27 Mart 2016 Pazar


ZEYD BİN SABİT ( radıyallahü anh )
Eshâb-ı kiramın, büyüklerinden. Yaklaşık 612 senesinde Medine’de doğdu. Hicrî 45 veya 55 senesinde Medine’de vefât etti. Hazreti Zeyd bin Sâbit’in nesebi: Zeyd bin Sabit bin Dahhak bin Zeyd bin Lûzân bin Amr bin Abdiavf bin Ganm bin Mâlik bin Neccâr, el-Ensârîyyi’l-Hazrecî, Benî Neccâr’dır. Annesi Nevvâr binti Mâlik bin Mûâviye bin Adî’dir. Künyesi Ebû Saîd veya Ebû Sâbit’tir. Ayrıca Ebû Hârice veya Ebû Abdurrahmân da denilmektedir. Lakabı ise el-Kârî’ veya el-Mukrî’ veya el-Farzî veyahut da Kâtibü’l-Vahy Hibrü’l-Ümme’dir. Babası Sabit hicretten önce Evs ile Hazrec kabileleri arasında (Yevmü’l Buâs) adıyla bilinen bir muharebede ölmüştü. Babası öldüğünde Zeyd ( radıyallahü anh ) henüz altı yaşlarında bir çocuk idi. Annesi tarafından büyütüldü, yetiştirildi.
Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) İslâmiyeti yaymak üzere Eshâb-ı kiramdan Mus’ab bin Umeyr’i ( radıyallahü anh ) Medine’ye göndermişti. Bu sırada henüz onbir yaşlarında olan Zeyd bin Sabit de, Mus’ab bin Umeyr vâsıtası ile müslüman oldu. Müslüman olunca hemen Kur’ân-ı kerîmin vahy olunan âyetlerini ezberlemeye başladı. Bir taraftan ezberliyor, bir taraftan da Benî Neccâr kabilesinin çocuklarına öğretiyordu. Kur’ân-ı kerîme o kadar muhabbeti,sevgisi vardı ki,
Peygamberimiz (as) Mekke’den Medine’ye hicret etmeden önce,onyedi sûreyi ezberlemişti. Hicretten sonra Peygamberimiz ( aleyhisselâm ), O’nun bu halini büyük bir memnuniyetle karşılamıştır.
Bedir Savaşı yapıldığında Zeyd bin Sabit ra onüç yaşında idi.İslâm ordusu hareket etmek üzere iken o da katılmak istedi.Yaşı küçük olduğu için Resûlullah efendimiz O’na izin vermedi. Emre itaat edip Medine’de kaldı. Uhud Savaşına da, bu sebeple katılamadığı rivâyet edilmiştir. Hendek harbine katılmıştır. Harbe hazırlık için önce hendek kazma işinde çalışmış sonra savaşa katılıp, büyük fedâkârlıklar göstermişti. Peygamberimiz: “Bu ne güzel bir genç” diyerek onu taltif buyurmuşlardır. Bu harp, müslümanların topyekün bir savunmasıydı.
Tebük gazvesinde Mâlik bin Neccâr’ın sancağını Ümâre bin Hazm taşıyorken Resûl-i Ekrem, sancağı alıp, Zeyd bin Sâbit’e vermiş Ümâre’nin “Yâ Resûlallah yoksa aleyhimde birşey mi duydun?” demesi üzerine de, “Hayır! Kur’ân-ı kerîm öncedir. Zeyd ise Kur’ân-ı kerîmi senden daha çok bilir” diye buyurmuştur. Hudeybiye antlaşmasında, Mekke’nin fethinde Huneyn gazvesinde ve Tâif muhasarasında ve Veda’ Haccı’nda bulunmuştur. Resûl-i Ekrem’in vefâtından sonra Hazreti Ebû Bekir devrinde meydana gelen Yemâme harbine de katılmıştı. Bu harpte yalancı peygamberlik iddia edip ortaya çıkan Müseylemet-ül-Kezzaba karşı savaşırken kendisine bir ok isâbet edip yaralanmıştı.
Resûl-i Ekrem’in hayatı müddetince, vahiy kâtipliğinden başka yazışmalarını da o yazardı. Hazreti Peygamber, bazı hükümdârlar tarafından gönderilen mektûbların hatasız tercüme edilmesi için Zeyd’e Süryânî ve İbranî lisanlarını öğrenmesini emir buyurmuşlardı. Çok zekî olan bu zât, 15 gün gibi kısa bir zamanda, her iki dili de öğrenmeye muvaffak olmuştu. Bundan sonra bu lisanlarla Medine’ye gönderilen hükümdârların mektûblarını tercüme ediyordu. Hazreti Ömer’in ve Hazreti Osman’ın hilâfetleri zamanında da onların yazı işlerini ifâ ediyordu.
Halife Hazreti Osman, onu Beytülmâl Emîni tayin etmişti. Bir hadîs-i şerîfte buyurulduğu gibi, Eshâb-ı kiram arasında ferâiz ilmini (miras hukukunu) en iyi bilen o zât idi. Hazreti Ömer, her zaman Hazreti Ali ile beraber Zeyd bin Sâbit’i danışma meclisine davet ederdi.
Abdullah bin Abbas hazretleri geniş bilgisiyle beraber Zeyd bin Sabit hazretlerinin evine kadar gidip ondan istifâde ederdi. Bir defa Zeyd bin Sabit ( radıyallahü anh ) hayvana bineceği zamanda üzengisini tutmuş, Zeyd bin Sabit, kendisini men edince, İbn-i Abbâs ( radıyallahü anh ): “Biz âlimlerimize böyle hürmet ederiz” demiş, Zeyd hazretleri de İbn-i Abbas’ın elini tutarak öpmüş: “Biz de Peygamber efendimizin Ehl-i beytine böyle hürmet etmekle emrolunduk” demiştir.
Zeyd bin Sâbit hazretleri Sahabe devrinde bile Medine’nin Baş Kâdısı idi. Ferâiz, Kırâat ve Tefsîr ilmînde de baş İmam idi. İmâm-ı Şafiî, ferâiz husûsunda Zeyd’in ( radıyallahü anh ) kavlini tercih ederdi. Zeyd bin Sabit ( radıyallahü anh ) kırâat ilminde Eshâb-ı kiramın en yükseklerindendi. Kur’ân-ı kerîmin tamamını güzelce ezberlemiş, kendisinden İbn-i Abbas, Ebû Abdi’r-Rahmân es-Sülemî gibi Sahâbe-i kiram Kur’ân-ı kerîm okumuşlardır.
İslâm ilimleri içinde en yüksek olan Kırâat ilmiydi. Bu ilim sayesinde, Kur’ân-ı kerîm bozulmaktan ve değişmekten korunmuştur. Bu ilmin mütehassıs âlimleri, kelâm-ı ilahinin kırâat şekillerini ve tevâtür halindeki ihtilafları zabt ve kaydetmişlerdir. Böylece Kur’ân-ı kerîm’in okunması husûsundaki tereddütleri bertaraf etmişlerdir. Hazreti Zeyd bin Sâbit’in bu ilimdeki üstünlüğü, Eshâb-ı kirâm’ın ve Tabiînin ileri gelenlerinin itirafı ve takdîri ile sabittir. Eshâb-ı kiram arasında kırâat ilminde imamlık derecesine yükselenler, Hazreti Ebû Bekr-i Sıddîk, Hazreti Ömer bin Hattâb, Hazreti Osman bin Affân, Hazreti Ali bin Ebî Tâlib, Übeyy bin Ka’b ( radıyallahü anh ), Zeyd bin Sabit ( radıyallahü anh ), Abdullah bin Mes’ûd ( radıyallahü anh ), Ebûdderdâ ( radıyallahü anh ), Ebû Mûsel-eş’arî’dir. Bunlar Resûlullah’tan ( aleyhisselâm ) bizzat kırâat eden sikadırlar, ya’nî sağlam vesîkalardır. Zeyd bin Sabit ( radıyallahü anh ), Resûlullah’ın ( aleyhisselâm ) kâtibi ve vahy emîni idi. Kendisi, Resûlullahın ( aleyhisselâm ) zamanında Kur’ân-ı kerîmi toplayan Medineli müslümanlardandı ve bununla iftihar ediyordu. Küçük yaşından itibâren Kur’ân-ı kerîm ile meşgûl olmuş, henüz onbir yaşında iken Kur’ân-ı kerîm’in 17 ve 18 sûresini ezberlemiş bulunuyordu. Daha sonra bütün Kur’ân-ı kerîmi ezberlemek şerefine nail olanlardan oldu. Hazreti Ebû Bekir Kur’ân-ı kerîmin toplanması vazîfesini, işte bu husûsiyetlerinden dolayı Hazreti Zeyd’e vermişti. Hazreti Ömer, Hazreti Zeyd’in kırâati ile Ubeyy bin Ka’bın kırâatini karşılaştırır ve Hazreti Zeyd’in kırâatini tercih ederdi. Çünkü O, Kureyş kırâatine tam uygundu. Bu itibarla Onun kırâatini diğer kırâatlere tercih etmek icab ederdi. Hazreti Ubeyy bin Ka’b, hayatta bulunduğu müddetçe insanların kırâatda danışma mercii olmuşsa da, vefâtından sonra bütün müslümanlar Medine-i Münevvere’de Hazreti Zeyd’in etrâfında toplanmışlar ve kendisi bütün ilim ehlinin kıblesi olmuştur. Şimdi onun zamanından bu zamana kadar ondört asırdan beri, hâlen ondan rivâyet edildiği şekilde Kur’ân-ı kerîm okunmaktadır.
Süleymân bin Yesâr diyor ki: “Hazreti Ömer ile Osman, fetvâ, ferâiz ve kırâat husûsunda, hiçbir kimseyi Zeyd üzerine takdim etmezlerdi.”
Zeyd bin Sabit ( radıyallahü anh ), Tefsîr ilminde de çok ilerde idi. Vahy kâtibi olmak şerefine sahip, fevkalâde zekî, Hulefa-i Râşidîn’e yakın olmasından dolayı, bir çok âyet-i kerîme’nin nüzûl sebebini bilir, hakîkat ve hikmetlerine vâkıf bulunurdu. Kendisinden tefsîre dair bir kısım ma’lûmât rivâyet edilmiştir. Buna misâl olanlardan biri şudur: Nisa sûresi 88.“Size ne oluyor ki, o münâfıklar hakkında iki fırkaya, ayrılmış bulunuyorsunuz.” âyet-i kerîme’sinin nüzûl sebebini şöyle açıklamıştı: “Eshâb-ı kiram arasında bulunan bir takım kimseler, Uhud harbine giderken yolda geri dönmüşlerdi. Bunlar Abdullah bin Ubey bin Selûl’e tâbi üç yüz kadar münâfıktı. İnsanlar, bunların hakkıda iki fırkaya ayrılmış, bir kısmı bunların öldürülmesini bir kısmı da öldürülmemesini Resûlullah’dan ( aleyhisselâm ) istiyorlardı. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu.
Hadîs ilminde, fıkıh ilminde, ferâiz, kaza (hüküm verme) ve fetvâ ilimlerinde de son derece bilgili idi. Resûl-i Ekrem’in senelerce huzûr-ı se’âdetinde bulunmuş, o ilâhi menba’dan kalbine pek çok şeyler akmıştı. Resûl-i Ekrem efendimiz’den 92 hadîs rivâyet etmiş. Kendisinden de Ebû Hüreyre, İbni Ömer, Ebû Sa’îd, Enes bin Mâlik, Sehl bin Sa’d, oğlu Harice, Ebû Amr gibi Eshâb-ı kiram, Sa’îd bin Müseyyib, Kâsım İbn-i Muhammed, Süleymân bin Yesâr gibi Tabiîn hadîs rivâyet etmişlerdir. Kendisi hadîs ilminin kurucularından sayılır. Hazreti Zeyd, rivâyet ettiği hadîs-i şerîfleri doğrudan doğruya Peygamberimizden işitmiş, O’nun vefâtından sonra Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman’dan da hadîs-i şerîf öğrenmiştir. Hazreti Zeyd bin Sabit, kendi bulunduğu bir mecliste bir sahih hadîs söylendiği zaman onu derhal tasdîk ve teyid ederdi. Nitekim bir gün Ebû Sa’îd-i Hudrî ( radıyallahü anh ) şu hadîs-i şerîfi rivâyet etmişti: Resûl-i Ekrem ( aleyhisselâm ) (Nasr) sûresi nâzil olduğu zaman onu okumuş ve şöyle buyurmuştu: “İnsanlar bir tarafta, ben ve Eshâbım bir taraftayız.” Sonra Resûlullah efendimiz, “Fetihten sonra hicret olmaz, ancak cihâd ve niyet vardır.” buyurdu. Orada hazır bulunan Mervan bin Hakem, Ebû Saîd-i Hudrî’ye: “Yalan söylüyorsun” deyince, Zeyd bin Sabit ve Râfi’ bin Hadic ( radıyallahü anh ) “Ebû Sa’îd doğru söyledi” diyerek onun hakkında hüsn-i şehâdette bulunmuşlardı. Hazreti Zeyd, Resûlullahın yaşayışına en çok vakıf olanlardandı. Ondan az hadîs-i şerîf nakletmekle beraber, onların hepsi, en kuvvetli ve mevsuk olup müttefekunaleyhtir. Bütün hadîs râvileri için en kat’î huccet, burhandır. Bildirdiği şu hadîs-i şerîf bu cümledendir.
“Namazın efdali, farz namazlar müstesna olmak üzere, insanın hânesinde kıldığı namazdır.”
Hazreti Zeyd bin Sâbit’in, fıkıh ilminde ve onun bir şubesi olan Ferâiz (miras hukuku) ilminde de derin bir vukûfiyeti vardı. Medine’de fetvâ mercii, o idi. Tabiînden Sa’îd bin Müseyyib’in bütün fetvâ ve hükümleri, O’nun nakil ve rivâyetine dayanıyordu. Sa’îd bin Müseyyib, yeni bir mesele ortaya çıktığında, bütün Eshâbın re’y ve ictihâdını araştırdıktan, Hazreti Zeyd’in ne dediğini tahkîk edip, onun hükmünü anladıktan sonra fetvâ verirdi. Yine o devirde Medine’de büyük bir imam olan Mâlik bin Enes ( radıyallahü anh ), fıkıh ve hadîsde yüzbinlerce insanın mutlak imamıydı. İmâm-ı Mâlik, Hazreti Ömer’den sonra, Hazreti Zeyd bin Sâbit’i imam tanırdı. İmâm-ı Şafiî ferâiz ilmine âit bütün meselelerde, Zeyd bin Sâbit’e ( radıyallahü anh ) tâbi olmuştur.
Vefât eden kimsenin bırakdığı malın kimlere verileceğini ve nasıl dağıtılacağını öğreten ilme (İlm-i ferâiz) denir. Allahü teâlânın Kur’ân-ı kerîmde en açık ve en geniş bildirdiği şey, ölüden kalan mirasın nasıl dağıtılacağıdır. Burada yapılacak işlerin çoğu farz olarak emir olunduğu için, hepsine (ferâiz ilmi) denilmiştir. Bir hadîs-i şerîfte:“Ferâiz ilmini öğrenmeğe çalışınız! Bu ilmi gençlere öğretiniz! Ferâiz ilmi, din bilgisinin yarısı demektir. Ümmetimin en önce unutacağı, bırakacağı şey, bu ilim olacaktır.”buyuruldu. Bu ilim, Resûl-i Ekrem efendimizin sözleri, fiilleri ve Eshâb-ı kiramın ictihâd ederek ortaya koydukları fetvâlar ile gelişerek, müstakil ve geniş bir ilim dalı olmuştur. Miras ve vasıyyet hukukunun en ince meselelerini tedvin etmek şerefi Zeyd bin Sabit hazretlerine nasip olmuştur. Hazreti Ömer, birçok miras davalarında Zeyd bin Sâbit’e ( radıyallahü anh ) müracaat ederdi. Hazreti Ebû Bekir, Yemâme mürtedlerinin katli için ictihâdında Hazreti Zeyd’in fetvâsı ile mutabık kalmıştı. Amuse vebası esnasında Abdullah bin Abbas, vebaya karşı alınacak tedbirleri Hazreti Zeyd’den sormuş ve aldığı cevaplar onu tatmin etmişti. Hazreti İkrime de onun talebelerindendi. Kendisinden her taraftaki müslümanlar, bizzat gelerek veya mektûbla fetvâ sorarlardı, re’yine müracaat ederlerdi. Hazreti Muâviye’nin yazdığı mektûba verdiği cevapta, mirasta dede ile kardeşlere verilecek hisseleri açıklamıştı.
Hazreti Zeyd, daha Hazreti Ömer devrinde iken ferâiz ile ilgili meseleleri tertip ederek, bu ilmin esaslarını bizzat yazmış, tedvin etmiştir. Zaten bu ilimdeki üstünlüğünü, Resûlullah Efendimiz, “Ümmetimin içinde ferâizi en iyi bilen Zeyd bin Sâbit’tir” buyurarak tasdîk ve taltif buyurmuştur.
Fıkıh ilminin her meselesinde, Eshâb-ı kiramın en yüksek müctehidlerindendi. Daha Resûl-i Ekrem ( aleyhisselâm ) zamanında fetvâ vermek şerefine kavuşmuştu. Daha sonra kendisi Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ali ve Hazreti Muâviye devirlerinde Medine’nin en büyük müftüsüydü. Eshâb-ı kiramın fakîhlerinin ilk tabakasındandı. Fetvâları toplandığı zaman büyük cildler ortaya çıkar. O’nun fıkıha dair ictihâd ve kavilleri, Sa’îd bin Müseyyib vasıtasıyle, doğudaki ve batıdaki bütün müslüman memleketlerinde yayılmış ve herkes bunlarla amel etmiştir. Zaten Eshâb-ı kiram arasında dört kişi fıkıh ilminde şöhret bulmuştur. Fıkıh ilminin kaynağı, bu dört büyük sahâbî ve onların ictihâdlarını alıp rivâyet eden talebeleri kabûl edilmiştir. İslâmın ilk devirlerinde Medine-i Münevvere ilim merkezi olduğundan. Hazreti Zeyd’in buradaki ilim neşri bütün İslâm memleketlerine yayılmıştı. Eshâb-ı kiram devrinde, fıkıh ilmindeki mütalalar, iki sahabenin meclisinde yapılıyordu. Biri Hazreti Ömer’in, diğeri de Hazreti Ali’nin meclisleri idi. Zeyd bin Sabit ( radıyallahü anh ), Hazreti Ömer’in ilim meclisine devam edenlerdendi. Burada en zor ve halli güç fıkıh meselelerinin mütalaası yapılıp halledilirdi. Zeyd bin Sabit ( radıyallahü anh ) Mescid-i Nebevî’ye geldiği zaman her müşkülü olan ona gelir, meselesini sorar, cevabını alırdı. Onun namaz, hayvan kesimi ve av hayvanları, hibe (bağış), ziraat ortaklığı meselesine âit fetvâları, fıkıh meselelerinin yazıldığı kitaplarda yer almaktadır. Ayrıca ferâiz problemlerinin çözülmesi bir hesap bilgisi istemekteydi. Bu ilimde yüksek bir bilgiye sahipti. En çetin problemleri en kısa zamanda çözme melekesine haizdi. Râsih ilimli, yani ilmini nübüvvet kaynağından almış ve Kur’ân-ı kerîmde “İlimde râsih olanlar” buyurularak medh edilen âlimlerden olmuştur.
Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) vefât ettiği arada Eshâb-ı kiramdan Kur’ân-ı kerîmi tamamen ezberlemiş olan çok hafız vardı. Fakat bunların çoğu Hazreti Ebû Bekir zamanında, dinden dönme olayları sebebiyle çıkan savaşlarda şehîd olmuştu. (Yemâme Savaşında yetmiş hafız şehîd edilmişti.) Böylece hafızların sayıları bir hayli azalmaya başlamıştı. Bu durum karşısında Hazreti Ömer, Halife Hazreti Ebû Bekir’e müracaat edip, o zaman dağınık sahifelerde yazılı olan Kur’ân-ı kerîm âyetlerinin bir kitap halinde toplanmasını rica etti. Hazreti Ebû Bekir, bu iş için Zeyd bin Sâbit’i ( radıyallahü anh ) çağırıp: Ey Zeyd, sen genç ve akıllı birisin, senin ayıplanacak ve seni töhmet altında bırakacak hiçbir hâlin yoktur. Resûl-i ekremin hayâtında O’nun vahiy kâtibi idin. Sen Kur’ân-ı kerîm âyetlerini bir araya topla.” buyurdu. Bunun üzerine Hazreti Zeyd bin Sabit bir heyet kurarak büyük bir titizlik ve gayretle Kur’ân-ı kerîm âyetlerini bir araya toplayıp mushaf hâline getirdi. Bu mushafı Hazreti Ebû Bekir’e teslim etti.
Zeyd bin Sabit, Hazreti Osman’ın halifeliği sırasında da, O’nun en başta gelen yardımcılarından olmuştur. Hazreti Ebû Bekir devrinde bir kitap hâlinde bir araya getirilen Kur’ân-ı kerîmin tek nüshası, Hazreti Osman’ın emri ile yine Zeyd bin Sabit başkanlığında bir heyet tarafından çoğaltılıp altı tane daha mushaf-ı şerîf yazılarak, belli merkezlere gönderilmiştir. Böylece bu şerefli vazîfeyi de yapmak ona nasîb olmuştur.
Hazreti Zeyd, 45 (m. 665) senesinde Hazreti Muâviyenın halifeliği sırasında Medine’de vefât etti. Bu sırada yaşları ellinin üzerindeydi. Cenâzesinde Abdullah İbni Abbâs, Sa’îd bin Müseyyeb ve Ebû Hüreyre ( radıyallahü anh ) de bulundular. Namazını Mervân bin Hakem kıldırdı.
İmam-ı Buhârî’nin Târihi’nde naklettiğine göre, Abdullah İbni Abbas hazretleri: “Bugün ilim hazinesi defn olundu” diye teessürlerini ifade etmiş ve meşhûr şair Hassan bin Sabit de acıklı bir mersiye okumuş, herkes üzüntülerini belirtmişlerdi.
Hazreti Zeyd bin Sabit, büyük işler başaran ve büyük hizmetler bırakan bir sahâbîdir. Ümmetin ıslâhı husûsundaki gayretleri yerinde ve zamanında müdahaleleri ile işleri yoluna koyma çalışmaları ile ilmin yayılması husûsundaki çalışmaları gibi nice hizmetler yapmıştır. O’nun hizmetleri anlatılamayacak kadar çok ve büyüktür. Kur’ân-ı kerîmi tamamen ezberlemesi, emîn bir kimse olması, güzel yazı yazması gibi birçok meziyetlere sahiptir. Zaten Resûlullah efendimizin zamanında vahiy kâtibi olmak şerefine kavuşmuştu. Bütün Ehl-i Beyt ve Eshâb-ı kiram arasında, o derece üstün bir itibara erişmişti ki, Cum’a günleri sokağa çıktıkları vakit, ilim ve irfanına hayran kalan Medine ahâlisi kendisini, tam bir iştiyâkla karşılarlardı. Halkın bu teveccühünden utanan Zeyd bin Sabit ( radıyallahü anh ) hemen evine giderdi. Bu hâlini suâl edenlere “İnsanlardan haya etmeyen, Allahtan utanmaz.” buyururlardı. Birisi bir mesele sorarsa, soran kimse güzel ahlâka mâlik değilse cevap vermezdi.
Zeyd İbni Sabit ( radıyallahü anh ) vefât edince, Ebû Hüreyre ( radıyallahü anh ) “Bu ümmetin âlimi vefât etti. Umulur ki, Allahü teâlâ, Abdullah İbni Abbas’ı ( radıyallahü anh ) ona halef buyurur” demişti. Zeyd bin Sâbit’in oğlu Hârice-tebni-Zeyd, Fukahâ-i Seb’a denilen yedi büyük âlimden birisidir.
İbn-i Ebî Davûd: “Zeyd bin Sabit, Eshâb-ı kiram içinde, insanların en âlimi idi. Dînî ilimlerde tam bir meleke sahibi idi.” buyururlardı.
Enes bin Mâlik hazretlerinden rivâyet olunur ki: Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) “Ümmetimin en merhametlisi Ebû Bekir, Allahın dînî husûsunda en şiddetlisi, yani sabit kadem olanı Ömer, en ziyâde hayaya mâlik olan Osman ve ferâizi (ahkâm-ı dîniyyeyi) en iyi bileni Zeyd İbni Sabittir.”
Buyurmuşlardır. Eshâb-ı kiram arasında fıkıh ilminde dört sahabe meşhûrdur. Bunlar, Zeyd bin Sabit, Abdullah bin Mes’ûd, Abdullah bin Ömer ve Abdullah bin Abbâs’dır. Bütün dünyâya yayılan fıkıh ilminin kaynağı bu dört büyük Sahâbîdir.
Zeyd bin Sâbit’in Peygamberimizden ( aleyhisselâm ) rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bazıları şunlardır:“Kim İslâm dininden başka bir milletin (dînin) yemîni üzerine yalan yere, bile bile yemîn ederse, o dediği gibi olur. Kim kendini bir şeyle öldürürse, kıyâmet günü onunla azâb olunur. Bir kişi üzerine, mâlik olmadığı şeyde nezretmek yoktur. Bir mü’mine la’net etmek, onu öldürmek gibidir.”“Kim dünyalık peşinde olarak sabahlarsa, Allahü teâlâ O’nun işini zorlaştırır, malzemesini dağıtır. Kendisini aç gözlü kılar, yoksulluğu gözünün önünde canlandırır. Dünyadan da nasîbinden fazla bir şey kendisine verilmez. Ama âhiret düşüncesiyle sabahlayan kimsenin işini Allahü teâlâ kolaylaştırır, varlığını (servetini) korur, kalbini zenginleştirir, kendisi yüz çevirdiği halde dünyâ kendisine teveccüh eder (yönelir).”
Hazret-i Ömer Cennetliktir

Sual: İbni Sebeciler, Rafızîler, (Sütkardeşle evlenilir. Evlenemez diye Ömer uydurmuştur. Şarap bile onun isteği üzerine Allah tarafından haram edilmiştir, mütayı yasaklayan da odur) gibi birçok şeyler söyleyerek Hazret-i Ömer'e saldırıyorlar. Hazret-i Ömer'in, cennetlik olduğu âyet ve hadisle sabit değil midir?
CEVAPEmirülmüminin Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” hakkındaki bu tür sözler uydurma ve iftiradır.

Sütkardeşlik konusu, Kur’an-ı kerimde açıkça bildirilmektedir. Bir âyet-i kerime meali:
(Analarınız; kızlarınız, bacılarınız, halalarınız, teyzeleriniz, kardeşlerinizin kızları, bacılarınızın kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada alarak evlenmek, size haram kılındı.) [Nisa 23]

Mütanın haram edildiğini bildiren hadis-i şerif, Buharî, Müslim, Tirmizî, İbni Mace ve Muvatta’da yazılıdır. Bunu haber verenlerden biri de Hazret-i Ali’dir. İbni Sebecilerin, müta için Hazret-i Ömer’in sözü demeleri de çok yanlıştır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ey Müslümanlar, müta nikâhına izin vermiştim. Fakat, şimdi bunu, Allah haram etti.) [Müslim]

Mütanın haram olduğunu, Hazret-i Ali başta olmak üzere, birçok Sahabi bildirmiştir. Hazret-i Ali, Abdullah ibni Abbas’a buyurdu ki: Resulullah, Hayber gazasında, müta ile eşek etini yasak etti. (Buharî)

Müta dört mezhepte de bâtıldır. (Mizan-ül-kübra)

İçki de Maide sûresinin 90. âyetiyle haram edilmiştir.

Hazret-i Ömer'in cennetlik olduğuna dair çok delil vardır. Bazıları şöyledir:
1- Eshab-ı kiramdan olduğu için cennetliktir. İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Eshabın hepsine, Hüsna’yı [Cenneti] söz veriyorum.) [Hadid 10]

(Allah, Eshabın hepsine Cenneti söz verdi.) 
[Nisa 95]

2-
 Mekke’nin fethinden önce Müslüman olduğu için cennetliktir:
(Mekke’nin fethinden önce ve sonra Müslüman olanların hepsine de, Hüsna’yı [Cenneti] söz veriyorum.) [Hadid 10]

3- Bedir savaşına katılıp Bedr’in aslanları arasına girdiği için cennetliktir. Birkaç hadis-i şerif şöyledir:
(Cebrail aleyhisselam gelip "Bedir Savaşı’na katılanları nasıl bilirsiniz?" dedi. “En hayırlı olanlarımızdır” dedim. O da, “Bedir Savaşı’na katılan melekler de bizim nazarımızda meleklerin en hayırlılarıdır” dedi.) [Buharî]

(Bedir savaşına katılan Müslümanlar cennetliktir.) [Dâre Kutnî]

(Eğer Uhud Dağı kadar altın infak etsen, Bedir Savaşı’na katılan Eshabın derecesine ulaşamazsın.) [Hâkim]

(Allahü teâlâ, Bedir ehline rahmetiyle tecelli edip "Ne yaparsanız yapın, Ben sizi şimdiden affettim" buyurdu.) [Hâkim]

Hatib bin Ebi Beltea “radıyallahü anh”, Saire isimli casus bir kadınla Mekke’deki müşriklere, Mekke’nin fethi için hazırlık yapıldığını bildiren bir mektup gönderdi. Vahiyle durumu öğrenen Resulullah, üç kişiye emretti. Onlar da, kadına yetişip, mektubu istediler. Kadın (Bende mektup yok) dedi. (Resulullah yalan söylemez, mektubu çıkar, yoksa...) diyerek tehdit edilince, kadın örülü saçlarının arasındaki mektubu çıkarıp verdi. Mektup getirilince Peygamber efendimiz, Hazret-i Hatîb’e niçin böyle yaptığını sordu. Hatib radıyallahü anh, (Mekke’de çoluk çocuğum var. Müşriklerin bir zararı dokunmasın diye bunu yazdım) dedi. Hazret-i Ömer, (Ya Resulallah, izin ver, hemen şunun kellesini uçurayım) dedi. Fakat Peygamber efendimiz (Allahü teâlâ, Bedir gazasında bulunanlara “İstediğinizi yapın! Sizin her işinizi affettim” buyurdu. Bu Bedir ehlindedir) buyurunca, Hazret-i Ömer, böyle söylediği için ağladı, pişman oldu, tevbe istigfar etti. Casusluk, en büyük suçken, Bedir Savaşı’na katılan, cennetlik olduğu için, casusluk yaptığı hâlde cezalandırılmadı. Hazret-i Ömer de, Bedir Savaşı’na katılan cennetlik yiğitlerdendi.

4- Medine'ye hicretle şereflenen, Allahü teâlânın övdüğü muhacirlerden olduğu için cennetliktir. Bir âyet-i kerime meali:
(Muhacir ve Ensarın önce imana gelenlerinden ve onların yolunda gidenlerden Allah razıdır. Onlar da Allah’tan razıdır. Allah, Onlar için Cennetler hazırladı.) [Tevbe 100]

5- Hazret-i Ömer, ağaç altında söz verenlerden olduğu için cennetliktir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Ağaç altında, sana söz veren müminlerden, Allah razıdır.) [Fetih 18]

Bir hadis-i şerif de şöyledir:
(Ağaç altında benimle sözleşenlerden hiçbiri Cehenneme girmez!) [Müslim, Ebu Davud, Tirmizî)

6- Hazret-i Ömer, şehit olduğu için cennetliktir. Resulullah efendimiz ilk üç halifesiyle Uhud Dağı’na çıkınca, dağ sallandı. Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki:
(Ey dağ, sallanma! Senin üstünde bir nebi, bir sıddık, iki de şehit[Ömer ve Osman] vardır.) [Buharî]

7- Hazret-i Ömer, cennetlik olduğu müjdelenen (Aşere-i mübeşşere)ismi verilen on büyük zattan biridir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Ömer Cennettedir.) [Tirmizî, İbni Mace, Taberanî, İbni Asakir, Beyhekî, Dâre Kutnî, Hâkim, Ebu Nuaym, İbni Said]

8- Yine Cennetle müjdelenen üç kişiden biridir.
Ebu Musa Eşa’ri diyor ki, Medine’de bir bahçede oturuyorduk. Kapı çalındı. Resulullah, (Kapıyı aç ve gelene, Cennete gideceğini müjdele!) buyurdu. Kapıyı açtım. Ebu Bekr-i Sıddık içeri girdi. Kendisine müjdeledim. Hamd etti. Sonra, yine kapı çalındı. Yine (Aç ve müjdele!) buyurdu. Açtım. Ömer Faruk içeri girdi. Müjdeledim. Allahü teâlâya hamd etti. Yine çalındı. (Aç ve Cennet ile müjdele ve üzerine musibet geleceğini söyle!) buyurdu. Açtım, Osman Zinnureyn geldi. Müjdeledim. O da hamd etti. (Buharî, Müslim)

9- Peygamberler hariç, bütün insanlardan üstün iki kişiden biri olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Güneş, Ebu Bekir hariç, Ömer’den daha hayırlı birinin üstüne doğmadı.) 
[Tirmizî]

10- (Peygamberlik son bulmasaydı, peygamber olurdun) diye müjdelendiği için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Benden sonra peygamber gelseydi, Ömer peygamber olurdu.)[Deylemî, İ. Münavî]

11- Kendilerini sevmek iman ve kendilerine düşmanlık edilmesi küfür olan iki büyük zattan biri olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Ebu Bekir’le Ömer’i sevmek iman, bunlara düşmanlık küfürdür.)[İbni Adiy]

12- Cennette derecesi en yüksek olan iki zattan biri olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Ömer’in Cennetteki derecesi, Ebu Bekir hariç, herkesten yüksektir.) [İbni Mace]

13- Kendilerini sevmek farz olan dört büyük zattan biri olduğu için cennetliktir. Hadis âlimlerinden Hafız Ömer bin Muhammed Erbilî hazretlerinin (Vesile) kitabındaki hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, namazı, zekâtı ve orucu farz ettiği gibi, Ebu Bekr’i, Ömer’i, Osman’ı ve Ali’yi sevmeyi de farz etti) buyurulmaktadır.

14- Hulefa-i raşidin’den yani ilk dört büyük halifeden biri olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(İhtilaflarda, sünnetime ve Hulefa-i raşidin’in sünnetine, onlara azı dişlerinizle ısırır gibi sımsıkı sarılın!) [Buharî, Tirmizî]

15- Keramet ehli olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif:
(Geçmiş ümmetler içinde vukuundan önce bazı gaybları haber veren keramet ehli zatlar vardı. Ümmetimden ise Ömer onlardandır.) [Buharî, Müslim, Tirmizî]

Hazret-i Ömer’in çok kerameti görülmüştür. Besmeleyle içtiği zehir tesir etmemiştir. Hutbede iken İran’daki kumandana talimat vermiştir. Hazret-i Ömer, Medine’de hutbe okurken, İran’a gönderdiği ordu mağlup olmak üzere iken, bu hâli görüp, kumandana, (Ya Sariye, arkanı dağa ver) buyurdu. O da, dağa yanaştı ve zafere kavuştu. (Cami-ul-keramat, Kısas-ı enbiya, Şevahid-ün nübüvve, İrşad-üt-tâlibin)

16- Cennetle müjdelen on kişiden biri olan Hazret-i Ali, Hazret-i Ömer’i sevip kızını ona verdiği için cennetliktir.

Hazret-i Ali, Hazret-i Ömer’i çok severdi. Ona kızı Ümmi Gülsüm’ü nikâh etti. Hazret-i Ömer hakkındaki hadis-i şeriflerin çoğunu Hazret-i Ali bildirmiştir. Hazret-i Ömer de, Hazret-i Ali’yi çok severdi. Birbirlerinin dostu idi. Zaten Eshab-ı kiramın birbirinin dostu olduğunu Allahü teâlâ bildirmektedir. Bir âyet-i kerime meali:
(Muhammed aleyhisselam Allah’ın elçisidir. Onunla birlikte olanlar [Eshab-ı kiram], kâfirlere karşı çetin ve metin, kendi aralarında merhametlidir.) [Fetih 29]

17- Hazret-i Ömer, Resulullah’ın kayınpederi olduğu ve torunuyla da evlenip Hazret-i Ali’nin damadı olduğu için cennetliktir. Hazret-i Ömer’in mübarek kızı Hafsa validemiz de müminlerin annesi olmakla şereflendi. Bir âyet-i kerime meali:
(Resulullah'ın zevceleri müminlerin anneleridir.) [Ahzab 6]

Birkaç hadis-i şerif de şöyledir:
(Allahü teâlâ bana söz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim aileler, Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemî]

(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini Eshab[arkadaş] olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak ve din-i İslam’ı, insanlara bildirmekte, yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da Eshar [zevce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafından akraba] olarak ayırdı. Bunlara sövenlere, iftira edenlere, Allahü teâlânın ve bütün meleklerin ve insanların laneti olsun!) [Hâkim]

(Esharımın [zevce tarafından olan hısımlarımın] cennetlik olmasını istedim. Rabbim de bu isteğimi kesin olarak kabul etti.) [Hâkim]

(Benimle evlenen veya kız alıp verdiklerim, Cehenneme girmez.) [Deylemî, İbni Neccar]

Sırf bu hadis-i şerifler bile Hazret-i Ömer’in cennetlik olduğunu göstermektedir.

Hazret-i Ömer gibi çok büyük bir zata dil uzatan İbni Sebecilere binlerce yazıklar olsun.

18- En üstün dört büyük zat arasında olduğu için cennetliktir. Birkaç hadis-i şerif şöyledir:
(Eshabımdan birini, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’den üstün gören beni yalanlamış olur.) [İ. Rafi'i]

(Şu dört kişinin sevgisi bir münafığın kalbinde toplanmaz: Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali.) 
[İbni Asakir]

(Cebrail dedi ki: Allahü teâlâ buyuruyor ki: Her ümmet Kıyamette susuzluk görecek, yalnız Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’yi sevenler müstesnadır.) [İ. Rafi'i]

(Her şeyin bir kanadı vardır, bu ümmetin kolu kanadı da Ebu Bekir ve Ömer’dir. Her şeyin bir kalkanı vardır, bu ümmetin kalkanı da Ali’dir.)
 [Hatib]

19- Bizzat Allahü teâlâ tarafından seçilen ve kendisine uyulması gereken iki büyük zattan biri olduğu için cennetliktir. İki hadis-i şerif şöyledir:
(Benden sonra Ebu Bekir’le Ömer’e tâbi olun, uyun!) [Tirmizî, İbni Mace, İ. Ahmed, Beyhekî, İbni Adiy, İbni Ebi Şeybe, Hâkim, Tahavî, İbni Sa’d]

(Ebu Bekir ile Ömer’i sizin önünüze ben geçirmedim. Onları, Allahü teâlâ, hepinizin önüne geçirdi.) [Ebu Ya’la, Neccar]

20- Kendilerine buğzeden kimsenin kâfir olacağı zatlardan biri olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Ebu Bekr’i ve Ömer’i sevmek sünnet, buğzetmek küfürdür. Ensarı sevmek imandandır, buğzetmek küfürdür.) [İbni Neccar]

21- Dininde en kuvvetli diye övülen bir zat olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Ümmetimin en şefkatlisi Ebu Bekir’dir. Allah’ın dininde en kuvvetlisi Ömer‘dir. Hayâsı en çok olan Osman’dır. En güzel hüküm vereni Ali’dir. Ferâiz ilmini en iyi bileni Zeyd bin Sabit’tir. Kur‘an-ı kerimi en güzel okuyanı Ubey bin Ka’bdır. Helâl ve haramı en iyi bileni Muaz bin Cebel’dir. Her ümmetin bir emîni vardır; bu ümmetin emîni ise Ebû Ubeyde bin Cerrâh’tır.) [EbuYa’la]

21- Kendilerine ancak münafıkların buğzettiği bir zat olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Ensara ancak münafık buğzeder. Ehl-i beytime, Ebu Bekir ve Ömer’e buğzeden de münafıktır.) [İbni Asakir]

22- Meleklerden Cebrail aleyhisselam, peygamberlerden de Nuh aleyhisselam gibi bir zat olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Ya Eba Bekir, meleklerden Mikail gibisin, o rahmetle iner. Enbiyadan ise İbrahim gibisin, o inkârcı kavmine, “Bana uyan bendendir, isyan edene ise Allah gafur-ur rahimdir" dedi. Ya Ömer, sen de meleklerden Cebrail gibisin, o, kâfirlere şiddetle iner. Enbiyadan da Nuh gibisin, o "Ya Rabbi, yer yüzünde hiç kâfir bırakma" dedi.) [Taberanî, Ebu Nuaym, İ. Asakir]

23- Müslüman olunca gökteki meleklerin bayram ettiği büyük bir zat olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Cebrail geldi, "Ömer’in Müslüman olmasından dolayı gökteki melekler birbirine müjde verip, bayram ediyorlar" dedi.) [Hakim, Ebu Nuaym]

24- Şeytanın kendisinden korktuğu büyük bir zat olduğu için cennetliktir. Birkaç hadis-i şerif şöyledir:
(Gökte hiçbir melek yoktur ki Ömer’i sevip hürmet etmesin. Yeryüzünde de hiçbir şeytan yok ki ondan kaçmasın.) [İbni Asakir, İbni Adiy, İbni Cevzî]

(Şeytan senden korkuyor, ya Ömer.) [İ. Ahmed]

(Ömer’i Müslüman olduktan sonra gören şeytan, yüzüstü yıkıldı.) [Taberanî, İ. Asakir, Dâre Kutnî]

(Şeytan Ömer’in gölgesinden kaçar.) [Buharî Müslim, Begavî, İbni Asakir, İbni Adiy]

25- Her zaman hakkın tarafında olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Allahü teâlâ, hakkı Ömer’in diline ve kalbine yerleştirdi.) [Tirmizî, Ebu Davud, İ. Ahmed, Hâkim, Taberanî, İbni Neccar, İ. Münavî]

Bedir’de alınan esirler hakkında, Sahabe-i kiramın ictihadları farklı olmuştu. Hazret-i Ömer ve Sa’d ibni Muaz esirleri öldürelim dedi. Diğer Eshab-ı kiram ise, para karşılığı bırakalım demişlerdi. Server-i âlem de, serbest bırakalım ictihadını kabul buyurup salıverdiler. Sonra, şu âyet gelerek Hazret-i Ömer’le Hazret-i Sa’d’ın ictihadının doğru olduğu bildirildi:
(Savaşta alınan esirleri mal karşılığı olarak salıvermek, hiçbir peygambere yakışmaz. Yeryüzünde onların çoğunu öldürmek, zayıflamalarına sebep olur. Siz dünya malını istiyorsunuz. Allah ise, sevap kazanmanızı, Cennete ve nimetlere kavuşmanızı istiyor. Allah tarafından önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.) [Enfal 67, 68]

Bu âyetler indikten sonra Resulullah buyurdu ki:
(Eğer azap geri çevrilmeseydi, Ömer ile Sa’d bin Muaz’dan başka kimse kurtulmazdı.) [Beydavî]

Resulullah efendimiz, (Hak ile bâtılı ayırt edici Ömer’dir) buyurup, hak ile bâtılı ayıran anlamında Faruk lakabını verdi ve Ömer-ül-Faruk denildi.

26- Cennette köşkü olduğu için cennetliktir. İki hadis-i şerif şöyledir:
(Mirac’da, Ömer’e verilecek olan köşkü gördüm.) [Buharî, Müslim]

(Cennete girdim. Bir köşkte bir huri gördüm. Sen kimin içinsin, dedim. Ömer bin Hattab için yaratıldım, dedi.) [Buharî, Müslim]

27- Gazabı bile izzet olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Cibril dedi ki: "Ömer’e selam söyle, rızası hikmet, gazabı izzettir.”) [İbni Adiy]

28- Cennete ilk girecek iki kişiden biri olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Cennete ilk girecek olan Ebu Bekir ve Ömer’dir.) [Deylemî, İbni Neccar]

29- Resulullah'ın kardeşim dediği bir zat olduğu için cennetliktir. Hazret-i Ömer Peygamber efendimizden umreye gitmek için izin isteyince, Resulullah izin verip, şöyle buyurdu:
(Kardeşim Ömer, bizleri duanda unutma!) [Tirmizî, Ebu Davud]

30- Cennette yıldız gibi parlayan kişilerden biri olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Cennette yüksek derecedekileri, aşağıdakiler sizin ufuktaki yıldızları gördüğünüz gibi görürler. Ebu Bekir ve Ömer de, o yüksek derecede olanlardandır.) [Tirmizî, İbni Mace]

31- Allahü teâlâ Kıyamette önce selam vereceği için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Allahü teâlâ, Kıyamet günü önce Ömer’e selam verecektir.)[Hâkim]

32- Resulullah'ın imanına şahitlik ettiği bir zat olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Üstüne binilen inek, ben bunun için yaratılmadım, çift sürmek için yaratıldım dedi. [Şaşıran olunca] Peygamber efendimiz, (Ben, Ebu Bekir ve Ömer buna inanırız) buyurdu. Bir kurt, çobanın olmadığı gün kurt gelirse, koyunları kim kurtaracak? dedi. [Buna da hayret eden olunca] Resulullah, (Ben, Ebu Bekir ve Ömer buna inanırız) buyurdu. [Her ikisi de orada yoktu. Resulullah, onların iman ve ihlaslarına şahitlik ediyor, kefil oluyor.] (Buharî, Müslim, Tirmizî)

33- Cennettekilerin en üstünlerinden biri olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Peygamberlerden sonra, Cennet ehlinin en üstünü Ebu Bekir’le Ömer’dir.) [Tirmizî, İbni Mace]

34- Allahü teâlâyı ve Resulünü sevdiği için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Ya Rabbi, Ebu Bekir’le Ömer’e rahmet et. Onlar seni de Resulünü de sever.) [İ. Asakir]

35- Resulullah'ın gözü kulağı gibi kıymetli olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Hazret-i İsa’nın havarileri gibi, insanlara farzları ve sünnetleri öğretmek üzere Eshabımdan bazılarını göndermek istiyorum."Neden Ebu Bekir ve Ömer'i göndermiyorsun?" denildiğinde, buyurdu ki: Onlar dinde benim göz ve kulağım gibidir. Ben onlarsız edemem.) [Hâkim, Hatîb]

36- İslamiyet’in kendisiyle kuvvetlendirilen bir zat olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Allahü teâlâya hamd olsun ki, beni, Ebu Bekir ve Ömer’le kuvvetlendirdi.) [Hâkim]

37- Kendisini sevenlerin susuzluk çekmeyeceği bir zat olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Cebrail aleyhisselam dedi ki: Allahü teâlâ buyuruyor ki, "Her ümmet Kıyamette susuzluk görecek, yalnız Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’yi sevenler müstesna.”) [İ. Rafi'i]

38- Resulullah'ı destekleyen dört yardımcıdan biri olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Allah beni ikisi gökte ikisi yerde olmak üzere dört yardımcı ile destekledi. Gökte olanlar Cebrail ve Mikail; yerde olanlar da Ebu Bekir ve Ömer'dir.) [Taberanî]

39- Kendisini İslam düşmanlarının kötüleyeceği bir zat olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Ebu Bekir ve Ömer’i kötüleyen bana ve İslam’a kastetmiş demektir.) [Ebu Nuaym]

40- Kendisini kötüleyenler lanetlik olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Ya Ali, müşrik olan bazı kimseler sana aşırı bağlılık gösterecek, sende olmayan şeyleri, sana söyleyecekler ve Ebu Bekir’le Ömer’i kötüleyecekler. Allah onlara lanet etsin.) [Dâre Kutnî]

41- Resulullah ile beraber kol kola Cennete gireceği için cennetliktir. Resulullah, sağ yanında Hazret-i Ebu Bekir, sol yanında Hazret-i Ömer ile mescide girerken buyurdu ki: (Kıyamet günü, üçümüz böyle geliriz.) [Tirmizî, Hâkim]

42- Emin ve kuvvetli bir halife olacağı müjdelenen bir zat olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Başınıza Ebu Bekir gelince, onu zahid ve âhirete ragıb bulursunuz. Başınıza Ömer gelince, onu kuvvetli, emin ve Allah yolunda kimseden çekinmez görürsünüz. Başınıza Ali gelince, hâdî ve mühdî olur. Sizi doğru yola götürür bulursunuz.) [Hâkim, İ. Ahmed]

43- Dinde sağlam bir zat olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Ümmetimin en merhametlisi Ebu Bekir, dinde en sağlam olanı Ömer, en hayâlısı Osman, en iyi hüküm vereni ise Ali’dir.) [İbni Asakir, Ebu Ya’la]

44- Resulullah'a verilen 14 eşraftan biri olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Her peygambere eşraf ve kerimden 7 kimse verildi. Bana ise 14 kişi verildi. Ali, Hasan, Hüseyin, Cafer-i Tayyar, Hamza, Ebu Bekir, Ömer, Mus'ab ibni Umeyr, Bilâl, Selman, Ammar, Abdullah ibni Mes'ud, Mikdat ve Huzeyfe ibni Yemani.) [Hâkim, Ebu Nuaym]

45- 
Cennetlik olan Hazret-i Ali’nin övdüğü bir zat olduğu için cennetliktir. Hazret-i Ali buyurdu ki: Beni, Ebu Bekir, Ömer ve Osman’dan üstün tutan münafıktır. (Fasl-ül-hitab)

46- Cebrail aleyhisselamın bile üstünlüğünü anlatmakla bitiremeyeceği büyük bir zat olduğu için cennetliktir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Cebrail aleyhisselama, Ömer’in üstünlüklerinden sordum. Onun kıymetini, Nuh aleyhisselamın peygamberlik zamanı kadar [950 yıl] anlatsam, bitiremem. Bununla beraber, Ömer’in bütün kıymetleri, Ebu Bekr’in kıymetlerinden biridir, buyurdu.) [Ebu Ya’la]

İkinci büyük zat
Sual:
 Hazret-i Ömer’in sözüne uygun âyetlerin geldiği söyleniyor. Bu, mümkün mü?
CEVAPPeygamberler hariç, Hazret-i Ebu Bekir’den sonra, bütün insanların üstünü olan Hazret-i Ömer’in faziletleri anlatılmakla bitmez.

Makam-ı İbrahim için, kadınların örtünmesi için ve Bedir gazasında alınan esirler için, içkinin haram edilmesi için Allahü teâlâ, Hazret-i Ömer’in sözüne uygun âyet-i kerime gönderdi.

Hazret-i Ömer, (Vallahi Allahü teâlâ, 3 şeyde sözüme uygun âyet-i kerime gönderdi) dedi:
1– (Yâ Resulallah, makam-ı İbrahim’i namaz kılınacak yer yapsaydınız) dedim. Hemen Bekara suresinin, (Makam-ı İbrahim’i namazgah edinin) mealindeki 125. âyeti indi.

2– Dedim ki, (Yâ Resulallah, sizin yanınıza biz geldiğimiz gibi, müşrikler de geliyor. Ne olurdu, müminlerin anneleri tesettüre girseydi?) Hemen Allahü teâlâ hicab âyetini gönderdi.

3– Resulullahın bazı hanımları birbirleriyle niza edince, Hazret-i Hafsa’ya, (Resulullahı üzerseniz, Allahü teâlâ, Ona sizden daha iyi hatunlar verir) dedim. Hemen Tahrim suresinin (Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha iyi hanımlar verebilir) mealindeki 5. âyeti indi. (Mealim-üt-tenzil)

Bedir’de alınan esirlere yapılacak muamele hakkında, Sahabe-i kiramın reyleri farklı olmuştu. Sadece Hazret-i Ömer ve Sad ibni Muaz esirleri öldürelim dedi. Resulullah ile diğer sahabeler, para karşılığı bırakınca şu âyet-i kerime geldi:
(Savaşta alınan esirleri mal karşılığı salmak, hiçbir nebiye yakışmaz. Yeryüzünde onların çoğunu öldürmek, zayıflamalarına sebep olur. Siz dünya malını istiyorsunuz; Allah ise, sevab kazanmanızı, Cennete ve nimetlere kavuşmanızı istiyor. Allah tarafından önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidye için size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.)[Enfal 67,68]

Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Eğer azap geri çevrilmeseydi, Ömer ile Sad bin Muaz’dan başka kimse kurtulmazdı.) [Beydavi, Mealim-üt-tenzil]

Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, hakkı Ömer’in diline ve kalbine yerleştirdi.) [Tirmizi, Ebu Davud, İ.Ahmed, Hakim, Taberani, İbni Neccar, İ.Münavi]

Vesika haline gelmesi için
Sual:
 Hazret-i Ömer’in, bilinen bazı şeyleri Resulullaha sormasının sebebi ne idi?
CEVAP: Meselelerin vesika, delil haline gelmesi için soruyordu. Birkaç örnek verelim:
1- Resulullah efendimiz, Bedir’de bir çukura gömülü müşrik ölülere,(Rabbinizin size vâdettiğine kavuştunuz mu?) buyurunca, Hazret-i Ömer, (Yâ Resulallah, leşler işitir mi?) dedi. Cevaben buyurdu ki:
(Siz beni onlardan daha iyi işitmezsiniz, ama onlar cevap veremezler.) [Buhari, Müslim]

2- Hazret-i Ömer, tavaf ederken, Hacer-ül-esvede, (Sen bir taşsın ama Resulullah öptüğü için, seni öpüyorum) dedi. Hazret-i Ali, Resulullahın(Hacer-ül-esved, kıyamette insanlara şefaat eder) buyurduğunu söyledi. Hazret-i Ömer, Hacer-ül-esvedin Cennetten geldiğini ve onun şefaat edeceğini elbette biliyordu. Böyle demesi, Hazret-i Ali’nin o hadis-i şerifi bildirip, dindeki bir hükmün vesika haline gelmesi içindi.

3- 
Bekara suresinin, (İbrahim aleyhisselam, “ya Rabbi, ölüleri nasıl diriltiyorsun?” dediğinde, Rabbi “İnanmıyor musun” dedi. İbrahim, inanıyorum ama, kalbimin tatmin olması için görmek istedim, dedi) mealindeki 260. âyetinden dolayı da bazı sapıklar, (Hazret-i İbrahim, Allah’ın yaratmasından şüphe ediyordu) diyorlar. Halbuki İbrahim aleyhisselamın, büluğundan önce de doğru bir müslüman olduğu âyet-i kerime ile bildirildi. Hazret-i İbrahim’e bu çeşit saldırılar olduğu gibi, İslam’ın iki göz bebeğinden biri olan Hazret-i Ömer’e de İbni Sebeciler, (Ömer Hudeybiye’de, Resulullahın Peygamberliğinden şüphe etmişti) diyebilecek kadar ileri gidiyorlar. Orada da, Hazret-i Ömer aynen, İbrahim aleyhisselam gibi, Allah ve Resulüne olan teslimiyetini bildirmek için, (Ya Resulallah sen Allah’ın Peygamberi değil misin? Biz hak, kâfirler bâtıl yolda değil mi?) demişti. Yani (Ya Resulallah, Sen elbette Allah’ın resulüsün, bizim yolumuz elbette hak, kâfirler elbette bâtıl yoldadır. Zahiren aleyhimize görünen bu anlaşmada asla dinden taviz verilmedi) diyerek, bu hükmün vesika haline gelmesini istemişti. (Kurret-ül-ayneyn)

Peygamberlik devam etseydi
Sual: (Benden sonra peygamber gelseydi, Ömer peygamber olurdu) hadis-i şerifi, Hazret-i Ömer’in, Hazret-i Ebu Bekir’den üstün olduğunu göstermez mi?
CEVAPHayır, göstermez. Burada, Hazret-i Ömer’in kıymeti bildirilmektedir. Yani bu hadis-i şerif, (Peygamberlik devam etseydi, başka peygamberler gelseydi, Hazret-i Ömer de bunlardan biri olurdu) demektir. İmam-ı Rabbânî hazretleri, (Dört halifenin üstünlük sıraları, halifelikleri sırası gibidir) buyuruyor. (2/67)

Hazret-i Ali için de, böyle övücü sözler bulunmaktadır. Bir hadis-i şerif:
(Yâ Ali, Harun nasıl Musa’ya yakınsa, sen de bana öylesin. Yalnız benden sonra peygamberlik yoktur.) [Buharî] (Burada da, Hazret-i Ali’nin kıymetinin büyüklüğü bildirilmektedir. “Peygamberlik devam etseydi, Hazret-i Ali de peygamber olurdu” demektir.)

(Ali’nin yüzüne bakmak ibadettir.) [Hâkim] Burada da, Hazret-i Ali’nin kıymetinin büyüklüğü bildirilmektedir. Yoksa bu, Hazret-i Ebu Bekir’in ve diğer Eshab-ı kiramın yüzüne bakmak ibadet olmaz demek değildir. Salih birinin veya ana babanın yüzüne bakmak da, ibadettir. İki hadis-i şerif meali:
(Âlimin yüzüne bakmak ibadettir.) [Ebu Davud]

(Ana babanın yüzüne, sevgiyle bakmak ibadettir.) [Ebu Nuaym]

Eshab-ı kiramdan olmasa da, daha sonra çok büyük zatlar gelmiştir. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyurdu ki:
(Mevlânâ Halid-i Bağdadî hazretleri o kadar büyüktü ki, kendisine peygamberliğin bütün üstünlükleri verilmişti. Verilmeyen yalnız peygamberlik makamı kalmıştı. Çünkü Resulullah efendimiz son peygamberdir. Eğer ondan sonra peygamberlik devam etseydi, Mevlânâ Halid-i Bağdadî hazretleri, o hâliyle, peygamber olurdu.)

Eshab-ı kiramın her biri, Kıyamete kadar gelecek bütün evliya zatlardan daha üstündür. Abdülhakîm efendi hazretlerinin bu sözü, (Diğer âlimler peygamber olamazdı) veya (Mevlana Halid-i Bağdadî hazretleri Eshab-ı kiramdan daha üstündür) demek değildir. Bazı âlimler de, (Peygamberlik devam etseydi, İmam-ı Rabbânî hazretleri peygamber olurdu) buyurmuştur.

Musa aleyhisselam, Mirac’da Peygamber efendimize, (“Ümmetimin âlimleri İsrailoğullarına gelen peygamberler gibidir”buyuruyorsunuz. Bir âlim nasıl olur da, peygamber gibi olur?) diye sorar. Peygamber efendimiz, bir âlimi çağırır. Hazret-i Musa gelen âlime, (Senin adın ne?) der. O da, (Muhammed bin Muhammed bin Muhammed Gazâlî) der. Hazret-i Musa, (Ben sana adın ne dedim, sen dedelerinin adını bile söyledin? Sadece sorulana cevap vermek gerekmez miydi?) diye sorar. İmam-ı Gazâlî hazretleri,(Efendim, Allahü teâlâ, “Yâ Musa, elindeki ne?” diye sorduğunda siz, âsâ demekle yetinmeyip, “Bu elimdekini yere vurunca su çıkar, bununla düşmanların oyunlarını bozarım. Gerektiğinde bu, ejderha olur, sihirbazların sihirlerini yok ederim. Yürürken ona dayanırım. Bu âsânın bana çok faydaları vardır” demiştiniz. Maksadınız, Allahü teâlâ ile daha fazla konuşmaktı. Ben de sizin gibi ülül’azm büyük bir peygamberi bulmuşken, konuşmayı uzatmak için dedelerimin de ismini söyledim) diye cevap verdi. Hazret-i Musa, bu cevabı çok beğenerek Peygamber efendimize, (Şimdi anlaşıldı, senin ümmetinin âlimleri, Beni İsrail’in peygamberleri gibiymiş) dedi. (Rûhulbeyan 2/568)

Dört halifenin dördü, her biri müctehid olan Eshab-ı kiramın tamamı da, bu ümmetin büyük âlimleri de peygamberlik mertebesine lâyıktır. (Peygamberlik devam etseydi filan zat peygamber olurdu) demek, o zatın kıymetini, üstünlüğünü bildirmek içindir. Yoksa diğerleri peygamber olamaz demek değildir.

Allah ve müminler, sana yeter
Sual: 
Enfal suresinin 64. âyetinin meali, (Allah, sana ve müminlere yeter) anlamında mı, yoksa (Allah ve müminler, sana yeter)anlamında mıdır?
CEVAPBirinci şekilde de bildirenler olduysa da, tercih edileni ikincisidir. Hazret-i Ömer iman edince, (Allah ve müminler, sana yeter)mealindeki âyet indi. (Beydavi)

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine, Hazret-i Ömer’le yardım ederek,(Allah ve müminler, yardımcı olarak sana yetişir) buyurdu. (2/99)

Hazret-i Ömer’i tenkit
Sual: Ebu Musel Eş’arî hazretleri anlatıyor: Halife Ömer’e, (Hristiyan kâtibim çok işe yarıyor) diye övdüm. Bana, (“Yahudi ve Hristiyanları sevmeyin!” âyetini işitmedin mi?) dedi. (Dini onun, kâtipliği benim) dedim. (Allahü teâlânın hakir ettiğine ikram etme! Onun zelil ettiğini aziz eyleme! Allah’ın uzaklaştırdığına yaklaşma!) dedi. (Basra’yı onunla idare ediyorum) dedim. (Hristiyan ölürse ne yapacaksan, şimdi onu yap! Hemen onu değiştir!) buyurdu.
Bir yazar, bunu naklettikten sonra, Hazret-i Ömer’in taassubundan dolayı yanlış yaptığını yazarak çok çirkin hakaretler ediyor. Bir müslüman yazar bunu nasıl yapabilir?
CEVAPEhl-i sünnet olan biri, Hazret-i Ömer'e asla dil uzatamaz. Ancak İbni Sebeci veya Hristiyanları seven biri dil uzatabilir.

Hepsi cennetlik olan Eshab-ı kiramın hiç birine dil uzatılmaz, ama ismen de cennetle müjdelenen ve fazileti hakkında çok sayıda hadis-i şerif bulunan Hazret-i Ömer’e dil uzatmak daha tehlikelidir.

Çok önemli bir husus ise, Hazret-i Ömer’in icraatını tenkit etmek çok yanlıştır. Çünkü Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(İhtilaflarda, sünnetime ve Hulefa-i raşidin’in sünnetine, onlara azı dişlerinizle ısırır gibi, sımsıkı sarılın!) [Buhârî, Tirmizî] (Demek ki, Hazret-i Ömer’in emri Hulefa-i raşidinin sünneti oluyor. Bu sünnete sımsıkı sarılmak gerekiyor.)

(Eğer Ebu Bekir’le Ömer’e itaat ederseniz rüşde erersiniz.)[Müslim] (Demek ki Hazret-i Ömer’in bu icraatını beğenmemek o kişinin rüşt sahibi olmadığının alametidir.)

(Benden sonra hak, her zaman Ömer’ledir.) [Hâkim, Taberanî, İbni Asakir] (Hazret-i Ömer her zaman hakkı söyler. Onun icraatını tenkit eden haksızdır.)

(Allahü teâlâ, hakkı Ömer’in diline ve kalbine yerleştirdi.) [Tirmizî, Ebu Davud, İ. Ahmed, Hâkim, Taberanî, İbni Neccar, İ. Münavî] (Hazret-i Ömer hakkı söylemedi demek Resulullah'ı yalanlamak olur.)

(Allahü teâlâ, Ömer’e rahmet etsin, acı da olsa hakkı söyler.)[Tirmizî] (Hakkı söylemek, bazılarına acı gelse de, Hazret-i Ömer, hakkı söylemekten çekinmez.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder