Eşinin Ağzına Koyduğun Lokmadan da
Ecir Alırsın.
Hazreti Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Kur`ân`dan ezberinde bir şey var mı diye sordu Fakir Sahâbî Ezberimde şu sûre var şu sûre var diye birtakım sûreler saymaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Kur`ân`dan ezberindeki sûrelerle seni bu kadınla evlendirdim buyurdu.
buhari 1803
Bir sadaka,binlerce sadaka kıymetinde olur.Bu da en iyisini ve seve seve vermekle olur.
Hazreti Muhammed
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
İlm-i ictimâ’ vâzı’ı Auguste Comte diyor ki: “Biz mâni’-i
terakkī olan bu gibi muhâlât-ı hayâlperdâzâne üzerinde
(hürriyet-i nisvânı murâd ediyor) münâkaşa külfetini ihtiyâr
edecek değiliz. Ancak nizâm-ı hakīkī-i kevnin kıymetini, ehemmiyetini takdîr etmemiz için şurasını bilmemiz lâzımdır
ki eğer günün birinde kadınlar rızâları olmaksızın kendilerini
müdâfa’a gayretinde bulunan bir takım adamların, onların
nâmına taleb etmekte bulundukları şu müsâvât-ı maddiyyeye nâ’il olurlarsa, o zaman hâlet-i rûhiyye ve ahlâkiyyeleri
ne kadar fesâda uğrayacak, bozulacaksa hey’et-i ictimâ’iyyeye karşı olan vazîfeleri de o nisbette haleldâr olacaktır.
“Zîrâ artık kadınlar kūt-i yevmiyyelerini tedârik için her
gün fabrikalarda, tezgâhlarda öyle şedîd mezâhimin esîri olacaklar ki, bunun altından kalkamayacaklar
“Bir kadının kocası ölse de bütün akrabası içinde
maîşetini kâfil olabilecek kimse bulunmasa, o zaman onun
infâkı, edâ-yı hevâ’ici beytü’l-mâle âid ve vâcibdir.” hükmüyle bu ciheti de taht-ı zımâna almıştır.
İşte bu hüküm, medeniyet-i İslamiyyenin verdiği bir hükümdür ki felsefe-i ameliyye ve hissiyye ashâbı nihâyet yine ona rücû’ ediyorlar.
İşte o felsefenin şeyhi ve müessisi olan Auguste Comte, Nizâm-ı Siyâsî’sinde diyor ki: “Kocası ve akrabası bulunmayan kadınların hem kurtulmaları kābil olmayan adem-i istiklâllerine, hem de husûsiyle vazîfe-i maneviyyelerine mukābil maîşetlerini tekeffül etmek, heyet-i ictimâiyye üzerine
vâcibdir. Terakkī-i insâniyyetin manâ-yı hakīkīsi işte şu sözden ibârettir: Kadının hayatı imkân müsâid olduğu kadar
beytî(evde) olmalı, her bir amel-i hâricîden tahlîs edilmelidir, tâ ki
[125] vazîfe-i asliyyesini istenilen sûrette edâ edebilsin.”
İnsâniyetin ahvâl ve edvârı hakkında gâyet mühim mebâhis serdiyle meşhûr olan Giyom Ferrer diyor ki: “Avrupa’da erkek işleriyle iştigâl eden birçok kadınlar bulunuyor.
Bunlar bu sebebden izdivâca kat’iyyen yanaşmıyorlar. İşte
bu gibi kadınlara cins-i sâlis demek pek doğru, pek muvâfıktır. Yani bunlar erkek de değildir kadın da değildir. Çünkü tabî’at ve terkîb-i beden itibâriyle evvelkilerine, vezâif
ve amâl cihetiyle ikincilerine muhâlifdirler.”
Kadın timsâl-i şefkat,rıfk ü rikkat olarak tecellî eder.Temâyülâtı nokta-i nazarından bakılırsa kendisini
başkasının yolunda fedâya meyyâl, fıtraten amâl-ı hayra
müstaid olduğu görülür.Halbuki bu sıfâtın kâffesi hayât-ı
hâricî âlemindeki o korkunç gîrudârlara külliyen münâfidir.Zîrâ hayât-ı hâricî yani âlem-i maîşet,döğüşmeden,çarpışmadan,mukāteleden,muhâcemeden ibârettir.
Kadın
tarafından erkeğe karşı gösterilen inkıyâdı pek büyük görüyorlar,bu hâli bir esâret addediyorlar ,diğer
tarafdan erkeğin karısını infâk için ölesiye çalıştığını hiç düşünmüyorlar.
Hâlbuki karısının uğrunda erkeğin çekmekte
olduğu şedâid-i cismâniyye ve ruhâniyye ile, öbürünün berikine karşı izhâr eylediği itâati mukāyese edecek
olursak, erkeğin kadına karşı olan esâretini kadınınkinden
fazla buluruz.
Samuyel Smiles
diyor ki:
“Kadınları fabrikalarda çalışmaya sevkeden nizâm, servet-i memleket nokta-i nazarından ne olursa olsun netîcede
bünyân-ı hayât-ı âiliyyeyi hâdimdir. Zîrâ bu nizâm evin
heykeline hücûm ediyor, erkân-ı âileyi yıkıp deviriyor, revâbıt-ı ictimâ’iyyeyi koparıyor. Bu nizâm zevceyi zevcinden,
evlâdından, akrabasından ayırdığı için kendine has bir tarz
alarak kadının ahlâkını bozmakdan başka bir netîce vermiyor. Çünkü kadının vazîfe-i hakīkiyyesi umûr-ı beytiyyesini
tertîb, âilesini terbiye, vesâ’il-i ma’îşetin ihtiyacdan fazlasını
hüsn-i idâre gibi şeylerden ibâretdir. Lâkin fabrikalar kadını
bu vezâ’ifin kâffesinden mehcûr ettiği için evler artık eski
evlikten çıktı, çocuklar terbiye görmeksizin kûşe-i ihmâle
bırakılmak sûretiyle büyümeye başladı, muhabbet-i zevciyye muntafî oldu, kadın erkeğin sevimli bir refîka-i hayâtı
olmakdan çıktı, şedâ’id-i a’mâlde, meşâkk-ı hâriciyyede ona
râkīb oldu. Muhâfaza-i iffet ve fazîletin yegâne medârı olan
tevâzû-ı fikrî ve ahlâkīyi alel-ekser mahveden bir çok te’sîrâta ma’rûz kaldı.”
Abdullah b. Ömer’den, o da babasından rivâyet ettiğine göre Hz. Ömer şöyle demiştir:
Allah’ın Rasûlüne:
– “İslâm nedir?” diye sorulduğunda:
– “Güzel söz, yemek yedirmek ve selâmı yaymaktır” şeklinde cevap vermiştir.
Sonra:
– “Müslümanların hangisi daha faziletlidir” sorusuna da:
– “İnsanların dilinden ve elinden emin olduğu kimsedir” diye cevap vermiştir.
– “En faziletli namaz hangisidir?” sorusuna:
– “Kıyamı uzun olan namazdır” demiştir.
– “Sadakanın en faziletlisi hangisidir?” sorusuna Efendimiz –sallallahu aleyhi ve sellem-:
– “Fakirin zorluk içerisinde vermiş olduğu sadakadır” cevabını vermiştir.