28 Mart 2016 Pazartesi


460. Bir avuç toprak, senin çaresiz bir aşığın olursa şaşılmaz!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün
 (c. II, 544)
• Ey bir panltısı ile Uhud Dağı'nı paramparça eden Rabbim! Bir avuç toprak, Sen'in çaresiz bir aşığın olursa şaşılmaz!
" A'raf Suresi, 7/143. ayete işaret var."
• Lutfeder de bir bakarsan, kayalar, taşlar mum olur; fakat kahr ile bakınca da, mum taş olur!
• Sen inlersen, feryad edersen, o zaman ölmüş gönlü diriltirsin, ona can verirsin, bir şeyler edersin; senin canının işi
gücü budur!
• Can, sefer etmek, yolculuğa çıkmak ister; sen, onu sağlam bir bağla bağlarsın! Sonunda can, o bağı koparır da
avare olur!
• Süleyman gidince Şeytan, padişahlar padişahı olur! Akıl ve sabır gidince nefs-ı emmare başkaldırır. seni emir kulu
yapar; sana kötülükler, günahlar işletir.
• Aşk, bütün cihanı kaplamıştır ama, sen onun rengini bile göremezsin' Fakat onun ışığı bedene vurunca aşık olursun;
betin benzin solar, sararırsın!
• Bir şehzade olmalı ki, yakutun müşterisi olsun; eşi az bulunur, değeri bir insan olmalı ki, senin aşk gamını çeksin!
• Cenab-ı Hakk; "Yeryüzü size beşiktir!" diye buyurdu. insan çocuk olmasaydı, beşiğe bağlı kalır mı idi? -
"Taha Süresi, 20/53. ayete işaret edilmektedir."
• Benim şu gölge varlığımın dönüp dolaşması, Hakk güneşinin yüzündendir' 0 müneccim değıldir ki, gönlü yıldızların
emrinde olsun!

461. Bağlar, bahçeler ona selama durmuşlar; selviler de ayağa kalkmış!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. II, 549)
* Haydi, tozmaması için yollara su serpin; sevgili geliyor! Bahçeye müjde verin; bahar kokusu geliyor!
* Ayın ondördü gibi nurlu yüzlü olan sevgiliye yol açın. yol verin; o nurlar açarak geliyor!.
 • Gökler heyecandan yarıldı; cihanda bir uğultu var! Etrafa anberler, miskler yayıldı; yarin bayrağı geliyor!
• Bağın, bahçenin yüzü güldü; gören göze hakikat çerağı geliyor! Gam bir kenara sıkıştı kaldı; ay, sanki bizim
kucağımıza doğmada!..
• Ok, hedefe doğru uçup gidiyor! Padişah ava çıktı; biz neden oturmuş kalmışız? Haydi, gidelim; o padişaha av olalım!
• Bağlar, bahçeler ona selama durmuşlar; selviler ayağa kalkmış! Yeşil çemenler yaya olarak ona doğru koşuyorlar;
goncalar da atlara binmiş geliyorlar!
• Gökyüzünde sevgili ile halvete girenler nasıl bir şarap içiyorlar ki, canlar mest oldu, yerlere yıkıldı, akıl da
mahmurlaştı?

462, Onun mana şarabı yüzünden gökyüzünün damı bana konak olmuştur!
Miifte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün 
(c. II, 547)
• 0 selvi gibi uzun boya posa karşı secde edersem ne olur? Ben, onun maddî varlığına değil, onu yaratanın kudretine,
büyüklüğüne hayran oluyorum da secdeye kapanıyorum! Gönül gözü uyanık o aziz varlığa gözlerimi verirsem ne çıkar?
• Ben, onun sevgi şarabını içerim; zaten benden başka kim içebilir ki?.. 0 şarabı bugün bulmuş iken içsem de, yarına
bırakmasam daha iyi olmaz mı?
• Çünkü onun şarabı, benim gönül arkadaşımdır; onun yüzünden, gökyüzünün damı bana konak olmuştur! Aşk
kanatlarını açarak oraya uçarsam ne olur?
• Ben gönlü tanımasam ne olur? Bırak; can da varsın gitsin, beden de gitsin! Ben, bunun için gam yemem, gam
yemem, gam yemem! Çünkü ben, onun yüzünden yok oldum; gönülsüz, , bedensiz kaldım!

463. Bu dünya şarabının sarhoşluğu, gece uyuyunca geçer gider;
ilahî şarabın mestliği ise, insanı mezara kadar götürür!
Müstefilün, Müstef'ilün, Müstefilün, Müstefilün
(c. II, 537)
• Babacığım; bize şarabı sunan, bizi bizden alan sakîmize hizmetten başka bir işimiz yok! Ey sakî! Fazla şarap sun da
biz, iyiden de, kötüden de kurtulalım!
• Allah, bu dünyaya her insanı bir iş için getirdi ama, bizi işsizlik, hünersizlik sanatı için getirdi! Yani, bizim, dünyada
aşktan başka bir işimiz yok; Allah, bizi dünyaya kendisini sevmemiz için getirdi!
• Allahım; zaten bizden bir iş isteyecek olsaydın, bize aşk şarabını nasip etmezdin! Bu şarabı içenin başı hiç yere eğilir
mi, dünya işlerine dalar mı; Sen'den başka kimsenin önünde eğilir mi?
• îlahî şarapla mest olmuş, kendinden geçmiş kişi bir iş yapabilir mi? Mest olan kişi, şarap gibidir; şarap ne yaparsa o
da onu yapar! îlahî şarap, hiç bir şeye ihtiyacı olmayan Cenab-ı Hakk'ın sevgisinden başka her şeyi, iki dünyayı bile
ortadan kaldırır!
• Üzüm suyundan yapılan bu dünya şarabının sarhoşluğu, gece uyuyunca geçer gider! Fakat ilahî şarabın mestliği,
insanı mezara kadar götürür!
"Şeyh Sadî hazretleri bir beytinde şöyle buyurmuş:
"Şarabın verdiği sarhoşluk, gece yansına kadar devam eder ama, bir güzel yüzlü sakînin verdiği mestlik, kıyamete
kadar sürer!"
• Ey gönül! Aklını başına al da, ilahî şarapla olduğundan da daha fazla mest ol; nereye gidersen git, hep mest olarak
git! Yalnız kendine değil, başkalarına da o şaraptan içir, mest et! Onlar da bu şarabın zevkini duysunlar da, sana birkaç
kadeh daha fazla sunsunlar!
• Bu şarabı içtiğim için artık susayım, sükuta dalayım; gördüğüm lütfu, bulduğum keremi sayamayayım! Zaten o
keremler, lütuflar sayıya sığmaz ki!..

464. Allah, beni aşk şarabından yaratmıştır,ölsem de,
 çürüsem de ben, yine o aşkım!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. II, 683)
• Benim mezarımın toprağından buğday biter de sen o buğdaydan ekmek yaparsan, onu yiyince sarhoşluğun artar!
• 0 buğdayın hamuru da deli olur, o ekmeği yapan da! 0 ekmeği pişiren tandır da yanarken aşka gelir de, sarhoşça
beyitler söyler!
• Eğer sen, benim mezarımı ziyarete gelirsen, üstümdeki toprak yığınının neşe ile oynadığını görürsün!
• Kardeşim; benim mezarıma sakın defsiz gelme! Çünkü, Allah'ı sevenlere, O'nun huzurunda olanlara dertli olmak,
kederli olmak yaraşmaz!
• Çenemi bağlamışlar; mezarda yatıp uyumuş gibiyim ama, ağzım sevgilinin lütf ettiği mezeleri çiğnemededir!
• Kefenimden bir parçacık yırtar da göğsüne bağlarsan, canından sarhoşluğa bir kapı açılır da, her yandan Hakk
sarhoşlarının çalıp çağırmasını duyarsın; işin iş olur! Sana, her işten mutlaka uğurlu, hayırlı başka bir iş doğar!
• Allah, beni aşk şarabından yaratmıştır; ölsem de, çürüsem de ben, yine o aşkım!
• Ben, Hakk sevgisinin şarabıyla öyle kendimden geçmişim, öyle bir mest haldeyim ki, zaten benim aslım aşk !
• Söyle bakalım; şaraptan, sarhoşluktan başka ne doğar?
• Ruhum beni terk eder, Tebrizli Şemseddin'in ruhunun bulunduğu burca gider de, artık bir daha geri gelmez!

465. Bu aşk, yağmur gibidir; biz de otlar gibiyiz! 
Mef'ülü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c. II, 624)
• Her zerre, ezel güneşinin nuru içinde ilahî aşkla kendinden geçmiş, ayağını vurarak oynamaktadır
"-Yalnız insanlar, hayvanlar ve bitkiler canlı değildir. Cansız sandığımız şeyler, taşlar, topraklar, kullandığımız,
giydiğimiz elbise, içtiğimiz su, her şey, her şey canlıdır. Kur'an'da;"Yerde gökte ne varsa her şey O'nu tesbih etmektedir.
Ama siz, onların tesbihlerini duymuyorsunuz." diye buyurulmaktadır. Yeni buluşlar göstermiştir ki, bütün varlıkların
atomları, bir proton etrafında baş döndürücü bir hızla dönüp durmadadır. Cansız olsalardı, bu dönüş, bu hareket olur mu
idi? Nitekim eski hukema; "rüh-ı insanî", "ruh-ı hayvanî", "rüh-ı nebatî", "ruh-ı cemadî" diye, her şeyin ruhu olduğunu
sezmişlerdir. Mevlana da, asırlarca önce "zerre" diye tavsif ettiği atomların canlı olduklarına işaret etmektedir."
• Şu yükseklerde bulunan gök, iki kat olmuş kambur felek bile o ilahî şarapla mest olmuş da; "Şu kirli, şu kötülüklerle
dolu dünyadan uzaklaşın, yücelin; buralara gelin!" diye çan çalarak insanları gök sofrasına davet etmektedir.
• Bu aşk, mest olmuş da gelmiş; elest bağına girmiş, bir çok sıkıntılara katlanarak varlık üzümünü ayaklan altında ezip
durmadadır.
• Aşk mest olmasaydı, ilahî şarabı sevmeseydi, onun bu bağda ne işi vardı? Ne sebeple gelip de bu bağda üzüm ezme
sıkıntısına katlanacaktı?
• Zavallı sen de, ayak vurup duruyorsun ama, üzümü göremiyorsun! Halbuki, senin aşık ve sofu olan canın, varlık
üzümünü ayakları altına almış, bir ar bile durmadan ezmekle meşguldür!
• "0 dost, sanki bütün mihneti, bütün gamı, derdi bana veriyor!" diyorsun diyorsun ama, bağ senin olursa, o kimin
üzümünü ezebilir ki? Yani, senin başına gelen bütün üzüntüler, belalar, üzüm gibi kaderin ayakları altında ezilerek
benlikten kurtulmak ve mana şarabı olmaktır!
• Ey canlar! Mademki o sevgilinin huzurundasınız, ayak vurun, oynayın! Belli olmaz; belki de mutluluk ayağı ayağınıza
dokunur, seninle beraber oynamaya başlar!
• Ey can! Bu aşk, yağmur gibidir; biz de yapraklar ve otlar gibiyiz! Olabiliı ki, bir gün yağmur çayır çimene, yaprağa,
ota yağar da, onları yeşertir, geliştirir!

466. Ölümün ne olduğundan haberli olan aşıklar!
Fa'ilatün, Mefa'îlün, Fa'lün
(c. II, 972)
• Gerçeklerden haberli olarak ölen Hakk aşıkları, sevgilinin huzurunda şeker gibi erirler!
• Ruh aleminde, elest meclisinde ab-ı hayat içenler, bir başka tarzda ölürler!
• Ötelerden haberdar olanlar, Hakk sevgisinde derlenip toplananlar, şu insan kalabalığı gibi olmazlar!
• Hak aşıkları, letafette melekleri bile geride bırakmışlardır! Bu sebeple, diğer insanlar gibi ölmek, onlardan uzaktır!
• Sen sanır mısın ki, arslanlar da köpekler gibi kapı dışında can verir?
• Hak aşıkları sevgi yolunda ölürlerse, onları can padişahı karşılar!
• Birbirlerinin canı kesilen, aynı emaneti, aynı canı taşıdıklarından haberdar alan Hakk aşıkları, birbirlerinin aşkıyla
ölürler!
• Aşıklar, gökyüzüne uçarlar; münkirler ise, cehennemin dibinde can verirler!
• Ölürken Hakk aşıklarının gönül gözleri açılır da, öteleri, gayb alemini görürler! Başkaları ise, ölüm korkusu ile kör ve
sağır olarak ölürler!
• Geceleri ibadetle vakit geçirenler, Hakk korkusuyla uyumayanlar, ölüm zamanı gelince korkusuz, rahatça ölürler!
• Bu dünyada boğaz derdine düşenler, sadece yemeyi, içmeyi düşünenler öküzleşirler, eşekler gibi ölürler!
• Bugün yaşarken, Hakk'ın nazarından düşmemek isteyenler, o nazarı, o bakışı arayanlar, o bakışa karşı neşeli bir
halde gülerek can bağışlarlar!
• Can padişahı, onları lütuf kucağına alır; onlar, öyle hor ve basit bir halde ölmezler!
• Ahlaklarını Mustafa (s.a.v.)'nın ahlakına benzetenler, Hz. Ebubekir gibi, Hz. Ömer gibi ölürler!
• Aslında, Hakk aşıklarından ölüm uzaktır! Onlar, ne ölürler ne de yok olurlar! Ben bu sözleri; "Şayet ölürlerse, böyle
ölürler!" diye söyledim!

467. Deliliğin bulunduğu yerde aklın ne işi var?
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c. II, 609) 
• Gam evinde oturup kalmak, manen zayıf ve az himmet sahibi olmaktandır! Himmetsiz bir kişinin gönlünde nasıl olur
da senin sevgi sırların bulunabilir?
• Neyi çok seviyorsan, neyin üstüne titriyorsan, bil ki, sen osun, senin değerin ancak odur! îşte bu yüzdendir ki, Hakk
aşığının gönlü arşın da üstündedir!
• Şifa sandığın, peşinde koştuğun şeyin, senin için bir dert olduğundan haberin yoktur! Sana vefalı gibi kendini
gösterenlerin, seni aldattıklarını, hile yaptıklarını, yüzüne güldüklerini anlıyamıyorsun!
• Aşkın geldiği yere can sığabilir mi? Deliliğin bulunduğu yerde aklın ne işi var?
• Aşığın zümrüdankaya benzeyen gönlü, nasıl olur da şehvet tuzağına düşer? Böyle bir kuşun uçtuğu yer, ötelerde,
varlık aleminden dışardadır!
• Ey Tebrizli Şemsülhak! Musa şarabından bir kadeh iç de, kan kesilmiş olan her Nil nehri sana saf ve duru bir su
olsun!

468. Ölüm, kaşla göz arasında; onu hatırlamaktan bile bize daha yakın!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 823)
• Ömür, yarınlara bağlanan ümitlerle geçip gitmede; gafilcesine kavgalarla, gürültülerle, didinmelerle tükenip
durmadadır!
• Sen aklını başına al da, ömrünü şu içinde bulunduğun bugün say! Bak bakalım, bugünü de hangi sevdalarla
harcıyorsun?
• Gah cüzdanını para ile doldurmak kaygısı ile, gah iyi yemek, içmek ile bu aziz ömür geçip gitmede, her nefesde
eksilmede!
• Ölüm, bizi birer birer çekip alıyor; onun heybetinden, korkusundan akıllı insanların bile beti benzi sararıp
durmadadır!
• Ölüm, yolda durmuş, bekliyor; efendi ise gezip tozma sevdasındadır!
• Ölüm, kaşla göz arasında; onu hatırlamaktan bile bize daha yakın! Fakat, gaflete dalanın aklı nerelere gitmede,
bilmem ki?..
• Teni besleyip şişmanlatmaya bakma! Çünkü o, sonunda toprağa verilecek, mezar kurtlarına yem olacak bir
kurbandır! Sen, gönlünü manevî gıdalarla beslemeye bak; yücelere gidecek, şereflenecek olan odur!
• Bu leşe, yağlı ballı şeyleri az ver! Çünkü, tenini besleyen kişi, şehvetine, nefsani arzulara kapılıyor; sonunda da rezil
olup gidiyor!
• Sen, ruha manevî yiyecekler ver; yağlı ballı düşünüş, anlayış, buluş gıdaları ver de, gideceği yere güçlü kuvvetli
gitsin!..

469. Kuşların adı geçince, gönül kuşum da uçmaya başlar!
Müstef'ilün, Müstefiliin, Müstefilün, Müstef'iliin
(c. II, 535)
• Senin sevgin, can ırmağında ab-ı hayat gibi akmadadır! Aslında, ab-ı hayat bile sana gönül vermiş de, can ırmağında
senin aşkınla akıp durmada, seni aramadadır!
• Dünyada gördüğümüz, bildiğimiz bütün kuşlar, ötüşleri ile seni övmedeler, seni zikretmedeler! Kuşların adı geçince,
gönül kuşum da uçmaya başlar!
• Onların ötüşlerini duyarak, zikirlerini sezerek hoş bir halde, gülerek canımı vermek istiyorum! Bu can, sevgili
zikredilirken bedenden çıkarsa, bu can veriş ne tatlı bir can veriştir, ne hoş bir ölümdür!
• Aslında, Allah'ı seven herkesin canından her an manevî bir duygu, ruhani bir özlem, mest olmuş, kendinden geçmiş,
harap ve perişan bir halde ötelere, ta rahmet sahibinin arşına kadar gitmededir!
• Can nedir? Mana padişahlarının, ermişlerin küpüdür; içinde de gökyüzünün şarabı vardır! îşte bu yüzdendir ki,
sözlerim de, aşıklar gibi, perişan ve dağınık halde ağzımdan çıkıyor!

470. Sensiz hiç bir şey olmaz Allahım!
müfte'ilün, Mefailün,Müfte'ilün,Mefa'ilün
(c,II,553)
• Komşuların, dostların yardımı olmasa bile bir iş yoluna girebilir ama, Sen'in takdirin olmasa, o iş asla olmaz! Sen'in
aşkının yarası, şu gönlümdedir; onun başka yeri olamaz! 
• Yarattığın güzel eserleri görerek, aklın gözü, Sen'in mestin olmuştur! Kudretinin, yaratma gücünün karşısında feleğin
çarkı alçalmıştır! Zevk ve neşenin kulağı da Sen'in elindedir! Yani, zevki ve neşeyi de ancak Sen'in lütfunla duyarız; Sen'siz
hiç bir şey olmaz Allahım!
• Can, Sen'in aşkınla coşar; gönül, Sen'in sevgi şarabınla mest olur; akıl, Sen'in yarattığın güzellikler karşısında şaşırır
kalır! Sen'siz hiç bir iş başa çıkmaz Allahım!
• Mevkiim, şerefim, malım mülküm hep Sen'in lütfun, ihsanındır; yediğim yemeği, içtiğim suyu da Sen lütfediyorsun!
Sen'siz bunlann hiç biri olmaz Allahım!
• Bazan vefaya doğru gidiyorsun, bazan cefaya doğru! Sen benimsin; nereye gidiyorsun? Hiç kimsenin işi Sen'siz başa
çıkamaz!
• Sen'siz bir iş başa çıksaydı, Sen'in koyduğun kurallar gereğince işler yürüse idi, dünyanın altı üstüne gelirdi; herşey
bozulur, altüst olurdu! Güzelliği ile dillere destan olan îrem Bağı cehennem kesilirdi! Sen'siz hiç bir iş başa çıkmaz Allahım!
• Dostum! Sen olmasan, Sen bana yardım etmesen, işim gücüm yıkılır gider! Ey benim can dostum, ey benim dert
ortağım; Sen'siz hiç bir iş yürümez!
• Bana, Sen'siz yaşayış da hoş değildir, Sen'siz ölüm de hoş değildir! Gamından nasıl baş çekeyim, nasıl kurtulayım?
Sen'siz hiç bir iş başa çıkmıyor ki!..
• Ey lütfuna, ihsanına dayandığım, güvendiğim Allahım! Ne söylersen söyleyeyim; iyiden kötüden ayrı değil; içinde iyi
de var, kötü de var! Lutfet de Sen söyle: Sensiz hiç bir iş yürümüyor değil mi?
471. Aşıkların baharı
Müstef'ilün, Müstefilün, Müstef'ilün, Müstefilün
 (c. II, 536)
• Yeryüzünü bağlar bahçeler haline getirmek, her tarafı yeşilliklerle, çiçeklerle süslemek için aşıkların baharı ötelerden
çıkıp geldi!
• Bu gelen bahar, bildiğimiz bahar değildir; bu, aşıkların baharıdır! Bu bahar gelince, deniz incilerler dolar; acı sular,
cennette akan kevser ırmağı kesilir; bütün taşlar la'l olur; şu topraktan yaratılmış olan beden de, baştan başa can halini
alır!
• Aşıkların canları ve gözleri tufan bulutlan gibi yağmurlar yağdırsa da, beden bulutu içinde bulunan gönülleri
şimşekler gibi çakmada ve etrafı aydınlatmadadır!
• Biliyor musun, aşıkların gözleri aşkla neden tufan bulutu oldu, ağlamaya başladı? 0 ay, önce bulutlarla gizlendi de
ondan!..
• Ne neşeli, ne hoş andır ki, o an, bulutlar ağlar; ne mübarek, ne tatlı bir zamandır ki, bulutlar ağlarken bulutların
arasından şimşekler güler!
• Ne şaşılacak şeydir ki, ötelerde, can aleminde yağan aşk yağmurunun yüzbinlerce damlasından tek bir damla
yeryüzüne düşemez! Eğer düşse, bütün dünya baştan başa yıkılır, harap olur!
• Aşk yağmurunun bir damlası yüzünden yeryüzü harabeye döner! Bir damlanın meydana getirdiği tufanda, niceleri
Nuh aleyhisselamla birlikte aynı gemiye biner, niceleri de boğulur gider!

472. Gönlümün evini boşalttım, içinde bulunan her şeyi dışarı attım!
Mef'ulü, Mefa'îliin, Mef'ulü, Mefa'îlün
 (c. II, 622)
• Birisi seninle ilgilenmeye, seninle konuşmaya cesaret eder diye can, kıskançlığından ötürü her saat, senin önünde
ölüyor, diriliyor!
• Sen ayağını nereye bassan, topraktan bir insan baş kaldırır, hayat bulur! Hal böyleyken, kim kendindeki bir baş için
senden vazgeçer, kim sana canım vermez?
• Senin latîf, manevî kokunu alarak uçtuğu gün, senden nasıl bir koku aldığını, ancak can bilir; başkası bilemez!
• Senin mahmurluğun bir an için başımda azalsa, başım feryada başlar ve başımda bulunan her kıl da, yana yakıla
ağlar!
• Gönlümün evini boşalttım; içinde bulunan her şeyi dışarı attım da, orayı senin eşyanla doldurdum, döşedim! Aşkın
günden güne artsın, çoğalsın diye ben, eriyip gitmede, eksilmedeyim!
• Şimdi canım, Tebrizli Şems'in aşkı ile denizdeki gemiler gibi ayaksız koşuyor!

473. Benim karanlık gecem, senin yüzünden bana gündüz oldu!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü,
(c. II, 620)

• Selvi ağacından, senin uzun boyunun kokusunu alıyorum; ay da bana, senin parlak. güzel yüzünün rengini haber
veriyor!
• Dünyada görünen her parıltı, her nur, senin yüzünün nurundan doğuyor! Şarap da, yarın güneş doğunca her tarafın
senin nurunla aydınlanacağı müjdesini veriyor!
• Bize, senin hiç kimseye benzemeyen tatlı gülüşünü hatırlatan gül, susene hoca oldu!
• Ne zaman senden kaçsam, uzaklaşsam aşkınla savaşa girerim; her taraftan başıma senin sevdan hevesi gelir! içime
bir ateş düşer de, senden kaçtığım halde, seni özler dururum!
• Haksızlıklarla, zulümlerle dolu olan şu dünyadan yücelince, ötelere gidince yok olurum fakat, yokluk aleminde bile
kulağıma yine senin sesin, senin hey hey nefhaların gelir!
• Gönlümde duyduğum coşkunluklarla, fitnelerle dolu olan her feryad, her Figan, biliyorum ki, senin "ney"inden
gelmektedir!
• Benim karanlık gecem, senin yüzünden bana gündüz oldu ama, gam çekmeye, üzülmeye, bu halden şikayet etmeye
yer yok! Çünkü, senin sevgi deryan, koşarak bana gelmededir!
• Şu gökkubbenin altında aklı başında kimse kalmadı! Çünkü, sağdan soldan, inden arkadan senin mana şarapların
sunulmaktadır!
• Senin cevrinden cefandan korkarım, ürkerim fakat, cevrin, cefan gelip beni bulunca görürüm ki, o acı nesneler, senin
denizinden geldikleri için tatlılaşmışlardır!

474. Ben kendimi, kendi benliğimi inkar ettim de, ona inandım, iman getirdim!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün
(c. II, 543)
• Sevgili beni göğsüne bastırmış, sıkıp durmada; beni, başımı kaşımaya bile bırakmıyor!
• Bazan beni deve katarı gibi arkasından çekip götürüyor; bazan da, baş komutan gibi öne sürüyor!
• Benim bedenimi kan halinden geçirir, erlik suyu yapar; erlik suyundan geçirir, beni insan şekline sokar, bana akıl
verir! Böylece, nasıl da derlenip toplandığımı, haşir sırrını açığa vurur!
"Mü'minun Süresi 23/12, 13, 14. ayetlere işaret edilmektedir."
• Bazan yaşadığım vatandan beni güvercin gibi ötelere uçurur, sevdiklerimden ayırır; bazan da tutar, yüzlerce nazla
niyazla yokluktan beni alır, huzuruna çıkarır!
• Bazan gemi gibi denizin üstünde sefere çıkarır; bazan da demir yapıp çapasına bağlar, beni denize atar!
• Bazan temizlenmek isteyenler için beni su yapar; bazan bahtsız kulunun yolunda beni diken eder, onu bana
yaralatır!
• Ebedî sekiz cennet bile o padişaha yurt olamadı da, ne şaşılacak şeydir ki, ne mutlu haldir ki, şu gönlüm ona yurt
oldu!
• Ben, o can güzelinin birliğini, varlığını dilimle söyleyerek ona inanmadım, iman sahibi olmadım; kendime kafir
oldum, yani kendi benliğimi inkar ettim de o vakit inandım, iman getirdim!
• Ben, Cibrîl'le beraber uçuyordum; benim de altıyüz kanadım vardı! Mademki ona ulaştım, onu manen buldum, artık
kanadı ne yapayım?
• Ben, geceleri, gündüzleri can incisinin bekçisi idim; onu koruyordum. Şimdi, inci denizinin dibinde, kendi incimden
vazgeçmiş bulunuyorum!

475. Denizde inciden başka ne acaip yaratıklar, ne şaşılacak şeyler var!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c. II, 605)
• Dostum! Şeker mi daha iyidir, yoksa şekeri yapan mı? Ay mı daha güzeldir, ayı yaratan mı?
• Şekerden vazgeç, ayı da bırak; o yaratan bambaşka şeyler biliyor, bambaşka. şeyler yaratıyor!
• Denizde inciden başka ne acaip yaratıklar, ne şaşılacak şeyler var fakat, denizi yaratan, incileri, o acaip balıkları,
çeşit çeşit varlıkları yaratan padişah bambaşka bir padişahtır!
• Şu ırmağın üstünde gördüğün dolaptan başka, akıl almaz, öyle görülmemiş, şaşılacak bir kainat dolabı var ki, bu
sudan başka bir su ile bir an bile durmadan dinlenmeden dönmede, sayısız mahlukata can gıdaları hazırlamadadır!
• Hamamın duvarına çizilen resim bile akılsız çizilmezken aklı, haberi yaratanın bilgisi nicedir; onu sen düşün!
• Canlar vardır ki, sevdalıdırlar; seher vaktinde kurulan o manevî, acaip meclis için şaşırmışlar, yememişler,
içmemişler, uyumamışlardır! 
* Sustum, sustum; artık sözü bıraktım! Kulağa görüş kabiliyeti veren, ona ötelerden ses duyuran sevgili söylesin! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder