27 Mart 2016 Pazar



İmanı koruma zamanı

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:Âhir zaman, Ehl-i sünnet itikadını doğru öğrenip, iman hırsızlarına karşı imanı koruma zamanıdır. Başka şey çalınsa o kadar önemli olmaz; ama Allah korusun, imanı çalınan sonsuz olarak Cehenneme gider. İlmihalini bilmeyen, imanını koruyamaz.

Bozuk din adamlarını dinlemek, bozuk bir din kitabını okumak çok zararlıdır; çünkü imanı kaybetme tehlikesi var. İnsan altını, elması sokağa bırakmaz. Aksine, en iyi şekilde korumaya çalışır. İman ise bunlarla kıyaslanamayacak derecede kıymetlidir. Bu yüzden, öyle kimseleri dinlemek, öyle yazıları okumak çok tehlikelidir.

Bir gün Hazret-i Huzeyfe, Resulullah efendimize sordu:
— Yâ Resulallah, acaba Müslümanlar İslamiyet’ten önceki hallerine döner mi?
— Hayır, dönmezler; ama bizden sonra bulanık bir zaman gelir.— Bulanık ne demektir yâ Resulallah?
— Yani iyiler olur, kötüler olur, âlimler olur, zalimler olur, karışık bir zaman olur. Ondan sonra, daha kötü bir zaman gelir.— O zaman neler olur ya Resulallah?
— O zaman, dini anlatanların peşine gidenler Cehenneme gidecek.— Din diye neyi anlatacaklar?
— Kur’an-ı kerimden, hadis-i şeriften bahsederler. Ancak Allah’ın, Resulullahın bildirdiklerini değil, kendi düşüncelerini Allah’ın, peygamberin emri gibi anlatırlar. İşte onların peşinden gidenler felakete uğrayacaktır.— Yâ Resulallah, o zamanda ben dünyaya gelmiş olsam ne yapmam gerekir?
— Dünyada hak yolda olan bir cemaat kıyamete kadar bulunur. Bu cemaati bul, onlara uy ve kurtul!— Yâ Resulallah, o cemaati de bulamazsam ne yapmalıyım?
— Onu da bulamazsan evinde otur, kimseye karışma! (Mişkat-ül-mesabih)

Allahü teâlâ, kimseyi karanlıkta bırakmasın! Müslüman olarak çok şanslıyız. O kadar şanslıyız ki, kör bir insanın hayatıyla gözü açık bir insanın hayatı bir olur mu? Allah’a, Peygambere iman eden, gözü açık, görebilen bir insana benzer. Bundan mahrum kalanlar, köre benzer. Köre yani imanı olmayana ise bir şey yapılmaz, sadece acınır. Gerekirse elinden tutulur; ama o insanla tartışılmaz, kavga edilmez.
 Ne yazık ki, arkadaşların hepsi de yatıp uyudular. Aşk şarabı yapacağını yaptı. Hepsi de bitkin bir halde
döküldüler.
• İnsanlar arasındaki bu kadar kavgaya, gürültüye, bu kadar sertliğe, kabalığa, uyuşamazlığa lüzum var mı? Hepsi
de aynı yolun yolcusu, aynı kervanın adamları değil mi? Hepsinin de yiyeceği aynı yiyecek değil mi?
• Ey sakî, çaresiz kaldım da senin eteğini tuttum. Kendimde değilim,¦ mahmurum. Gönlümün hakkını sen ver, sen
insaf et. Çünkü başkaları hak ; tanımıyor; merhametsiz, insafsız.
 •Ey sakî, ben tamir edilmez, onarılmaz bir haldeyim. Çünkü verdiğin aşk şarabıyla sen beni yıktın, harap ettin.
Zaten burada bulunan arkadaşların hepsi de senin şarabınla yıkılıp gitmiş.
• Allah'ım, bana acımayana, bana kötülük yapana sen acı, sıfatların hakkı için,merhametlilerin en merhametlisi
olduğun için, beni nasıl öldüreceklerini çok iyi bilenlere, sen merhamet et!
 Sun'ullah Gaybi merhum şöyle yazmış:
"Seni öldürmeye kasdetse bir can,
Sakın olma sen ona kanlı düşman,
Hayat ve mevt ola yanında yeksan.
Hakîkî süfîlik incinmemektir.
• Allah'ım, beni kendimden al, kendimden geçir! Çünkü o halde, benim için azadlık var, kurtuluş var! Ben,
varlıklarından kurtulmuş, benliklerinden geçmiş insanların kuluyum, kölesiyim.
• Ben sustum ama, gönlüm; "Senin aşk şarabını isterim. Başka şeylerin hepsi de boştur, havadan ibaret!" diye
feryat edip duruyor.

342. Bütün dünya, senin baharlarınla süslense,
 bütün dünya bahçelerini güller, çiçeklerle doldursa ne olur?
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
 (c. II, 800)
• Ey benim canım; gönül alçaklığı göstersen de, bir gece olsun uyumasan olmaz mı? Hoyratlıkla ayrılık kapısını
çalmasan da, vuslat kapısı daima açık kalsa olmaz mı?
• Dostların ateşlerle dolu olan gönülleri için bir gece uyumasan, onlara arkadaşlık etsen, keremler göstersen de, o
karanlık gecenin içinde bir gündüz bulsak ne olur?
• Şeytanın kirli yüzünün inadına, "Gözü kör olsun!" diye senin güzel yüzünü seyrederek, gözlerimin nurlanmasına
müsade etsen olmaz mı?
• Bütün dünya senin baharlarınla, senin nevruzunla güllerle süslense, bütün dünya bahçelerini, parklarını çiçekler,
reyhanlar kaplasa ne olur?
• Gizli olan, karanlıklarda bulunan ab-ı hayatın, bütün şehirleri, dağları, ovaları, çölleri doldursa, her taraf ab-ı
hayatla sulansa da, bütün canlı varlıklar ölüm nedir bilmeseler ne olur?
• Şu kullar, köleler kışın ne giyeceklerini düşünüp duran zayıf fakir insanlar. senin gibi bir padişahtan yeni elbiseler
alsalar, giyinip kuşansalar ne olur

343. Biz, canlar verelim de, o can şarabına el uzatalım!
Fe'ilatün, Fe'ilatiln, Fe'ilatiin, Pe'ilün
(c. II, 793)
•Mest olrnuş birisi var mı ki, bizi meyhaneye, inci tanesi gibi güzel olan, gül yüzlü sakînin yanına doğru çeksin
götürsün.
• Mest olmuş birisi var mı ki, bizim dostça kulağımızdan tutsun da, ayakkabıların çıkardığı kapı yanından alsın,
başköşeye oturtsun!
 • Nal ona derler ki, toprak ona sarılsın, onu öpsün! La'l de ona derler ki, insanı alsın, meyhaneye şarap içmeye
götürsün!
• Biz, canlar verelim de, o can şarabına el uzatalım. Aklımız hayallere dalmadan, masallara karışmadan onu içelim.
• Sevgilinin hoş kokulu saçlarının düğümlerini neden tarak açıyor diye, gönül diş diş oldu.
" Bir şairimiz; "Yapsalar kemiğim tarak / Yar zülfünün tellerine!" diye temennîde bulunmuştur.


344. Göklerin yolu senin içindedir. Aşk kanadını çırp da uçmaya bak! 
Fe'ilatü Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c. II, 771)
• Ey aşıklar, boş durmayın, şu beden yükünü üstünüzden atmaya çalışın! Çünkü, beden ile can kalmayınca,
gönlünüz şu ağır beden yükünden kurtulur da gökyüzüne uçar gider.
• Gönlünüzü, canınızı hikmet suyuyla yıkayın, gönül tozları gitsin de, gözleriniz hasretle şu kirli yeryüzüne takılıp
kalmasın, göklere çevrilsin.
• Dünyada bulunan her şeyin canı aşk değil midir? Aşktan başka ne varsa hepsi de fanî, hepsi de ölür gider.
Dünyada ebedî olarak kalan ancak aşktır!
• Ey insanoğlu, senin yokluğun doğuya, ecelin de batıya benzer. Bu doğu ile batı, başka bir gökte bulunmaktadır.
Çünkü senin şimdi gördüğün gökyüzü de fanîdir. 0 da gelip geçicidir.
• Göklerin yolu, senin içindedir. Aşk kanadını çırp da uçmaya bak! Aşk kanadı kuvvetlenince artık merdiven kaygısı,
merdiven gamı kalmaz.
• Dünyayı dışından görme, çünkü senin gözünün içinde bir başka dünya var. Bundan senin haberin yok. Sen bu
görünen dünyaya gözünü kapa da, gözünün içindeki dünyayı görmeye çalış! Şunu iyi bil ki, sen iki gözünü de kapayınca,
bu gördüğün dünyadan hiçbir şey kalmayacaktır.
• Senin gönlün bir dam gibidir. Hislerin, duyguların, gönül damının oluklarına benzer. Oluklar kalmayınca, sen
damdan su içmeye bak.
• Sen bu gazelin tamamını, geri kalanını gönlümden, gönül defterimden oku! Sen benim dilime bakma, çünkü
zamanı gelince dil de kalmaz, dudak da kalmaz!
•İnsanın bedeni yaydır. Sözü, nefesi de beden yayının oklarıdır. Ok ile okluk gidince yay bir iş yapamaz.

345. Aşık ile ma'şüku ayırdetmek çok zordur.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. 11, 790)
• Yeryüzünde aşk medresesi açıldığından beri, sevenle sevilenin aşık ile maşukun arasındaki fark kadar zor bir
mesele ortaya çıkmadı.
• Hekimlerin başvurdukları kıyastan başka yollar var ama, meseleyi çözmeye yarayan bu yollar, fıkıh bilgisi bilene
de kapalı, hekime de kapalı, yıldızlarla uğraşan müneccime de kapalı.
• 0 şekilde de, bu şekilde de, çeşitli zamanlarda nice derin bilginler, nice keskin zekalı kişiler, bu konuyla meşgul
oldular, fikirler ortaya attılar. Mübahaselere giriştiler, birbirleriyle çeliştiler, fakat hakîkate ulaşamadılar.
• Aşık ile ma'şükun yani sevenle sevilenin arasında bir çok farkların bulunduğundan bahsettiler, fakat hepsinin de
yolları bağlandı. Camiye gittiler, bu bir türlü halledemedikleri meselenin gönüllerine duyurulması için Allah'a yalvardılar.
• însanın fikri mahduttur, sınırlıdır. Halbuki yaratanın ise hududu yok, sonu yok; işte bu yüzdendir ki, düşünceleri
mahdut olan insan, hudutsuz olan, sonsuz olan büyük varlıkta yok oldu gitti. Damla denize düştü, yok oldu.
• Hakk'ta yok oluş, bir çeşit mest oluştur. Yok oluşun arkasında mutlaka bir kendine geliş vardır. Gölge ne kadar
uzarsa uzasın, sonunda güneş vardır.
• "Gökler, sağ elinde dürülmüştür!" ayetinin sırrı, bu hakîkatin dille anlatılamamasındandır. Çünkü böyle bir
nüktenin ispatı, varlığını yok bilmekle, yok etmekle olur.
" Zümer Suresi, 39/67. "ayete işaret var.
• Bu söz, varlığın teferruatıdır, yokluğa perdedir. Bir şey örtülü olduğu takdirde onu açıkça göstermeye imkan
yoktur.
• Sen ne reddedilenden kaçıyorsun, ne kabul edilenden kurtuluyorsun; bırak ; bu işi; bu iş ne bahse sığar, ne de
nağmeye
" Abdurrahman Camî (=Molla Camî) hazretleri bir beyitlerinde:
"Kendi hüsnün hüblar şeklinde peyda eyledin,
 Çeşm-i aşıktan dönüp sonra temaşa eyledin
(AIlah'ım kendi güzelliğini güzellere verdin, sonra aşığın gözüne girdin, kendi güzelliğini seyrediyorsun.) demiştir.

346. Gönül, bu cihandan vazgeçmedikçe başka bir cihana varamaz.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. II, 796) ,.
• Sevgilim, senden kendisinde bir nişane, bir iz bulunmayan gönle yazıklar olsun! Bir can müjdesine kavuşmayan
beden de yiyen, içen, gezen, dolaşan bir ölü gibidir.
• Senin güzel yüzünün nüruyla aydınlanmadan geçen gün, simsiyah karanlık bir gündür. 0 karanlık günde senin
matbahından kimseye manevî şaraplar, nimetler asla gelmez. 
• Yazık o gönle ki, senin aşkınla ateşlere girmez! Altın gibi harcanır gider de, hiç bir zaman hakîkat madenine
ulaşamaz.
• İçine aşk ateşi düşmeyen dertsiz bir adamın aşktan bahsetmesi insana hiç tesir etmez. Bu sözler duyulmadan
söylenen birer hevestir. Ağızdan çıkar, kulağa gelir girer, fakat gönüle yol bulamaz.
• Emanet, gizli olan, görünmeyen sevgiliden gizlice verilmedikçe, Mesih'in nürlarından gönül Meryem'i gebe kalmaz.
• Duygu, uyanık kaldıkça, insan asla rüya göremez. Gönül bu cihandan vazgeçmedikçe başka bir cihana varamaz.
• Ölümden gafil olan, öleceğini düşünmeyen kişi, duygusuzlaşmıştır. Hakîkati göremez olmuştur da, zavallı bir dilim
ekmekle, birazcık tere için gamlara dalmıştır.
• Bir zaman gelecek ki, artık zaman kalmayacak. 0 zamandan önce, sen çalış, çabala, ibadet et, insanî vazifelerini
yap da zaman kaydından kurtul!
• Ekmekle gelişen, devam eden hayat, ancak ekmek ister. Ab-ı hayat kılığına girmiş hayvanların nasîbi değildir.
• Senden selam gelmeyen sabah, ne karanlık bir sabahtır. Senin tatlı sözlerini işitmediğim gün ne acı bir gündür.

347. Beşeriyet hali yok oldu da, ilahî sıfat tecelli etti.
Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa-ilatün
(c. II, 774)
• Gönle, gönlü ferahlandıran, sıkıntıdan kurtaran, ay yüzlü sevgilinin hayali geldi, girdi. Ne yol vardı, ne de açık bir
kapı. Acaba o nereden geldi; nasıl oldu da gönle girdi?
• Böyle güzel yüzlü, böyle put gibi güzel bir dilberin hayalini görünce, put da, puta tapan da, inanan da hepsi onun
önünde secdeye kapandılar.
• Sanki benim demir gibi olan gönlüm aşk ateşinde bir hoşça yandı, kirlerden, paslardan kurtuldu. Tertemiz bir
ayna oldu da onun güzel hayalini içine düşürdü.
• Onun güzel hayali gönlüme girince, cevirler, cefalar vefa oldu. Bütün bulanıklıklar gitti. Saflık, arılık, duruluk
geldi. Beşeriyet hali yok oldu da ilahî sıfat tecellî etti.
• Aklınızı başınıza alınız, fırsatı kaçırmayınız da, bütün su kaplarını, bütün su tulumlarını doldurmaya çalışınız!
Çünkü ab-ı hayat dağıtan geldi.

348. Bahçelerdeki bütün ağaçlar namaza durmuşlar, kuşlar da tesbih çekmedeler.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün,
(c. II, 805)
• Ya Rabbî! Bugün bize gelen bu hoş koku, Hakk'ın sırlarının hareminden esip geliyor.
• Keremi, lütfu bağlara bahçelere yeni elbiseler giydirdi. Hastalara, şifa yurdundan ilaçlar geliyor.
• Bahçelerdeki bütün ağaçlar namaza durmuşlar, kuşlar da tesbih çekmedeler. Menekşeler rukü'a varmış, iki
büklüm olmuş.
• Yokluktan varlık alemine gelenlerin hepsi de, neden var olduklarını, niçin yaratıldıklarını bilmiyorlar. Sanki var
oluştan ötürü mest olmuşlar da nereden geldiklerini unutmuşlar.
• Bu yolda rühlardan biri, yüzünü arkaya çevirip bakarsa, nereden geldiğini görür de diğer habersiz rühlardan ayrı
gelir.
• 0 ayrı gelen rüh, onun rengini bulmuştur da, o yüzden öyle hoş bir renk almıştır. Onun kokusunu duymuştur da,
bu yüzden bu vefasızlar arasında yaşadığı halde ondan vefa kokusu gelmededir.
• 0 rahmanî vefa kokusunu alınca mest olmuştur. Zaten hepsi de, her şey de onun mestleridir. 0 yüzü gören
güzelleşmiştir. Çünkü o güzellik, o ay yüzlü den gelmektedir.
• Hayır, söyleyeceğim. Ben kimsenin melül oluşundan gam yemem. Bana gelen manevî hoş zevki, şükür bile
kıskanıyor.
• Mest olmayan kişi, insanlardan ürker; "Bundan seher rüzgarının kokusu geliyor." diyeceklerinden ötürü çekinir.
349. Sen samanla karıştırılmış balçık içinde bir incisin!
Müstefilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ülün,
 (c. 11, 844)
• Az bir zaman için olsun kendini düşüncelerden kurtarsan ne olur? Balık gibi bizim denizimize dalsan, orada
dalgalar yutsan ne olur?
• Düşünceleri içinden atar, uykuya dalar da, onlardan kurtulursan Ashab-ı Kehf'ten sayılırsın, kutsal bir nür
kesilirsin.
• Sen, bir saman çöpüsün. Bizse, devlet kehribarıyız. Şu dünya samanlığından biraz ayrılarak bize gelsen,
kehribara dönsen ne olur? 
•"Artık bu defa toprak olacağım, ayak altında ezileceğim" diye yüz kere ahdettin. Bir kerecik olsun, ahdinde dursan
ne olur?
• Sen, samanla karıştırılmış balçık içinde gizlenmiş bir incisin. Ey güzel yüzlü, yüzündeki çamurları yıkasan ne olur?
• Sen padişah soyundansın.sen Cebrail'in bile secde ettiği üstün bir varlıksın. ; Babanın mulkünü arasan ne olur?
 • Ey Hakk'ın velîlerini Hakk'tan ayrı gören kişi, velîlere iyi zan beslesen ne olur?
" Arif bir şair şöyle söylemiş: "Allah adamları, velîler, haşa Allah değildir. Ama Allah'tan da ayrı değillerdir"
• Sen "kül'den ayrılmış bir "cüz'"sün. Sanki bedenden ayrılmış bir el gibisin. Hiç olmazsa bundan sonra bizden
ayrılmasan ne olur?
• Dünya nîmetlerini, malı, mülkü düşünemez hale gelir, adeta başsız kalırsan, hırsı, kibri gönlünden söküp atarsan,
işte o zaman insanlık aleminde baş gösterir, görünürsün. Böyle olsan ne olur?
• Allah'ın zikrinden bir şerbet iç de, düşünceden kurtul! Ey Allah rızasını elde eden kişi, dünya malı için bu kadar
fazla didinmesen ne olur?
• Yeter artık, sen bir dağa benzersin, aklını başına al da, dağda bulunan altın madenini ara bağırmayı bırak; bağırıp
dağı seslendirmesen ne olur?

350. Burada kaplan da ceylan da;"Ya Hu, Ya Allah'." diye naralar atıyorlar.
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün,
 (c. II, 847)
• Bu can bir kadehtir. Fakat kadeh, kendisinin can olduğunu nereden bilecek? Tertemiz birisi bu kadehi
doldurmada, o da içine doldurulanı topraktan yaratılmış insana ulaştırmadadır.
• Bu can kadehi, huzur, karar bırakmayan aşkı ile kendini işe vermiş, her şeyden alıyor, ferşe yani yeryüzüne
saçıyor.
• Onun saçtığı yerden haberi olmuyor, ama ne olurdu keşke, aldığı yerden birkere olsun haberi olsaydı?
• Canların saçtıklarından, toprak, madenler gibi parlıyor. Toprağın dilleri olsaydı da bize bu konuya ait bir nükte
söyleseydi.
• Dilleri olsaydı da o ormandan, o ebedî ormandan, o ormanın bizim canlarımıza neler hazırladığından bahsetseydi
ne olurdu?
• Burada kaplan da, ceylan da; "Ya Hu, Ya Allah!" diye naralar atıyorlar. "ah"ın da sığındığı bir varlık bizi çekip
götürüyor.
• Bir arslan var ki, varlığımıza, kendi sütünden başka bir şey vermiyor. Bir arslan ki, varlığımızı varlıktan kurtarıyor,
bizi kendimizden halas ediyor 

     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder