26 Mart 2016 Cumartesi







Allah'ım; şu dünyada senin emrine boyun eğmeyen; kul, köle olmayan var mıdır? Senin lütuflarını, ihsanlarını,
güzelliklerini görüp de hayran olmayan, mest olmayan var mıdır?
• Herşey, herkes senin emrindedir. Bir cimrinin hasisliği senden olduğu gibi,ona buna iyilik eden, kerem sahibinin
cömertliği, ihsanlarda bulunması da sendendir.
• Her ruh senin güzel isimlerinden birinin vasfı ile sana bağlıdır. Bedenimizde bir tek damar bile yoktur ki senin
emrinle atmasın.
• îki dünya, iki ele benzer. Sen de onları hareket ettiren ruh gibisin. Onların verdikleri her şeyi, gösterdikleri
cömertliği, yaptıkları iyiliği onlar yapmıyor, sen yaptırıyorsun.
• Şu varlık dünyasında kimin gözü, senin rüzgarından başka bir rüzgarla sallanan bir gül görmüştür?
• Gaflet içinde yaşayan zavallı kişi halkın cevr u cefasından, kötü davranışlarından sızlanır durur. Düşünmez ki halk,
Hakk'ın elinde bir sopadan başka bir şey değildir.
• Allah'ım bütün bu sopalar, senin yüzünden, senin emrinle oynar durur. Herbiri de ancak senin verdiğin derttir,
senin verdiğin dermandır.
• Allah'ım; anlıyorum ki, başımıza, bedenlerimize gelip çatan dertleri, belaları savuşturmak, halkın cefalarından
kurtulmak ancak sana yalvarmakla, ancak seni sena etmekle, övmekle mümkündür.

252. Yok ol da şu dedidokudan kurtul!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.I, 512)
• Bu aşk şehrinde oturduğu halde mest olmayan var mıdır? Bu şehirde aşık olmayan bir kişi görülmüş müdür?
• Şarap bırakmıyor ki akıl durmadan söylensin dursun da, kimsecikler bunun sonu gelmeyecek demesin!
• Can ona bağlandı ama topal kaldı. Zaten canın buradan dışarıya sıçrayacak bir yeri de yok ki!..
• Sen şimdi şaşılacak şeyleri seyret! Sen hem var olan, hem de yok olan birini gördün mü?
• Padişah tarafından kolu, kanadı kırılmış olan kuş, uçtukça uçar. Şu gökkubbenin üstünde artık onun için kırılmak
olamaz. 
• Yok ol da şu dedikodudan kurtul! Sözden kurtulan kimdir? Yok olan kişi!..

253. Öldün; mana gözün açıldı, can alemini seyre başladın.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mef'îlün, Fa'ilün
(c.I, 492)
• Sen beden hapishanesinden kurtuldun, öldün. Mana gözün açıldı. Şu anda can alemini seyretmedesin, o alemi
görüyorsun. Çünkü sen dünya hayatını yaşarken ölü idin. Ama durumdan haberin yoktu. Şimdi tekrar dirildin, elbette
bundan sonra nasıl yaşayacağını bilirsin.
• İdris (a.s.) gibi ölüp tekrar bu aleme gelen, meleküt aleminin müderrisi kesilir. 0 gayb alemindekilerden bile
gizlidir!
"Hz. Nuh'un babasının dedesi olan İdris(a.s.)'ın Hz. îsa gibi daha yaşarken dördüncü kat göğe çıkarıldığından
bahsederler. Tefsîr-i Kebîr sahibi Fahreddin Razî hazretleri: "Biz onu yüce bir makama yükselttik." Meryem Süresi
19/56-57 ayetlerini tefsir ederken, bu yükselmenin bedenle değil, manen olduğunu yazar. Sonra ayete ikinci bir mana
vererek Cenab-ı Hakk'ın onu bedenen dördüncü kat göğe çıkardığından bahseder. Peygamber Efendimizin Buharîde.
bulunan bir hadîslerinde; "Miraca çıkarken dördüncü kat gökte İdris(a.s.)a rastladığını ve onunla selamlaştığını haber
verir." İdris(a.s.)'ın hala sağ olduğunu iddia edenler olduğu gibi, Azrail(a.s.)'in onu gökte bulup aldığından da
bahsedenler vardır.
• Söyle bakalım! Bu dünyadan giderken hangi yoldan gittin? 0 taraftan gelirken de hangi gizli yoldan geldin?
• 0 yol öyle bir yol ki, bütün canlılar her gece o yola uçup gidiyorlar. Herkes uykuya dalmışken, duygularımız bizi
terkeder giderler. Şehir şehir bütün bedenler boş kafesler gibi. Hiç bir kafeste kuş yok!
• Kuşun ayağı bağlı olursa, uzak yerlere uçamaz. Yeryüzünde döne döne alçaklarda uçar. Çünkü uçuşta acemidir.
• Fakat ölümle, beden hapishanesinden kurtulur, ayağındaki bağı koparır atarsa, uçacağı yerleri de görür, her şeyin
sırrının ne olduğunu anlar.

254. Seni dosttan uzaklaştıran herşey kötüdür.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
 (c,I, 483)
• Seni dosttan uzaklaştıran herşey kötüdür. Dosttan başka her nereye yüzünü çevirsen, o şey iyi bile olsa fenadır,
kötüdür.
• Meyve ham oldukça, kabuğun içinde kalması iyidir. Fakat olgunlaştıktan sonra kabuk artık onun için kötüdür.
Onun meydana çıkmasına engeldir, bir perdedir.
• Kuş da, yumurtanın içinde gelişir, kanatlanırsa, yumurta artık onu hapseden, onun dışarı çıkmasına engel bir
perde olduğu için kötüdür. Onu kırmak, parçalamak gerekir.
• Bir insan da güzel huyu ile etrafındakilerle uzlaşırsa, halk hakkı tanımazsa, işin hakîkatine vakıf olamazsa, gözü
perdeli ise; o iyi, güzel huy halka kötü görünür.
• însan dostundan pek az bir zaman dahi olsa ayrılsa, o ayrılık zamanı az sayılmaz. Çok uzun bir zaman gibi
görünür. Gözün içinde yarım kıl bile olsa kötüdür, hoşa gitmez.
• Sen zavallı! Ötelerden dünyaya sürgün edildin, ayrılığa düştün. Bütün ömrün dostu aramakla geçti gitti. Gaflet
içinde olduğun için onu gereği gibi arayarak bulamadınsa ve ölüm zamanı gelip çatınca onu arayacaksan, bu iş kötü bir
iştir. Aklını başına al da, yaşarken onu bulmağa çalış!

255. Gam, sevgilinin hayali bulunmayan bir gönüle girer, yerleşir.
Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.I, 468)
• Ey gam! Bedenimin tüyleri sayısınca beni kaplasan yine de bana ağır gelmezsin. Çünkü bu aşk meydanı, aşk
makamı neşelerle, tatlılıklarla dolu. Burada senin bir işin yok. Sen bu meydanı terket, başka meydanlara git.
• Gam, keder boş şeylere heves etmiş bir gönülde bulunur. Sevgilinin hayali bulunmayan bir gönüle girer, yerleşir.
" Şeyh Galip merhüm; "Aşıkta keder neyler, gam halk-ı cihanındır." diyordu."
• Ey gam! Sen baştan başa altın olsan, baştan başa şeker olsan, ağzımı yumarım da ben sana: "Şeker yemem."
demek isterim.
• Aşığın gönlünde bir denk varsa, o ancak sevgilinin şeker dengidir. Gönülde bir yolculuk düşüncesi varsa, ancak
sevgiliye gitme, ona kavuşma düşüncesidir.
• Ey gamdan kurtulmayan, kederden yakasını kurtaramayan! Sen kendi gamınla kederini bırak da onun gamını,
kederini defet gitsin. Sevgiliyi görecek gözün yoksa hiç olmazsa onun kokusunu duy! Neşelen!
"Nef'î merhumda; 
"Çalış gamgînleri şad etmeye şad olmak istersen!
Sevindir kalb-i nası gamdan azad olmak istersen!"
(Sen neşeli olmak istiyorsan gamlı insanları neşelendirmeğe çalış, onların gamlarına ortak ol. Gamdan kurtulmak
istersen, insanların gönlünü sevindir!) demişti.


256. Kesret-Vahdet
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
 (c.I, 458)
• Bugün, gökyüzü bizim ay yüzlü sevgilimizin güzelliğine hayran olmuştur. Güneş bile onun yüzünün parlaklığını
görmüş de kıskanmış, rengi solmuştur.
• Varlık sabahında bu mana güneşinden başka güneş yoktur. Zerre zerre her var olanı, herşeyi onun vahdet
(=birlik) güneşi aydınlatıyor. 0 güneş her yere düşüyor, kral sarayını da, dilencinin kıblesini de o aydınlatıyor.
• Her akşam, her sabah türlü türlü şekillere bürünmede. Bu yüzden herbiri öbüründen başka sanılmaktadır.
• Halil'de lütuf vardı da, bu sebeple ateş kendisine su gibi göründü. Nemrut da kahırdan ibaret olduğu için, ona da
su, ateş kesildi.
• Yusuf, kardeşlerinin gözlerine kurt gibi göründü. Güzel bir kardeş olduğu gizli kaldı.
• Bu; onun yüzünü seyrederken, güzelliğine hayran olur. Parmaklarını keser. Öbürü; "Bu ne kötü kişidir!" der; onun
canına kasdeder.

257. Ben geldiğim yere dönmem için hangi yola düşmeliyim?
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ilün
(c.1, 381)
• Burada, bu dünyada yaşamak, ham adamın işidir. Ben geldiğim yere dönmek istiyorum. Geldiğim yer nerede
kaldı? Ben oraya geri dönmem için hangi yola düşmeliyim?
• Dostun yurdundan bir an bile uzak kalmak, aşıklar mezhebinde haramdır, günahtır.
• Bu acayip tuzağa, dünya tuzağına, zümrüt-i ankanın bile ayağı tutulmuş kalmış iken, benim gibi bir serçe bu
tuzaktan nasıl kurtulabilir?
• Ey avare gönül yolunu şaşırıp boşuna bu tarafa, bu dünyaya gelme! Orada, o mana aleminde otur, orası çok hoş
bir yerdir.
• Sana manevî hayat veren, senin bedenini değil de rühunu kuvvetlendirecek canına can katacak mezeyi, yiyeceği
seç; seni mest ederek madde aleminin üzüntülerinden, dertlerinden kurtaran; bozulmamış, tam kıvamında olan şarabı
iste!
• Bundan başkası bütün kokudur, nakıştır, renktir, savaştır, ardır.
• Fazla söyleme sus! Ayakta durma, otur! Çünkü mest olmuşsun; damın da tam kenarında bulunuyorsun!

258. Hakk'tan gelen gamı, kederi bir lütuf olarak kabul et!
Müstef'ilü, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Miistef'ilün
 (c. 1,518)
• Ey gönül! Hakk'tan gelen gamı, kederi bir lütuf olarak bil de, ondan yüz çevirme! Onun içine gir! Çünkü sabır
sıkıntının anahtarıdır. Onun gönülde açtığı yaraya katılan ki merhemi yüz göstersin! Şunu aklından çıkarma ki sabır,
ızdırabın, acının anahtarıdır.
• Deıtlerin, kederlerin içine öyle bir aşkla dal ki, sonunda hiç beklemediğin bir zamanda ansızın Hakk'ın kürsüsü ve
arş-ı azamı senin önüne gelsin. Çünkü sabır sıkıntının anahtarıdır.
• Cihanın nüru ile gül de, cihanın düğünü, derneği ol! Onun mateminden, acılarından kurtul, emniyete ulaş! Çünkü
sabır sıkıntının anahtarıdır.
• Kibirden, kinden kurtulur da gönlünü ayna gibi parlak, lekesiz bir hale getirirsen, her an onu gönül aynasında
görürsün. Çünkü sabır sıkıntının anahtarıdır.
• Kibri, kini yok edersen hem benlikten yakanı sıyırırsın, hem de şeytanın saçından tutar, boynunu vurursun. Sabır
sıkıntının anahtarıdır.
• 0 zaman bahtın, talihin, devlet, varlık kendiliğinden kalkar senin ayağına gelirler. Onların gelişi ile mutlu olursun.
Sabır sıkıntının anahtarıdır.
• Sus! Artık sırları söyleme, söyleme ki: " (=Min ledün) sırrına yabancılar, ham kişiler, nasıl erebilirler? Sabır
sıkıntının anahtarıdır. 
"Kehf Suresi 18/65. ayette, Hz. Musa'ya, kendisine Allah tarafından bilgi verilmiş bir arkadaşla karşılaşacağı
bildirilmiştir. Bu arkadaşın Hızır (a.s.)olduğu rivayet edilir."
259. Ben güle kırmızı elbiseleri kimin giydirdiğini biliyorum!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
 (c. II, 1000)
• îlkbahar gelince gül uykudan uyanır, kırmızı elbiseler giyer. Ben güle o elbiseleri kimin giydirdiğini biliyorum.
• Bahar gelince söğütler de uyanır, yaya olarak gelirler, ırmağın kenarında namaz kılacaklarmış gibi saf haline
girerler. Onlar da bütün varlıklar gibi kadere boyun eğmişlerdir. Kaza ve kader neyi takdir etmişse ancak onu yaparlar.
• Süsen kılıcını çeker, yasemin sipere girer. Her biri savaş tekbirini getirirler.
• îlkbaharda kırmızı elbiseler giyerek süslenen gül, kendini beğenir de o aciz bülbüle neler eder, neler eder!
• Bahçe gelinlerinin herbiri, bahçede bulunan bütün çiçekler; "0 vefasız gül bize işaret ediyor!" derler.
• Burada aşık bülbül de seslenir, der ki: "Bakın arkadaşlar, başsız ve ayaksız gibi olan ben zavallıya gül ne cilveler
yapıyor?"
• Bu hali gören çınar ağlayarak, inleyerek el kaldırmıştır. Dua etmektedir. Ne dua ettiğini ben sana söyleyeyim.
• Goncanın başı ucunda durup ömrün az olduğundan şikayet eden kim? Menekşenin sırtını iki büklüm eden kim?
Sana anlatayım.
• Sonbahar bağlara, bahçelere çok cefalar etti. Ama şimdi dikkat et de bak! îlkbahar ne vefalar etmede.
• Sonbaharın yağmalayıp götürdüğü her şeyi ilkbahar birer birer geri vermede.
• Gülü de, bülbülü de, bahçe güzellerini de hatırlamak, onlardan bahsetmek birer bahanedir. Neden bunu
yapıyorlar? Neden güllerden, bülbüllerden, bahçe güzellerinden söz açıyorlar da, onları yaratandan söz açmıyorlar.
"Hz. Mevlana bir ruba'îsinde şöyle buyurur:
Bağ. gül, bülbül, güzeller hepsi birer bahanedir.
Bunların hepsinden maksat odur "
• Bu hal aşkın gayretinden, kıskanmasındandır. Yoksa, dil Allah'ın inayetlerini, ihsanlarını, lütuflarını nasıl
anlatabilir?

260. Kendini nasıl, niçin, neden dikenliğinden kurtarırsan ona kavuşursun.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa-îlün
 (c. II, 959)
• Gönlünü dünya gamından ayırabilirsen, beka bağında, ölümsüzlük bağında neşelenmene, safa sürmene imkan
vardır.
 •Riyazet suyu ile yıkanırsan bütün gönül kirlerinden temizlenirsin.
• Hevesler ve nefsanî istekler menzilinden bir iki adım ilerlersen, şeref ululuk haremine konabilirsin.
• Ey gönül! Manalar denizinde bulunan o eşsiz inciye, değer bakımından paha biçemezsin.
• Himmet eder de, bu toprak durağını (yani dünyayı) kendine mekan edinmezsen yücelerin yücesinde, ötelerin
ötesinde, mana aleminde kendine bir yer edinirsin.
• Yalnız başına oturup başını önüne eğer de düşüncelere dalarsan, geçmiş zamanlardaki hatalarını, yanlış
görüşlerini anlar da onları düzeltebilirsin.
• Fakat bu yola düşenlerin vasıfları uyuyup kalmak değil, çevik davranarak, acele ederek işleri yoluna koymaktır.
Sense bu cihanın nazenînisin. 0 çevikliği nasıl elde edebilirsin?
• Sen ne ecelin elini ayağını bağlayabilirsin, ne de dünyanın renginden, kokusundan, nimetlerinden vazgeçer,
kendini kurtarabilirsin.
• Eğer sen bu alçak nefisle, benlikle savaşabilirsen; gönlün, canın Rüstem'i, kahramanlar kahramanı olursun.
• Eğer aşk derdine tutulursan, eğer yaratıcıya aşık olursan, imtihan için onun verdiği belalara sabredersen; o
zaman gönlün huzura kavuşur.
• Şu anda; nasıl, niçin, neden dikenliğinden kendini kurtarabilirsen ona kavuşursun. Daha dünyadayken cennette
yaşamağa başlarsın. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder