2 Haziran 2016 Perşembe

Rebabname Sultan Veled

Tahta nedir ki? Sözlerimiz bile harfsiz ve sessizdir. Tâ ki kavuşma yönüne 3105
sebep ola. Harfsiz, sessiz murada erilince, malzemeni de o kerestesiz gemiye
yüklendi bil. O gayb (ledün) deryasında, balık gibi her nefeste harfsiz, kelamsız
yüz türlü söz dinlersin.
Ondan sonra yerde, gökte bütün işlerini, Allah gibi vasıtasız görürsün. Cismin,
Halık’ın göründüğü yer olur. Âleme yüzünü senden gösterir.
Her kim burada sana yârlık ederse, Allah da ona iki âlemde yâr olur. O ki 3110
el olur, şüphesiz Cenab-ı Deyyan da ona el olur. Cenab-ı Hak seni dünyada
imtihan ediyor ki burada iken iyi, kötü belli olsun. Tâ ki dostlar, düşmanlar
seçilsin. Sahte paralar senin ayar taşında (mihenk) rüsva olsun. İyi insanların
cümlesi de birer mihenk gibidir. Onlardan olanlar, onların tarafına gelir.
İyinin zıttı, şüphesiz, kötüdür. Mademki cins cinsi tarafına gidiyor, temiz 3115
olanlar, temizlere bağlanırlar, kötülerden kurtulurlar. Kötüler de kötülerle
cehennemde olurlar, nimet yurdundan mahrum kalırlar. Evliya, enbiyanın
vekilleri olduğu için bizi davet etmek üzere bizim tarafımıza gelmişlerdir.
Bil ki, yardımcının yakını, efendinin de yakınıdır, çünkü yardımcı da efendisi
gibi kabul görür.
Ey oğul! Güzellik bu zarf olan suretlere gelmiş bir nur değil midir? Evliya- 3120
143
Sultan Veled
MAKALE 48
Bu makale şunu beyan edecektir:
Dünyayı kötülemek de dünya sevgisinden doğar. Çünkü Cenab-ı risaletmeab
efendimiz hazretleri konuşmakta bulunan sahabe-i kirama “Ne konu-
şuyorsunuz?” diye, sordular. Cevaben dediler ki: “Dünyayı kötülüyoruz.”
Fahr-i âlem efendimiz tebessümle “Men ehabbe şey’en kesure zikrihu” buyurdular.
Manası: “Bir kimse sevdiği şeyi çok zikreder.” demektir. Bundan
dolayı, gerek övgü, gerek yergi yoluyla olsun bir şeyi çok zikretmek, ona
olan sevgiden ileri gelir.
O, eşsiz peygamber, o müjdeleyici ve uyarıcı olan Resul-i Zişan, dünyayı
kınama ile meşgul olan ashab-ı güzinine buyurdular ki: “Dünya sevgisiyle
neden bu kadar ilişkilisiniz? Bir şeyi konuşuyor olmak, hakkında sevgi olduğu
anlamına gelir, ister övgü, ister kınama yoluyla olsun.” “Men uhibbu
şey’en.” hadis-i şerifini burada söyleyerek hafifçe gülümsediler.
3085 Şu halde Hakk’ın sevgisinde gark olmak için, kendinden, akrabandan, ahbaplarından
vezgeçmek lazımdır. Ondan başkasını hatırına getirme, vuslat
deryasına doğru ırmak gibi ak! Tâ ki o cemalin nuru bütün parçalarını sırrıyla
ağzına kadar doldursun, o güzellikten başkası hayal görünsün. Nasıl ki
dünya halkı, dünya sevgisiyle baştan ayağa kadar dolmuşlardır.
3090 Onların gönüllerinde dünyadan başka bir şey yoktur. Eğer Hakk’a talip isen
o sapkınların arasında dolaşma. Tâ ki onlar gibi Hakk’ın kabulünden, rahmetinden,
lütfundan uzaklaşmayasın. Onlar Hakk’ı bilgisizlikle zikrederler.
Asıl ruhu terbiye edecek şeylerden haberdar değiller. Daima ekmek yiyenler,
kendini onunla besleyenler nerede, ekmeği görmeyen (yiyemeyen), adı-
nı anmakla iktifa edenler nerede?
3095 Onun hayatı yiyip içmekle mümkündür. Bunun için dünyanın zahmetlerine
seve seve katlanır. Bunun hayatı ise Hak ile vardır. Vücudu canla dolu oldu-
ğu gibi, canı da Hak’la doludur.
MAKALE 49
Bu makalede şunlar beyan ve takdir olunacaktır:
(1) Ruh iki çeşittir: Biri rihî (Hayvani), diğeri vahyîdir. Birinci ruh-ı
hayvanîdir. Çünkü hayvanlar gibi yiyip (SAYFA 125) yatmakla kaimdir. Bu ruh sonunda
yok olur. Ruh-ı vahyî enbiya, evliya ve mü’minlerin ruhlarıdır. Onlar
kalıcı ve ebedi Hak ile kaimdirler. (2) Kul, kendi varlığından tamamen yok
olduğu vakit harf ve ses gibi aletlere ihtiyaç duymaksızın seçkinlerle (havas
ile) konuşur.
Çünkü sebep olana erişmiştir. Sebeplerden kurtulmuştur. İhtiyacını bir sebebe
bağlı olmadan elde eder. Suyun kendisinden gemi yapar. Keresteden
yapılan gemiler sebeplere bağlıdır. O işlerini sebepsiz yapar, isteklerine araç-
sız erişir. Şu halde sudan gemi yapmış demektir.
(3) Bütün varlıklar gıda ve gıdalanıcıdır. Enbiya, evliya ve müminler bunun
dışındadır. Onlar kabil ve makbuldürler.
Bil ki, onun ruhu vahyîdir, rihî değil. Hak’ta baki olan ruh, öyle olan ruhtur.
Ruh-ı rihî, ruh-ı hayvanîdir. Bu ruh, hayvan gibi geçicidir. O, yenilecek bir
şeydir, her ne kadar akilse de toprağın lokmasıdır, ona karışır gider.
Kaybolmayacak temiz zat Huda’dır. Git, Hazret-i İbrahim gibi ona bağlan! 3100
Tâ ki Huda gibi ebedi zinde kalasın.
Adetten geç, ehade doğru git! Ey oğul! Ondan sonra söz yok, fiil vardır. Biz
artık sözden yüz çevirmişizdir. O lütuf deryasında yok olduk, muhabbet çeş-
mesiyiz, bizde zor yoktur. Bundan sonra söz, dilsiz ve dudaksız olur. Deryadan,
tahtasız gemi yaparız.
Tahta nedir ki? Sözlerimiz bile harfsiz ve sessizdir. Tâ ki kavuşma yönüne 3105
sebep ola. Harfsiz, sessiz murada erilince, malzemeni de o kerestesiz gemiye
yüklendi bil. O gayb (ledün) deryasında, balık gibi her nefeste harfsiz, kelamsız
yüz türlü söz dinlersin.
Ondan sonra yerde, gökte bütün işlerini, Allah gibi vasıtasız görürsün. Cismin,
Halık’ın göründüğü yer olur. Âleme yüzünü senden gösterir.
Her kim burada sana yârlık ederse, Allah da ona iki âlemde yâr olur. O ki 3110
el olur, şüphesiz Cenab-ı Deyyan da ona el olur. Cenab-ı Hak seni dünyada
imtihan ediyor ki burada iken iyi, kötü belli olsun. Tâ ki dostlar, düşmanlar
seçilsin. Sahte paralar senin ayar taşında (mihenk) rüsva olsun. İyi insanların
cümlesi de birer mihenk gibidir. Onlardan olanlar, onların tarafına gelir.
İyinin zıttı, şüphesiz, kötüdür. Mademki cins cinsi tarafına gidiyor, temiz 3115
olanlar, temizlere bağlanırlar, kötülerden kurtulurlar. Kötüler de kötülerle
cehennemde olurlar, nimet yurdundan mahrum kalırlar. Evliya, enbiyanın
vekilleri olduğu için bizi davet etmek üzere bizim tarafımıza gelmişlerdir.
Bil ki, yardımcının yakını, efendinin de yakınıdır, çünkü yardımcı da efendisi
gibi kabul görür.
Ey oğul! Güzellik bu zarf olan suretlere gelmiş bir nur değil midir? Evliya- 3120
144
Rebabnâme
nın her biri de birer zarftır ki Hak Teala Hazretleri cümlesine kendi ilminden
ders vermiştir. Bunlardan birini inkar eden, cümlesini inkar etmiş olur. O nimetten
her can gıda alamaz.
(SAYFA 126) Bir şeker ağıza acı gelirse, hepsi de sana acı görünür. Şeker, safrası olana
acı görünür. Çünkü onun mizacı hastalıktan büzülmüştür.
3125 Ona, bozuk yapısından dolayı, gül, diken göründü. Şeker de bu hastalık düş-
künlerinin gözünden düştü. Şekeri acı diye kötüleyenlere herkes güler, eşekten
beter der. Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, enbiyadan haberdar olmayanlara
“edal” buyurmuyor mu? Bu beyitlerimde ne söylüyorsam, hepsini o
ayetlerden söylüyorum. Yalnız onları şerh ediyorum. Kadeh gibi olan bu cisim,
o şaraptan doluyor.
3130 Badeyi kabıyla tanıyanlar, onu başka kapta görünce inkar ederler. Hangi kapta
bulunursa bulunsun, şarap şaraptır. Tasta veya kasede bulunmakla yapı-
sı değişmez. Ben, o oldum. Beni başka görme! Ben altın madeni gibi oldum.
Beni altından başka görme! Ben ondan doluyum, kadehin şaraptan dolduğu
gibi. Benim kırbamda o tatlı sudan başka yoktur. Beni onda gör, onu bende.
Düsüz (2), çeharsız (4) olarak (adetten geçerek) vahdet deryasına gel.
3135 Nur-ı ilahi bir olur, iki değil. Ey sülûke aşina olan! O birden gayrı görme!
Nur lazımdır ki nuru görsün, ışık gerektir ki güneşi seçebilsin. Söyle! Gözün
kendinde nur olmazsa, gündüzün nuruyla bir şey görebilir mi? Başında akıl
olmazsa başkasının aklını açıkça nasıl görebilirsin? Bizim nurumuz kesinlikle
nursuz görülemez, bizim ışığımız da sana kalpte tecelli eder.
3140 Bir şeyin cinsini cinsi iyi bilir. Kafirlerde, müslimlerdeki nur yoktur. Allah’ın
vechini (zat-ı pakını) Allah’tan başkası göremez. Bunun sırrında bizim için
benzetme yoktur. Onun ruhu benim ruhumdur. O nurla feyiz bulan, bizi yü-
zünde aydınlanmış görür.
Ruhumuz, senin şarabının güzelliğinden sarhoş olur. Nuh tufanından bizi
kurtaracak Nuh’umuz sensin! Ey cemalde ve kemalde fert olan Allah!
Bize cömerliğinle vuslat hazinesi ihsan et!
3145 Aşıkları nazarınla sen ihya edersin. Yüzünün güneşi karanlıklar içinde sihir
gibidir. Güzelliğinin nuru güzelde yayıldı. Dedim ki: “Ya Rabbi! Bu, be-
şer değildir. Şeyh-i kamil Yezdan’ın göründüğü mesken olur, gözlere ten gö-
rünse de can olur. Onun cismi kadehtir. Şarabı da Yezdan’ın güzelliğidir. O
yüce söz olan şeyh-i kamil, o güzelliğinle doludur. Hak Teala Hazretleri kendi
yüzünü onun nakşından gösteriyor. Tâ ki kulları kendi tarafına çeksin.”
3150 O rütbe ona mahsustur. Her talip onunla nerede sırdaş olacak. Ey oğul! Böyle
bir şaha rastlarsan, ayağı altına toprak ol! Ve tamam yok ol! Ayağına baş
koy ki baş olasın, canını feda et ki, karşılığında ondan yüz can alasın. O varlık
için bu varlığı terk et! O iyilik için bu kötülükten geri dur! Sen kötüsün! O,
iyilik madenidir. İyinin yanına giderken kötülük götürme! (SAYFA 127)
3155 O sohbet yanında senin cihadın hatadır. Çünkü ondan daima hediye içinde
hediye vardır. Onun sohbeti sıhhattir, şifanın kendisidir. O sağlığı bulduktan
sonra derman aramak hatadır. Böyle olacak kimse nerede? Onun yeri,
yer ve göğün üstündedir. Seneler lazımdır ki bir taş güneşin tesiriyle lâle dö-
nüşebilsin.
145
Sultan Veled
nın her biri de birer zarftır ki Hak Teala Hazretleri cümlesine kendi ilminden
ders vermiştir. Bunlardan birini inkar eden, cümlesini inkar etmiş olur. O nimetten
her can gıda alamaz.
(SAYFA 126) Bir şeker ağıza acı gelirse, hepsi de sana acı görünür. Şeker, safrası olana
acı görünür. Çünkü onun mizacı hastalıktan büzülmüştür.
3125 Ona, bozuk yapısından dolayı, gül, diken göründü. Şeker de bu hastalık düş-
künlerinin gözünden düştü. Şekeri acı diye kötüleyenlere herkes güler, eşekten
beter der. Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, enbiyadan haberdar olmayanlara
“edal” buyurmuyor mu? Bu beyitlerimde ne söylüyorsam, hepsini o
ayetlerden söylüyorum. Yalnız onları şerh ediyorum. Kadeh gibi olan bu cisim,
o şaraptan doluyor.
3130 Badeyi kabıyla tanıyanlar, onu başka kapta görünce inkar ederler. Hangi kapta
bulunursa bulunsun, şarap şaraptır. Tasta veya kasede bulunmakla yapı-
sı değişmez. Ben, o oldum. Beni başka görme! Ben altın madeni gibi oldum.
Beni altından başka görme! Ben ondan doluyum, kadehin şaraptan dolduğu
gibi. Benim kırbamda o tatlı sudan başka yoktur. Beni onda gör, onu bende.
Düsüz (2), çeharsız (4) olarak (adetten geçerek) vahdet deryasına gel.
3135 Nur-ı ilahi bir olur, iki değil. Ey sülûke aşina olan! O birden gayrı görme!
Nur lazımdır ki nuru görsün, ışık gerektir ki güneşi seçebilsin. Söyle! Gözün
kendinde nur olmazsa, gündüzün nuruyla bir şey görebilir mi? Başında akıl
olmazsa başkasının aklını açıkça nasıl görebilirsin? Bizim nurumuz kesinlikle
nursuz görülemez, bizim ışığımız da sana kalpte tecelli eder.
3140 Bir şeyin cinsini cinsi iyi bilir. Kafirlerde, müslimlerdeki nur yoktur. Allah’ın
vechini (zat-ı pakını) Allah’tan başkası göremez. Bunun sırrında bizim için
benzetme yoktur. Onun ruhu benim ruhumdur. O nurla feyiz bulan, bizi yü-
zünde aydınlanmış görür.
Ruhumuz, senin şarabının güzelliğinden sarhoş olur. Nuh tufanından bizi
kurtaracak Nuh’umuz sensin! Ey cemalde ve kemalde fert olan Allah!
Bize cömerliğinle vuslat hazinesi ihsan et!
3145 Aşıkları nazarınla sen ihya edersin. Yüzünün güneşi karanlıklar içinde sihir
gibidir. Güzelliğinin nuru güzelde yayıldı. Dedim ki: “Ya Rabbi! Bu, be-
şer değildir. Şeyh-i kamil Yezdan’ın göründüğü mesken olur, gözlere ten gö-
rünse de can olur. Onun cismi kadehtir. Şarabı da Yezdan’ın güzelliğidir. O
yüce söz olan şeyh-i kamil, o güzelliğinle doludur. Hak Teala Hazretleri kendi
yüzünü onun nakşından gösteriyor. Tâ ki kulları kendi tarafına çeksin.”
3150 O rütbe ona mahsustur. Her talip onunla nerede sırdaş olacak. Ey oğul! Böyle
bir şaha rastlarsan, ayağı altına toprak ol! Ve tamam yok ol! Ayağına baş
koy ki baş olasın, canını feda et ki, karşılığında ondan yüz can alasın. O varlık
için bu varlığı terk et! O iyilik için bu kötülükten geri dur! Sen kötüsün! O,
iyilik madenidir. İyinin yanına giderken kötülük götürme! (SAYFA 127)
3155 O sohbet yanında senin cihadın hatadır. Çünkü ondan daima hediye içinde
hediye vardır. Onun sohbeti sıhhattir, şifanın kendisidir. O sağlığı bulduktan
sonra derman aramak hatadır. Böyle olacak kimse nerede? Onun yeri,
yer ve göğün üstündedir. Seneler lazımdır ki bir taş güneşin tesiriyle lâle dö-
nüşebilsin.
146
Rebabnâme
MAKALE 50
Bu makalede şu beyan olunacaktır:
Nasıl ki güneş bitkiler ve madenlere bir takım ihsanlar bahşediyor, kaftanlar
giydiriyor, evliyaların ruhları da bulundukları manevi gökyüzünden nimet
devşirirler, her yerlerine, derecelerine göre, hediyeler, bahşişler gönderirler.
Bu makalede şu: “El-mü’minu keyyisun mümeyyizun.” hadis-i şerifi
de şerh olunacaktır. Meali: “Mü’min zekidir, kurnazdır, hayrını, şerrini bilir,
ayırt eder.” demektir.
Âlemde bir çok şeyhler vardır ki, onlara aldananlar pek çoktur. Riyakarlıkla,
şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler. Doğruyu yanlıştan
ayıramayanlar, onları mürşitliğe kabul ederler. Fakat asıllarına ulaşamazlar.
Çünkü şeyhin kendi, arzulanandan uzak bulunuyor. Nerede kaldı ki başkasını
yetiştirsin.
Güneşin nuru her şeyin üzerine düşer. Fakat her birinde başka türlü tesir yapar.
3160 Her meyveye ondan başka türlü tat gelir, dikenle gül besleniş itibariyle bir
midir? Yeryüzünde buna benzer hesapsız şeyler vardır. Bitkiden, madenden
vesaire, bakır madeni, altın madeni, yerin altında bulunan; bulunmuş,
bulunmamış çeşit çeşit cevherler her biri güneşten bir türlü fayda sağlıyor.
Hepsinin cömert kaynağı güneştir. Bil ki, Hak yolunun taliplerine de o manevi
güneşten böyle çeşit çeşit hediyeler gelir.
3165 O benzeri olmayan can güneşinden ki yerin göğün hayatı ondandır. Güneş,
cisimlerin böyle işine yararsa, (ki iyi kötü onunla biliniyor) varlığın aslı olan
manayı nasıl nurlandırmaz? Cömertliği ve bağışıyla. Kesin olarak bilinir ki,
bu geçicidir o kalıcı. Gözün varsa bunu görürsün. İnsanların çoğu, seçkinlere
(havasa) özgü olan ihsanlara nerede ulaşacak? Cömertlerin gıdası alçaklara
göre değildir.
3170 Her alçağa yiğit deme (saygı gösterme), her sarhoşu kendin gibi ayık sanma!
Boncuk, kıymette inci gibi nerede olacak, adi bakırı altın fiyatına kim kabul
eder? Âdemlikte esas nitelik ayırt edebilme doğruyu yanlıştan ayırabilmektir
ki onunla fazlayı eksikten ayırır, nur ile nârı bir tutmaz, iftihar edecek şeylerle
ar edecek şeyleri seçer. Şeytanı melek gibi kabul etmez, kesin olanı şüphe
olarak görmez.
3175 Doğru sözle yalan sözü tanır, sinek gibi kokmuş ayrana düşmez.
(SAYFA 128) Tarikat yanında sağlam fikirli olur, her alçağı velilerden addetmez.
Bundan önce Cenab-ı Peygamber’in emr-i şeriflerini söylemiştim ki Cenab-ı
Hak müminlere ayırt edebilme yeteneği vermiştir ki, gönül ehli ile dünya ehlini
tanısınlar, kendileri de bu yetenekle gönül ehlinden sayılsınlar. Çünkü
yalancı şeyhlerin hesabı yoktur. Zahiren iyi görünürler, fakat batınları fenadır.
3180 Körlüklerinden dolayı kendilerini beğenir ve methederler. Hepsi de yol göstericiyim
der. Evet, yol gösterirler. Fakat kendi taraflarına. Tâ ki seni de kendileri
gibi etsinler. Ama o kimse ki kendinden geçmiş, kendini tamamıyla faniliğe
vermiş, kendi bakımından ölmüş, Hak bakımından zinde, gayrıdan tamamen
el çekmiş, yok olunca da Hakk’ın aleti (vasıtası) olmuştur. Aydınlatma
ve yol gösterme bunların işidir.
Kimin nefsi Hakk’ın elinde alet olursa, Halik-i Teala Hazretleri halka der- 3185
si ondan verir. Böyle bir kimseyi bulursan, eşiğine sıkı sarıl! De ki: Bu kulun
sana isteklidir, canıgönülden sana aşık olanlardandır. Ona değer vererek yö-
nel! Umulur ki, seni dergaha doğru götürür. De ki: “Lütfen beni de o köşkten,
o cennet bağından mahrum etme.”
Hasret ve arzuyla dolu olan bu kuluna o hesapsız hazinelerinden bir mik- 3190
tar bahşeyle! O kimse ki, onda Huda’dan başkası meşhur değildir, o, cisim
de olsa mabuttan başka değildir. O cisme bakma ki o, dünya işleriyle meşgul
değildir. Onun gönlünde dolaşan yalnız Hak’tır. Artık ondan meydana gelen
davranışları ve sözleri ondan bilme! Çünkü, o benzersiz varlık Hakk’ın
aleti olmuştur. Davranış kişiden meydana gelir, aletten değil. Bu yüzden, velinin
her davranışını Huda’dan gör.
Böyle bir kimse sana şeyh olursa diyecek yok. Böyle olmazsa sana düşman- 3195
dır. O yolunu yitirmiş şeyh, kendi gibi seni de yoldan çıkarır. O kendi batmıştır.
Sana malı nereden verecek? Kendini sahtelikle muhteşem gösterir, fakat
içte iflas etmiştir. O iflas etmiş adam gibi ki her sabah bıyığına kuyruk
sürerek yağlardı ki onu görenler yemek yemiş desinler, karnı tok sansınlar.
Bir cömerdin sofrasına rastlar da “Buyurun, yemek yiyelim.” derlerse, işta- 3200
hım yok, karnım tok diyebilsin ve dudaklarındaki yağ bulaşığı da bunun şahidi
olsun. O ham ve sersem adam kendini her gün böyle tok gösterirdi. Evinin
rafında bir kuyruk parçası saklar, her sabah dudaklarını onunla bulaştı-
rırdı. Bir gün kazara bir kedi onu kaptı, kaçtı. Kadın ve çocuklar ardına düş-
tüler, tutamadılar.
Bu esnada adamcağız, büyüklerden oluşan bir toplantıda sohbet ediyordu. 3205
Evinde bir hay huy, bir kıyamet koptu. Şuradan geldi, buraya gitti derken
çocuğu babasına koşarak:
(SAYFA 129) “Baba dedi annem kuyruğu kediye kaptırdı, tutamadı, kedi kuyruğu
yedi. Bundan sonra bakalım kendini tok göstermek için dudaklarını neyle
yağlayacaksın?” Çocuğun bu sözüne toplantıda bulunanlar gülüştüler.
Adamcağızın haline yürekleri yandı, birleşerek ona yardım yapmaya karar 3210
verdiler. Ona da her türlü yemekten göndermeye ve sofralarına davet etmeye
başladılar. Sırrı meydana çıkarak toplum önünde utandıysa da açlık zahmetinden
kurtularak nefis yemekler yemeye başladı. O içi temiz adam açlık
belasından kurtuldu, derdinin dermanını buldu. Çoluk çocuk nefis yemeklerle
karınlarını doyurur oldular. Ve Hakk’a şükrettiler.
Kendi de diyordu. “İhtiyacım meydana çıkalı, gamdan, kederden kurtul- 3215
dum. Lanet olsun o saygıya ki o yüzden kendimi berbat, çocuklarımı perişan
etmiştim. O saygı yüzünden daimi azap içindeydim. Çok şükür kurtuldum,
147
Sultan Veled
MAKALE 50
Bu makalede şu beyan olunacaktır:
Nasıl ki güneş bitkiler ve madenlere bir takım ihsanlar bahşediyor, kaftanlar
giydiriyor, evliyaların ruhları da bulundukları manevi gökyüzünden nimet
devşirirler, her yerlerine, derecelerine göre, hediyeler, bahşişler gönderirler.
Bu makalede şu: “El-mü’minu keyyisun mümeyyizun.” hadis-i şerifi
de şerh olunacaktır. Meali: “Mü’min zekidir, kurnazdır, hayrını, şerrini bilir,
ayırt eder.” demektir.
Âlemde bir çok şeyhler vardır ki, onlara aldananlar pek çoktur. Riyakarlıkla,
şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler. Doğruyu yanlıştan
ayıramayanlar, onları mürşitliğe kabul ederler. Fakat asıllarına ulaşamazlar.
Çünkü şeyhin kendi, arzulanandan uzak bulunuyor. Nerede kaldı ki başkasını
yetiştirsin.
Güneşin nuru her şeyin üzerine düşer. Fakat her birinde başka türlü tesir yapar.
3160 Her meyveye ondan başka türlü tat gelir, dikenle gül besleniş itibariyle bir
midir? Yeryüzünde buna benzer hesapsız şeyler vardır. Bitkiden, madenden
vesaire, bakır madeni, altın madeni, yerin altında bulunan; bulunmuş,
bulunmamış çeşit çeşit cevherler her biri güneşten bir türlü fayda sağlıyor.
Hepsinin cömert kaynağı güneştir. Bil ki, Hak yolunun taliplerine de o manevi
güneşten böyle çeşit çeşit hediyeler gelir.
3165 O benzeri olmayan can güneşinden ki yerin göğün hayatı ondandır. Güneş,
cisimlerin böyle işine yararsa, (ki iyi kötü onunla biliniyor) varlığın aslı olan
manayı nasıl nurlandırmaz? Cömertliği ve bağışıyla. Kesin olarak bilinir ki,
bu geçicidir o kalıcı. Gözün varsa bunu görürsün. İnsanların çoğu, seçkinlere
(havasa) özgü olan ihsanlara nerede ulaşacak? Cömertlerin gıdası alçaklara
göre değildir.
3170 Her alçağa yiğit deme (saygı gösterme), her sarhoşu kendin gibi ayık sanma!
Boncuk, kıymette inci gibi nerede olacak, adi bakırı altın fiyatına kim kabul
eder? Âdemlikte esas nitelik ayırt edebilme doğruyu yanlıştan ayırabilmektir
ki onunla fazlayı eksikten ayırır, nur ile nârı bir tutmaz, iftihar edecek şeylerle
ar edecek şeyleri seçer. Şeytanı melek gibi kabul etmez, kesin olanı şüphe
olarak görmez.
3175 Doğru sözle yalan sözü tanır, sinek gibi kokmuş ayrana düşmez.
(SAYFA 128) Tarikat yanında sağlam fikirli olur, her alçağı velilerden addetmez.
Bundan önce Cenab-ı Peygamber’in emr-i şeriflerini söylemiştim ki Cenab-ı
Hak müminlere ayırt edebilme yeteneği vermiştir ki, gönül ehli ile dünya ehlini
tanısınlar, kendileri de bu yetenekle gönül ehlinden sayılsınlar. Çünkü
yalancı şeyhlerin hesabı yoktur. Zahiren iyi görünürler, fakat batınları fenadır.
3180 Körlüklerinden dolayı kendilerini beğenir ve methederler. Hepsi de yol göstericiyim
der. Evet, yol gösterirler. Fakat kendi taraflarına. Tâ ki seni de kendileri
gibi etsinler. Ama o kimse ki kendinden geçmiş, kendini tamamıyla faniliğe
vermiş, kendi bakımından ölmüş, Hak bakımından zinde, gayrıdan tamamen
el çekmiş, yok olunca da Hakk’ın aleti (vasıtası) olmuştur. Aydınlatma
ve yol gösterme bunların işidir.
Kimin nefsi Hakk’ın elinde alet olursa, Halik-i Teala Hazretleri halka der- 3185
si ondan verir. Böyle bir kimseyi bulursan, eşiğine sıkı sarıl! De ki: Bu kulun
sana isteklidir, canıgönülden sana aşık olanlardandır. Ona değer vererek yö-
nel! Umulur ki, seni dergaha doğru götürür. De ki: “Lütfen beni de o köşkten,
o cennet bağından mahrum etme.”
Hasret ve arzuyla dolu olan bu kuluna o hesapsız hazinelerinden bir mik- 3190
tar bahşeyle! O kimse ki, onda Huda’dan başkası meşhur değildir, o, cisim
de olsa mabuttan başka değildir. O cisme bakma ki o, dünya işleriyle meşgul
değildir. Onun gönlünde dolaşan yalnız Hak’tır. Artık ondan meydana gelen
davranışları ve sözleri ondan bilme! Çünkü, o benzersiz varlık Hakk’ın
aleti olmuştur. Davranış kişiden meydana gelir, aletten değil. Bu yüzden, velinin
her davranışını Huda’dan gör.
Böyle bir kimse sana şeyh olursa diyecek yok. Böyle olmazsa sana düşman- 3195
dır. O yolunu yitirmiş şeyh, kendi gibi seni de yoldan çıkarır. O kendi batmıştır.
Sana malı nereden verecek? Kendini sahtelikle muhteşem gösterir, fakat
içte iflas etmiştir. O iflas etmiş adam gibi ki her sabah bıyığına kuyruk
sürerek yağlardı ki onu görenler yemek yemiş desinler, karnı tok sansınlar.
Bir cömerdin sofrasına rastlar da “Buyurun, yemek yiyelim.” derlerse, işta- 3200
hım yok, karnım tok diyebilsin ve dudaklarındaki yağ bulaşığı da bunun şahidi
olsun. O ham ve sersem adam kendini her gün böyle tok gösterirdi. Evinin
rafında bir kuyruk parçası saklar, her sabah dudaklarını onunla bulaştı-
rırdı. Bir gün kazara bir kedi onu kaptı, kaçtı. Kadın ve çocuklar ardına düş-
tüler, tutamadılar.
Bu esnada adamcağız, büyüklerden oluşan bir toplantıda sohbet ediyordu. 3205
Evinde bir hay huy, bir kıyamet koptu. Şuradan geldi, buraya gitti derken
çocuğu babasına koşarak:
(SAYFA 129) “Baba dedi annem kuyruğu kediye kaptırdı, tutamadı, kedi kuyruğu
yedi. Bundan sonra bakalım kendini tok göstermek için dudaklarını neyle
yağlayacaksın?” Çocuğun bu sözüne toplantıda bulunanlar gülüştüler.
Adamcağızın haline yürekleri yandı, birleşerek ona yardım yapmaya karar 3210
verdiler. Ona da her türlü yemekten göndermeye ve sofralarına davet etmeye
başladılar. Sırrı meydana çıkarak toplum önünde utandıysa da açlık zahmetinden
kurtularak nefis yemekler yemeye başladı. O içi temiz adam açlık
belasından kurtuldu, derdinin dermanını buldu. Çoluk çocuk nefis yemeklerle
karınlarını doyurur oldular. Ve Hakk’a şükrettiler.
Kendi de diyordu. “İhtiyacım meydana çıkalı, gamdan, kederden kurtul- 3215
dum. Lanet olsun o saygıya ki o yüzden kendimi berbat, çocuklarımı perişan
etmiştim. O saygı yüzünden daimi azap içindeydim. Çok şükür kurtuldum,
148
Rebabnâme
tatlı geçime erdim.” Dünyadaki yalancı şeyhler de böyledir. Kendini büyüklerden
gösterir. Der ki: “Ben öyle âlemdeyim ki, hududu yoktur, cennet kadar
güzeldir. Sonsuzdur.
3220 Gönlümdeki hazine tükenmezdir, Allah tarafından pak ve ebedi bir ruha
ulaştım.” Bunu söyler ama onda bunlardan hiçbiri yok, o kıymetli madenlerden
bir pula bile sahip değil. Eğer onda bu yüksekten atıp tutmalar olmasaydı,
gönül ehlinin nuru ona da erişirdi. Eğer aczini itiraf etseydi, o cömertlerin
sofrasından ona da nimetler verilirdi. Böyle yalan sözler yüzünden mahrum
ve şekli ve şemaili nursuz kaldı.
3225 Mümin onu simasından tanır, davranış ve sözlerinden bilir ve anlar. Fakat
cahil onun tuzağına düşer. Âlim o dereden atlar geçer. Temyize muktedir
olan (ayırt edebilen) onu bilir, evinden köpek kovar gibi kovar. Mümin hem
zekidir, hem ölçüp biçebilir. Din hususunda bilgili ve dikkatlidir. Çünkü
içinde ilahi nur vardır. O nur asla Huda’dan ayrılmaz.
3230 Hakk’ın bu tarafa (dünya halkına) saçtığı nur, bunlarda ziyana uğrar mı? Cisimler
yok olur fakat ilahi nur yok olmaz.
Cisimler yok olunca ebedi nur da Hakk’a gider. Nasıl ki güneşin saçılan nuru
dünyada onun bunun evine giriyor fakat güneşten bağı kesilmiyor, daima
onunla beraber bulunuyor. Güneş nereye gitse beraber gidiyor, güneşin ardından
ayrılmadan koşuyor.
3235 Bu evler sonunda harap olur. Güneşin ışığı güneşle beraber kalır. Müminlerin
cisimleri de böylece o saçılan nurdan kuvvet alır.
Onları birbiriyle kardeş bil, çünkü hepsi o güneşten hayat bulmuş, o nurdan
dolmuştur. İşte bundan dolayı müminleri bir vücut bil, çünkü birdir, iki de-
ğil. Din nurundandır. O ki (mümin) Allah’ın nuruyla görür, onun körler gibi
eğri büğrü gitmesine imkan kalmaz. (SAYFA 130)
3240 Allah’ın nuruyla bakan göz hiçbir şeyi yanlış görmez, o gözden bir şey gizlenemez.
Bu kavmin (müminlerin) yakınlıkları esastır (ezelidir). Böyle yakınlık
yok olur mu? Mecazi nispetler (dünyevi dostluklar) kesilir gider. Mahşerde
birbirinden ayrılırlar. Belki düşmanlığa dönüşürek birbirine kahır ve sitem
yağdırırlar ki dünyada senin uğursuz sohbetinden dolayı ebedi hazine
bana örtük kaldı.
3245 Fakat o dostluklar ki Hak içindir, onda pişmanlık ne gezer? Çünkü onlar hep
birbirine hayırlı idiler, orada (mahşerde) da birbirine yardım ederler. Resul-ı
Ekrem Efendimiz’in “Cemaat rahmettir.” buyurması böyle birleşmeler içindir
ki kimse yoldaşını mahzun bırakmaz. Kaygısızca birlikte yollarına devam
ederler, birbirini menzile kadar götürürler. Devamlı dostluk takvanın
aslıdır. Müttekilerin dostluğu Allah içindir.
3250 Denizdeki balıklar gibi sonuna kadar bir makamda bir yuvada beraberce
yaşarlar. Cansız, cisimsiz insanlık tarafına giderler, nur-ı Huda gibi saf ve
artniyetsizdirler. Ölümsüz, fani olmayan bir hayat ile dipdiridirler, başsız
ve ayaksız mutlak nurdurlar. Denizdeki balıklar nedir ki? O şahlar, denizin
kendisidir. Onların dalgasından yüz cihan meydana gelir. O cihanlardan, bu
tarafa (bu dünyaya) bir koku gelse dünya yüzlerce şeref kazanır.
Bunun sonu yoktur. Dudaklarını yum da dudaksız, damaksız, ağızsız şeker 3255
çiğnemeye bak! Çünkü Hakk’ın sözü tatlı şekerdir. Ondan herkes yiyemez
(herkese nasip olmaz). Sen söyleme, senin yerine o söylesin! Ondan iyi bedel
olur mu? Onun sözünde pek çok maksatlar vardır. Dinlemek, söylemekten
iyidir. Çünkü dil de kulaktan aldığını söyleyecek. Öyleyse sözün gelirini kulaktan
bil! Harcama gelirden yapılır.
Gelirin harcamadan iyi olduğu en baştan belli olunca geliri tercih etmek la- 3260
zımdır. Söz masraftır. Dinlemekse gelir ve tasarruftur. Bu yüzden masraf
gelirin mahsulü olur. Öyleyse canıgönülden asıl tarafına yönel! Oraya dön!
Eğer “İrciu” nidasını işitmiş isen, neden asıl tarafına gitmeyeceksin? Eğer aslı
tercih ettinse, bir işaret göster ki, ben de asla kavuşmuş olduğunu bileyim.
Bunu kavradıysan, ey yolcu bütün gelir tarafına ehemmiyet ver! Bu dilden 3265
çıkan her şey, ziyandır, kulağını o tarafa ver ki diri kalasın! Dil varlıktan
harcar fakat kulağın yoksulluğu aşikardır. Bütün varlıklar yoktandır. Eğer
Hakk’a talipsen, bunu (bundaki sırrı) anla! Tâ ki bilesin, bu gelir, o masraf gibidir.
O gelirde böyle yüz masraf toplanmıştır. (SAYFA 131)
Her kim bunu samimiyetle dinlerse, gerek inkarcı olsun gerek kabul etmiş 3270
onun canı Hakk’ın nuruyla nurlanır, yol arayanlara yâr ve kılavuz olur. Ey
emir! Bu, emirlerin nasibi değildir. Eğer senin de arzun varsa ölmeden evvel
öl. Bu emirlikten öl (kurtul) ki sultan olasın. Şimdiki cismin o vakit baş-
tan başa can olur.
Bu kararsız varlıktan kurtulduğun zaman ölümsüz bir hayat ile zinde olur- 3275
sun. Bu varlık o varlığa perdedir. Bunda kalmak onun için yokluktur. Haydi!
Kendinle kalma ki kendine kavuşasın! Eğer sonuna kadar bunda kalırsan,
tüh sana! Bu varlık nefistir, o varlık Allah’ın nurudur. Onu kendi kendine iyi
ara! Eğer bu aramakla o menzile erişirsen, zararsız kâra erersin.
Birbiri içinde kat kat keselerin sonuncusunu aç da bak! Gör ki, içinde ne in- 3280
ciler gizlidir! İyi bak ki, açıkça göresin. O son varlık Huda’nın nurudur. Eğer
sende vefa varsa o varlığa talip ol! Diğer varlıklar da, iyi bil ki, onların hayatı
da o gizli nurdandır. Nasıl vücut can ile diri ise, can da canan ile diridir.
Hayatı o nurdan iste! Çünkü can da cihanda o nurla ayakta kalır. Çünkü o 3285
asıldır, iki âlem onun yansımasıdır. Yansımayı bırak!
Mertler gibi asla talip ol! Tâ ki onunla ebedi zinde olasın, bu iyi kötü dünyasından
ebediyen kurtulasın. Çünkü bu hayat herkeste emanettir. Emanet için
ebediyyet düşünülemez. Hakk’a talip ol ki, hayat bulasın, Hakk’ın civarında
daimi nur olasın.
Bu başı verirsen o nur sana baş olur. Nasıl ki, bakır kimya ile altın oluyor. 3290
Varlığın onun nuruna karşılık olur. O vakit hem sen olursun, hem sen değil.
149
Sultan Veled
tatlı geçime erdim.” Dünyadaki yalancı şeyhler de böyledir. Kendini büyüklerden
gösterir. Der ki: “Ben öyle âlemdeyim ki, hududu yoktur, cennet kadar
güzeldir. Sonsuzdur.
3220 Gönlümdeki hazine tükenmezdir, Allah tarafından pak ve ebedi bir ruha
ulaştım.” Bunu söyler ama onda bunlardan hiçbiri yok, o kıymetli madenlerden
bir pula bile sahip değil. Eğer onda bu yüksekten atıp tutmalar olmasaydı,
gönül ehlinin nuru ona da erişirdi. Eğer aczini itiraf etseydi, o cömertlerin
sofrasından ona da nimetler verilirdi. Böyle yalan sözler yüzünden mahrum
ve şekli ve şemaili nursuz kaldı.
3225 Mümin onu simasından tanır, davranış ve sözlerinden bilir ve anlar. Fakat
cahil onun tuzağına düşer. Âlim o dereden atlar geçer. Temyize muktedir
olan (ayırt edebilen) onu bilir, evinden köpek kovar gibi kovar. Mümin hem
zekidir, hem ölçüp biçebilir. Din hususunda bilgili ve dikkatlidir. Çünkü
içinde ilahi nur vardır. O nur asla Huda’dan ayrılmaz.
3230 Hakk’ın bu tarafa (dünya halkına) saçtığı nur, bunlarda ziyana uğrar mı? Cisimler
yok olur fakat ilahi nur yok olmaz.
Cisimler yok olunca ebedi nur da Hakk’a gider. Nasıl ki güneşin saçılan nuru
dünyada onun bunun evine giriyor fakat güneşten bağı kesilmiyor, daima
onunla beraber bulunuyor. Güneş nereye gitse beraber gidiyor, güneşin ardından
ayrılmadan koşuyor.
3235 Bu evler sonunda harap olur. Güneşin ışığı güneşle beraber kalır. Müminlerin
cisimleri de böylece o saçılan nurdan kuvvet alır.
Onları birbiriyle kardeş bil, çünkü hepsi o güneşten hayat bulmuş, o nurdan
dolmuştur. İşte bundan dolayı müminleri bir vücut bil, çünkü birdir, iki de-
ğil. Din nurundandır. O ki (mümin) Allah’ın nuruyla görür, onun körler gibi
eğri büğrü gitmesine imkan kalmaz. (SAYFA 130)
3240 Allah’ın nuruyla bakan göz hiçbir şeyi yanlış görmez, o gözden bir şey gizlenemez.
Bu kavmin (müminlerin) yakınlıkları esastır (ezelidir). Böyle yakınlık
yok olur mu? Mecazi nispetler (dünyevi dostluklar) kesilir gider. Mahşerde
birbirinden ayrılırlar. Belki düşmanlığa dönüşürek birbirine kahır ve sitem
yağdırırlar ki dünyada senin uğursuz sohbetinden dolayı ebedi hazine
bana örtük kaldı.
3245 Fakat o dostluklar ki Hak içindir, onda pişmanlık ne gezer? Çünkü onlar hep
birbirine hayırlı idiler, orada (mahşerde) da birbirine yardım ederler. Resul-ı
Ekrem Efendimiz’in “Cemaat rahmettir.” buyurması böyle birleşmeler içindir
ki kimse yoldaşını mahzun bırakmaz. Kaygısızca birlikte yollarına devam
ederler, birbirini menzile kadar götürürler. Devamlı dostluk takvanın
aslıdır. Müttekilerin dostluğu Allah içindir.
3250 Denizdeki balıklar gibi sonuna kadar bir makamda bir yuvada beraberce
yaşarlar. Cansız, cisimsiz insanlık tarafına giderler, nur-ı Huda gibi saf ve
artniyetsizdirler. Ölümsüz, fani olmayan bir hayat ile dipdiridirler, başsız
ve ayaksız mutlak nurdurlar. Denizdeki balıklar nedir ki? O şahlar, denizin
kendisidir. Onların dalgasından yüz cihan meydana gelir. O cihanlardan, bu
tarafa (bu dünyaya) bir koku gelse dünya yüzlerce şeref kazanır.
Bunun sonu yoktur. Dudaklarını yum da dudaksız, damaksız, ağızsız şeker 3255
çiğnemeye bak! Çünkü Hakk’ın sözü tatlı şekerdir. Ondan herkes yiyemez
(herkese nasip olmaz). Sen söyleme, senin yerine o söylesin! Ondan iyi bedel
olur mu? Onun sözünde pek çok maksatlar vardır. Dinlemek, söylemekten
iyidir. Çünkü dil de kulaktan aldığını söyleyecek. Öyleyse sözün gelirini kulaktan
bil! Harcama gelirden yapılır.
Gelirin harcamadan iyi olduğu en baştan belli olunca geliri tercih etmek la- 3260
zımdır. Söz masraftır. Dinlemekse gelir ve tasarruftur. Bu yüzden masraf
gelirin mahsulü olur. Öyleyse canıgönülden asıl tarafına yönel! Oraya dön!
Eğer “İrciu” nidasını işitmiş isen, neden asıl tarafına gitmeyeceksin? Eğer aslı
tercih ettinse, bir işaret göster ki, ben de asla kavuşmuş olduğunu bileyim.
Bunu kavradıysan, ey yolcu bütün gelir tarafına ehemmiyet ver! Bu dilden 3265
çıkan her şey, ziyandır, kulağını o tarafa ver ki diri kalasın! Dil varlıktan
harcar fakat kulağın yoksulluğu aşikardır. Bütün varlıklar yoktandır. Eğer
Hakk’a talipsen, bunu (bundaki sırrı) anla! Tâ ki bilesin, bu gelir, o masraf gibidir.
O gelirde böyle yüz masraf toplanmıştır. (SAYFA 131)
Her kim bunu samimiyetle dinlerse, gerek inkarcı olsun gerek kabul etmiş 3270
onun canı Hakk’ın nuruyla nurlanır, yol arayanlara yâr ve kılavuz olur. Ey
emir! Bu, emirlerin nasibi değildir. Eğer senin de arzun varsa ölmeden evvel
öl. Bu emirlikten öl (kurtul) ki sultan olasın. Şimdiki cismin o vakit baş-
tan başa can olur.
Bu kararsız varlıktan kurtulduğun zaman ölümsüz bir hayat ile zinde olur- 3275
sun. Bu varlık o varlığa perdedir. Bunda kalmak onun için yokluktur. Haydi!
Kendinle kalma ki kendine kavuşasın! Eğer sonuna kadar bunda kalırsan,
tüh sana! Bu varlık nefistir, o varlık Allah’ın nurudur. Onu kendi kendine iyi
ara! Eğer bu aramakla o menzile erişirsen, zararsız kâra erersin.
Birbiri içinde kat kat keselerin sonuncusunu aç da bak! Gör ki, içinde ne in- 3280
ciler gizlidir! İyi bak ki, açıkça göresin. O son varlık Huda’nın nurudur. Eğer
sende vefa varsa o varlığa talip ol! Diğer varlıklar da, iyi bil ki, onların hayatı
da o gizli nurdandır. Nasıl vücut can ile diri ise, can da canan ile diridir.
Hayatı o nurdan iste! Çünkü can da cihanda o nurla ayakta kalır. Çünkü o 3285
asıldır, iki âlem onun yansımasıdır. Yansımayı bırak!
Mertler gibi asla talip ol! Tâ ki onunla ebedi zinde olasın, bu iyi kötü dünyasından
ebediyen kurtulasın. Çünkü bu hayat herkeste emanettir. Emanet için
ebediyyet düşünülemez. Hakk’a talip ol ki, hayat bulasın, Hakk’ın civarında
daimi nur olasın.
Bu başı verirsen o nur sana baş olur. Nasıl ki, bakır kimya ile altın oluyor. 3290
Varlığın onun nuruna karşılık olur. O vakit hem sen olursun, hem sen değil.
150
Rebabnâme
Sen değilsin, çünkü bakırın altın olmuştur. Sensin, çünkü cevher olan aynı
katredir. Değil mi ki, meni rahimde cenin olarak ay parçası gibi çocuk oluyor;
tuzlaya bir kurt düşünce, ne kadar pis ve murdar olursa olsun
3295 sonunda tuza dönüşerek temizleniyor. Bunlar da hem odur, hem o değildir.
Dünyada bunun benzeri pek çoktur. Âdemin de itaat ve ibadet sebebiyle
küfrü, sonunda bütün din olur. Karanlık ruhu nura dönüşür ve bu kadar çirkin
iken hurileri de imrendirecek kadar güzelleşir. O kimse ki naz ve niyaz
yüzünden Hakk’ın nazı olur. O, herkese naz etse layıktır.
3300 Onun nazı Hakk’ın nazıdır. Çünkü o, yok olunca açıkça Hak olur. Bundan
dolayı Hakk’a kavuşmuştur. Eğer benden başka ele yapışacak kimse yok
derse doğru söyler. Mansur bundan dolayı açıktan “Ene’l Hak” dedi. Çünkü
kendinde Hak’tan başka bir şey yoktu.
(SAYFA 131) O “Ene’l Hak”ı ondan zannettiler de onun için astılar. O sözde o, kusursuz
idi. Ona yapılanlar hep zulüm idi.
3305 Çünkü onun dudaklarında söyleyen Hak idi, Hak onun simasında tecelli etmişti.
Ruhu zinde olanlar onu Huda’dan gördü. Ruhunda o zindelik olmayan
onu nerede görecek? O zamandan bu zamana kadar müminler ona rahmet
okurlar. O “Ene’l Hak” Hak’tandı, ondan değildi. Halk körü körüne ona
hücum etti. Yanlış bir zanla ona saldırdılar, suçsuz bir padişahın kanını döktüler.
3310 O, bir cübbe, Hak da o cübbede bir şahıs gibidir. Suçu cübbeye atfetmek aykırı
bir harekettir. Hakk’ın sözünü herkes nerede anlayacak? Her ne kadar
Hak ona çok kelam söylerse de.
MAKALE 51
Bu makalede şu beyan olunacaktır:
Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştı
ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir ve “Bela” cevabında
Hak ile tek dil olmamıştır. O, Hakk’ın sesini, evliyanın sesinden ve dilinden
ayırt edemez. Çünkü ona karşı umursamazdır. Musa Aleyhisselam Hakk’ın
sesine ezelden aşina olduğundan ağaçtan gelen o sesi duyar duymaz tanıdı.
Çünkü o adamın içinde Hakk’ın sırrı yoktur, ondan dolayı senin sesini başkasından
ayırt edemez. Bir kimseyle tanışıklığın olmazsa onu sesinden tanıyabilir
misin? Yabancı olan ve memleketten uzakta bulunan bir kimsenin sesini
duyup anlamaya imkan var mı?
Cenab-ı Musa Hak’la tanışık olduğundan ağaçtan gelen sesi işittiği vakit, ki- 3315
min sesi olduğunu ve bu güzel sesten amacın ne olacağını anladı. Hemen o
sözle ve aldığı emirle hareket ederek Harun’un yanına gitti, onunla birlikte
çalıştı. Emr-i ilahi ile ikisi yoldaş olunca kılıçlarını din düşmanlarına karşı
çektiler. Onların yüzünden Firavun suya gark ve memleketi harap oldu, padişahlığı
elinden gitti.
Onun cinsinden olanlar da tamamen onunla beraber gark oldular. Nihayet, 3320
şark ve garp dindarlarla doldu. Ehl-i din, dine dahil olduktan sonra din yolunda
vücutlarını feda ettiler. Cümlesi Musa Aleyhisselam gibi vasılînden
(erenlerden) oldular. İlim ile başkalarını geçerek isteklerine eriştiler. Kafirlere
mesken nâr-ı cehennem, bilakis müminlerin meskeni nimet yurdu oldu. O
ki, nurdan idi, nur tarafına gitti. Nârdan olanlar da cehennemi boyladı.
Nâriler, burada iken cehennemin eczasından idiler. Ondan dolayı cehenne- 3325
me yem oldular. Şehvet şerden doğmuş nefistir ki, aslı tarafına gider. Mü-
minler Hakk’ın nurundan doğmuşlardır. Elbette sonunda gene Hakk’a dahil
olacaklardır.
(SAYFA 133) Müminler Allah’ın has kullarıdır. Ondan dolayı (ona kavuşmak için)
bu âlemden kaçıyorlar. Onlar esasen Hakk’ın nuru idiler, gene de Hakk’a giderler,
Hak’tan başkasına iltifat etmezler.
“İnna ileyhi raciun”un manası budur. Onların Hak ile aşinalığı şimdi değil, 3330
“elest”tendir. “Elest”te onunla beslenirler. Hepsi de şarapsız, kadehsiz ondan
sarhoş olurlar. Ağızsız olarak ondan lokmalar yediler. Ben ve sen perdesi
olmaksızın neşe ve sevinçle doldular. Esas hayat odur, bu benzetmedir. Yi-
ğitler gibi o işret tarafına koş! Oraya eriştiğin zaman daima şükreder, daima
şarapsız sarhoşluk zevki duyarsın.
151
Sultan Veled
Sen değilsin, çünkü bakırın altın olmuştur. Sensin, çünkü cevher olan aynı
katredir. Değil mi ki, meni rahimde cenin olarak ay parçası gibi çocuk oluyor;
tuzlaya bir kurt düşünce, ne kadar pis ve murdar olursa olsun
3295 sonunda tuza dönüşerek temizleniyor. Bunlar da hem odur, hem o değildir.
Dünyada bunun benzeri pek çoktur. Âdemin de itaat ve ibadet sebebiyle
küfrü, sonunda bütün din olur. Karanlık ruhu nura dönüşür ve bu kadar çirkin
iken hurileri de imrendirecek kadar güzelleşir. O kimse ki naz ve niyaz
yüzünden Hakk’ın nazı olur. O, herkese naz etse layıktır.
3300 Onun nazı Hakk’ın nazıdır. Çünkü o, yok olunca açıkça Hak olur. Bundan
dolayı Hakk’a kavuşmuştur. Eğer benden başka ele yapışacak kimse yok
derse doğru söyler. Mansur bundan dolayı açıktan “Ene’l Hak” dedi. Çünkü
kendinde Hak’tan başka bir şey yoktu.
(SAYFA 131) O “Ene’l Hak”ı ondan zannettiler de onun için astılar. O sözde o, kusursuz
idi. Ona yapılanlar hep zulüm idi.
3305 Çünkü onun dudaklarında söyleyen Hak idi, Hak onun simasında tecelli etmişti.
Ruhu zinde olanlar onu Huda’dan gördü. Ruhunda o zindelik olmayan
onu nerede görecek? O zamandan bu zamana kadar müminler ona rahmet
okurlar. O “Ene’l Hak” Hak’tandı, ondan değildi. Halk körü körüne ona
hücum etti. Yanlış bir zanla ona saldırdılar, suçsuz bir padişahın kanını döktüler.
3310 O, bir cübbe, Hak da o cübbede bir şahıs gibidir. Suçu cübbeye atfetmek aykırı
bir harekettir. Hakk’ın sözünü herkes nerede anlayacak? Her ne kadar
Hak ona çok kelam söylerse de.
MAKALE 51
Bu makalede şu beyan olunacaktır:
Hakk’ı, Hak eri tanır, ama o kimse ki elest ahdinde Hak’la tanışıklığı olmamıştı
ve “Elestü bi rabbikum” sırlarını Hak’tan işitmemiştir ve “Bela” cevabında
Hak ile tek dil olmamıştır. O, Hakk’ın sesini, evliyanın sesinden ve dilinden
ayırt edemez. Çünkü ona karşı umursamazdır. Musa Aleyhisselam Hakk’ın
sesine ezelden aşina olduğundan ağaçtan gelen o sesi duyar duymaz tanıdı.
Çünkü o adamın içinde Hakk’ın sırrı yoktur, ondan dolayı senin sesini başkasından
ayırt edemez. Bir kimseyle tanışıklığın olmazsa onu sesinden tanıyabilir
misin? Yabancı olan ve memleketten uzakta bulunan bir kimsenin sesini
duyup anlamaya imkan var mı?
Cenab-ı Musa Hak’la tanışık olduğundan ağaçtan gelen sesi işittiği vakit, ki- 3315
min sesi olduğunu ve bu güzel sesten amacın ne olacağını anladı. Hemen o
sözle ve aldığı emirle hareket ederek Harun’un yanına gitti, onunla birlikte
çalıştı. Emr-i ilahi ile ikisi yoldaş olunca kılıçlarını din düşmanlarına karşı
çektiler. Onların yüzünden Firavun suya gark ve memleketi harap oldu, padişahlığı
elinden gitti.
Onun cinsinden olanlar da tamamen onunla beraber gark oldular. Nihayet, 3320
şark ve garp dindarlarla doldu. Ehl-i din, dine dahil olduktan sonra din yolunda
vücutlarını feda ettiler. Cümlesi Musa Aleyhisselam gibi vasılînden
(erenlerden) oldular. İlim ile başkalarını geçerek isteklerine eriştiler. Kafirlere
mesken nâr-ı cehennem, bilakis müminlerin meskeni nimet yurdu oldu. O
ki, nurdan idi, nur tarafına gitti. Nârdan olanlar da cehennemi boyladı.
Nâriler, burada iken cehennemin eczasından idiler. Ondan dolayı cehenne- 3325
me yem oldular. Şehvet şerden doğmuş nefistir ki, aslı tarafına gider. Mü-
minler Hakk’ın nurundan doğmuşlardır. Elbette sonunda gene Hakk’a dahil
olacaklardır.
(SAYFA 133) Müminler Allah’ın has kullarıdır. Ondan dolayı (ona kavuşmak için)
bu âlemden kaçıyorlar. Onlar esasen Hakk’ın nuru idiler, gene de Hakk’a giderler,
Hak’tan başkasına iltifat etmezler.
“İnna ileyhi raciun”un manası budur. Onların Hak ile aşinalığı şimdi değil, 3330
“elest”tendir. “Elest”te onunla beslenirler. Hepsi de şarapsız, kadehsiz ondan
sarhoş olurlar. Ağızsız olarak ondan lokmalar yediler. Ben ve sen perdesi
olmaksızın neşe ve sevinçle doldular. Esas hayat odur, bu benzetmedir. Yi-
ğitler gibi o işret tarafına koş! Oraya eriştiğin zaman daima şükreder, daima
şarapsız sarhoşluk zevki duyarsın.
152
Rebabnâme
MAKALE 52
Bu makalede şu beyan olunacaktır:
Hak Teala Hazretleri’nin, dünyaya ahiret üzerine zamanen öncelik vermesi
şu hikmetledir ki, bu dünyadan oraya gittikleri zaman, oranın kadrini anlayabilsinler.
3335 Dünyanın ahiret üzerine zamanen önce olması şunun içindir ki, zehrin sonunda
bir şeker olsun da kıymetini bilsinler. Hak Teala Hazretleri’ne candan
şükretsinler. Öyle çorak yerden kurtulup bu ab-ı zülale kavuştuk. Çok şükür
ki, bu nimet benimdir. Bana ihsan buyrulmuştur. Ben bu nimetle hayat buldum,
o benim canımdır desinler. Bil ki, bu geçici varlık bütün sıkıntıdır.
Can ikliminde (ahirette) sıhatten başka bir şey yoktur.
3340 Kendi canını yoklukta gördüğün zaman bedensiz olarak yüzlerce şükredersin
ki, böyle bir güzellik şimdiye kadar gözümden saklı iken, şükürler olsun
ki şimdi ona kavuşmuş bulunuyorum. O yok olmayan kusursuz güzelli-
ğe ki, onun sohbetinden kimseye usanç gelmez. Belki anbean istek ve arzusu
artar. Gönül o buluşma ile ebediyen mutlu ve muradına ermiş olur. Asıl murat
odur. Bu dünya tuzakla taneye benzer. Sakın! Taneye tamah edip de arzunu
tuzağa düşürme.
3345 Arzunu canın arzusu tarafına döndürürsen (ruhun arzusunu nefsinkine tercih
edersen), kötüden iyiye geçmiş olursun. Birkaç gün gayret eyle, tembellik
etme, dine meyil ver ki sonunda dinden olmayasın. Cennetlerin en iyisine
karşılık olarak ebediyyen hayatta kalasın. Bu suretle dine sarılınca da kibirden,
kinden, hasetten temizlenirsin! İnsanlık dindir, dinden başkası heva
ve hevestir. Onları bırak da dine sarıl!
3350 Havasın (seçkinlerin) hası olan Cenab-ı Mevlana buyurmuşlardır ki: “Ey kardeş,
sen düşüncenin aynısın. Yoksa, kemikten, sinirden başka değilsin.” Eğer
düşündüğün gül ise gülşensin, dikense, külhana layıksın! Eğer gül suyu isen,
herkes seni bağrına basar; idrar isen dışarıya atarlar.
(SAYFA 134) O din sultanının esrarını dinle ki, inkardan, şüpheden kesin bilgiye
doğru gidesin.
3355 Endişe, din endşesidir. Başkası kabuktur. Eğer sen iyi kimse isen iç olmaya
çalış! Dost tarafına yollan! Dine doğru gidersen canını geçicilikten kurtarırsın!
Din, sana ebedilik diyarında yüzlerce cihan bahşeder. Orada her şeyin
sonsuza dek olduğunu görürsün. Hazineleri (nimetleri) zahmetsiz elde edilir,
emniyetlerinin sonunda korku yoktur. Doğru yol, benim öğütlerimdir.
Benim şekerimden yiyenlere ne mutlu! Şekeri yemek için tuti lazımdır. Kargaya
yedirmek için kimse şeker almaz.
3360 Kargaların yiyeceği ottur, şeker tutilere mahsustur. O, (karga) kafirlerin, bu
(tuti) müminlerin misalidir. Rabbü’l-âlemin adalet buyurmuştur.
MAKALE 53
Bu makalede şunlar beyan olunacaktır:
(1) Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meş-
gul olmak hakkında çok sözler söylemişlerdir, itaatsiz gafilleri kınamışlardır.
Her kim o amaçlarla söz söylerse -isterse aynı ibare ile olmasın- aynıyla onların
sözlerini söylemiş olur. Bundan dolayıdır ki: “Ebu Hanife Rahimallah”a
göre Arapçasını iyi okuyanlar için dahi namazda Kur’an’ı Farsça okumak caizdir.
Arapçasını okumasını bilmeyenler için ise (başka dilde okumak) bütün
mezheplerin ortak kararıyla uygundur (caizdir).
(2) “Tefekkuru fi alaillah ve la tufekkiru fi zatillah.” hadis-i şerifi izah olunacaktır.
Meal-i şerifi, “Allah’ın nimetleri hakkında düşünün, zatı hakkında
fikir yormayın!” Nasıl ki, baharın bizzat kendini görmeye çalışmak insana
sıkıntı ve durgunluk verir (çünkü bahar gözle görülmez). Nasıl ki ağaç-
lara, çiçeklere, bağlara, bahçelere bakmak insana ferahlık verirse, Bari Teala
Hazretleri’nin kendisini (zatını) düşünmek de öyle olur. Bundan dolayı,
Cenab-ı Hakk’ın zatı hakkında fikir yormamalı, yalnız eserlerini seyrederek
onlarda ortaya çıkan kudret ve sanatın hayranı olmalıdır. Sanatkarı sanattan
izlemelidir.
(3) Öğrenci, üstadının bütün ilimlerini öğrenince aynı üstat olur. Yani manen
her ikisi birleşerek bir olurlar. “Buistu muallimen” (Ben muallim olarak
gönderildim.) buyuran Cenab-ı peygamberimiz halkı aydınlatmak ve yetiş-
tirmek için gönderilmiştir. Her kim onun izini -o makama, o bağa yetişecek
derecede- takip ederse aynı o olur. Sureten iki görünseler de manada bir
olurlar. Mesela, aynı sudan iki bardak doldurulsa, suya bakanlar bir, barda-
ğa bakanlar, iki görürler.
(SAYFA 135) Ey oğul! Burada ne söylediysem, onların cümlesini baştan başa
Hakk’ın ilhamı bil! İyi bil ki, onlar benden bensiz (gayri iradi) ortaya çıktı.
Bilirsiniz ki, aşıkı harekete getiren, aşktır. Bu sözlerin söyleyeni Veled (Sultan
Veled) değil, aşktır. Hakikatte ise hep Huda’dandır.
Şeriatten, tarikatten söylendi, hakikat ve esrar incileri delindi. Bu Mesnevi’de 3365
hadsiz hesapsız… Fakat cihanda manayı anlayacak bir adam hani ki onun
üçünün de onda derlendiğini görsün. Her ne kadar bu gizli ise de o, açık olarak
görsün. Yaş, kuru hep bunda mevcuttur. Bunu okuyan, görür. Ve anlar
ki, yerde gökte ne kadar ilahi sır varsa hepsi bunda derlenmiştir.
Bir sözü yüz anlamla açıklarsan, can için kurtuluş vesilesi olur. Halk, ondan 3370
kastedilen anlamı anlar. Açıklamadan kasıt, anlatmaktır. Harf, hece, söz fayda
içindir. Nasıl ki, sofra yemek için kurulur. Yemek olmazsa boş sofra neye
yarar? Bunun gibi faydasız söz de hatadır. Görüntüden kasıt anlamdır. Manayı
aramayan kimse boştur, beyhudedir.
Cihandan amaç da Hak Teala’yı bilmektir. Onu bilmeyen cansız cisim sayı- 3375
lır. Eğer arifsen, dünyadan Hakk’ı bil! Cismini canın mekanı etmeye çalış.
Hak Tealayı bilmek, canın kurtulmasına sebeptir. Hayatın kendisine gitmek,
ölümden kurtulmaktır. Söz, bir şey anlatmak için söylenir. Dünyayı (kainatı)
söz bil! Manası Allah’tır. İncil’de, Tevrat’ta, Kur’an’da ve hafızalarda ne varsa,
153
Sultan Veled
MAKALE 52
Bu makalede şu beyan olunacaktır:
Hak Teala Hazretleri’nin, dünyaya ahiret üzerine zamanen öncelik vermesi
şu hikmetledir ki, bu dünyadan oraya gittikleri zaman, oranın kadrini anlayabilsinler.
3335 Dünyanın ahiret üzerine zamanen önce olması şunun içindir ki, zehrin sonunda
bir şeker olsun da kıymetini bilsinler. Hak Teala Hazretleri’ne candan
şükretsinler. Öyle çorak yerden kurtulup bu ab-ı zülale kavuştuk. Çok şükür
ki, bu nimet benimdir. Bana ihsan buyrulmuştur. Ben bu nimetle hayat buldum,
o benim canımdır desinler. Bil ki, bu geçici varlık bütün sıkıntıdır.
Can ikliminde (ahirette) sıhatten başka bir şey yoktur.
3340 Kendi canını yoklukta gördüğün zaman bedensiz olarak yüzlerce şükredersin
ki, böyle bir güzellik şimdiye kadar gözümden saklı iken, şükürler olsun
ki şimdi ona kavuşmuş bulunuyorum. O yok olmayan kusursuz güzelli-
ğe ki, onun sohbetinden kimseye usanç gelmez. Belki anbean istek ve arzusu
artar. Gönül o buluşma ile ebediyen mutlu ve muradına ermiş olur. Asıl murat
odur. Bu dünya tuzakla taneye benzer. Sakın! Taneye tamah edip de arzunu
tuzağa düşürme.
3345 Arzunu canın arzusu tarafına döndürürsen (ruhun arzusunu nefsinkine tercih
edersen), kötüden iyiye geçmiş olursun. Birkaç gün gayret eyle, tembellik
etme, dine meyil ver ki sonunda dinden olmayasın. Cennetlerin en iyisine
karşılık olarak ebediyyen hayatta kalasın. Bu suretle dine sarılınca da kibirden,
kinden, hasetten temizlenirsin! İnsanlık dindir, dinden başkası heva
ve hevestir. Onları bırak da dine sarıl!
3350 Havasın (seçkinlerin) hası olan Cenab-ı Mevlana buyurmuşlardır ki: “Ey kardeş,
sen düşüncenin aynısın. Yoksa, kemikten, sinirden başka değilsin.” Eğer
düşündüğün gül ise gülşensin, dikense, külhana layıksın! Eğer gül suyu isen,
herkes seni bağrına basar; idrar isen dışarıya atarlar.
(SAYFA 134) O din sultanının esrarını dinle ki, inkardan, şüpheden kesin bilgiye
doğru gidesin.
3355 Endişe, din endşesidir. Başkası kabuktur. Eğer sen iyi kimse isen iç olmaya
çalış! Dost tarafına yollan! Dine doğru gidersen canını geçicilikten kurtarırsın!
Din, sana ebedilik diyarında yüzlerce cihan bahşeder. Orada her şeyin
sonsuza dek olduğunu görürsün. Hazineleri (nimetleri) zahmetsiz elde edilir,
emniyetlerinin sonunda korku yoktur. Doğru yol, benim öğütlerimdir.
Benim şekerimden yiyenlere ne mutlu! Şekeri yemek için tuti lazımdır. Kargaya
yedirmek için kimse şeker almaz.
3360 Kargaların yiyeceği ottur, şeker tutilere mahsustur. O, (karga) kafirlerin, bu
(tuti) müminlerin misalidir. Rabbü’l-âlemin adalet buyurmuştur.
MAKALE 53
Bu makalede şunlar beyan olunacaktır:
(1) Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meş-
gul olmak hakkında çok sözler söylemişlerdir, itaatsiz gafilleri kınamışlardır.
Her kim o amaçlarla söz söylerse -isterse aynı ibare ile olmasın- aynıyla onların
sözlerini söylemiş olur. Bundan dolayıdır ki: “Ebu Hanife Rahimallah”a
göre Arapçasını iyi okuyanlar için dahi namazda Kur’an’ı Farsça okumak caizdir.
Arapçasını okumasını bilmeyenler için ise (başka dilde okumak) bütün
mezheplerin ortak kararıyla uygundur (caizdir).
(2) “Tefekkuru fi alaillah ve la tufekkiru fi zatillah.” hadis-i şerifi izah olunacaktır.
Meal-i şerifi, “Allah’ın nimetleri hakkında düşünün, zatı hakkında
fikir yormayın!” Nasıl ki, baharın bizzat kendini görmeye çalışmak insana
sıkıntı ve durgunluk verir (çünkü bahar gözle görülmez). Nasıl ki ağaç-
lara, çiçeklere, bağlara, bahçelere bakmak insana ferahlık verirse, Bari Teala
Hazretleri’nin kendisini (zatını) düşünmek de öyle olur. Bundan dolayı,
Cenab-ı Hakk’ın zatı hakkında fikir yormamalı, yalnız eserlerini seyrederek
onlarda ortaya çıkan kudret ve sanatın hayranı olmalıdır. Sanatkarı sanattan
izlemelidir.
(3) Öğrenci, üstadının bütün ilimlerini öğrenince aynı üstat olur. Yani manen
her ikisi birleşerek bir olurlar. “Buistu muallimen” (Ben muallim olarak
gönderildim.) buyuran Cenab-ı peygamberimiz halkı aydınlatmak ve yetiş-
tirmek için gönderilmiştir. Her kim onun izini -o makama, o bağa yetişecek
derecede- takip ederse aynı o olur. Sureten iki görünseler de manada bir
olurlar. Mesela, aynı sudan iki bardak doldurulsa, suya bakanlar bir, barda-
ğa bakanlar, iki görürler.
(SAYFA 135) Ey oğul! Burada ne söylediysem, onların cümlesini baştan başa
Hakk’ın ilhamı bil! İyi bil ki, onlar benden bensiz (gayri iradi) ortaya çıktı.
Bilirsiniz ki, aşıkı harekete getiren, aşktır. Bu sözlerin söyleyeni Veled (Sultan
Veled) değil, aşktır. Hakikatte ise hep Huda’dandır.
Şeriatten, tarikatten söylendi, hakikat ve esrar incileri delindi. Bu Mesnevi’de 3365
hadsiz hesapsız… Fakat cihanda manayı anlayacak bir adam hani ki onun
üçünün de onda derlendiğini görsün. Her ne kadar bu gizli ise de o, açık olarak
görsün. Yaş, kuru hep bunda mevcuttur. Bunu okuyan, görür. Ve anlar
ki, yerde gökte ne kadar ilahi sır varsa hepsi bunda derlenmiştir.
Bir sözü yüz anlamla açıklarsan, can için kurtuluş vesilesi olur. Halk, ondan 3370
kastedilen anlamı anlar. Açıklamadan kasıt, anlatmaktır. Harf, hece, söz fayda
içindir. Nasıl ki, sofra yemek için kurulur. Yemek olmazsa boş sofra neye
yarar? Bunun gibi faydasız söz de hatadır. Görüntüden kasıt anlamdır. Manayı
aramayan kimse boştur, beyhudedir.
Cihandan amaç da Hak Teala’yı bilmektir. Onu bilmeyen cansız cisim sayı- 3375
lır. Eğer arifsen, dünyadan Hakk’ı bil! Cismini canın mekanı etmeye çalış.
Hak Tealayı bilmek, canın kurtulmasına sebeptir. Hayatın kendisine gitmek,
ölümden kurtulmaktır. Söz, bir şey anlatmak için söylenir. Dünyayı (kainatı)
söz bil! Manası Allah’tır. İncil’de, Tevrat’ta, Kur’an’da ve hafızalarda ne varsa,
154
Rebabnâme
3380 hepsi burada kesin delil ve bir büyük ispat ile birer birer açıklanmış, güneş
gibi meydana çıkmış ve aydınlatılmıştır. Ne mutlu o cana ki bunlarla beslendi.
Her kim bunlarla gıdalanırsa ruhani olur, nefisten geçer, rabbanî olur. Bir
makama erişir ki öyle yüce ve sonsuz, Cibril bile yol bulamamıştır. Hazret-i
Muhammet’ten (s.a.v.) başka bir kimseye o vuslat nasip olmamıştır. Çünkü
o yakınlık ondan başkasına kolaylaştırılmamıştır.
3385 Kendi ümmetini de oraya eriştir. Köleler sultandan ayrılır mı? Değil mi ki,
üstadından icazet alan talebe üstadı gibi usta sayılır. Sanatı ondan iyice öğ-
rendikten sonra onun aynı olur. Nakşı, namı bırak! (Onlardan yüz çevir!)
Onun elinden gelen şeyler, bunun elinden de gelir. Çünkü bu da sanatında
üstadı gibi kamil olmuştur. O filiz, onun canının da filizi oldu.
Her ikisi de o sanatta aynı kemali, aynı dereceyi buldu.
3390 Nakış ve isim farkını bırak da ikisini bir bil! Çünkü öğrencisi hocası gibi tamam
oldu. Eğer üstat, öğrencisiyle iftihar ederse, hakikatte kendisiyle iftihar
eder. Çünkü üstadın ilmi onda kendini göstermiştir. Üstadın bütün bilgileri
ona geçmiştir.
Üstadın ilmi tamamiyle öğrencisine geçmiş, bir kadeh üstadının bilgileriyle
dolmuştur.
(SAYFA 136) Üstadın talebesine olan muhabbeti kendinedir. Çünkü onda gördüğü,
kendi yüzüdür.
3395 Öyle değil mi ki aynaya baktığında gördüğün ve sevdiğin yüz, kendi yüzündür?
Müminler, birbirlerinin aynasıdır. Şundan dolayı ki hepsi de peygamberden
doldular (feyz aldılar). Bundan dolayıdır ki, Cenab-ı Mustafa Aleyhisselam
ümmetiyle her zaman iftihar ederdi. Hakikatte ise kendiyle iftihar
ederdi. Bunu canıgönülden kabul et! (İnan) Hak Teala Hazretleri de enbiyasıyla
iftihar eder. Çünkü onlar da kendi deryasından kaynayan nehirlerdir.
3400 Şu halde deniz, nehirle iftihar ederse, kendiyle iftihar eder, başkasıyla değil.
Çünkü ırmak, suyunu o denizden alıyor, aynı sudur başka olamaz. Her ikisi
de ayrı varlıktır diyerek iki sayma! Görüntüden geç, manaya yönel! Ben bu
bahsi daha çok açıklarım, yâr gibi yabancı da anlasın diye. Fakat yazık ki el,
yârân gibi yola gelmiş değil.
3405 Yâr için de bu kadarı yeterlidir ki, onların canı daima aydınlatılmaktadır. Bir
testi, küpten dolarsa, suyu iki saymak doğru olmaz. Su iki değildir, kabı ikidir.
Eğer bunu anlamaz ve böyle söylemezsen gafilsin! Her kim manaya giderse,
mana olur.
Surete giden de suret olur. Ehl-i suret Huda’dan kopmuşlardır. Ehl-i mananın
ise Hakk’a bağları, bağlılıkları vardır.
3410 Çünkü Hak manadır. Renk ve koku dünyasındaki suretler ondan vücut bulmuştur.
O cihan, bağımlılığı mecburiyeti olmayan bahara benzer. Gözden
uzak ve gizli bir manadır. İlkbaharın rengini ve nakşını görmek mümkün de-
ğildir. Çünkü o, renksiz ve nakışsızdır. Ancak onun renk ve letafeti açıktan
açığa ağaçlarda, çiçeklerde, meyvelerde görünür. Dağlar, sahralar güllerle,
yaseminlerle dolar. Yeryüzünde ondan sayısız gülzarlar vücuda gelir.
Huda’yı da böylece -gerek iyi gerek kötü- sanatında seyret! Dünyada kendi- 3415
ni halkta ve halkın ahlâkında gösterir ki, sanatı aracılığıyla sanatkar tarafına
yönelsinler, sanatçıdan haberdar olsunlar diye. Konuyu olabildiğince açıklı-
yorum. Yoksa o anlam açıklamaya, anlatmaya sığmaz. Şu ümitle ki onu kavrayabilesin,
arada cisim engeli olmaksızın can tarafına gidesin.
Benim gibi, o boyutsuz cihana koşasın, görünenden geçesin (dünyadan 3420
alâkayı kesesin). Sınırı, sonu olmayan bir âleme yönelesin ki, orada Huda’dan
başka kimse yoktur. Bu çokluk meyvelerde, dallarda, yapraklardadır. İlkbaharın
ne adedi var, ne biçimi. Daima canıgönülden mana tarafına yol al ki
ruhlar gibi nakışsız, suretsiz gidesin! Ten ve suret kalmayınca cana mekan
olur, balık gibi canan deryasında yaşarsın!
Kendi kendine yüz sene ibadet etsen bir mürşidin olmazsa bu vuslat nasıl 3425
meydana gelebilir?
(SAYFA 137) Ey ruhu diri olan! Bir merdin eteğine sarıl ki, seni gizli hazineye eriş-
tirsin. Onun mertliği sana da sirayet etsin, onun tekliğinden (vahdet) senin
çiftliğin (kesretin) zail olsun. Sen, iki vücudun birleşmesinden meydana
gelmiş bir kubbe ol! Bir cihan ki, oraya ikilik sığmaz. Zıtlardan, benzerlerden,
adetlerden her şeyden geçer, onun gayretiyle ehade vasıl olursun!
Onun çabasıyla yaratılmışta meydana gelecek gelişimi, onsuz yüz bin sene- 3430
de bulamazsın! Onu görmek, Hakk’ı görmektir. Vasl-ı Huda’yı ondan iste!
Çünkü o, Hazret-i Hakk’ın seçkinlerindendir. Şüphesiz onun da Hak gibi
yetki gücü vardır. Eğer sana lütfen rehberlik ederse, seni o nura kavuşturur.
O merd-i has, Huda’nın nazarındadır. Günahkarlar onun şefaatiyle kurtulur.
Öyle mert nadir bulunur. Ara! Allah ondan başkasına yüzünü göstermez. 3435
Onu bulunca aynı o olursun! Feleklerde, melekler gibi ayaksız yürür gezersin.
Artık ne bulaşıcı hastalıkların sirayetinden korkar, ne de dinsizlerin dokunmalarıyla
dinsiz olursun. Mertlerin sohbetini tercih et ki, ticaret ordadır,
çünkü Huda senden hoşnut olur. Çünkü Hakk’ın istenilen bakışı ancak odur.
Gönlünde yer tut ki o zaferi bulasın.
O sayede sen de Hakk’ın seyrettiklerinden olursun, bu lütfa ona talebe ol- 3440
mak yoluyla erersin! Değil mi ki, onun düşüne dost oldun. Bil ki, ona da
yâr ve yakin oldun! Müminlerin ödülü ondan dolayı cennet oldu ki, Resul-ı
Kibriya’ya candan gönül bağladılar. Kafirler de dilenciliğe onun için hak kazandılar
ki o tatlı suya (Hazret-i Peygamber’e) düşmanlık ettiler. Onlara da
ab-ı hayat gelmişti fakat eşeklikleri yüzünden böyle mübarek bir sudan iç-
mediler.
Hayatı bırakarak ölüme koştular. O ab-ı hayatı müminler içti. 3445
155
Sultan Veled
3380 hepsi burada kesin delil ve bir büyük ispat ile birer birer açıklanmış, güneş
gibi meydana çıkmış ve aydınlatılmıştır. Ne mutlu o cana ki bunlarla beslendi.
Her kim bunlarla gıdalanırsa ruhani olur, nefisten geçer, rabbanî olur. Bir
makama erişir ki öyle yüce ve sonsuz, Cibril bile yol bulamamıştır. Hazret-i
Muhammet’ten (s.a.v.) başka bir kimseye o vuslat nasip olmamıştır. Çünkü
o yakınlık ondan başkasına kolaylaştırılmamıştır.
3385 Kendi ümmetini de oraya eriştir. Köleler sultandan ayrılır mı? Değil mi ki,
üstadından icazet alan talebe üstadı gibi usta sayılır. Sanatı ondan iyice öğ-
rendikten sonra onun aynı olur. Nakşı, namı bırak! (Onlardan yüz çevir!)
Onun elinden gelen şeyler, bunun elinden de gelir. Çünkü bu da sanatında
üstadı gibi kamil olmuştur. O filiz, onun canının da filizi oldu.
Her ikisi de o sanatta aynı kemali, aynı dereceyi buldu.
3390 Nakış ve isim farkını bırak da ikisini bir bil! Çünkü öğrencisi hocası gibi tamam
oldu. Eğer üstat, öğrencisiyle iftihar ederse, hakikatte kendisiyle iftihar
eder. Çünkü üstadın ilmi onda kendini göstermiştir. Üstadın bütün bilgileri
ona geçmiştir.
Üstadın ilmi tamamiyle öğrencisine geçmiş, bir kadeh üstadının bilgileriyle
dolmuştur.
(SAYFA 136) Üstadın talebesine olan muhabbeti kendinedir. Çünkü onda gördüğü,
kendi yüzüdür.
3395 Öyle değil mi ki aynaya baktığında gördüğün ve sevdiğin yüz, kendi yüzündür?
Müminler, birbirlerinin aynasıdır. Şundan dolayı ki hepsi de peygamberden
doldular (feyz aldılar). Bundan dolayıdır ki, Cenab-ı Mustafa Aleyhisselam
ümmetiyle her zaman iftihar ederdi. Hakikatte ise kendiyle iftihar
ederdi. Bunu canıgönülden kabul et! (İnan) Hak Teala Hazretleri de enbiyasıyla
iftihar eder. Çünkü onlar da kendi deryasından kaynayan nehirlerdir.
3400 Şu halde deniz, nehirle iftihar ederse, kendiyle iftihar eder, başkasıyla değil.
Çünkü ırmak, suyunu o denizden alıyor, aynı sudur başka olamaz. Her ikisi
de ayrı varlıktır diyerek iki sayma! Görüntüden geç, manaya yönel! Ben bu
bahsi daha çok açıklarım, yâr gibi yabancı da anlasın diye. Fakat yazık ki el,
yârân gibi yola gelmiş değil.
3405 Yâr için de bu kadarı yeterlidir ki, onların canı daima aydınlatılmaktadır. Bir
testi, küpten dolarsa, suyu iki saymak doğru olmaz. Su iki değildir, kabı ikidir.
Eğer bunu anlamaz ve böyle söylemezsen gafilsin! Her kim manaya giderse,
mana olur.
Surete giden de suret olur. Ehl-i suret Huda’dan kopmuşlardır. Ehl-i mananın
ise Hakk’a bağları, bağlılıkları vardır.
3410 Çünkü Hak manadır. Renk ve koku dünyasındaki suretler ondan vücut bulmuştur.
O cihan, bağımlılığı mecburiyeti olmayan bahara benzer. Gözden
uzak ve gizli bir manadır. İlkbaharın rengini ve nakşını görmek mümkün de-
ğildir. Çünkü o, renksiz ve nakışsızdır. Ancak onun renk ve letafeti açıktan
açığa ağaçlarda, çiçeklerde, meyvelerde görünür. Dağlar, sahralar güllerle,
yaseminlerle dolar. Yeryüzünde ondan sayısız gülzarlar vücuda gelir.
Huda’yı da böylece -gerek iyi gerek kötü- sanatında seyret! Dünyada kendi- 3415
ni halkta ve halkın ahlâkında gösterir ki, sanatı aracılığıyla sanatkar tarafına
yönelsinler, sanatçıdan haberdar olsunlar diye. Konuyu olabildiğince açıklı-
yorum. Yoksa o anlam açıklamaya, anlatmaya sığmaz. Şu ümitle ki onu kavrayabilesin,
arada cisim engeli olmaksızın can tarafına gidesin.
Benim gibi, o boyutsuz cihana koşasın, görünenden geçesin (dünyadan 3420
alâkayı kesesin). Sınırı, sonu olmayan bir âleme yönelesin ki, orada Huda’dan
başka kimse yoktur. Bu çokluk meyvelerde, dallarda, yapraklardadır. İlkbaharın
ne adedi var, ne biçimi. Daima canıgönülden mana tarafına yol al ki
ruhlar gibi nakışsız, suretsiz gidesin! Ten ve suret kalmayınca cana mekan
olur, balık gibi canan deryasında yaşarsın!
Kendi kendine yüz sene ibadet etsen bir mürşidin olmazsa bu vuslat nasıl 3425
meydana gelebilir?
(SAYFA 137) Ey ruhu diri olan! Bir merdin eteğine sarıl ki, seni gizli hazineye eriş-
tirsin. Onun mertliği sana da sirayet etsin, onun tekliğinden (vahdet) senin
çiftliğin (kesretin) zail olsun. Sen, iki vücudun birleşmesinden meydana
gelmiş bir kubbe ol! Bir cihan ki, oraya ikilik sığmaz. Zıtlardan, benzerlerden,
adetlerden her şeyden geçer, onun gayretiyle ehade vasıl olursun!
Onun çabasıyla yaratılmışta meydana gelecek gelişimi, onsuz yüz bin sene- 3430
de bulamazsın! Onu görmek, Hakk’ı görmektir. Vasl-ı Huda’yı ondan iste!
Çünkü o, Hazret-i Hakk’ın seçkinlerindendir. Şüphesiz onun da Hak gibi
yetki gücü vardır. Eğer sana lütfen rehberlik ederse, seni o nura kavuşturur.
O merd-i has, Huda’nın nazarındadır. Günahkarlar onun şefaatiyle kurtulur.
Öyle mert nadir bulunur. Ara! Allah ondan başkasına yüzünü göstermez. 3435
Onu bulunca aynı o olursun! Feleklerde, melekler gibi ayaksız yürür gezersin.
Artık ne bulaşıcı hastalıkların sirayetinden korkar, ne de dinsizlerin dokunmalarıyla
dinsiz olursun. Mertlerin sohbetini tercih et ki, ticaret ordadır,
çünkü Huda senden hoşnut olur. Çünkü Hakk’ın istenilen bakışı ancak odur.
Gönlünde yer tut ki o zaferi bulasın.
O sayede sen de Hakk’ın seyrettiklerinden olursun, bu lütfa ona talebe ol- 3440
mak yoluyla erersin! Değil mi ki, onun düşüne dost oldun. Bil ki, ona da
yâr ve yakin oldun! Müminlerin ödülü ondan dolayı cennet oldu ki, Resul-ı
Kibriya’ya candan gönül bağladılar. Kafirler de dilenciliğe onun için hak kazandılar
ki o tatlı suya (Hazret-i Peygamber’e) düşmanlık ettiler. Onlara da
ab-ı hayat gelmişti fakat eşeklikleri yüzünden böyle mübarek bir sudan iç-
mediler.
Hayatı bırakarak ölüme koştular. O ab-ı hayatı müminler içti. 3445
156
Rebabnâme
MAKALE 54
Bu makalede şu hadis-i şerif beyan olunacaktır:
“El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi:
“Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar” şeklindedir.
Bir kimse bir hücreden bir saraya geçerse veya bir köylü şehre göçerse buna
ölüm denir mi? Zindanda mahpus iki şahsı düşünün! Birini çıkarırlar, rütbe
ve makam verirler. Bu onun için hayatın ta kendisi olur. Diğerini çıkarırlar,
idâm etmek, asmak, çarmıha çekmek için. İşte bu, ölümdür. Çünkü dünya
müminlerin zindanı, kafirlerin cennetidir, buyrulmuştur.
Kafiri zindandan azap etmek için çıkarırlar. Bundan dolayı zindan ona
cennet olur. Mümine de rütbe ve makam vererek yükseltmek üzere çıkardıkları
için zindan ona gerçekten zindan olmuş olur.
(SAYFA 138) Resul-ı Zişan Efendimiz: “Müminler ölmezler.” diye bunun için buyurmuştur.
Çünkü ab-ı hayat içenler ebediyyen ölmezler. Müminin ölmesi
bir evden bir eve taşınmasıdır ki, orada Hak’tan bir çok lütuflara erişir. Orada
sürekli mutluluk içinde bulunur, her an değer ve şerefe kavuşur.
3450 O ev ki, nurla doludur. Oranın mamurluğu daimidir, harap olmaz. Eğer seni
oraya naklederlerse, ömrüne son olmaz, ebedi hayata kavuşursun. Bu geçi-
şe ölüm diyenler ahmaktır. Aklı olan takdir eder ki, asıl hayat bu hayattır. Bu
yokluk diyarından, bela (musibet, keder) diyarına geçmek ölümdür. Eğer ki,
bir hayırsızı hapisten çıkarıp öldürmeye, asmaya götürüyorlar.
3455 İşte ona ölüm deyiniz ki, ölümden beterdir. Belki ölüm ona nispetle şekerdir.
O heybeti (cehennemi) görünce ölümü arar, canıgönülden ölüm tarafına ko-
şar. Hayatı sıkıntı ve çile içinde geçer, Allah’tan ölümü yalvararak ister. Çünkü
o, her nefeste bin kere ölür. Oradaki şiddet ve dehşete bugün burada vakıf
olsalar Huda’dan dileyerek ve yalvararak kendi kendini öldürür ve her
nefes candan yalvarır, inlerdi ki:
3460 “Ya Rabbi! Beni bu belaya düşürme!” “Ve kına azabennar”57 duasını bir an
dilinden bırakmazdı. Ama başka bir mahkum ki, onu hapishaneden öldürmek
için değil, rütbe ve yetki vererek padişaha yardımcı olmak üzere çıkarırlar.
Tâ ki hadsiz hesapsız mülke, kedersiz safaya nail olsun. İşte bu, hayattır.
Hem nasıl hayat, ebediyyete yakın bir hayat. Başka yaşayışlar buna benzemez.
Onlar bekasızdır, birkaç gün dünyada bulunmaktan ibarettir.
3465 Bu hayat güneştir, dünya hayatı buna nispetle bir mum ışığı bile değil. Onun
yanında bir oyuncak gibidir. Anka’nın yanında sivrisinek nedir? Denizin
yanında bir testi suyun ne değeri var? Dünya adamlarıyla sohbet etmekle
şeyh-i kamilin sohbeti arasındaki fark da böyledir. Şeyhin dergahında makbul
olursan ki, o Hakk’ın has kullarındandır, ondan alacağın hediyeler sebebiyle
işlerin uğurlu olur, halin de sözün de başkalaşır.
57 Bakara suresi 2/201 Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından
koru” diyenler de vardır.
Bu örnek durumlardan biri müminler içindir ki, onlar sonunda cennete gi- 3470
derler. Diğeri de kafirler içindir ki, cehennemde sonsuz kalırlar. Eğer o nimet
dağıtanın yanında kabul görürsen, bu iki halin de üstüne çıkarsın. Küfür ile
iman, kapında (emre amade) kapıcılar gibi olur. Sanki sen padişahsın onlar
da kulların. O özel odada hasretle oturursun ki, yüz cennet onun bir yapra-
ğı kadar olamaz.
Belki cennet nimetleri de onun hediyelerindendir. Dertlerin devası orada ha- 3475
zırdır. Her iki âlemin de hayatı onun nurundandır. Çünkü o nur olmazsa iki
âlem de hiçe çıkar.
(SAYFA 139) İnsanlıkta asıl olan (temyiz) değerlendirebilme yeteneğidir. Her kimde
temyiz yeteneği varsa, insan odur. Cenab-ı Risaletmaab Efendimiz mü-
minler hakkında mümeyyiz “kenis” buyurdu. Temyize kudreti olan herkes
mümin olur. Çünkü o, dinin Hak olduğunu anlar.
Beşer için temyiz özelliği, gözden daha iyidir. Çünkü bu kudret ona hayır 3480
ve şerri anlatır. Öyle değil mi? Göz çocuklarda da var. Fakat baliğ insanlar
gibi iyiyi, kötüyü, alçağı, yükseği ayırt edemezler. Ona hepsi eşit görünür,
kurt ile çobanı da sürüden sayar. Çünkü onda dostu düşmandan ayırt edecek
temyiz kudreti yoktur.
Ona göre âlim, cahil birdir. Çünkü başında kendine rehberlik edecek aklı 3485
yok. Fakat ileride aklı erdiği zaman, o da iyiyi kötüyü fark etmeye başlar.
Ona da mertebeler açık görünür. Âlemde aziz kim, düşkün kim anlar. Gö-
zünde evvel bu görüş yoktu. Çünkü rehberlik edecek aklı esirdi. Artık o, lü-
tuf ile kahrı fark eder oldu. Fakat bu görüş aklındır, gözün değil.
Çünkü göz, aklın aletidir. Gizli şeyler ona göz vasıtasıyla bildiriliyor. Tem- 3490
yiz, akıldır fakat halk dilinde çeşitli adlarla anılıyor. Temyiz, göze yakın
olunca küfür yolu da, isyan yolu da açık olarak görünür. Baliğ insanın gö-
zünde temyiz nuru vardır. Devi, huriyi ayırt eder. Evliyaullahın gözleri ilahi
nurla herşeyi ayırt eder.
Velilerin gözü Hakk’ın aletidir (vasıtasıdır). Onun nurundan sırlar kendini 3495
gösterir. O bakış Hakk’ındır, veliden ortaya çıkıyor. Velinin gözüne aletten
başka bir şey deme. Çünkü hayır ve şerrin uygulayıcısı değildir. Akıllı olan,
alete değer vermez (kıymet vermez). İyi, kötü her şeyi eyleyenden bilir. Alete
bakan cahildir. İnsanların en hayırlısı (hayrü’l-beşer) olan Cenab-ı Peygamber,
mümin hakkında “yenteziru binurillahi-Allah’ın nuruyla görürler.-” buyurmuştur.
Kesinlikle bilindi ki, müminler yerde, gökte daima Allah’ın nuruyla bakarlar. 3500
Bunda şek, şüphe yok. Gökten kastım, göklerin halkı (ehl-i asman), yerden
kastım, yer halkı (ehl-i zemindir). Kuran-ı Kerim’de “Ve es’ele’l-karyete”58
58 Yusuf suresi 12/82 “Bulunduğumuz kent halkına ve aralarında olduğumuz kervana da sor. Şüphesiz biz
doğru söyleyenleriz.”
157
Sultan Veled
MAKALE 54
Bu makalede şu hadis-i şerif beyan olunacaktır:
“El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi:
“Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar” şeklindedir.
Bir kimse bir hücreden bir saraya geçerse veya bir köylü şehre göçerse buna
ölüm denir mi? Zindanda mahpus iki şahsı düşünün! Birini çıkarırlar, rütbe
ve makam verirler. Bu onun için hayatın ta kendisi olur. Diğerini çıkarırlar,
idâm etmek, asmak, çarmıha çekmek için. İşte bu, ölümdür. Çünkü dünya
müminlerin zindanı, kafirlerin cennetidir, buyrulmuştur.
Kafiri zindandan azap etmek için çıkarırlar. Bundan dolayı zindan ona
cennet olur. Mümine de rütbe ve makam vererek yükseltmek üzere çıkardıkları
için zindan ona gerçekten zindan olmuş olur.
(SAYFA 138) Resul-ı Zişan Efendimiz: “Müminler ölmezler.” diye bunun için buyurmuştur.
Çünkü ab-ı hayat içenler ebediyyen ölmezler. Müminin ölmesi
bir evden bir eve taşınmasıdır ki, orada Hak’tan bir çok lütuflara erişir. Orada
sürekli mutluluk içinde bulunur, her an değer ve şerefe kavuşur.
3450 O ev ki, nurla doludur. Oranın mamurluğu daimidir, harap olmaz. Eğer seni
oraya naklederlerse, ömrüne son olmaz, ebedi hayata kavuşursun. Bu geçi-
şe ölüm diyenler ahmaktır. Aklı olan takdir eder ki, asıl hayat bu hayattır. Bu
yokluk diyarından, bela (musibet, keder) diyarına geçmek ölümdür. Eğer ki,
bir hayırsızı hapisten çıkarıp öldürmeye, asmaya götürüyorlar.
3455 İşte ona ölüm deyiniz ki, ölümden beterdir. Belki ölüm ona nispetle şekerdir.
O heybeti (cehennemi) görünce ölümü arar, canıgönülden ölüm tarafına ko-
şar. Hayatı sıkıntı ve çile içinde geçer, Allah’tan ölümü yalvararak ister. Çünkü
o, her nefeste bin kere ölür. Oradaki şiddet ve dehşete bugün burada vakıf
olsalar Huda’dan dileyerek ve yalvararak kendi kendini öldürür ve her
nefes candan yalvarır, inlerdi ki:
3460 “Ya Rabbi! Beni bu belaya düşürme!” “Ve kına azabennar”57 duasını bir an
dilinden bırakmazdı. Ama başka bir mahkum ki, onu hapishaneden öldürmek
için değil, rütbe ve yetki vererek padişaha yardımcı olmak üzere çıkarırlar.
Tâ ki hadsiz hesapsız mülke, kedersiz safaya nail olsun. İşte bu, hayattır.
Hem nasıl hayat, ebediyyete yakın bir hayat. Başka yaşayışlar buna benzemez.
Onlar bekasızdır, birkaç gün dünyada bulunmaktan ibarettir.
3465 Bu hayat güneştir, dünya hayatı buna nispetle bir mum ışığı bile değil. Onun
yanında bir oyuncak gibidir. Anka’nın yanında sivrisinek nedir? Denizin
yanında bir testi suyun ne değeri var? Dünya adamlarıyla sohbet etmekle
şeyh-i kamilin sohbeti arasındaki fark da böyledir. Şeyhin dergahında makbul
olursan ki, o Hakk’ın has kullarındandır, ondan alacağın hediyeler sebebiyle
işlerin uğurlu olur, halin de sözün de başkalaşır.
57 Bakara suresi 2/201 Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından
koru” diyenler de vardır.
Bu örnek durumlardan biri müminler içindir ki, onlar sonunda cennete gi- 3470
derler. Diğeri de kafirler içindir ki, cehennemde sonsuz kalırlar. Eğer o nimet
dağıtanın yanında kabul görürsen, bu iki halin de üstüne çıkarsın. Küfür ile
iman, kapında (emre amade) kapıcılar gibi olur. Sanki sen padişahsın onlar
da kulların. O özel odada hasretle oturursun ki, yüz cennet onun bir yapra-
ğı kadar olamaz.
Belki cennet nimetleri de onun hediyelerindendir. Dertlerin devası orada ha- 3475
zırdır. Her iki âlemin de hayatı onun nurundandır. Çünkü o nur olmazsa iki
âlem de hiçe çıkar.
(SAYFA 139) İnsanlıkta asıl olan (temyiz) değerlendirebilme yeteneğidir. Her kimde
temyiz yeteneği varsa, insan odur. Cenab-ı Risaletmaab Efendimiz mü-
minler hakkında mümeyyiz “kenis” buyurdu. Temyize kudreti olan herkes
mümin olur. Çünkü o, dinin Hak olduğunu anlar.
Beşer için temyiz özelliği, gözden daha iyidir. Çünkü bu kudret ona hayır 3480
ve şerri anlatır. Öyle değil mi? Göz çocuklarda da var. Fakat baliğ insanlar
gibi iyiyi, kötüyü, alçağı, yükseği ayırt edemezler. Ona hepsi eşit görünür,
kurt ile çobanı da sürüden sayar. Çünkü onda dostu düşmandan ayırt edecek
temyiz kudreti yoktur.
Ona göre âlim, cahil birdir. Çünkü başında kendine rehberlik edecek aklı 3485
yok. Fakat ileride aklı erdiği zaman, o da iyiyi kötüyü fark etmeye başlar.
Ona da mertebeler açık görünür. Âlemde aziz kim, düşkün kim anlar. Gö-
zünde evvel bu görüş yoktu. Çünkü rehberlik edecek aklı esirdi. Artık o, lü-
tuf ile kahrı fark eder oldu. Fakat bu görüş aklındır, gözün değil.
Çünkü göz, aklın aletidir. Gizli şeyler ona göz vasıtasıyla bildiriliyor. Tem- 3490
yiz, akıldır fakat halk dilinde çeşitli adlarla anılıyor. Temyiz, göze yakın
olunca küfür yolu da, isyan yolu da açık olarak görünür. Baliğ insanın gö-
zünde temyiz nuru vardır. Devi, huriyi ayırt eder. Evliyaullahın gözleri ilahi
nurla herşeyi ayırt eder.
Velilerin gözü Hakk’ın aletidir (vasıtasıdır). Onun nurundan sırlar kendini 3495
gösterir. O bakış Hakk’ındır, veliden ortaya çıkıyor. Velinin gözüne aletten
başka bir şey deme. Çünkü hayır ve şerrin uygulayıcısı değildir. Akıllı olan,
alete değer vermez (kıymet vermez). İyi, kötü her şeyi eyleyenden bilir. Alete
bakan cahildir. İnsanların en hayırlısı (hayrü’l-beşer) olan Cenab-ı Peygamber,
mümin hakkında “yenteziru binurillahi-Allah’ın nuruyla görürler.-” buyurmuştur.
Kesinlikle bilindi ki, müminler yerde, gökte daima Allah’ın nuruyla bakarlar. 3500
Bunda şek, şüphe yok. Gökten kastım, göklerin halkı (ehl-i asman), yerden
kastım, yer halkı (ehl-i zemindir). Kuran-ı Kerim’de “Ve es’ele’l-karyete”58
58 Yusuf suresi 12/82 “Bulunduğumuz kent halkına ve aralarında olduğumuz kervana da sor. Şüphesiz biz
doğru söyleyenleriz.”
158
Rebabnâme
buyurulmadı mı? Ondan ilahi murat ehl-i karye idi. Ey salik, bunun sonu
gelmez. Gözün değerlendirme yeteneğindeki sırrı iyi dinle! İnsan için ölçüp
biçebilmeden daha kıymetli bir şey yoktur. Onun bir an yokluğu insanı hayvan
eder.
3505 Çünkü ayırt edip değerlendiremeyenin aklı olmaz. Fena görüş eşek gibi her
açıdan hayırsızdır. Değerlendirebilen gözdür ki, insan yolunu onunla tayin
eder, dünya ve içindekilerden onun yardımıyla geçer. Küfür ve karanlık perdelerini
onunla yırtar, sonunda iman nurundan onunla kâr elde edilir. Temyizsiz
bir insan canlı bir kördür. Ondan meydana gelen şeyler hep şeytani
olur.
(SAYFA 140) O, Hak cihanından mahrum olur. Şuraya buraya boşu boşuna baş vurarak
bocalar durur.
3510 O nurdan, o lütuftan habersiz olarak cennetin köşkleri ile hurileri arasında
şaşkın şaşkın gezer. O Hak cihanının her tarafı meyveli, meyvesiz ağaçlarla
dolu, her yerde baş ağrısı vermeyen şaraplardan hazırlanmış meclisler, hadsiz
hesapsız cana yakın güzeller bağlarda, bahçelerde gülüp oynarlar. Şarap,
süt, bal ırmakları, her tarafa akan leziz sular, kurulmuş sofralarda daimi yemeler,
içmeler, hastalıksız ebedi sıhhatler.
3515 O güzelliklerin ayrıntılı anlatımı senin idrakine sığmaz, ben de Rabb’imin
bağışlarından bu dudaktan başka bir dudak istemedim. Bu ümitle ki, herkese
bu esrarı açıktan açığa o dudaktan söyleyebileyim. İşte, o inatçılar, böyle
eşsiz bir cennetten kör ve nasipsiz kalmıştır. Daima o didardan mahrum olarak
dünyada hayvan gibi gezer. Hayvan da böyle değil midir? Dünyada, sayısız
insanlar vardır.
3520 Kadın, erkek sayısız güzeller, yüzbinlerce zekiler, ahmaklar vardır. Her taraf
bahçeler, bağlar, köşkler, sahralar, meydanlarla doludur. Onun, bunların
hiçbirinden haberi yok. Yalnız nazarında birbirinden farklı görünür o kadar.
Havastan (seçkinden), avamdan (sıradan halk) habersiz, tane toplayan
kuşun tuzaktan habersiz olduğu gibi, o kimse ki, gözsüzdür, onu ölü say, bu
kadar sıcaklık içinde buz gibi donmuş bil.
3525 Öküzün gümüş tenli sevgililerden ne haberi olur, padişahla köleyi nasıl ayırt
eder? Değil mi ki, gözünde temyiz kudreti yoktur. Ona göre hayır, şer eşittir.
İsterse dünya baştan başa güzellerle dolsun, o bunlardan birşey anlamaz,
ancak samanlığı bilir. Temyizsiz (değerlendiremeyen) adamı da böyle bil!
İyiden, kötüden, küfürden, dinden haberi yok. Her ikisinden de dem vurur
(bahseder), fakat anlamaz. Sırtında şeker yüklü eşek gibi ki,
3530 şeker yükünü arpa aşkıyla çeker. Onun kötü canı samanlığa rehin olmuş-
tur. Bu dünyada o âlimler de böyledir ki, Hakk’ın ilmini beyan ederler. Fakat,
ilim yükünü ekmek için çekerler. İlmin kıymetinden, güzelliğinden habersizdirler.
İlim, sonsuzluk nimetidir. Bu hayvanlar, bu tükenmez sofra ba-
şında aç kalmışlardır. Çünkü ilmi Hak için öğrenmemişler, onun güzelliğine
karşı gözlerini kapamışlardır.
Gözleri ancak ve daima dünya tarafına dikilmiştir. Kokmuş nefesten güzel 3535
koku gelir mi? Sözlerinde duyulan ancak dünya kokusudur. Çünkü Cenab-ı
Hak dünyayı onlara eş etmiştir. Amelleri bu dünya için olunca, aşağı derecelere
düşecekleri ortadadır. O ilimler dıştan ilimdir, fakat hakikatte hastalıktır.
Bu nedenle, temelleri sıkıntı ve keder, çünkü ilimleri Hak’tan kaynaklanmamıştır.
Ondan dolayı söylemekten çabuk usanırlar.
Emeğinin mükafatını görmeyen işçi doğal olarak işinden usanır, tembelliğe 3540
başlar.
(SAYFA 141) O kimsenin ki amellerinin amacı sevap değil, dünyadır. Onu elde edemediği
gün hali haraptır. O kimse ki, ilmi satmak için almıştır (öğrenmiştir),
müşteri bulamazsa o ilim, sümük olur. Çünkü ilimden umduğu eline geçmedi.
O güzel ilimler, yanında kıymetsiz kaldı. Başında ezeli aklı olan kimse,
ilmi kendi için alır, satmak için değil.
O maksatla değil mi ki onu satsın da, bedeliyle hane ve köşk yapsın. Hak 3545
âleminin bağı, tarlası, bostanı, merası, malı, mülkü her şeyi ilmîdir. Balık gibi
ki, suda yaşar, yiyeceği, giyeceği hep sudandır. Sudan başka ona ne verseniz
zehir olur, lütuf da olsa kahır sayar. İşte merd-i Huda böyle olan âlimdir onu
bırakma, eteğine sıkı sarıl!
Onun ilmi canlara can katar, onu kabul et ki diri gönüllü olasın. Ayağı altın- 3550
da öl! Öldüğün vakit ondan baki hayat alırsın, kanatsız olarak semada uçarsın.
Onun bahşettiği can ebedidir, geriye kalanını heva bil! O, zamanının aynasıdır.
Cismi onun maneviyatıyla dolmuştur. Onu görmek, Huda’yı görmektir.
Çünkü o, Huda nuruyla dolmuştur.
Huda deryaya, onun cismi de bir küpe benzetilebilir ki, bu küp o deryadan 3555
dolmuştur. Küpün yolu deryaya doğru gittiği takdirde deryanın dalgaları
elbette küpe çarpacaktır. Onunla derya arasında engel yoktur, her durumda
onu da deryanın kendisi bil. Çünkü o küpte olan su, o deryanın suyudur.
Bunları ayrı görmek doğru olmaz. Her kimin temyizi varsa anlar, suret
âlimlerini gönlünden çıkarır.
Böyle âlim onun sevgilisi olur, alışverişini onun dükkanından yapar. Onun 3560
haramı, yanında helal olur, kendine ondan sualsiz yüz cevap gelir. Üzüm şarabı
onun eliyle mübah olur. Gerçi o, şeriattan uzaklaşmış görünse de onun
eğriliği doğru olur, eksikliğinden yüz artıklık meydana gelir. Orada fail
Hak’tır, onun cismi değil, ismini bırak da isimlendirene bak!
Temyizin olunca, doğruyu alırsın, eksiği fazlayı bir görmezsin. Çirkini güze- 3565
li bir tutmaz, dostla düşmana bir hitap etmezsin. Temyizi olan, yükseklere çı-
kar, temyizsiz olan kör olur. Anasından gözsüz olarak doğan kimsenin görmesine
imkan var mı? Cahil adam âlim olur mu? Kör için yolda her adımda
düşme tehlikesi mevcuttur. O arslanı nasıl avlayabilir?
Ayırt edip değerlendirmeye gücü yetmeyen kimse, birçok nimetlerden mah- 3570
rumdur, çünkü varlığı gözsüzdür. Evinin kapısı kapalıdır. Ceset, bir evdir ki
kapısı gözdür. Kapı kapalı olunca girmek mümkün olmaz. Fakat gözlü olan,
159
Sultan Veled
buyurulmadı mı? Ondan ilahi murat ehl-i karye idi. Ey salik, bunun sonu
gelmez. Gözün değerlendirme yeteneğindeki sırrı iyi dinle! İnsan için ölçüp
biçebilmeden daha kıymetli bir şey yoktur. Onun bir an yokluğu insanı hayvan
eder.
3505 Çünkü ayırt edip değerlendiremeyenin aklı olmaz. Fena görüş eşek gibi her
açıdan hayırsızdır. Değerlendirebilen gözdür ki, insan yolunu onunla tayin
eder, dünya ve içindekilerden onun yardımıyla geçer. Küfür ve karanlık perdelerini
onunla yırtar, sonunda iman nurundan onunla kâr elde edilir. Temyizsiz
bir insan canlı bir kördür. Ondan meydana gelen şeyler hep şeytani
olur.
(SAYFA 140) O, Hak cihanından mahrum olur. Şuraya buraya boşu boşuna baş vurarak
bocalar durur.
3510 O nurdan, o lütuftan habersiz olarak cennetin köşkleri ile hurileri arasında
şaşkın şaşkın gezer. O Hak cihanının her tarafı meyveli, meyvesiz ağaçlarla
dolu, her yerde baş ağrısı vermeyen şaraplardan hazırlanmış meclisler, hadsiz
hesapsız cana yakın güzeller bağlarda, bahçelerde gülüp oynarlar. Şarap,
süt, bal ırmakları, her tarafa akan leziz sular, kurulmuş sofralarda daimi yemeler,
içmeler, hastalıksız ebedi sıhhatler.
3515 O güzelliklerin ayrıntılı anlatımı senin idrakine sığmaz, ben de Rabb’imin
bağışlarından bu dudaktan başka bir dudak istemedim. Bu ümitle ki, herkese
bu esrarı açıktan açığa o dudaktan söyleyebileyim. İşte, o inatçılar, böyle
eşsiz bir cennetten kör ve nasipsiz kalmıştır. Daima o didardan mahrum olarak
dünyada hayvan gibi gezer. Hayvan da böyle değil midir? Dünyada, sayısız
insanlar vardır.
3520 Kadın, erkek sayısız güzeller, yüzbinlerce zekiler, ahmaklar vardır. Her taraf
bahçeler, bağlar, köşkler, sahralar, meydanlarla doludur. Onun, bunların
hiçbirinden haberi yok. Yalnız nazarında birbirinden farklı görünür o kadar.
Havastan (seçkinden), avamdan (sıradan halk) habersiz, tane toplayan
kuşun tuzaktan habersiz olduğu gibi, o kimse ki, gözsüzdür, onu ölü say, bu
kadar sıcaklık içinde buz gibi donmuş bil.
3525 Öküzün gümüş tenli sevgililerden ne haberi olur, padişahla köleyi nasıl ayırt
eder? Değil mi ki, gözünde temyiz kudreti yoktur. Ona göre hayır, şer eşittir.
İsterse dünya baştan başa güzellerle dolsun, o bunlardan birşey anlamaz,
ancak samanlığı bilir. Temyizsiz (değerlendiremeyen) adamı da böyle bil!
İyiden, kötüden, küfürden, dinden haberi yok. Her ikisinden de dem vurur
(bahseder), fakat anlamaz. Sırtında şeker yüklü eşek gibi ki,
3530 şeker yükünü arpa aşkıyla çeker. Onun kötü canı samanlığa rehin olmuş-
tur. Bu dünyada o âlimler de böyledir ki, Hakk’ın ilmini beyan ederler. Fakat,
ilim yükünü ekmek için çekerler. İlmin kıymetinden, güzelliğinden habersizdirler.
İlim, sonsuzluk nimetidir. Bu hayvanlar, bu tükenmez sofra ba-
şında aç kalmışlardır. Çünkü ilmi Hak için öğrenmemişler, onun güzelliğine
karşı gözlerini kapamışlardır.
Gözleri ancak ve daima dünya tarafına dikilmiştir. Kokmuş nefesten güzel 3535
koku gelir mi? Sözlerinde duyulan ancak dünya kokusudur. Çünkü Cenab-ı
Hak dünyayı onlara eş etmiştir. Amelleri bu dünya için olunca, aşağı derecelere
düşecekleri ortadadır. O ilimler dıştan ilimdir, fakat hakikatte hastalıktır.
Bu nedenle, temelleri sıkıntı ve keder, çünkü ilimleri Hak’tan kaynaklanmamıştır.
Ondan dolayı söylemekten çabuk usanırlar.
Emeğinin mükafatını görmeyen işçi doğal olarak işinden usanır, tembelliğe 3540
başlar.
(SAYFA 141) O kimsenin ki amellerinin amacı sevap değil, dünyadır. Onu elde edemediği
gün hali haraptır. O kimse ki, ilmi satmak için almıştır (öğrenmiştir),
müşteri bulamazsa o ilim, sümük olur. Çünkü ilimden umduğu eline geçmedi.
O güzel ilimler, yanında kıymetsiz kaldı. Başında ezeli aklı olan kimse,
ilmi kendi için alır, satmak için değil.
O maksatla değil mi ki onu satsın da, bedeliyle hane ve köşk yapsın. Hak 3545
âleminin bağı, tarlası, bostanı, merası, malı, mülkü her şeyi ilmîdir. Balık gibi
ki, suda yaşar, yiyeceği, giyeceği hep sudandır. Sudan başka ona ne verseniz
zehir olur, lütuf da olsa kahır sayar. İşte merd-i Huda böyle olan âlimdir onu
bırakma, eteğine sıkı sarıl!
Onun ilmi canlara can katar, onu kabul et ki diri gönüllü olasın. Ayağı altın- 3550
da öl! Öldüğün vakit ondan baki hayat alırsın, kanatsız olarak semada uçarsın.
Onun bahşettiği can ebedidir, geriye kalanını heva bil! O, zamanının aynasıdır.
Cismi onun maneviyatıyla dolmuştur. Onu görmek, Huda’yı görmektir.
Çünkü o, Huda nuruyla dolmuştur.
Huda deryaya, onun cismi de bir küpe benzetilebilir ki, bu küp o deryadan 3555
dolmuştur. Küpün yolu deryaya doğru gittiği takdirde deryanın dalgaları
elbette küpe çarpacaktır. Onunla derya arasında engel yoktur, her durumda
onu da deryanın kendisi bil. Çünkü o küpte olan su, o deryanın suyudur.
Bunları ayrı görmek doğru olmaz. Her kimin temyizi varsa anlar, suret
âlimlerini gönlünden çıkarır.
Böyle âlim onun sevgilisi olur, alışverişini onun dükkanından yapar. Onun 3560
haramı, yanında helal olur, kendine ondan sualsiz yüz cevap gelir. Üzüm şarabı
onun eliyle mübah olur. Gerçi o, şeriattan uzaklaşmış görünse de onun
eğriliği doğru olur, eksikliğinden yüz artıklık meydana gelir. Orada fail
Hak’tır, onun cismi değil, ismini bırak da isimlendirene bak!
Temyizin olunca, doğruyu alırsın, eksiği fazlayı bir görmezsin. Çirkini güze- 3565
li bir tutmaz, dostla düşmana bir hitap etmezsin. Temyizi olan, yükseklere çı-
kar, temyizsiz olan kör olur. Anasından gözsüz olarak doğan kimsenin görmesine
imkan var mı? Cahil adam âlim olur mu? Kör için yolda her adımda
düşme tehlikesi mevcuttur. O arslanı nasıl avlayabilir?
Ayırt edip değerlendirmeye gücü yetmeyen kimse, birçok nimetlerden mah- 3570
rumdur, çünkü varlığı gözsüzdür. Evinin kapısı kapalıdır. Ceset, bir evdir ki
kapısı gözdür. Kapı kapalı olunca girmek mümkün olmaz. Fakat gözlü olan,
160
Rebabnâme
yolda dosdoğru gider. O, gözlerinden daima faydalanır.
(SAYFA 142) O yolda adım başında ona menzil vardır. Gül balını diken zehri görmeden
elde edebilir. Ebedi cennete ayak basar, nihayetsiz bağlarda, bahçelerde
güzel güzel gezer.
3575 O çimende gülşen içinde gülşen, her yerinde safa içinde safa bulur. O yolda
hastalık yoktur, daimi dinlenme vardır. Her ne kadar yol adı veriliyorsa da,
canın hoşlanacağı ve gönlün dinleneceği menzildir. Haydi! İsimden geç de
cana bak! Altın istiyorsan madenin içine bak. O ki, düşünü örtüsüz (vasıtasız)
görüyor, artık kabuğa itibar etmez.
3580 Karşına iki yüz türlü neşe verecek şeyler çıksa ondan dönmez, çünkü haberdardır.
Bir kimse ekmeği yüz şekle koysa, akıllı ona ekmekten başka bir şey
demez.
MAKALE 55
Bu makalede şu beyan olunacaktır:
Enbiya, evliya cümlesi bir nurdandır. Zira onlar aletlerdir, onları kullanan
Cenab-ı Hak’tır. Her kim bunların arasında ikilik gözetirse, kesin olarak
bilmelidir ki o kimsenin onlardan haberi yoktur. Nitekim ekmeği bilmeyen,
onu yalnız bir şekliyle tanıyan kimse, ekmeği başka şekillerde görse inkar
eder, bu, ekmek değildir der. Anlaşılır ki ekmeği bilmek, tanımak hususunda
mukallittir.
Enbiya ve evliya da türlü türlü görüntülerde bulunurlar ve çeşitli dillerle
konuşurlar. Kimi Arap, kimi Süryani, habersiz ve taklitçi olanlar araya ikilik
koydular (her birini ayrı bir şahıs zannettiler). Kesin bilgi sahibi olanlar ise
hepsini bir görerek hiçbirini diğerinin üstüne çıkarmadılar. Çünkü Kuran-ı
Kerim’de “lâ nuferriku beyne ehadin min”59 buyrulmuştur. Meali şerifi: “Enbiyadan
hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz.” demektir.
Hakikatte ise enbiya ile evliya arasında fark yoktur. Bir şahsın rütbesi kemale
erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle
her şeyde Huda’dan başka birşey göremez. Nitekim Bayezit Hazretleri buyurmuşlardır:
“Ma raeytu şey’en illa raeytullahi fih” Meali: “Her gördüğüm
şeyde Allah’ı gördüm.” demektir. Anlaşıldı ki, onlar Hakk’ın aletleridir.
Bundan dolayı, onlar şeriate ve dine dair ne yaparlarsa onu bilmek (kabul
etmek) lazımdır. Her ne kadar görünürde şeraitin aksineymiş gibi görünürse
de her gelen peygamber evvelki kurallara aykırı yeni bir şeriat koydu. Peygamber
Hak olunca onun kavli ve fiili onun şeraiti oldu.
Peygamberlerin sayısı yüz binleri bulmaktadır ve hepsini böyle (aynı kuvvet
ve mertebede) bilmek lazımdır.
Ekmek hakkında etraflı bilgisi olmayan kimse onu bildiği şekilden başka şekilde
görünce şüphe ve tereddüt içinde kalır. Hak’la yakınlığı olan Hak erleri
o deryanın daimi övücüleridir. Gel, sen de dal! Onlara hiçbir karışık, şaşırtıcı
şey perde olmaz, onları hiçbir soğuk donduramaz. (Onlar için şüphe ve
tereddüdü gerektirecek bir hal olamaz).
Bu binlerce nakış ve görüntü, onları dalalete düşürmedi, düşüremez. İki ci- 3585
handa, (SAYFA 143) yerde, gökte bu kadar karmakarışık şaşırtıcı şeylerde o fırka,
yine Hakk’ın yüzünden başka bir şey görmezler. Çünkü hepsi de yollarını iyi
bilirler. Bütün eşyada yalnız onu görürler. Ona senden gayrı mevcut yoktur
derler. Ey Rabbim! Yerde, gökte ve yer - gök arasında ne varsa bütün senden
ibarettir. Senden kimi ziyan görür, kimi ebedi hayata kavuşur.
59 Bakara suresi 2/285-286 Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler).
Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden
hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden ba-
ğışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kı-
lar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz!
Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır
yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen
bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”
161
Sultan Veled
yolda dosdoğru gider. O, gözlerinden daima faydalanır.
(SAYFA 142) O yolda adım başında ona menzil vardır. Gül balını diken zehri görmeden
elde edebilir. Ebedi cennete ayak basar, nihayetsiz bağlarda, bahçelerde
güzel güzel gezer.
3575 O çimende gülşen içinde gülşen, her yerinde safa içinde safa bulur. O yolda
hastalık yoktur, daimi dinlenme vardır. Her ne kadar yol adı veriliyorsa da,
canın hoşlanacağı ve gönlün dinleneceği menzildir. Haydi! İsimden geç de
cana bak! Altın istiyorsan madenin içine bak. O ki, düşünü örtüsüz (vasıtasız)
görüyor, artık kabuğa itibar etmez.
3580 Karşına iki yüz türlü neşe verecek şeyler çıksa ondan dönmez, çünkü haberdardır.
Bir kimse ekmeği yüz şekle koysa, akıllı ona ekmekten başka bir şey
demez.
MAKALE 55
Bu makalede şu beyan olunacaktır:
Enbiya, evliya cümlesi bir nurdandır. Zira onlar aletlerdir, onları kullanan
Cenab-ı Hak’tır. Her kim bunların arasında ikilik gözetirse, kesin olarak
bilmelidir ki o kimsenin onlardan haberi yoktur. Nitekim ekmeği bilmeyen,
onu yalnız bir şekliyle tanıyan kimse, ekmeği başka şekillerde görse inkar
eder, bu, ekmek değildir der. Anlaşılır ki ekmeği bilmek, tanımak hususunda
mukallittir.
Enbiya ve evliya da türlü türlü görüntülerde bulunurlar ve çeşitli dillerle
konuşurlar. Kimi Arap, kimi Süryani, habersiz ve taklitçi olanlar araya ikilik
koydular (her birini ayrı bir şahıs zannettiler). Kesin bilgi sahibi olanlar ise
hepsini bir görerek hiçbirini diğerinin üstüne çıkarmadılar. Çünkü Kuran-ı
Kerim’de “lâ nuferriku beyne ehadin min”59 buyrulmuştur. Meali şerifi: “Enbiyadan
hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz.” demektir.
Hakikatte ise enbiya ile evliya arasında fark yoktur. Bir şahsın rütbesi kemale
erişince yerde, gökte, küfürde, dinde, insanda, cinde, dağda, taşta özetle
her şeyde Huda’dan başka birşey göremez. Nitekim Bayezit Hazretleri buyurmuşlardır:
“Ma raeytu şey’en illa raeytullahi fih” Meali: “Her gördüğüm
şeyde Allah’ı gördüm.” demektir. Anlaşıldı ki, onlar Hakk’ın aletleridir.
Bundan dolayı, onlar şeriate ve dine dair ne yaparlarsa onu bilmek (kabul
etmek) lazımdır. Her ne kadar görünürde şeraitin aksineymiş gibi görünürse
de her gelen peygamber evvelki kurallara aykırı yeni bir şeriat koydu. Peygamber
Hak olunca onun kavli ve fiili onun şeraiti oldu.
Peygamberlerin sayısı yüz binleri bulmaktadır ve hepsini böyle (aynı kuvvet
ve mertebede) bilmek lazımdır.
Ekmek hakkında etraflı bilgisi olmayan kimse onu bildiği şekilden başka şekilde
görünce şüphe ve tereddüt içinde kalır. Hak’la yakınlığı olan Hak erleri
o deryanın daimi övücüleridir. Gel, sen de dal! Onlara hiçbir karışık, şaşırtıcı
şey perde olmaz, onları hiçbir soğuk donduramaz. (Onlar için şüphe ve
tereddüdü gerektirecek bir hal olamaz).
Bu binlerce nakış ve görüntü, onları dalalete düşürmedi, düşüremez. İki ci- 3585
handa, (SAYFA 143) yerde, gökte bu kadar karmakarışık şaşırtıcı şeylerde o fırka,
yine Hakk’ın yüzünden başka bir şey görmezler. Çünkü hepsi de yollarını iyi
bilirler. Bütün eşyada yalnız onu görürler. Ona senden gayrı mevcut yoktur
derler. Ey Rabbim! Yerde, gökte ve yer - gök arasında ne varsa bütün senden
ibarettir. Senden kimi ziyan görür, kimi ebedi hayata kavuşur.
59 Bakara suresi 2/285-286 Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler).
Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden
hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden ba-
ğışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kı-
lar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz!
Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır
yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen
bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”
162
Rebabnâme
3590 Ey Rabbim! Yerlerin, göklerin bütün hayatı senin, görünür görünmez ne varsa
hep senin! İyide, kötüde (her şeyde) onu açıkça görürler, hiçbir engel onların
yolunu kesemez. Çünkü onlar Hakk’ı apaçık görmüşler, iki âleme onun
aşkını tercih etmişlerdir. Merdan-ı Huda arasında yolunu şaşırmış veya içine
Hak’tan başka şeyler dolmuş bir kimse yoktur.
Yolunu kaybetmiş veya ondan başkasına yönelmiş bir fert yoktur.
3595 Çünkü âşık odur, oraya koşarsın. Manayı bilen ikilik düşünmez. Ey oğul!
Bir kimse kendini nasıl kaybeder? Kuzu, anasını kaybediyor mu? Kuzu, koyun
sürüsünün içinde anasını tanıyor. Çünkü onun parçasıdır, onun karnından
çıkmış, vücudundan kopmuştur. Annesi nereye gitse o da peşinde. Evliyanın
da Hakk’a nispeti böyledir. Her birinin -muhabbetine göre- mertebesi
vardır.
3600 Mademki kuzu annesini tanıyor, dervişi kuzudan aşağı görme! Öyle yiğitten
züht ve takva arama! Onların Hak’tan umdukları yalnız kendisidir. Cennetten,
hurilerinden geçmişlerdir. Hakk’ın kendinden başka istekleri yoktur.
Hak’tan başkası -isterse cennet olsun- onlara göre cehennemdir. Evliya, şehzadeler
gibidir. Halk onlara tabi olmuştur. Onlar nihayetsiz deryadır, halk sı-
nırlı bir daire içinde hapistirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder