28 Mart 2016 Pazartesi

Selam Ey mezarda yatan Mü’min ve Müslümanlar! Allah’ın selâmı üzerinize olsun. Bizler de İnşallah size katılacağız. Hz Muhammed sav

Ey mezarda yatan Mü’min ve Müslümanlar!
Allah’ın selâmı üzerinize olsun.
Bizler de İnşallah size katılacağız.
Allah'tan bize ve size âfiyet dilerim 
Hz Muhammed sav
Akıl bir ateş gördü: "İşte bu aşktır." dedi. Hayır! Aşkı akıl göremez, aşkı ancak aşkın uyanık gözü görür.
Asıl cimri, selâm vermede cimrilik edendir.

631. Aziz Peygamberim, ben aşk hastasıyım, ağlayıp inliyorum.
 Ben hangi çareye baş vurayım?
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ülün
(c. III, 1310)
• Ey Hakk'ın ilhamı ile konuşan, ey hakîkatler gözü, ey şu ateşlerle denizde, yani kötülüklerle, zulümle, belalarla dolu dünyada insanların kurtulmasına çare olan aziz varlık!
• Sen çok kadim bir pîrsin. Senin evveline evvel yok! Sen eşi ve benzeri olmayan bir mana padişahısın! Canların
elinden tutan, onları dünya sevgisinden, nefsanî arzular afetinden kurtulmalarına yardım eden sensin!
• Can verme yolunda canlan avlayan sensin. Ah! Bir bilinse ki şu avlar arasında avlanmaya layık olan kimin canıdır?
• Mahluk da kim oluyor ki senin aşkından bahsetsin. Allah'ın celal, ululuk nuru bile senin cemaline, senin güzelliğine aşık!
• Diyorsun ki: "Ben o aşka avlandım, ben aşk hastasıyım, ağlayıp inliyorum. Ey nazik, ey hünerli hekim! Ben hangi çareye baş vurayım?"
• Lutfun; "Gel!" diyor, kahrın "Git!" diyor. Bu ikisinden hangisi daha doğru, hangisi doğru sözlü, hangisi gerçek; bize bir haber ver!

632. Ey aşığa bir elçi gibi gönderen ve onun vasıtasıyla aşka davet eden sevgili!
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1307)
• Ey aşığın en yakın dostu, ey aşığın derdini dert edinen, gamını gam edinen dost, ey aşığın gözü, çerağı ve yarı!
• Ey aşığın sağlığının ilacı, ey zayıflamış bedenine deva olan sevgili!
• Ey rahmet padişahlığı, ey aşıkların gönlünü kapan, kararını alan güzel!
• Ey hayalini aşığa bir elçi gibi gönderen ve onun vasıtasıyla aşka davet eden sevgili!
• Aşığın hüngür hüngür ağlayışı senin onu çekişindendir.
• Aşığın bütün işi, gücü, davranışı senin buyruğunla, senin dileğinledir.
• Nice zamandan beri geceleri aşığın utangaç gözünde uyku karar kılmamıştır.
• Nice zamandan beri aşığın kucağı göz yaşlarından denize dönmüştür.
• Fakat aşığın derdine çare bulan, gamı ile gamlanan sen olduktan sonra bunlann ne ziyanı var?

633. Aşkı akıl göremez, aşkı ancak aşkın uyanık gözü görür.
Müfte'ilün, Fa'iliin, Müfte'iliin, Fa'ilün
(c. III, 1311)
• Yine Kaf dağından aşk ankası geldi. Yine candan aşkın naraları, hey heyleri yükselmeye başladı.
• Aşk, akıl sandalını aşk denizinde kırmak için timsah gibi yine başını dışarı çıkardı.
• Yokluk temiz gönüllere göğsünü açmıştır. Sen Tur dağının içinde, aşkın parlak sinesini gör!
• Aşıkların gönül kuşları, yine kanatlarını açtılar. Gönül kafesi içindeki uçsuz bucaksız aşk aleminde uçmaya başladılar.
• Fitne, ayaklanma, karışıklık çıkarma aklın alameti idi. Akıl gitti, bir tarafa oturdu. Sen şimdi her tarafta aşkın
ayaklanmasını, aşkın fitnelerini gör!
Akıl bir ateş gördü: "İşte bu aşktır." dedi. Hayır! Aşkı akıl göremez, aşkı ancak aşkın uyanık gözü görür.
• Aşk ağızsız, dilsiz, sessiz sedasız feryad ederek dedi ki: "Ey gönül! Sen yükseklerde uç da, aşkın yüksekliğini gör!"

634. 0 yakut şarabı getir ki, kıvılcımlarından ruh madenlerine ateşler düşsün.
Mefa'îliin, Fe'ilatiin, , Fe'ilün
(c. III, 1312)
• 0 tatlı dilli sevgili, bir yolunu bulup beni aldattı. Dedi ki: "Kalk, akik kadehi eline al, bana yeni bir şiir söyle!"
• Ben kendi sakimin kölesiyim. îşvelerinin tutkunuyum. Çünkü şükür hoş yaşayışın lezzetidir. Şarap da güzel
arkadaştır.
• Aşıklıkla, mestlikle seçilmiş kişiler ne güzel kişilerdir. Onlar çerağ gibi geceleri aydınlatırlar, gündüzleri de güneş
gibidirler.
• Siz ve iyiden, kötüden ne murad ettinizse, neyi diledinizse onların hepsi sizin olsun. Sakînin kaldığı yer ve şarap
kadehleri de benim olsun.
• 0 yakut şarabı getir ki kıvılcımlarından ruh madenlerine ateşler düşsün, yüz binlerce coşkun yangınlar olsun.
• Aşkın kemali sevgili ile içli dışlı olmaktır. Kavrulmuş un ile yağın birleşmesi gibi.
• Toprak Allah'ın lütfettiği tertemiz hakîkatlerle içli dışlı olunca, o başarıyı daima şükran secdeleri ile karşılar ve
canlılara çeşitli nimetler doğurur, bağışlar.

635. Sevgilim, ayrılık pek zor, hele birbirine sarıldıktan sonra gelen ayrılık!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1313)
• Canına ve başına and veriyorum, doğru söyle! Lütufta, güzellikte neden dünyada sen teksin; eşin benzerin yok?
• Senin güneş gibi parlak olan yüzün insana ayrılığı olmayan kavuşma gülünü bağışlar.
• Ben senin için herkesten gönlümü çekeyim, herkesi gönlümden söküp atayım. Senin vefana kavuşmak için kendimi
tamamıyla sana vereyim, sana hizmet edeyim.
• Fakat bana kızıp da: "Yürü, git, sabret!" dersen, işte o zaman bu emri yerine getirmeye gücüm, kuvvetim yetmez.
Bu yerine getirilmesi imkansız olan bir teklif olur.
• Ey sevgili! Ayrılık pek zor, hele birbirine sarıldıktan, dudak dudağa öpüştükten sonra gelen ayrılık!
• Mademki ruh aklın babası ve annesidir, ben senin gönlüne girip sevgini kazanırsam, benim aklım da, ruhum da sen
olursun.
• Bütün aşıklar seni hayal ederler. Bu yüzdendir ki sen bir tane değilsin, bu yüzdendir ki aşıklarının gönül perdeleri
ardında nice ay yüzlü, şeker dudaklı, gümüş baldırlı güzellerin hepsi de sensin.

 636. Elini ağzımın üstüne koydu; "Sus" demek istedi. Ama gözleri;
"Aşık sevgilisini yalnız görünce ne yapmak isterse sen de gizlice onu yap!" diyordu.
Mefa'îlün, Mefa'îliın, Mefa'îlün, Mefa'îliin
(c. III, 1314)
• Sevgilim gönül alıcı, sevimli edalarla gizlice içeri girdi. Aşıkların kanlarını döken, o güzeller geceleyin gizlice yanıma
geldi.
• Elini ağzımın üstüne koydu: "Sus, sesini çıkarma!" demek istedi. Gözleri ise: "Aşık sevgilisini yalnız görünce ne
yapmak isterse, sen de gizlice onu yap!" diyordu. 
• Onun bu lütfu beni sarhoş etti. Dayanamadım, onun gül bahçesinin kapısnı kırdım, bahçeye girdim, o bahçeden
gizlice çok hoş kokulu güller çalıp duruldum.
• Sonra ona dedim ki: "Sevgılim sen mademki bu kadar kurnaz ve gönül alıcısın, ne olur gizlice bir kurnazlık yap!"
• 0 güzel dudaklarını kulağımın üstüne koy! Gerçi şimdi gecedir, tenhayız kimse duymaz ama yine sen dudaklarını
kulağıma o kadar sıkı yapıştırır ki' rüzgar bile gizlice o sırları duymasın.
• Ey ay parçası ne olur! Aşığı kendinden geçiren, öldüren o sırları bu gece söyle, susma, gönüldeki işret çenginin neva
tellerine gizlice dokun!
• Ey gülüp duran sevgili, ey cana can katan dilber. Şekerler saçan o iki yakut dudağından sadaka olarak gizlice bir
öpücük ver!
• Bütün dedi koducuların hepsi de sarhoş olmuşlar, hepsi de uyuyup kalmışlar. "Evet" dedi ama, bu sarhoşların
arasında biri var ki, o gizlice uyanıktır.

637. Ey nazlı dilber! Gönül yapmaya, gönül almaya bak!
Maldan mülkten ayrıldığın zaman seninle yalnız gönül kalacaktır.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c. 111, 1316)
* Ey perçem,;ey yüzündeki ben, ey göz, ey bilezikli nazik ayak! Gidiniz, ğidiniz, siz mademki aşık değilsiniz, sizi
sevmiyorum, istemiyorum.
*Siz bu halde iken, aşktan haberiniz yokken, o saçların, o kıvrım kıvrım kaküller nasıl olur da ölüm korkusu ile
kıvranacak? 0 kollar, o kanatlar, nasıl olur da göğe uçup havalanacak?
*Ev nazlı, ey nazik gönüllü dilber! Gönül yapmaya, gönül almaya bak! Mal, mülk altın ve gümüşten ayrıldığın zaman
seninle yalnız "gönül" kalır. ne diye kırık dökük bir hale gelirsin, ne diye gönlünü daraltırsın. Ey gönlü igne gözü gibi
daralmış kişi, beli bükülmüş kişi!
• Ben gece seni rüyamda gördüm, mest bir halde, hoş bir halde idin. Gökvüzünde gezip duruyordun. Hem de öyle
olacak, bu rüya doğru çıkacak.
• Gökte hem geziyordun hem de: "Ey zühre yıldızı" diyordun, "Bana bak, beni seyret. Mest bir haldeyim. Senin
tesirinden kurtuldum. Artık sen bana bir şey yapamazsın"
• Hem dervişlik, aynı zamanda dert, elem! Şarap da az mı az. Yürü git, erkekçesine bir ay yüzlüye bir sene olsun
hizmet et de şu dertlerden kurtul!

638. Aslında sen hem aşıksın, hem de ma'şuksun.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. 111, 1315)
*İşte gözlerden yakut gibi yaşlar döküldü. Ne olduğu bir türlü bilinemeyen aşkın, ne olduğu bilinemeyen hali budur.
Bu göz yaşları niçin akıyor, bilinemez.
*Sevilenlerin rengini gör, sevenlerin rengine bak! Bu iki güzel renk, işte o rengi olmayan candan .
• Gökyüzü de her an yeryüzüne, şu kara toprağa binlerce renk bağışlar, ama bu renkler ne yeryüzünün rengine
benzer, ne de gökyüzünün.
• Çünkü rengin aslı renksizdir. Nakışın aslı nakışsızdır. Çünkü harfin aslı harfsizdir, nakdin aslı madendir.
• Aslında sen hem aşıksın, hem de ma'şuksun. Bu her ikisini de arayan, isteyen de sensin, aranan istenen de sen!
Ama ona buna hasedinden ötürü kat kat olmuşsun da durumu anlayamıyorsun.
• Sen ab-ı hayat kırbasısın, ama hasedin kırbanın ağzını bağlamış, işte bu yüzdendir ki amansız aşkın tesiri ile can
inlemede, ağız da susmadadır.
• Seher vaktinde kuşların feryadları, susanlardan, mezarlarda uyuyanlardan gelen bir elçidir. Cihan da sessizce inliyor.
işte ağız o iniltinin bir nişanıdır.
• Eğer sen sevgiliye av olmadınsa, söyle senin bu kararsızlığın nedendir? Bir su değirmenini döner gördün mü; bil ki
işte orada akar bir su vardır.
• Canım, bana; "Sus, beni incitme!" diye işaret ediyor. Susuyorum, ben canımın fermanının kölesiyim. îşte sözü
bıraktım.

639. Bedenimle yanında değilim ama, ruhum ve gönlüm senin yanındalar.
Fa'ilatün, Mefu'îlün, Fe'ilün
(c. III, 1323) 
• Ey cihanın zarif, kibar, nazik, güzel varlığı! Sana selamlar olsun, esenlikler olsun. Senin hastalığın da sendendir,
sağlığın da sendendir, bundan şüphe etme!
• Derde düşmüş kulunun devası nedir? Söyle: "Lütfedip dudaklarından bir öpücük bağışlamak!"
• Senden harfsiz, sözsüz bir ses seda çıkmıyorsa da, dünya nasıl oluyor da "Lebbeyk" (=Ne istiyorsun) sedaları ile
dolu?
• Bedenimle yanında değilim, sana hizmette bulunamıyorum, ama ruhum ile gönlüm senin yanındadır, sendedirler.

640. Şu canı cansız bırakma! Bedenindeki canı bilmezlikten gelerek
 hayvanlar gibi cansız yaşama!
Mefulü, Mefa'îliin, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. III, 1317)
• Şu yalancı beye bak! Süslü eğerini vurmuş, ata kurulmuş, gösteriş peşinde. Başına da altınlarla süslenmiş bir sarık
sarmış.
• 0 kendini öyle güçlü görüyor ki ölümü bile inkar ediyor da; "Ecel neredeymiş, gelsin bakalım!" diye söylenip duruyor.
Ölüm ise; "îşte ben buradayım!" diyor ve altı yönden ona koşup geliyor.
• Ecel ona der ki: "Ey eşek! Nerede o debdebe, nerede o şatafat, nerede o ihtişamlı yürüyüşün? Nerede o büyük
burun, o kendini büyük görüşün? Nerede o kinin, nefretin?"
• "Nerede o etrafını alan güzeller, nerede zevk ve safa, o cümbüşler, o kuş tüyünden yatak, halıyı kilimi kimlere
verdin? Şimdi yastığın da toprak, döşeğin de."
• Aşırı derecede yemeyi içmeyi bırak, uyuyup rahat etmeyi azalt! Gerçek dini ara da debdebeden, ihtişamdan,
gösterişli merasimlerden uzak, ebedîliğe eriş!
• Ey ilahi! înciyi gübre içine düşürmüş zavallı, şu canı cansız bırakma! Bedenindeki canı bilmemezlikten gelip
hayvanlar gibi cansız yaşama! Allah'ın verdiği şu ekmeği gübre haline sokma!
• Biz inci aramak için şu gübreliğe girmişiz, kapanmışız. Ey kendini gören, kendini beğenen, ey baş çekip gururlanan
gafil! Sen de başını, belini bük de inci ara!
• Allah erini görünce, insanlıkta bulun, ona yardım et, eziyete, sıkıntıya, belalara uğrayınca sabret, yüzünü !
• Ey beden! Benim bu sözlerim, kendimi kınamam içindir. Şiirin başında geçen bey de benim. Bilmiyorum ki ben, ne zamana kadar şundan bundan, iyiden kötüden bahsedip duracağım.
ARAMIZDA SELAMI YAYMAK

Muhterem Müslümanlar!
Yüce Dinimiz İslam,Müslümanları kardeş ilan etmiş,ve bu kardeşliği sevgi,saygı ve muhabbet esasına bağlamıştır.Bu esasın bozulmaması için de onları diğer Müslümanlara karşı bir takım hak ve vazifelerle mükellef kılmıştır.Bu hak ve vazifelerden biri de selamlaşmadır.Peygamber Efendimiz hadis-i şeriflerinde mü’minin mü’min üzerindeki haklarından bahsederken selamlaşmaya özellikle işaret buyurmuştur.(1)Hatta Kur’an-ı Kerim’de mü’minlerin kendi kendilerini selamlamaları tavsiye edilmiş ve:  “Ey mü’minler ; evlere girdiğiniz zaman , kendinize Allah katından bereket,esenlik ve güzellik dileyerek selam verin”(2)buyurulmuştur.

Aziz Müslümanlar!
      Selamın en kısa şekli “Es-selamu aleyküm” yahut “Selamün aleyküm” demektir. Bir müslümana bu sözlerden biri ile hitap etmeye “Selam verme” bunun cevabı olmak üzere “ve aleykümüs-selam” veya “ve aleyküm selam” denilmesinede selam alma denir. Selam vermek sünnettir. Selam almak ise farzdır. Bir Ayet-i Kerimede bu hükme ,İşaret edilerek şöyle buyrulmuştur: “Ey mü’minler! Size bir selam verildiği zaman, ondan daha iyisi ile selam verin veya ayni ile mukabele edin.”(3)
              Aziz Mü’minler!
   Selam vermek için tanışıyor olmak gerekmez. Binitli bulunan yaya olana, yaya olan oturana ,az çoğa ,küçük olan büyük olana, yukarıdan gelen aşağıdan gelene selam vermekle mükelleftir.                            
Dinimiz selamlaşmaya büyük önem vermiştir. Bu yüzden  Peygamberimiz (s.a.s) Medineye gelir-gelmez Ashabına selamlaşmayı tavsiye etmiştir. “İslamın hangi ameli daha hayırlıdır.” diye soran kimseye Peygamberimiz (s.a.s) yemek yedirmen ve tanıdığına-tanımadığına selam vermendir.”(4) cevabını vermiştir. Bir başka mübarek sözlerinde de: “İnsanların Allah nezdinde en makbul olanı önce selam verendir.”(6) buyurmuşlardır. Selamlaşma tanışmamıza ,kaynaşmamıza vesile olmaktadır.Aramızdaki kırgınlık ve dargınlıkları kaldırarak sevgi ve muhabbetle birbirimize yaklaşmamızı sağlamaktadır. Nitekim birgün Peygamberimiz: “Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerektiği gibi iman etmiş olmazsınız. Ben size yaptığınız takdirde sevişebileceğiniz bir şeyi söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.’’(7) buyurmuşlardır.

Değerli Mü’minler !
Selam vermeyi ve bilhassa selam almayı terk etmek mü’minin mü’min üzerindeki hakkını gasbetmek demekir.Bu ise günahtır. Kıyamet gününde, Rabbimizin rahmetine ermek ve cennetine girmek için, bu güzel duayı, yani selamı birbirimizden esirgemeyelim.


     Peygamberimizin selâma verdiği önemi belirten iki hadisi şerifle hutbemi bitirmek istiyorum: Asıl cimri, selâm vermede cimrilik edendir.”(8) “Sizden biriniz din kardeşine rastladığında ona selâm versin. Eğer ikisinin arasına ağaç, duvar ve taş girer de tekrar karşılaşırlarsa, tekrar selâm versin.” (9)  Dilimizde selâm, gönlümüzde sevgi eksilmesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder