26 Mart 2016 Cumartesi



Kanaat etmek

Sual: Kanaat edilmesi söyleniyor. Kanaat ne demektir?
CEVAPKanaat, çalışmayıp tesadüfen önüne çıkanı kullanmak, başka bir şey aramamak demek değildir. Kanaat, bileğin emeği, alın teri karşılığı kazanılana razı olmak, başkasının kazancına göz dikmemek demektir. Başkasının daha çok kazandığını görünce, onu kıskanmamak, onun gibi çok çalışmak demektir.

Kanaat demek, ihtiyacından fazla kalan kazancını bir yere yığmayıp, İslamiyet’in emrettiği hayırlı yerlere vermek; fakirlere, kimsesizlere, hastalara; cihad edenlere yardım etmek demektir.

Kanaat, böylece iyi ahlakın kaynağı olduğu gibi, insana mahrumiyetler içinde kaldığı zaman saadet temin eden sarsılmaz bir kale gibidir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kanaat eden, en çok şükredenlerden sayılır.) [İbni Mace]

(Kıyamette “Şükredenler gelsin!” diye seslenilir. Onlar bir bayrak altında Cennete girer. Bunlar, darlık ve genişlikte, her hâl-ü kârda Allahü teâlâya şükredenlerdir.)
 [İ.Gazali]

Sual: Bazıları İslamiyet’i bir lokma, bir hırka sözü ile kanaat etmekle suçlamaktadır. Böylece dinin çalışmaya mani olduğunu söylüyorlar. Dinimiz çalışmayı emretmiyor mu?
CEVAPEvet din, kadere inanmak ve kanaat etmektir. Fakat kader, çalışmamak, fazla istememek değildir. Kader, insanların ne yapacağını, Allahü teâlânın önceden bilmesi demektir. Allahü teâlâ, çalışmayı emrediyor. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Cihad edenler, çalışanlar, uğraşanlar, oturduğu yerde ibadet edip cihad etmeyenlerden daha üstündürler, daha kıymetlidirler.) [Nisa 95]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Çalışıp kazananları Allahü teâlâ sever.) [Beyheki]

(İki gün bir derecede bulunan, ilerlemeyen aldandı.) [Beyheki]

(İşlerinizi yarına bırakmayınız. Sonra yok olursunuz.) 
[İ. Gazali]

(Yabancı dil öğrenin. Düşmanın şerrinden böylece kurtulursunuz!) [Faideli Bilgiler]

Müslümanlık, çalışıp kazanmayı emrediyor. Kanaat demek, bir hırkaya razı olup tembel oturmak demek değildir. Müslümanlar, asla böyle değildir. Kanaat demek, kendi kazandığına razı olup, başkasının kazancına göz dikmemek demektir.

Kanaat, sinir hastalıklarını önleyen, geçimsizliği, düşmanlığı gideren, cemiyetlerin düzenlerini sağlayan bir faktördür. Kanaat, İslamiyet’in dünyaya yayılmasını, ilim ve fen abideleri kurmayı sağlamıştır.(Çalışan kazanır) ve (Herkes yaptığını bulur) meal-i âlisinden olan âyet-i kerimeler ile (Allahü teâlâ çalışıp kazananları sever) veMünavideki (Allahü teâlâ çalışmayan gençleri elbette sevmez)gibi, nice hadis-i şerifler, çalışıp ilerlemeyi mi, yoksa uyuşukluğu mu emrediyor?

Müslümanların kurduğu Emevi, Abbasi, Gaznevi, Hind Timurları ve Endülüs ve Osmanlı medeniyetleri, çalışkanlığı mı, yoksa uyuşukluğu mu gösteriyor?

Bir dervişin, bir lokma, bir hırka sözü, Kur'an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin emirlerini değiştirebilir mi?
Canlara; "Neden asıl evinize, gerçek yurdunuza dönmek istemiyorsunuz? Neden bu dertlerle, kederlerle, acılarla
dolu dünyada kalmak için ayak diriyorsunuz?" diye bir ses geldi. 
• Balçıktan yaratılmış bedenlerinizle ayaklarınıza öyle ağır zincirler vurulmuş ki, çalışıp çabalayarak onları
kırmadan, parçalamadan kurtulmanıza imkan yok!
• "Artık bu gurbetten, bu ayrılıktan bıktık usandık!" deyin! Sürgün olarak geldiğiniz bu dünya gurbetinden sefere
çıkın! Evinize, barkınıza geri dönün!
• Kokmuş, ekşimiz ayranla, çöllerdeki kuyuların acı suları ile neden hayatınızı boş yere harcıyorsunuz?
• Allah kanatlarınızı gayretten, çalışıp çabalamadan yaratmıştır. Madem ki canlısınız, yaşıyorsunuz; harekete geçin!
Gayret gösterin!
• Tenbellikle, ümidin kolu kanadı pörsür, çürür. Kolunuz kanadınız kırılıp dökülünce, artık ne olursunuz bir düşünün!
• Gayret sarfederek, çalışarak, çabalayarak kurtulmak size zor geliyor. Sanki sıkılıyor da bu sıkıntılı dünyada, bu
kuyu dibinde kalmaktan sıkılmıyorsunuz. Peki öyleyse, kuyu dibinde kalın!

262. Aşk bazan dost olur, bazan da baştan başa ayıp kesilir.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
 (c. II, 941)
• Mezarda toprak olduktan sonra insan için ya ziyan vardır yahut kar! Bari ölmeden evvel toprak olayım da,
göreyim bakayım neler olacak?
• Toprak olmak aşıkların işidir. Çünkü açıklara; hayata, dünyaya ait olan bağlılıklarını koparmayı Hakk gösterdi.
• Haydi biz de; "Ölmeden evvel ölelim!" emrine uyarak Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi şu mel'un nefisle savaşa
girişelim!
• Aşk bazan tamamıyla toprak kesilir, bazan tamamıyla su olur. Bazan büsbütün ateş kesilir. Yakar, yandınr. Bazan
da hep duman!
• Bazan dost olur. Bazan baştan başa ayıp ve ar kesilir.
• Şu oturup kalkan halkın gözüne binlerce süret halinde görünür. Fakat senin gözünde ne artar, ne de eksilir.

263. Aşk uykumu aldı götürdü. Uyku da aşkı götürdü.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. II, 919)
• Aşk benim uykumu aldı götürdü. Uyku da aşkı götürdü. Zaten gerçek aşık , uyuyamaz. Aşk canı da, aklı da yarım
arpaya bile almaya tenezzül etmez.
• Aşk kana susamış siyah bir arslandır! 0 aşıkların gönül kanından başka bir şey içmez!
• Aşk sevgi ile sana yaklaşır, seni tuzağa düşürür. Sen onun tuzağına düşünce o senden uzaklaşır. Uzaktan senin
halini, ayrılık ateşi ile yanışını seyre başlar.
• 0 çok güçlü, çok kuvvetli bir emîrdir, korku nedir bilmez. îşkenceler yapar. Suçsuz olduğun halde seni ezer,
hırpalar durur.
• Aşkın eline avucuna düşen, bulutlar gibi ağlar, gözyaşları döker. Fakat onlardan uzak duran da asık suratlı,
duygusuz, soğuk bir kişi olur. Kar gibi donar, buz kesilir.
• Aşk her an binlerce kadeh şarap içer, sonra o kadehleri kırar, döker. Her an binlerce kat elbise diker, sonra onları
yırtar, atar!
• Aşk binlerce gözü ağlatır, sonra da ağlattıklarını güldürür. Binlerce kişiyi ağlatıp inleterek öldürür de hepsini bir
sayar.
• Zümrüd-i anka Kaf dağına doğru hoşça uçar gider. Ama aşk tuzağını görünce artık uçamaz olur. Gelir, aşkın
tuzağına düşer.
• Aşkın bağlan ile bağlanan kişi hile ile yahut işi deliliğe vurarak, o bağlardan kurtulamaz. Onun tuzağına düşmüş
olan hiç bir akıllı aklı fikri ile bir çare bulup halas olamaz.
• Onun yüzünden aklım perişan, darmadağın. Yoksa onun yaptıklarını, tuttuğu yolları, ettiği işleri bir bir sayar,
döker, sana gösterirdim.
• Aşkın arslanları nasıl avladığını, onlan nasıl yakaladığını, onlara neler ettiğini sana gösterirdim.

264. Ayrı ayrı bedenlerde yaşadıkları halde iki can bir olmadıkça
 sevenle sevilenin arasında ayrılık vardır.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Pa'îlün
 (c. II, 939)
• Senin huzurunda canın ne değeri vardır? Canın sözü mü olur? Can sensin, senden başka ne varsa hepsi de beden,
hepsi de bir kuru ad, san!.. 
• Aşık olmak, aşk, işlerin en iyisi ama, şunu bil ki bizim sevgilimizin yüzü olmaksızın aşk haramdır!
• Aşkın canına andolsun ki, iki can birbirine kavuşmadıkça, ayrı ayrı bedenlerde yaşadıkları halde iki can bir
olmadıkça, sevenle sevilenin arasında aynlık Yardır. Buluşmanın bir manası yoktur. Bu, düzensiz bir kavuşmadır.
• Ayın ışığı her tarafa yayılır. Doğuyu da, batıyı da kaplarsa da nüru pencerenin genişliğine göre eve girer.
• Sen git de, kendi varlık kadehine sağlamlık vermeye bak. Çünkü o şarap Pek kıvamlıdır, pek eskidir, onun
evveline evvel yoktur.
• 0 benden binlerce can istedi ama ben onun huzuruna bir tanesini götürdüm. Geri nerede diye sordu:
Ben de dedim ki: "Onları bırak, sana borcum olsun, şimdilik bir tane getirdim, ilerde onları da getiririm."
•0 meşhur ressamın yaptığı resimler evin içinde bulunuyor ama, o resimleri apanı evin içinde bulamazsın. Ay'ı
görmek için yükseklere doğru bak! Ay yükseklerdedir. Dama doğru bak!

265. Akşam olunca bu duygu yolu kapanır da
 gayb aleminin kapısı açılır.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. II, 943)
• Akşam namazı vakti gelip de güneş batınca bu his yolu, şu duygu yolu kapanır da gayb aleminin kapısı açılır ve
insan ötelerden gelen duygulara aşina olur.
• Çoban nasıl sürüsünü önüne katar da güderse, uyku meleği de ruhları önüne katar, gütmeğe başlar.
• Onları mekansızlık alemine sürer. Ruhanî çayırlığa götürür. Orada onlara ne manevî şehirler, ne manevî bahçeler
seyrettirir.
• Uyku üstünde yaşadığımız şu yeryüzünün nakşını, süretini insanın gönlünden silince gökyüzünün kapısı açılır. Ruh
orada nice nice süretler, nice nice acayip adamlar görür.
• Sanki can hep orada yaşıyormuş, orada oturuyormuş gibi bu alemi asla hatırlamaz. Bu dünyaya ait derdi, elemi
de kalmaz.
• Burada üstüne titrediği malının, mülkünün derdinden kurtulur da, onlar aklına bile gelmez. Gamı da kalmaz,
kederi de!..

266. Aşk şarabının tortusuz olanını ruhlar içti;
şarapla bulaşmış kaseyi de bedene verdi.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
 (c. II, 995)
• Sabahleyin senin güzel yüzünü görmek, benim derdimi nasıl yatıştırdı, beni nasıl huzura kavuşturdu, bak da gör!
• Senin güzel yüzün aşıkların gönüllerine ne çeşit bir ateş düşürdü? Aşk sırlarına ne biçim bir haber ulaştırdı;
• Lütfetti, kerem buyurdu da tenezzülen beni yanına çağırdı. Canıma kadehsiz bir şarap sundu...
• 0 şarabın safını, tortusuz olanını ruhlar içti. Şarapla bulaşmış kaseyi de bedenlere verdi.
• Sen şarabın saflığını rühlarda ara! Çünkü bedenlere ancak o "beden" adını taktı.
• Senin gönül tuzağın Tebriz'dedir. Rahmeti daima o tuzakta ara!

267. Gönlümün güvercini yine av avlamak için uçtu.
Mefa'îlün, Fe'ilatün. Mefa'îlün,
(c. II, 952)
• Şemseddin'den yine ilkbaharın sesleri, ilkbahar sevinçleri, zevkleri, safaları geliyor. Kadehlere dökülen şarabın
çıkardığı neşeli sesler, yeşilliklerden baygın nameler geliyor.
• Gönlüm sevinçten, sakînin verdiği neşelerden dolup taşıyor. Onun visali kucak açınca, kucaklaşmak zamanı
geliyor.
• Gönlümün güvercini yine av avlamak için uçtu. Onun avdan dönüp gelişi ne mutlu andır.
• Davet davulunu çalıp duruyorum. Sevgilim duyarsa gelir de, şu sararmış yüzüm yüzbinlerce defa güzelleşir.
• Madem ki güzellik saltanatı geldi. Ay yüzlü sevgilimin yüzüne yerleşti. Bu durup dinlenmeyen gönlüme o yüzden
rahatlık geleceği umulur.
• Gül bahçesi açılır saçılır da şu dikenin kucağına gelir diyorum. Bu hevesle yüreğimin çarpıntısı duruyor,
heyecanım yatışıyor.
• Bir gün olup da o kıvılcımlar saçan kadeh, yine elime geçerse artık bana bu mahmurluktan gam yoktur. 

268. Dünyaya gönül veren bir zavallı bir hayal yüzünden hayale döner.
Fe'ülün, Fe'ülün, Fe'ulün, Fe'ül
(c. II, 961)
• Dünyayı gördüm; vefası yoktur. Dünya da gökyüzünde bizim gibi yalnızdır. Onun da halden anlar gerçek bir arkadaşı,
candan bir bildiği, bir dostu yoktur.
"Ömer Hayyam bir ruıba'îsinde: "Feleke etme şe'amet isnat / Ki onun talihi senden beter'"
• Sen göklerdeki altın değirmisi olan ışıklar saçan aya bakma! Onun içinde bir hasın bile yoktur.
• Nice ahmak kişi elinde asası olmayan kör gibi koşa koşa gitti. Dünyanın tuzağına düştü.
• İnsanlar onun nimetlerini kaybedeceklerinden korkarlar, onun üstüne titrerler. Bu hastalık, ilacı olmayan bir
hastalıktır.
• 0 çarşaf ve peçe altında çok güzel bir kadın gibi görünür. Halbuki o, binlerce kocadan arta kalmış çirkin bir ihtiyar
kadındır.
• Cana canlar katan gerçek sevgiliyi bulamayanlar zavallılıkları yüzünden giderler de, onun yolunda can verirler.
• Dünyaya gönül veren bir zavallı, bir hayal yüzünden hayale döner. Dertten, zahmetten, sıkıntıdan başka birşey
elde edemez!
• Nice padişahlar dünyaya sırtlarını dönerler. îlahî aşka yüzlerini tuttular da nice rnemleketler elde ettiler. Aşk öyle
bir sultanlıktır ki onun sonu yoktur.
• Bu aşk sana bir kötülük mü etti ki, onu inkar ettin: "Onun hiçbir vergisi, hiçbir lütfu, ihsanı yoktur!" dedin.
• Bir baş ağrısı ile ondan ayağını çektin. Dünyada sıkıntısı, belası olmayan bir yol var mıdır?
• Artık sen sus! Aşıklara öyle mana incileri saçılmakta ki, bir tanesine bile değer biçilemez.

269. Seninle buluşmadıktan sonra ömrün sürüp gitmesinde ne fayda vardır?
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
 (c. II, 936)
• Bana senin akîk renginde olan dudakların gerek; şeker ne işe yarar? Bana senin yüzün gerek; parlak, nürlu yüzün
varken ayın bana ne faydası olacak?
• Senin mahmur gözlerin olmayınca şarap bana zevk vermez, beni mest edemez. Sen benim yol arkadaşım
olmazsan ben o yolculuğu ne yapayım?
• Senin güneş gibi nurlu olan yüzün olmayınca güneşin ışığı benim ne işime yarar? Gördüğüm sen değilsen bana
görüşün, gözün ne faydası vardır?
• Seninle buluşmadıktan sonra ömrün sürüp gitmesinde ne kar vardır? Sana sığınmadıktan sonra kalkanın ne
faydası vardır.
• Gecem kıyamet günü gibi uzadı, gitti. Ama gönlüm sana secde etmek istiyor. Seher vaktini beklememe lüzum var
mı?
• Ayın bulunmadığı bir gecede yıldızlar ne yapabilir? Kuşun başı olmadıktan sonra iki kanadı ne işe yarar?
• Sen benim ruhum olmadıkça ben ruhtan ne elde edebilirim? Sen bana gönül gözü bağışlamadıkça ben bu baş
gözünü ne yapayım?
• Dünya bir ağaca benzer. Yaprağı, meyvesi senden biter, senden gelir. Yaprağı ve meyvesi olmayan bir ağaç ne
işe yarar?
• Ey gönül; beşeriyet halinden, insanlıktan vazgeç de melek ol! Melek huylu olmazsa insanın hayvandan ne farkı
vardır?
• Madem ki haber ona mahrem değil! Hiç bir şeyden haberin olmasın; mest ol kal! Zaten haber vericisi sen
olmadıktan sonra, haberden ne fayda beklenir?

270. Gönlüm senin aşkının çeşmesinden su içince, gark oldu gitti.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. II, 1001)
• Ah o nurlar saçan mumda ne vardı ki gönüle ateş düşürdü? Gönlü kaptı, gitti.
• Ey gönlüme ateş düşüren! Ateşin beni yaktı, yandırdı. Ey dost! Çabuk gel, çabuk gel! Ben yanıyorum.
• Gönül şekil olarak mahlük yani yaratılmış bir varlık değildir. Gönlün yurdundan Hakk'ın cemali yüz göstermiştir. 
• Onun şekerinden başka bana bir çare yoktur. Bana onun dudağından başka birşey fayda vermez.
• Hatırlar mısın, bir seher vakti şu gönlüm senin saçının bir örgüsünü çözmüştü?
• Hatırlıyor mu? Canım ilk önce seni görmüştü de, senin canından bir söz işitmişti.
• Gönlüm senin aşkının çeşmesinden su içince gark oldu gitti. Beni sel götürdü, sel!gölge varlığa varlık katar? 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder