Suffa ashabından dermanı kesilen biri bir gün gelip Rasulullah'a halini arzetti.Peygamberimiz de onu zevcelerine gönderdi.Müminlerin anneleri, -evimizde sudan başka bir şey yok- diye beyan-ı özür ettiler. Bunun üzerine Allah Rasülü: -Kim bu açı yemeğine ortak eder?- diye ashabına sordu. Ensar'dan bir kişi ayağa kalkıp: -Ben- dedi ve misafiri alıp evine götürdü. Evinde eşinden -çocuklarının yiyeceğinden başka bir şey bulunmadığını- öğrendi. Sofrayı kurup lambayı yaktıktan sonra yemeği sofraya koydular,Yemeğe başlayınca ev sâhibi kandili düzeltiyormuş gibi yaparak ışığı söndürdü,misafirin yemesi için ortamı kararttı. Karı koca yiyormuş gibi yaptılar. Misafir güzelce karnını doyurdu. Onlar aç sabahladılar. Sabah olunca ev sâhibi Allah Rasülü"nün yanına gittiğinde ona buyurdu ki: -Bu gece Allah sizin hareketinizden memnun oldu ve hakkınızda şöyle buyuruldu: -Onlar kendilerinde yoksulluk olsa bile kardeşlerini nefislerinden üstün tutarlar.- (el-Haşr, 59/9)
Zühd, arapça bir kelime olup, bir şeye rağbet etmemek, dünyaya ve
dünyalık nimetlere karşı hırslı olmamak anlamına gelir, İslami bir terim
olarak, kişinin kendi iradesi ile, bilerek, şuurlu bir şekilde dünyadan
ve dünyalıklardan yüz çevirmesi; nefsi, Allah'tan başka her şeye olan
sevgi ve meyilden uzaklaştırmasıdır. Kişinin bir şeye olan sevgi ve
yönelişini, ondan daha hayırlı olan başka bir şeye yöneltmesidir de
denilebilir. Ancak, kendisinden yüz çevrilen ve yönelinen şey,
insanların kıymet verdiği, nefsinde arzu ettiği bir şey olmalıdır.
Müslümanlar, Kur'an ve Sünnet'in emirleri, tavsiyeleri sayesinde,
dünyaya bağlanıp kalmayı ve onu haddinden fazla sevmeyi, her türlü
hatanın başı saymışlardır. Bunun aksine, dünyayı her şeyin önüne
geçirmeyerek ona aşırı muhabbet duymamak da, iyi bir kul olabilmenin
temeli sayılmıştır. Böyle bir inanış ve inancına uygun yaşama şekli,
dünya ve ahiret saadetini elde etmenin önemli merhalelerinden biridir.
Asr-ı saadet başta olmak üzere, Kur'an ve Sünnet çizgisinde bir hayat
sürmeyi gerçekleştiren İslam toplumları, tarih sahnesinde, kısa veya
uzun dönemler halinde, bu yaşayışın örneklerini sergilemişlerdir. Eline
geçen her imkandan toplumunu da faydalandırmayı düşünen ve meydana
getirdikleri vakıf eserleriyle isimlerini ebedileştiren müslüman
ecdadımız, milyoner, milyarder, banker vb. olmayı hedeflemiş değildi.
Bunun aksine, onlar zahid olmayı, eline geçirdiği dünyalıklara bağlanıp
kalmamayı ve bunların geçici oluğunun şuuruna vararak hayırlı yolda
harcamayı tercih etmişlerdi.Çünkü, gerçek zahidin ahiret hesabının kolay
olacağım biliyorlardı.
Zühd, müslümanın manevî hayatı demek olan tasavvufî hayatın
makamlarından ve en üstün olanlarından biridir. Bu makam, dünyada
kazanılan ama dünyalık olmayan bir makamdır. Yani, dayalı
döşeli,eksiksiz mobilyası, masası ve kasası olan "bir makam değildir. Bu
sayılanlara rağbet etmeyenlerin ulaşabileceği manevî bir makamdır.
Gönül makamı, ruh makamı, kısaca "Allah'a yakın olma makamı"dır. Bu
makarına, paraya pula kıymet vermeyenler, Allah'tan başkasının önünde
eğilmeyenler, el-etek öpmeyenler, şükrü ve sabrı bilenler, "varlığa
sevinmeyen, yokluğa yenilmeyenler" ulaşabilir.
