24 Ekim 2016 Pazartesi

Bir gün Peygamberimizin yanına Ümmü Süleym adında bir hanım geldi. Yanında da dokuz, on yaşında bir çocuk vardı: - Ey Allah'ın elçisi! dedi Ümmü Süleym. Siz Medinemiz'i onurlandırınca, herkes kendine göre bir hediye sundu. Benim size layık bir hediyem yok. Size oğlum Enes'i getirdim. Hizmetinizde bulunsun, dedi. Enes akşama kadar Peygamberimizin yanında kalır, akşam olunca evlerine dönerdi. Peygamberimiz de Enes'i çok severdi. Ona "İki kulaklı!" diye takılırdı. Enes'e güzel şeyler öğretirdi: - Çocuğum! Evinize girdiğinde herkese selam ver! - Oğlum! Namaz kılarken sağa sola bakma, önüne bak! - Kuzum! Kalbinde kimseye kin taşıma! derdi. Enes, Peygamberimize tam on yıl hizmet etti. Onun hadislerini en çok ezberleyen yedi kişiden biri oldu. Çocukları sevmeyi Sevgili Peygamberimizden öğrendi. Çok iyi ok attığı için, çocuklara ok atmayı öğretir, yarışmalar düzenlerdi. Enes, Peygamber Efendimizin vefatından sonra onu çok özlerdi. Allah elçisinin bir saç telini yanından hiç ayırmaz ve: - Ben ölünce bunu kefenime koyunuz! derdi. Peygamberimize su verdiği bardağı da gözü gibi korurdu.
O zamanın Avrupa'sından bahseden John W. Drapper gibi tarafsız bir tarihçi, (Avrupa'nın manevi inkişafı) ismindeki eserinde şöyle demektedir:"O zamanki Avrupalılar,tamamen barbardı. Hristiyanlık onları barbarlıktan kurtaramamıştı. Hristiyan dininin başaramadığını, İslam dini başardı. İspanya'ya gelen Araplar, evvela onlara yıkanmasını öğrettiler. Sonra, onların üzerindeki parça parça olmuş, bitlenmiş hayvan postlarını çıkararak,temiz,güzel elbiseler giydirdiler.Evler,konaklar,saraylar yaptılar.Onları okuttular. Üniversiteler kurdular.Hristiyan tarihçiler,İslam'a karşı olan kinlerinden ötürü, bu hakikati gizlemeye çalışmakta, Avrupa'nın medeniyette Müslümanlara ne kadar borçlu olduğunu bir türlü itiraf edememektedirler."
Roma devletinin yüksek mevkilerini ele geçiren ve kendilerini hristiyan gibi gösteren münafıklar,şirk ve putperestliği Hristiyanlığa karıştırdı.Konstantin de
bunlardan birisi idi.
Drapper
30 sene içinde bir vahşi kavmi,hem de küçük
bir insan topluluğunu,dünyanın en muazzam,en medeni, en yüksek ahlaklı, en yüksek seciyeli, en kahraman, en bilgili bir millet hâline getirmek, her hangi bir insanın, bir liderin, bir kumandanın yapacağı iş değildir. Bu, ancak Allahü teâlânın resulünün, yani Muhammed aleyhisselamın bir mucizesidir.
Cenâze iyi bir kişi ise: Beni (sevabıma) ulaştırınız,der. Eğer o cenaze kötü bir kişi ise: Eyvâh! Bu cenaze ile nereye gidiyorsunuz? diye feryâd eder. Cenâzenin bu sayhasını (gafil) insandan başka her mevcüd işitir.İnsan da bunu duysa derhal bayılır.
Hz Muhammed sav
Kul,kabrine defnedildiğinde,
meyyit(ölü),insanların ayakkabılarının sesini bile
muhakkak işitir.
Hz Muhammed sav

"Ey müminlerin emiri! Seni dinlemiyorum ve sana itaat da etmiyorum! Çünkü sen,Allah ve Resül'ünün yolundan gitmiyorsun!" dedi. Hz.Ömer(r.a),bu büyük iddia karşısında sarsıldı: "Neden?" diye sordu. O zat sebebini şöyle izah etti: "Ganimet taksiminde,bizlerden hiçbirine elbise diktirecek kadar bir kumaş düşmediği halde,görüyorum ki,sen o kumaştan fazla almış,bir elbise yaptırmışsın!" Hz. Ömer,hesabını veremeyeceği bir iddiayla karşılaşmayı bekliyordu. Bunu duyunca rahatlamıştı.Cemaat arasında bulunan oğlu Abdullah'a (r.a.) işaret etti.Hz.Abdullah da kalkıp durumu izah etti.Payına düşen kumaşı babasına verdiğini söyledi.
Mal ve şöhret hırsının insana zararı, koyun sürüsüne giren iki aç kurdun zararından daha çoktur.
Hz Muhammed sav
Resulullah sav, Uhud'un aziz şehidlerinin gasledilmeden ve kanlar içinde defnolunmalarını emreyledi. Buhari 660
En zayıf olanınız,hakkını alıp kendisine verinceye kadar
en kuvvetli olanınızdır.
En kuvvetliniz ise
mazlumun hakkını kendisinden alıncaya kadar en zayıf olanınızdır.
Hz.Ebu Bekir Sıddık ra

(Abdül-Kuddüs) adlı bir yahudi çocuğu vardı.Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem'e hizmet ederdi.(Bir ara) çocuk hastalandı.Nebi aleyhi's-selâm bunu iyâdeye geldi. Ve başucunda oturdu. Ve çocuğa: "Müslüman ol!" buyurdu. Çocuk (yanında bulunan) babası (nın yüzü) ne baktı. Babası oğluna: - Ebül-Kâsım sallallâhu aleyhi ve sellem'in emrini kabul et! dedi.Abdü'l-Kuddüs de hemen: -(Eşhedü en lâ ilâhe illâ'llâh ve eşhedü enne Muhammeden resulullâh) deyip müslüman oldu. Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem (hastanın yanından) çıkarken: Şu çocuğu Cehennem ateşinden halâs eden Cenâb-ı Hakka hamd ü senalar olsun, diyordu.
Buhari 663

Selahaddin Eyyübi,Haçlıların Müslümanların ticaret kervanlarına saldırması ve huzuru bozması üzerine,Haçlılar üzerine sefer başlatmıştır. Hittin Muharebesinde Haçlıları büyük bir bozguna uğratmış ve 1187 tarihinde Kudüs şehri bir Miraç kandilinde tekrar Müslümanların eline geçmiştir. Selahaddin Eyyübi şehri aldıktan sonra şehirde bulunan Haçlılara ve özellikle de kadınlara,çocuklara ve din adamlarına çok iyi davranmıştır.Onlara her türlü kolaylığı göstermiş,hatta birçoklarını fidye almadan gidecekleri yere göndermiştir.Gayr-i müslimlere Hz.Ömer zamanından beri verilegelen hakları aynen verdiği gibi eskiden sürülmüş bir kısım Yahudilerin geri dönmesine de
izin vermiştir.
1458 yılında Kudüs Rum Patriği Atnasiyos, fethi tebrik etmek için ruhbanlarıyla beraber Istanbul'a gelir ve Hz.Peygamber,Hz.Ömer ve daha sonraki sultanlar tarafından verilen hatt-ı hümâyünları göstererek Kudüs dâhilindeki Hristiyan mabetlerin kullanımı ve vergilerden muaf tutulmalarını Sultan Fatih'ten ister.Sultan Fatih de bir hatt-ı hümayün ile kendilerine bu imtiyazları vererek "bu hükmü feshedenlerin Allah'ın lanetine uğrayacağını..." beyan eder.
Cenabı Hakkın mücahedatı mukaddesemizde cümlemize tevfikatı ilahiyesini terfik etmesini
ve ruhaniyeti Peygamberiyeye
istinad eden teşkilatımıza muin olmasını niyaz eyleriz
Mart/1336/1920
Mustafa Kemal


Yağ parçası
görmeye sebep olmaz.
Öyle olsaydı hiç kimse rüyada görülen şeyleri göremezdi.
Mevlânâ Hz.


Akıllı bir delikanlı deniz yoluyla Rum limanına gelmişti.Genç adamın iyi davranışlarını fark eden birileri alıp onu misafir etmek üzere dergâha götürdüler.İzzet ve ikramda bulundular.Bir gün Şeyh'in huzuruna çıkarıldı. Şeyh, 'Mescidin tozunu alıver' dedi. Bunu duyunca çekip gitti adam. Kimse izine rastlamadı onun. Şeyh ve müridleri, adamın kayboluşunu hizmetten kaçmak istemesine yordular.
Müridlerden biri gence rastladı.'Hiç iyi yapmadın' diye çıkıştı, 'ey kendini beğenmiş kişi! Şunu iyi bil ki, insanlar hizmet etmeden yücelmezler. Mevki sahibi olmak istersen hizmetten geri durmamalısın.'
Genç adam ağladı; 'Ey canlara sevinç bağışlayan dostum' dedi, 'mescid tertemizdi, toz toprak yoktu, o yerin tozu da toprağı da benmişim'
Sâdî ŞİRAZÎ


Süt emen çocuğun süt istemesi gibi eceli istersin.
Fakat seni esir eden bir zahmet,bir dert yüzünden değil.
Ölümü ararsın ama bir eziyete uğrayıp âciz kaldığından
değil de evin harabesinde defineyi gördüğünden !
Bunun üzerine kazmayı eline alır da hiç düşünmeksizin
evi yıkmaya başlarsın.
Çünkü evi,definenin perdesi görürsün.Bilir,anlarsın ki
bu bir tek tane,yüzlerce harmana mâni olmaktadır.
Artık bu taneyi ateşe atarsın,erlik sıfatiyle sıfatlanır,
er olursun.
Ey bir yaprak uğruna bağdan olan.Sen,bir yaprağa
kapılıp kalan ve bu yüzden üzümden mahrum olan
kurda benziyorsun.

Mevlânâ Hz.
Damla kendisini böyle hor görünce bir sedef onu yuttu,bağrına basarak besledi,felek onun işini öyle güzel yürüttü ki,padişahların taçlarına layık çok kıymetli iri bir inci oldu
Damla alçak gönüllülüğü sayesinde çok değer kazandı, yokluk kapısını çaldığı için varlık buldu
Sâdî ŞİRAZÎ
Hz.Peygamber(sas),nikâh parasını
(mehir) kolaylaştırmayı teşvik etmiştir.
Bizzat kendisi,hanımlarından bazılarına on dirhem mehir ödemiş ve mutlaka lüzumlu ev eşyaları almıştır.
Bunlar el değirmeni,ibrik,içi lif dolu

deri döşek gibi şeylerdi
Kürt aşiretlerinin el ele vererek düşmanların icraatı zalimanelerine karşı din vatan uğrunda açılacak mücahedede ya büsbütün dünyadan kalkmak ya da düşmanları mahvedinceye kadar azim ve sebat göstermeye karar verdikleri hakkında mıntıkamdaki aşiret rüesasından müteaddit telgraflar alıyorum
26 Mart 1336/1920
Kazım Karabekir
Topraktan geldin sen,ateşe özenme.
Vaktiyle o korkunç ateş kibirlenirken
toprak hep alçakgönüllü oldu.

Sâdî ŞİRAZÎ
Buluttan denize bir damla düştü.
Damla denizin enginliğini görünce utandı,
‘Deniz karşısında benim varlığım ne ki?
O varken ben hiçim’ dedi

Sâdî ŞİRAZÎ
Bu vatan bana değil,milletime aittir Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır.O bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. Sultan Il. Abdülhamid Han Ecdad-ı izamımın kan karşılığında memalik-i şahanemize ithal ettiği bir karış toprağı dünya altınına vermem,veremem. Sultan Il. Abdülhamid Han