27 Mart 2016 Pazar

Medineli ilk müslüman olan Sahâbîlerdendir.Adı,Es’ad bin Zürâre.Medineli Ensâr’ın büyüklerinden ve en önce îmân edenlerdendir. 
Hazreti Es’ad,ilk Akabe bîatından önce Mekke’de müslüman oldu. Peygamber efendimizin Medine’ye hicretinden kısa bir süre sonra vefât etti. Vefâtından önce kızlarını Resûlullah efendimize vasiyyet etmişti.
Peygamberimizin İslâmı tebliği husûsunda çok sıkıntı çektiği bir günde Es’ad bin Zürâre ile Zekvan bin Abd-i Kays, Medine’den Mekke’ye gelmişlerdi. Mekke’nin ileri gelenlerinden Utbe bin Rebîa’nın yanına uğramışlardı. Bu sırada Hazreti Es’ad Resûlullahın ( aleyhisselâm ), yeni bir dîni açıklamaya başladığını öğrendi. Zaten kendisi, Hanîf inancı üzere olup, tek olan Allah’a inanıyor, O’na ibadet ediyor, asla putlara tapmıyordu. Hemen Resûlullahın ( aleyhisselâm ) yanına gitmek istedi. Utbe buna engel olmak istediyse de, arkadaşı Zekvan ile birlikte Peygamberimizin huzûruna vardılar. Resûlullah ( aleyhisselâm ), onları güzel şekilde karşılayıp ikram ve iltifâtta bulundu. Kur’ân-ı kerîmden âyetler okuyup, İslâmiyeti anlattı. Bu dine girmeleri için davette bulundu. Arkadaşı Zekvan, Es’ad bin Zürâre’ye hitaben, “İşte, senin dinin budur!” dedi. İkisi birden hakka daveti kabûl ederek müslüman oldular. Sonra, Resûlullah’tan izin alarak Medine’ye döndüler.Orada herkese,İslâmiyeti duyurmaya başladılar.Bunlardan ilk olarak Sa’d bin Hayseme ( radıyallahü anh ) bu daveti kabûl edip, müslüman oldu. Böylece üç kişi oldular. Daha sonra Resûlullah ( aleyhisselâm ) ile görüşmeleri için Medinelileri teşvik ettiler. Hatta ilk Akabe bîatinin onların bu teşviki ile vukû’ bulduğu beyan edilmektedir.
İslâmiyet Arabistan yarımadasında yayılmaya devam ederken, Medine’de bu iş çok daha süratli yürüyordu. Öyle ki, daha önce birbirlerine düşman olan Evs ve Hazrec kabileleri barışmış, İslâmiyeti daha iyi öğrenebilmek için Resûlullah efendimizden bir muallim, hoca istemişlerdi. Resûl-i Ekrem ( aleyhisselâm ) de, onlara Kur’ân-ı kerîmi ve İslâmiyeti öğretmek için Mekke’deki Eshâbından Hazreti Mus’ab bin Umeyr’i gönderdi. Mus’ab ( radıyallahü anh ), Medine’de Hazreti Es’ad’ın evinde kaldı. Onunla birlikte ev ev dolaşarak herkese İslâmiyeti duyurdular. Resûlullah’ın sevgisini ve Onu, bütün düşmanlarından korumak için canla başla çalışacaklarına söz vermelerini anlattılar. Onları, Resûlullah ile yapılacak bîata hazırladılar. Onların bu gayretleri bereketiyle Medine’de Evs ve Hazrec kabilesi içinde Benî Ümeyye bin Zeyd’in evinden başka, İslâmiyet nûru ile aydınlanmayan, müslüman olmayan kimse kalmamıştı. Bu arada Hazreti Es’ad bin Zürâre’nin teyzesi oğlu olan Sa’d bin Muâz’ın ( radıyallahü anh ) hizmeti de çok büyük olmuştu. Onun müslüman olduğu gün, kendi kavminden müslüman olmayan kimse kalmamıştı.

Peygamberimiz de Medine’ye hicret buyurdular. Hicretten sonra Peygamberimiz Hazreti Zeyd bin Hâlid Ebû Eyyûbel Ensârî’nin evine yerleşmekle beraber, Hazreti Es’ad bin Zürâre’nin evinde de kalmak sûretiyle onun hatırını gözetir, hânesini bereketlendirirlerdi. Çünkü O, Ensârın en büyüğü ve Medinelilerin en önce müslüman olanlarındandı. İslâmiyet, Medine’ye O’nun evinden yayılmıştı. İslâmiyeti öğretmek için Peygamberimiz tarafından Mekke’ye gönderilen Hazreti Mus’ab bin Umeyr, O’nun evinde kalmıştı.
Medine’de Mescid-i Nebevî’nin inşaatına devam edilirken hicretten dokuz ay sonra Hazreti Es’ad bin Zürâre hastalandı. O, bugün için de tehlikeli olan menenjit hastalığına yakalanmıştı. O devirde böyle hastalıklar ateş ile dağlanırdı. Bu tedâvi şekli aynen uygulanmasına rağmen hastalığı iyileşmedi. Resûlullah efendimiz kendisini ziyâret ederek sıhhat ve afiyetleri için duâ etti. Hastalığı çok şiddetliydi. Hayatının son anlarını yaşıyordu. Tedâvisi için her çareye başvurulmuştu. Kısa bir müddet içinde vefât etti. Böylece Hazreti Es’ad bin Zürâre, Resûlullah’ın Medine’ye hicretinden sonra ilk vefât eden sahabîsi oldu. Ensârın sözüne göre Bâki’ Kabristanına, ilk olarak O defn edildi. Muhacirler ise Hazreti Osman bin Maz’ûn’un defn edildiğini söylüyorlar.
Es’ad bin Zürâre ( radıyallahü anh ), Bedir harbine katılamadan vefât etmişti. Resûlullah efendimiz, O’nun ölümüne çok üzüldüler. Medineli yahudiler, onun ölümünden sonra Resûlullah’ın Peygamberliği aleyhinde dedikodu yapmaya başlayarak, “Muhammed’in bir kudreti olsaydı, arkadaşını iyi ederdi” dediler. Bu sûretle, mü’minleri, O’ndan soğutmak ve yeni dine girecek olanları, O’na yaklaştırmamak istiyorlardı. Düşmanlıklarını açıkça ortaya koyuyorlar, insanları şüpheye düşürmek istiyorlardı. Resûl-i Ekrem ( aleyhisselâm ) efendimiz de, onların bu hallerini çok iyi bildiklerinden: “Yahudiler, neden arkadaşını kurtaramadı? diyecekler. Ben ise, arkadaşımın bu hali için bir menfaat veya zarar vermeye mâlik değilim!” buyurdu. Halbuki onun peygamberliği, insanları cahillikten, küfür ve sapıklık yollarından kurtarıp imân aydınlığına çıkartmaktı. Onun vazîfesi, Allahü teâlâ’nın râzı olduğu doğru yola davet işinden ibâretti.
Medine’de müslümanların sayısı 40’a ulaşmıştı. Bir gün, bu müslümanların hepsi, Hazreti Es’ad bin Zürâre’nin evinde toplandıklarında: “Yahudiler ve hıristiyanlar, kendilerine haftada birer gün seçerek, o gün alış-verişi bırakıp, inançlarına göre ibadet ediyorlar. Şimdi, bize de uygun olanı, haftanın yedi gününden birini seçerek, o günü taât ve ibâdet için ayırmaktır!” dediler. Bu fikri, başta, reîsleri Hazreti Es’ad olmak üzere hepsi uygun buldular. Derhal Cuma gününü bu işe ayırdılar. Cuma’ya, o güne kadar Arube günü deniliyordu. Mü’minlerin toplanıp ibâdet etme günü mânâsına “Cum’a” dendi. Resûl-i Ekrem’in Medine’ye hicretinden evvel, Hazreti Es’ad bin Zürâre, Medine’deki 40 kadar müslümanı toplayarak, bir Cuma günü Nakî-ül-Hadamât’taki Beyâda’ya götürmüş ve orada onlara Cum’a namazı kıldırmıştır. Bu sûretle Peygamberimizin: “Kim, güzel bir sünneti ihyâ ederse, hem onun sevâbına, hem de kıyâmete kadar o sünnetle amel edenlerin kazanacakları sevâba nail olurlar.” hadîs-i şerîfinin muhatabı olmuştur. İslâmiyette ilk defa kılınan Cuma namazı, işte bu yerde kılınan Cuma’dır. Medineli müslümanların bu hayırlı maksatları, cenâb-ı Hakkın rızâsına uygun olduğundan bilâhere devamlı olarak Cuma namazı kılınması emredilmiştir.
Eshâb-ı kiramdan Hazreti Abdurrahmân bin Ka’b bin Mâlik de bu hadîseyi şöyle anlatıyor: Babam, Hazreti Ka’b’ın gözleri az görmeye başlamıştı. O yola çıktıkça ben onun elinden tutar, istediği yere götürürdüm. Babamı Cuma namazına götürdüğüm zamanlarda, ezanın sesini duyar duymaz, hemen Hazreti Es’ad bin Zürâre’yi hatırlar, O’nun mağfiretini ister, O’na hayır duâ ederdi. Bir gün babama sordum: “Babacığım! Cuma ezanını duydukça, dâima Es’ad bin Zürâre’yi ( radıyallahü anh ) hatırlayarak, O’na mağfiret diliyorsun, ona duâ ediyorsun. Bunun sebebi nedir?” Babam şu cevabı verdi: “Oğlum! Resûl-i Ekrem’in Medine’ye teşrîfinden evvel, bize ilk Cuma namazını kıldıran o idi.” Tekrar sordum: “O zamanlar kaç kişiydiniz?” Bana, Kırk kişiydik” diye cevap vermişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder