14 Kasım 2017 Salı

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, Ebû Râfi'in öldürülmesi için Ensar'dan birkaç kişiyi görevlendirdi ve bunların başına da Abdullah bin Atik'i komutan yaptı.
Ebû Rafi, Yahudilerin ileri gelenlerinden ve zenginlerinden olup Hazreti Peygamber'e karşı İslâm düşmanlarına yardım eder, her zaman ve her fırsatta fesat çıkarak peygambere eziyette bulunurdu Ebû Rafi, kendisine özel olarak yaptırmış olduğu bir kalede otururdu.
Onu öldürmek görevini üzerine alan Abdullah bin Atik, güneş battıktan ve herkes sürüleriyle birlikte evlerine döndükten sonra, arkadaşları ile Ebû Rafi'in kalesine yaklaştılar. Abdullah arkadaşlarina dedi ki, siz burada bekleyin. Ben kale kapısına gideyim. Belki bekçiyi kandırarak içeri girme fırsatını bulurum. Böylece arkadaşla­rından ayrıldı ve kale kapısına kadar yaklaştı. Kapıcı da kapıyı kapamak üzereydi. Abdullah'ın karartısını fark edince, ona seslendi: - Ey Allah'ın kulu, kapıyı kapayacağım; girmek istiyorsan gir.Ben bu çağrıyı büyük bir fırsat bilerek hemen içeriye girdim. Kapının iç tarafında tenha bir yerde gizlendim. Çev­rede hiç kimse kalmadığından kapıcı kapıyı kapayıp kilitledi. Kapının anahtarlarını kapının bir çivisine astı. Ben önce kapıyı o anahtarlarla açtım ve açık bıraktım. Sonra yine saklandım. Ebû Rafi sarayının en üst katında dost ve yakınları ile sohbet eder ve eğlenirdi. Daha sonra arkadaşlarının hepsi kendi yerlerine çekilirlerdi. Ebû Rafi ise, haremlikte çoluk-çocuğu ile kalırdı. Ben yavaş yavaş yukarıya çıktım. Her kapıdan içeri girdikçe o kapıyı içerden sürmelerdim ki, şayet Ebû Rafi'in adamları beni duyarlarsa yetişip Ebû Rafi'i kur taramasınlar. Sonunda Ebû Rafi'in yatmakta olduğu odaya girdim. Fakat aileleriyle yatmakta olan Ebû Rafi'in kim olduğunu ve odanın hangi köşesinde bulunduğunu karanlıktan kestiremiyordum. Yerini belirlemek için: Ey Ebû Rafi!.. diye seslendim. Adam uykudan uyanarak : — Kim o? dedi. Ben sesin geldiği yere koşup kılıç darbelerimi indirmeye başladım. Fakat telaşlı olduğumdan bir netice alama­dım. Ebû Rafi, çığlık kopardı. Ben de odadan çıkarak sofada biraz bekledim. Tekrar içeriye girdim ve:— Ebû Rafi, bu çığlık nedir? dedim. Ebû Rafi:
— Anası geberesice! dedi, az önce odada bulunan biri kılıçla bana vurdu. Hemen ona bir darbe indirerek ağır şekilde yaraladım ama öldüremedim. Sonra kılıcımın sivri ucunu karnına sapladım ve sırtından çıktı. Bu defa kesin olarak onu öldürdüğümü anladım. He­men geri dönerek sürgülü kapıları açmak suretiyle dışarıya çıktım. Kalenin merdivenlerinden aşağıya inerken son basamağa vardığım­da merdiveni bitmiş sanarak ayağımı yere attım ve düştüm. Bacağım kırıldı. Basımdaki sarıkla ayağımı bağlayarak yürüdüm ve kale kapısında oturdum. Kendi kendime dedim ki, Ebû Rafi'in ölümü kesinlikle meydana çıkmadıkça ben buradan ayrılmayacağım. Böylece bekledim. Nihayet horozların öttüğü seher vaktinde, Arabların adeti üzere bir ölüm habercisi kalenin yüksek bir yerine çıkarak: - Hicaz tüccarı Ebû Rafi öldürüldü, diye ilân etti. Ben hemen arkadaşlarımın yanına gittim ve onlara:
— Şimdi acele edelim. Allah Tealâ Ebû Rafiî öldürdü, dedim.
Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanma vardım ve olayı anlattım. Hazreti Peygamber bacağımın kırıldığını öğrenince bana ;«Ayağını uzat.» buyurdu. Ben de uzattım. Hazreti Peygamber bacağımı sıvadı. Sanki, o bacak hiç kırılmamış gibi oluverdi.
Safiyye [r. anhâ] şöyle anlatır:
Hendek kazıldığı sırada,Hassan b. Sabit r.a kadın ve çocuklarla birlikte kaledeydi. Oraya bir yahudi erkeği sabah karanlığında geldi ve kalenin etrafında dolaşmaya ve kalenin içindeki kadınları gözetlemeye ve araştırmaya başladı.
(Safiyye onun, kalenin içindeki kadın ve çocukları koruyacak erkek bulunup bulunmadığını öğrenmek için gelen bir yahudi casusu olduğunu anladı.)
Hasan b. Sabit'e: 
— Hassan! Şu yahudi, gördüğün gibi kalenin etrafında dolaşıyor.
Kaleden in ve onu öldür, dedim. O da şöyle cevap verdi:
— Abdulmuttalib'in kızı! Allah sana mağfiret etsin!
Vallahi, sen biliyorsun ki ben bu işin ehli değilim.
Daha sonra ben Yahudiye doğru gittim,kılıcı başına vurdum ve kafasını kestim.
Hasan b. Sabit'e:
-Yahudini başını diğerlerinin üzerine at,dedim.
Hasan b. Sabit:
-Vallahi söylediğini yapacak güç bende yok,dedi.
Ben de Yahudinin kellesini tutup arkadaşlarına fırlattım.
Yahudiler arkadaşlarının başını görünce, birbirlerine şöyle dediler:
—Muhammed'in kadın ve çocukları koruyucusuz bırakmadığını kesin olarak öğrendik.
Geldikleri yoldan geri döndüler...

13 Kasım 2017 Pazartesi

Hz Peygamber sav'in yanında Uhud eshabı anılınca:
'Vallahi,ben de onlarla beraber şehid olmayı ne kadar isterdim.' buyurdu.
Cabir b Abdullah r.a

Resulullah [s.a.v.] Uhud günü beni, Sa’d bin Rebî’i r.a aramaya gönderdi."Onu bul, selamımı ilet. Resulullah [s.a.v.] nasıl olduğunu, soruyor, de." buyurdu. Ben de ölüler arasında onu aradım. Son anlarında yetiştim. 70 yerinde, kılıç, mızrak ve ok yarası gördüm. "Ey Sa’d Resulullah Efendimiz [s.a.v.] sana selamı var, durumun hakkında haber istiyor" dedim. Sa’d. [r.a.] bana
"Resulullah’a selam ederim, kendilerine,Cennetin kokusunu almaya başladığımı bildiriver" dedi.
Zeyd bin Sabit r.a

Ebû Hureyre (radıyallahu anh) yanında bulunanlara:"Hiç namaz kılmadığı halde cennete giren kimseyi bana söyleyin." demişti. Halk bilemeyince kendisine: "Sen söyle, kimmiş o?" dediler. O da: "Usayrım diye anılan
Amr b. Sâbit b. Vakş." karşılığını vermişti.
'Usayrım, kavminin İslâm'a girmesine
hep engel oluyordu.
Uhud Savaşının yaşandığı gün,Müslüman oldu. Sonra kılıcını aldı, yürüdü. Savaş alanına girip savaştı. Aldığı yaralarla hareket edemez
hâle geldi. Sonra şehid oldu.'

Uhud Harbinde,
Ebu Ubeyde b. Cerrah r.a, Resulullah'ın sav yanaklarına batan miğfer halkalarını dişiyle çıkarırken 2 dişi çıktı.
Bundan dolayı 2 dişi eksikti.
Hz Ebu Bekir r.a

12 Kasım 2017 Pazar

Resulullah sav ile beraber deveye sırayla biniyorduk.Yürüme sırası Allah Resulu'ne geldi.Dediler ki 'senin yerine biz yürüyelim'.
Bunun üzerine Resulullah sav şöyle dedi: 'Siz benden daha kuvvetli değilsiniz.Sevaba ihtiyaç konusunda sizden daha uzak değilim.'

7 Kasım 2017 Salı

İbrahim Ethem Hazretlerine
niçin insanlardan uzaksın
diye sormuşlar,
'benden büyük olanların kibirlerinden,küçüklerin ahmaklığından,emsalimin
(benim gibi olanların) kıskançlığından uzaklaştığımdan
beri huzura kavuştum' demiştir.

6 Kasım 2017 Pazartesi

Ruh,bedenden ayrıdır.Çünkü daima kendini bilir.Zaman zaman bazı organlarını unutursun.Fakat bedeninin bütününü idrak edersin.Eğer ruh,bedenin cüzlerinden olsaydı unutulurdu.Halbuki hiç kendini unutmazsın.Bundan anlıyoruz ki ruh bedenden ayrıdır.
İbrahim Hakkı Hazretleri

Müslümanın ölümü,
kendisi için dünyanın
bütün zevk ve lezzetlerinden üstün ve tatlıdır.
İbrahim Hakkı Hazretleri

Kazım Karabekir Paşa tarafından Batı cephesine Büyük taarruz öncesi gönderilen yardım o denli büyüktür ki neredeyse Büyük Taarruz öncesi Batı ordusunun cephanesinin çoğunluğu Doğu cephesinden gönderilmiştir.
Gönderilen cephane listesi : 
-117 mükemmel top ( 15 Sahra, 68 dağ,34 ağır ) kamasız bir hayli top ve 11 kamasız japon topu ( bunları Batum'dan Trabzon'a iki yıl önce beraberimizde getirmiştim)
-12974 mükemmel tüfek,1247 muaddel mavzer mekanizması,
14453 süngü ve kılıç.
-244 mükemmel makinalı tüfek, 236 piyade kalkanı.
-172.676 top mermisi, ayrıca 70 bin tapa ve kartuğ.
-32 milyon 844 bin 920 piyade mermisi.
-132 bin 605 bomba ( 112 bin 705 el bombası, 14 bin 600 bomba topu mermisi, 5 bin tel örgüsü tahrip bombası, 300 tayyare bombası.
-26 bin 595 dumansız barut.
İstiklal Harbimizin Esasları Sayfa 290

4 Kasım 2017 Cumartesi

Günah işlediklerinde,
Cenâb-ı Allah onlara nimet verir.
Onlar da bunu nimet zannederler.
Oysa bu onların helâk sebebidir.
Fahreddin Razi

2 Kasım 2017 Perşembe

Mücahitler,Tebük Seferinde şiddetli susuzlukla karsilastilar.Allah elçisi özellikle Hz.Ebû Bekir'in yagmur duasi yapmasini istemesi üzerine, ellerini kaldirip yagmur için dua etti. Daha ellerini indirmeden yagmur yagmaya basladı. (Ibn Ishak, Ibn Hisâm, Sîre, IV, 165; Taberî, Tefsîr, XI, 55; Tarih, III, 144).