2 Haziran 2016 Perşembe

Rebabname Sultan Veled

Biri sorarsa ki: Bu nasıl olur? (Mesela) Tabaksız yemek olur mu? Kadehsiz 1305
şarap içilir mi? Çalgıcısız rebab kim dinlemiştir? Dişsiz, dudaksız bir şey yemek
imkansız; başsız, ayaksız yürümek hayaldir. Ona cevap olarak derdim
ki: “Hatalı görüyorsun (yanlış dinliyorsun). Ben manevi zevkten bahsediyorum,
dünya zevkinden değil. Bilesin ki bu biçim manada mümkündür. Manasız
suret sevimsizdir ve hoşa gitmez.” (SAYFA 56)
Öyle değil midir ki ruhtan ayrılan ceset murdar oluyor, hemen göz önünden 1310
kaldırılarak toprağa gömülüyor?
Bunu iyi bil ki suretin güzelliği kendinden değildir. Bundan dolayı manasız
suret istenen bir şey değildir. Öyleyse git de cana talip ol ki can olasın, canların
sofrasında rehber olasın. Canlar sofrasının yeri ve evi yoktur. Orada ne
66
Rebabnâme
köşk ne saray vardır. Ancak hayret vardır. Orası güzellik içinde güzelliktir,
sınırı olmayan lütuf deryasıdır. Şarabı kadehsiz, sarhoşluğu şarapsızdır.
1315 Oradaki hayat ölümsüzdür. Orada yüzlerce çeşit bitki yersiz, topraksız zevk
ve sefa bulur. Orada ömürlerin de başlangıcı, sonu yoktur. Cilve ve hareketleri
de nihayetsizdir. Her tarafında yüz türlü tarafsız çimenler, her çimeninde
yüzlerce suretsiz meclisler vardır. Bu cihan onun güneşinden bir zerre, iki
âlem o deryadan bir katredir.
Sel gibi o derya tarafına ak ki, onun dalgasısın! Gene ona meylet!
1320 Buranın gurbetinde ne vakte kadar kalacaksın? Vatanına dön ki, evvelki şeref
ve izzetini elde edesin. Peygamber Efendimiz “Vatan sevgisi imandan
doğar buyurmadı mı?” Bu sırrı benden duy! Eğer vatanına sadık vefakâr isen
tekrar iste!
Evvelki dostların hikayelerini anlat! O deryaya git (karış) ki evvel orada bulunuyordun.
Neden burada soluk, sönük duruyorsun?
Hakk’ın ilminden, kudretinden doğmamış mıydın? Tarafsızdan (Hak’tan)
ayrılarak taraflı tarafa düşmemiş miydin?
1325 Gene evvel bulunduğun yere git! Neden burada, bu külhanda is pas içindesin?
Orada bekâ ile vasıflanmışken neden burada yokluğa razı oldun? Hiç-
bir akıllı, iradesiyle zindana girer mi? Külhanda oturur mu? Yahut hayatı bı-
rakır da ölüme koşar mı? Öyle bir zevke bu soğuk ve sevimsiz hayatı tercih
eder mi? Halk, şaşı olduklarından ters görüyorlar da onun için bu viranede
oturuyorlar.
1330 Gözlerine bu harabe yapılı görünüyor ki harabeyi tercih ediyorlar. Hepsi
uykudadır, hepsi de aldanmışlardır. Uyandıkları zaman ah vah edecekler,
hasretlerinden ellerini ısıracaklar, bu olan olaylara üzülecek ve pişman olacaklardır.
Bu, yanıp yakılış onlara cehennem azabından beterdir. Cehennem
azabı bu kederle karşılaştırıldığında cennet sayılır.
1335 Sana böyle bir azap yeter. Bu azabı nasıl anlatayım. Bu, o dinlediklerinden
daha şiddetlidir. Çünkü, anlayacaksın ki, sen kıymetli mücevher dolu bir keseydin,
ömrünü nerelerde harcadın, kıymetli zamanlarını ne ile tükettin, sı-
nırlı olan hayatında sınırsız lütuflarla şereflenmiştin. Öyle bir nimetin kadrini
bilmedin! Denizi bırakarak çöllere düşmüş balığa döndün. Ey iş adamı!
Gerçi bu fırsatlar tamamıyla elinden kaçmıştır. Fakat, gene üzülme, (SAYFA 57)
Hakk’ın huzurunda ağla, inle!
1340 Talep ve aşk yolunu yeni baştan tut! Onun dergahından yüzünü döndürme!
Tâ ki Cenab-ı Hak ansızın elinden tuta da sana lütfundan haberdar kulları-
nın sıdkını bahşede. Sana rahmet edip seni affede. Her ne kadar evvel ret sopasıyla
dövmüşse de, gene sen onun lütfundan ümidi kesme! Çünkü onun
yanında karamsarlık, çok fenadır. Ey aziz! Adil ve rahim olan Allah yanında
ümitsizlikten büyük günah yoktur.
1345 Bu dem gelmeden evvel çare düşün, kafir nefs-i emmarenin boynunu vurmaya
bak! Hiç durma, onun boynunu kır! Ona ne vakte kadar kadın gibi
mağlup olacaksın? Tut! (Ümitsiz olma!) Öldürürsün! Allah’ın adıyla başla, o
lanetlenmişi bir kadın gibi yere vur!
Onun yap dediğini terk et ki, onu cenkte mağlub edebilesin, çünkü onun arzusu
yerine gelmedi mi, düşüp ölmüş, postu yüzülmüş demektir.
Meramı yerine gelince de o alçak seni düşürmüş (yenmiş) olur. İşte senin 1350
nefsinle yapacağın mücadelenin şekli budur.
Sende din kuvveti oldukça yenilmezsin!
67
Sultan Veled
köşk ne saray vardır. Ancak hayret vardır. Orası güzellik içinde güzelliktir,
sınırı olmayan lütuf deryasıdır. Şarabı kadehsiz, sarhoşluğu şarapsızdır.
1315 Oradaki hayat ölümsüzdür. Orada yüzlerce çeşit bitki yersiz, topraksız zevk
ve sefa bulur. Orada ömürlerin de başlangıcı, sonu yoktur. Cilve ve hareketleri
de nihayetsizdir. Her tarafında yüz türlü tarafsız çimenler, her çimeninde
yüzlerce suretsiz meclisler vardır. Bu cihan onun güneşinden bir zerre, iki
âlem o deryadan bir katredir.
Sel gibi o derya tarafına ak ki, onun dalgasısın! Gene ona meylet!
1320 Buranın gurbetinde ne vakte kadar kalacaksın? Vatanına dön ki, evvelki şeref
ve izzetini elde edesin. Peygamber Efendimiz “Vatan sevgisi imandan
doğar buyurmadı mı?” Bu sırrı benden duy! Eğer vatanına sadık vefakâr isen
tekrar iste!
Evvelki dostların hikayelerini anlat! O deryaya git (karış) ki evvel orada bulunuyordun.
Neden burada soluk, sönük duruyorsun?
Hakk’ın ilminden, kudretinden doğmamış mıydın? Tarafsızdan (Hak’tan)
ayrılarak taraflı tarafa düşmemiş miydin?
1325 Gene evvel bulunduğun yere git! Neden burada, bu külhanda is pas içindesin?
Orada bekâ ile vasıflanmışken neden burada yokluğa razı oldun? Hiç-
bir akıllı, iradesiyle zindana girer mi? Külhanda oturur mu? Yahut hayatı bı-
rakır da ölüme koşar mı? Öyle bir zevke bu soğuk ve sevimsiz hayatı tercih
eder mi? Halk, şaşı olduklarından ters görüyorlar da onun için bu viranede
oturuyorlar.
1330 Gözlerine bu harabe yapılı görünüyor ki harabeyi tercih ediyorlar. Hepsi
uykudadır, hepsi de aldanmışlardır. Uyandıkları zaman ah vah edecekler,
hasretlerinden ellerini ısıracaklar, bu olan olaylara üzülecek ve pişman olacaklardır.
Bu, yanıp yakılış onlara cehennem azabından beterdir. Cehennem
azabı bu kederle karşılaştırıldığında cennet sayılır.
1335 Sana böyle bir azap yeter. Bu azabı nasıl anlatayım. Bu, o dinlediklerinden
daha şiddetlidir. Çünkü, anlayacaksın ki, sen kıymetli mücevher dolu bir keseydin,
ömrünü nerelerde harcadın, kıymetli zamanlarını ne ile tükettin, sı-
nırlı olan hayatında sınırsız lütuflarla şereflenmiştin. Öyle bir nimetin kadrini
bilmedin! Denizi bırakarak çöllere düşmüş balığa döndün. Ey iş adamı!
Gerçi bu fırsatlar tamamıyla elinden kaçmıştır. Fakat, gene üzülme, (SAYFA 57)
Hakk’ın huzurunda ağla, inle!
1340 Talep ve aşk yolunu yeni baştan tut! Onun dergahından yüzünü döndürme!
Tâ ki Cenab-ı Hak ansızın elinden tuta da sana lütfundan haberdar kulları-
nın sıdkını bahşede. Sana rahmet edip seni affede. Her ne kadar evvel ret sopasıyla
dövmüşse de, gene sen onun lütfundan ümidi kesme! Çünkü onun
yanında karamsarlık, çok fenadır. Ey aziz! Adil ve rahim olan Allah yanında
ümitsizlikten büyük günah yoktur.
1345 Bu dem gelmeden evvel çare düşün, kafir nefs-i emmarenin boynunu vurmaya
bak! Hiç durma, onun boynunu kır! Ona ne vakte kadar kadın gibi
mağlup olacaksın? Tut! (Ümitsiz olma!) Öldürürsün! Allah’ın adıyla başla, o
lanetlenmişi bir kadın gibi yere vur!
Onun yap dediğini terk et ki, onu cenkte mağlub edebilesin, çünkü onun arzusu
yerine gelmedi mi, düşüp ölmüş, postu yüzülmüş demektir.
Meramı yerine gelince de o alçak seni düşürmüş (yenmiş) olur. İşte senin 1350
nefsinle yapacağın mücadelenin şekli budur.
Sende din kuvveti oldukça yenilmezsin!
68
Rebabnâme
MAKALE 24
Bu makalede “Tûbâ limen kâne akluhû emîran ve nefsehû esîran ve veylun
limen in’akese ve tûbâ limen kâne akluhû zekeran ve nefsehû ünsâ ve veylun
limen in’akes” hadis-i şerifinin manası izah olunacaktır. Meali: Saadet o
kimsenindir ki, aklı emir (hakim), nefsi esir (mahkum)dir. Hüsran da bunun
aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır. Felaket
de bunun aksine olan kimseyedir.
Akıl göktendir (Menşei arştır oradan gelmiştir.), nefis de yerdendir (Dünyevidir,
burada doğmuştur). Hangi şahsın aklı nefsine galip olursa zafer
onundur. Akıl galip olunca nefis tabiatiyle mağlup ve mahkum olur. Çünkü
hüküm galibindir. Nasıl ki bir paranın gümüşü bakırından çok olursa tamamı
gümüş sayılır, bakırı galip olursa bakır derler. Bunun benzeri çoktur.
Akıllı için işaret yeter.
Bu makale şunu da beyan edecektir ki:
Allah yolu, ibadet yolu tatlıdan tatlıdır. Fakat bedbaht olanlara tatsız görü-
nür. Bu nasıl olur demeyin! Çocukluğunda insan devlet bağışlayan ilmin tadını
duyamaz. Ona, düşkünlüğe sebep olacak olan oyun ve eğlence gibi zaman
kaybettiren şeyler gayet tatlı gelir. İşin göründüğü gibi olmadığını sonradan
anlar.
(İşte bu bahtsızların ibadetten lezzet duymayıp, boş şeylerden zevk duymalarının
örneği.)
(SAYFA 58) Bunun izahını bizzat Hazret-i Peygamber’den dinle! Eğer bilginin sırrına
sahip isen peygamberimiz buyuruyorlar ki:
“Bir şahsın dini galip olursa, nefis onun esiri olur. Eğer aklı mağlup olarak
esir olursa, kendi kul, nefsi emir (efendi) olur.
1355 Ne mutlu! Aklı emir, nefsi esir olana. Vay o şahsa ki bunun aksinedir. Yani
aklı nefsine mağluptur, nefsinin elinde esirdir. Sevinsin o kimse ki: aklı erkek,
nefsi dişidir. Hayırda, şerde, her hususta. Eğer emir tersi ise, yani nefis
erkek, aklı dişi ise, yazıklar olsun! Senin aklın gökten, nefsin yerdendir. Kimin
aklı fazla ise o akıl, göklere aittir.
1360 O kimse ki aklı nefsi emmaresine mağluptur, onun aklı da yere aittir. Ondan
hayır gelmez. İnsanda bu iki kuvvetten hangisi galip ise o galip tarafa gitmeye
mecburdur. Oraya, yani galip tarafa gitmek de onun (galibin) kuvvetini
artırır. Nuru artar, karanlıkları yok olur, aşk-ı Hak içerisinde küfrü imana
karşılık olur. Kuvveti Hak’ın nurundan toplar, her zaman Hak’tan yeni
yeni ders alır.
1365 Aradan ten perdesi kalkar, cana erişir, evliyanın ruhlarıyla yürür, gezer. Bu,
sadık yolcuların alametidir. Bundan ancak aşık olanlar pay alır. Her kimin ki
nefsi galiptir, o, tuttuğu yolda ilerledikçe iblis olur. Gizli kalmış az bir dini
varsa, o da dikenli bir dalda kalmış tek gül gibi kurur, çok geçmeden yok
olur. Onda gülsüz bir diken dalı kalır. Dikenin acısı yüreğinde durur. Fakat
bal yok.
Diken gül için sevilir, gülsüz diken yonga olmaktan başka neye yarar. Dinsiz 1370
adamın yeri de cehennemdir.
Dindarların yeri ise mutluluk ülkesi olan cennettir. O kimsenin ki ömrü gü-
nah ve kötülükler içinde geçer; din ondan kaçar, dindarlar nefret eder. Âdem
evlatları biri çok hakir, diğeri çok aziz olan iki şeyden oluştu: Ceset, ruh. Eğer
bir kimse aklın (ruhun) gösterdiği yola giderse arşî (göklere ait), ten kaydında
kalırsa ferşîdir (yere ait).
Nefsi dinleme ki senin düşmanındır. Akla kulak ver ki, samimi ve candan 1375
dostun odur. Aklın öğütleri -lezzet itibariyle- acı ise de sen onları şeker gibi
tatlı tatlı ye! Çünkü onda züht ve takvanın tadı karışıktır. O yemekte ruh için
yüzlerce gıda vardır. Her deminde sayısız aşk ve zevk, her nefesinde baş ağ-
rısı vermeyen şaraptan bir kadeh neşesi vardır. Sana acı göründüğüne bakma,
şekerden daha tatlıdır.
Öyle değil midir ki ilaç ağza acı gelir, fakat vücudun sıhhati ondandır. Bal da 1380
hastaya hoş görünür.
Ama, ondan da hastanın derdi artar. Ters görüyorsun, doğru bak da akıl, canını
gamlardan kurtarsın. İyiyi kötüyü anlamak için sonu önceden görenlerden
ol, tencereyi kaynatmak için ateşi artır! Tâ ki yemek ateşten tatlansın (iyi
pişsin) (bu benlik o varlık için yok olsun!) (SAYFA 59)
Gerçi bu benlik senin hoşuna gidiyor fakat zehirler üzerine zehir ilave edi- 1385
yor, haberin yok. Çünkü benliğin seninle onun arasında engeldir. Bil ki Hay
olan Allah’a kavuşma, benliksiz olur. Vaktiyle sana baba öğüdü de böyle acı
görünmüştü.
Sonunda zevkleri arttıkça arttı. O nasihatler yüzünden başkan oldun; büyü-
ğe, küçüğe serdar oldun (bugünkü payeye eriştin).
Ey oğul! Bunun yüzlerce misali vardır, fakat akıllılara bu kadarı kafidir.
Bir çocuk ki lutînin iğfaline kapılır, o biçare hayatında başarılı olabilir mi? 1390
Adı lekelenir, rüsva olur, tuzağa tutulmuş kuş gibi kalır. Onun aldatması-
na kanınca, olgunluğu tamamlanamaz, kimsenin yanında şeref ve itibarı kalmaz.
O öğüdü veren baba, akıldır, hilekar lutî de nefistir. Aklına tabi ol ki
onun sözleri delile dayanmaktadır. Tâ ki seni bu alçaklıktan kurtarıp yükseklere
doğru götürsün, yüksekte isen daha daha yüksek etsin.
Hazret-i Muhammet (s.a.v.) gibi dokuz göğün üstünde meleklerle ahbap et- 1395
sin. Ey ulu kimse, enbiya ve evliya yollarına giderek iyi nam kazanmaya bak!
Büyükler arasında onlar iyi nam bıraktılar. Çünkü dünyadan kaçtılar. O guruptakiler
şeytanın hilesine aldanmadılar.
Onun için şan ve şeref sahibi oldular. Bütün âlem onlara sevgili ve kuldur,
doğru kimseler onların sözlerinden kuvvet alırlar.
Onların anıları vücuda yeni yeni can bağışlar. Onları zikirden bir an uzak 1400
69
Sultan Veled
MAKALE 24
Bu makalede “Tûbâ limen kâne akluhû emîran ve nefsehû esîran ve veylun
limen in’akese ve tûbâ limen kâne akluhû zekeran ve nefsehû ünsâ ve veylun
limen in’akes” hadis-i şerifinin manası izah olunacaktır. Meali: Saadet o
kimsenindir ki, aklı emir (hakim), nefsi esir (mahkum)dir. Hüsran da bunun
aksine olan kimsenindir. Gene saadet, aklı erkek, nefsi dişi olanlarındır. Felaket
de bunun aksine olan kimseyedir.
Akıl göktendir (Menşei arştır oradan gelmiştir.), nefis de yerdendir (Dünyevidir,
burada doğmuştur). Hangi şahsın aklı nefsine galip olursa zafer
onundur. Akıl galip olunca nefis tabiatiyle mağlup ve mahkum olur. Çünkü
hüküm galibindir. Nasıl ki bir paranın gümüşü bakırından çok olursa tamamı
gümüş sayılır, bakırı galip olursa bakır derler. Bunun benzeri çoktur.
Akıllı için işaret yeter.
Bu makale şunu da beyan edecektir ki:
Allah yolu, ibadet yolu tatlıdan tatlıdır. Fakat bedbaht olanlara tatsız görü-
nür. Bu nasıl olur demeyin! Çocukluğunda insan devlet bağışlayan ilmin tadını
duyamaz. Ona, düşkünlüğe sebep olacak olan oyun ve eğlence gibi zaman
kaybettiren şeyler gayet tatlı gelir. İşin göründüğü gibi olmadığını sonradan
anlar.
(İşte bu bahtsızların ibadetten lezzet duymayıp, boş şeylerden zevk duymalarının
örneği.)
(SAYFA 58) Bunun izahını bizzat Hazret-i Peygamber’den dinle! Eğer bilginin sırrına
sahip isen peygamberimiz buyuruyorlar ki:
“Bir şahsın dini galip olursa, nefis onun esiri olur. Eğer aklı mağlup olarak
esir olursa, kendi kul, nefsi emir (efendi) olur.
1355 Ne mutlu! Aklı emir, nefsi esir olana. Vay o şahsa ki bunun aksinedir. Yani
aklı nefsine mağluptur, nefsinin elinde esirdir. Sevinsin o kimse ki: aklı erkek,
nefsi dişidir. Hayırda, şerde, her hususta. Eğer emir tersi ise, yani nefis
erkek, aklı dişi ise, yazıklar olsun! Senin aklın gökten, nefsin yerdendir. Kimin
aklı fazla ise o akıl, göklere aittir.
1360 O kimse ki aklı nefsi emmaresine mağluptur, onun aklı da yere aittir. Ondan
hayır gelmez. İnsanda bu iki kuvvetten hangisi galip ise o galip tarafa gitmeye
mecburdur. Oraya, yani galip tarafa gitmek de onun (galibin) kuvvetini
artırır. Nuru artar, karanlıkları yok olur, aşk-ı Hak içerisinde küfrü imana
karşılık olur. Kuvveti Hak’ın nurundan toplar, her zaman Hak’tan yeni
yeni ders alır.
1365 Aradan ten perdesi kalkar, cana erişir, evliyanın ruhlarıyla yürür, gezer. Bu,
sadık yolcuların alametidir. Bundan ancak aşık olanlar pay alır. Her kimin ki
nefsi galiptir, o, tuttuğu yolda ilerledikçe iblis olur. Gizli kalmış az bir dini
varsa, o da dikenli bir dalda kalmış tek gül gibi kurur, çok geçmeden yok
olur. Onda gülsüz bir diken dalı kalır. Dikenin acısı yüreğinde durur. Fakat
bal yok.
Diken gül için sevilir, gülsüz diken yonga olmaktan başka neye yarar. Dinsiz 1370
adamın yeri de cehennemdir.
Dindarların yeri ise mutluluk ülkesi olan cennettir. O kimsenin ki ömrü gü-
nah ve kötülükler içinde geçer; din ondan kaçar, dindarlar nefret eder. Âdem
evlatları biri çok hakir, diğeri çok aziz olan iki şeyden oluştu: Ceset, ruh. Eğer
bir kimse aklın (ruhun) gösterdiği yola giderse arşî (göklere ait), ten kaydında
kalırsa ferşîdir (yere ait).
Nefsi dinleme ki senin düşmanındır. Akla kulak ver ki, samimi ve candan 1375
dostun odur. Aklın öğütleri -lezzet itibariyle- acı ise de sen onları şeker gibi
tatlı tatlı ye! Çünkü onda züht ve takvanın tadı karışıktır. O yemekte ruh için
yüzlerce gıda vardır. Her deminde sayısız aşk ve zevk, her nefesinde baş ağ-
rısı vermeyen şaraptan bir kadeh neşesi vardır. Sana acı göründüğüne bakma,
şekerden daha tatlıdır.
Öyle değil midir ki ilaç ağza acı gelir, fakat vücudun sıhhati ondandır. Bal da 1380
hastaya hoş görünür.
Ama, ondan da hastanın derdi artar. Ters görüyorsun, doğru bak da akıl, canını
gamlardan kurtarsın. İyiyi kötüyü anlamak için sonu önceden görenlerden
ol, tencereyi kaynatmak için ateşi artır! Tâ ki yemek ateşten tatlansın (iyi
pişsin) (bu benlik o varlık için yok olsun!) (SAYFA 59)
Gerçi bu benlik senin hoşuna gidiyor fakat zehirler üzerine zehir ilave edi- 1385
yor, haberin yok. Çünkü benliğin seninle onun arasında engeldir. Bil ki Hay
olan Allah’a kavuşma, benliksiz olur. Vaktiyle sana baba öğüdü de böyle acı
görünmüştü.
Sonunda zevkleri arttıkça arttı. O nasihatler yüzünden başkan oldun; büyü-
ğe, küçüğe serdar oldun (bugünkü payeye eriştin).
Ey oğul! Bunun yüzlerce misali vardır, fakat akıllılara bu kadarı kafidir.
Bir çocuk ki lutînin iğfaline kapılır, o biçare hayatında başarılı olabilir mi? 1390
Adı lekelenir, rüsva olur, tuzağa tutulmuş kuş gibi kalır. Onun aldatması-
na kanınca, olgunluğu tamamlanamaz, kimsenin yanında şeref ve itibarı kalmaz.
O öğüdü veren baba, akıldır, hilekar lutî de nefistir. Aklına tabi ol ki
onun sözleri delile dayanmaktadır. Tâ ki seni bu alçaklıktan kurtarıp yükseklere
doğru götürsün, yüksekte isen daha daha yüksek etsin.
Hazret-i Muhammet (s.a.v.) gibi dokuz göğün üstünde meleklerle ahbap et- 1395
sin. Ey ulu kimse, enbiya ve evliya yollarına giderek iyi nam kazanmaya bak!
Büyükler arasında onlar iyi nam bıraktılar. Çünkü dünyadan kaçtılar. O guruptakiler
şeytanın hilesine aldanmadılar.
Onun için şan ve şeref sahibi oldular. Bütün âlem onlara sevgili ve kuldur,
doğru kimseler onların sözlerinden kuvvet alırlar.
Onların anıları vücuda yeni yeni can bağışlar. Onları zikirden bir an uzak 1400
70
Rebabnâme
olma! Onların zikrinde böyle bir kuvvet olursa, ki her dem ilmini, dinini takviye
eder. Ya vehme, hayale sığmayan zatları, aklın, irfanın varsa kıyas et
ki: temas ettikleri zaman cana neler bahşederler, o vuslatta ne gibi saadetlerin
temeli atılır. Bu cihanın haricinde bulunan cihanda ki orada böyle bir gök
yoktur.
1405 Orada başka bir gök vardır ki cihan ehlinden can gibi, gizlidir. Bu akıl, bu
ruh oraya vasıl oldukları zaman yok olurlar. Nam ve nişanları kalmaz. O
nurun, o ışığın içinde yok olurlar. Doğruluk içinde yalan sözün kayboldu-
ğu gibi Hak’tan başka ne varsa hepsi yalan ve hayaldir, yaratılmıştır. Ancak
O’nun kendisi bakidir. Ondan dolayı Cenab-ı Hak “kullu şey’in hâlikun illâ
vechehu”32 buyurdu. Ey akıl, dersi Hak’tan al.
1410 Bil ki ondan başkası baki değildir, cihanda parlayan yalnız onun güneşidir.
32 Kasas suresi 28/88 Sen Allah ile beraber başka bir ilâha ibadet etme. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun
zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.
MAKALE 25
Bu makalede “Mutu gable en temutu” hadis-i şerifi beyan olunacaktır.
Mecburi ölümden evvel ölünüz ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır
ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir. Onu muhakkak öldürmek
lazım, melek sıfatı kazanmak için ibadetle, zikirle kuvvet bulmak lazımdır.
(SAYFA 60) İnsanın tabiatı, bir defa insanlıktan melekliğe değişti mi, o artık bir
daha ölmez. Nasıl ki Senai buyurmuştur:
Bemîr ey dust piş ez merg eger mey-i zindegî hahi
Ki İdris ez çenin morden beheşti geşt piş ez mâ
Meali: “Ey dost, eğer hayat istiyorsan ölmeden evvel öl! Çünkü İdris Aleyhisselam
bu türlü ölüm yüzünden bizden evvel cennetlik oldu.”
Bu makalede şu da takdir olunacaktır ki:
İnsana bilmediği bir ilim, bir sanat, başlangıçta hoş görünmez (zor sanır).
Bir müddet ona ömür harcar, zahmetlerine katlanırsa nihayet o ilimde, o sanatta
üstat olur. Onların güzelliği yüz göstermeye başlar. Önce ona cehennem
görünen aynı şey, katıksız cennet olur.
İbadet, itaat ve gayret de böyledir. Evvela bir müddet nefse ağır gelir fakat
sonra o zorluklar hazine olur.
Ey efendi! Canıgönülden (illallah) yanında yok (lamevcud) ol, ki Huda ile
dirilip kalasın. Cihanda Allah’tan başka bir şey arama! Kendini ırmaktan bir
damla yap! Tâ ki bu kalıp (cisim) eşkıyalardan kurtulsun da o cennette ebedi
kalsın.
Ey oğul! Ecel gelmeden önce yokluğa karış ki temizlik bulasın. Bana yoldaş
isen gidecek yol budur.
Ecelden evvel ölmek seni diriltir. Aşk gibi sürekli ve sonsuz olursun. İşle- 1415
rin sonunu önceden düşünmek gerektir. Çünkü o gülistanın birçok dikenleri
görünüyor. O gülistan, senin bakışlarından gizli olduğu için o ırmağın suyu
sana serap görünürdü.
Aradaki perdeyi kaldırmak, o sevgilinin yüzünü açıkça görmek ve şahit olmak
için çok gayret etmek lazımdır. Perde kalktıktan sonra sana yol verirler.
O saraya doğru gider, o sohbetten zevk almaya başlarsın.
Sanat da başlangıçta sana zehir gibi acı gelirdi. Cahillikten, sonucu göreme- 1420
diğinden dolayı kahır, sana sırf lütuf görünürdü.
Sanatı mükemmelen öğrenip de üstat olunca anladın, varılmak istenen amaç
oymuş. Bundan dolayıdır ki, Resul-i Ekrem Efendimiz “Cennet hoşa gitmeyen
şeylerle, cehennem de şehvetlerle kuşatılmıştır.” buyurmuştur. Zorluğa
doğru gidersen, hazineye erersin. Hazineye yönelirsen belaya çatarsın! Her
kim gülistanın dikenli yollarını tutarsa nihayet gülistana vasıl olur.
Gülistan yollarından geçmek isteyenler de dikenliğe düşer, çıkamaz. Hiçbir 1425
kimse zahmetsiz rahmet (nimet), darlıksız genişlik görmedi. Cennet yolunun
kötü gelen şeyleri (aşılacak zorlukları) ibadettir. Akıl sahipleri bu zahmetle-
71
Sultan Veled
olma! Onların zikrinde böyle bir kuvvet olursa, ki her dem ilmini, dinini takviye
eder. Ya vehme, hayale sığmayan zatları, aklın, irfanın varsa kıyas et
ki: temas ettikleri zaman cana neler bahşederler, o vuslatta ne gibi saadetlerin
temeli atılır. Bu cihanın haricinde bulunan cihanda ki orada böyle bir gök
yoktur.
1405 Orada başka bir gök vardır ki cihan ehlinden can gibi, gizlidir. Bu akıl, bu
ruh oraya vasıl oldukları zaman yok olurlar. Nam ve nişanları kalmaz. O
nurun, o ışığın içinde yok olurlar. Doğruluk içinde yalan sözün kayboldu-
ğu gibi Hak’tan başka ne varsa hepsi yalan ve hayaldir, yaratılmıştır. Ancak
O’nun kendisi bakidir. Ondan dolayı Cenab-ı Hak “kullu şey’in hâlikun illâ
vechehu”32 buyurdu. Ey akıl, dersi Hak’tan al.
1410 Bil ki ondan başkası baki değildir, cihanda parlayan yalnız onun güneşidir.
32 Kasas suresi 28/88 Sen Allah ile beraber başka bir ilâha ibadet etme. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun
zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.
MAKALE 25
Bu makalede “Mutu gable en temutu” hadis-i şerifi beyan olunacaktır.
Mecburi ölümden evvel ölünüz ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır
ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir. Onu muhakkak öldürmek
lazım, melek sıfatı kazanmak için ibadetle, zikirle kuvvet bulmak lazımdır.
(SAYFA 60) İnsanın tabiatı, bir defa insanlıktan melekliğe değişti mi, o artık bir
daha ölmez. Nasıl ki Senai buyurmuştur:
Bemîr ey dust piş ez merg eger mey-i zindegî hahi
Ki İdris ez çenin morden beheşti geşt piş ez mâ
Meali: “Ey dost, eğer hayat istiyorsan ölmeden evvel öl! Çünkü İdris Aleyhisselam
bu türlü ölüm yüzünden bizden evvel cennetlik oldu.”
Bu makalede şu da takdir olunacaktır ki:
İnsana bilmediği bir ilim, bir sanat, başlangıçta hoş görünmez (zor sanır).
Bir müddet ona ömür harcar, zahmetlerine katlanırsa nihayet o ilimde, o sanatta
üstat olur. Onların güzelliği yüz göstermeye başlar. Önce ona cehennem
görünen aynı şey, katıksız cennet olur.
İbadet, itaat ve gayret de böyledir. Evvela bir müddet nefse ağır gelir fakat
sonra o zorluklar hazine olur.
Ey efendi! Canıgönülden (illallah) yanında yok (lamevcud) ol, ki Huda ile
dirilip kalasın. Cihanda Allah’tan başka bir şey arama! Kendini ırmaktan bir
damla yap! Tâ ki bu kalıp (cisim) eşkıyalardan kurtulsun da o cennette ebedi
kalsın.
Ey oğul! Ecel gelmeden önce yokluğa karış ki temizlik bulasın. Bana yoldaş
isen gidecek yol budur.
Ecelden evvel ölmek seni diriltir. Aşk gibi sürekli ve sonsuz olursun. İşle- 1415
rin sonunu önceden düşünmek gerektir. Çünkü o gülistanın birçok dikenleri
görünüyor. O gülistan, senin bakışlarından gizli olduğu için o ırmağın suyu
sana serap görünürdü.
Aradaki perdeyi kaldırmak, o sevgilinin yüzünü açıkça görmek ve şahit olmak
için çok gayret etmek lazımdır. Perde kalktıktan sonra sana yol verirler.
O saraya doğru gider, o sohbetten zevk almaya başlarsın.
Sanat da başlangıçta sana zehir gibi acı gelirdi. Cahillikten, sonucu göreme- 1420
diğinden dolayı kahır, sana sırf lütuf görünürdü.
Sanatı mükemmelen öğrenip de üstat olunca anladın, varılmak istenen amaç
oymuş. Bundan dolayıdır ki, Resul-i Ekrem Efendimiz “Cennet hoşa gitmeyen
şeylerle, cehennem de şehvetlerle kuşatılmıştır.” buyurmuştur. Zorluğa
doğru gidersen, hazineye erersin. Hazineye yönelirsen belaya çatarsın! Her
kim gülistanın dikenli yollarını tutarsa nihayet gülistana vasıl olur.
Gülistan yollarından geçmek isteyenler de dikenliğe düşer, çıkamaz. Hiçbir 1425
kimse zahmetsiz rahmet (nimet), darlıksız genişlik görmedi. Cennet yolunun
kötü gelen şeyleri (aşılacak zorlukları) ibadettir. Akıl sahipleri bu zahmetle-
72
Rebabnâme
re o nimet için katlanırlar.
Hamallara baksana! Zahmet verici yükleri nasıl birbirinden kaparak taşırlar.
(SAYFA 61) Bu sevilmeyen yük taşımak işini hepsi de diğerine vermeyip kendi
yapmak ister.
1430 (Bunlar ahmak mıdırlar?) Hayır! Bilirler ki bu zahmet mükafatsız değildir.
Sonunu düşünerek bu yüke katlanırlar.
Bu acı hizmetten tatlı bir netice doğacağını bilirler. Nasıl ki oruç gibi, perhiz
(riyazat) gibi tercih edilen açlıklardan iyi sonuçlar alınır, din gıdalanır, kuvvet
bulur.
Eğer ilahi vaade imanın kuvvetli olsaydı, sana dert çekmek devadan daha
hoş gelirdi. Eşkıyasın ki, Allah’a yabancı kalarak şeytanla ittifak etmiş, birlikte
bir hanede oturuyorsun.
1435 Yarın muhakkak anlayacaksın ki, sana kâr görünen şeyler, hep zararmış.
Mahşer gününde işlerin böyle bir aksi olduğunu görünce pişmanlıkla ellerini
geveceksin. İbadet yolunda çekilen zahmetler de böyledir, (rahmetin kendisidir)
o rahat da din erbabının nasibidir. Burada bu zahmetlere katlananlar,
orada nihayetsiz sığınaklara kavuşur. Burada varlığından geçmek suretiyle
harap olanlar, orada Allah’tan mükafat alarak yeniden yapılanırlar.
1440 Burada nefsinin arzularından erkekçe silkinip çıkanlar, orada gönlünün (ruhunun)
emellerine ulaşırlar. Öyleyse, Allah yolunun yolcuları gibi sıkıntılara
katlan! Tâ ki ebedi kavuşmaya hak kazanasın. Cihanda vücudu yormadan
elde edilebilecek bir nimet yoktur. Sen niçin cahiller gibi zahmetten ka-
çarsın? Zahmet çek! Ki Hakk’ın rahmetini kazanasın. Fakat çekeceğin zahmetlerin
mükafatı dünyevi değil, uhrevi olsun ki din deryasından inciler çı-
karasın.
1445 Malumun olsun ki namazda, zekatta, hacda (bütün ibadetlerde) sonsuz hazineler
saklıdır. Onların her biri baldan ve şekerden daha çok tatlıdır. Fakat
safravi mizaçlılar o zevki bilemezler. Safra, o lezzeti duymaya mani olur. Safradan
maksadım, varlığımız ve benliğimizdir. Kendinden ve varlığından tamamiyle
geçtiğin zaman o tadı duyarsın. İbadet ve hizmetten zevk almadığı-
nın sebebi şudur ki: O yolda gulyabani gibi yol kesiciler vardır.
1450 Gulyabaniler, itaatin, ibadetin zıddıdır. Zıtlar, elbetteki birbiriyle bir arada
bulunamazlar. Bu tatlı şeylerin sana acı gelmesi kendi kusurundur, şekerin
değil. Git, kendini tedavi eyle! Derdine derman ara, kendini bırak da onun
canına yollan! Tâ ki hastalığından kurtulasın.
Bu kurtuluş, sana yolunda rehberlik etsin. Seni can mülkü tarafına kılavuzlasın,
korkudan kurtarıp emniyet yurduna götürsün.
1455 Ey aziz, taat gibi tatlı bir şey yoktur, ondan başkasına yüzünü çevirme! Onun
tadına nispetle bütün tatlılar acıdır.
Öd ağacının kokusuyla söğüt ağacının dumanı gibi gönül ehli yanında itaatin
zorluğu, şekerden yüz kere daha tatlıdır, fakat sen bilmiyorsun. Bütün
Hak erleri nezdinde ibadet yolunda çekilen zahmet şekerden daha tatlıdır,
ahmaklık edip de o kapıyı yüzüne kapama! O kapıyı kapamak hiç layık de-
ğildir. Kendine öğüt ver de o cihanla bağ kur! (SAYFA 62)
Acılık kendindedir. Kendini temizle de melekler gibi feleklerde yer tut! Öyle 1460
değil miydi ki sahabe-i güzin namaz ve niyazda zevk ve lezzet içinde kendilerinden
geçerlerdi. Varlıklarını mahvederlerdi, çünkü o varlık onlarca zehir
gibi öldürücü, yara gibi bunaltıcıydı. Bu yaranın merhemi yanıp yakılmak ve
gayret etmektir. Yanmakla şifa bul, gam çekmek suretiyle mutlu ol! Çünkü
her sıkıntının sonunda mükafat olarak bir hazine vardır. Burada zahmet çek
ki, mükafatın noksan olmasın.
73
Sultan Veled
re o nimet için katlanırlar.
Hamallara baksana! Zahmet verici yükleri nasıl birbirinden kaparak taşırlar.
(SAYFA 61) Bu sevilmeyen yük taşımak işini hepsi de diğerine vermeyip kendi
yapmak ister.
1430 (Bunlar ahmak mıdırlar?) Hayır! Bilirler ki bu zahmet mükafatsız değildir.
Sonunu düşünerek bu yüke katlanırlar.
Bu acı hizmetten tatlı bir netice doğacağını bilirler. Nasıl ki oruç gibi, perhiz
(riyazat) gibi tercih edilen açlıklardan iyi sonuçlar alınır, din gıdalanır, kuvvet
bulur.
Eğer ilahi vaade imanın kuvvetli olsaydı, sana dert çekmek devadan daha
hoş gelirdi. Eşkıyasın ki, Allah’a yabancı kalarak şeytanla ittifak etmiş, birlikte
bir hanede oturuyorsun.
1435 Yarın muhakkak anlayacaksın ki, sana kâr görünen şeyler, hep zararmış.
Mahşer gününde işlerin böyle bir aksi olduğunu görünce pişmanlıkla ellerini
geveceksin. İbadet yolunda çekilen zahmetler de böyledir, (rahmetin kendisidir)
o rahat da din erbabının nasibidir. Burada bu zahmetlere katlananlar,
orada nihayetsiz sığınaklara kavuşur. Burada varlığından geçmek suretiyle
harap olanlar, orada Allah’tan mükafat alarak yeniden yapılanırlar.
1440 Burada nefsinin arzularından erkekçe silkinip çıkanlar, orada gönlünün (ruhunun)
emellerine ulaşırlar. Öyleyse, Allah yolunun yolcuları gibi sıkıntılara
katlan! Tâ ki ebedi kavuşmaya hak kazanasın. Cihanda vücudu yormadan
elde edilebilecek bir nimet yoktur. Sen niçin cahiller gibi zahmetten ka-
çarsın? Zahmet çek! Ki Hakk’ın rahmetini kazanasın. Fakat çekeceğin zahmetlerin
mükafatı dünyevi değil, uhrevi olsun ki din deryasından inciler çı-
karasın.
1445 Malumun olsun ki namazda, zekatta, hacda (bütün ibadetlerde) sonsuz hazineler
saklıdır. Onların her biri baldan ve şekerden daha çok tatlıdır. Fakat
safravi mizaçlılar o zevki bilemezler. Safra, o lezzeti duymaya mani olur. Safradan
maksadım, varlığımız ve benliğimizdir. Kendinden ve varlığından tamamiyle
geçtiğin zaman o tadı duyarsın. İbadet ve hizmetten zevk almadığı-
nın sebebi şudur ki: O yolda gulyabani gibi yol kesiciler vardır.
1450 Gulyabaniler, itaatin, ibadetin zıddıdır. Zıtlar, elbetteki birbiriyle bir arada
bulunamazlar. Bu tatlı şeylerin sana acı gelmesi kendi kusurundur, şekerin
değil. Git, kendini tedavi eyle! Derdine derman ara, kendini bırak da onun
canına yollan! Tâ ki hastalığından kurtulasın.
Bu kurtuluş, sana yolunda rehberlik etsin. Seni can mülkü tarafına kılavuzlasın,
korkudan kurtarıp emniyet yurduna götürsün.
1455 Ey aziz, taat gibi tatlı bir şey yoktur, ondan başkasına yüzünü çevirme! Onun
tadına nispetle bütün tatlılar acıdır.
Öd ağacının kokusuyla söğüt ağacının dumanı gibi gönül ehli yanında itaatin
zorluğu, şekerden yüz kere daha tatlıdır, fakat sen bilmiyorsun. Bütün
Hak erleri nezdinde ibadet yolunda çekilen zahmet şekerden daha tatlıdır,
ahmaklık edip de o kapıyı yüzüne kapama! O kapıyı kapamak hiç layık de-
ğildir. Kendine öğüt ver de o cihanla bağ kur! (SAYFA 62)
Acılık kendindedir. Kendini temizle de melekler gibi feleklerde yer tut! Öyle 1460
değil miydi ki sahabe-i güzin namaz ve niyazda zevk ve lezzet içinde kendilerinden
geçerlerdi. Varlıklarını mahvederlerdi, çünkü o varlık onlarca zehir
gibi öldürücü, yara gibi bunaltıcıydı. Bu yaranın merhemi yanıp yakılmak ve
gayret etmektir. Yanmakla şifa bul, gam çekmek suretiyle mutlu ol! Çünkü
her sıkıntının sonunda mükafat olarak bir hazine vardır. Burada zahmet çek
ki, mükafatın noksan olmasın.
74
Rebabnâme
MAKALE 26
Bu makalede şu beyan olunacaktır:
Nasıl ki dünyanın makam, mal ve mülk gibi rahatlıkları hep zahmet çekmekle
elde ediliyor. Ahiretin rahat ve nimetleri de aynı suretle zahmete katlanmakla
elde edilir. Demek oluyor ki, gerek dünyada gerek ahirette zahmetsiz
iş yoktur. Fakat dünyanın zahmetini çekmek halkın, beden tutkunlarının
işidir. Çünkü o zahmetlerin sonu ancak pişmanlıktır. Ama ahiret için
çekilen zahmetler enbiya, evliya ve müminlerin işidir. Bunların neticeleri bakidir,
geçici değildir.
Bu makalede şu da takdir olunacaktır ki, her kim ki ölmeden evvel ölmedi
onun hareket ve sözü tamamiyle kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü
o, Hakk’a karşı umursamazdır. Her kim ki zaruri ölümden evvel ölmüştür,
onun zatı Hakk’a alet olmuştur. Bundan dolayı, ondan ortaya çıkan her söz,
her davranış Hak’tan kaynaklanıyor demektir. Çünkü o şer aleti değildir.
Bunun içindir ki, Hak Teala Hazretleri Peygamber Aleyhisselam’a: “ve mâ
remeyte iz remeyte ve lâkinnallâhe remâ”33 (Attığın mermileri kendim atıyorum
sanma! Onları atan Allah’tır) buyurmuştur.
1465 Ahiret hazinesinin sonunda tükeniş yoktur. Çünkü onun zahmetini dünyada
çekmiş bulunuyorsun. Sıkıntı bir viranedir ki can hazinesi orada saklanmıştır.
Zahmeti tercih et, rahata koşma! Çekilen vücut zahmeti meme gibidir
onun sütü can hazinesidir.
Can sütü böyle hazineden alınır. Can hazinesinin koruyucusu sıkıntıdır. Öyleyse
o hazineyi sıkıntıdan iste!
Sen bu hazinenin kıymetini anladıysan onu daima sıkıntıda ara!
1470 Sıkıntıyı canın gibi kabul et, baş çevirme, kendini ondan asla çekme! Her
ne kadar tembellik rahat görünürse de o cehalet bu ahmaklıktan ileri gelir.
Tembellik rahatlık gibi görünürse de netice itibariyle zahmet ve sıkıntıdır.
Cenab-ı Peygamber açıklayıcı özet sözünde, “Cennetin yolu dikenlidir.” buyurmuştur.
Cehennem yoluysa gülistan gibidir. Her iki yol da dünyada gö-
rülüyor.
1475 Eğer cennet istersen, dikenli yolu tercih et! Gülistanı tercih edersen cehenneme
gidersin.
(SAYFA 63) Nefse ağır gelen her şey, cennet yoludur, bütün rahatlıklar (nefsin hoş-
lanacağı şeyler) de cehennemdir.
Arzuladığını her zaman yoklukta ara, eğer samimiyetle Hak Teala tarafına
yöneldinse dünyanın ballı yağlı nimetlerinden çok az ye! Tâ ki acı acı ölmeyesin.
Sakın ha! Az ye! Her kim burada şeker ve helva yerse o kendi için öldürücü
zehir satın alır.
33 Enfal suresi 8 /17 (Savaşta) onları siz öldürmediniz, Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, Allah
attı. Mü’minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir,
hakkıyla bilendir.
Dünya hırsı seni Hak’tan uzaklaştırır, zulmet gibi sevimsiz eder. İçindeki 1480
hırs, cehennemden bir parçadır. Aklın da onun esiri ve muhtacıdır. Parça, er
geç bütününe gider (ona dahil olur). Yazık o cana ki, hırs ile beraberdir. Tez
ol! Hırsı ahirete alet et (Ahiret işlerinde hırslı ol) ki alçakta kalmayarak yükseklere
çıkasın. Onu, yolunda (ahiret yolunda) vasıta edin! Tâ ki Huda’nın
dergahında aziz olasın.
Git, hayatı ölümde ara, ki ölüm bağının meyvelerinden faydalanasın. Varlı- 1485
ğını yokluk yolunda ara, tâ ki yokluk içinde sürekli ve dipdiri olasın. Kesin
olarak bil ki, birinci varlık geçicidir. İkinci varlık dinin kuvvet bulması demektir.
Birinci varlık cahillik ve körlüktür. İkinci varlık nurdur, yakınlıktır.
Yokluktan sonraki varlık ebediliktir. Onun canı o sakinin şarabıyla sarhoş-
tur.
Böyle sarhoşluk, Hak ile var olmaktır, bu sarhoşluk, devamlı ve ıstırapsız- 1490
dır. Her kim bu dünya hayatından öldüyse, (ölmeden evvel öldüyse), ebedi
hayata hak kazandı. Onun varlığı, zindeliği, sarhoşluğu, ayıklığı hep ilahidir.
Onun canı Hakk’ın elinde bir alet gibidir, o kendiliğinden hareket etmez,
(iradesini hakka teslim etmiştir) evvel, lanetli nefsin aleti iken, nihayet
Rabbi Kerim’in aleti oldu.
Bir varlık ki Allah’ın aletidir, onu Allah’tan ayrı görme! Ondan (Allah’a alet 1495
olan candan) ne gelirse Allah’tan bil!
Çünkü o, Huda’nın elinde bir alettir. O ölmüştür. Fiil ölüden değil, sağdan
kaynaklanır. O, bir olan tarafa ikilik sığmaz, bu mananın sırrını kim anlar. O
açıktan açığa (Ene’l Hak) diyen, doğru söylemiştir. Çünkü Hak ondan kendisini
göstermiştir de onun için böyle demiştir. Arada o bir aracıdan ibaretti.
O dem, o nefis hep Hak’tan gelmiştir.
İsteyen, istenenden ayrılmaz, onun için evliyaullahı Huda’ya bitişik bil. Ke- 1500
sinlikle bilinmektedir ki katre, deryada inci olur.
Eğer inci isen damlayı deniz bil! Eğer denize düşen katre deryanın kendisi
olmamışsa onu deryanın dışına çıkar. O katre, deryadan ayrılmadıkça ona
derya de, katre deme! Bu sırrın şerhini halka açsaydım, ama, gayret beni ondan
menediyor.
Karşımda durup bana diyor ki: Ağzını tut! Herkes şahitliğe ve şükre layık 1505
değildir. (SAYFA 64)
75
Sultan Veled
MAKALE 26
Bu makalede şu beyan olunacaktır:
Nasıl ki dünyanın makam, mal ve mülk gibi rahatlıkları hep zahmet çekmekle
elde ediliyor. Ahiretin rahat ve nimetleri de aynı suretle zahmete katlanmakla
elde edilir. Demek oluyor ki, gerek dünyada gerek ahirette zahmetsiz
iş yoktur. Fakat dünyanın zahmetini çekmek halkın, beden tutkunlarının
işidir. Çünkü o zahmetlerin sonu ancak pişmanlıktır. Ama ahiret için
çekilen zahmetler enbiya, evliya ve müminlerin işidir. Bunların neticeleri bakidir,
geçici değildir.
Bu makalede şu da takdir olunacaktır ki, her kim ki ölmeden evvel ölmedi
onun hareket ve sözü tamamiyle kahrolası nefsin aletleridir. Çünkü
o, Hakk’a karşı umursamazdır. Her kim ki zaruri ölümden evvel ölmüştür,
onun zatı Hakk’a alet olmuştur. Bundan dolayı, ondan ortaya çıkan her söz,
her davranış Hak’tan kaynaklanıyor demektir. Çünkü o şer aleti değildir.
Bunun içindir ki, Hak Teala Hazretleri Peygamber Aleyhisselam’a: “ve mâ
remeyte iz remeyte ve lâkinnallâhe remâ”33 (Attığın mermileri kendim atıyorum
sanma! Onları atan Allah’tır) buyurmuştur.
1465 Ahiret hazinesinin sonunda tükeniş yoktur. Çünkü onun zahmetini dünyada
çekmiş bulunuyorsun. Sıkıntı bir viranedir ki can hazinesi orada saklanmıştır.
Zahmeti tercih et, rahata koşma! Çekilen vücut zahmeti meme gibidir
onun sütü can hazinesidir.
Can sütü böyle hazineden alınır. Can hazinesinin koruyucusu sıkıntıdır. Öyleyse
o hazineyi sıkıntıdan iste!
Sen bu hazinenin kıymetini anladıysan onu daima sıkıntıda ara!
1470 Sıkıntıyı canın gibi kabul et, baş çevirme, kendini ondan asla çekme! Her
ne kadar tembellik rahat görünürse de o cehalet bu ahmaklıktan ileri gelir.
Tembellik rahatlık gibi görünürse de netice itibariyle zahmet ve sıkıntıdır.
Cenab-ı Peygamber açıklayıcı özet sözünde, “Cennetin yolu dikenlidir.” buyurmuştur.
Cehennem yoluysa gülistan gibidir. Her iki yol da dünyada gö-
rülüyor.
1475 Eğer cennet istersen, dikenli yolu tercih et! Gülistanı tercih edersen cehenneme
gidersin.
(SAYFA 63) Nefse ağır gelen her şey, cennet yoludur, bütün rahatlıklar (nefsin hoş-
lanacağı şeyler) de cehennemdir.
Arzuladığını her zaman yoklukta ara, eğer samimiyetle Hak Teala tarafına
yöneldinse dünyanın ballı yağlı nimetlerinden çok az ye! Tâ ki acı acı ölmeyesin.
Sakın ha! Az ye! Her kim burada şeker ve helva yerse o kendi için öldürücü
zehir satın alır.
33 Enfal suresi 8 /17 (Savaşta) onları siz öldürmediniz, Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, Allah
attı. Mü’minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir,
hakkıyla bilendir.
Dünya hırsı seni Hak’tan uzaklaştırır, zulmet gibi sevimsiz eder. İçindeki 1480
hırs, cehennemden bir parçadır. Aklın da onun esiri ve muhtacıdır. Parça, er
geç bütününe gider (ona dahil olur). Yazık o cana ki, hırs ile beraberdir. Tez
ol! Hırsı ahirete alet et (Ahiret işlerinde hırslı ol) ki alçakta kalmayarak yükseklere
çıkasın. Onu, yolunda (ahiret yolunda) vasıta edin! Tâ ki Huda’nın
dergahında aziz olasın.
Git, hayatı ölümde ara, ki ölüm bağının meyvelerinden faydalanasın. Varlı- 1485
ğını yokluk yolunda ara, tâ ki yokluk içinde sürekli ve dipdiri olasın. Kesin
olarak bil ki, birinci varlık geçicidir. İkinci varlık dinin kuvvet bulması demektir.
Birinci varlık cahillik ve körlüktür. İkinci varlık nurdur, yakınlıktır.
Yokluktan sonraki varlık ebediliktir. Onun canı o sakinin şarabıyla sarhoş-
tur.
Böyle sarhoşluk, Hak ile var olmaktır, bu sarhoşluk, devamlı ve ıstırapsız- 1490
dır. Her kim bu dünya hayatından öldüyse, (ölmeden evvel öldüyse), ebedi
hayata hak kazandı. Onun varlığı, zindeliği, sarhoşluğu, ayıklığı hep ilahidir.
Onun canı Hakk’ın elinde bir alet gibidir, o kendiliğinden hareket etmez,
(iradesini hakka teslim etmiştir) evvel, lanetli nefsin aleti iken, nihayet
Rabbi Kerim’in aleti oldu.
Bir varlık ki Allah’ın aletidir, onu Allah’tan ayrı görme! Ondan (Allah’a alet 1495
olan candan) ne gelirse Allah’tan bil!
Çünkü o, Huda’nın elinde bir alettir. O ölmüştür. Fiil ölüden değil, sağdan
kaynaklanır. O, bir olan tarafa ikilik sığmaz, bu mananın sırrını kim anlar. O
açıktan açığa (Ene’l Hak) diyen, doğru söylemiştir. Çünkü Hak ondan kendisini
göstermiştir de onun için böyle demiştir. Arada o bir aracıdan ibaretti.
O dem, o nefis hep Hak’tan gelmiştir.
İsteyen, istenenden ayrılmaz, onun için evliyaullahı Huda’ya bitişik bil. Ke- 1500
sinlikle bilinmektedir ki katre, deryada inci olur.
Eğer inci isen damlayı deniz bil! Eğer denize düşen katre deryanın kendisi
olmamışsa onu deryanın dışına çıkar. O katre, deryadan ayrılmadıkça ona
derya de, katre deme! Bu sırrın şerhini halka açsaydım, ama, gayret beni ondan
menediyor.
Karşımda durup bana diyor ki: Ağzını tut! Herkes şahitliğe ve şükre layık 1505
değildir. (SAYFA 64)
76
Rebabnâme
MAKALE 27
Bu makalede “Lâ tu’tu’l-hikmete gayra ehlihâ fetazlimûhâ, ve lâ temneûhâ
an ehlihâ fe tazlimûhum” hadis-i şerifi beyan olunacaktır.
Meali şerif: Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona (hikmete) zulm etmiş
olursunuz. (Yazık olur.) Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara)
zulüm edersiniz. Hikmet, hakime fayda verir ki onun “çeldiricisidir”.
Çünkü “El-hikmetü dalletun küllü hikem” buyrulmuştur. Hikmet sahibi olmayanı
yoldan çıkarır. Gönül ehli olan hakimin, hükmünün açıklaması fayda
verir. Çünkü söz, söyleyen insanın parçasıdır.
Eğer söz söyleyen yapıcıysa onun parçası olan söz de dinleyenlerde yapı-
cı etki gösterir. Gönül ehli olmayan böyle değil: Cismani olanların sözü su ile
toprakta hapsedilmiştir. O söz kime telkin edilirse onu da su ile toprağa hapseder.
Mesela: Bir adamın ağzında (misk) olsa, o kimse sarımsak dese de (sarımsak
sözünü söylese de) ağzından misk kokusu çıkar. Bunun aksine olarak
ağzında sarımsak bulunsa da (misk) dese ağzından çıkacak koku sarımsak
kokusudur.
Bu makalede şu mana da değerlendirilecektir ki: Hikmet, ancak ehline fayda
verir. Hak Teala Hazretleri Kuran-ı Kerim’inde Kuran hakkında (yudıllu
bihî kesîran ve yehdî bihî kesîrâ)34 buyurmuştur. Doğanın lokması doğan
için faydalıdır. Serçeye ziyan verir, belki de öldürür. Hikmet de ehline bolluk
getirir, ona kuvvet ve gıda olur. Aynı hikmet, ehli olmayan için zaaf ve sıkıntı
olur. Ondan daha başka yüz binlerce noksan ortaya çıkmasına neden olur.
Hikmeti daima hakimlere söyle ki ondan zevk ve neşeleri sürekli artsın. Çünkü
onu ehlinden men etmek layık değildir.
Çünkü zulüm olur ve bu men yüzünden derdi artar. Bunun gibi, ehil olmayana
söylemek de caiz değildir. Söylersen, bu defa da hikmete zulmedersin.
Fakat ey sade dil adam, şunu da iyi bil ki hikmeti takdir eden kimse kusurlu
olursa;
1510 onu evliyaullahtan başkası takdir ederse o takdir ruhsuz bir cesed gibi olur
(etkili olmaz). O ifade ancak gönül ehlinin ağzına yakışır, herkesin değil. Her
adi adamın sözü, cana tesir eden emir olur mu? Hikmet ilmini velilerden
dinlemelidir ki onlar görünmeyen simayı perdesiz görmüşlerdir. Hakk’ın
yüzü ile arasında örtü olan, nasıl hikmet dersi verebilir? Söylerse, sözü cansız
bir cisim olur. Aklı olan onu nerede kabul edecek.
1515 Okuyup üfürmek, Cenab-ı İsa’nın dudaklarından çıkarsa etkili olur, ölüleri
diriltir. O duayı başkası okursa tesirsiz kalır.
Ondan hayır bekleme! Bir çocuk Rüstem’in kılıcını çekse onunla bir pehlivanı
öldürebilir mi? Bilenlerin kılıcı, Hakk’ın şerefli ismidir. Çünkü o, o der-
34 Bakara suresi 2/26 Allah, bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez.
İman edenler onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. Küfre saplananlar ise, “Allah, örnek olarak
bununla neyi kastetmiştir?” derler. (Allah) onunla birçoklarını saptırır, birçoklarını da doğru yola iletir.
Onunla ancak fasıkları saptırır.
gahın güvenilir ve aileden olan bir kişisidir. O şerefli isim, o dudaktan etkili
olur ki Hak’tan ne istesen esirgemez.
Hani o Musa’nın eli ki tuttuğu asa, düşmanlarının şerrini defedecek ejder- 1520
ha olsun.
(SAYFA 65) Asayı bırakan, Musa’dan başka biri olsa, böyle düşmanının kökünü
kazabilir mi? Katı taştan saf ve berrak tatlı su çeşmeleri akıtabilir mi? Ümmetinin
salimen geçmesi için deniz üzerinde tozlu topraklı yollar açabilir mi?
Münakaşa ve müsabakada o kadar sihirleri yalayıp yutan asa, başka elde
böyle bir mucize gösterebilir mi?
Hazret-i Muhammet (s.a.v.) gibi bir Peygamber-i Zişan ister ki ayın parçalan- 1525
ması mucizesi gibi bir harika gösterebilsin. Hakk’ın güzel yüzüyle şeref bulmamış
bir kimseden Kurân-ı Kerim gibi bir mucize nereden meydana gelecek.
O işaretin sırrını açıklamak, insan ve cinden hangisine nasip olur. Yüz
binlerce ilim ve hitabet ehli birbirine açıkça eklenseler ve bir an için gözlerini
yummasalar, değil Kurân-ı Kerim’i, bir ayetinin benzerini getiremezler.
Her peygamber böyle yamalı hırka ile tek başına bütün cihana harp açtı. Ve 1530
harpte galip gelerek âlem halkını emrine itaat ettirdi. Tufan, Hazret-i Nuh’un
hükmü altında değil miydi? Her an, Cenab-ı Hak tarafından birçok fetihlerle
şereflenmiyor muydu?
Rüzgarla suda Hûd Aleyhisselam’ın emrinde idi. Çünkü o da Cenab-ı Hak’la
sohbet şerefine erişmişti. Her peygambere Allah tarafından böyle hadsiz hesabsız
lütuflar ihsan buyrulmuştur.
Eğer birer birer açıklasam uzun gider. Sen kalanlarına mana yoluyla ulaş! 1535
Tâ ki hepsini bu renk ve koku cihanının arasında göresin. Ey oğul! Dedikodu
yolu uzundur. Fakat gözünü açarsan kısalır. Ey oğul, eğer gördüklerini,
onları görmeyene anlatmak istersen, uzun boylu açıklamak lazımdır ki, bir
miktar olsun anlayabilsin!
Fakat o da bu anlatacağın şeyleri tek bakışta görebilirse başka şeye ihtiyaç 1540
kalmaz. Çok söz ve uzun boylu açıklama, baş ağrıtır.
Ondan sonra aklını başına al! Fakat bu, nadirdir. Herkes bu mertebeye nerede
kavuşacak ki sözsüz olarak ona erebilsin.
Bu ilmin (hikmetin) yayıcısı mürşittir. Taliplerinin canı için de güneştir.
Âşıkların kolu ve kanadı hikmettir. Onlar can âlemine onunla erişirler.
Evliya-yı Kiramın ilimleri katıksız hikmettir. Fakat eşkıyaların kulağı ona 1545
karşı sağırdır. Hikmetleri, hakimden başkası nerede anlayacak.
Cennetlik olmayan cennet nimetlerinden yiyemez. Eğer hakim isen, senin
hikmetin budur, kesinlikle bil ki arayıp da bulamadığın (çeldiricin)dır. Eğer
âşık değilsen bundan nasıl temiz koku duyabilirsin, nasıl melekler gibi felekler
üzerinde kanatsız uçabilirsin.
Aşksız kimse hayvandan daha aşağıdır. Çünkü ona nur âleminden rızık ve- 1550
77
Sultan Veled
MAKALE 27
Bu makalede “Lâ tu’tu’l-hikmete gayra ehlihâ fetazlimûhâ, ve lâ temneûhâ
an ehlihâ fe tazlimûhum” hadis-i şerifi beyan olunacaktır.
Meali şerif: Hikmeti ehlinden gayrıya verme ki ona (hikmete) zulm etmiş
olursunuz. (Yazık olur.) Ehli olanlardan da men etmeyin ki onlara (ehil olanlara)
zulüm edersiniz. Hikmet, hakime fayda verir ki onun “çeldiricisidir”.
Çünkü “El-hikmetü dalletun küllü hikem” buyrulmuştur. Hikmet sahibi olmayanı
yoldan çıkarır. Gönül ehli olan hakimin, hükmünün açıklaması fayda
verir. Çünkü söz, söyleyen insanın parçasıdır.
Eğer söz söyleyen yapıcıysa onun parçası olan söz de dinleyenlerde yapı-
cı etki gösterir. Gönül ehli olmayan böyle değil: Cismani olanların sözü su ile
toprakta hapsedilmiştir. O söz kime telkin edilirse onu da su ile toprağa hapseder.
Mesela: Bir adamın ağzında (misk) olsa, o kimse sarımsak dese de (sarımsak
sözünü söylese de) ağzından misk kokusu çıkar. Bunun aksine olarak
ağzında sarımsak bulunsa da (misk) dese ağzından çıkacak koku sarımsak
kokusudur.
Bu makalede şu mana da değerlendirilecektir ki: Hikmet, ancak ehline fayda
verir. Hak Teala Hazretleri Kuran-ı Kerim’inde Kuran hakkında (yudıllu
bihî kesîran ve yehdî bihî kesîrâ)34 buyurmuştur. Doğanın lokması doğan
için faydalıdır. Serçeye ziyan verir, belki de öldürür. Hikmet de ehline bolluk
getirir, ona kuvvet ve gıda olur. Aynı hikmet, ehli olmayan için zaaf ve sıkıntı
olur. Ondan daha başka yüz binlerce noksan ortaya çıkmasına neden olur.
Hikmeti daima hakimlere söyle ki ondan zevk ve neşeleri sürekli artsın. Çünkü
onu ehlinden men etmek layık değildir.
Çünkü zulüm olur ve bu men yüzünden derdi artar. Bunun gibi, ehil olmayana
söylemek de caiz değildir. Söylersen, bu defa da hikmete zulmedersin.
Fakat ey sade dil adam, şunu da iyi bil ki hikmeti takdir eden kimse kusurlu
olursa;
1510 onu evliyaullahtan başkası takdir ederse o takdir ruhsuz bir cesed gibi olur
(etkili olmaz). O ifade ancak gönül ehlinin ağzına yakışır, herkesin değil. Her
adi adamın sözü, cana tesir eden emir olur mu? Hikmet ilmini velilerden
dinlemelidir ki onlar görünmeyen simayı perdesiz görmüşlerdir. Hakk’ın
yüzü ile arasında örtü olan, nasıl hikmet dersi verebilir? Söylerse, sözü cansız
bir cisim olur. Aklı olan onu nerede kabul edecek.
1515 Okuyup üfürmek, Cenab-ı İsa’nın dudaklarından çıkarsa etkili olur, ölüleri
diriltir. O duayı başkası okursa tesirsiz kalır.
Ondan hayır bekleme! Bir çocuk Rüstem’in kılıcını çekse onunla bir pehlivanı
öldürebilir mi? Bilenlerin kılıcı, Hakk’ın şerefli ismidir. Çünkü o, o der-
34 Bakara suresi 2/26 Allah, bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez.
İman edenler onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. Küfre saplananlar ise, “Allah, örnek olarak
bununla neyi kastetmiştir?” derler. (Allah) onunla birçoklarını saptırır, birçoklarını da doğru yola iletir.
Onunla ancak fasıkları saptırır.
gahın güvenilir ve aileden olan bir kişisidir. O şerefli isim, o dudaktan etkili
olur ki Hak’tan ne istesen esirgemez.
Hani o Musa’nın eli ki tuttuğu asa, düşmanlarının şerrini defedecek ejder- 1520
ha olsun.
(SAYFA 65) Asayı bırakan, Musa’dan başka biri olsa, böyle düşmanının kökünü
kazabilir mi? Katı taştan saf ve berrak tatlı su çeşmeleri akıtabilir mi? Ümmetinin
salimen geçmesi için deniz üzerinde tozlu topraklı yollar açabilir mi?
Münakaşa ve müsabakada o kadar sihirleri yalayıp yutan asa, başka elde
böyle bir mucize gösterebilir mi?
Hazret-i Muhammet (s.a.v.) gibi bir Peygamber-i Zişan ister ki ayın parçalan- 1525
ması mucizesi gibi bir harika gösterebilsin. Hakk’ın güzel yüzüyle şeref bulmamış
bir kimseden Kurân-ı Kerim gibi bir mucize nereden meydana gelecek.
O işaretin sırrını açıklamak, insan ve cinden hangisine nasip olur. Yüz
binlerce ilim ve hitabet ehli birbirine açıkça eklenseler ve bir an için gözlerini
yummasalar, değil Kurân-ı Kerim’i, bir ayetinin benzerini getiremezler.
Her peygamber böyle yamalı hırka ile tek başına bütün cihana harp açtı. Ve 1530
harpte galip gelerek âlem halkını emrine itaat ettirdi. Tufan, Hazret-i Nuh’un
hükmü altında değil miydi? Her an, Cenab-ı Hak tarafından birçok fetihlerle
şereflenmiyor muydu?
Rüzgarla suda Hûd Aleyhisselam’ın emrinde idi. Çünkü o da Cenab-ı Hak’la
sohbet şerefine erişmişti. Her peygambere Allah tarafından böyle hadsiz hesabsız
lütuflar ihsan buyrulmuştur.
Eğer birer birer açıklasam uzun gider. Sen kalanlarına mana yoluyla ulaş! 1535
Tâ ki hepsini bu renk ve koku cihanının arasında göresin. Ey oğul! Dedikodu
yolu uzundur. Fakat gözünü açarsan kısalır. Ey oğul, eğer gördüklerini,
onları görmeyene anlatmak istersen, uzun boylu açıklamak lazımdır ki, bir
miktar olsun anlayabilsin!
Fakat o da bu anlatacağın şeyleri tek bakışta görebilirse başka şeye ihtiyaç 1540
kalmaz. Çok söz ve uzun boylu açıklama, baş ağrıtır.
Ondan sonra aklını başına al! Fakat bu, nadirdir. Herkes bu mertebeye nerede
kavuşacak ki sözsüz olarak ona erebilsin.
Bu ilmin (hikmetin) yayıcısı mürşittir. Taliplerinin canı için de güneştir.
Âşıkların kolu ve kanadı hikmettir. Onlar can âlemine onunla erişirler.
Evliya-yı Kiramın ilimleri katıksız hikmettir. Fakat eşkıyaların kulağı ona 1545
karşı sağırdır. Hikmetleri, hakimden başkası nerede anlayacak.
Cennetlik olmayan cennet nimetlerinden yiyemez. Eğer hakim isen, senin
hikmetin budur, kesinlikle bil ki arayıp da bulamadığın (çeldiricin)dır. Eğer
âşık değilsen bundan nasıl temiz koku duyabilirsin, nasıl melekler gibi felekler
üzerinde kanatsız uçabilirsin.
Aşksız kimse hayvandan daha aşağıdır. Çünkü ona nur âleminden rızık ve- 1550
78
Rebabnâme
rilmemiştir. Hakk’ın nurunu kabul etmedikçe Hakk’ın sırlarına nasıl candan
kulak verebilirsin? Eğer sen hikmet ehli olsaydın, gönül aynasını benlik tozundan,
pasından temizlerdin.
(SAYFA 66) Aynada ilginç nakışlar, arşın, kürsün nakışlarıyla Rabb’inin didarı-
nı seyredersin. Zahirde, batında senden başka bir şey kalmaz, hayrın bütün
âleme erişirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder