27 Mart 2016 Pazar

Resulullah sav,vefat eden Ebu Seleme'nin yanına girdi.Gözleri açık kalmıştı.Onları kapadı.Sonra da
“Ruh alındığı zaman göz onu takip eder” buyurdu.
Ebu Seleme'nin ailesinden bazı kimseler, Ebu Seleme'nin ölümü üzeri­ne bağırıp çağırdılar. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.): “Kendinize hayırdan başka dua etmeyin! Çünkü melekler söylediklerini­ze: “Amin” derler” buyurdu. Daha sonra da:(Allahım! Ebu Seleme'yi affet. Derecesini, hidayete eren kimselere yükselt. Arkasında bıraktığı ailesinin baki kalanlar: arasında onun işini üzerine al. Bizi de onu da bağışla. Ey alemlerin Rabbi! Kabrini genişlet ve orada onu nurlandır) buyurdu.
Ebû Seleme`nin oğlu (ve Peygamberimizin oğulluğu) şöyle demiştir: Ben Resûlullah(s.a.v)'ın terbiyesi altında bir çocuktum.Yemek yerken elim yemek kabının her tarafında dolaşırdı.
Resûlullah bana,"Ey oğul, (yemeğe başlarken) Allah adını an, 
(Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm de) sağ elinle ye ve sana yakın olan 
tarafdan ye!" buyurdu.Bundan sonra ben her zaman Besmele ile, 
sağ elimle, önümden yemek yedim.
(Hadis-i Şerif,Buhari,1846)

Basîret burağına binerek aşk yoluna düşenler yani gönül gözlerini açarak yolculuğa çıkanlar, bulutsuz ve tozsuz
olarak, o "Ay" yüzlü güzeli manen görürler.
• Şehvet tohumunu ateşe atanlar, yani şehevanî isteklerden, nefsanî arzulardan kurtulanlar, aşılması çok zor olan
şu dünya tuzağından bir hamlede kurtulurlar.
• Şu sağır tabiat gürültüsünden geçerler, o tarafa giderler de, mana dostlarının meclisine varırlar, gül bahçelerinde
yer edinirler.
• Yüzsüz, edepsiz, tabiat kullarının ayaklarını bağlarlar. Ruh padişahları bu mahallede onlara baş gösterir. 
• Bedenimizin bütün cüz'leri, şu ten mezarına gömülmüş bir ölü gibidir. aşk süru üfürülse de, bu ölü dirilip
mezarından baş kaldırsa...
• Senin şehvetin bakır gibidir. Ermişler aşk nüru ile bakır halindeki varlığını altın haline getirirler.

302. Bir ev göster ki, orada onun çerağı yanmamış olsun!
Mefülü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. II, 861)
• Bu güzel yüzlü sevgilinin bize yapmadığı hiçbir iyilik kalmadı. Eğer onun keremi size böyle yapmadıysa, bizim
suçumuz ne?
• "0 güzel bize cefa etti!" diye söylenip duruyorsun. îki dünyada da cefa etmeyen güzeli kim görmüştür?
• 0 şeker vermediyse, onun aşkı şeker değil mi? Eğer o vefa göstermediyse, onun güzelliği tamamıyla vefadır.
• Bir ev göster ki, orada onun çerağı yanmamış olsun. Bir sofa göster ki, yüzü orasını şenlendirmemiş olsun.
• Bu göz ile o çerağ ayrı ayn iki nurdur. Onun biri ötekine ulaşınca, böylece iki nür birleşince, kimse onları
birbirinden ayıramaz.
• Ruh, sevgilinin güzelliğini seyre dalıp kendinden geçince dedi ki: "Allah'ın güzelliğini, Allah'tan başka kimse
göremedi"
" Molla Camî hazretlerinin bir beytinin tercümesi olan şu meşhur beyit, bu konuyu açıklar:
"Kendi hüsnün hüblar şeklinde peyda eyledin
Çeşm-i aşıktan dönüp sonra temaşa eyledin"
• Bu örneklerin her biri bir anlatış, mugalata, bir yanıltıştır. Yoksa Hakk'ın (=Kuşluk vakti hakkı için) diye
buyurması onun yüzünü kıskanmasından başka bir şey değildir.

303. Gönül, bahar mevsiminde çiçeklerle süslenmiş her dalı,
 gizli sevgiliden haber getiren bir dost olarak görür de,
sevgili vuslatını arar, sevgiliye gider.
Mef'ulü, Fa'ilatü. Mefa'îlü, Fa'ilat
 (c. 11, 864)
• Bülbüle bak, gül bahçesine gidiyor. Allık da sevgilinin nar çiçeği gibi kırmızı olan yüzüne gitmede.
• Meyve tam olmuş da artık kendinden geçmiş, Mansür gibi darağacına asılmaya gidiyor.
• Çiçek açılmış, yapraklanmış, padişaha çiçekler saçmak için hazırlanmış. Çünkü padişah da bahar mevsiminde
bağışlarda bulunmaya niyet etmiş.
• Lale, gönlü dertle yanmış rahip gibi kanlı gözyaşları dökerek, dağların yolunu tutmuş.
• Diken tam dokuz ay gülden ayrı düştüğü için ağladı, feryat etti. Gül onun vefasını gördü de yola düştü. Dikene
doğru hızlı hızlı gidiyor.
• Nergis bahçede sevgili ile görüşmekten buluşmaktan bahsedildiği için şaşırıp kalmış da bahçenin etrafını
seyrediyor.
• Sanki bahar; " (=Allah alıcıdır) müjdesini duyduğu için, gül yola düşmüş alıcıya gidiyor
" Tevbe Süresî, 9/111. ayete İşaret var.
• Gül, gönlünün derinliklerinde Hakk'ın bu müjdesini bütün çiçeklerden daha fazla duydu da, gönlünü de, sarığını da
attı. Herkesten daha çok koşmada, daha çabuk gitmede.
• Bahar mevsimi gelip de her şey yeniden canlanınca gönül, çiçeklerle süslenmiş her dalı gizli sevgiliden haber
getiren bir dost olarak görür de, sevgilinin vuslatını arar, sevgiliye gider.

304. Ben, aşk yüzünden öyle bir yere vardım ki, aşk bile o yeri bilmez.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
 (c. II, 905)
• Ben aşk yüzünden öyle bir yere vardım ki, aşk bile o yeri bilmez. Akıl ulaştığım o yeri görünce kendinden geçti,
şaşırıp kaldı.
• Binlerce zulüm, binlerce sitem geldi, çattı. Fakat akıl, bunların hepsinden de beni kurtardı. Eğer akıl, aşkın ulaştığı
yere bağlanıp kalırsa, söyle bakalım, bundan sonra beni kim kurtaracak?
• Ey gönül, yoksa sen sarhoş musun ki, gönlünü akla verdin, akla bağlanıp kaldın! Onun kendisinin bile oturacak,
yerleşecek bir yeri yurdu yok, seni nereye oturtacak? 
• Aklın meta'ı eserinden başka bir şey değildir. Aşk ise, canlar bağışlar. Aşk gezmeye çıkınca kendisine bakanlara
canlar bağışlar.
• Binlerce canı, binlerce gönlü, binlerce aklı bir araya getirsen, birbirine bağlasan, dost etsen, aşk seninle beraber
olmayınca, onların hiçbiri seni sevgilinin penceresine ulaştıramazlar.
• Sevgilinin yüzüne ancak onun saçlarının tuzağına düşersen kavuşabilirsin. Fakat yine de çalışmayı, çabalamayı
bırakma, çünkü çalışıp çabalama seni yetiştirir, olgunlaştırır.
• Başının yastığı, Hakk'ın yardım eşiği olan kişinin uykusunun kuluyum, kölesiyim. Çünkü o, hiç de uykuya dalmaz,
uyuyup kalmaz.
• Bir ceylanda arslan yüreği varsa, o binlerce ceylanı arslandan kurtarır.
.
305. Hiçbir can aşktan canını kurtaramaz!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa-îlün, Fa'îlün,
(c. 11, 9Î8)
• Yeşillikler, bahçelere güzellik, parlaklık verip kara toprağın içinden çıkan çiçeklere, güllere çeşit çeşit renkler, hoş
kokular bağışlayan yaratıcıya aşık¦ olan kişi de benim gibi bir aşıktır.
• Aşkın canına and olsun ki, yüzlerce burcun, yüzlerce kal'a bedeninin içinde bile olsa yine de hiç bir can, aşktan
canını kurtaramaz.
• Arslan bile olsan, aşk arslanları avlar. Fil kadar kocaman bir gövden olsa, aşk gergedan olur, seni alt eder.
• Ondan kaçıp kurtulmak için derin bir kuyunun dibine insen, aşk kova gibi seni tutar, boynuna ipini geçirir, yukarı
çeker alır.
• Sen kıl gibi incelsen, göze görünmemek istesen, aşk kılı kırk yarar. Kebap olsan, aşk şiş olur, seni evire çevire
yakar, yandırır.
• Her ne kadar aşk erkeğin de kadının da aklını çeler, fıkrini elinden alırsa da, eminlik de aşktadır, adalet de
ondandır.

306. Can balığını denizin bin kere kucaklamasınm ne önemi vardır?
 Balık suya kanar mı?
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
 (c. II, 901)
• Ne olur sevgilim gelse, bir an için olsun beni okşasa da, bu yaşlı ağaç o babar yüzünden yeşerse, gülse.
• Sevgilinin güzel hayali yanıma gelse; "Nasılsın?" diye hatırımı sorsa da bu zayıf bedenim yeniden can bulsa,
yeniden hayata kavuşsa ne olur?
• Ben onun büyüleyici bakışının oku ile yaralanmış bir avıyım. Ne olur, bana acıyarak yahut sevgi duyarak gelse de;
"Ey benim yaralı avım!" diye seslense.
• Onun aşkının kararsızlığından ötürü, su üstüne düşmüş boş bir kase gibi çırpınıp duruyorum. Ne olur? Bir testi
gibi ben de sevgilinin dudaklarına kavuşsam.
• Döktüğüm gözyaşları ile, şu kara toprağın kucağı la'llerle, incilerle doldu. Ne olur sevgili de bir kerecik olsun
vuslat isteği ile kollarını açsa, beni bağrına bassa.
• "Bana neden şikayet ediyorsun?" dedi. Ben kollarımı binlerce defa açtım,seni kucakladım. Fakat can balığını
denizin bin kere kucaklamasının ne önemi vardır? Hiç balık suya kanar mı?
• Gönlüm bana öfke ile bakarak diyor ki: "Artık sözü kısa kes, sözlerimdeki binlerce nükteden hiç olmazsa birini
dinlesen ne olur?"
• Gönül ile aşk, Muhammed (s.a.v.) ile Hz. Ebubekir gibi beden mağarasının dostları. Mağara dostlarının canları bir
olduğu halde adları ayrı olursa ne çıkar?
• Tatlı bir narın içindeki taneler bin olmuş, bir olmuş ne önemi var? Nar sıkılınca onlann hepsi bir olur ya, bu
yüzden taneyi saymak ne işe yarar? Sayının değeri kalır mı?

307. Çok dua ettim çok niyazda bulundum,o kadar ki,
bütün vücudum dua kesildi!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îliin,
,(c. II, 903)
• Sen beni istemesen de, gönlüm seni istiyor. Allah dilerse, sen de bir gün benimle barışırsın.
• Binlerce aşığın var. Hepsi de; "Acaba saadet ve devlet tahtına oturmak kime nasip olacak?" diye can ve gönülle
seni aramadalar, seni istemedeler. 
• Müflis ve yoksul bir aşığın senin aşkına tutulmasına halk şaşırıp duruyor. "Padişahların bile gıpta ettikleri,
imrendikleri azîz bir varlığı, bir dilencinin istemekte ne hakkı var?" diyorlar.
• Fakat Allah'tan can isteyen bir ölüye şaşma, gönlünü suya kaptırmış olan bir susuza hayret etme.
• Bir körün göz nüru istemesine, bir esirin gözlerinden gurbet gözyaşları dökülmesine şaşma.
• Çok dua ettim, çok niyazda bulundum. 0 kadar ki, bütün vücudum, dua kesildi. Bu sebeple yüzümü gören benden
dua istiyor.
• Selam verdim, saygı gösterdim, bana; "Nasılsın?" dedin. Kimya dileyen nasıl bakır olabilir?
• Resim, ressam nasıl isterse öyle olur. Üzüm, ezilmeden şarap olabilir mi?

308. Hamamcının güzelliğinin tesirleri
Fa'ilün, Fa'ilatün, Fa'ilün, Fa'ilün
(c. II, 809)
• Ne tuhaf hamamcı, halvetten dışarı çıkınca, onun güzelliğini gören hamamdaki resimler bir bir ona secdeye
kapanırlar.
" Bu gazelinde Mevlana güzelliğin tesirlerini kendine has mübalağalı hoş bir ifade ile anlatmaktadır. Kur'an-ı
Kerîm'de Yusuf Suresinin 12/31 ayetinde geçen; Hz. Yusuf'un giizelliğinin etkisi ile Mısırlı kadınların ellerini doğramaları
hadisesini hatırlarsak bu beyitleri daha iyi anlamışoluruz.
• Hamamda, duvarlarda bulunan donmuş, buz kesilmiş resimler, hiç bir şeyden haberleri yokken, hepsi de ölüyken,
güzel hamamcının gözlerinin ışığı onlara vurunca, o cansız resimlerin hepsinin de gözleri bir nergis oldu.
• 0 resimlerin kulakları hamamcının kulakları yüzünden aşk hikayeleri duymaya, gözleri onun güzel gözlerinin
tesiriyle görüş sahibi oldu, görmeye başladı.
• Sanki o resimlerin her biri güzellik şarabı içmiş, mest olmuş gibi neşeyle oynamaya koyulmuşlardı.
• Daha şaşılacak şeyler oldu. Resimler dile geldiler. Hamamın içi onların sesleriyle, naralarıyla doldu. Onların
hayhuylarından, onların gürültüsünden mahşer yerine döndü.
• Resimler birbirlerini kendi yanlarına çağırmaya başladılar. Bir resim bir köşede kahkaha ile gülüyor. 0 burada
duvardan iniyor, ona doğru gidiyordu.
• Canlanan resimler, insanlar gibi güzel güzel konuşurlar, güzelliklerini gösterirler; meşhur olurlar, herkes onlardan
bahsetmeye başlar. Böylece, şana ve şevkate kavuşurlar. Ama hiç bir resim hamamcıyı bulamaz.
• Hepsi de darmadağın olur. Hepsinin de önünde ve arkasında o vardır. Hepside canlar padişahını bilip tanımadan
onun ordusunun bulunduğu yere kadar gelir.
• Cansız resimleri bu hale getiren güzelliğin gücü, akıl almaz işler yapar. Gül bahçesine benzeyen her gönül, onun
yüzünün ışığı ile güllerle dolar. Her fakirin eteği onun cömert avucuyla altınlarla dolar.
• 0 minbere çıkınca, şarap kadehi taşar, meyhane haline gelir. Mezarlardaki ölüler bile mest olurlar. Her ağaç
Hannane direği olur da ayrılıklardan şikayete başlar, ağlar, inler.
• 0 güzel varlık, gözden kaybolunca, resimler yine cansızlaşır, yine donarlar, buz kesilirler; gözleri görmez olur,
kulakları sağırlaşır.
• Fakat o güzel tekrar yüzünü gösterirse, onların gözleri açılır. Bağlar, bahçeler kuşlarla dolar, çayırlar, çiçekler
yeşerir.
• Haydi sen şimdi, gül bahçesine git de dostları seyret! Aşk masalları dinle! Bu anlatılanların arkasından can gelir.
Görüp seyrettiklerini sana tabir eder,yorumlar.
• Ey dostum, apaçık görünen şeyler, nasıl söylenebilir? Nasıl anlatılabilir? Onu yazmak isteyen kalem, hokkaya
batar, mürekkebe bulanır, ama bunları yazamaz.
309. Senin güzel yüzünü gören, artık gül bahçesine gitmez.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. II, 787)
• Yüzünün yaptığını, güneşin yüzündeki nür bile yapamaz. Aşkının ettiğini mahşerdeki karışıklıklar, kıyametler bile
edemez.
• Senin güzel yüzünü gören artık gül bahçesine gitmez. Dudağının tadını bilen de kadehten bahsetmez.
" Neşatî merhum bir beytinde şöyle der:
"Bağa sensiz bakamam, çeşmime ateş görünür,
 Gül-i handanı değil, serv-i hıramanı bile."
(Sevgilim ben sen olmayınca bağa bakamam, Can güller gözüme ateş gibi görünür yalnız gül değil selviler bile.)
• Senin büklüm büklüm saçların gelince, misk artık kendi kokusunu ağzına almaz, senin nürun görününce, akıl bir
daha yanlış adım atmaz. 
• Yedi kat göğe sığmayan güzelliğinin parıltısı, aşkınla dertli, yaralı gönülden başka bir yere sığmaz.
• Harap olan gönülde, sonsuzluk hazinesi gömülü olduğu içindir ki, o hazineyi düşünen Hakk aşığının yüzü, altın
gibi sararmaktadır.
• Ben bilmiyorum, sen söyle nedir o şey ki; güzelin bir bakışı ile gönül huzuru elde edilmesin?
• Ben o tevbeyi bozduran güzelden bahsetmemek için tevbe etmiştim. 0 güzelin saçının büklümünü gören bir daha
tevbe edemez.
• Aşka verdiğim değer, benim anlayışımın, idrakimin değeridir. Aşkın değeri bu değildir. Güzelim, incinin değerini
ancak inci biçen bilir.
• Ya Rabbî! Gönül senden bir sabır, bir tahammül elde etmezse aşk ateşinin nasıl yakıp yandırdığı hikayesini aralık
vermeden kıyamete kadar söyler.
 •Gölge varlığımızı, bedenimizi toprakla müsavî tutanın, toprağımızı yüzlerce Canla bir tutmaya gücü yetmez mi?

310. Yalnız dünya işleri için kendinizi harcamayın,
ahireti de düşünün.
Fe'ilatün, Fe'ilatiin,, Fe'ilün
(c. II, 802)
• Mısır'ın Yusuf'u geliyor. Hepiniz ona ikrar veriniz. Onun Mısır ülkesinin padişahı olduğunu kabul ediniz. Yüzlerce
şeker kamışı gibi salına salına geliyor. Onu alın götürün!
• Canı aşka bırakın da hepiniz rüh olun, sonra aşktan renk alın da sadaka olarak gül bahçesine sunun.
• Rindler, dostlar, hepiniz bir renk olarak, ücretlerini alın da çarşıda harcayın.
• Kafirlere, şeriat şarabından bir kadeh verin de, onlarda küfürden de imandan da bir eser kalmasın.
• Aşk şarabından önce şu mest olmuş, yanıp yakılmışlara kadehi verin de,, onların gönüllerini hoş edin! Sonra da o
uyanık, aklı başında olan hocaya verin.
• Akıl pusudadır. Sağa, sola bakmada, kusur aramadadır. Kusur arayan o ihtiyar yankesiciye büyük kadehle şarap
sunun, sunun da kendinden geçsin, kusur aramasın!
• Ateş cinsinden olan şehvet, hiddet, şöhret gibi duyguları, aşıkların ateşine atın, yakın! Elinizde ne varsa, onları, o
sırlar fitnesinin dünya sevgisinin başına verin, kurtulun!
• İlahî aşk şarabıyla mest olun, yıkılın kalın da, şu dünya işleri için kendinizi boş yere harcamayın! Sevginizi
dünyadan da, ahiretten de alın, sadece aşk işine koyulun.
• Delilik ateşi, ilahî aşk ateşi, ayıplanmayı, kendini beğenmeyi tutuşturup yakınca, ele geçen bu lütfa, bu ihsana
başınızı da verin, sarığınızı da!
• Evlerinizi bırakın, aşıklar topluluğuna girin. Elbiselerinizi satın, parasını meyhaneciye verin!
• Dünya malına karşı duyulan aşırı istek, aşırı özlem, bir örümcek gibi durmadan seni avlamak için ağ örmektedir.
Bu sebeple süslü, kıymetli elbiseler giymek arzusunu, bedeni besleyecek nefis gıdaları, baş olmak, yüksek mevkîlere geçmek hırsını, hepsini aşk uğrunda feda edin de kurtulun! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder