26 Mart 2016 Cumartesi

Ey Allah’ın Resulü,babam şehid oldu,geride kalabalık bir aile ile bir hayli borç bı­raktı” dedi.

Hz Cabir b. Abdullah(r.a),“Ey Allah’ın Resulü,babam şehid oldu,geride kalabalık bir aile ile bir hayli borç bıraktı” dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz şu müjdeyi ve saadetli teselliyi verdi: “Baban şehit olunca
Allah Teâla onu diriltip huzuruna aldı ve ona sordu:‘Ey kulum,dile benden,dilediğini,
sana ihsan edeyim!’Baban da,‘ya Rabbi,
ben Sana hakkıyla kulluk edemedim.Beni dünyaya geri göndermeni,Peygamberimin yanında savaşıp senin uğrunda bir kere daha şehid olmayı dilerim’ dedi.Allah da,‘Ben şehitlerin geri dönmeyeceklerine hükmettim’ buyurdu.Sonra baban,‘Oyleyse ya Rabbi,bunu geride kalanlara ulaştır’ deyince Cenabı Hak şu ayet-i kerimeleri vahyetti:
Allah yolunda öldürülünleri ölü sanma.Onlar Rablerinin katında hayat sahibidirler ve Onun nimetleriyle rızıklanırlar.
Onlar,Allah’ın kereminden bağışladığı nimetlerle sevinç içindedirler.
Arkada kalan ve henüz kendilerine katılmamış olan kardeşlerinin
ahiretteki hallerini görüp sevinirler ve bilirler ki,onlar üzerine hiçbir
korku olmayacak ve onlar hiçbir üzüntüye uğramayacaklardır.
O şehidler, Allah’tan kendilerine erişen büyük bir nimetle, pek ziyade bir mükafatla ve müminlerin mükafatını Allah’ın zayi etmediğini görmekle sevinirler.’ Bu haberi duyan
Hz. Cabir’in sevincine diyecek yoktu.


Bahar geldi, bahar geldi, Hakk aşıkı ile mest olanlara, ötelerden, güzeller peygamberinden selamlar getirdi.
• Süsen sakîden, aşk şarabı ile mest olanların kerametlerine dair bir şeyler duymuştu. Onlan selviye söyledi. Selvi
bunları duyunca mest olan aşıklara saygı gösterdi. Ayağa kalktı ve adından ötürü bir daha oturmadı.
• Lalenin aşıklara kadeh sunduğunu gördü de bahçe onca Hakk aşıklanna çiçekler saçtı, sonra mezeler ikram etti.
• Sonra nisan bulutunun ağlayışından, kış mevsiminin soğuk, dondurucu nefesinden bir çok masallar söyledi.
Hilelere baş vurdu. Sonunda bahçe aşıkları kandırdı.
• Ayrılık soğuğu, aşıkları nezle ettiği için, bahçe gönül buhurdarında öd ağacı ile üzerlik yaktı. Etrafa güzel kokular
yaydı.
• Sonra sakîye seslendi: Ey sakî, dedi. Gülleri asla solmayan, ölmezliğin gül bahçesine gel, daha sonra hakîkat
madeninin damına çık. Çünkü görünmez gizlilik aşıkları evlerinden de çıkardı.
• Ey sakî, bahar mevsimi güzellere çok değerli paha biçilmez elbiseler giydirdi. Bahçeye gir de onlan seyret!
• Bahar mevsimi bu gül bahçesine canları davet etti. Bizi de eşsiz sevgilinin güzel yüzü çağırdı. Sen şimdi dikkatle
bak da gör: Aşıklara bahçe bu devletlerden, bu armağanlardan, hangisini getirdi?
22. Sana Firavun'a yakışan debdebe, yücelik gerekse; aşkı geri ver!
Mefa'îlün, Mefa-îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
 (c. I, 59)
• Sen, hor görülmekten şikayet ediyorsun, ağlayıp duruyorsun, sızlanıyorsun, hor görülüşteki lütufları, ihsanları
göremiyorsun. Ya Hakk'tan yardımlar, ihsanlar isteme, yahut az şikayette bulun!
• Sana, Firavun'a yakışan debdebe, yücelik gerekse, sana yakışmayan aşkı ver, Fıravun gibi vilayetler al, malını,
mülkünü artır, ihtişamlı bir hayat sür!
• 0 can ne mutlu candır ki, sonunda bahta, mutluluğa erişmek için daha önceden hor görülmeyi, aşağı görülmeyi
alır da öper, başına kor.
• Pek büyük olan, kıyısı kenarı bulunmayan o hiddet denizinden binlerce kol ayrılır, her tarafa rahmet ırmakları
akar. 0 ırmaklar, merhameti sonsuz olan Allah'ın iyi, kötü bütün kullarının can bahçelerine ulaşır, her canı suya
kavuşturur. 0 hiç kimseyi mahrum bırakmaz.
" Ey gönül, sen o dereye bakma! 0 dere ile yetinme; için daralır, o derelerin önune çıktıkları kaynağa, sonra hep
orada birleşeçekleri asla, vahdet deryasına bak!
• Bir domuz misk içinde, bir insan da pislik içinde doğsa, her biri rızık bakımından da aslına gider, her bakımdan da
aslına varır.
• Hakk kapısının uyuz köpeği bile dünyadaki bütün arslanlardan iyidir, değerlidir. Çünkü o Hakk'ın aşkını söyler ve o
kapıyı gözetme ve bekçilik yapma usullerini bilir.

23. Ben ilahî tecellî ile yerinden kopmuş,
 parçalanmış bir dağ gibiyim.
• Bu nefisten, heva ve hevesden kurtuldum. Bunların dirisi de bela, ölüsü de bela. Halbuki ben, ister diri olayım,
ister ölüp gideyim, yerim, yurdum Allah'ın lütfundan başka bir yer değildir.
• Ey susmak! Benim özüm sensin, sevdiğimin perdesi de sensin. Susmanın en değersiz lütfu, insandan korkunun
da, recanın da yok olup gitmesidir. însan kaderin getirdiklerine karşı susarsa, şikayet etmezse, onda ne korku kalır, ne
de reca...
• Beni kederlerle, belalarla yıkmadıkça, harap etmedikçe Allah, bendeki gizli hazîneyi hiç bana verir mi? Beni
coşkun bir sele kaptırmadıkça, nasıl olur da beni çeker, ihsan denizine götürür?
• Ben aynayım, ben aynayım. Ben gevezelik eden, söz söyleyip duran kişi değilim. Ben sustuğum için siz benim
gönül feryadımı duyamazsınız. Ancak kulaklarınız göz kesilirse benim perişan halimi görür, anlarsınız. 
•Rüzgarda el sallayıp duran ağaç gibi el sallamaktayım. Gökyüzünde dönüp dolaşan ay gibi çarh etmedeyim.
Yeryüzünde yaşadığım için çarhım, yeryüzü kokuyor, yeryüzü rengindeyim ama ben topraktan yaratılmış olsam da,
bende ilahî em'anet bulunduğu için benim çarhım, gökyüzünün çarhından daha temiz, daha hoş....
•Ey söyleyen arif, söyle, söyle de hakîkati söylediğin için sana dua edeyim. Cünkü her seherde dua vakti gelince
güzelleşirim, hoş, neşeli bir hal alırım. Adeta mest olurum.
• Ben abamı, hırkamı senden esirgemem, padişahtan ne gelirse, padişah ne lütfederse yarısının yarısı benimdir.
• Hakîkat kadehi, sonsuzluk kadehi, bana padişahın kendi eliyle sunulmaktadır. 0 şarabın bir yudumunu içen dilenci
güneş çeşmesi kesilir de nüra susamış olanlara nür suları ikram eder.
• Benim boğazım hasta, konuşamayacağım, ben sustum. Ey güzel sözler söyleyen arif! Sen söyle! Çünkü sen
Davud seslisin, bense ilahî tecellî ile yerinden kopmuş, parçalanmış bir dağ gibiyim.

24. Sen benim canımsın, ben cansız nasıl yaşanm?
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c.1, 69)
• Ne olur, sevgilim yarın gelse de elimi tutsa, yahut pencereden bakışını uzatsa, ayın ondördü gibi parlak olan
yüzünü bana gösterse...
• O canıma canlar katan sevgili, kapıdan içeri girse de, insafsız ayrılığın bağladığı ellmi. ayağımı çözse, beni
kurtarsa
• Ona derim ki: "Ey benim canım, ey benim hayatım, senin canına yemin ederim ki, sensiz hayat pek tatsızdır, pek
manasızdır. Sensiz işret hoşuma gitmiyor. Beni sevindirmiyor, şarap bile sen olmayınca beni mest etmiyor.
• Nazlanır da; "Git, benden ne istiyorsun? Senin sevdan bana bulaşır da ben de sevdalanırsam diye senden
korkuyorum." derse,
• Ben de kılıcı, kefeni alır önüne korum. Yere kurbanlık koyun gibi yatar, boynumu uzatırım da, derim ki: "Eğer seni
rahatsız ediyorsam, başını ağrıtıyorsam, kılıcı al, hiç acımadan için rahat olarak boynumu kes gitsin..."
• Sevgilim, sen çok iyi bilirsin ki, ben sensiz yaşamak istemiyorum, ölüyü dirilten Allah'a yemin ederim ki, ölüm
bana ayrılıktan daha tatlıdır, daha hoştur.
• Benim seni nasıl sevdiğime inanmıyor musun ki, benden yüz çevirdin? Sana her zaman "Düşmanların sözleri
asılsızdır, iftiradır." demiyor muydum?
• Sen benim canımsın, ben cansız nasıl yaşarım? Sen benim gözümsün, ben gözsüz nasıl görebilirim?

25.Gerisin geriye git, bizi de beraber götür!
Mef'ülü, Mefa'îliin, Mef'ulü, Mefa'îliin
 (c.I, 85)
• Ey sevgili; Allah rızası için olsun, bana acı da, altın gibi sararmış olan yüzüme bir bak! Bizi, senden ayrı bırakma,
nereye gidersen bizi de beraber götür!
• Eğer tenezzül eder de gelir, gönlümüze girersen, eteğini topla, içeri öyle gir ki, eteğin gönül kanına da değmesin,
kirlenmesin.
• Ey sevgili, senin güzelliğini görmeyen, ay yüzlülerin körlüklerine rağmen bir doğ da, ayın yüzüne siyah bulutlarla
bir perde çek, böylece ay görünmez olsun, senden başka gökte ay kalmasın.
• Sevgili; "Sizlere selamlar olsun!" deyince, bu ses bütün alemi tuttu. Neşeden gönül secdeye kapandı, can da
beline gayret kemerini kuşandı.
• Mum gibi her gece yanardım, seher vakti gelince söndürülürdüm. Fakat gevgili, bu gece senin aşkınla öyle
kendimden geçtim ki, gece ile gündüzü fark edemiyorum.

26. Üzüm şarabı îsa ümmetinindir,
Mansur şarabı da Muhammed ümmetine mahsustur.
Mefulii, Mefa'îlün, Mef'ulii, Mefa'îlün
(c.I, 81)
• Ey can sakîsi! Kadehi, yıllanmış eski şarapla doldur da bize sun!... 0 şarap gönlün yolunu keser, insanı fanî
güzellere gönül vermekten kurtarır, din yoluna düşürür, Hakk'a kılavuzluk eder.
• 0 şarap herkesin bildiği üzüm şarabı da değildir. 0 şarap gönülden kaynağını alır, gelir ruhla karışır, coşar
köpürür. Can şarabı olur. Her şeyde Hakk'ın kudretini gören, Hakk'ın sanatını müşahede eden aşıkın gözü şarapla
mahmurlaşır.
• Herkesin bildiği üzüm şarabı İsa ümmetinindir. Mansur şarabı da Muhammed ümmetine mahsustur. Bu şarabın
kadehi yoktur. Kadehsiz içilir. 
• Üzürn şarabından mahzenlerde küpler dolusu vardır. Bu şaraptan da küpler olusu var. Var ama bu küpü
kırmadıkça, yani bedene ait nefsanî duyguları dürmedikçe, Mansur şarabını tadamazsın.
• Üzüm şarabının bir damlası bile seni senden alır, bütün işlerini altına döndürür benim şu altına benzeyen kadehe,
canım feda olsun...
• Mansur şarabı üzüm şarabı gibi herkese her zaman sunulmaz. Mansur şarabı ançak ,yatağını, yastığını devşirip
kaldıran, gecesini uyku ile öldürmeyen Hakk aşıkına seher vaktinde sunulur.

27. Sen yaralara merhemsin, dertlere dermansın.
Mefulü, Mefa'îliin, Mef'ülü, Mefa-îliin
(c.I, 87)
• Ey sevgili, başın hakkı için, bizi böyle perişan bir halde bırakma! Ey salına salına yürüyün selvi, bize o boyu, posu,
o edayı göster!
• Zulümlerle, haksızlıklarla, günahlarla gizlenmiş olan şu yeryüzünü, güzel ve parlak yüzünle neşelendir, sevindir,
şu gök kubbeye başka bir güneş göster!
• Canları yol bilir, yol gösterir bir hale getir. Madenleri altınlarla doldur. Bir zelzele ile, uyuyan denizi uyandır, onu
aşka düşür, coştur, köpürt!
• Sen öyle yüce bir varlıksın ki, güneş bile senin devletinin, ikbalinin gölgesine sığınır, devlet kuşunun gölgesi ne
işe yarar?
• Sen hem Allah'ın rahmetisin, hem yaralara merhemsin, hem dertlere dermansın; bir hekim olarak şu aşk
hastasına bir ilaç ver!
• Sen aşk bahçesinin bülbülüsün, hayırlı temiz kişilere ilahî aşk şarabı sunarsın, sen canların canı olduğun için
başsızsın, ayaksızsın.
• Ya Rabbi, sende neler var! Ne kudret var! Ne güç var! Sen lütfunla bır bahar gibisin, granit taşlarını, kayaları bile
işe güce sokarsın...
• Bazen bir nür parlatırsın, gözleri kamaştırırsın, bazen de, yüzlerce tufanın söndüremediği, yatıştıramadığı bir fitne
koparırsın, insanları perişan edersın; hikmetinden sual olunmaz.

28. Ben göklere bile aşk ateşi attım, onları tutuşturdum.
Mefulü, Mefa'îlün, Mef'Olü, Mefa-îlün
 (c.I, 89)
• Herkese rezil olmak istemiyorsan, benim şu öğüdümü dinle: "Ben insan seklinde bir afyon küpü gibiyim, sakın
benim ağzımı açma!
• İstersen beni ateşlere at, ateş bana ne yapabilir? Ben değil gönüllere, göklere bile aşk ateşi attım, onları
tutuşturdum, yaktım, yandırdım. Oralarda yüzlerce kavga, yüzlerce gürültü çıkardım.
• Gökyüzü tamamıyla baş, yeryüzü de tamamıyla ayak olsa, ben ne gökyüzüne baş korum, ne de yeryüzüne ayak
basarım. Çünkü ben bunların her ikisinden de değilim; ben başka bir yerdenim, başka bir alemdenim.
• Ey bizim efendimizin, sahibimizin gönüldeki saf şarabından bize şaraplar sunan sakî! Bize bir kadeh daha sun! Bu
lütuflara nail olduğumuz için şükretmek bize daha çok yakışır.

29. Senin sevgini idrak hususunda bizler çocuklar gibiyiz.
 Ey can gel de bizi çocukluktan kurtar.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü. Mefa'îlün
 (c.1, 88)
•Ey ay yüzlü sevgili; hoş geldin, sefalar getirdin! Ey cana neşeler veren gül varlık, neşelerle gel, dünya hayatının
bize getirdiği üzüntülerden, kederlerden bizi kurtar. Sen zaten hep böyle idin, neşeler getirirdin, neşeler bağışlardın,
Dilerim sağ oldukça hep böyle ol!
• Ey her neşenin süreti, şekle, bedene bürünmüş hali; sen baştan başa neşesin, gönlürnüzde bir yadsın, bu yüzden
seni yad ettiğimiz zamanlar, gönlümüz neşe ile dolar, içimiz rahatlar. Sen, yalnız, neşenin sureti değil, aynı zamanda,
Allaha duyulan aşkında suretisin. Hakk'ın güzelliği sende tecellî ettiği ,için seni seven dolayısıyla Hakk'ı sevmiş olur. Bu
yüzden daima, gönlümüzde ol gönlümüzde yaşa!
• Ey can; senin sevgini idrak hususunda bizler çocuklar gibiyiz." Ey cangel de bizi çocukluktan kurtar! Çocuk
olduğumuz için dadıya muhtacız, onun sevgisi ile, onun ihtimamıyla yaşıyoruz. Gel de bizi dadıya, ona buna muhtaç
olmaktan kurtar! Bizi olgunluğa ulaştır da, seni idrak edelim, yalnız seninle senin aşkın ile yaşayalım.
"Şu hadîse işaret var: "Seni şanına layık bir şekilde tam bir irfan ile idrak edemedik, bilemedik."
• Biz kendimizi tamamıyla dünya işlerine verdik. Bir çok isteklere, emellere düştük. Hep dünya için çalışıyoruz;
servet, şöhret, yüksek mevki hırsıyla didinip duruyoruz. Bu yüzden de kederden, sıkıntıdan kurtulamıyoruz. Gamlardan, 
kederlerden kurtulmak için eşe, dosta sarıldık. Eğlencelere kapıldık. Ey def! Sen bizim şu halimize candan, gönülden
feryat et! Ey ney sen de ağla, inle!
• Ey gönül! Sen güzelsin, o Hüsrev'in yüzünden büsbütün güzelleş, eğer hoş bir Hüsrev'sen, o güzel Şirin'in
Hüsrev'iysen gerçek aşka düş de Ferhat ol!
" Ferhat dağları delerek su yolları yapmakta mahir bir mühendis, aynı zamanda, bir hükümdarın yeğeni olan Şirin
adlı güzel bir kıza gönül vermiş meşhur aşıktır. Şirin'e, Ferhat'tan başka, bir hükümdarın oğlu olan Hüsrev-i Perviz de
aşık olmuştur. Bu kızı elde etmek için Ferhat akıl almaz gayret sarf etmiş, dağları delmiş, kayaları oymuş. Ferhat ile
Şirin doğu edebiyatında Leyla ile Mecnun gibi meşhur olmuş, bir çok şairler bunların aşk hikayelerini anlatan kitaplar
yazmışlardır. Faruk Nafiz merhum da Çoban Çeşmesi adlı şiirinde bu konuya temas etmiştir:"
"Gönlünü Şirin'in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca
0 hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmaya çoban çeşmesi." ,
Mutasavvıflar bu hikayeden başka manalar çıkarmışlardır. Onlara göre, Ferhat Hakk aşığıdır, sevgilisi uğruna deldiği
dağlar, benlik, enaniyet dağıdır.
30. Aşk geldi, benim elimi bağladı, düşüncelerim dağıldı.
Mef'ulii, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c,I, 82)
• Sevgili süslendi, güzelleşti, onun her zaman böyle olmasını isterim. Allah'ın inayeti ile, onun bazı sapkınlıkları,
sapık görüşleri gitti. Kafirliği iman haline geldi, onun hep böyle olmasını dilerim.
• Gönlümü inciten, yüzüme karşı kapıyı kapayan sevgili, dostların gamı ile gamlanmaya başladı. Onun hep böyle
olmasını dilerim.
• Eskiden kendini çok seviyordu. Yalnız kendini düşünüyordu. Şarabı bile yalnız başına içiyordu. Yalnız başına zevk
ediyordu. Halbuki şimdi, kapısını herkese açmış, evini misafırlerle dolduruyor. Onun her zaman böyle olmasını
diliyorum.
• Gece, geçip gitti, sabah şarabının içilme zamanı geldi. Gam defolup gitti, neşeler, feyizler yüz gösterdi. Mutluluk
güneşi doğdu. Parıl parıl parlamaya başladı. Ben bütün zamanların böyle olmasını dilerim.
• Mahzun olanların, gönülleri kırılanların devleti, manevî kuvveti ve aşk ile deli olanların himmeti yüzünden, bizi
dünyaya bağlayan zincir zorlanmaya başladı. Bunların hep böyle olmasını dilerim.
• Şu esen rüzgara, şu aşk rüzgarına dikkat et! 0 gitti şirin dudakları okşadı, onların büyüsü ile neye uydu, onunla
feryat etmeye, onunla beraber inlemeye başladı.
• 0 ay doğdu da, iki dünyayı da gül bahçesine çevirdi. Bütün bedenler, can oldu, daima böyle olmasını dilerim.
• Onun kahrı, tamamıyla rahmet kesildi. Zehri baştan başa, şirine döndü bulutu şükürler yağdırmaya başladı.
Daima böyle olmasını dilerim.

• Sus ki, ben mest oldum. Aşk geldi, benim elimi bağladı. Düşüncelerim dagıldı, 

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder