26 Mart 2016 Cumartesi

Mekkeliler Peygamber efendimizi öldürmesi için bir bedevîyi kirâlık kâtil tuttular.Bedevî Medîne'ye gelerek Peygamber efendimizin bulunduğu yeri öğrendi.

Uhud savaşından sonra bir gün Mekkeliler Peygamber efendimizi öldürmesi için bir bedevîyi kirâlık kâtil tuttular.Bedevî Medîne'ye gelerek Peygamber efendimizin bulunduğu yeri öğrendi.
Bedevî,kötü maksadını gerçekleştirmek üzere Resûlullaha doğru ilerlerken,Hz Üseyd bin Hudayr eteğinden tutarak hızla çekti.Bir anda bedevînin,elbisesi içerisinde gizlediği hançeri ortaya çıktı.Hz. Üseyd, adamın yanına vararak onu te'sîrsiz hâle getirdi.Bedevî,"Canımı bağışla, yâ Muhammed!" diye bağırıyordu.
Peygamber efendimiz bedevîye buyurdu ki:
Bana doğrusunu söyle,buraya niçin geldin? Eğer doğrusunu söylersen doğruluk sana fayda verir.Yalan söylersen bu senin için iyi olmaz. Yapmaya kalkıştığın işten zâten haberim var.
Bunun üzerine bedevî,kendisinin müşrikler tarafından kiralandığıni itiraf etti.Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimiz,kendisini öldürmeye gelen bedevîye;
Ben seni serbest bırakıyorum.Nereye gitmek istersen git,yahut senin için bundan daha hayırlı olanı tercih et! buyurarak onu islâma da'vet etti.
Bedevî Peygamberimizin bu âlicenaplığı karşısında,hiç tereddüt etmeden:
Allah'tan başka ilâh yoktur.Sen de muhakkak Allah'ın Resûlüsün,
diyerek Müslüman oldu.





Ey aşk padişahına yenilen, ona mat olup kalan! Bu hale üzülme! Ona karşılık verme!
• Yokluk bağına gel de, kendi ölümsüz canında cennetleri seyret!
• Eğer sen kendi varlığmdan, benliğinden birazcık olsun ileri gidersen bunların ötesinde bu mana göklerini
seyredersin.
• Nurdan çadırı ve bayrakları olan o manalar ve hakîkatler padişahını görürsen, hakîkatler gözüne görününce artık
keramet arama! Çünkü kerametler onun kudretinin varlığının nişanı, belirtisidir.
• Ayrılığa fazla dayanamadığı için dağlardan köpürerek, ağlayarak, feryat ederek, başını taştan taşa çarparak aslına
doğru koşan sel denize kavuşunca ne olur? Heyhat artık onun varlığı kalır mı?
• Ey Tebrizli Şems, biz artık mat olduk. Bizden sana yüzlerce selam, yüzlerce hizmet!

222. Aşk ateşi.
Mef'ulü, Mefa'iliin, Fe'ulün
(c.I, 371)
• Feleğin kadehi zehirle dolu ama, o zehirli şarap Hakk aşıklarına helva gibi gelir.
• Aşkın yakışından kaçma! Çünkü aşk ateşinden başka ne varsa hepsi tozdan, dumandan ibarettir!
• Duman ne işe yarar? Seni pişinnez, karartır. Seni pişirmede usta olan ancak ateşdir!
• Ateşi bırakıp da dumanın etrafında dönüp duran pervane dumana bulanır!
•Aşk ateşinin ne olduğunu bilmediği için o hamdır, pişmemiştir. Aleme rüsvay olur.
• Aşk yolunda sağlık bir işe yaramaz. Çünkü aşk hastasının hekimi, Mesîh(Hz. îsa)'dir. Mesîh her an onun
yanındadır, ölse bile onu diriltir.
• Ben gönül darlığından şikayetçi değilim, durumdan memnunum. Çünkü mül ferah olunca bütün kötü huylar, kirli
hayaller gelir, gönüle yerleşirler, ayı doldururlar.
•Nasıl olur da gönül evi gamla, kederle dolar, daralır? Buna imkan var mı? çünkü o her gece gönül okşayan sevgili
ile yapayalnız bulunmaktadır.

223. Aşk Hakk aşıklarının ibadethanesidir.
Mefulü, Mefa'iliin, Fe'uliin
 (c.I, 374)
•Birisi bana; "Hakîkate, Hakk'a ulaşmak için hangi yoldan gitmeliyim?diye sordu. Ona dedim ki: "Bu yol isteği,
arzuyu bırakmak yoludur!"
"Fuzülî merhüm:
"Bütün emelleri gönlünden eylemiş ib'ad
Ne verseter ana şakir, ne kılsalar ana şad!" diye yazmıştır.
•Ey Hak aşığı! Şunu iyi bil ki, senin yolun Hakk'ın rızasını aramak yoludur!
•Dostun dileğini, isteğini arıyorsan, sana kendi dileğini, kendi isteğini aramak haramdır!
•Bütün rühlar ona aşıktır. Bu yüzdendir ki aşk, Hakk aşıklarının ibadethanesidir.
•Onun aşkı dağ başından da aşağı değildir. Biz dağ başına ulaşınca işimiz bitmiş demektir.
 • 0 hakîkat dağındaki mağarada bir aşk dostu vardır ki, can onun güzelliği ile kendini bulur.

224. Aşk ile aşık candan birdirler; aynı canı taşırlar.
Mefülü, Mefa'ilün, Fe'OIUn
 (c.I, 375)
• Bir aşığın yol arkadaşı Allah olursa, artık o yolda tehlike, korku bulunur mu?
• Kendisine canın Allah'ı dost olan kişi canın çıkıp gitmesinden, yani ölümden hiç korkar mı? 
• Hakk aşığı seferdedir, yolculuktadır ama yine de kendisinin ay gibi nürlu güzel yüzünde karar kılmıştır. Yani
kendinden kendine sefer etmededir.
• Hakk yolunda rüzgardan daha hızlı giden kişinin rüzgarı beklemesine lüzum yoktur!
• Aşk ile aşık candan birdirler. Aynı canı taşırlar. Sakın sen onları iki sanma, ayrı sanma!"
Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebtr'in başka bir yerinde aynen şöyle buyurur:
"Sevgilim sen ve ben iki ayrı çehre, iki ayrı beden. Fakat bir ruh olarak evin önü açık sofasında oturduğumuz
zaman ne mutlu bir zamandır." Dîvan-ı, c. 5 nr. 2835.
• Aşk ile aşık bir candan oldukları için, o hem kendisine nimet verendir, hem de verilen nimettir.

225. Her fidanın üstünde sarhoş bir bülbül var!
Mef'Olü, Mefa'ilün, Pe'Oliin
 (c.[, 382)
• Ey lütfu ile, keremi ile işimizi yoluna koyan aziz varlık! Biz mutluyuz. nerede neşeli bir yer varsa orası bizim
yerimizdir.
• Şarap kadehi ve sevgili beraber olunca aşıkta keder ve üzüntü bulunur mu?
 Hayyam da bir ruba'îsinde -Hüseyin Rifat merhumun manzum tercümesi ile şöyle der:
"Bir şişe içki biraz ekmek ile bir divan,
 Yeter artık deli tenşita demem ben hık mık!
 Bir yıkıklıkta beraberce olursak güzelim,
 Padişahlar sarayından da güzeldir, o yıkık!"
• Herşey bizim için bir neşe kaynağı olur. Bir nağme tutturan her rüzgar, bizim bir işaretimizi bekler.
• Her akan su bir perde halini almıştır. Perde ötesinde görülmemiş, eşsiz bir güzel var!
• Her bir fidanın üstünde sarhoş bir bülbül var! Güzel ötüşleri ile şarap gibi bizi mest etmede, cana canlar
katmadadır.

226. Ey balçık dünyasında isteklere doğru koşan kişi!
Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 393)
• Ey dostlar! Toplanın! Bir araya gelin! Şimdi uyku vakti değildir! Şu sırada uyuyan kişi vallahi sohbet
arkadaşlarından olamaz!
• Kim deredeki dolap gibi sızlanarak, döne döne yaşlar döküp ağlamazsa o aşk bahçesini göremez. Aşk bahçesine
giden yolu kaybeder.
• Ey bu alçak balçık dünyasında emellere kapılan, istekler ırmağına doğru koşan kişi! Boş yere koşuyorsun!
Aradığın ırmakta su yoktur!
• Ey eşi benzeri bulunmayan ay! Sen gönül göğüne doğ da geceyi gündüze çevir, çevir de geceleyin yollara düşen
kişi yani geceyi ibadetle geçiren kişi, gönlünde senin aydınlığmı hissetsin de; "Bu gece ay ışığı yok!" demesin.
• Bu ibadet gecesinde benim gönlüm onun aşkı ile cıva gibi titremiyorsa, sevgilinin yerinden de, yurdundan da
(yani manen gönülde bulunduğundan) habersiz kalsın.

227. Suyu her zaman akacak bir çeşme istiyorum!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilat
(c.I, 394)
• Öyle bir çeşme isterim ki suyu, her zaman aksın, herkesin canına can katsın. Öyle bir dilber isterim ki, onun aşkı
ile ölü biledirilsin de onunla yaşamanın zevkine varsın, huzura kavuşsun.
 Merhüm Behçet Kemal Çağlar'ın "tstiyorum!" şiirinden birkaç mısra alıyorum:
"Bir çiçek istiyorum, ben bakmasam solacak!
 Bir kanat istiyorum beni yerden alacak!
 Bir güneş istiyorum gece bende kalacak!
 Bir zincir istiyorum hırsımı bağlayacak!
 Bir yangın istiyorum rühumu dağlayacak!
 Bir ana istiyorum başımda ağlayacak
• Ben öyle uçsuz, bucaksız bir mana denizinin koluyum ki, o, deniz uçsuz bucaksızlığından da çok üstündür. 0
denizin kıyıları ötelerden de ötededir, sonsuzdur. 0, denizin içinde bulunan incilere de, yeryüzünde bulunan taşlara da,
lütuflarda, ihsanlarda bulunmaktadır. 
• Dünya bahçelerinde görülen güzelliklerde çeşit çeşit çiçeklerin renklerinde, kokularında onun payı, nasibi vardır.
Tavus kuşları, cennet kuşları, sülün-ler, papağanlar gibi süslenrnemiş, kuşanmamış oldukları halde kargalara bile
lütuflarda, ihsanlarda bulunmuştur. Denizlerde yaşayan çeşitli balıklara, çiçekten çiçeğe uçan kelebeklere pek hoş
renkler bağışlamıştır. Arslanlara, kaplanlara, panterlere, köpeklere, kedilere süslü kürkler lütfetmiş; yılanlara bile hoş
renkli gömlekler giydirmiştir.
• Şekil, süret noksanlaşırsa mana azalmaz. Çamurdan yarattığı insana arslan gibi kuvvet vermemiş, kaplana
verdiği kürkü giydirmemiş ama, yarattığı canlıların hiç birisine vermediğini insana vermiştir. însana kendinden vasıflar
vermiştir. Lutuflarda, ihsanlarda bulunmuştur. Bunlar anlatılamaz ki!
• Sen şimdi cana dikkat et; kendisi ötelerden gelmiş ilahî bir varlık olduğu halde, balçıktan yaratılmış beden
hapishanesine atılmış. Pislikler içinde kalmıştır. Fakat onun, yani rühun, canın hapiste oluşundan, pislikler içinde
bulunuşundan haberi bile yoktur.

228. Beden Hakk'ın güneşinin yere serdiği gölgeye benzer!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Pa'ilatün, Fa'ilat
 (c.I, 398)
• Görmüyor musun? Bütün ebrar, ermiş kişiler; "Rableri onların susuzluğunu giderir" şarabıyla mest olmuşlar.
Hakk'ın zevali olmayan güzelliğinden yedi kat gök de, beş duygu da, dört unsur da hepsi, hepsi mest olmuşlar,
kendilerinden geçmişlerdir.
"İnsan Suresi 76/21. ayetten iktibas var: "Cennet ehlinin üstlerinde yeşil ipekten ince ve kalın giysiler var.
Gümüşten bilezikler takmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirmiştir."
• Gayb aleminden beliren, ortaya çıkan şu kıyamete bak! Cebbar'ın şarabı ile küp de, testi de, havuz da, cennetteki
Kevser ırmağı da mest olmuşlardır.
• Beden Hakk'ın güneşinin yere düşürdüğü gölgeye benzer. Bu yüzdendir ki o, bir gölge varlık olarak yeryüzünde
sürünmektedir. Halbuki Hakk aşıklarının tertemiz canları, kıyılarında ırmaklar akıp duran aşk cennetinde mest
olmuşlardır.
• Cenab-ı Hakk'ın yaratma gücü, san'atı, güzelliği eserlerinde tecellî ettikçe,iki alem de Hz. Musa gibi zerre zerre
mest olmuş, kendinden geçerek bayılmıştır.
• Mest olmuş kişilerin isteklerinden ve "Beni göremezsin!" cevabından ötürü Ahmed-i Muhtar (s.a.v.)'in
vücudundaki her kıl şefaat etmek için mest olmuştur.
• Ey Mısır'ın Yusufu! Gayb aleminden başını çıkar da şu Mısır'a bir bak! Şehir kargaşalık içinde. Çarşıda, pazarda
hepsi mest olmuşlar.
• Kardeşim, eğer söyleyebilsem; şu şaşılacak şeyden bahsedebilsem sen de şaşırır kalırsın. Arş da mest olur, kürsü
de, gökler de mest olur!

229. Canım, gönlüm rahattır, huzur içindedir. Çünkü canım da, gönlüm de odur!
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
 (c.I, 464)
• Benim aşktan başka işim gücüm yok. Iş yerim de odur, işim de odur. Hep söylüyorum, durmadan söylüyorum.
Çünkü sözümü beğenen odur.
• Söyleyen bir dudu kuşuyum. Çünkü şükür yurdum odur. Durmadan öten bir bülbül oldum. Çünkü gülüm de, gül
bahçem de odur.
• Meleklere doğru kanat çırpmadayım. Çünkü benim kolum, kanadım odur. Başımı göğe vurmadayım. Çiinkü başım
da, sarığım da odur!
• Canım ve gönlüm rahattır, huzur içindedir. Çünkü canım da, gönlüm de
odur! Kervanbaşım olduğu için kimse benim kervanımı vuramaz. Kervamm emindir.
• Beden evim neden halkın secde ettikleri yer haline geldi? Çünkü gece gündüz benim kapımda da o var,
duvarımda da o var
• Gönlüm onun elinden başkasına el vermez! Çünkü dertli gönlümün gamın hekimi odur!
• Biri bana; "Sus! Senin sözün ne bitmez, tükenmez sözdür." derse, ben de la derim ki: "Azizim! Ben ne yapayım?
Benim çok söylemem .de odur! ondan ibarettir."

230. Güzeller güzeli padişah yüzünü açmış, yarattığı eserlerde kendini gösteriyor!
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
 (c.1, 461)
• Güzeller güzeli padişah yüzünü açmış, yarattığı eserierde kendinı gösteri-or. Fakat onu görecek göz nerede?
Padişahın şarabı güllerle, nesrinlerle opdolu. 0 şarabı güllerin, nesrinlerin kadehinden kim içecek? 
• Nurlar saçan güneşin nüruna karşı durmadan dönüp duran kimdir? Yani bizim güneşimiz de, gökler de, göklerde
bulunan sayısız yıldızlar da hakîkat güneşinin aşığı oldukları için, O'nun etrafında hiç durmadan dönmektedirler.beden
bulutunun ötesinden doğacak ay kimde var? Kim kendinde bulunanı bulabilir?
• Padişahın yüzünün güzelliğinden her an bir güzel mekansızlık aleminden başını çıkarır da der ki: "Kimde nikah
parası var? Benimle kim evlenebilir?"
• Aşk deryasının kıyısında çeşitli renklerde güzel su kuşları var. Onları avlayarak gönül, onları yakalayacak şahin,
doğan kuşu nerede?
• İşte aşk burakları şurada onun çayırlığında otlamaktadırlar. Fakat onlara ulaşmaya imkan yok! Onlara vurulacak
eyer kimdedir?
• Gümüş bedenli aşk güzeli geldi, gönül çadırına girdi. Fakat o gümüş renkli bedenli dilbere layık, lekesiz, parlak
altın yüz kimde var? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder