27 Mart 2016 Pazar

Ebû Süfyân Medine’ye gelince,hem kızı ve hem de Resûlullahın zevce-i mutahharası olan Ümm-i Habîbe’nin evine gitti.Eve girdi.Burada Resûl-i Ekrem’in döşeğine oturmak istedi.Ümm-i Habîbe (ra) onu Resûlullah’ın döşeğine oturtmadı.

Ebû Süfyân Medine’ye gelince,hem kızı ve hem de Resûlullahın zevce-i mutahharası olan Ümm-i Habîbe’nin evine gitti.Eve girdi.Burada Resûl-i Ekrem’in döşeğine oturmak istedi.Ümm-i Habîbe (ra) onu Resûlullah’ın döşeğine oturtmadı.Döşeği hemen dürdü.Ebû Süfyân,“Kızım bana bir döşeği kıyamıyor musun? Niçin böyle yapıyorsun” dedi. Hazreti Ümm-i Habîbe, “Bu Resûl-i Ekrem’in ( aleyhisselâm ) döşeğidir. Müşrik onun üzerine oturamaz. Sen de müşrik ve pis birisisin. Bu yüzden seni bu döşeğe oturtmadım”, cevabını verdi. Ebû Süfyân, “Kızım, bizim evden ayrılalı, sana bir şeyler olmuş, kötü olmuşsun”, deyince, Hazreti Ümm-i Habîbe, “Asla böyle bir şey yok. Allahü teâlâ bana kötülüğü değil müslümanlığı ihsân etti. Sen, hâlâ işitmeyen, görmeyen, taştan yapılmış putlara tapıyorsun, nasıl olur da, senin gibi Kureyş’in ileri gelen aklı başında birisi İslâmiyet’ten uzak kalır.” dedi. Bunun üzerine Ebû Süfyân, “Senden bunu da mı duyacaktım? Atâlarımın yaptığı 
putları bırakıp, Muhammed’in ( aleyhisselâm ) dinine mi gireceğim? 
Bu olur şey değil!” dedi.

Ümm-i Habîbe

Peygamberimizin hanımlarından.

Ümm-i Habîbe, ilk önce Resulullahın halasının oğlu Ubeydullah bin Cahş ile evlendi. Kocasıyla birlikte İslâmiyeti kabul eden ilk müslümanlardandır. Mekke’deki kâfirlerin, müslümanlara eziyet ve zararları dayanılmayacak bir dereceye geldiğinde, Habeşistan’a hicret ettiler.

Kızı Habîbe, Habeşistan’da doğdu. Kocası Ubeydullah bin Cahş, papazların propagandalarına aldanıp, fakirlikten kurtularak, dünya malına kavuşmak için mürted oldu. Dinini bıraktı.

Dünyaya değişmeyeceğini bildirdi
Ümm-i Habîbe kocasının mürted olacağını rüyasında görmüştü. Rüyada, kocasının suratının gayet çirkinleşip, kapkara olduğunu gördü. O sabah rüyasını tabir etmek için düşünürken, kocası hristiyan olduğunu söyleyip, ona, “Sen de hristiyan ol” dedi.

Kocası dinini dünyaya değişince, Ümm-i Habîbe’yi de İslâmiyetten çıkıp, zengin olmaya zorladı. O, fakirliğe, ölüme razı olacağını, fakat Muhammed aleyhisselamın dinini ve sevgisini, bütün dünyaya değişmeyeceğini, bildirdi.

Ubeydullah bin Cahş, Ümm-i Habîbe’yi boşayıp, sürünerek ölmesini bekledi. Fakat kendisi içki âlemlerine dalıp, az zaman sonra sarhoşken öldü.

Peygamber efendimiz, Ümm-i Habîbe’nin dininin kuvvetini ve başına gelen acı hâli işitti. İman kuvvetine hayran kalıp, hâline çare aradı. Kendisi de, Ümm-i Habîbe’nin babası ve Mekke kâfirlerinin başkumandanı olan Ebu Süfyan ile mücadele ediyordu.

Peygamber efendimiz, daha önce müslüman olan Habeşistan hükümdarı Necâsî’ye, hicretin yedinci senesinde mektup yazıp, Amr bin Ümeyye ile gönderdi. Mektupta; “Oradaki Ümm-i Habîbe ile evleneceğim. Nikâhımı yap! Sonra kendisini buraya gönder”şeklinde talepte bulundu.

Necâsî, Peygamberimizin mektubuna çok hürmet edip, hemen hazırlıklara başladı. Hizmetçisini gönderip, Resulullahın isteğini bildirdi. Ümm-i Habîbe, Resulullahın nikâhına girmeyi kabul edince, Habeşistan hükümdarı iki gümüş gerdanlık, mücevherat, yüzükler ve bilezikler hediye etti.

Müslümanlar çok rahat etti 
Daha sonra Necâsî, mühacir müslümanları sarayına davet etti ve Resulullah efendimiz ile Ümm-i Habîbe’nin nikâhını kıydı. Ümm-i Habîbe, imanının mükâfatına kavuşarak orada zengin ve rahat oldu. Necâsî sayesinde Habeşistan’daki müslümanlar da çok rahat etti, ferah yaşadı.

Ümm-i Habîbe, cennette, kadınlar kocalarının yanında bulunacakları için, cennetin en yüksek derecesi ile de müjdelenmiş oldu ki, dünyanın bütün zevk ve nimetleri, bu müjde yanında pek küçük kalır.

Ümm-i Habîbe’nin Resulullah efendimiz ile evlenmesi, babası Ebu Süfyan’ın kalbinin yumuşayıp, ileride müslüman olmasını hazırlayan sebeplerdendir.

Ümm-i Habîbe, muhacirlerle Necâsî'nin temin ettiği gemiyle, Car limanına geldiler. Oradan da deveye binip, Medine'ye geldi. O sırada Peygamberimiz Hayber'de idi.

Ümm-i Habîbe Peygamberimizi çok severdi. Mekkeli müşrikler, Hudeybiye antlaşmasını bozduktan sonra, endişeye kapılıp, anlaşmayı yenilemek istediler. Bu iş için o zaman henüz müslüman olmamış olan Ebu Süfyan'i Medine'ye gönderdiler. O da aracı olması için kızının yanına gitti.

Başını kucağına koymuştu
Ebu Süfyan, kızının odasına girip, Peygamberimizin her zaman oturduğu mindere oturmak üzere iken, Ümm-i Habîbe; “Sen bu mübarek yere oturmaya lâyık değilsin” diyerek oturmasına mâni oldu.

Ebu Süfyan, kızından bu sözleri işitince, onun dinine bağlılığına hayret etti. Ebu Süfyan daha sonra Mekke'nin fethinde müslüman oldu. Birgün Resulullah efendimiz, Ümm-i Habîbe'nin odasına geldi. O esnada Hazret-i Muaviye başını, kızkardeşi Ümm-i Habîbe'nin kucağına koymuş, uyuyordu. Bu hâli görünce, hanımı Ümm-i Habîbe'ye buyurdu ki:
- Ya Ümm-i Habîbe! Kardeşini bu kadar çok mu seviyorsun?
- Evet, ya Resulallah, kardeşimi çok seviyorum.
- Onu Allah ve Resulü de çok seviyor.

Hazret-i Ümm-i Habîbe çok fazıl, kâmil biriydi. Peygamberimizden pek çok hâdiseye şehadet edip, otuz hadis-i şerif rivayet etti. Hadis-i şeriflere çok dikkat ederdi. Bu hususta kendisine danışılırdı.

Abdestli pişirmek 
Yeğeni Ebu Süfyan bin Said'e, abdestli bulunmayı tavsiye edip, şu hadis-i şerifi rivayet etti.
(Her kim bir şey pişirecek olursa, abdest alması iyidir.) 

Yine, (Her kim her gün oniki rekat nafile namaz kılarsa, o kimse için cennette bir ev hazırlanır) hadis-i şerifini rivayet ettikten sonra buyurdu ki:
- Ben bunu işittikten sonra, o namazları hep kıldım.

Bu nafilelere verilecek sevaplar, farz borcu olmayanlar içindir.

Babası Ebu Süfyan bin Harb vefat ettikten bir müddet sonra, güzel kokular sürünüp, iyi ve yeni elbise giymişti. Etrafındakilere Peygamber efendimizin şu hadis-i şerifini de nakletti:
(İman sahibi bir kadın için, herhangi bir şekilde üç günden fazla matemli bulunmak caiz değildir. Ancak, kocası için, bunun müddeti dört ay ve on gündür.)

Hazret-i Ümm-i Habîbe, kardeşi Hazret-i Muaviye'nin hilafeti zamanında hastalandı. Hasta yatağında Hazret-i Aişe'yi çağırtıp dedi ki:
- Benimle senin ve diğerlerinin arasında münasebetler vardı. Eğer her ne suretle olursa olsun, aramızda hataen bir şey geçmiş ise, senden affetmeni isterim. Affeyle ve hayır duâ ile yâd edip, benim için mağfiret talep et.

Hazret-i Aişe bu söz üzerine duâ edip buyurdu ki:
- Sen beni memnun etmişsin. Hak teâlâ da seni memnun kılsın.

Medine-i münevverede 664 senesinde yetmişüç yaşında vefat etti.
Aşkın sırları kime görünürse, artık onun varlığı kalmaz. 0 sevgili de yok olur.
• Yanan bir mumu güneşin önüne koy! Sonra dikkat et, bak; o mum güneşin ışığı içinde nasıl yok oluyor?
• Güneşin önüne koyduğun mumun nüru, hem yoktur, hem de vardır. Eserleri de öyle; hem yoktur, hem de vardır.
• İşte şu beden ateşi de, rühun nürunda tıpkı böyledir. Bu ateş hem vardır, hem de yoktur.
 • Bir ırmak denize doğru akar, çağlayarak aslından ayrı düştüğü için sanki ağlayarak, başını taştan taşa çarparak
denize kadar gider. Denize dökülünce artık ırmaklığı kalmaz. Orada yok olur gider.
• Arayanlar oldukça istenilen yoktur. Ama istenilen gelirse artık aramak bir işe yaramaz.
• Aşksız beden, kendine bir külah arasa, boş yere aramaktadır. Çünkü, onun başı yoktur. 0 baştan başa sarıktan
ibarettir.
• 0 ansızın bir gül yüzlüyü görse, o zaman o sarık da ona diken kesilir.
• Başında bu sırlar bulunan kişi benim gibi Şemseddin'in sevgisine düşer.

322. Yalnız fareyi değil, birbirlerine düşman oldukları için kediyi de yakalım!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
 (c. II, 813) 
• Kedinin uykuya dalması, küçük bir fareyi cesaretlendirdi de, matbahda bulunan bir erzak sandığını deldi.
• Matbahda çalışan küçük bir aşçı çırağı gibi ben de o fareyi ateşe atacağım.
• Yalnız fareyi değil, birbirlerine düşman olduklan için kediyi de yakalayalım, yüzlerce alevler çıkaran kızgın bir
tandıra atalım, yakalım.
" Hz. Mevlana şu üç beyitlik küçük şiirinde pek büyük bir konuya temas etmektedir. Dünyada insanlar birbirlerine
düşman olarak yaşamasınlar, birbirine düşman olanların yok olmaları daha evladır. Yüksek mevki', yarış, servet peşinde
koşanların birbirlerini insafsızca harcamaları insanlık değildir. Firüzanfer baskısı 810 numaralı şiirinde de Mevlana, Alevî
ile Sünnî'nin birarada yaşamalarından bahsetmiştir.

323. Ok yaydan kurtulunca artık biz ona hakim olamayız.
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün,
 (c. II, 840)
• Sema'dan sonra o heyecanlar, o coşkunluklar nereye gitti? Ne dersin, sanki hiç bir şey olmamış, yahut da olanlar
olmuş, ama hepsi de yok olup gitmiş.
• İnkar etme; Hz. Müsa'nın asasına bak; o bazen asa, yani elinde sopa, bazen de bir ejderha oldu.
• İnsanın şu bedeni de bir bakımdan ejderhaya benzer. Sanki o ejderha, bir alemi yutmuştur da, yuttuğunu
gizlemek için dudağını dudağı üstüne koymuştur. Sonra tekrar asa haline gelmiştir.
• Yumurtaya benzeyen bir gevher deniz oldu. Deniz coştu, köpürdü. Köpüklerinden yeryüzü, dumanından da
gökyüzü meydana geldi
Pussilet Suresi, 41/11.işaret var.
• Gerçekten de gizli bir atlı, çok kudretli bir padişah elbisesine bürünmüştür. Her an hamleler yapar, sonra yine
aslına dönüp gider.
• Bizden gizlendi ama, onu yok oldu sanmayasın diye, o bulunduğu alemden ayrıldı, bir başka aleme gitti, göze
görünmez oldu.
• Her hal, her davranış, her hareket beden yayındaki oka benzer. Ok, yaydan kurtulunca, artık biz ona hakim
olamayız. 0 kendi hedefine, kendi isteğine doğru uçar, gider.
• Erkek ile kadının birbirlerine olan meylinden, sevgisinden ötürü kan coştu, bir katre tohum oldu. 0 tohumdan bir
zerresi havalandı, böylece ötelerden, Gan aleminden ğelen insan askerlerine havada bir çadır kurdu.
• Can aleminden insan askerleri gelince, akıl vezir oldu, gönül de padişah oldu, geçti tahta oturdu.
• Bir zaman sonra, gönül ezeldeki vatanını, can şehrini hatırladı. Orasını özledi, oraya geri döndü. Orda da yine
yokluk aleminden varlık alemine geri gitti.
" Mesnevî'nin IV. cildinin 3628 numara ile başlayan beyitleri, bu beyti açıklar gibi; "Bır adam yıllarca bir şehirde
kalır da bir an gözünü kapayıp rüya görmeye başlayınca, kendisini iyi ve kötü şeylerle dolu bir şehirde bulur. Kendi şehri
hatırından silinir. Kendi kendine, burası yeni bir şehir, ben buranın yabancısıyım demez. Ne şaşılacak şeydir ki. ruh da
oturduğu, doğup büyüdüğü yerleri hatırlamaz."
• "Manaların gelip gitmesi nasıl oluyor?" dersen, uyku zamanındaki haline bak. 0 zaman, müşkilini çözer, sana
gerçeği gösterir.

324. Süleyman karıncaların yanına gelse de, karınca Süleyman olsa ne olur?
Fe'ilatün, Pe'ilatün, Fe'ilat.
(c. II, 836)
• Ey benim canım, bir gececik uyumazsan ne olur! Bir gececik olsun ayrılık kapısını çalmasan ne olur!
• Dostların gönülleri olsun diye bir gececik sabaha kadar uyumazsan ne olur!
• Etrafa güller saçsan da, senin yüzünden bütün dünyayı güller, reyhanlar doldursa, kaplasa ne olur!
• Senin gönül alıcılığın ile, can bağışlamanla iki üç cansız canlansa ne olur?
• Kadehi ağzına kadar doldursan da, mahmurların başlarına döksen ne olur!
• Süleyman (a.s.) karıncaların yanına gelse de, karınca Süleyman olsa ne olur!
• Sus artık, perişanlığı bırak da derlen toplan, bir konuşmasan ne olur!

325. Hiçbir şey olmayan, bir şeydir.
Pa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 831)
• Allah'ım, her zaman senin lütfun, kahrının arkasından gelir. Yoksa bu kahrı kimse çekemezdi. 
• Mahmurluk vermeden, beni daima aşkınla mest et. Çünkü ben üzüm suyundan yapılan şarabın verdiği mestliği
istemiyorum.
• Biz bir kamışlığız, sevgilinin aşkı ise ateştir. Ateşin gelip bizi yakmasını bek-! liyorüz.
• Bu kamışlık ateşten su içer, yani ateşle sulanır, ateşle beslenir. Ona ateş düştükçe, yandıkça tazeleşir, yeşerir.
• Biz ebede kadar, sevgiliyle yemyeşiliz, ter ü tazeyiz. 0 öyle bir bahardır ki, arkasında kış yoktur.
• Yok olalım, her şeyden geçelim; çünkü yok olmak, var olan şeyledir. Hiç yok, yok olur mu?
• Hiçbir şey olmayan, bir şeydir. Ölmeyen, sonsuza kadar diri kalan kişi varlıktan, benlikten ölen kişidir.

326. Aşk yolunun durağı kanla yoğrulmuştur.
Fa-ilatün, Fa'ilatün,
(c. II, 830)
• Tertemiz, lekesiz rühlar, göklere doğru yükseliyor. Tortulu, kirli olanları da yerin dibine geçiyor.
• Gönül gözünü aç da ruhlara bak; nasıl geldiler, ne oldular, ne çileler çektiler, nasıl gidiyorlar.
• Madem ki, aşk yoluna düştün gidiyorsun, eteğini topla; çünkü bu yolun toprağı kanla yoğrulmuştur.
• Görmüyor musun? Lale, gül renkli etekliğiyle gidiyor. Ama topraktan kanlara bulanmış olarak bitiyor. Baş
kaldırıyor.
• Benim canım, o gönüle doğru kanat çırpıp gitmede; çünkü o, pek güzel, pek neşeli, pek ölçülü gidiyor.
• Çünkü o can, Hakk'tan başka hiç bir şey istemedi. Şu öbür can, hayvanî can ise aşağılara, aşağılıklara gitmededir.

327. Bizim ölümümüz, ebedî bir düğündür.
Fa-ilatün, Fa'ilatün. Fa'ilat
(c. II, 833)
• Bizim ölümümüz, ebedî bir düğündür. Onun sırrı nedir? "0 tek bir Allah'tır."
• Evlerin pencerelerinden içeri giren güneşin ışığı, her evin içine ayrı ayrı pencereden girdiği için bölünür gibi
görünür. Ama bütün evlerin pencereleri kapanırsa bu bölünme, sayı ortadan kalkar.
• Bir üzüm salkımının üstündeki üzüm taneleri sayılabilir. Fakat o salkım sıkılırsa meydana gelen şırada sayı yoktur.
• Aslında ölüm, Allah'ın nüru ile diri olan kişinin ruhuna, beden zindanından kurtuluş yardımıdır.
• Ölüp giden kişiye kötü deme, iyi de deme; çünkü onlar, iyilikten de kötülükten de kurtulmuşlardır.
• Gözünü Hakk uğruna harca, herkesi kötü görme, görmediğini de söyleme, söyleme de gözüne bir başka göz, bir
başka görüş verilsin.
• Başkalarında ayıp görmediğin için sana verilen o göz, gözlerin de gözüdür. Hiçbir şey ona gizli kalmaz.
• Bir göz, Allah'ın nuruyla bakarsa, her şeyi apaçık görür.
"beyitte şu hadîsten iktibas var; "Mü'min, Allah'ın nüruyla görür.
• Her ne kadar bütün nürlar Allah'ın nüru ise de, sen hepsine birden .Hakk'ın nüru deme.
• Bakî olan, sonsuz olan nür Allah'ın nurudur. Fanî olan, geçici olan nür, bedenin sıfatıdır, cismin sıfatıdır.
• Ey Allah'ım, senin lütfunu, ihsanını görmüştür de onun için "göz kuşu" senin aşk havanda kanat çırpmadadır.
• 0 ötelere, göklerin de göklerine kadar yükselmiştir de seni arayıp durmadadır.
• Ya ona cemalinden bir göz ver. Yahut da bu cür'eti, bu ayıbı yüzünden onu kapından kovma.
• Sen, canın gözünü her an ağlat, fanî güzellerin boylarının, poslarının, güzel yüzlerinin tuzağından sen onu koru
Allah'ım!
• 0, uykuda senin yüzünden bir uyanıklık gördü. Gerçekten de bu, bir olgunluk rüyasıdır, doğru yolu buluş
görüşüdür.

328. Ey mana padişahı Selahaddin, sen bu süreti, bu bedeni bırakıp gitme de,
 insanın gücünü, insanda neler bulunduğunu meleklere göster!
Müstef'ilün, Fe'ulün,: Müstef'ilün, Fe'ilün,
 (c. II, 852)
• Şekerden, tatlılıktan, lütuftan başka ne gelir? Ay da nur bağışlamaktan, karanlık geceyi aydınlatmaktan başka ne
yapabilir? 
• Gül bahçesinde insanı hayran bırakan güzel renklerden, hoş kokulardan başka ne olabilir? îlkbaharda kabuğunun
altına su yürümüş tazeleşmiş dalda yapraktan, çiçekten başka ne görülür?
• Güzelliği yaratan güzeli manen gören göz ne hale gelir, Allah aşkına bir bak da anla!
• Biz kendimizi coşkunluğa, mest oluşa, şaraba düşkünlüğe vermişiz. Biz böyle olunca, artık, bizden bundan başka
ne gelir?
• Sen de mestsin. Daha da fazla mest ol! Altsız ol, üstsüz ol, kendinden geç, hiçbir şeyden haberin olmasın! Zaten
haberden ne çıkar!
• Bizde bir parçacık varlık kaldı. Sakî erce davran, böyle az şarap sunmaktan ne çıkar? Sen bize o kırmızı şaraptan
bol bol ver!
• Gül gibi gül renkli elbiselerle dışarı çıkalım. Mahmur olalım, deli divane olalım. Yatıp uyumaktan, yiyip içmekten
elimize ne geçer?
• Ey mana padişahı Selahaddin, ey kamil insan! Sen bu süreti, bu gölge varlığı bırakma, bu bedenden kurtulma, bu
alemden gitme de insanın manevî gücünü, insanda neler bulunduğunu, insanın elinden ne geldiğini meleklere göster!

329. Allah'ım gayb aleminin sakîleri bize mana şarabı sunsunlar!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
 (c. 11, 812)
• Sonsuz olan mana şaraplarının küpleri coşsun, köpürsün. Ezel şarabını içenlere de afiyetler olsun!
• Temiz keskin gözlülerin kulaklarında hep senin aşk küpelerin bulunsun!
• Dün gece sakîye; "Aklını başına al!" dedim. Sakîde bana; "Sen aklını başına al da aşk şarabını iç, mest ol! Aklın
başından gitsin! Çünkü akıl, aşk yoluna düşenlere bir ayak bağıdır." dedi.
• Allah'ım, Gayb Alemi'nin sakîleri mana şarabını sundukça sunsunlar da iki dünyadan da; "îçtikçe için!" sesi
duyulsun.
• Allah'ım sırrı daima örten "akl-ı küll" mest olsun da, aşk sırrını örten yer de açılsın, kaldırılsın!
• Her seher vaktinde güzellik güneşi, seher gibi örtüsüz bir halde kucaklara düşsün!

330. Can kuşum, aşka doğru uçmazsa kanadı kırılsın.
Fa'ilatün, Fa'ilatün,
(c. II, 827)
• Aşıklara, dokuz gök de kul köle olsun! Aşıkların devleti, mutluluğu ebedî olarak yaşasın!
• Aşıkların bağları, bahçeleri hazan görmesin! Daima yemyeşil, ter ü taze kalsın! Aşıkların güneşi batmasın, her
zaman parlasın dursun!
• Ebedî aşk sakîsi, kıyamete kadar elinde kadehi bize gelsin!
• Gönül bülbülü, ebedî olarak mest olsun, can tütîsi daima şekerler yesin!
• Can kuşum, aşka doğru uçmazsa kanadı kopsun, kırılsın!
• Aşk, beni ağlarken gördü de güldü. Dilerim bütün dünya, bu gülüşler yüzünden gülüşlerle dolsun, dünyada
ağlayan kimse kalmasın! Bütün insanlar, iyi kötü herkes gülsün, neşelensin! 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder