27 Mart 2016 Pazar



İnsanlarda üstünlük sırası

Sual: Hazret-i Âdemden beri en üstün on kişinin ismini üstünlük sırası ile bildirmek mümkün mü?
CEVAPEn üstünleri Peygamberlerdir. Peygamberlerin en üstünü, son peygamber Muhammed aleyhisselamdır. Bir hadis-i şerifte, (Beni insanların en iyisi bilmeyen kâfirdir) buyuruldu. (Hatib)

İkincisi
, Hazret-i Ebu Bekir’dir. Bir hadis-i şerifte, (Peygamberler hariç, Ebu Bekir, insanların en üstünüdür) buyuruldu. (Deylemi)

Üçüncüsü
, Hazret-i Ömer’dir. Bedir’e ve diğer savaşlara katılmış ve âyetlerle övülmüştür.

Dördüncüsü
, iyilikler hazinesi, haya, iman ve irfan kaynağı, Zinnureyn Hazret-i Osman’dır.

Beşincisi
, şaşılacak üstünlükler sahibi, Allah’ın aslanı Hazret-i Ali’dir.

Altıncısı 
Aşere-i mübeşşere yani Cennet ile müjdelenmiş on kişidir.

Yedincisi
, Bedir gazasındaki 313 kişidir. Hatib bin Ebi Beltea, Mekke’deki müşriklere, Mekke’nin fethi için hazırlık yapıldığını bildiren bir mektup gönderdi. Vahy ile durumu öğrenen Peygamber efendimiz, Hazret-i Hatib’e niçin böyle yaptığını sordu. O da (Mekke’de çoluk çocuğum var. Müşriklerin zararı dokunmasın diye yazdım) dedi. Hazret-i Ömer, (Ya Resulallah, izin ver kellesini uçurayım) dedi. Ama Resulullah efendimiz, (Allahü teâlâ, Bedir gazasında bulunanlara "İstediğinizi yapın! Sizin her işinizi affettim" buyurdu. Bu da onlardandır) buyurunca, Hazret-i Ömer hatası için ağladı. Hazret-i Hatibin de yaptığı bu iş uygun olmadığı için, (Ey iman edenler, düşmanımı ve düşmanlarınızı dost edinmeyin) âyeti indi. (Mümtehine 1) [Mevahib-i ledünniyye]

(Bedir savaşında bulunanları Cennetle müjdele.)
 [Dare kutni]

(Bedir savaşında bulunan birine nasıl söz söylersin? Eğer sen uhud dağı kadar altın infak etsen, onun derecesine ulaşamazsın.) [Hakim]

Hazret-i Cabir anlatır:
(Bedir ve Rıdvan bi'atında bulunan bir sahabinin cenazesi getirildiğinde, onun üzerine 9 tekbir alırdı. Ama Bedir'de bulunup da Rıdvan bi'atında bulunmamış veya bi'at-ı Rıdvan'da bulunup da Bedir'de bulunmamış bir sahabinin üzerine 7 tekbir alırdı. Bedir’de de, Bi'at-ı Rıdvan'da da bulunmayanın cenazesinde ise 4 tekbir alırdı.)
 [İ.Asakir]

(Bedir’de, Huneyn’de sarıklı melekler yardım etti.) 
[Deylemi]

(Cebrail aleyhisselam gelip
 "Bedir’de hazır olanları nasıl sayarsınız?" dedi. “Hayırlılarımızdır” dedim. O da, “Meleklerden Bedir’de bulunanlar da bizim hayırlılarımızdır” dedi.) [Buhari]

Sekizincisi
, Uhud gazasındaki 700 kişidir.

Dokuzuncusu
, ağaç altında söz veren 1400 kişidir. [Biat-ür-rıdvan]
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Ağaç altında, sana söz veren müminlerden, Allah razıdır. Kalblerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.) [Fetih 18]

Onuncusu
, diğer Eshab-ı kiramdır. Hepsi Cennetliktir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal verip savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı[Cenneti] vâdetmiştir.) [Hadid 10]

İmam-ı a’zam, Abdülkadir-i Geylani ve İmam-ı Rabbani hazretleri gibi büyük zatların hiçbiri sahabi derecesine ulaşamaz. Zira Eshabın en aşağı derecede olanı, en yüksek evliyadan üstündür. (Mevahib)

En üstün insanlar
Sual: 
Eshab-ı kiram, diğer ümmetlerdeki evliyadan, mesela Eshab-ı Kehf’ten, Hazret-i Meryem’den ve Hazret-i Âsiye’den de mi üstündür?
CEVAPEvet, üstündür. Bir hadis-i şerif meali:
(Eshabım, cin ve insanların hepsinden üstündür.) [Bezzar]

Hazret-i Meryem ve Hazret-i Asiye, başka ümmetlerden olduğu halde, Eshab-ı kiram gibi üstündür. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Cennet kadınlarının en üstünü Hüveylid’in kızı Hatice, Muhammed’in kızı Fatıma, İmran’ın kızı Meryem ve Müzahim’in kızı Âsiye’dir.) [İ. Ahmed, Taberani, Hâkim]

Hazret-i Mehdi ve Eshab-ı kehf de övülüyor. İki hadis-i şerif meali:
(Bir ümmet ki, başında ben, sonunda Meryem oğlu İsa ve ortasında da ehl-i beytimden Mehdi varken nasıl helak olur?)[Hâkim, İ. Asakir]

(Eshab-ı Kehf, Mehdi’nin yardımcıları olacaktır.) [İ. Süyuti]

Sual: İnsanlar inançlarına göre nasıl sıralanır?
CEVAP
En kötüsünden başlayarak yazıyoruz:
1- Ateistler (Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar) Mürtedler, zındıklar ve münafıklar bu gruba dahildir.

2- 
Bir yaratıcıya inananlar, fakat bir dine inanmayanlar. İman yönü ile bunların ateistlerden farkı yoktur.

3- 
Ehl-i kitap (Yahudi ve Hristiyanlar).

4- 
Mutezile, şii, cebriye gibi olanlar. Müslümandırlar, fakat itikadları bozuktur. İtikadları küfre girmişse diğer kâfirler gibi ebedi Cehennemde kalırlar.

5-
 Mutezile, şii, cebriye gibi olanlar. Müslümandırlar fakat itikadları bozuktur. İtikadları küfre girmemişse, bid'at günahları yüzünden Cehennemde cezalarını çektikten sonra Cennete gideceklerdir.

6- 
Mezhepsiz yani bid'at ehli müslümanlar. Bunların da küfre girmeyenleri 5. maddedeki gibidirler, küfre girenleri ise 4. maddedeki gibidirler.
7- İtikadda ehl-i sünnet ama amelde bid'at işleyenler.

8-
 Amelsiz müslüman. İnanır ama ameli yok, içki içer, namaz kılmaz, açık gezer. Bunlardan küfre düşmeyenler, günahları kadar cezalarını çekip Cennete giderler.

9- 
Ehl-i sünnettir, amelde bid’at işlemeyenler, günah işleyenler, bazı ibadetleri de yapmayanlar. 
10
- Ehl-i sünnet itikadındadır, bid’at işlemez, amel de işler, haramlardan kaçar.

Günümüzdeki müslümanlar genelde 6 ve 7. maddeye girerler. 9. maddeye girenler azdır. Onuncu gruptakiler çok azdır, evliya bu sınıfın içindedir.

Eşref-i mahlûkat
Sual:
 Mahlûkların en şereflisi Peygamber efendimiz değil mi? İmamı Rabbani hazretleri niye, mahlûkların şereflisi Arş diye bildiriyor?
CEVAPİnsanoğlunun en üstünü, en şereflisi, en kıymetlisi ve mahlûkların yaratılmasına sebep olan Muhammed aleyhisselamdır. (H.L.O.İman)
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Âlem-i kebirdeki mahlûkların en şereflisi Arş’tır. (3/11)

Âlem-i kebir, insandan başka bütün mahlûkat, kâinat ve içindekilerin hepsine denir. Demek ki Arş, insandan başka bütün yaratılmışların en üstünü oluyor. İnsanların en üstünü de Peygamber efendimizdir.

Kız olarak doğmak
Sual:
 (Şansım olsaydı anam beni kız olarak doğururdu) demek doğru mu? Allah indinde, kız olarak doğmak, erkek olarak doğmaktan daha üstün mü oluyor?
CEVAPKız ve erkek ayırımı yapmak yanlıştır. Dinimizde netice önemlidir. Bir kimse, kâfir çocuğu olarak doğar, Müslüman olur ve imanla ölürse Cennete gider ve büyük nimete kavuşur. Bir kimse de, Müslüman iken, kâfir olur ve küfür üzerine ölürse Cehenneme gider ve sonsuz azaba maruz kalır. Demek ki, kadın veya erkek olarak doğmak önemli değil, önemli olan imanla ölmektir. Kâfir olduktan sonra, kız olmuş, erkek olmuş ne fark eder?

Mısır kralları Firavunlar vardı. İman etmeyenlerin hepsi Cehennemlik oldu. Nice köleler ve cariyeler ise, imanlı öldükleri için Cennetlik oldular. Demek ki, (Kral mı üstün, köle mi üstün) diye sormak da yanlış olur. Dinimizde Müslüman olan üstündür. İki Müslüman arasında ise, takvası çok olan daha üstündür. İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Ey insanlar! Sizi, bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere, kabilelere ayırdık. Allah indinde en üstününüz, takvada en ileri olandır.) [Hücurat 13]

(Mümin bir köle, müşrik olan hür bir erkekten elbette daha üstündür.)
 [Bekara 221]

(Zenci mi üstün, beyaz ırktan olan mı üstündür?) demek de yanlıştır. Zenci, beyazdan üstün olabilir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Arap’ın aceme [Arap olmayana], Acem’in Arap’a üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının karaya, karanın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.) [İbni Neccar] (Acem, yalnız İranlı değil, Arap olmayan herkes demektir. Türk de, Alman da acemdir.)

(Fransız mı üstün, İngiliz mi üstün?) diye de sorulmaz. Hangisi Müslümansa o üstündür. İkisi de Müslümansa, hangisi takva ehliyse o daha üstündür.

(Zengin mi üstün, fakir mi üstün?) diye de sorulmaz. Fakir sabrederse, zenginden üstündür. Zengin şükrediyor, fakir sabredemiyorsa, zengin fakirden üstündür.

Âlim, cahilden üstündür, ama âlim cimriyse, cahil daha üstündür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allah katında cömert bir cahil, cimri âlimden daha üstündür.)[Dare Kutni]

Demek ki, dindeki üstünlük, ırkla, cinsiyetle, mal ve rütbeyle değil, iman edip takva sahibi olmakla mümkün olur.

İnsanların kısımları
Sual: 
İnsanlar ilim, inanç ve ahlak bakımdan kaç kısma ayrılıyor?
CEVAPİman yönünden insanlar ikiye ayrılır:
1- Müminler: Müslüman olanlar.
2- Kâfirler: Müslüman olmayanlar.
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İnsanlar, mümin ve kâfir diye iki kısma ayrılır.) [Taberani]

Müminler de ikiye ayrılır:
1- Ehl-i Sünnet olanlar2- Bid’at ehli: Ehl-i Sünnet olmayanlar Ehl-i Sünnet olanlar da ikiye ayrılır:
1- Salihler: İbadetleri yapıp, günahlardan kaçanlar.
2- Fâsıklar: Açıktan herhangi bir günahı işleyenler.

Bid’at ehli olanların da, 72 fırkaya ayrıldığı hadis-i şerifle bildirilmiştir. Meşhur üç tanesi şunlardır:
1- Mutezile: İtikatları bozuktur. Hayra da şerre de Allah karışmaz, ikisini de kul yaratır derler. Bir kısmı küfre girmiştir. Vehhabilerin bazı inanışları mutezileye benzer.
2- Cebriye:
 Hayrı da şerri de Allah zorla işletir derler.
3- Şia: İlk üç halifeye ve Cennetlik olan Eshab-ı kirama düşmanlık beslerler. Bazı inanışları Mutezileye benzer. Rafızi gibi aşırı olanları da vardır. Hattâ Hazret-i Ali için tanrı diyenler de bu fırkanın içindedir.

Bid’at fırkaları arasında, mezhepsiz Müslümanlar türemiştir. Bunların itikatları bazen Mutezileye, bazen Cebriyeye, bazen de Şia’ya benzer. Belli bir ilkeleri yoktur. Ehl-i Sünnet itikadına uymayan kimseye ve dinde olmayan bir şeyi, ibadet olarak yapana bid’at ehli denir. Doğru yoldan ayrılana, sapık denir. Dini olmayana dinsiz, mezhebi olmayana da mezhepsiz denir. Başka dinden iken, Müslüman olanadönme denir.

Kâfirler de iki kısma ayrılır:1- Ehl-i kitap: Bunlar Yahudi ve Hristiyanlardır. 2- Kitapsız kâfirler.
Kitapsız kâfirler de çeşitli kısımlara ayrılır:
1- Müşrikler: Allah’a ortak koşan ve puta tapan kâfirler,
2- Ateistler: Allah’a, Peygamberlere ve ahiret gününe inanmayan kâfirler,
3- Deistler:
 Bir yaratıcı var dedikleri halde, hiç bir dine ve peygambere inanmayan kâfirler,
4- Münafıklar: Müslümanları aldatmak için Müslüman görünen kâfirler,
5- Mürtedler: Müslümanlıktan ayrılıp, kâfir olanlar,
6- Mülhidler: Kendini samimi müslüman bildiği halde, âyet ve hadise kendi görüşü ile mana vererek, imanı bozulup küfre düşen kimseler,
7- Zındıklar: Münafık gibi inancını gizleyip, İslamiyet’i yıkmak için çalışan sinsi kâfirler.

İman bakımından insanların çeşitlerini bildiren bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, insanları üç kısım olarak yarattı:1- Hayvanlar gibi olanlardır. Allahü teâlânın, “Onların kalbleri var, ama anlamazlar; gözleri var, görmezler; kulakları var, işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha da aşağıdır” buyurduğu kişilerdir.2- Bedenleri insan bedeni ise de, ruhları şeytan ruhu gibi olanlardır.3- Allah’ın himayesinden başka himayenin olmadığı günde, onun himayesine sığınan müminlerdir.) [Hakîm]

İnsanlar rızkı kazanmada inanç yönünden beşe ayrılır:
1- Rızkın yalnız çalışmaktan geldiğine inananlar. (Kâfirler)
2- Rızkın hem Allah’tan, hem de çalışmaktan geldiğini sananlar.(Müşrikler)
3- Rızkın Allah’tan geldiğini bildiği halde, ya vermezse diye endişeye düşenler. (Münafıklar)
4- Rızkın Allahü teâlâdan geldiğini bildiği halde, çalışırken Allah’a asi olanlar. (Fâsıklar)
5- Rızkın Allah’tan geldiğine ve çalışmanın, sebebe yapışmak olduğuna inananlar. Çalışırken, Allahü teâlâya asi olmayanlar. (Salih müminler)

İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
İnsanlar kendileriyle münasebet kurma yönünden üç kısma ayrılır:
1- Gıda gibi olanlar: Her zaman gereklidir.
2- İlaç gibi olanlar: Bazen ihtiyaç duyulur.
3- Hastalık gibi olanlar: Bunlara ihtiyaç duyulmasa da, gelip musallat olurlar. Bunlardan kurtulmak için, idare edilmeleri gerekir.

Yine İmam-ı Gazali hazretleri, insanları ahlak bakımından üçe ayırıyor:
1- Yiyip içmek ve zevk etmekten başka bir şey bilmeyenler.
2- Hilekâr ve ikiyüzlü olup etrafındakileri aldatanlar ve onlara zulmedenler.
3- Güzel ahlak sahibi olan hakiki Müslümanlar.

Bilgi yönünden de insanlar dört gruba ayrılır:
1- Bildiğini bilen, [İyi kimseler]
2- Bildiğini bilmeyen, [İkaza, muhtaç olanlar]
3- Bilmediğini bilen, [Haddini bilenler]
4- Bilmediğini bilmeyen. [Zararlı kimseler]
Ey neşeliler, ey zevke, ey güzel seslere düşkün olanlar! Çalgıçıdan sizi mest edecek kadehsiz sunulan şarap
isteyin! Böylece "ses şarabı" için! Ses şarabının içine "ney"in sesini de karıştırın; için, için!.. 
• Ey bahtlı kişiler, ey Allah'ın nazarında makbul olan varlıklar! Çok usta, eşsiz biniciler olun da, neşe atlarına binin!
Onları alabildiğine koşturun ve gam atını yakalayarak onu neşelerin ayakları altında kurban edin!
• Ey kendinde olanlar, ey uyanık kişiler, Hakk'ın vahdet küpünde aşk şarabını için! 0 şarap ile aklı da, sonu gören
fikri de yok edin gitsin!
• Bakınız ey Hakk aşıkları; ilkbahar geldi! Gül bahçelerinde yeşilliklerde insanı şaşırtan yüzlerce renk var. Kış
mevsiminin dondurucu soğuk günlerini artık bırakın, düşünmeyin!
• îstediğiniz, aradığınız "Çin güzeli" Çin'dedir. Bu ne akıldır ki, Çin'i düşünmüyor da, her an Rey şehri yoluna
düşmeyi hayal ediyorsunuz.
"Yahya Kemal merhum da "Çin Klisesi" adlı şiirinde, bir Çin güzeli düşünmüştü:
"Gel ey ma'şuka Çin'den 0 şirin köşk içinden,
Gülümser bir resimdin, Muhayyel sevgilimdin,
Ya mektup yolla Çin'den, Ya gel hülyam içinden
• Siz sözleri, kelimeleri bırakın da ölümsüzlük meyhanesinde can kulağınızı açın, size ötelerden haber veren, sizi
sizden alıp götüren çalgıcıyı dinleyin!
• Elinizdeki kaseyi, yalnız ölümsüzlük şarabıyla doldurun! Allah aşkına akıllılık örtüsünü, akıl yaygısını katlayın, bir
kenara koyun!
• Ey aşıklar, benlik elbisesinden, kendinde oluş elbisesinden soyunun! Daima, diri olanın yarattığı varlıklarda onun
kendi san'atını, kendi güzelliğini görün, seyre dalın, hayran olun!

382. Dünyada görülen bütün varlıklar, insanlar, bitkiler, hayvanlar,
 balıklar, kuşlar, bunların hepsi de birer nakıştan, hayalden ibarettir.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. II, 727)
• Kimde bizim sevgimizden bir iz, bir nişan bulunmaktadır? Kimin gönül evinde gizli bir ay yüzlü sevgilisi vardır?
• Gözlerinin yardımı olmadan, onun güzel yüzünü kim görmüştür? Bu cihanın dışında kimde başka bir cihan vardır?
• Acaba, şu canımı hedef alan oku atacak yay kimde vardır?
• Şu dünyada her tarafta, nereye bakarsanız bakın gönül alıcı bir güzel bulunmaktadır. Sufî, bak bakalım; acaba o
güzel kimindir? 0 güzeli kim görebilir?
• Halkın bu görünen süreti, çeşitli bitkiler, hayvanlar, balıklar, kuşlar... gibi varlıkların hepsi aslında bir nakıştan, bir
hayalden ibarettir. Bunları yaşatan, hareket ettiren canı acaba kim görmüştür?
• Dünyada gördüğün, bu varlıkların, insanların, bitkilerin, hayvanların hepsi de birer dilencidir. Allah'ın lütuf
tarlasında başak toplamakla meşguldürler. Acaba bütün bu yoksullara nîmetler veren, onlara inciler saçan kimdir?

383. Biz kendimizin düşmanı, bizi öldürenin dostuyuz.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 728)
• Biz kendimizin düşmanı, bizi öldürenin dostuyuz. Biz aşk denizine batmışız, denizin dalgası bizi öldürüyor.
• Biz severek, gülerek, tatlı canımızı veriyoruz. Çünkü ecel bizi ballar gibi tatlı tatlı öldürüyor.
• Canını seven kişi, o uğursuz ve mel'un Iblisten mühlet isteyip duruyor. 0 da, yarın değil, öbür gün öldürürüm diye
ona mühlet veriyor.
• Sen, îsmail (a.s.) gibi hoş bir halde, sevine sevine hançerin önüne başını koy, sakın hançerin önünden boğazını
çekme. Çekip boğazına bassa da, o basıyor, öldürürse de o öldürüyor.
• Azrail (a.s.), aşıklann canını alamaz. Aşıklan, yine aşk öldürür, yine sevda öldürür.
• Aşk uğrunda öldürülenler; "Keşke kavmim bilselerdi!" diye naralar atarlar. Görünüşte sevgili öldürüyor. Ama
gizlice yüzlerce can bağışlamadadır.
" Yasîn Süresi 36/27. ayetevar."
• Yeryüzüne benzeyen bedeninden bir baş çıkar da, etrafına bak! 0, seni güle mi çekiyor, yoksa öldürüp toprakta
mı bırakıyor?
• Aşıkların her biri birer Mansur'dur. Kendini seve seve öldürtür. Aşık olmayan ise, kendini bile bile öldürür.
• Ecel, insanlara her gün yüzlerce defa çatar! Hakk aşığı ise, ecel gelmeden sebepsiz olarak, kendini ölüme teslim
eder. Yani ölmeden evvel ölür.

384. Onun nazik eline diken yakışmaz, onun eline ancak gül yaraşır! 
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. II, 764)
• Ey gönül, sen başka türlü olma, başka türlü oluşunu ondan saklayamazsın. Çünkü sevgilinin gözü her şeyi görür,
gönlü her şeyi bilir, sırları gizlemeye uğraşma! Gizlediğin sırlardan da onun haberi vardır.
• Nasıl ki, şarabın bütün cilvelerini, neler edip neler yapacağını meyhanecinin gönlü bilirse, o da senin bütün
sırlarını bilir ve çerçöp gibi tutar, onları suyun üstüne atıverir.
• Onun nazik eline diken yakışmaz! Onun eline ancak, gül yaraşır. Dikenin gönlünde bitecek, bütün gizli güllerin
hepsini de o bilir
• Sen, her gün azar azar bir şey öğrenirsin. Sen, git de her şeyi birdenbire bilene kul köle ol!
• Sen, hüküm zamanında bir şahidin ikrarına esirsin. Sufînin teni ise gönül şahadetiyle ikrar eder.

385. Cenab-ı Hakk, rühların ellerine birer beden çengi vermiştir.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 740)
• Misk ile anber, sevgilimin saçlarını koklasalardı, kendi kokulannı bir tarafa bırakırlar, hemen sevgilimin saçlarını
koklamaya başlarlardı.
• Onun güzel yüzünden, ansızın bir güneş doğar, parlardı, perdeleri yırtardı. însanların meşgul oldukları çeşit çeşit
işleri, güçleri bir tarafa atar, onları yal-nız aşk işiyle uğraştırırdı.
• Cenab-ı Hakk, rühların ellerine, birer beden çengi vermiş de, kendi zevalsiz sırrını, çenglerin feryadlarıyla
duyurmak, anlatmak istemiştir.
• Rühların ellerine verilen beden çenglerinin her bir teli, ihtiyaç, öfke, şehvet, kin, haset gibi insanların çeşitli
huylarını ayrı ayrı terennüm etsinler, inleyerek, feryad ederek anlatsınlar da bu ayrı ayrı feryadların birleşmesinden,
insanın mahiyetini belirten bir ahenk meydana gelsin dilemiştir.
• Ne mutlu o beden çengine ki, Hakk'ın eli o çengi akort etmiştir. Sonra onu, kucağına almış, kendisi çalmaya
başlamıştır.
" Bu beyit yanlış anlaşılmamalıdır. Haşa Hakk'ın eli, insan-ı kamilin elidir. Mecazî ifadelere dikkat gerekir. Kur'an'da
mecazî bazı ifadeler yok mu; "Sen atmadın Allah attı." (Enfal Süresi, 8/17), "Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir
(Fetih Süresi 48/10)
• Dünyada bulunan bütün çenglerin ustası o çengdir. Eyvahlar olsun, o çenge ki, onunla yarışa girişir!
• Şu esen rüzgar bile, Hakk'ın çengindeki gizli, hoş bir teldir ki, feryadlarıyla o büyüleyici nergis gözleri anlatır
durur.

386. Aşk padişahı onu çekti bağrına bastı, o da halktan kurtulmuş oldu.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
 (c. II, 763)
• Ne mutlu o kimseye ki, bizim gibi o da tamamıyla Allah'a teslim olarak onun verdiği her şeye razı oldu. Böylece
cefadan, gamdan gussadan, kurtuldu. Baştan başa neşe vefa oldu.
" Fuzfllî merhum bir beyitinde şöyle der:
"Bütün emelleri gönülden eylemiş ib'ad,
Ne verseler ana şakir, ne kılsalar ana şad."
(Biltün istekleri gönlünden uzaklaştırmış, ona ne verseler şükrediyor, ne yapsalar şikayetı yok, memnun!)
• Ne mutlu neşe kaynağı olana, şarapla aklını, fikrini dağıtana, aşka, deliliğe rehin olarak mana denizinde inci
olana.
• Onun bakışı ay oldu, güneş oldu. Toprak onun bakışıyla altın kesildi. Kerem de incilerle dolu bir deniz haline geldi.
Yürüyüşte seher rüzgarı oldu.
• Aşk padişahı, onu çekti bağnna bastı. Böylece o da bütün halktan kurtulmuş oldu. Aşk bakışı onu seçti de bütün
dilekleri yerine geldi.
• Yürüyüşte tıpkı, gökteki "ay" gibi oldu. Geceleyin ayın on dördüne döndü. îlahî bakışla bir anda nerelere ulaştı,
nerelere gitti!
• 0 yeryüzü gibiydi, gökyüzü oldu. Baştan başa tat, tuz kesildi. însan melek oldu, sinek de "zümrüd-i anka".

387. Senin sevgi darağacına asılan Hallac-ı Mansür'un gönlü,
 başına gelen belalardan gam yemez.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. II, 758) 
• Sevgilim, kendini sana vermiş, hep seninle meşgul gönlümde, senin gülün var, gül bahçen var. Dalında senin
meyven bulunan ağaç ne mutlu ağaçtır!
• Yücelerde, manalar göğünde senin nürlannı saçan "ay"a ulaşan kişi, dönüp duran gökyüzünü ve zanlarla,
şüphelerle, çilelerle dolu şu kirli dünyayı ne yapsın?
• Allah'ıma yemin ederim ki, lanet edilmiş şeytan bile, seni severse, senin varlığını ikrar ederse, kıyamet günü
azaptan kurtulur.
• Yine Allah'a yemin ederim ki, yüzlerce nürla yoğrulup, yaratılan hürilerle melekler, seni inkar ederlerse canlarını
kurtaramazlar.
• Sen kimsin? Beni bir avuç topraktan yarattığını haber veriyorsun. Sonra;"Seni öyle üstün ve şerefli bir varlık
olarak yarattım ki, sana verdiğim, sende bulunan sır kimselerde yoktur!" diyorsun.
 Yunus Emre hazretleri de;
"Bir avuç toprağa bunca kîl ü kal
Nene gerek ey Kerîm-i Zülcelal!" demiştir.
• Senin sevgi darağacına asılan "Hallac-ı Mansur"un gönlü, başına gelen büyük belalardan, felaketlerden gam
yemez, gam yemez!
• Her ağacın, her bitkinin kökü, Hakk'ın ihsan ettiği nzkı yer, fakat; "Ben ne yapacağım, ben ne yiyeceğim, ben ne
giyeceğim?" diye bütün bu endişeler, bu korkular, senin hasta gönlünde mevcut!
" Sa'dî-i Şirazî hazretleri de;
"Benim değerli ömrüm; 'Yazın ne yiyeceğim, kışın ne giyeceğim?' endişesiyle sarf olup gitti." demektedir.
• Zavallı insan; canı üzen, ömrü hırpalayan rızık ümidini cennete doğru sürü, çek! Oranın her yaprağmda, her
bitkisinde sana hazırlanmış şekerler, anberler var!
"Faruk Nafiz merhum da "Hamd ü Sena" başlıklı şiirinde şunları söylemişti:
"0 büyük Rabb ki, ufuklar boyu nîmetlerini,
Hüsn ü an, renk ü füsün, aşk ü cünün mahşerini
Gayr-ı kafi görerek sevdiği biz kullarına,
Şimdiden vaad ediyor, başka bir alem yarına,
Ma-i tesnîme şükür, ravza-i rıdvana şükür

388. Ölen bir kimse için, artık yarınki gün yoktur!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. II, 717)
• Sana, gönlünü veren, candan kulluk eden bir kişiye böyle davranman uygun değildir.
• Ey yüzü de güzel, huyu da güzel olan sevgili; felek, senin gibi bir inciyi bir daha meydana getiremez.
• Senin yüzün de güzel, huyun da güzel. Bunlar güzel olunca, elbette senin gönlündeki sırlar da güzeldir.
• Ölen bir kişi için, artık yarınki gün yoktur. Iş böyleyken neden cefalar eder durursun?
• Bilmem ki, insan, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi ne diye başkası hakkında denemeye kalkışır?
• Hiddete kapılıp, hiç kimseyi çiğneme de; Allah'ın gazabı seni çiğnemesin.

389. Gerçek bir aşık isen kendini acıya alıştır, acılar ye, acılar iç!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
 (c. II, 742)
• Aşk, aşıkı kıskandığı için, onu halka düşman eder. Aşık, tamamıyla halktan kopar ayrılırsa, işte o zaman aşk,
yüzünü aşıka döndürür.
• Başkalarının işine gelmeyen, herkes tarafından reddedilen aşıkı, aşk padişahı yanına alır. Onunla dost olur, onunla
diz dize oturur.
• Halk, aşkı başından atınca, aşk da halktan soğur, onları sevemez olur. îçten de dıştan da halkın huyunu bırakır,
aşkın huyuyla anlaşır, aşkın huyunu huy edinir.
• Can, halk tarafından sevilirse, herkesi canlandırır, herkese gönül verir, her tarafa bakar, durur.
• Aşk onu görünce der ki: "Saçlarım, sana gölge düşürdü." Aşık o saçların gölgesine girince, artık miskler, anberler
koklamaya başlar.
• Kendini aşka kaptırmış, yeni bir aşıksan; kendini acıya alıştır. Acılar ye, acılar iç de; Şirin sana Hüsrev'in balından
ilaçlar versin!
• Tebrizli Şems'ten bir mestlik elde edersin de, o mestlik, iki alemin de ötesinden seni alır, sensiz bırakır. 

390. Peygamberlerden söz ediyor ama,
onda peygamberlerden bir huy var mı; sen ona bak!
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
 (c. II, 700)
• 0 güzel yüzlü hocanın acaba nesi var? 0, insanlık vazîfesini, kulluk vazîfesini gereği gibi yapıyor mu? Onun gönül
aynası sanıldığı gibi tozsuz mudur? Temiz midir?
• Onunla konuş, onu anlamaya çalış! Bak bakalım onda ölürnsüzlük şarabından nasıl bir koku var! Varsa eğer vakit
geçirmeden ondan manevî bir koku al!
• Onun gül bahçesinin içine gir, bak bakalım, o bahçede nergislerden lalelerden ne var?
• 0, her ne kadar, peygamberlerden söz ediyorsa da, onlann mu'cizelerinden bahsediyorsa da, onda
peygamberlerin huyundan bir huy var mı? Sen ona bak, lafına bakma! Söylediklerini yaşıyor mu; onu anlamaya çalış!
• Salavat verip duruyor, tesbih çekiyor ama, onda Hz. Mustafa (s.a.v.)'in safvetinden, rüh ne var? 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder