29 Mart 2016 Salı



781. Ben senin aşkınla arşa yükselmişim.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1560)
• Aşkın beni öd ağacı gibi yakıp yandırdı. Hayata bağlılığım kalmadı. Varlığım tamamıyla yok oldu.
• Bazen öyle yücelirim ki gök kubbesinin kalesini bile deler geçerim. Güneşin sikkesini yakarım.
• Bazen de ay olur, güneşin peşine düşerim, azalırım, eririm, hilal olurum çoğalırım, artarım, dolunay olurum.
• Yüzlerce defa uğraştım, denedim; gönlüm sana doymuyor.
• Aşk kapısının gümüş halkasını yakalamışım. Bu benim gücümden, kuvvetimden değil. Senin lütfun, senin ihsanın!
• İster yücelere yükseleyim, ister aşağılarda kalayım önemi yok! Çünkü ben senin aşkınla arşa yükselmişim.
• Eğer gülüp durursam, bu senin lütfundur. Eğer haset edersem, senin gayretindendir.

782. Gölge varlığım bu dünyada ama, ben bu dünyada değilim, o dünyadayım.
Mef'ulü, Mefa'ililn, Fe'ulün
(c. III, 1566)
• Canım seni tanıdığından, sana yakınlık duyduğundan beri, her nereye gidersem gideyim, kendimi gül bahçesinde
buluyorum.
• Senin güzel suratın, şeklin gönlüme yakın olduğundan beri, ben yeryüzünde yaşamıyorum, gökyüzünde yaşıyorum.
• Gölgem, gölge varlığım bu dünyada olsa da gam değil. Çünkü ben bu dünyada değilim, o dünyadayım, mana
alemindeyim.
• Hoşuma gitmeyen şey benim için iğretidir. Ne hoşuma giderse, ne ile hoşsam ben oyum.
• Ben aşk gemisinde hoşça bir uykuya dalmışım, ben uyurken yolculuk etmedeyim.
• Bugün cansız sandığımız bütün varlıklar da açılıp saçılmış. Zaten dünyada cansız hiç bir şey yok! Her şey Hakk'ı
tesbih etmede. Bu sebeple ben daima canlılar arasındayım.
• Mademki; "Kalemle öğretti." ayetine mazhar oldum. Ben yazılmış levhi de okudum.
" Alak Süresi, 96/4. ayete işaret edilmektedir."

783. Sevgilim, nürunla mezarımın içini aydınlat, nürlandır! 
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ülün
(c. III, 1564)
• Sevgilim, mezarımın yanından geçtiğim gün şu feryadımı, şu coşkunluğumu yadet, hatırla!
• Ey benim gözüm, ey benim nurum! Nurunla mezarımın içini aydınlat, nurla doldur!
• Nurlandır da şu sabırlı bedenim, mezarımda şükür secdesine kapansın.
• Ey gül harmanı! Mezarımın yanından tez geçme, bir an için olsun o güzel kokunla beni sar!
• Geçip gittiğin zaman da sanma ki ben senin pencerenden, kapından uzaktayım.
• Mezarımın üstüne konan taş, toprak bedenimin yolunu bağladı, ama ben hayal yolundan gelir dururum. Seni ziyaret
ederim. Bu hususta hiç füturum, korkum yok!
• Benim atlastan yüzlerce kefenim olsa, hayalen senin giydiğin elbiseye bürünmedikçe ben çırçıplağım.
• Delik delmede galiba karınca olmuşum da, sarayının üstüne doğru tırmanıyorum.
• Ben senin karıncanım, sen de benim Süleyman'ımsın. Ne olur bir an için olsun beni huzurundan ayırma!
• Sustum, kalanını sen söyle! Kendi söyleyip kendi işitmemden artık bıktım!
• Ey Tebrizli Şems! Çağır beni, Sur'un üfürülmesi senin çağırmandır.

784. Biz yokluk yolunun azığı ile geçinmedeyiz.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ülün
(c. 111, 1554)
* Zerreler gibi oynaya oynaya gelelim, senin güneşinin ışığı içine girelim.
• Biz her seher vakti aşk maşrıkından, aşk doğusundan güneş gibi doğalım.
• Ey nur! Biz; "Doğ, parla da altın haline gelelim!" diye feryad eden nice mest olmuş kişilerin feryadını duyduk.
• Onların yalvarışları, onların dertleri yüzünden gök kubbesine çıktık, yıldızlara ulaştık.
• Biz yokluk yolunun azığı ile geçinmedeyiz. Haydi biz kırmızı aşk şarabı ile mest olalım.
* Bütün dünyanın zehirini verseler, biz içimizde o zehiri şeker haline getiririz.
* Biz meleküt aleminde, mekansızlık dünyasında gök kubbenin yüz atına bileriz.

785. Mezarımın taşına şunu yazınız:"Ben başımı beladan ve imtihandan kurtardım."
Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1546)
• Gittim, ötelere gittim. Dünyadan bir baş ağrısı eksildi. Üzüntüden, gamdan canımı kurtardım.
• En yakınlarıma, dostlarıma; "Dünyada hoşçakalın!" dedim. Canımı aldım, nişansız, ne olduğu bilinmeyen öteki
dünyaya götürdüm.
• Dünyadan, şu altı kapılı evden çıktım. Varımı yoğumu mekansızlık alemine taşıdım.-
"-Altı kapılı dünya şunları gösteriyor Sağ, sol, ön, arka, yukarı, aşağı."
• Penceremden şaşılacak bir ay göründü. Dama gittim, merdiven götürdüm.
• Ruhların toplandığı yer olan şu gökyüzü damı, ne de hoş bir yermiş!
• Gül dalım soldu, pörsüdü, döküldü. Onu aldım, tekrar gül bahçesine götürdüm.
• Can dedikleri altın kırpıntısını aldım. Şu kalp para basanlardan kaçırdım. 0 eşsiz kuyumcuya armağan olarak
götürdüm.
• Gayb aleminde uçsuz bucaksız bir dünya gördüm. Kara çadırımı o sınırsız yere götürdüm.
• Bana ağlamayın! Ben bu yolculuktan memnunum, neşeliyim. Ben yolumu cennetlerin bulunduğu diyara götürdüm.
• Mezarımın taşına şu derin manalı sözü yazınız: "Ben başımı beladan, sık sık, karşılaştığım imtihandan kurtardım!"
• Ey beden! însanlardan, kavgadan, gürültüden uzak, şu daracık yerde rahat hoş bir şekilde uyu! Senin haberini
gökyüzüne ben götürdüm.
• Çeneni bağla, artık sen sus! Feryadlarının, gamlarının hepsini de ben dünyayı yaratana götürdüm.
• Bundan sonra artık gönül gamını da söyleme! Çünkü gönlü de gizli şeyleri bilene götürdüm. 

786. Söyleyeceklerimi gizlemek için, ben seninle dilsiz olarak konuşmak istiyorum.
Mefulü, Mefa'ilün, Fe-ulün
 (c. III, 1547)
• Söyleyeceklerimi hazır bulunanlardan gizlemek için, seninle dilsiz olarak konuşmak istiyorum.
• Zaten sana söyleyeceklerimi insanların arasında açıkça söylesem de sözlerimi senin kulaklarından başkasının
kulakları duymazlar, anlamazlar.
• Hani uykuda dilsiz, dudaksız söz söylerler. îşte ben uyanık iken de sözümü sana öyle söylerim.
• Acılarımı kimsenin duymaması için, ben kuyunun dibinden başka yerde inlemem, feryad etmem. Ben senin gamının
sırlarını mekandan da dışarı söylerim.
• Ben rahatça, hoş bir şekilde yeryüzüne oturmuş da yeryüzünün hallerinı gökyüzüne söylemekteyim.
• Her ne kadar alametini, nişanını, yarattığı eserleri anlatıp dursam da sevgilim benden yine de gizlenir durur.
• Ben onun ayrılık gamından feryada başlayınca, latîf canlar da benimle beraber feryada başlarlar.

787. Yeryüzüne ait bir bedenle, gökyüzünün üstünde koşuyorum.
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. 111, 1567)
• Bilmiyorum, bugün bana ne oldu ise, bugün bir yerde kararım yok, pek tez canlıyım.
• Nedense bugün aklın gözüne yerleşmişim, aşkın gözünde yerim yok.
• Ne yazık ki yeryüzünde oturup kalmışım. insaf edin, ben zamanenin keskin kılıcıyım.
• Şaşılacak şey şu ki: "Yeryüzüne ait bir beden ile gökyüzünün üstünde koşup duruyorum."
• Gökyüzünün çekmediği yükü ben aşkın kuvveti ile çekmedeyim.
"-Ahzab Suresi, 33/72. Ayete işaret var."
• Onun gönlüne düşen aşk ateşinden alıyorum. Taşların, kayaların gönüllerine ulaştırıyorum.
• Şekerindeki lezzetten şu ağzım ballarla doldu.

 788. Tur dağı bile onun şarabını içince kendinden geçti. Biz ne yapalım?
 Biz demirden, kayadan ibaret bir dağ mıyız?
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1594)
• Ey aşıklar! Bizler yıldızlar gibi tamamıyla ateş halini almışız. Bütün gece o ay parçasının, o güzeller güzelinin
etrafında dönüp durmadayız.
• Güneş doğunca yıldızlar görünmez. Bizim güneşimiz görünmezken biz meydana çıktık ama, bil ki biz avareyiz.
Başıboş dolaşıp duruyoruz.
• Gelin ey aşıklar, gelin ey iş erleri! îşe yarar şarap burada! Zaten biz de onun için bu işe koyulmuşuz.
• Her seher vakti o güzeller peygamberinden haber gelir: "Gelin ey çaresizler, gelin!" der. Aşıklara dermanda
biçareyiz.
• Aşıkların hepsinden de "Lebbeyk, lebbeyk!" sesleri göklere yükselmede, onlar diyorlar ki: "Mana mushafı sensin.
Bizler ise otuzar parçaya ayrılmışız, cüz'lerden ibaretiz."
• Dudağı bile onun şarabını içince kendinden geçti. Biz ne yapalım? Biz demirden, kayadan ibaret bir dağ mıyız?
"-A'raf Suresi, 7/142, 143. ayetlere işaret var."
• Biz gökyüzü harmanında yıldızız ama, parça parça kesilsek, her parçamız bir arpa büyüklüğünde olsa, yine de bir
zerre kadar sır vermeyiz.
• Biz Hz. îsa gibi şu beden beşiğinde bağlıyız ama, Hz. Meryem gibi Allahın nuruna gebe kalmışız.
"Meryem Suresi, 19/16-24. ayetlere işaret var."
• Bizi bu cüz'î akılda arama! Biz onun aşk ovasına dalmışız, cüz'lerden kurtulmuşuz.
• Aşk delidir, ama biz delinin delisiyiz. Nefs-i emmare kötülükleri emrediyor. Biz onu emrimiz altına almışız. 
• Ey Tebriz şehrinin iftihar ettiği Şemseddin! Bu seferden bir kere daha geri dön! Allah aşkına gel, biz bir tek aşka,
senin aşkına tutulmuşuz, o aşk ile oyalanmadayız.

789. Ben tövbe etmekten tövbe ettim.
Fa'ilatü, Fa'ilatün, Fa'ilatü, Fa'ilatün
(c. 111, 1619)
• Hoca sen bana şahit ol! Ben tövbe etmekten tövbe ettim. Çünkü aşkın şarabını içince, tövbe kadehi düştü, kırıldı.
• Sevgilim senin eşsiz cemaline arslanları uysallaştıran şarabına andolsun ki, bundan sonra ben ahdin ve tövbenin
semtine uğramayacağım.
• Senin şekerler tattıran dudaklarına, senin gaybı bilen gönlüne yemin ederim ki, ben ne cihanın maskarasıyım, ne
şarapla kızarmış, ne de aşk ile sararmış yüzün zebunuyum.
• Sabahın saadetine senin sabah şarabının coşkun neşesine yemin ederim ki, ben senin nurunla gökyüzünün sicilini
baştan başa dürdüm, ortadan kaldırdım.
• Ey ebedî şah! Kendi sakîne söyle: "Aşıkların toplandığı meclise*kim asık suratlı gelirse, benim şarap tortumun
tortusunu versin.
• Haydi ikilik, eskilik, yenilik kalmasın. Zira bu mecliste, bu işret yerinde, o topluluk içinde ben tekim.
• Artık susarım, hep kulak ve şuur kesilirim. Çünkü ben ne bülbülüm, ne duduyum. Ben baştanbaşa şekerim ve gül
dalıyım.

790. Can alemindekilerle, bir bahçeden bir bahçeye salına salına gezmedeyim.
Fa'iluün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. 111. 1590)
• Güneşim, yıldızım süretten, şekilden üstün olduğu için manalar aleminden manalar alemine geçer dururum. Bu
yüzden ben pek hoşum, pek mutluyum.
• Böylece manalar aleminde kaybolup gitmem daha hoş olur. Bir daha da ^ekil alemine gelmem, iki dünyaya da
bakmam.
• Manalar aleminde, o alemin rengine boyanmak için eriyip gitmedeyim. Çünkü mana suya benzer, ben ise suyun
içinde erimiş şeker gibiyim.
• Hiç kimse hayata doymaz, canından bıkmaz. Benimse şu manalar alemi yüzünden şekil aklıma bile gelmiyor.
• Can alemindekilerle bir bahçeden bir bahçeye salına salına gezmedeyim. Kırmızı gül gibi latifim, nilüfer gibi tazeyim.
• Beden gemisini dalgalarım tahta tahta kırıp dağıtınca varlığımı söküp attım. Zaten ben kendi kendimi demirlemişim.
• Yüreğimin katılığından işimde bir gevşeklik gösterirsem, hemen denizden aşk ateşimin alevleri çıkar, deniz alev alev
yanmaya başlar.
• Onun ateşi içinde ben altın gibi gülüyorum. Mutluyum, hoşum. Çünkü aşk ateşinden çıkarsam tıpkı altın gibi sararır
solarım.
• Bir efsun okudu da, yılan gibi onun yazısına baş koydum. Bakalım kardeş, onun kader yazısından başıma neler
gelecek?
• Şekle uydum da sıfatlar alemine geldim. Her sıfat diyor ki: "Buraya gel, ben yemyeşil bir denizim, dal bana!"
• Tebrizli Şems bana, îskender gibi tac, taht, saltanat verdi de ben manalar ordusunun baş komutanı oldum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder