26 Mart 2016 Cumartesi

Müslümanlar topluca yüksek sesle tekbir getirerek evden çıktılar.Kâ’be-i Muazzama’ya gelip açıkça tavaf ettiler

Peygamber efendimiz Eshâb-ı kiram ile birlikte Dâru’l-Erkam'da,Hazreti Ömer müslüman oluncaya kadar kaldı.Bu evde,Hazreti Ömer îmân ile şereflenince müslümanların sayısı kırk oldu.Hazreti Ömer,Peygamberimize (aleyhisselâm ) ibâdetlerini Mescid-i Haram’da açıkça yapmalarını teklif etti.Onları müşriklere karşı korudu.Müslümanlar topluca yüksek sesle tekbir getirerek evden çıktılar.Kâ’be-i Muazzama’ya gelip açıkça tavaf ettiler.Müşriklerin kalblerine korku ve üzüntü verdiler.Bundan sonra Peygamberimiz insanlara İslâmiyyeti açıktan anlatmaya ve açıktan imâna davet etmeye başladı.
 Sen hiç aklına kaza ve kaderi getirmiyordun. Bunlardan gaflette idin. Fakat ne yazık ki kaza ve kader
silahlanndan yaralandın.
• Sonunda böyle ansızın ne oldu? Başına ne geldi? îşte kaza ve kaderin işi hep böyledir.
• Sen dünyada daima gülen, kaza ve kader dikeninden yaralanmayan, ağlamayan bir gül gördün mü?
• Dünyada kaza ve kaderin eline düşmeyen, onun mahbusu olmayan, kaza ve kader tarafından yaralanmayan
daima parlayan bir baht yoktur!
" Şeyh Sadî hazretlerinin şu beyti Mevlana hazretlerinin beytinin açıklanması gibi:
"Bu dünyada herkes kendi durumuna göre bir mihnete tutulmuştur. Hiç kimseye dört başı mur olma, mutluluk
beratı verilmemiştir."
• Hiç kimse hırsızlamaca bir günlük zevki tatmamıştır ki sonunda kaza ve kader onu kaza darağacına asmasın.
• Kaza ve kaderin oyunlarına karşı hiç kimsenin hilesi fayda etmez.
• Haberleri olmadan dostlar başımıza gelecek kaza ve kadere hizmet ederler Kaza ve kadere canlarını feda ederler.
• Ceviz kınldı; can gibi olan içi gitti, kaza ve kaderin ambarında helvalara karıştı.

112. Ey ayağıma batan gam dikenlerini çıkaran, beni zorluklardan,
 sıkıntılardan kurtaran aziz varlık!
Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
 (c. I, 177)
• Ey benim gönlümde sırlardan bahseden! Ey yarattığı kullarına sahip çıkan! Onlara işler, vazifeler hazırlayan!
• Ey hayali ile dertli gönüllere dert ortağı olan! Onları neşelendiren! Ey güzelliği ile gül bahçelerini güzelleştiren,
renklendiren! Gülleri güldüren, onlara kokular veren, çeşitli renkler bağışlayan!
• Ey neş'eler dağıtan cömert el! Ey defalarca bu miskinin elinden tutan merhametli varlık!
• Ey eli inci denizine benzeyen aziz varlık! Ey ayağıma batan gam dikenlerini çıkaran! Beni zorluklardan,
sıkıntılardan kurtaran!
• îki dünyada sana karşı nedir? O'nun hadsiz, hesapsız, sonsuz ambarlarından düşmüş bir tek buğday tanesi.
• Dünyayı besleyip, yetiştiren lütuf güneşi, her zerreye, her şeye lütuflarda bulunmuştur. Yalnız kuşlara,
kelebeklere, balıklara güzel renkler bağışlamamış. yılanlara bile süslü gömlekler giydirmiştir.

113. Aşıklar ve akıllılar!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 172)
• Aşıkların arasına, akıllı biri gelmesin. Bilhassa bizim gönül verdiğimiz o güzelin aşıklarından uzak dursun!
• Akıllılar, aşıklardan uzak olsun. Külhan kokusu, seher vaktinde esen sabah rüzgarından uzaklara gitsin.
• Eğer aramıza akıllı bir kişi gelmek isterse, onu bırakmayın, ona yol vermeyin. Ama bir aşık gelirse, ona hoş
geldin, safalar getirdin deyin, yüzlerce merhabalar edin!
• Aşıklar meclisi, bağışlayış meclisidir. Pek tutumlu olan akla uyup, aşkta cimrilik etmek vebale girmektir.
• Aklın nürundan aşk utanır. Genç yaşta ihtiyar olmak kötü bir haldir.
• Ey aşık! Vakit geçirmeden aşıklar evine dön gel! Çünkü aşksız ömür geçirmek, ömrü heba etmek, boş yere
harcamaktır.

114. Sen bu dünyada pek garibsin, pek garibsin, söyle sen nerelisin?
Fa'ilatiin, Fa'ilatiin, Fa'ilat
 (c.I, 170)
• Ey anlayışlı, hoş arif! Ey kamil insan! Sen hemen bizi bırakıp gidem Sen bugün akşama kadar bizimsin bizim!
 • Bugün akşam karanlığı basıncaya kadar mana sofrasında işretimiz var, neşemiz var, zevkimiz var. Ey tertemiz
kalbli Hakk aşıkları! Ey dostlar! Buyurun sofraya, buyurun!
• Ey her sema'ın canının canı! Sen ay yüzlüsün, ay yüzlüsün, ay yüzlü!
• Ömür vefasız; durmadan geçip gitmede. Sen, sen de bir ömürsün. Ancak bizi bırakıp giden vefasız ömür değilsin.
Sen vefalı ömürsün, vefalı ömürsün!
• Sen bu dünyada pek garipsin, pek garipsin, pek garip! Söyle sen nerelisin? Nerelisin, nereli?
"Niyazî-i Mısrî hazretlerinin
"Ey garib bülbül diyarın kandedir?
 Bir haber ver gülzarın kandedir?
 Sen bu ilde kimseye yar olmadın?
Var senin elbette yarin kandedir?"şiiri hatıra geldi
• Sen kiminle berabersin? En yakın dostun kimdir? Anladım, anladım. Sen Allah'la berabersin, Allah'la berabersin,
Allah'la beraber!
Hz.Mevlana bir Mesnevî beytinde aynen şöyle buyunır:
" Sonunda şunu bildin ,şunu anladın ki; Biz sadece şu görünen bedenden ibaret değiliz. bedenin ötesinde Allah ile
beraber yaşıyoruz."
• Ey büyük ve eşsiz ressamın yaptığı resimlerin en güzeli, ey seçilmiş resim' Sen seni yapandan nasıl ayrı kalırsın,
nasıl ayrı kalırsın, nasıl ayrı!
• Anladım, anladım. Herkese yabancısın. Hiç kimse ile dost olamuyorsun.Yalnız onun verdiği dertle arkadaşsın,
O'nun verdiği gamla dostsun! O'nun gamı ile dostsun! O'nun gamı ile dost!

115. Can mana helvası yediği zaman göklere, ötelere; arşa yükselir. 
Mefa'îlün, Fa'ilat, Mefa'îlün, Fa'îlün
 (c. I, 225)
• Allah süfîler için mana helvası hazırlatmış, süfîler de halka halinde sofraya oturmuşlar.
• O kazandan alınan bir lokma helva ile binlerce kişiye gökyüzünde sofralar kurulur.
• Padişahlar padişahından Hakk aşıklarına helva ikram ediliyor. diye göklere bir gürültü düşer, doğuya da, batıya da
tatlı sıcak bir uğultu yayılır.
• "Melekler gökyüzünde helva pişirdiler." diye mutfaktan elçiler gelir.
• Beden helva yiyince abdesthaneye gider. Fakat can helva yediği zaman göklere, ötelere gider, arşa yükselir.
• Ey can! Sen rnana helvası pişirilen gönül kazanının çevresinde başını ayak yapda, gece gibi dön dolaş, dolaş da
ağzın helva ile dolsun.

116. 0 kapısından kovarsa, beni tertemiz hale sokar, manevî kirlerden arındırır.
Müfte'ilün, Müfte'iliin, Müfte'ilün, Müfte'ilün
 (c.I, 266)
• Birden bire esip gelen riizgar uykumu dağıttı. Onun ılıklığı geçen zamanın güzelliğini hatırlattı.
 • Ey bakışları içime işleyen, ruhumu hedef alan ceylan! Ey tatlı sözleri gön-' şerefler veren, beni yücelten ay yüzlü
sevgili!
• 0 eşi bulunmaz dilber, beni özleyişlere düşürdü. Bana anlatılmaz zevkler verdi. Beni güldürdü, sevindirdi,
cömertlikleri ile beni fakirin fakiri yaptı. 0 ihsan sahibi, 0 üstün varlık yaptığı iyiliklerle beni minnet altında bıraktı, beni
teşekküre mecbur etti.
• Kapısından kovarsa, beni tertemiz bir hale sokar. Manevî kirliliklerden arındırır. Kendini bana göstermek lütfunda
bulunursa heyecandan yok olurum. Benden uzaklaşırsa beni ihtiyarlatır, kocaltır. Bunlara rağmen buluşacağımız güne
kadar Allah ona sağlık ihsan etsin!
• Bana ikramda bulundu. Bayramının kurbanı olmam için beni ok yağmuruna tuttu. Aslında benim derdim de,
hastalığım da o oklardadır. llacım da, şifam da o oklardadır.
• Ey karanlık geceleri aydınlatan, nürlandıran ay! Ey başların tacı! Sen doğudan doğup göründün de gecem kuşluk
vaktine döndü, ışığı ile göz kamaştırıyor.
• Senin doğuşun azab içinde olan rühum için bir kurtuluş, bir murada eriş oldu. Nürların uykuları, sersemlikleri
dağıttı. Ey dostlar! Bu mutlu zamandan yararlanmak için gevşek davranmayın, acele edin!
• Ey gözüm! Onu gördüğün zaman kamaşır da göz kapaklarını kaparsan haline şükret! Ona bakabilsen onu
darıltırsın da kaçar, görünmez olur.
• Ey aşık! Sen bu aşk derdinden kurtulma, eziyetler çek, ağla, sızlan, kıvran dur! Gökte yanarak kayan yıldızlar gibi
sen de aşk semasında yok ol, sön!
• Ey gören fakat görünmeyen! Gözden uyku kaçtı. Geceleyin yola düşmek için gönlüm esirlikten kurtuldu. Haydi bu
kederlerle, gamlarla dolu olan bu alemi bırakın da, bu alemin ötesine doğru yola düşün!

117. Hz. Adem bir yılan yüzünden cennetten kurtuldu.
 Sen bu dünyada insan şeklinde yılanlarla yaşıyorsun!
Mefa'îliin, Fe'ilatiin, Mefa'îliin, Fe'ilün
( 215)
• Ben nereden geldim, bu cihanın gamı, neş'esi nereden geldi? Ben nerede-? Yağmur ve oluk düşüncesi nerede,
yani aklımın bu dünyaya ait işlere tıkılıp kalması nerede? Bunlarla benim ne ilgim vardır?
• Niçin ben asıl alemime; kendi dünyama dönmeyeyim? Burada benim ne işim var var? Gönül nerelidir?
Neredendir? Şu toprak seyrine dalmak neredendir,nedir; düşünmüyor musun?
•Sen dört kanatlı bir kuşsun! îstersen ta göklere kadar uçar gidersin. Sen nereden geldin? Bunu hiç aklına
getirmiyor musun? Ötelere gitmek, göklere diven kurmak, göklere yücelmek elinde iken sen evin damına çıkmak için
merdiven telaşına kapılmışsın.
•Gökyüzünden binlerce naralar geliyor. Susuyorsun. Bu sesler bu feryatlar nerden geliyor diye aramıyorsun?
Kulağındaki gaflet pamuğu bu sesleri sana duyurmuyor.
•Hz. Adem bir yılan yüzünden cennetten kovuldu. Sen bu dünyada insan şeklinde yılanlar, akrepler içinde
kalmışsın, onlarla beraber yaşıyorsun. Sana kurtuluş nerede? Aman nerede?
• Ömrünün, yaşayışının ölümle sona ereceğini sanma! Bedenin ölür ama,sende bulunan gerçek ben, ilahî emanet
ölmez. Çünkü sen Hakk'ın sıfatlarında yaratılmışsın. Allah'a ne son vardır, ne de sınır.
• Ecel, kafesi kırar ama kuşu incitmez. Ecel nerede, ebedî kuşun kanadı nerede?

18. Sen yüzünü gösterince cansız sandığımız varhklar canlanır!
Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
 (c.I, 171)
• 0 gül renkli yüzünü gösterince, cansız sandığınız varlıklar canlanırlar. Taşlar, kayalar bile neşelenirler de,
dönmeğe, oynamaya başlarlar.
• Hakk aşıklarının hatırı için bir kere daha örtüden başını çıkar, yüzünü göster!
• Göster de benliği şaşırsın, yolunu kaybetsin. Aklı başında olan kişi de, hünerini, marifetini kırsın, döksün!
• Senin güzel hayalin ayna gibi suya aksedince, su gevher olsun, ateş de yakma adetini terk etsin!
• Senin güzelliğin olduktan sonra "ay"a yüz çevirmem, onu istemem! Salkım gibi gökyüzünden sarkıp duran iki üç
hafıf kandil benim ne işime yarar!
• Senin güzel nürlu yüzün varken kirlerle, paslarla dolu olan gökyüzüne ben nasıl ayna diyebilirim!
• Bir nefes ettin, üfürdün de, kötülüklerle dolu sıkıntılı ruhlara daracık gelen şu köhne dünyayı güzelleştirdin,
yeniden meydana getirdin, bize sevdirdin.

119. Senin nürunda ben zaman zaman Mustafa(s.a.v.)'in nurunu görüyorum.
Müstefilün, Fe'ülün, Müstefilün, Fe'ulün
(c.I, 190)
• Ebedîlik şarabını getiriyorsun ama, sen olmadıktan sonra, o benim ne işime yarar? Onun bir kadehi bile sensiz
boğazımdan geçmez.
• Çalgıcı, elinden kadehi bırak da feryada figana başla! Sevgili, eşsiz olan o baha biçilmez güzelliğe, bir baha biç! 0
güzelliğin değeri nedir?
• Gönlüne afet kesilen o güzele, seni bağlayan aşk zincirine,büyüleyen o gözlere, o büyücüye bir daha biç!
• Tekrar gel; o kadehi bir daha sun, sun da işimiz tam olsun; işler yolunda in. Eski vefana yeniden dön, tekrar
vefalı ol! Bu defa başka türlü bir vefa göster!
 • Mayası bozuk şeytan bile senin lütfunla melekleşir. Temizlik, doğruluk diyarına senin bayrağın çekilmiştir.
•Ey eşsiz varlık! Seçilmiş güzel! Senin nürun göklere ulaştı, gökleri geçti.sein nürunda ben zaman zaman
Mustafa(s.a.v.)'in nürunu görüyorum.
• Aşk yolu bağlanınca elimdeki kazancım, varım, yoğum bir "ah"tan ibaret oldu. Kehribara benzeyen aşka karşı dağ
bile bir saman çöpüne döndü.

120. Kader terzisi!
Mefa'îliin, Fe'ilatiin, Mefa'îlün, Fa'iliin
(c.1, 216)
• Yann olsun da, ben uzun kaftanımı giyerek ve yanıma da binlerce arşın "sevda" alarak aşıklar terzisinin dükkanına
gideyim.
• O öyle bir usta terzidir ki, yaptığı elbise ile seni senden ayırır, başka bir kışı ıpar. Oraya Yezid olarak girersin,
Zeyd olarak çıkarsın.
• Sen birisine tam manasıyla gönül verdin de ona bağlandın mı, o görünmez makasıyla "înin oradan!" emriyle o
dostluğu keser, seni ondan ayırır.
"Bakara SOresi. 2/38."
• Deli gönlün halden hale girişi gibi, onun değişmesine yani bir araya getirişine, sökülüşüne, dağılışına, perişan
edilişine şaştım kaldım. 0 dilediğını saglamlaştırr, dilediğini söker atar.
• Gönül toprakla dolu tahta bir kap, bir teneke. 0 da gönlün mühendisı. 0 toprağa ne şekiller verir! Neler çizer! Ne
rakamlar döker! Ne hakîkatler yazar.ne adlar kaydeder!
• Seni sayı gibi alır, bir başkasına çarpar. Bu çarpıştan ne sonuçlar meydana gelir!
• Çarpmayı gördün ya, şimdi de pay edişi seyret! Denize bak nasıl dalgalar bağışlamada! 


    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder