27 Mart 2016 Pazar

Hz Ebu Huzeyfe,Peygamber Efendimizden sonra çıkan irtidad harplerinde büyük kahramanlıklar gösterdi.İslam askeri,Yemame’de peygamberlik iddiasında bulunan Müseyleme’t-ül Kezzab ile savaşıyordu. Bir ara Müseyleme’nin kuvvetleri şiddetli hücum etti. Mücahidler geri çekiliyordu ki, Ebu Huzeyfe ileri atıldı. Haykırdı:
“Ey Ehl-i Kur’ân! Kur’ân-ı Kerimi en güzide hareketlerle süsleyiniz!”
Onun bu hareketi Müslümanların cesaretini artırdı ve hep birlikte tekrar hücuma geçtiler. Hemen akabinde Ebu Huzeyfe (ra) şehid oldu.Onun ardından azadlısı ve evlatlığı Salim Mevla Ebu Huzeyfe de şehid düştü.Sonra ikisini bir kabre defnettiler.

Hakkı ve sabrı tavsiye

Sual: Asr suresinde, (Asra yemin olsun, insan muhakkak zarardadır. Ancak, iman edip salih amel işleyenler, bir de hakkı ve sabrı tavsiye edenler, zararda değildir) deniyor. Buradaki hak ve sabırdan kasıt nedir?
CEVAPÖnce şunu bildirelim. İmam-ı Şafiî hazretleri buyuruyor ki:
Kur'anda başka hiçbir sûre nazil olmasaydı kısa olan şu Asr suresi bile insanların dünya ve âhiret saadetlerini temine yeterdi. Çünkü bu sûre Kur'ân-ı kerîmin bütün ilimlerini içine alıyor.

Ebu Huzeyfe hazretleri bildiriyor ki:
Eshabı kiram birbirleriyle karşılaşınca Asr suresini okumadan ve selam vermeden ayrılmazlardı. (Taberani, Beyheki) 
Bu surede, insanların mutlaka hüsrana [zarara] uğrayacakları bildiriliyor, sonra da, iman edenler, salih amel işleyenler, hakkı ve sabrı tavsiye edenler istisna ediliyor. Yani önce imanın önemi bildiriliyor. Doğru imana sahip olmayan kurtulamaz. Doğru iman Ehl-i sünnet itikadıdır. Sonra salih amel işleyenler buyuruluyor. Salih amel, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği şekilde ibadet etmektir. Dört hak mezhepten birine uymaktır.

Hak; dinimizin bildirdiği hakikatler, yani İslamiyet’in tamamıdır.

Sabır; ibâdet etmekte ve günahtan kaçınmakta sebat sahibi olmaktır. Yani Allahü teâlânın emirlerini yapmakta ve yasaklarından kaçmakta sabırlı olmaktır.

Hakkı ve sabrı tavsiye; emr-i maruf ve nehy-i münkerde bulunmak, bunları yaparken gelecek sıkıntılara, fakirliğe, hastalığa ve her çeşit musibete sabretmektir. 
Ne göz her gönüle yüz verir, ne padişah değersiz kişiye yüzünü gösterir.
• Ancak bizim gibi değersizlere, bayağılara karşı böyle değildir. Dikenden kurtarır da ona gül bahçesini gösterir.
• Bazen manevî kirlerimizi arındırır, bizi nüra doğru çeker götürür. Bazen eski zahitliğimizi elimizden alır da, bizi
sarhoş meyhaneci haline sokar.
• 0 kölesini ne satar, ne de kimseye bağışlar. Onu pazarda satıyormuş gıbı göstererek ona bir taç, bir taht hazırlar.
• însan dünya sandığının içine hapsedilmiş bir arslan gibidir. Sandık kapanmıştır, kilitlenmiştir. 0 da kendisini
yorgun ve bitkin göstermektedir.
 • Fakat günün birinde coşar, kükrer, sandığı kırar çıkar. Şimdi işsiz güçsüz görünüyor, ama insanın ne kadar güçlü
olduğunu o zaman görürsün.
"İnsan dünya nîmetlerinin esiri olunca çok güçsüzdür.ayağı altına alınca güçlü olur.
• Aşk birdir, fakat şaşıların gözüne iki, dört göründüğü gibi, türlü türlü, çeşit çeşit şekillerde görünmektedir.
• Aşk yolunda her şey gül gibidir. Ama bu güller insanların gözüne diken gibi görünür. Nur, Hz. Müsa'nın ağacından,
yanan (=ateş) olarak görünmedi mi?
• Bu selin sesi ab-ı hayattır. Söz yoktur, ses, söz gibi görünür.
• Gönülden bahsetmeyeceğime dair yemin etmiştim. Fakat gönül ayna gibi olduğundan içine düşenleri çaresiz
göstermektedir.

362. Haberin var mı? Kış gitti, yaz geldi!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. II. 7821
• Haberin var mı? Şehrimizde şeker ucuzladı. Yani şehrimize tatlı dilli değerli bir kişi geldi. Haberin var mı? Kış gitti,
yaz geldi!
• Haberin var mı? Bahçede reyhan ile karanfil; "îş kolaylaştı" diye gülüşüyorlar.
• Haberin var mı? Bülbül yolculuktan döndü, geldi. Bahçede ötmeye başladı. Ötüşünün güzelliği ile bütün kuşlara
üstad oldu.
• Haberin var mı? Bahçede ağacın dalı, kökten müjdeli bir haber aldı da ellerini sallayarak oynamaya başladı.
• Haberin var mı? Can bahar kadehiyle mest oldu da oynaya oynaya sultanın haremine geldi.
• Haberin var mı? Lale, yüzü kanlara bulanmış bir halde çıkageldi. Haberin var mı? Gül, çiçekler meclisinin başkanı
oldu.
• Haberin var mı? Güzeller ötelerden geçip gelme izni aldılar da geldiler. Bağlara, bahçelere kondular, yeryüzü
yeşerdi, güller, laleler, reyhanlar, çeşitli çiçekler uyandılar.
• Geçen sene kış mevsiminin korkusundan kaybolup giden yeşilin güzelleri güller, reyhanlar, şebboylar, karanfiller
ve daha sayılamayacak kadar çok çiçekler, sanki kıyamet koptu da dirildiler. Bu sene hepsi de yüz kat daha güzel, daha
hoş kokularla geldiler.
• Gül yüzlü güzeller ötelerden, yokluk aleminden oynaya oynaya geldiler. Bu gelişten gökyüzü memnun oldu da,
onların ayaklarına yıldızlar serpti.
• Geçen sonbaharda azledilen, işten çıkarılan nergis, bu sene çiçekler mülküne başkan oldu. Gonca çocuğu da,
beşikte konuşan Hz. îsa gibi yazmaya, okumaya başladı.
• Hakk aşıklarının meclisi bir kat daha süslendi. Seher rüzgarı hoş bir şekilde esmeye ve güzel kokular şarabını
sunmaya başladı.
• Gönül perdesinin arkasında gizli nakışlar vardı. Bu yüzden bağlar, bahçeler, gönüllerdeki sırlara ayna oldu.
• Sen gördüğün bütün güzellikleri aynada arama da, gönlünde ara! Çünkü, "ayna" kendisi bir şekilden ibarettir.
îçine düşenleri gösterir, ama kendisi cansızdır.

363. Aşıkın bedeni kefene sarılır, kabre konur ama, canı kefene sarılamaz.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
 (c. II, 778)
• 0 Hoten güzelin hayali gönlümden gitmez, şekerinin tadı da ağzımdan gitmez. 
• Her an uygunsuz bir iş yapar, bir kargaşa çıkarırsam, beni ayıplamayın.
Senin gönlünden onun hayali gittiyse, Allah'a yemin ederim ki, benim gönlümden gitmez.
• Kolu kanadı yandığı halde zavallı pervanenin canı, mumun alevi sevdasından vazgeçmez de şamdanın etrafında
döner durur.
• Bütün kuşlar, çayırlara, çimenlere gelirler. Ağaçlara konarlar, biraz dururlar, sonra her tarafa uçar giderler. Ama,
bülbül güle aşık olduğu için o, çimenlikten, gül bahçesinden ayrılmaz.
• Can kuşu ise, her an uçmak için kanat çırparsa da, dostun bakışını umduğundan ötürü bedenden bir türlü
ayrılamaz.
• Hallac-ı Mansur'u senin aşkınla darağacına astıkları zaman, ipte başını tuttu, çıkarmadı. "Madem ki, dostumun ipi
gönlümün boynuna geçmiştir; bundan nasıl baş çıkarırım?" dedi, seve seve canını verdi.
• Testi kırılsa da, onun içindeki su kırılmaz. Aşıkın canı da böyledir. Bedeni kefene sarılır, kabre konur, ama, canı
kefene sarılmaz, kabre konamaz, o ötelere gider.

364. Elinde duadan başka bir şey olmayan ne yapabilir?
Fe'ilatü, Ffi'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c. II, 767)
• Giizelim; cefayı bırak, kerem sahibine böyle davranış yakışmaz. Hiç kimsenin bulamadığı derdimi gör de ona derman
ol!
• Çektiğim acıların haberini seher rüzgarından duyardım ama, gamından öyle bir hale geldim ki, gönlümün seher
rüzgarından haberi bile yok!
• Ey saki, birazcık acele et de o kapıyı içerden kapa, kim gelirse; "Sizinle işimiz yok!" de, onu başından sav!
• Gönlünde vefa bulunmayan sevgilinin vefasına and olsun ki, bütün ömür boyunca şu anda yaşadığım gibi böyle
neşeli, böyle mutlu bir an yaşamadım.
• Sen bize cansın, cihansın, bize bundan daha üstün bir mutluluk olur mu? Cihanın sonu yokmuş, yok olsun.
Bundan aşıklara ne gam?
• 0 yüzde, o güzellikte kimyanın hüneri yoksa, sevgiliyle buluşma zamanında şu kara toprak nasıl oluyor da altın
haline giriyor?
• Aman, ben yine sustum. Sevgiliye benim selamımı sen götür! Saygılarımı sen söyle! Ona de ki; "Elinde duadan
başka bir şey olmıyan ne yapabilir?"

365. Zavallı pervanenin canı mumun alevine aşık!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
 (c. II, 789)
• 0 Hoten güzelinin hayali gönlümden, şekerinin tadı, lezzeti de ağzımdan gitmiyor.
• Her an coşar köpürürsem beni ayıplamayın. Senin gönlünden onun hayali çıkıyorsa, Allah'a yemin ederim ki,
benim gönlümden çıkmıyor.
• Bütün kuşlar çimenlikten, her tarafa uçar giderler. Ama, gönlünü güle kap-tırmış, gönülsüz kalmış olan bülbül,
içinde gül fidanlarının bulunduğu çiçeklikten bir an bile gitmez.
• Zavallı pervanenin canı mumun alevine aşık, kolu kanadı yanmadıkça şamdandan, şamdanın etrafından gitmez.
" Sadî-i Şirazî hazretleri, Gülistan'mda:
"Ey bülbül! Git, aşkı sen pervaneden öğren. 0 yandı, yakıldı, can oldu, sesi çıkmıyor"
• Can kuşu her an uçup gitmek için, kanat çırpmada. Fakat belki dost bakar, görür ümidiyle bedenden ayrılmaz.
" Bu gazel Firuzanfer'in
776 numaralı gazele nazîre gibi, ona çok benziyor.

366. Tebrizli Şems hazretlerine karşı duyulan sevgi ve saygı.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Pa'ilatün. Fa'ilat
 (c. II, 757)
• Her ne kadar haset eden kişi incinirse de, sen o büyük varlığın (Tebrizli Şems'in) vasıflarından bahset. Onun
üstünlüğünu çekinmeden anlat. Zaten şu gök kubbesinin altında öteden beri haset etme huyu azalmamıştır. 
• Ben dün geceyarısı kalktım, baktım ki, "gönül" yok! "Ne oldu; nereye gitti?" diye onu evin her tarafında aradım,
fakat bulamadım.
• Sonra kendi evimden çıktım. Onu ev ev aramaya başladım. Nihayet zavallıyı bir yerde buldum. Orada "Ya Rabbî!
Ya Rabbî!" diyerek secdeye kapanmıştı.
• Bakayım, kime kavuşmak istiyor, kime yalvarıyor diye onun yalvarışına kulak verdim. Ağlarken şunları söylediğini
duydum.
• Gizli şeyler de senin önünde, aşikar olan şeyler de senin önünde. Sen her şeyi bildiğin gibi, elbette bunların her
ikisini de bilirsin. Benim gizli olan seyim, şu içimdeki "sevgi ateşi"; açık olan şey de ah edişim, yalvarışım, yakarışımdır.
• Gönül, o padişahın eserlerini, vasıflarını sayıp duruyordu da, adını söylemiyordu. 0, gecenin karanlığında herkes
uykudayken yalvarıp yakarmaya dalmıştı.
• 0, arada dudak ucuyla gizlice diyordu ki: "Adını söyleyemedim ama, o ad öd ağacından daha güzel kokar, kokusu
her tarafa yayılır."
• Gönül diyordu ki; "Ey seven, sevilen Rabbim! Belki, bir insan bulunur da gece yarısı benim bu sözlerime kulak
verir diye korkuyorum, ürküyorum.
• Birisi onun adını duyar da ona gereken saygıyı göstermez diye ödüm kopuyor. 0 güzel ada hürmetsizlik bana çok
ağır gelir.
• Başka birisi adını işitir de, ona sevgi ve saygı gösterirse, bu defa kıskançlık beni yakar, yandırır." Böylece, gece
yarısı yalvarıp duran gönül şaşırmış, ne yapacağını bilemez hale gelmişti.
• Derken gönüle hatiften, ötelerden bir ses geldi. "Sevdiğinin adını an, ey inatçı şaşkın, korkma, adını an, gam
yeme; kimseden çekinme!
• Onun adı, senin canının muradına anahtardır. Çabuk, onun adını an! An da hemen sana kapıyı açsın!
• Gönül, haset korkusundan onun adını anamıyordu. Kapı da kapalı kaldı. Seher vaktine kadar bu hal devam etti.
Derken ansızın gündüz oldu. Güneç doğdu, yüzünü gösterdi.
• Hatifin binlerce defa yalvarışı üzerine gönül, ancak "Tebriz" diyebildi. Aklı başından gitti, varlığından oldu.
• Kendinden geçince de o, efendiler efendisi Şemseddin'in, o cömertlik denizinin adı, gönlün yüzüne nakşoldu.

367. Bir hırsız gibi gönle gizlenen gam,
vuslat polisinin eline düştü de daragacına asıldı.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. II, 761)
• Seher vakti o kurnaz sevgili gül bahçesinden gelince, mest olanların naraları gül bahçesinden daha göklere kadar
yükseldi.
• Yüzlerce cennet bahçesinden ab-ı hayatla sulanan, binlerce güler yüzlü gül, dikenlerin gönüllerinden başlarını
çıkardılar.
• Gönüle bir hırsız gibi girerek bütün gece orada gizlenen gam, sevgilinin, vuslat polisinin eline düştü de darağacına
çekildi.
• Zalimlerin elinde kalmıştık. Çok zulümler görmüş, acılar çekmiştik. Ümitlerimizi kaybetmiştik. Böyle bir
durumdayken devlet gibi parlak uyanık bir gönül geldi, imdadımıza yetişti.
• Şu kirli dünyada, nefsanî arzular, maddî ihtiyaçlar peşinde koştuğumuz için, beden de can da ihtiyarlamıştı. Ona
kavuşunca her ikisi de gençleşti, güzelleşti. Müşteri bulamayan, malını satamayan herkese ne de çok alıcı geldi.
• Hepiniz gönül ve dinin Selahaddin'ini görünce, "Hakk'ın sırlarından ne de şaşılacak bir güneş doğdu!" deyiniz

368. Onun aşk şarabı sunan iki sakî gibi olan gözleriyle
dudaklarının elinden şarap için.
Fa'ilatiü, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
 (c. II, 754)
• Güzel yüzlülerin en güzeli, güneşi, salınarak geliyor. Ona yol açın. Yüzlerinizi onun yüzünün güzelliği ile ay gibi
nürlandırın.
• Onun nürlu yüzü, eskiden ölmüş, mezarlarda çürümüş kişilere bile yüzlerce can vermede, onları diriltmede. Geçip
gitmiş aşıklara müjdeli dirilme haberi verin!
• Onun aşk şarabı sunan iki sakî gibi olan gözleriyle dudaklarının elinden heıan şarap için, her an; "Çok yaşa deyin.
• Onun güzel bir ovaya benzeyen yüzünde hiç görülmemiş, acaip bir kuyu kazmışlar. Aklınızı başınıza alın da o
ovaya gidin! 0 kuyuya düşmek için uğraşın!
• Onun bulunduğu çadırdan gece vakti bir aydınlık, bir nür belirdi. Atlarınızın kulaklarını o çadırın kurulduğu yere
çevirin! 

369. Kendinden habersiz,
 fakat dostun yerinden haberli olan kişi ne mutlu kişidir.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
 (c. II, 759)
• Sevgilim; gönlüm senin emrine uymuş, sevdana kapılmış. Senelerin yıprattığı sararmış, solmuş yüzüm, senin
ayrılık gamını çeker.
• Başım yüzünün güzelliğinin mesti, gönlüm tuzak olmuş hayalini yakalamış, bırakmıyor. Gözümden dökülen inci
taneleri, senin denizinin köpüklerine serpilmek ister.
• Senden aldığım bütün armağanları, senin hayaline takdim ettim. Çünkü şeker gibi tatlı olan hayalinde senin güzel
yüzünün parlaklığı var.
• "Hayalin" dedim, hata ettim, yanlış söyledim. Senin hayalin başka hayallere benzemez. 0 bütün güzellikleri,
sevimlilikleri senin ihsanından alıyor.
• Sadberk gülü kendini senin güzel yüzüne benzettiğinden ötürü utandı da, senin huzurunda yerlere döküldü.
• Selvi, senin boyuna benzediğini sandığından yanıldığını anladı. Suçlular gibi başını önüne eğdi.
• Dost bizimle beraber olunca, her yer oturulacak, eğlenilecek yerdir. Kendinden habersiz, fakat dostun yerinden
haberli olan kişi ne mutludur.
• Eğer sen bana kapını açmazsan, ben dama çıkar, bacadan içeri girerim. Seni görüp seyreden can, ne de güzel bir
candır. Ne de bahtlı bir candır.
• Ben damlara çıkarım, tuzaklara düşerim ne yapayım ki, canımın ahüsu, yalnız senin ovanda koşmak, sana av
olmak sevdasındadır.
• Sus ey deli aşık, şiir söyleme! Kanlar yut! Zaten dünyanın her zerresinde senin aşkının derdi, gamı var.

370. Senin aşkın, bir ay yüzlü sevgili dilber kılığına girdi de geldi.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilat
 (c. II, 749)
• Seher vakti, gönlümü alıp gitmek için, sevgili mest olarak yanıma geldi. Ey Müslümanlar, bu mest dilberin elinden
beni kurtarın. Bana yardım edin!
• Dün kalbim heyecanla çarpmakta idi. îki gözüm de seğriyordu. "Acaba! Ben kime kavuşacaktım? Gözlerim kimi
görecekti?" diye düşünüp duruyordum.
• Seher vakti ben bu düşüncelerdeyken senin aşkın, bir ay yüzlü dilber kılığına girdi de bana geldi.
• Ben kim oluyordum? Dört unsur bile (hava, toprak, su, ateş) ondan mest olmuşlar; onun ateşi bana da neler
eder, toprağa da, rüzgara da neler eder?
• Aşk, ondan gebedir. Bu cihan da aşktan gebedir. Bu dünya şu dört unsurdan doğdu. Fakat,unsur da aşktan
doğdu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder