17 Mayıs 2016 Salı

ABDULLAH BİN ÖMER ( radıyallahü anh )
Devlet kadrosunda vazîfe almaktan uzak durdu. Babası şehâdetinden önce kendisine veliahd olarak oğlunu göstermesini isteyenlere; “Bir evden bir şehîd yeter” buyurdu. Seçilmemek şartıyla Şûra üyeliğinde bulundu. Hazreti Osman’ın şehâdetinden sonra, Hazreti Ömer’in oğlu olduğu, ilmi husûsiyetteki yüksek mertebesini ve muharebelerdeki kahramanlığı ileri sürülerek halife olması istendi. Kabûl etmedi. Hazreti Ali’ye bîat etti. Fakat, iç hâdiselere karışmadı. “Cihâd, İslâm ülkesinde, müslümanlar arasında olmaz. Cihad, kâfirlere ve gayr-i müslim memleketine karşıdır.” buyururdu. Sıffîn muharebesinden sonra da hilâfeti söz konusu olup, kendisine teklif edildi. Yine kabûl etmedi. Hazreti Muâviye’nin hilâfetinde Yezîd bin Muâviye ile Bizans seferine katıldı. Eyyüb Sultan hazretleriyle İstanbul surları önünde Bizanslılar ile mücadele etti. 

Hem Şehid hem Şehid Babası
“Mekke’ye geldim. Kureyş’in ileri gelenleri beni görür görmez, yanıma geldiler. Beni en iyi şekilde karşılayıp en güzel evde misafir ettiler.Sonra da müsait bir vakit,Kureyş’in büyükleri benimle görüşmek için bir araya gelip dediler ki: “Tufeyl! Sen bizim şehrimize geldin. Şu peygamber olduğunu iddia eden adam, bizim işimizi bozdu, bizi parça parça edip topluluğumuzu dağıttı. Ancak bizim başımıza gelenin senin ve kavminin başına da gelmesinden korkuyoruz. Bu adamla konuşma ve ondan bir şey dinleme. Onun sözleri büyü gibidir. Oğulla babayı, kardeşleri ve karı kocayı birbirinden ayırır.”Bana, Allah Rasulü aleyhisselatu vesselamla alakalı, tuhaf haberler anlatıp beni ve kavmimi uyarıyorlardı. Nihayet, asla ona yaklaşmamaya, onunla konuşmamaya hatta ondan hiçbir şey dinlememeye karar verdim.
Ertesi gün, Kâbe’yi tavaf etmek, her zaman ziyaretine gidip saygı gösterdiğimiz putlardan uğur dilemek üzere Mescid’e gittiğimde, Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin sözlerini duymamak için kulaklarıma pamuk tıkadım. Fakat Kâbe’ye girdiğimde, onun ayakta, bizim namazımızdan başka bir namaz kıldığını, bizim ibadetimizden başka bir biçimde ibadet yaptığını gördüm. Onun görünüşü beni etkiledi. İbadeti beni coşturdu. Ona yaklaşmakta olduğumu fark ettim. İstemediğim halde, kendimi onun yanında buldum.
Allah Celle ve Celaluhu nasip etti, bazı sözlerini duydum. Bunlar çok güzel sözlerdi. Kendi kendime dedim ki: “Yazıklar olsun sana! Sen şiir yazan aklı başında birisisin. Sen güzeli çirkinden ayırabilirsin. Niçin bu adamın söylediklerini dinlemiyorsun? Onun söylediği güzelse kabul edersin, eğer çirkinse kabul etmezsin.”
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem evine dönünceye kadar orada kaldım. Onu takip ettim. Evine girince, ben de girdim ve: “Ey Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)! Kavmin, bana senin hakkında şöyle şöyle dedi. Vallahi onlar seni bana korkunç gösterdiler. O kadar ki senin sözünü işitmemek için kulaklarımı pamukla tıkadım. Fakat Allah’tan olacak, senden bir şeyler duydum ve onları güzel buldum. Dinini bana öğret” dedim.
O da bana İslam’ı anlattı. Kur’an’dan İhlâs ve Felak surelerini okudu. Vallahi ben, bundan daha güzel bir söz duymamış ve onun dininden daha doğru ve adilini görmemiştim. Hemen elimi ona uzattım. Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin Allah’ın elçisi olduğuna şehadet getirdim ve Müslüman oldum.”
Hz Tufeyl bin Amr