Bir inanç ve yaşama biçimi olarak, zühd hayatinin temellerim
Kur'an ve Sünnet'te, bulmaktayız. Başta Efendimiz (s.a.v.) olmak üzere,
sahabenin hayatı müşahhas bir örnek teşkil eder. Pek çok ayet-i kerîme arasından seçtiğimiz bir kaçının meali, bize ışık tutucu mahiyettedir:
"Sizin nezdinizdeki (dünya ve dünya menfaatleri) tükenir; Allah'ın
indindeki (rahmet hazineleri) bakidir" (Nahi, 16/96). "Onlardan bazı
zümrelere kendilerini denemek için verdiğimiz dünya hayatın süsüne
gözlerini dikme. Rabb'inin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir" (Taha,
20/131). "Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiğiyle
sevinip şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip öğünen kimseleri
sevmez" (Hadîd, 57/23). "De ki: "Dünyanın faidesi pek azdır; ahiret ise
sakınanlar için elbet daha hayırlıdır" . (Nisa, 4/77).
Bunlar ve benzer ayetler, düşünen insan için nasıl bir hayat tarzını
tercih edeceğinin müjdeleridir. Ne var ki, yaşayacağı hayat biçimini
seçme yetkisi kulun elindedir. İyi de kötü de ortadadır.
Zahid kişi, dünyalık varlığıyla böbürlenmez; ondan kaybettiklerine
de üzülmez. Zühd, dünyaya "gelip geçicidir" gözüyle bakmaktır. Zahid
için dünyadan vazgeçmek gayet kolaydır. Bu sebepledir ki, zühd kalbi ve
bedeni rahatlatır, dünyaya düşkünlük ise gamı ve kederi artırır.
Allah'dan başka hiçbir şeye rağbet etmeyen kimse kamil zahiddir. Cennet
ve nimetlerine rağbet ederek dünyadan yüz çeviren kimse de zahiddir.
Fakat bu sonuncusu, öncekinden daha aşağı bir mertebededir.
Süfyan es-Sevrî'ye göre zühd, arzulara gem vurmaktır. Yoksa az yemek
ve aba giyinmekle zahid olunmaz. Ahmed b. Hanbel, zühdün üç mertebesine
dikkatimizi çeker:
a.Haramı terketmekle olan zühd, bu avamın zühdüdür;
b.Helal olanların tazlasını terketmekle elde edilen zühd, bu havassın zühdüdür;
c. Kişiyi, Allah'tan alıkoyan her şeyi terketmekle' olan zühd, bu da ariflerin zühdüdür.
İbn Teymiyye, "zühd, ahirete faydası olmayan şeyleri terk
etmektir" diyor. Yanında bin altın bulunan birine, "böyle zahid olunur
mu?" diye sorulur, o da "arttığına sevinmemek, noksanlaştığında
üzülmemek şartıyla, evet" diye cevap verir.
Bazı alimler, zühd sadece helallerde olur. çünkü haramları terk
etmek zaten farzdır, demişlerdir. Buna karşılık diğer bir grup alim,
helallerin Allah'ın kullanna ihsan ettiği nimetleri olduğunu, Allah'ın
nimetlerinin eserini kulu üzerinde görmek istediğini, zühdün haramları
terketmek olduğunu söylemişlerdir.
ZAHÎDLİK NEDİR?
Zühd ile, dünyayı ve dünyalık nimetleri, çalışıp çabalamayı,
helal yoldan kazanmayı tamamen terk etmenin kastedilmediği aşikardır.
Çünkü dinimiz başkasına el açmayı, istemeyi ve geçimini temin etmemeyi
hoş karşılamamış, bazı durumlarda haram saymıştır. Nitekim Süleyman ve
Davud (a.s.), mal mülk ve kadınlara sahip oldukları halde, kendi
zamanlarınm en zahid kişileri idiler. Peygamberimiz (s.a.v.), dokuz
hanımı olmakla beraber. tartışmasız olarak. beşerin en zahidi idi. Ali
b. Ebî Talip, Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. Avvam ve Osman b.Affan,
malları ve zenginlikleri olduğu halde zahid sahabelerdendi. Hz.Ali'nin
oğlu Hasan, ümmetin en çok nikahlananı ve zengini iken zahid bir kişi
idi. Abdullah b. Mübarek de, çok mal sahihi olmakla birlikte, zahid
imamlardan biriydi. Bu misalleri daha da çoğaltmak mümkündür.
O halde aslolan, dünyaya ve dünyaya gönül bağlayıp kalmamak ve
bunlara olan sevgi ve meyli, Allah ve Rasûlünün sevgisinin önüne
geçirmemektir. Buna göre zahidlik, iyi müslümanlıktır. Bunu elde etmenin
yolu ise, Kur'an ve Sünnet çizgisinde bir hayat sürebilmektir.