimlerdeki gönül alan güzellerin güzelliklerini, lale bahçelerindeki lalelerin renklerini doya doya seyret!
• Onları seyrettikten sonra bir de pencereye bak! Çünkü hamamın soyunma yerinde gördüğün o renkler, o güzellikler
pencereden gelen güneşin nuru ile, aksi ile büsbütün güzelleşti. Pencereden ışık gelmeseydi, karanlıklar içinde kalsaydın, o
güzel resimleri göremezdin.
• Aslını ararsan, şu dünyadaki altı cihet, altı yön hamamdır. Hamamınsa sonu dur, pencere ise mekansızlık alemidir.
Padişahın o güzel yüzü pencereden görünmektedir.
• Toprak ve su, balçıktan yaratılan insan, o cemalin akseden nurundan güzelleşti. Türkili'ne, Zengibar'a hayat
yağdıran o yüzün nurudur.
• Gün geçti gitti, ama sözüm bitmedi. Ey gece ve gündüz! 0 güzeller güzelinin sözü bitmeden geçip gitmekten utanın!
Yazıklar olsun size!
• Mana padişahı Tebrizli Şems, beni sarhoşluk içinde, sarhoşlukla mest edip bıraktı.

523. Sırrı ortaya koy, gizleme!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1106)
• Sırrı ortaya koy, gizleme, kulunu her an yüceltme!
• Sen herşeyin nereden geldiğini, neden olduğunu daha iyi bilirsin. Yanlışlar oldu ise, yapılmayacak işler yapıldıysa
onları bizden gizleme!
• Köylü bile olsam, senin köylünüm. Köylünü kaba bulma, hor görme!
• Beni aşkta usta ettin ama yine de usta sayma, çırak olarak bil!
• Feryad etmem, "Oradan tutma!" diye bağırmam için zevkle benim boğazıma sarılıyorsun.
• Ben senin çör çöpünüm. Beni denize doğru sürükle, ama beni rast gele denize layık görme, beni denizine dök!
• Selahaddin tamamıyla elest meclisinden gelmiştir. Sakın onu bugünden, yarından sanma!

524. Bahçedeki selviler, gül fidanları neşeden secdeye kapanıyorlar.
Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. 111, 1130)
• Her an padişahtan elinde bir şarap kadehi ile bir elçi geliyor. Elçi padişahın kadehini sununca, biz içimizde padişaha
kavuşma ferahlığı duyuyoruz.
• 0 zaman akl-ı küll el çırpıyor, cüz'ler oynamaya başlıyorlar. Bahçelerdeki selviler, gül fidanları, neşeden secdeye
kapanıyorlar.
"Akl-ı küll, Allahın kudretinden ilk önce ortaya çıkan akıl, "Arş-ı a'zam, Cebrail, Hz. Muhammed'in nuru" olarak da
duşünülür."
• 0 anda deniz, çırpınıyor, köpürüyor. Dağ bu yüzden la'l elbiseler giyiyor, Nuh bu halden coşuyor, ruh da utanıyor.
• Ey uzakları gören akıl! Şu huri gibi güzel olan sakîye bak! Ey kararsız bir hale gelen can ve gönül! Siz de mansur
şarabını içenlerin ne hale geldiklerini seyrediniz.
• Sağdan soldan gelen saadet müjdesini duy, sen seni seçtikçe, sen seni sevdikçe, sen seni buldukça bahtın safalar
içinde safalara dalar.
• Gök kubbesi perdesini yırt, hesapsız cennet nimetlerini ye, kevser suları iç rahatla; hurileri kucakla!
• 0 kucağa gelince; ermişlere, hal sahiplerine o geceden hayal gibi görünen her şey, sonunda gerçekleşir, elde edilir.

525. Bana üzümden yapılmış yeryüzü şarabı verme!
Bana sevgi ile hazırlanmış gökyüzü şarabı ver!
Mefulü, Fa'ilatü, Mefa'îlii, Fa'ilat
(c. III, 1118)
• Ey benim avcılar beyim! Sen beni avladın. Şimdi sensiz ne zevkim ve neşem var, ne uykum, ne kararım!
• Gönlümün sahibi sensin, alış verişimin aslı esası sensin! Bu kadar cevri bu zavallıya reva görme!
• Ey aşk dünyasında bir sevgilisi bile olmayan kişi! Bir de bana bak, cihanı dolaşıyorum. "Ey sevgili, ey sevgili, ey
sevgili!" diye bağırıp seni arıyorum, seni çağırıyorum.
• Daha önce sunduğun o şaraptan sun! Sonra bakışınla o mest gözlerinden sunacağın şarapla mahmurluğumu gider!
• Bize üzümden yapılmış yeryüzü şarabı değil, sevgi ile hazırlanmış gökyüzü şarabı gönder! Gönder de yeryüzünde aklı
başında, ayık bir kimse kalmasın!
• Bir günde, bir bakışla binlerce iş başarırsın. Bir de bana bak da, benim bu işimi de başar gitsin!

526. Ben, şarapla mest olmadım, senin güzelliğin ile mest oldum.
Müfte-ilün, Müfte'ilün,Fa'ilat
(c.III, 1167)
• Ben şarapla, afyonla mest olmadım. Senin güzelliğinle mest oldum. Gel kucaklaşma zamanı geldi, kucaklaşma
nerede?
• Haydi bahar mevsimi geldi. Mestane bir eda ile ağaç gibi, rüzgar gibi sıçra, sen de bir yer tut!
• Taze dal rüzgar yüzünden bir yere tutundu. Bir kucak buldu da benim gibi kararsız bir halde oynamaya başladı.
• Bu haber gayb alemi güzellerine ulaştı da, gayb aleminden eşi görülmemiş yüzlerce güzel çıktılar, bahçeye geldiler.
• Lale, yüzünü, yanaklarını kızartarak dağdan indi. Sünbül, ayağı balçıklı olarak çimenlikten koştu, geldi.
• Süsen kılıçla, yasemin kalkanla, yeşillik yaya, ter ü taze gül atlı olarak geldiler.
• Fındık ağacı, haşhaş ovaya gelip kondular. Nane ile tere ırmak kıyısını seçtiler.
• Dostun dosttan bir yardım bulması için, bunların hepsinin arkları ayrı ayrıdır.
• Bahan kutlamak arzusu ile şehirdeki bütün helvacılar geldiler. Şekerlerle, fıstıklarla dolu dükkanlar açtılar.
• Meyva satanlar da, tablaları meyvalarla dolu olarak geldiler. Etrafa meyvalar saçtılar, herkesi meyva ile doyurdular.
• Sen onu bunu bırak da, gülden bahset! Çünkü gül sevgilinin eteğindedir. Sevgilinin kokusundadır, durmadan onun
güzel kokusunu anlat! Çünkü onun kokusu perilerin yandır. Çünkü periler gül kokusu ile beslenirler.
• Bülbül, kumru, daha yüzlerce kuş baharı kutlamak için bağa, bahçeye geldiler.
• Ey nergis! Ben senin küçük gözün gibi ağzımı kapadım, sustum. Artık çayırlıktaki, çimenlikteki kuşların ötüşlerinin
güzelliğini sen anlat, o hoş ötüşlere sen kulak ver!

527. Kopuz, kendisine mızrap vurarak çalsın diye
çalgıcının ayaklarına yüzünü sürer, yalvarır.
Mef'ülü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c.III, 1173)
• Doğru haberi, Hz. Peygamber'in sözünden duy! Mümin, yani Allah'a inanan kişi hakkında Peygamberimiz
buyurmuştur ki: "Mümin kopuza benzer!"
• 0 peygamber en büyük mana padişahıdır. îşte o geldi. 0 ne güzel padişahtır. 0 ne güzel görüşlüdür. Onun teşrifi,
onun gelişi ile dünya misk kokusu ile, anber kokusu ile doldu.
• Mademki mümin feryad edip ağlamada bir kopuzdur, kopuz birisi kendisine mızrap vurmadıkça feryad eder mi, ağlar
mı?
• Büyükler büyüğü ferah geldi. Eksilmeyen, her an devam eden kerem geldi. Ayların ayı geldi.
• Kopuz, kendisine mızrap vurulmasını huy edinmiştir. Mızrap yemedikçe yerinde duramaz. Bu yüzden kendisine
mızrap vurarak çalsın diye çalgıcının ayaklarına yüzünü sürer, başını kor, yalvarır.
• Ruh da, dünya da, dünyanın süsleri de, yeşillikleri de, kırmızılıkları da, hakkın mana şarabından mest olmuşlardır.
• Sen de sus, mahrem ol da her an Rabbanî mecliste can şarabını ağızsız, dudaksız ve kadehsiz olarak gizlice iç, iç!

528. Ey seher vakti hayali gönlüme gelen sevgili!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1105)
• Ey her seher vakti hayali gönlüme gelen ve ay gibi baştan başa nur olarak hayal halinde gönlümde dolaşan sevgili!
• Senin güzelliğin bizim canımıza nakış olmuştur. 0 güzellik içimize bir karışık nur, bir ateş düşürür. Bizi yakar
yandırır.
• Beni ateşlere atıyorsun, yakıp yandırıyorsun; sonra bana "Sabret!" diyorsun. Bilmiyorum insan ateşlerle dolu tandırın
içine atılırsa yanarken nasıl sabreder?
• Hatırladın mı? Dün gece mest olarak gelmiştin, öyle güzeldin ki şaşırıp kaldım. Gelen ay mıdır, peri midir, yoksa hüri
mi diye düşündüm.
• Söylediğin o tatlı sözler, o tatlı diller, o uzaktan yaptığın işaretler!..
• Elini dudağına götürüyor, bana hatırım için coşma demek istiyordun.
• Elini ağzına götürüyor; "Sabret!" demek istiyordun. "Hatırım için coşma, köpürme!" Fakat o la'l dudaklara
sabredebilecek kişi nerede?
• Yüzünü göğe doğru kaldıryor; "Allah'ım bana göz değdirme, kötü göz benim güzelliğimden uzak olsun!" demek
istiyordun.
• Ey şekillerden, nakışlardan pak olan güzelim! Senin yüzünden her an gönül kapılarıma bir Yusuf atılmaktadır.

529. Sevgilim, gönül senin yüzünü seyrettiği halde yine de yüzünün hasretini çekiyor.
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.IIl, 1117)
• Sevgilim; gönül senin yüzünü seyrettiği halde yine de yüzünün hasretini çekiyor, yine de seni görmeyi bekliyor. Can,
senin gül bahçende mest olmuş. Güller arasında olduğu halde dikenlere dalmış gülü bekliyor.
• Ne tuhaf şey, gönül her an gönle bakmada, onun bakışının ışığından sağda bir huri, solda da çok güzel bir dilber!
• Biz her seher vaktinde gece ile gündüzün tuzağını yırtınca sevgiliden bir öpücük alırız. Ona yüzbinlerce defa secde
ederiz.
• Şu aşkla geçen ömür geri gelmezse de ne çıkar? Biz bu yıl aşıkların sevdalarından meydana gelmiş bir halkadayız.
• Sen aşk çengini muvakkat sürecek nağmelerle değil, ebedî olarak devam edecek nağmelerle çal. Can aşk çenginin
nağmeleri ile tel tel olmuş.
• Sel nasıl durup dinlenmeden ta denize kadar akıp giderse, can da elest vahdetinin, birliğinin manevî zevkini
hatırlayınca mest olur, bedenden çıkar, gider.
• Cüz' küll yanından bir ok gibi fırlar, uçar gider; gider ama onun küllden başka gidecek bir yeri yoktur. Böylece cüz',
küllden gider, yine külle gelir.
• Sadıkların, gerçek aşıkların canları o namlı, sanlı cana kavuşmak, ondan murada ermek için hep ona sarılmışlardır.
Hep onun eteğini tutmuşlardır.

530. Sen cansın, hatta candan da öte bir şeysin!
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1113)
• Ey canların canlarının canı! Sen cansın, hatta candan da öte bir şeysin. Ey madenlerin kimyası! Sen bir madensin
ama daha da ileri bir şeysin!
• Ey baki olan, batmak nedir bilmeyen güneş! Ey her yerin çarşısının, pazarının sakîsi! Ey zevk ve neşe kaynağı! Sen
güzelliksin, güzellikten de öte "aşka bir güzelliksin, başka bir şeysin!
• Ey Hakk mazharı, ey eşi bulunmaz, şaşılıp kalınacak varlık! Sen her gaybı, her gaibi bilirsin. Daha da neler bilirsin
neler.
• Afyona benzeyen aşkla, bazılarını Leyla edersin, bazılarını Mecnun! Ey nuru ile gökleri aydınlatan! Sen daha başka
bir şeysin!
• Ey göğüslere nur, sabırlara ümit olan aziz varlık! Göklerdeki bulutları meçhul ufuklara doğru sürersin. Daha da neler
edersin neler!
• Ey peygamberlerin övündükleri aziz varlık, ey velilerin manevî yiyeceği, ey gönül köşkünü yapan! Sen daha da neler
yaparsın neler. 
• Ey mağfiret hazinesi, ey merhamet denizi! Kapından başka dayanılacak kapı yok! Zaten senin kapından başka kapı yok!
Kâfirlerin iyi işleri

Sual: İnsanlığa birçok hizmet veren kâfirlerin iyi işleri, keşifleri, nazarı itibara alınacak mı? Yoksa topluma büyük zulümleri olan bir kâfir ile aynı kefeye mi konacaktır? 
CEVAP
Hayır, aynı kefeye konmaz. Sekiz Cennet, yedi Cehennem vardır. Cennettekilerin, ihlâslarına ve amellerine göre dereceleri farklıdır. Peygamberlerle, şehitlerle sıradan bir Müslüman’ın derecesi aynı değildir. Cehennemdeki kâfirlerin durumu da böyledir. Firavun gibi ilahlık davası güdüp yeni doğan masum çocukları kesen bir zalimle, kendisinden başka hiç kimseye zararı olmamış, topluma çeşitli hizmetler veren bir kâfirin durumu aynı değildir. 

Cehennem 7 tabakadır. Her birinin azabı üstündekinden daha şiddetlidir. (Feraid-ül-fevaid)

1. tabaka: Adı Cehennem’dir, azabı en hafiftir. Burada, günahkâr Müslümanlar azap görür. 
2. tabaka: Adı Sair’dir. Ateşi ve azabı şiddetlidir. Burada, Yahudiler azap görür. 
3. tabaka: Adı Sekar’dır. Bu daha şiddetlidir. Burada Hristiyanlar azap görür.
4. tabaka: Adı Cahim’dir. Burada, güneşe, yıldızlara tapanlar azap görür.
5. tabaka: Adı Hutame’dir. Burada Mecusiler, Budistler, Brehmenler azap görür.
6. tabaka: Adı Lazy’dir. Ateistler, müşrikler, dinsizler azap görür.
7. tabaka: Adı Haviye’dir. En şiddetlisidir. Burada münafık ve mürtedler azap görür. 

Her tabakadaki kâfirlerin de azabı farklıdır. Aynı tabakada olan cömert bir kâfir ile zalim bir kâfirin azabı aynı değildir. Her kâfir, zulmünün derecesine göre farklı azap görür. Yerleri aynı olmasına rağmen azapları farklı olur. Zalim kâfir, diğer kâfirlere göre azabı daha şiddetli hisseder. 

Cennet nimetleri de böyledir. Derecesi yüksek olan daha çok faydalanır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Dünyada İslamiyet'in yalnız suretine kavuşanlar, Cennetin de yalnız suretine kavuşacaklar, yalnız onun zevkini, tadını alacaklardır. Dünyada İslamiyet'in hakikatine kavuşanlar, Cennetin de hakikatine kavuşacaklardır. Cennetin yalnız suretine ve yalnız hakikatine kavuşanlar, aynı nimetlerden mesela aynı meyvesinden yedikleri halde, farklı lezzet duyacaklardır. Resulullahın zevceleri, müminlerin anneleri olup, Cennette Resulullahın yanında bulunacaklar, aynı meyveyi yiyecekler; fakat farklı tat alacaklardır. Duydukları lezzet, hep aynı olsa idi, müminlerin annelerinin, bütün insanlardan [Peygamberlerden de] daha üstün olmaları lazım gelirdi. (2/50)

Cehennemden kurtulmak yalnız Müslümanlara mahsustur. Kâfirlerin iyi işleri, ne kadar çok olursa olsun, onları Cehennemden kurtaramaz ve azaplarını hafifletemez. İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(De ki: Size en çok ziyana uğrayanları haber verelim mi? Onlar dünya hayatında iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, çabaları boşa giden kimselerdir. İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve Ona kavuşmayı [dirilmeyi, hesabı, ceza ve mükâfatı] inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir. Onlar için, kıyamet günü, hiç bir terazi tutmayız. [İyilikleri ile kötülüklerini ölçmeyiz çünkü amelleri boşa gitmiştir, tartıya girecek makbul şeyleri kalmamıştır.]) [Kehf 103, 104, 105]

(Kâfirlerin iyi işleri engin çöllerde görünen seraba benzer. Susayan kimse onu uzaktan su sanır; ama yanına varınca, umduğunu bulamaz.) [Nur 39] 

Kâfirlerin azapları hafiflemez. İki âyet meali şöyledir:
(Kâfirler öldürülmez ki ölsünler, Cehennemdeki azapları da hiç hafifletilmez.) [Fatır 36]

(Onlar, Cehennemin bekçilerine, “Rabbinize yalvarın da hiç değilse bir gün, azabımızı hafifletsin” derler. Hâlbuki kâfirlerin yalvarması boşunadır.) [Mümin 49, 50] 

Demek ki, kâfirlerin dünyada yaptıkları iyilikler ve faydalı işleri azaplarını yok etmez, aşağıda açıklandığı gibi, sadece azabı daha hafif olan Cehennemin bir tabakasına girmelerine yardım eder.

Bazı âlimler, (Kâfirlerin azabı hafifletilmez) âyetini açıklarken, (Zaman bakımından hafifletilmez, sonsuz azap görür; ama iyilikleri yüzünden azabı hafifletilen olur) diyerek şu âyetleri bildirmişlerdir:
(Kıyamet günü adalet ölçüsünü ortaya koyarız. Kimseye bir zulüm yapılmaz, [kötülüğün cezası adaletle verilir], hardal tanesi kadar iyilik eden karşılığına kavuşur.) [Enbiya 47]

(Zerre kadar hayır yapan sevabını, zerre kadar şer yapan cezasını görecektir.) [Zilzal 7,8]

Kâfirlerin azapları sonsuzdur, hafifletilmez; ama cezası hafif olanlar olabilir, ayda, yılda bir gün azap görmeyenler olabilir. Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
(Cuma hariç, zeval vakti namaz kılmak mekruhtur. Çünkü Cuma günü Cehennem kızdırılmaz, diğer günler Cehennem ateşinin hızı arttırılır.) [Ebu Davud, Beyheki, İ. Adiy]

(Zeval vakti Cehennem çok şiddetlenir.) [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]

(Cehennemde en hafif azap Ebu Talib’e yapılır. Ateşten iki nalın sebebiyle beyni kaynar.) [Müslim] (Ebu Talibin diriltilerek iman ettiği Muhtasarı Kurtubi’deki hadis-i şerifte bildirildi.)

Resulullah efendimiz, kâfirlerin, dünyada yaptığı iyilikler, onları Cehennemin ebedi azabından kurtarmayacağını; ama zalim kâfire göre azabı daha az hissetmesine sebep olacağını bildirip, şu mealdeki âyeti okudu: (Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun.) [Mümin 46] (Hâkim)

Ebu Leheb, Resulullah efendimizin dünyaya geldiğini müjdeleyen Cariyesi Süveybe’yi sevincinden dolayı azat etmişti. Bunun için, her yıl, Rebiul-evvel ayının 12. geceleri, azabı hafifler. İki parmağı arasından çıkan serin suyu emerek ferahlar. (M. Nasihat)

Demek ki, kâfirler sonsuz Cehennemde kalmakla beraber, içlerinde haftada, ayda veya yılda bir kere azapları hafifleyenler olabilir. Bunlar istisnadır, istisna ise kaideyi bozmaz.

Kâfirler Cehenneme girmeyecek mi?
Sual: Bir arkadaş milletine hizmet eden bütün kâfirler Cehenneme girmez dedi. Yanlış değil mi? 
CEVAP
Müslüman olmayanların yani bütün kâfirlerin Cehenneme gireceğini Allahü teâlâ bildiriyor. Bunu günlük işlerdeki örneklerle açıklayalım: Mesela, Türkistanlı bir Türk Türkiye’ye gelse; Türk vatandaşlığına kabul edilmediği sürece, profesör olsun, Edison gibi bilim adamı olsun, Türk vatandaşına tanınan haklardan faydalanamaz. Mesela oy kullanamaz, milletvekili olamaz. Çünkü T.C. vatandaşı değildir. Vatandaş olmayan, bu haklara sahip olamaz. Allahü teâlâ da Cennete girmek için, mümin olma şartını koymuştur.

Bir Türk resmi dairedeki bir memurun yanına gelip, ona günlerce yardım etse, ay sonunda o Türk’e bir kuruş para verilmez. Hâlbuki o dairedeki herhangi bir personel, çok az çalışsa, hatta izinli olsa da, ay sonunda maaşını alır; çünkü bu personelin o dairede kaydı vardır. Başka kimselerin o dairede kayıtları bulunmadığı için, çalışmaları nazarı itibara alınmaz. Mümin olan; suç ve günah işlese de, iman kaydı bulunduğu için Cennete gider. İman kaydı bulunmayan kâfir de, yararlı işler yapsa da Cehenneme gider.

Hacca veya bazı ülkelere giderken pasaport istenir, pasaportsuz olan o ülkeye sokulmaz. İman pasaportu [Müslüman] olmayan da, ister Nobel ödülü alsın, ister elektrik ampulünü bulsun, isterse dünyanın her yerine yol, çeşme, cami yaptırsın, onun hiçbir iyiliğine sevap verilmez ve Cennete giremez.

Cennetin sahibi Allahü teâlâdır. Cennete girmek için, faydalı iş yapmayı değil, önce Müslüman olma şartını koymuştur. Müslüman değilse, iyi işleri faydasızdır; ama Müslüman çok günahkâr olsa, hatta günah işlerken, zulmen öldürülse şehit olur. (Fetava-i Hayriyye 1/16, Redd-ül-muhtar 2/253) 

Müslüman olmayanların hiçbir iyiliğine sevap verilmez. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: 
Ahirette Cehennemden kurtulmak, yalnız Muhammed aleyhisselama uyanlara mahsustur. Dünyada yapılan bütün iyilikler ve keşifler, Onun yolunda bulunmak şartı ile ahirette işe yarar. Ona uymayanın yaptığı her iyilik dünyada kalır, ahiretinin yıkılmasına sebep olur. (1/184)

İyi işlere, ibadetlere sevap verilebilmesi için, düzgün iman sahibi olmak gerekir. Bid’at ehli bile, Müslüman olduğu halde, ibadetlerine sevap alamaz. Nerede kaldı ki, gayrimüslimler, iyiliklerine sevap alıp da Cennete girsin. 

Bir profesör, insanlığa faydalı çok eserler yapsa; fakat çeşitli insanları suçsuz yere öldürse, hırsızlık etse, yaptığı iyiliklere bakılmadan, bulunduğu devletin kanunlarına göre cezası ne ise verilir. Hak teâlâ da, imansızlıktan, yani küfürden başka günahları, dilerse affedeceğini; fakat kâfirliği, yani gayrimüslim olmayı asla affetmeyeceğini bildirmektedir. Müslüman olmayan herkes gayrimüslimdir, yani kâfirdir. Kâfirin de yaptığı hiçbir iyiliğin, Allah katında kıymeti yoktur; hatta cami, çeşme yaptırsa, namaz kılsa, oruç tutsa hiç kıymeti olmaz. Allahü teâlânın sözüne Müslüman inanır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah şirki [her çeşit kâfirliği] affetmez.) [Nisa 48] 

(Kâfir olarak ölenlerin işleri, dünyada da, ahirette de boşa gider.) [Bekara 217]

(İmansızın ameli boşa gider.) [Maide 5]

(Kâfirlere ahirette yalnız Cehennem vardır. Emekleri boşa gider.) [Hud 16]

Resulullah efendimizin sözlerine de ancak Müslüman inanır. Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(İmanı olmayan Cennete girmez.) [Tirmizi]

(Beni duyup da iman etmeyen Yahudi ve Hristiyan elbette Cehenneme girecektir.) [Hâkim]

Zerre kadar iyilik
Sual: Bir hadiste, (Allah, zerre kadar iyilik eden kimseyi, âhirette rezil rüsvay etmez) buyuruluyor. Bu hadise göre, iyilik eden bütün kâfirlerin Cennet’e gideceği anlaşılmıyor mu?
CEVAP
Hadis-i şerifler, genelde şartsız söylenir. Şartsız söylenince bazı şartların olduğu anlaşılır. İkincisi, hadis-i şerife mânâ vermeye kalkmak yanlış olur. Yetkili âlimlerin açıklamasıyla beraber okumalıdır.

Hadis-i şerifte bildirilen kimse Müslümandır ve itikadı düzgündür, çünkü bu iki şart olmayınca, o kimse muhakkak Cehenneme gider. Müslüman olmayanın hiçbir iyiliğinin değeri olmaz. Demek ki, Müslüman olmak ve doğru itikada sahip olmak şarttır. Bunlara sahip olan müminin, zerre kadar iyiliği zayi olmaz. O iyiliği sebebiyle büyük nimetlere kavuşur. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Ömründe bir defa Allahü teâlâyı anan veya Ondan korkan Cehennemden çıkar.) [Tirmizi]

Elbette bu hadis-i şerifte de, mümin olarak ölme şartı vardır.

Cömert kâfirlerin durumu
Sual: Cömert olan kâfirlerin, Cehennemdeki azabı hafifler mi?
CEVAP
Kâfirlerin azaplarının durdurulduğu anlar olursa da, her zamanki azapları hafiflemez. Bir âyet-i kerime meali:
(Kâfirlerin azapları hiç hafifletilmez.) [Bekara 86]

Cömert kâfirlerin azapları ise, diğer kâfirlere göre daha hafif olur. Bir hadis-i şerif:
(Allahü teâlâ, Cehennem kapıcısına, cömert kâfir için, “Bunu cömertliği derecesinde hafif yere koy” buyurur.) [Deylemî, Ebu-ş-şeyh]

Cehennem azabının en hafifi bile çok şiddetlidir. Dünyadaki ateşten kat kat daha şiddetlidir. Bir hadis-i şerif:
(Cehennemde en hafif azap gören, beynini kaynatan ateşten iki nalını olan bir kimsedir. Bazıları topuğuna kadar ateşe girmiş olarak azap görür. Kimi dizlerine, kimi göğsüne kadar, kimi burnuna kadar, kimi de tamamen ateşe batmış olarak azap görür.) [Hâkim]

Sadece cömertlerin değil, bütün Cehennem halkının azabının durdurulduğu anlar olur. Mesela cuma günleri ve Mevlid gününde azap yapılmaz. Bu ayrı bir şeydir. Cömert de olsa kâfirin azabı hiç hafiflemez. Bunun gibi, Ebu Leheb, Resulullah efendimizin dünyaya geldiğini müjdeleyen cariyesini sevincinden dolayı azat ettiği için, her yıl, o gece, azabı hafifler. Bunlar kâfirlerin azabının hafiflediğini göstermez. Hattâ bu hafif azabı görerek, (İman etseydim, hiç azap görmezdim) diyerek, bu olayın ona her yıl hatırlatılması, belki de pişmanlığını artırır.

Kâfirlerin iyilikleri
Sual: Kur'an-ı kerimde kâfirlerin azaplarının hiç hafiflemeyeceği çeşitli âyetlerle bildiriliyor. Topluma iyilikleri dokunmuş kâfirlerle, topluma zehir kusturmuş zâlim kâfirlerin durumu aynı olabilir mi?
CEVAP
Elbette aynı olmaz. Zâlim kâfirle mazlum kâfir aynı azabı görmediği gibi, cimri kâfirle cömert kâfir de aynı azabı görmez. Cehennemdeki en hafif azap bile çok şiddetlidir. Dünya işkenceleriyle mukayese bile edilmez.

Çok cömert olan Hatem-i Tai’nin ve Peygamberimizin dünyaya geldiğini müjdeleyen cariyesi Süveybe’yi sevincinden azat eden Ebu Leheb’in azaplarının hafifleyeceğini bildiren hadis-i şerifler vardır. Fahr-i âlemi çok seven Ebu Talib’in azabının hafifleyeceğini bildiren hadis-i şerif pek meşhurdur.

Dar-ül-İslam’da bulunan kâfirler, Müslümanlığa inanmasalar da, İslamiyet’e uyarlarsa azapları hafifler. Kâfirlere âhirette sevab ve mükâfat olmayacağı için, azaplarının azalacağı düşünülür. (F. Bilgiler)

Cennetlik olmak
Sual: Gazetelerin haberine göre, Fransız Dr. Emanuelle Cartier bağışladığı organlarıyla üç kişinin hayatını kurtardığı için, ona cennetlik deniliyor. Organ bağışlayan veya insanlara büyük hizmetler yapan herkes Cennete mi gider?
CEVAP
Cennete girmek için, iman sahibi olmak yani Müslüman olmak şarttır. Bu şartı, Cenneti, Cehennemi ve her şeyi yoktan yaratan Allahü teâlâ koydu. İnsanların böyle bir yetkisi yoktur. İnsanlar kendi düzenleri için kanunlar, kurallar koyarlar. Mesela, Türkistanlı, Azerbaycanlı veya başka ülkedeki bir Türk, Türkiye’ye gelse, Türk vatandaşlığına kabul edilmediği sürece, profesör olsun, Nobel ödülü alsın veya Edison gibi bilim adamı olsun, Türk vatandaşına tanınan haklardan faydalanamaz. Mesela, oy kullanamaz, milletvekili olamaz. Çünkü T.C. vatandaşı değildir, vatandaş olmayan, bu haklara sahip olamaz. Cennete girmek için de, cennetlik kimliğine sahip olmak gerekir. Bunun için de, Müslüman olmak, Amentü’de bildirilen altı şarta inanmak ve beğenmek, yalnız Müslümanlığın hak, diğer bütün dinlerin bâtıl, geçersiz olduğuna inanmak şarttır. Allahü teâlâ, eski hak dinleri nesh ettiğini yani yürürlükten kaldırdığını, şimdi hak din olarak sadece İslam’dan razı olduğunu Kur’an-ı kerimde açıkça bildirmektedir.

Gezmek için bile gelen turistleri hâlâ pasaportsuz kabul etmeyen ülkeler vardır. Cennete de, iman pasaportu olmadan alınmaz. Gayrimüslimler, Müslüman olmadıkça, insanlığa ne kadar çok iyilik etseler de, nice faydalı buluşları olsa da, iman pasaportları olmadığı için onlara Cennete girme izni verilmiyor. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Kâfirlerin faydalı işleri fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu küller gibidir. Âhirette o işlerin hiç faydası olmaz.) [İbrahim 18]

Ahlaklı (!) ateist
Sual: İslam İlahiyatı Merkezi Başkanı Beyrutlu Prof. Dr. Muhannet Hurşit diye biri, Alman kamuoyunun da kabul edebileceği bir İslam dini meydana getirmek için, (Allah'a inanmayan bir ateist, iyi ahlaklıysa Müslüman sayılır) diyor. Arap ülkelerindeki ilahiyatçılar bu kadar bozuldu mu?
CEVAP
İlahiyatçılar başkanının öyle söylemesi, bütün ilahiyatçıların aynı görüşte olduğunu göstermez. Bir ateist, hiç kötülük etmese ve herkese iyilik etse, hattâ yüzlerce cami yaptırsa, imanı olmadığı için hiç kıymeti olmaz. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Kâfirlerin cami yapmaları ve diğer bütün [iyi] işleri, boşa gidecek, Cehennemde sonsuz kalacaklar.) [Tevbe 17]


Ateistlere yaranmak için dine aykırı böyle şeyler konuşmak, kendini âlim diye tanıtanların bile ne kadar bozulduğunu göstermektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder