29 Mart 2016 Salı

İnsanı Sevdikleri Gömüyor Hep Daha Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü beraberdik Zühtü amcayla.Durgundu.Yüzünden okunuyordu yorgunluğu.

Daha Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü beraberdik Zühtü amcayla.Durgundu.Yüzünden okunuyordu yorgunluğu. Bayramlaştık, ellerini öptük, muhabbet ettik. Sonra ayrıldık yanından.
Yanlış hatırlamıyorsam 4 gün sonra dünyadan ayrıldığı haberini aldık. Hemen sebepleri sorguladık. Neden öldü acaba? Ciğerlerinden mi rahatsızdı yoksa kalbinden mi? Hepsini geçtik, Azrail’e takıldık.
Ve sonunda Zühtü amca omuzlarda olduğu halde kabre geldi. Oğulları, arkadaşları, aile fertleri hepsi taşıdılar Zühtü amcayı omuzlarında mezarlığa kadar. Koydular mezara yakın bir yere ve tabutun kapağını açtılar. Bembeyaz, dikişsiz gömlekle öylece yatıyordu Zühtü amca tabutun içinde. Kimseye hiç bir şey söyleyemiyordu.
Tabuttan çıkardılar Zühtü amcayı sevdikleri. Sonra yavaşça kaldırdılar, hiç kıpırdamıyordu.
Mezar içinde iki sevdiği daha bekliyordu Zühtü amcayı. Biri oğlu, biri yeğeniydi. Kavradılar yavaşça ve indirdiler mezara. Zühtü amca hiçbir şekilde tepki veremedi, kıvranamadı, bağıramadı, haykıramadı. Sağa doğru sünnet üzere yatırdılar. Sırt üstü devrilmesin diye topraktan bir destek yaptılar sırtına, sağ yanına yatık vaziyette duruyordu Zühtü amca açık mezarda.
Oğlu ve yeğeni çıktılar mezardan çünkü hala hayattaydılar ve tövbe etmeye mühletleri vardı. Ama Zühtü amcanın tövbe edecek mühleti kalmamıştı.
Zühtü amcanın sevdikleri, marangozdan dokuz tane tahta kestirmişlerdi. Tek tek dizdiler mezarın üstüne tahtaları ve benim tüylerimi diken diken eden o an başlamıştı.
Kürekle atılan toprağın tahtaya vurduğu anda çıkardığı o tok ses, benim tüylerimi diken diken eder. Bu sesi işitmeyen bilemez. Gafil kafaya tokmak gibi bir sestir o. Duymazlıktan gelemezsin, uzak sandığımız ölümün çığlıkları gibi değildir. Hani deriz ya “benim daha zamanım var, ölüm uzak” öyle değil işte. Çok acı bir sestir o. Biz o sesi uzaktan duyuyorduk, ya Zühtü amca?
Zühtü amcayı sevdikleri gömdü tamamen. Hiçte haykıramadı “çıkarın beni buradan!” diye. Üç Beş damla gözyaşı aktı. Üç İhlas Bir Fatiha… Sonra arkalarını dönüp gitti sevdikleri. Yalnız başına kaldı orada toprağın altında.
Arabası vardı Zühtü amcanın. Evi vardı, paraları vardı, tarlası da vardı belki. Fakat ben sadece Zühtü amcayı gördüm tabutun içinde de, mezarın içinde de. Zühtü amcadan başka hiçbir şey yoktu oralarda. Çünkü kefende cep, tabutta yer yoktu.
Çok ilginçtir ki ömür boyu ev, araba, para kazanmak için çabalıyorsun fakat hiç biri seninle gelmiyor. Bu yüzden Üstad Hazretleri buyuruyor ki:
“Yalnız Bir’i iste; başkaları istenmeye değmiyor. Bir’i çağır; başkaları imdada gelmiyor. Bir’i talep et; başkaları layık değiller.”
Zühtü amcayı sevdikleri gömdü hep, ben gözlerimle gördüm. Sonra da arkalarını dönüp gittiler. Zühtü amcayla beraber gideni ise Allah’ın Resulü şöyle bildiriyor:
“Ölüyü (kabre kadar) üç şey takip eder: Çoluk-çocuğu, malı ve ameli. Bunlardan ikisi döner, biri kalır. Çoluk-çocuğu ve malı döner, ameli (kendisiyle) kalır.” Buhari


871. 0 yüz, nasıl güzel bir yüzdür ki, geldi de, bağı bahçeyi süsledi!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. IV, 1879)
• 0 yüz, nasıl güzel bir yüzdür ki, geldi de, bağı bahçeyi süsledi? Bu ne hoş bir kokudur ki, o koku burnumuza geldi de,bizi mest etti?
• Burası cennet evi mi, yoksa meyhane mahallesi mi? Ya Rabbi! Bu ne biçim ev, bu nasıl mahalle?..
• Gönülde, kırmızı şaraptan ibaret, kevser gibi bir ırmak akmada; gönül, sevgi ile dolmuş! Ya Rabbi! Bu ırmak, nasıl bir ırmak?
• Ey dost! Senin güzelliğini, sanatını, yaratma gücünü, kudretini anlamak için bütün dünyada çeşitli memleketlerde yüzlerce bilgin kafa yormuş, ölüp gitmiş de, Sen yine perde arkasından çıkmamışsın ve hep perde arkasındasın! Ey dost! Bu ne huydur?
• Zevke dalan canlar, aşka kapılmışlar da, ikiye ayrılmışlar! Bir kısmı senin aşkının tesiri ile şarap olmuş, bir kısmı da o şaraba testi kesilmişlerdir!

872. Sevgili; beni, kendi varlığımdan tamamıyla kurtar!
Mefulü, Mefa-îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c.IV, 1884)
• Sevgilim! Gel; o gümüş kollarla boynuma sarıl, göğsüme yaslan da, benirn canım senin evin olsun!..
• Ey can; ben, mest oldum, elden çıktım! Ey dost! Gel; o la'l gibi dudaklarla benim mahmurluğumu dağıt!
• Ey sayıları pek az kalmış olan Hakk aşıklarının sakîsi; ey herkesi mest edip baştan çıkaran! Bu şarabı hangi küpten doldurdun? Ey zulmüne kul olduğum sevgili; beni, kendi varlığımdan tamamıyla kurtar!
• Mademki sen benimle berabersin, hem benim utanma perdemi yırt, hem de gönlümün kanını dök! Ne mutlu bana,ne mutlu bana!..
• Dosttan gelen sitem, sitem değildir! Mest olmuş kişinin suçu bağışlanır; boş yere beni kırma, beni üzme!..
Ey benim canım! Güzelliğinin madeninden, kaynağından çık da, şu meydana salına salına gel; madende kaldıkça,altın bile parlamaz!
• Senin güzelliğin, madeninden çıkmış bir la'l; hangi aşıkla beraber olursa, o aşığın canı gama, gussaya düşmez! Can da, bedende iken hiç kimse kefene sarılmaz, mezara gömülmez!

873. Bir evde iki ev sahibi olursa, o ev yıkık yere döner!
Mefülü, Mefa-îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c.IV, 1883)
• 0 olmadan ne yürümeye, gitmeye, ne de ağız açıp söylemeye imkan vardır O'nsuz oturmak mümkün olmadığı gibi,
yatıp uyumak da mümkün değildir! 
• Ey Hakk kuyusunu çalan kişi! Sen, aşık olmadığın için aklın başında olduğundan ve her an baş çekip durduğundan,
bu kapının açılmasına imkan yok tur!
• Baş çekmek, tamahtan ileri gelir! Dünya malına tamah eden kişi, altın ister servet için, yüksek mevkilere ulaşmak
için olmayacak işler yapar; kan bile döker!
• Halbuki o tatlı yüzlü aşık, Hakk kapısının açılması için varını yoğunu, hatta canını bile ; gönül, kuş gibi şu penceresiz
kubbeden uçar gider!
• "Şöyle olsaydı!" "Böyle olsaydı!" "Şu gerek!" "Bu gerek!" gibi sözler, gizli şirkten doğar! Fakat gerçek Hakk kulu,
süsen gibi, bu vesveseden kurtulur!-
"İbrahim Hakkı Hazretleri ne güzel söylemiş:
"Deme, şu niçin şöyle
Yerindedir ol öyle
Bak, sonunu seyr eyle
Mevla görelim neyler
Neylerse giizel eyler."
• Ne gerekse 0 yapar, 0 meydana getirir! 0, tamamıyla inciler yağdırır! Yani 0 herşeyi iyi olan, doğru olan tatlı sakînin
neleri vardır, neleri?..
• Bir evde iki ev sahibi olursa, o ev, yıkık yere döner! Ev sahibi O'dur; bense kulum! Ben, su gibi alttayım; 0, yağ gibi
üsttedir!-
"Bir şair de; "Bir evde dü-zen olsa, düzen olmaz o evde." (Bir evde iki kadın olursa, o evde düzen olmaz.) demiştir."

874. Ben gittim, sevgilinin ayaklarına kapandım;
can da geldi, benim ayaklarıma kapandı!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. IV, 1858)
* Gönlümün O'na karşı duyduğu derin sevgi yüzünden dayanamadım, gittim, sevgilinin ayaklarına kapandım! Benim
bu halimi, bu neşemi gören can da, gizlice geldi, benim ayaklarıma kapandı!
* Fakat bir gün olur da, aşktan haberi olmayan ham kişiler gibi, sevgiliye hizmette kusur edersem, gönlüm bana darılır
da, canıma düşman kesilir, ayrılığı bana layık görür!
* Seher zamanlarında canımın, sevgilinin ayakları altında toprak olmasını dua ettim de, duama, candan "Amin!" sesleri
geldiğini duydum!
* Bu gönül, o gizli güzele, manen nasıl yol buldu da ulaştı? Şu can, O'nun canıma canlar katan sevgilim olduğunu nasıl
bir koku aldı da anladı?
• 0 bana bir kadeh can şarabı sundu! Ben, nazlandım da; "îstemem!" dedim! "'îstemem!' olmaz; hatırım için al!" dedi!
• 0 verdiği saf şarabı tattım; sonra bana bir de tortulu şarap verdi! Öyle bir tortulu, öyle bir yıllanmış şarap ki, onu
içince benim saflığım, olgunluğum kemale erdi!

875. Aşk denizi ne aşağıda yeryüzündedir, ne de gökyüzündedir; o, gönüldedir!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 1954)
• Ey aşıklar! İçtiğiniz içkiler, sevgi şarapları, her zaman içinize sinsin; sizi rahatsız etmesin, ağzınızın tadını bozmasın!
Size afiyetler olsun!
• Ey aşıklar; afiyetler olsun!" sesleri, arşa kadar yükseldi! Bu söz kervanı arşı aştı, ta ötelere ulaştı!
• Deniz kıyısından niçin bahsedeyim? Can denizinin kıyısı yoktur ki! Ey aşıklar; bu can denizi, mekandan da üstündür,
mekansızlıktan da!
• Ey aşıklar! 0 nişansız, eşsiz, benzeri olmayan, o akıl almaz aziz varlığın eserleri karşısında bizler, bazan dalgalar gibi
ayaktayız, bazan da yerlere kapanıp secdeler etmedeyiz!
• Ey aşıklar, ey candan geçenler! Birisi; "Siz kimsiniz?" diye sorarsa, hemen şu cevabı veriniz! Deyiniz ki; "Bizler,
canın canına can olanlarız!"
• Ey aşıklar! Birisi dalgıç değilse, yüzmek bilmiyorsa üzülmesin! Çünkü, can denizi bağışlayıcıdır! Hem de aşıklara
incileri bedava, parasız bağışlar!
• Ey aşıklar! "Şu şöyle olmalı imiş!" "Bu böyle olacakmış!" gibi sözler var ya bu sözler, halkı almış bir çukura
sürüklemiştir! Biz, bu sözlerden de kurtulduk, bu düşüncelerden de!
• Gayb aleminin av yerinden; "Sen atmadın; attığın okları Allah attı!"-denmede! Ey aşıklar! 0 oklar, yaysız, kirişsiz
olarak her zaman atılıp durmadadır!
"Enfai Süresi, 8/17. ayete işaret var." 
• Ey aşıklar! Gönlümü kaybetmiştim! Onu arayıp bulmaktan ümidimi kestim; döndüm geldim! Bir de baktım ki o,
sevgili ile uyumuş kalmış!
• Ey aşıklar! Kaybettiğim gönlü, sevgilinin yanında bulunca, ona dedim ki:
"Ne de güzel yatılacak yer seçmişsin!" Gönül, güldü de bana dedi ki: "Gül alan, elbette gülbahçesinden gül alır!"
• Ey aşıklar! Benim ayağımın altında gül vardır; onların ayakları altında da kil var! Fakat, bunu inkar edenlerin
meclisinde bu hakikati nasıl söyleyebilirim?
• Ey aşıklar! Canımızın sevgilinin aşkı ile mest olduğu an, ne mutlu andır! Biz, o an öyle bir hale geliriz ki, iyiyi de,
kötüyü de birbirinden ayırt edemeyiz!
• Ey aşıklar! Bu aşk denizi, eşi görülmemiş bir denizdir; buna akıl ermez! 0, ne aşağıda yeryüzündedir, ne de yukarıda
gökyüzündedir! îkisinin de ortasındadır; aslında gönüldedir! '
• Ey aşıklar! Şems-i Tebrizî hazretlerinin parıltıları şarktan belirince, yeryüzü de can deryası oldu, gökyüzü de!..

876. Şiirim, şiirin elbisesidir; fakat, şiirin içinde kim var
Fa'ilatün, Fa'ilatün. Failatün, Failatün
(c. IV,1949)
• Sen'i övdüğüm zaman söylediğim sözleri ölü bir müride söylesem, mürid dirilir, kefenini atıp kalkar!
• Halbuki, benim müridim ölmez! Çünkü o, lütuflar sahibi Hakk'ın sakîlerinin elinden ab-ı hayat içmiştir!
• Ey dirilere kurtuluş, ölülere can olan sevgili! Sen; içimde put yontarsın, dışımda put kırarsın!
• Rüzgar, Sen'in yüzünden perdeyi şöyle bir kaldırsa, gül, utancından erir, su olur! Ne yeşillik güzel kalır, ne de ben
kalırım!
• Bir an için olsun, şaraba benzeyen dudaklarını açarsan, gül bahçesinde her yaseminin yaprağı mahmurluktan üç
batman olur!
• Bir zaman gelir de, aşıklara dem sunar, gönül verirsen, can, zahitlikten kurtulur; biz de, kendimizden geçer gideriz!
• Sen'in bir şeyini çalmadıysa, gönlü niçin asmışlar? Hırsızın sonu asılmaktır; başka çare yok!
• Her güzellik hırsızı böyle asılsaydı, bütün alem, kadın erkek hırsız olmak sevdasına düşerdir!
• Bu çeşit asılmaktaki kerametlerin küçüğü, ab-ı hayat içmektir, ölümsüzlüğe ermektir!
• Mumdaki yanışın tadını zümrüdankaya tattırsaydın, ona pervane gibi kanatlar vermiş olurdun da, kendisini yakar
yandırırdı!
• Sanatındaki güzellik, bir an için puthaneye düştü de, bazan puta tapan, put oldu, bazan da put, puta tapan oldu!
• Hz. Ahmed'in medh ü senası haçın üstüne nakş edilince, puttan vahdet sırları apaçık duyuldu!
• Ey Hoten güzeli! Aşkın geldi, gönlün üstüne bindi de, dedi ki: "Böyle bir atı koşturdukça koşturmalı
• Coşkunluğun, aklımı başımdan aldı; ben, fitnelere düştüm! Zaten akılsızın nasibi, fitnelere düşmektir; ona bu
layıktır!
• Ben neredeyim, şiir nerede? Fakat, Türk'ün biri gelir de bana nefes ederse üfürürse, ona; "Hey; sen kimsin?" derim!
• Türk kim, Tacik kim, Rum kim, Zenci kim? Sen, mülk sahibisin; her gizliyi, her açığı çok iyi, inceden inceye bilirsin!
• Şiirim, şiirin elbisesidir; fakat, şiirin içinde kim var? Ya elbiseyi süsleyen huri, yahut da elbiseyi soyan şeytan!..
• Şeytanın şiirini başımızdan atalım, huriyi bağrımıza basalım!

877. Ben; susan, hareket etmeyen bir avuç topraktım;Sen beni var ettin!
Meffllü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. IV,1934)
• Ey aydın ışık; bizi bırakıp gitme! Gitme de, Sen'in ışığınla benim gibi manen olmüş binlerce ölü dirilsin!
• Sen'in ışığınla her dikenin gönlünden yüzlerce nergis, yüzlerce yasemin, yüzlerce süsen açılıp saçılsın!
• Her dal, binlerce meyve versin; her taze gül, binlerce gül bahçesi kesilsin!
*Gecenin canına, ışık gibisin; yahut, her ışık saçan kandilin canına yağ gibisin!
*Evin penceresinden güneş gibi içeri girersin; yahut, kapısı kapalı evin penceresisi
*Güneş, Sen'in yüzünden ateşler içinde kalmış; yahut ay, Sen'in için gökyüzüne harman sermiş!
*Sen'den başka hiç kimse kış mevsiminden baharın intikamını alamaz! 
• Bağ da, bahçe de, çayır çimen de Sen'in aşkınla coşmuş! Gül, Sen'in sevdana kapılmış da, yakasını, eteğini yırtmış!
• Pazardan geçtiğin gün, Sen'i gören her erkek, her kadın kendinden geçer, kendini bırakıp gider!
• Sen sabah şarabı olduğun gece, beden de, can da harap olur gider!
• "Sus!" dedin, emrine uyup susuyorum! Çünkü Sen, beni söyletmek istemiyorsun!
• Gönül rebabının kulağını bükersen, o zaman ben; "Ten, tenen, ten!" diye söylenmeye başlarım!
• Ben, zaten susan, hareket etmeyen bir avuç topraktım; Sen, beni var ederek mestettin!
• Ben, şu varlığı bırakayım, toprak olayım da, beni bir başka şekilde yarat, başka şekilde var et!
• Sus; söz de varlıktan doğar! "Susunuz!" emrine uy, dilsiz ol!
"Suresi, 7/204. ayete işaret var."
878. Her an, şu gökyüzünden ses gelmededir!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 1948)
• Her an, şu gökkubbesinden ses gelmededir! Bu ses; "Biz, göğü kudretimizle yaptık; Biz, onu genişletmedeyiz!"
ayetini okumadadır!
"Zariyat Suresi, 51/47. ayete işaret var."
• Toprak olacak, çürüyecek bu baş kulağı ile değil de, can kulağı ile bu sesi duyanlar, zaman zaman; "Tövbe ederler,
ibadet ederler, hamd ederler, oruç tutarlar!"
" Tevbe Suresi, 9/112. ayete işaret var."
• Yüce dereceler sahibi Allah'tan bir merdiven elde edin! Çünkü: "Ruhlar da, melekler de O'na yükselirler!"
"Mearic Suresi, 70/4. ayete işaret var."
• Hayal marangozu, ne zaman göğe bir merdiven kurar; buna imkan var mı? Bu merdiven, ancak; "Her şey dönüp
Biz'e gelir!"diye buyuranın elindedir!
"Enbiya Suresi, 21/93. ayete işaret var."
• Bu merdiveni, sabır ve şükür keseri ile yapmadıkça; "O'na, ancak sabredenler nail olur!" ayetini okumaya kalkışma!
" Kasas Suresi, 28/80. ayete işaret var."
• Bu keser, kimin elinde, onu gör de, ona hoşça teslim ol! Yoksa; "Biz üstünüz!"deyip de, keserle inada kalkışma!..
"Şuara Suresi, 26/44. ayete işaret var."
• Birkaç basamak yükselince, sağ taraf ehlinden, iyi insanlardan olursun fakat, damın üstüne çıkınca; "îleri gidenlerin
de ilerisine geçersin!"
"Vakıa Suresi, 56/10. ayete işaret var."
• Ey sofu! Dünya tekkesinin sofusu isen, yüksel; "Gerçekten de biz, saf kuranlarız!" diyenlerin safına gir!
"Saffat Suresi, 37/165. ayete işaret var."
• Fakirlik, yoksulluk tamamlanıp son haddine varınca; "Allah'tan başka bir şey kalmaz!" sözüne kulak ver! Fıkıh ilmi ile
uğraşıyorsan; "Onlar anlamalar!" kelamından kendini kurtar!
111 Saffat Suresi, 37/165. ayete işaret var.
112 Kasas Suresi, 28/88. ayete işaret var.
113 Enfal Suresi, 8/65. ayete işaret var.
* Nun harfi gibi rukuda isen, kalem gibi secdeye kapanmış isen; "Nun ve kaleme ve yazdıklarına yemin ederim
ki!"ayetinde olduğu gibi, yazılanlara ulaş; onların manaları ile birleş!
"Kalem Suresi, 68/1. ayete işaret var."
* "Onlar görür!" vaktinden önce; "Yakında görür!" ayetinin gözü gibi ol! Dalkavukların önünde dalkavukluk edenin
hali gibi, bu dayanma, bu sabır ne olur?
"Kehf Suresi, 18/53. ayete işaret var. "
• Sedir ağacı gibi kök sal da; "Onda hiç bir şüphe yok!" alemine dal! Böylece ölüm nefesinden, dalın, yaprağın
titremesin!
"Bakara Suresi, 2/2. ayete işaret var. "
• Dikkat et de bak! 0 bahçe; "Üstünde dolaşan felaket yüzünden kavrulmuş, kararmış!" Onların düşünceleri de
yanmış, bahçeleri de! Halbuki; "Onlar, uyuyakalmış!" 
"Kalem Suresi, 68/19. ayete işaret var."

879. Yenyüzünün bütün sırları, ilkbahar mevsiminde kendini gösterir!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV,1945)
• Başa hoşluk veren her şey, sevgilinin bir kokusudur; gönlü hayretlere düşüren her şey, sevgiliden gelen bir ışıktır!
• İkbahar gelince toprakda ve topraktan baş kaldıran her şeyde gördüğün o coşkunluk nedendir, biliyor musun? Benim
aşk meyhanecim, yeryüzüne bir yudum aşk şarabı döktü de, ondan!..
• Kimi duygusuz, donmuş görürsen, bil ki, bu dünyaya, bu dünya işine aşık olmuş, kendini ona vermiştir! Sen, onun
işine bakma; sen, benim işime bak!
• Yeryüzünün bütün sırları, ilkbahar mevsiminde kendini gösterir, meydana çıkar! Benim baharım gelince de, benim
sırlarım gönülden baş kaldırır, yeşerir!
• Yeryüzünün gül bahçeleri, yeryüzü dikenleri ile örtülür! Halbuki, benirn gül bahçem açılınca, benim dikenim kalmaz!
• Sonbaharda sararıp solanlara, hasta olanlara ilkbahar bir şerbet içirir; fakat benim ilkbaharım gelince, benim
hastalığım başgösterir!
• Soğuk soğuk esen sonbahar rüzgarı nedir, bilir misin? Senin inkarının nefesidir! îlbahar mevsiminde esen hoş kokulu
tatlı rüzgar nedir? Benim imanım, ikrar nefesimdir!

880. Ney gibi beni feryada getiren Sen'sin!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c.IV, 1914)
• Eğer beni istiyorsan, şarap kadehini bana sun; eğer beni istemiyorsan, eğer bana doymuş, benden bıkmış isen, işte
ben gidiyorum; beni bırak!..
• Beni ney gibi feryada getiren Sen'sin; beni, çeng gibi akord et, seslendir!
• Bana; "Senin güzel sesin var; seslen, bir şeyler söyle!" diye, def gibi, silleler vurup duruyorsun!..
• Zaten ben, def gibi, senin elindeyim; yüzümü sana çevirmişim, kendimi sana teslim etmişim! Yüzümü kafa yerine
koy, silleler vur; çekinme!..
• Ey ney; sen, gece gündüz neyzenin dudağı ile dost olmuşsun! Ne olur, o dudaktan bir öpücük de bize iste!..
• Sen, öpüşe düşkünsün; daima neyzeni öpüp duruyorsun! Bu yüzden de horlanıyorsun, küçük görülüyorsun! Ama
sen; "Cömertlik et; bizi de öp!" desem, beni dinlemezsin!
* Ey ney! Sen, yaralı bir kamış parçası idin; seni çalan dudakların efsunu ile .ekerle doldun! Ey şeker kamışı; haydi,
şekerle dolduğun için şükret!
* Ey ney! Güzel sesin var ama, bu şükür sayılmaz! Şeker gibi tatlı bir sesin var ya, sen, o sesle seslen, o sesle şükret!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder