26 Mayıs 2016 Perşembe

En Büyük Keramet İstikamettir

kerâmet gibi normal üstü hâdiseler, çeşit çeşittir ve tefrik edilmesi ilim ister.

İnsanoğlu öteden beri bazı usûlleri tatbik ederek birtakım fevkalâdelikler elde edebilmektedir. Bâtıl bir îtikāda sahip Hint fakirlerinin yılanlar, akrepler içinde yaşadıkları, çiviler üzerinde yattıkları meşhurdur. Bunlar; idman ile normal insanlardan çok daha fazla ağırlık kaldırabilen, normal insanlardan çok daha hızlı koşabilen sporculara benzerler.

Allâh’ın insandan isteği, böyle acayiplikler kazanması değil, ihlâs ile kulluk etmesidir.

Bâyezîd-i Bistâmî -rahmetullâhi aleyh- bu hususta şöyle buyurmuştur:

“Kendisine kerâmetler verilen, hattâ havada bağdaş kurup oturan birini görseniz bile hemen ona aldanmayın! İlâhî emir ve nehiylere riâyet ediyor mu, ilâhî hudutları muhafaza ediyor mu, şer‘î hükümleri hakkıyla edâ ediyor mu, ona bakınız! (Aksi takdirde onun bu hâli, kerâmet değil istidracdır.)”

İstidrac nedir?

Kerâmetin zıddı olarak, kâfir, fâsık ve müteşeyyih, yani velî olmadığı hâlde velîlik taslayan bazı şahıslardan zuhûr eden hârikulâdeliklere istidrac denir. Bu hâller birer ilâhî imtihan olup onları derece derece helâke sürükler.Bu gibi fevkalâdeliklerin kerâmetten farkını anlayabilmek ilim işidir. Fakat en mühim tefrik vasıtası şudur ki böylelerinin hayatı takvâ ölçüleri içinde geçmez. Bunlar Rasûlullâh’ın sünnetine ittibâda da nâkıstırlar. İlk dikkat edilecek nokta da budur.

Nitekim Cüneyd-i Bağdâdî;

“Bir kişiyi havada uçarken görseniz, hâli Kitap ve Sünnet’e uymuyorsa bu bir istidracdır.” buyurur.

Kerâmet, ilâhî bir ikrâm olarak elbette hakikattir. Ancak hiçbir Hak dostu, bunu bir nevî gösteri edâsıyla yapamaz. Çünkü gerçek Hak dostları, gösterişten berî bulundukları için çok mecbur kalmadıkça bunu izhâr etmezler. İnsanlara, örnek alınabilecek beşerî ahlâk mükemmellikleriyle görünürler. Çünkü gaye, insanları irşad etmektir.Dünya sa‘y ü gayret mekânıdır, âhiret de bu çalışmaların Cenâb-ı Hak tarafından değerlendirileceği âlemdir. Kerâmet, «kerem» değerli olma, masdarından gelir ki, Cenâb-ı Hak;

“…Sizin Allah katında, en keremliniz, en değerliniz, en müttakî olanınızdır…” (el-Hucurât, 13) buyurmuştur. Ölçü takvâdır, istikamettir.

Yani;

Takvâ ölçüsüyle kerim olan kişi, ehl-i kerâmetten üstündür.

Büyüklerden biri; arkasına odun yüklenmiş, güçlükle yürüyen yaşlı bir adama rastladı. Onun hâlini garipseyerek kendisine şöyle seslendi:

“–Ey ihtiyar! Senin Rezzâk olan Allâh’a îtimâdın yok mu ki, şu yaşında hâlâ bu mihneti çekiyorsun? Yoksa sana bakacak kimse yok mu?”

İhtiyar oduncu, yalnızca muhatabının mânevî idrâk eksikliğini gidermek niyetiyle gözlerini semâya kaldırıp ellerini açtı:

“–Yâ Rabbî! Şunları altına dönüştür!” dedi. O anda da odunlar altın oldu.

Bu müthiş kerâmete şahit olan adam bu kez bir başka şaşkınlık içine düşmüştü. Sordu:

“–Böyle bir mertebeye ulaşmış bir kimse, niçin sırtında odun taşır ki?”

İhtiyar oduncu dedi ki:

“–Evlâdım, bunu nefsimin beni kul olarak bilmesi ve kulluk dairesinin dışına çıkmaması için yapıyorum. Zira Hak katında makbûliyet, yalnızca kulluktaki istikamet nisbetindedir…”

Tarihî büyük şahsiyetleri düşündüğümüzde de, Allah indinde ölçünün kerâmet değil, istikamet olduğu anlaşılır:

KERÂMET KIYMET ÖLÇÜSÜ OLSAYDI

Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-; Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den sonra, peygamberlerden sonra insanların en büyüğü olduğu hâlde, onun bize akseden bir kerâmeti yoktur.

Onun kerâmeti, istikameti idi.

Onun kerâmeti sıdkındaydı, Peygamberimiz’in hakikatini idrâk edip;

“O diyorsa doğrudur!” diyerek tasdik edişindeydi.

Onun kerâmeti, Efendimiz’e cân u gönülden hizmet edişindeydi. Canını, malını, evlâdını O’nun hizmetine âmâde edişindeydi.

Onun kerâmeti, Peygamber Efendimiz’in en ufak bir arzusuna;

“Anam babam Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” diyerek koşmasındaydı.

O’nun kerâmeti; Fahr-i Kâinât Efendimiz sabah namazını müteâkib daha gün doğmadan mihrabda;

“Bugün içinizden hasta ziyareti eden var mı? İnfakta bulunan var mı? Oruç tutan var mı?” diye sorduğunda bütün suallere; «Evet yâ Rasûlallah!» cevap verişinde, amel-i sâlih aşkındaydı.

Gerçek kerâmet işte budur.
rüya ve kerametlerden ziyade "En büyük keramet, Cenabı Hakk'ı görürcesine, ubûdiyyet vazifemizi kemaliyle ifa edebilmekdir" buyururlardı.

Her keramet sahibi, büyük velilerden olmayabilir. Nitekim, Ebu Hafs -kuddise sirruh- zamanın kutbu olduğu halde, keşfi açılmadığı için kendisinin kutbiyetinden haberdar değildi. Fakat onun dervişleri, nerede görülseler, edeb ve nezaketlerinden onun bağlılarından oldukları anlaşılırdı.

Muhterem Üstazımız Hazretleri, sohbetlerinde, Allah dostlarının kerametlerinden ziyade, onların Allah Teala'ya bağlılıklarından, şecaat, fedakarlık ve her türlü yüce ahlaklarından bahsederlerdi.

Muhterem Muhammed Bahaüddin Nakşbend -kuddise sirruh- Hazretleri, gavsulazam ve zamanın kutbu olduğu halde kendisinden keramet göstermesini isteyenlere cevaben;

"-Sırtımızda bu kadar günahlarla yüklü olduğumuz halde Allah Teala hata ve günahlarımızı setr etmektedir, bundan büyük keramet mi olur?" buyururlardı. Ne yüksek tevazu, ne güzel ifade!

Muhterem Zıyaüddin el-Pakistanî el Kadirî -kuddise sirruh- Hazretleri, keşf ve keramet sahibi olduğu halde, bu halini hep gizlerdi ve şöyle buyururdu:

"-Keşf ve kerameti izhar edenler yalancıdırlar, eğer hakiki keramet sahibi olsalar, gizlemesini de bilirler."

Muhterem Üstazımız ne kendilerinden ne Es'ad Erbilî Hazretlerinin kerametlerinden bahsederlerdi. Daimi olarak "Allah'ın aciz bir kuluyuz" tabirini kullanırlardı.
‘En büyük keramet, istikamettir’

Keramet peşinde değil, Hakk’ın rızası peşinde olmayı tavsiye eder. “Keramet Hakk’ın kulunu imtihanıdır” der.
Çünkü Hak Teâlâ, bazen veli kulunu kerametle taltif ederek, kendisiyle keramet arasında serbest bırakarak imtihan eder. Kul, gayenin keramet değil, istikamet ve Hakk’ın rızası olduğunu anlarsa kurtulur; değilse ayağı sürçer ve tökezler. Maneviyat yolunun en tehlikeli geçidi burasıdır. Bu sebeple, O’na göre, “En büyük keramet, istikamet ve kerameti gizlemektir.” Dosdoğru olmayı, en büyük keramet bilen Şah-ı Nakşibend’e, eğri büğrü varılabilir mi?
Keramet; değerli, üstün, güzel ve ikrâm manasına gelir. İstılahta ise; salih kullardan zuhur eden harikulade hâller demektir. Keramet, Cenab-ı Hakk’ın sevgili kullarına bir ikramı ve kalplerine ilka ettiği bir ilhamıdır.    
         Evliyada kerametin zuhuru hadd-i tevatüre vasıl olmuştur, inkârı mümkün değildir. Keramet-i evliyada tereddüt ve şüpheye mahal kalmayacağına ehl-i sünnetin cumhuru müttefiktir.
         Cenab-ı Hak, peygamberlerine davalarını ispat etmek için “mucize” verdiği gibi, veli kullarına da “keramet” dediğimiz bazı harika haller ihsan etmiştir. Velinin gösterdiği kerametler, Peygamber Efendimiz (sav.)’in davasının hak olduğunun bir alametidir. Velinin gösterdiği keramet, tabi olduğu peygamberin bir mucizesi sayılmaktadır.
         Zira Hz. Peygamber’in (sav.); “Her bir davasını, mu'cizâtlarına istinad eden bütün enbiya ve kerametlerine itimad eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar.”[1]
         Hz. Ömer’in gönderdiği mektubun içine atılmasıyla Nil Nehri’nin taşması, yine Hz. Ömer’in Medine’de minber üzerinde hutbe okurken bir aylık mesafedeki İslam ordusunun kumandanına “Yâ Sariye, dağdan sakın!” diyerek sesini ona duyurması ve ordunun tehlikeyi atlatması, kerametlere misal olarak zikredilebilir.
         Taftazani Hazretleri, Şerh-i Makasıd adlı eserinde şöyle buyurur: “Keramet, evliyalarda nübüvvet dava etmeksizin zuhur eden harikulâde hallerdir. Bu caizdir. Çünkü mücize cinsindendir. Bunun hem sahabeden, hem tabiinden, hem de birçok salih kimselerden zuhur ettiği tevatür derecesine varmıştır.”[2]
        Şeyh-i Ekber Muhyiddin-i Arabi Hazretleri’nin Fütuhat-ı Mekkiye adlı eserinde verdiği tafsilatın hülâsası şudur: “Kerâmet, hissiye ve mâneviye diye iki kısma ayrılıyor. Keramet-i hissiye; evliyanın suda yürümesi, tayy-ı mekân etmesi, havada uçması gibi genelde avam-ı nasın rağbet ettiği hâlleridir. İkinci kısım olan Keramet-i maneviye ise; âdab-ı şeriatı yaşayıp tatbik etmek, farz ve vaciplerini vakti zamanında eda etmek, mü’minler hakkında su-i zan, kin ve haset gibi hastalıkları kalbinden izale etmek hukukullaha ve hukuk-u ibada riayet etmek gibi hasletlerdir.”
         İnsanın kalbi, çok hassas alıcılar manzumesidir. Zikir, fikir, riyazet gibi esaslarla kalp şeffafiyet kazanır, letafet kesbeder, hakikatler âlemine parlak bir ayna hâline gelir. Böylece bir kısım hakikatlar ve sırlar o kalbe akseder. Hassasiyeti ve şeffafıyeti nispetinde bazı tecellilere mazhar olur.
         Keramet-i evliya haktır, ancak o da Cenab-ı Hakk’ın iradesine bağlıdır. Bunda kulun iradesinin ve kesbinin bir tesiri yoktur. Cenab-ı Hakk’ın bu ihsanı ve ikramı, peygamberin eliyle olursa mucize, evliyanın eliyle olursa keramet adını alır.
         Keramet umumi ve hususi olmak üzere iki kısımdır. Hususi olan  marifetullah ve muhabbetullah ehli Abdülkadir Geylani ve Şeyh Ebu Medyan-ı Mağribi gibi, fenafillah ve bekabillah makamına yükselen evliyalardan meydana gelir.
          Evliyalar için bab-ı icazet her zaman açıktır. Onların duaları ve arzuları biiznillah kabul edilir.  Bütünü fazilet ve kemalat ehlinden olan evliyalar, füyuzat-ı kesireye maliktirler. Onları seven, onların yolundan ve izinden gidenler, menzil-i maksutlarına kısa bir zamanda vasıl olurlar. Kalpler onların feyizleri ile cilalanır, nurlanır ve tenevvür eder. Onların makamlarını anlamayıp noksan görenler, onları sevmeyenler, onlara dil uzatanlar ve kerametlerini kabul etmeyip onları tenkit etme cüretinde bulunanlar büyük bir hasarete duçar olurlar. Zaten bir kula Allahu Teala’dan yüz çevirme hâli gelince, o kişi bir evliyaya sataşır.
Şunu da ifade edelim ki, en büyük keramet, nefsini kötü hasletlerden muhafaza edip, ahlak-ı hasene ile teçhiz ederek Cenab-ı Hakk’ın emrettiği gibi istikamet üzere yaşamak, O’nun ihsan ettiği maddi ve manevi nimetleri, emredildiği gibi kullanmak ve emanete hıyanet etmemektir.  En büyük keramet, kişinin taklidi imanını tahkikiye çıkarıp, her türlü menfi ideolojilerden, sefahat ve ahlaksızlıktan kendini muhafaza etmesidir. Asıl keramet;  günahların sel gibi her taraftan hücüm ettiği, sefahat ateşinin her tarafı kasıp kavurduğu şu helaket ve felaket asrında kişinin kendini muhafaza etmesi, ibadet ve taatlerini yerine getirmesi, süfli ve behimi arzuların zebunu olmadan iffet ve takva olan iki kanadıyla marifetin şahikasına yükselmesi, kurb-i ilahiyeye vasıl olmasıdır.      
         En güzel keramet; hayâ, edep, iffet, istikamet, vakar, sabır ve ihlâs gibi ulvi hasletlerle bezenip;  takva gerdanlığını takmak,  ubudiyet tacını giymek, iffet ve hayâ libasına bürünmektir.
         Asıl keramet kişinin, bu dünyada bir misafir olduğunu bilmesi,  Cenab-ı Hakk’a iman ederek, rızasına uygun yaşaması, O’nun emir ve yasaklarına riayet edip nefsini ıslah etmesi ve bu fani dünya hayatından şahadetnamesini alarak ebedî bir hayatta nihayetsiz nimetlere ve saadetlere mazhar olmasıdır.
         Ebu'l Hasan Eş-Şazeli bu hususta şöyle buyurur: "Gerçek anlamda keramet; dosdoğru bir istikametten ibarettir. Bu istikameti de tam olgunluğa eriştirmektir. Bu ise iki temele dayanır. Allah'a gerçek manada iman etmekle ve Allah'ın Resulünün getirdiklerine zahiri ve batini manada tabi olmakla sağlanır Kişiye düşen görev, bunları elde etmek için gayretini sarf etmesidir. Onun tek hedefi, bu iki gayeye ulaşmak olmalıdır. Fakat olağanüstü olay anlamında keramete gelince, muhakkik âlimler nezdinde buna itibar olunmaz. Çünkü bu, kimi zaman istikamette bir mertebe kazanmış olanın elinde meydana geldiği gibi, bazen istidrac kabilinden olur."
        İmam Yafiî de şöyle der: "Elinde kerametler zuhur eden her bir kimsenin velilerden olması gerekmez. Bu kimselerin, keramet göstermeyenlerden daha üstün olduklarının bir delilidir denilemez. Böyle bir iddia ileri sürülemez. Keramet göstermeyen öyle kimseler var ki, keramet gösterenlerden çok faziletlidirler ve üstündürler. Zira gerçekte keramet, bazen sahibinin yakinini takviye için ortaya çıkmış olabilir. O kimsenin doğruluğuna ve faziletine bir delil olabilir. Ancak bu keramet o kimsenin efdal yani en üstünlüğüne bir delil değildir. Zira efdaliyyet yani en üstünlük yakınî anlamda bir iman ve tam anlamıyla Allah'ı tanımakla mümkündür"[17]
         Şunu da ifade edelim ki, büyük mürşitler, keramete pek ehemmiyet vermezler. Onların en büyük maksatları ve gayeleri, cehaleti izale ederek insanların dünya ve ahiret saadetlerini temin etmektir. “Tasavvufî eğitimi­ni tamamlayan, tekrar insanlar arasına döner, onları irşad etme­ye, kalp ufuklarını açmaya başlar.”[18]
          Onlar Cenab-ı Hakk’ın kendisine ihsan ettiği feyiz ve lütuftan başkalarının da istifade etmeleri için gayret gösterirler. Müridin mürşidinden gördüğü kerâmetler vesilesiyle, ona karşı muhabbeti artar, hüsn-ü zan besler ve hak yolda yürüyen mürşidine bağlılığı ziyadeleşir. Bununla birlikte, mürşitte ve şeyhte şart olan keramet-i ilmiyyedir ve şeriat-ı Muhammediye’ye azami derecede ittibadır.
KERÂMET
Cevap
Değerli, üstün, güzel ve ikrâm. İstilahda; "mü'min ve salih kimsenin eli üzere cereyan eden harikulâde hal" anlamındadır.

Bazı âlimler, harikulâdelik şartını koşmaksızın Allah'ın evliyaya her türlü ikramına kerâmet ismini vermişlerdir (Seyyid Sabık, el-Akidetü'l İslamiyye, Beyrut (ty), s. 24). Burada "harikulâde hal"den maksat, vuku buları olayın, genel-geçer tabiat kanunlarının dışında cereyan etmesidir.

Haddizatında kâinata hâkim olan düzen ve intizam, harikuladelikten çok daha mükemmel bir olaydır. Bu sebepledir ki yüce Allah: "Eğer her ikisinde-yerde ve gökte- Allah'tan başka ilahlar bulunsaydı, onların her ikisi de harap olurdu" (el-Enbiyâ, 21/22) buyurarak kâinata hâkim olan düzen ve intizâmı kendi birliğine delil getirmiştir. Harikulâdeliğin insanlar tarafından önemsenmesi, her gün onları müşâhede etmeleri sebebiyle kâinata hâkim olan bu mükemmel kanunlara karşı alışkanlık kazanmalarından kaynaklanmaktadır.

Tabiat kanunlarının yaratısı Allah olduğuna göre onları değiştirmek de O'nun kudretindedir "Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah, her şeye kadirdir" (Âlu İmrân, 3/189). O halde harikulâdeliğin mümkün olup olmadığını tesbit etmek için O'nun bize gönderdiği kitaba müracaat etmemiz gerekir.

İlimler, özellikle Meryem sûresinin 24-26. âyetlerini, Kehf sûresinin 16-17. âyetlerini ve Âlu İmrân sûresinin 37. âyetini kerâmete delil olarak zikrederler (bk. Râzî, et- Tefsiru'l Kebîr, Tahran (t.y), VIII, 30; EbusSuûd, İrşâdü'l-Akli's-Selîm, Kahire (t.y), II, 31; Tabatabâî, el-Mizân fi Tefsîri'l-Kur'an, Kum (t.y), III, 174-175)

Hz. Süleyman'ın vezirlerinden birinin Belkıs'ın tahtını Yemen'den Filistin'e göz açıp kapamadan getirmesi (en-Neml, 27/40), Kehf sûresinde anlatıları ashâb-ı kehf kıssası salih insanların kerâmetine örnektir (el-Kehf, 18/9-25). Meryem sûresinde Hz. Meryem'in kuru hurma ağacını sallaması sonucu yaş hurmaların düşmesi hadisesi de Hz. Meryem'in kerametlerindendir. (Meryem, 19/19).

Hadis-i şeriflerde bu konudaki rivayetler ise şöyledir: Abd b. Cüveyîn henüz beşikte olan bir çocukla konuşması (Buhârî, Enbiyâ, 48). Sahibiyle konuşan inek kıssası (Buhârı, Enbiya, 54). Hz. Ömer'in Medine'den Nihavend'deki İslam ordusunun kumandanı Sariye "dağa çık diye seslenmesi" ve Sariye'nin bunu duyması (Aclûnî, Keşfu'l-Hafa, II, 380-381).

Allahu Teâlâ Âlu İmrân sûresindeki âyet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır: "Bunun üzerine Rabb'ı onu Meryem'i- güzel bir şekilde kabul etti. Onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya'yı da ona bakmağa memur etti. Zekeriyyâ ne zaman (Meryem'in bulunduğu) mikraba girdiyse onun yanında bir yiyecek buldu: 'Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?' dedi. O da: 'Bu Allah tarafından. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verir' dedi.' (Âlu İmrân, 3/37).

Âyette Hz. Meryem'e verilen bir rızıktan bahsediliyor. Üzerinde duracağımız husus, bu rızkın nereden gelmiş olabileceğidir. Tabiî yollardan mıydı, yani tabiat kanunlarına uygun bir şekilde mi, yoksa harikulâde bir yoldan mı geliyordu? Âyetin ifade uslûbu ve onu takip eden âyette Hz. Zekeriyya'nın duası, rızkın harikulâde gelmiş olduğunu destekler mahiyettedir. Şöyle ki: Eğer harikulâde bir yoldan gelmemiş olsaydı, bunun Hz. Meryem'i övme makamında zikredilmesinin bir anlamı olmazdı (Râzî, a.g.e, VIII, 30; Âlûsî, Rûhu'l-Meânî, Beyrut (t.y.), III. 144).

Hz. Zekeriyyâ'nın duası meselesine gelince, Hz. Zekeriyyâ yaşlanmış ve hanımı da çocuk getirmekten kesilmişti (Âlû İmrân, 3/40). Ancak Hz. Meryem'e gönderilen bu rızka şahit olunca: "Rabbim bana katından temiz bir nesil ver. Sen duayı işitensin" (Âlu İmrân, 3/38). Şeklinde dua etmiştir. Onun oracıkta bu dua ile Allah'tan kendisine temiz bir nesil vermeyi istendiğinde bulunması anlamlıdır. Birçok müfessirin de belirttiği gibi, Hz. Meryem için vukubulan bu olağanüstü hadiseyi görünce, hanımı çok yaslanmış ve çocuktan kesilmiş olmasına rağmen bir çocuklarının olması arzusu içine düşmüş ve Allah'a bu niyazda bulunmuştur (Fahrüddin er-Razî, a.g.e, VIII, 30; Ebu's-Suûd, II, 31).

Ayrıca rızık kelimesi âyette nekre (belirsiz) olarak zikredilmektedir ki bu, o rızkı tazime delalet eder. Yani alışılmışın ve beklenenin dışında bir rızık olduğuna işaret vardır (Râzı; a.g.e., VIII, 30; Ebu's-Suûd, a.g.e., II, 30).

Netice olarak bir harikulâdelikten bahsedilmektedir. Salih bir kimsenin eli üzere bir harikulâdeliğin yani kerâmetin vuku bulması mümkündür. Ancak kerâmetin hak olması, her velinin bu türden kerâmetlerinin mevcut olmasını gerektirmez. Velâyet, bu tür bir olağanüstülüğe muhtaç değildir (İbn Ebi'l-İzz el-Hanefî, Şerhu Akide fi't-Tahâviyye, Beyrut 1392 s. 561). Nitekim sahabeden birçoğunun bu tür bir kerâmeti yoktur (Muhammed Fahr Şakfe, et-Tasavvuf Beyne'l Hakk ve'l-Halk, Suriye 1971, s. 103).

Kerâmet hak olmakla birlikte, halkın bu tür olaylara aşırı merak duymaları ve kimi çevrelerin şeyhlerinin propagandası için kerâmet konusunu basamak olarak kullanmaları, kerâmeti olduğundan farklı sınırlara taşımıştır. Gerek Kur'an'dan ve gerek Sünnet'ten keramete delil olarak zikredilen nasslar incelendiğinde bu tür olağanüstülüklerin, ancak salih kişinin bir sıkıntıyla karşı karşıya kalması durumunda sözkonusu olabildiği, her zaman böyle bir şeyin vuku bulmadığı görülecektir. Ayrıca böyle bir kerâmetin vuku bulması, salih kişinin ne iradesi ve ne de bilgisi dahilinde olan bir husustur. Vuku bulduğunda da, salih kişinin o sıkıntısını hafifletmek veya yok etmek; o sıkıntıyı atlatmak için bir çıkış yolu şeklindedir.

Kerâmetin çekildiği en tehlikeli alanlardan biri, hiç şüphesiz, salih kişinin gaybı bildiği, kalbleri okuduğu şeklindeki kanaattır.

Keramet ve gaybı bilme meselesi:

Gayb, bilinmeyen demektir. Allah’tan başka kimse bilmez mealindeki ayet bu hakikati ihtar etmektedir.

Cin suresi 26. ayette Gaybı ancak Allah’ın bileceği ifade edilir. Ancak devamındaki ayette ise, razı olduğu kullarına gelecek ve geçmişten bilgiler vereceği haber verilir. Demek ki, Allah bildirirse Allahın sevgili kulları da bilebilir.

Öyleyse "Gaybı ancak Allah bilir" sözünü Allah bildirmezse kimse gaybı bilemez diye anlamak gerekir. Nitekim peygamberimiz kendinden sonra olacak ve önceden olmuş bazı olayları Allah’ın izniyle haber vermiştir.

Evet Allah kendi iradesi gereği bir sevgili kuluna ( Peygamber veya evliyaya ) gaybı bildirebilir. Bu zat-ı muhteremler de kablel- vuku bir hadiseyi haber verebilir. Yani bir hadise daha vuku bulmadan önce Allah başkalarına da bildire bilir. Bu durum Allah’ın hür iradesinin de delilidir. Şayet Allah’tan başka kimse bilmez, deyip peygamber ve evliyalarında gaybı bilemediğini iddia etsek o zaman hem ayetin sıhhatine de zarar vermiş hem de Allah’ın iradesinin de kayıtlanması anlamında bir fikri peşinen kabullenmiş olacağız. Bu ise, bizim itikatımıza terstir.

Vahiy sadece peygamberlere gelir. ilham ise Allah'ın veli ve sevgili kullarından herkese gelebilir.

Bu konudaki bir diğer mütalaa Hz. Peygamber bir hadis-i serifinde "mü'minin ferasetinden sakının Çünkü o Allah'ın nuru ile bakar" (Tirmizî, Tefsîru sûre, 15/6). Âyet-i kerimesinde işaret edildiği gibi, salih bir mü'min ferasetiyle karşısındakinin bazı durumlarını sezebilir. Nitekim yolda yürürken bir kadına bakan bir adam Hz. Osman'ın yanına girince, Hz. Osman (r.a) "biriniz içeri giriyor ve iki gözünde zina eseri gözüküyor" der. Bunun üzerine adam "Rasûlullah'dan sonra bir vahiy mi geliyor yoksa" diye sorar. Hz. Osman "hayır, ancak mü'minin feraseti vardır" der (Nebhânî, Huccetu'l-lahi 'ale'l-Alemîn, s. 862).

Durum bu noktadan değerlendirilince gaybı bilmenin sınırlarının iyi belirlenmesi gerekir. Yukarıda verilen ölçüler çerçevesinde diyebiliriz ki. her hangi bir kimseyi harikulade olaylar göstermesi nedeniyle, onun veli olduğuna hüküm veremeyiz. Gösterdiği olağanüstü halin de kerâmet olduğunu kabul edemeyiz. Önce bu kimsenin İslâm'a bağlılık derecesine ve Allah'ın şerîatına bağlılık noktasına bakarız. Hakkında hükmümüzü öyle veririz. Nitekim herhangi meşru bir sebebe dayanmaksızın keramet izharına kalkışan kimsenin bu haline iyi gözle bakılmamış kötü görülmüştür. Halbuki en büyük kerâmet, Allah'ın şerîatı üzerinde istikamete olmaktır.

Abdullah et Tüsterî (r.a)'nin yanında kerametten söz edildiğinde şöyle der: "Ne kerâmeti, ne âyeti? Bir takım şeyler ki, zamanı geliyor, Allah (c.c) vakti geldiği için onları ortaya çıkarıyor. Fakat kerâmetin en büyüğü bilesiniz ki, budur: Kendisinde bulunan kötü huylarını, övgüye layık olan iyi huylarla değiştirmendir." Ebu'l Hasan Eş-Şâzelî de bu hususta şunları söylüyor: "Gerçek anlamda Kerâmet: Dosdoğru bir istikametten ibarettir. Bu istikameti de tam olgunluğa eriştirmektir. Bu ise iki temele dayanır. Allah'a gerçek manada iman etmekle ve Allah'ın Rasulünün getirdiklerine zâhirî ve bâtîni manada tabi olmakla sağlanır Kişiye düşen görev, bunları elde etmek için gayretini sarfetmesidir. Tek gayesi olmalı, oda bu iki amacı elde etmek. Fakat, olağanüstü olay anlamında Kerâmete gelince, muhakkik âlimler nezdinde buna itibar olunmaz. Çünkü bu, kimi zaman istikamette bir mertebe kazanmış olanın elinde meydana geldiği gibi, bazan istidrac kabilinden olur."

Ayrıca Allah'ın veli kulları, salih bir kimsenin elinde meydana gelen keramete veya kerametlere itibar etmezler ve gösterilen bu kerâmetlerin o kimsenin üstünlüğüne bir delildir, diye de kabul etmezler. Bu hususta İmam Yafiî şöyle der: "Elinde kerâmetler zuhûr eden her bir kimsenin velilerden olması gerekmez. Bu kimselerin, kerâmet göstermeyenlerden daha üstün olduklarının bir delilidir denilemez, Böyle bir iddia ileri sürülemez. Kerâmet göstermeyen öyle kimseler var ki, kerâmet gösterenlerden çok faziletlidirler ve üstündürler. Zira gerçekte kerâmet, bazen sâhibinin yakînini takviye için ortaya çıkmış olabilir. O kimsenin doğruluğuna ve faziletine bir kanıt olabilir. Ancak bu kerâmet o kimsenin efdâl yani en üstünlüğüne bir kanıt değildir. Zira efdaliyyet yani en üstünlük yakınî anlamda bir iman ve tam anlamıyla Allah'ı tanımakla mümkündür" (bk. Abdullah el- Yâfiî Kitabu Neşri'l-Mehâsini'l-Galiyye, s. 119)

Kerameti özetlemek gerekirse: Allahın segili kullarına verdiği bir ikramdır ve kalplerine ilka ettiği bir ilhamdır denilebilir.

KERAMET VE İSTİDRAÇ ARASINDAKİ FARK

Cenab-ı Hak, peygamberlerine dâvâlarını doğrulamak için “mucize” verdiği gibi, velî kullarına da “keramet” dediğimiz bazı harika haller ihsan etmiştir. Velînin gösterdiği kerametler, Peygamber Efendimizin dâvâsında doğru olduğunun bir alâmetidir. Zira velînin gösterdiği keramet, tâbi olduğu peygamberin kerameti sayılmaktadır.

Hz. Ömer’in gönderdiği mektubun içine atılmasıyla Nil Nehrinin taşması, yine Hz. Ömer’in Medine’de minber üzerinde hutbe okurken bir aylık mesafedeki İslâm ordusunun kumandanına “Yâ Sariye, dağdan sakın” diyerek sesini ona duyurması ve ordunun tehlikeyi atlatması, kerametlere misal olarak zikredilebilir.

Keramet, Cenab-ı Hakkı bütünsıfatlarıyla birlikte tanıyan, Ona ibadette kusur etmeyen, günahlardan sakınan, gayri meşru lezzetlere iltifat etmeyen, gaflete dalmayan zatlarda görülür. Bu vasıfları taşımayan, hattâ tam tersi bir yaşayışın içerisinde olan kimselerden görülen harikalıklar ise keramet değil, “istidraç”tır.

İstidraç, küfrü veya fâsıklığı açıkça görülen kimsenin elinde, isteğine uygun olarak zuhur eden harikalıklardır.1 Nitekim Fıkh-ı Ekber Şerhi’nde zikredilen bir hadis-i şerifte buna işaretle şöyle buyurulmaktadır:

“Allah’ın, isyana devam eden kişiye istediği nimetleri verdiğini gördüğün zaman bu bir istidraçtır.”2

Cenab-ı Hakkın, Kendisine isyan eden kimselerin isteklerini yerine getirmesi, böylelerinin azaplarını daha fazla arttırmak içindir. Yoksa, onlarda bir hakikat olduğu için değildir. Nitekim şeytanın yeryüzünü zahmetsizce dolaşabilmesi, Firavun’un ve Nemrut’un dünyada iken birçok nimetlere mazhar olması, isyanlarını daha da arttırmaları ve ahirette daha çok azaba çarptırılmaları için verilmiştir. Bir âyet-i kerimede “Âyetlerimizi yalan sayanları Biz, bilmeyecekleri noktalardan yavaş yavaş helâke yaklaştırırız”3 buyurularak bu hakikate işaret edilmiştir. Zaten istidracın bir diğer mânâsı da, bir kimseyi yavaş yavaş arzusuna götürüp haberi olmadan felâkete atmaktır.

“Keramet ve istidraç, mânen birbirine mübayindir (zıttır)” diyen Bediüzzaman Said Nursî bu hususta şu izahı yapar:
“Zira keramet, mûcize gibi Allah’ın fiilidir. Ve o keramet sahibi de kerametini Allah’tan olduğunu bilir ve Allah’ın kendisine hâmi ve rakîb (görüp gözeten) olduğunu da bilir. Tevekkül-ü yakîni de fazlalaşır. Lâkin bazan Allah’ın izniyle kerâmetlerine şuuru olur, bazan olmaz. Evlâ ve eslemi de bu kısmıdır (kendisinden bir keramet zuhur ettiğinin farkında olmamasıdır).”

“İstidraç ise, gaflet içinde iken eşya-yı gaybiyenin inkişafından ve garip fiilleri izhar etmekten ibarettir. Fakat bu istidraç sahibi, nefsine istinat ve iktidarına isnat etmekle enaniyeti, gururu öyle fazlalaşır ki, (Karun gibi, “Bu serveti ancak bende mevcut bir ilimden ötürü bana verilmiştir” meâlindeki âyet-i kerimeyi) okumaya başlar.

“Lâkin o inkişaf (mânevî hal, tasfiye-i nefs ve tenevvür-ü kalb (nefsi aradan çıkarmak ve kalb nuru) neticesi olduğu takdirde, ehl-i istidraç ile ehl-i kerâmet arasında tabaka-i ulâda (birinci mertebede) fark yoktur.

“Tam mânâsıyla fenaya mazhar olanlar ise, onlara da Allah’ın izniyle eşya-yı gaybiye inkişaf eder. Ve onlar da o eşyayı fenâfillah olan havaslarıyla (duygularıyla görürler. Bunun istidraçtan farkı pek zâhirdir. Zira zâhire çıkan batınlarının nurâniyeti, mürâilerin zulümatıyla iltibas olmaz (yani, onların ruhlarında mevcut olan nurlu haller, gösteriş meraklıların karanlık halleriyle karışmaz, bir tutulmaz.).”4

Diğer taraftan, istidracın sihirle de yakında alâkası vardır. İstidraç ehli, sihirle, yapılmayanı “yapılmış” gösterir. Meselâ, cam yemediği veya şiş batırmadıkları halde, başkaları onun cam yediğini veya vücuduna şiş batırdığını zannederler.
İmam-ı Rabbanî Hazretlerinin de beyan ettiği gibi, şu âyet-i kerime istidraç ehlinin durumunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır:

“Onlar, kendilerinin birşey üzere olduklarını sanırlar. Dikkat ediniz, onlar yalancıdırlar. Onları şeytan istilâ etmiş, Allah’ı zikretmeyi dahi onlara unutturmuştur. Bunlar şeytan fırkasıdır.”5

Netice olarak söylemek gerekirse, Allah’a itaat etmeyen, Onun yasak kıldığı şeyleri isteyen kimselerden cam yemek, vücutlarına şiş sokmak gibi görülen harika haller keramet olmayıp, istidraçtan başka birşey değildir. Hattâ İmam-ı Rabbanî Hazretleri, Allah’a iman etse ve Onun emirlerini yerine getirse dahi, bu hallerini başkalarına gösteriş için ve şöhret kazanmak gayesiyle göstermeyi de istidraç olarak değerlendirmektedir.6 Çünkü gerçek bir velî, gösteriş için değil, ihtiyaç ânında Allah’ın kendisine bir ikramı olarak keramet izhar eder.

Bundan dolayı, halkı aldatmak, birtakım menfaatler temin etmek ve yalancı bir şöhret elde etmek maksadıyla herkesin yapamadığı bazı hareketlerde bulunan sefih insanlara kıymet vermemek gerektir. Bu hallerini de evliyanın kerametiyle iltibask etmemek lâzımdır.

1. Muvazzah İlm-i Kelâm, s. 176.
2. Fıkh-ı Ekber Aliyyü’l-Karî Şerhi Tercümesi, s. 195.
3. Âraf Sûresi, 182.
4. Mesnevî-i Nuriye, s. 208.
5. Mücadele Sûresi, 18-19.
6. İmamı Rabbanî, Mektubat, 2. cilt, 99. mektub.
En büyük keramet
Hasan Feyzi Efendi “rahmetullahi aleyh”, Denizli toprağını nurlandıran bir Hak dostudur.
Her Veli gibi keramet göstermekten kaçınırdı.

Bu husus, zihnine takılırdı talebenin.
Bir sabah ders başladığında, çocukların zihninde yine aynı şey vardı:
Keramet.

“Hocamız neden keramet göstermiyor? diyorlardı.
Bu, malum oldu büyük zata.

Dersi kesip;
- Biz, şu günahkâr halimizle yerin dibine müstehakız. Ama bakın, buna rağmen yer üstündeyiz, buyurdu.

Ve ekledi:
- Bu, keramet değil de nedir?

Ve sordu onlara:
- En büyük keramet nedir biliyor musunuz çocuklar?

Talebeler;
- Bilmiyoruz efendim, dediler.

Buyurdu ki:
- En büyük keramet, “istikamet”tir.

Gençler sordu:
- İstikamet nedir ki hocam?

- İstikamet, doğru yolda yürümekte sebat etmektir. Asıl hüner, İslam’a tam uymaktır. İslam’dan kıl kadar ayrılan kimsede bir harikulade hâl görürseniz, hiç kıymet vermeyin. Çünkü o, keramet değildir.

Merak ettiler:
- Ya nedir efendim?

- İstidraçtır. Kâfirlerde ve günahkârlarda görülen fevkalade hallere “istidraç” denir.

Zihinlerdeki soru işareti çözülmüştü.


Niçin ağlıyormuş?

Bir gün de bu zata:
- Bu gece nasıl sabahladınız? diye sordular.

Başladı ağlamaya.

Soranlar şaşırdı.
- Efendim iyi misiniz?

Buyurdu ki:
- Ölümü unutmuş, günahı da çok olan bir kimsenin hali nasıl olur?

Göz yaşlarını silip devam etti:
- Ömrümüz azalıyor, günahımız artıyor. Akıbet Cennet midir, Cehennem mi? O da belli değil. Bu halde olan bir insan, ağlamasın da ne yapsın?


Günah işlemeyin!

Bir gün de bazı sevdikleri;
- Efendim, huzurlu olmak istiyoruz, ne yapalım diye sordular bu zata.

Cevaben;
- Huzurlu olmak için günah işlemeyin buyurdu.

Sordular yine:
- Peki, günah işlememek için ne yapalım hocam?

Buyurdu ki:
- “Ölüm”ü düşünün. Ölümü düşünen, günah işleyemez.
Keşif keramet hevesi

Bazıları tasavvufu, sufiliği, keşif ve keramet gösterme yolu zannederler. Veli, Evliya denilince de kerametler gösteren, harikulade haller zuhur eden kimseleri akıllarına getirirler. Oysa en büyük keramet, Kur’an ve Sünnet’ten kıl payı sapmadan, dosdoğru olmak anlamına gelen istikamettir.

Nefis, keramet ve olağanüstü şeyler görüp zevklenmek ister. Hâlbuki Allah-u Zülcelal, şöyle emreder: “Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte, bu dosdoğru dindir.” (Beyyine; 5)
Bunun için o büyüklerin kendilerine, keşif ve kerametten bir şey hâsıl olmasa da Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme mutabaat (uymak) devleti hâsıl olunca, ferahlandıklarını, müjde haberi almış gibi sevindiklerini görürsün. Ama kendilerinde keşif ve keramet bulunduğu halde, Sünnet’e uymakta gevşeklik hissederlerse, o halleri kabullenmez ve onlara itibar etmezler.”

Sünnete uymak ve kötü ahlaktan kurtulmak

Sehl b. Abdullah Tusteri rahmetullâhi aleyhi ise bu hususta, “Kerametlerin en büyüğü, kötü ahlaklardan birisini terk edip onun yerine iyi ahlak sahibi olmaktır.” demiştir.

İmam-ı Şarani rahmetullâhi aleyhi ise şöyle der: “Sünnet’e uymaktan daha büyük keramet yoktur. Bunlar kime verilir de o hala daha başka şeyler ararsa gerçekten bu kimse davasında yalancı, sözlerinde iftiracı yahut gerçek ilmi elde edememiş zavallı birisidir. Böyle bir kimse, sultanın huzurunda bulunma nimetine ulaşmışken, bununla yetinmeyip ahırdaki hayvanların hizmetiyle meşgul olan hadime (hizmetçiye) özenen kimseye benzer.”

Tasavvufu, kerametler elde etmek için bir araç gibi görenler hem aldanmış hem de amaçlarına ulaşamamışlardır. Bu hususta Şazeliye tarikatının piri Ebu’l- Hasan Şazeli rahmetullâhi aleyhi şöyle der: “Devamlı keramet isteyen ve ona ulaşmak için kendini zorlayana keramet verilmez. O ancak kendinde ve amelinde bir şey görmeyen, devamlı Allah-u Zülcelal’in muhabbetiyle meşgul olan, O’nun fazlına nazar eden, nefsinden ve amelinden ümidini kesen kimseye verilir.”



Ehl-i Sünnet üzere olmanın önemi

Yazılanlardan anlaşılacağı üzere, en büyük keramet; doğru bir itikad üzere olup Kur’an ve Sünnet’ten taviz vermeden istikamet üzere olmaktır. Hazreti Hace Ubeydullah Ahrar rahmetullâhi aleyhinin şu sözü, bu hususta asla unutmayacağımız bir ölçü olmalıdır:

En büyük keramet

Behaeddin Buhari, nakleder şöyle kendi:
Bu tasavvuf yoluna ilk girdiğim günlerdi.

Beni, bir cezbe hali kaplardı ara ara.
Dolaşmaya giderdim, gece kabristanlara.

Bir gece, yine böyle başında bir mezarın,
Dururken, manevi bir hale girdim ansızın.

O halde göründü ki, bana gönül gözümde,
Örtülerle süslenmiş bir kürsi var önümde.

Oturmuş o kürside, nur yüzlü veli bir zat.
Vardı hem etrafında, kalabalık bir zevat.

Ben, orada oturan zatın kim olduğunu,
Düşünürken, birisi tanıttı bana onu.

Dedi: (Abdülhalık-ı Goncdüvanidir o zat.
Ve halifeleridir önündeki cemaat.

Sana, bir tac verdiler, bereketli, mübarek.
Elden ele dolaşıp, gelmiştir bu güne dek.

Ali Ramiteni’den gelir ki emaneten,
Kondu senin evine, şu andan itibaren.

Verildi o tac sana, bir keramet olarak.
Hürmetine, her bela olurlar senden ırak.

Kulak ver ve dinle ki, kürsideki o veli,
Nasihatler edecek sana çok faideli.

O zat, Abdülhalık-ı Goncdüvani'dir ki hem,
Bu yolun büyüğüdür, çok aziz ve muhterem.)

Kalkıp, öptüm elini ve edeple oturdum.
O bana nazar edip, buyurdu ki: (Ey oğlum!

Bu yolda bulunmaya, var sende kabiliyet.
Lakin olgunlaşması lazımdır onun elbet.

Hakkın gizli sırları, olsun sana aşikâr.
İslama tam uymaktır bu yolda en büyük kâr.

İstikamet sahibi olmak hem bu hususta,
En büyük keramettir, bizim bu yolumuzda.

Bid'atlerden uzak ol, ruhsatla etme amel.
Azimetle iş yap ki, bu yolda budur temel.

Yapması lazım olan farz, vacib veya sünnet.
Herbirini öğrenip, titizlikle ifa et.

Sonra, kaçınılacak ne varsa günah, haram,
Öğrenip, kaçınmaya eyle tam bir ihtimam.

Ey oğlum Behaeddin, sen yarın Nesef'e git.
Seyyid Emir Külal de oradadır o vakit.

Önce evine gidip, o tacı al yanına.
Sonra Emir Külal'in, var git huzurlarına.)

Dedim: (Peki efendim, şimdi hemen gideyim.)
Kendime geldiğimde, baktım, bir kabirdeyim.

Evden o tacı alıp, düştüm Nesef yoluna.
Gidip, Emir Külal’in kavuştum huzuruna.

Buyurdu ki: Bu taca, bu gün sen müstehaksın.
Bunu muhafazada, gevşeklik etme sakın.

Hocam Muhammed Baba Semmasi hazretleri,
Bana ısmarlamıştı seni yetiştirmeyi.

Hem de senin hakkında, demişti: (Bu, oğlumdur.
Onun yetişmesinde, etmeyesin bir kusur.

Bir gevşeklik olursa bunda ey Emir Külal!
Senin üzerindeki hakkımı etmem helal.)
sonraki sayfa - Hüseyin Hilmi Işık
www.huseyinhilmiisik.com/hayat3.htm
Translate this page
İslam âlimleri ve Osmanlılara, vefa borcu olduğuna inanır ve onları büyük bir muhabbetle severdi. ... "En büyük keramet istikamet üzere olmaktır" buyururdu.
En Büyük Keramet İstikamettir by Rufai Fm - SoundCloud
https://soundcloud.com/.../en-buyuk-keramet-istikamet... - Translate this page
Jan 22, 2015 - Stream En Büyük Keramet İstikamettir by Rufai Fm from desktop or your mobile device.
TASAVVUF: Tasavvuf, kalp temizliğini, güzel ahlâki ve ruh ...
https://books.google.com.tr/books?id... - Translate this page
İbrahim Sarı - 2016 - ‎Religion
En büyük keramet iyi bir ahlâk sahibi olmaktır. Hatta istikamet (doğruluk, dürüstlük) kerametten üstündür. Mânevî kerametler maddî kerametlerden çok daha ...
EN BUYUK KERAMET ISTIKAMETTIR Instagram @tasavvuf.vakti ...
websta.xyz/tasavvuf.vakti
Translate this page
EN BUYUK KERAMET ISTIKAMETTIR @tasavvuf.vakti Instagram photos.
tasavvuf nedir - Ahmed-er Rufai
www.rufai.com/makaleoku1.aspx?Id=2
Translate this page
May 20, 2015 - Bildiği ile amel eder ve gayesi istikametinde ebedi saadete doğru yol alır. .... Onlarca en büyük keramet, istikamet üzere kulluk yapmaktır.
Mahmud Efendi Hazretleri'nin Kerametleri Var mı? | Medresetü'l ...
www.medresetulmahmudiyye.com/.../kerametleri-var...
Translate this page
“En Büyük Keramet İstikamettir” buyurur. Yine yetiştirdiği binlerce hafız, hoca ve alim kadın ve erkek müridleri de bu zamanda gösterilebilinecek en büyük ...
Keşif Keramet Istikamet Şadirvan Yayinlari.mp3 Free Download.
mp3-news.net/...keramet-istikamet.../1100521010510...
Translate this page
Download: Keşif Keramet Istikamet Şadirvan Yayinlari .... Sifil - En büyük keramet istikamettir. Play · Download: Ebubekir Sifil - En büyük keramet istikamettir.mp3 ...
Nefsini bilen Rabbini bilir - Dinimiz İslam Mobil
m.dinimizislam.com › Menkıbe ve hikmetli sözler
Translate this page
İstikamet yani doğruluk üzere olmalıdır; çünkü en büyük keramet, istikamet üzere olmaktır. Nice küçük amel, niyetle büyük amel olur, nice büyük amel de, niyetle ...
EN BUYUK KERAMET ISTIKAMETTIR @tasavvuf.vakti Instagram ...
www.pikore.com/tasavvuf.vakti
Translate this page
See EN BUYUK KERAMET ISTIKAMETTIR (@tasavvuf.vakti) Instagram profile on Pikore. ALİMLERİN YOLUNDA YÜRÜKİ ALEMDE SENİN YOLUNDA ...
Keramet Nedir? - Hayat Penceresi
www.hayatpenceresi.net/Content-Makaleler-36-6-179
Translate this page
Dec 13, 2012 - Ebu'l Mevâhib eş-Şâzelî Hazretleri (ks): “Keramet istikamettir” der. ... Büyük olan uçuş ise, nefsin mertebelerini geçip mutmainne, râziyye ve ...
Search Results
Tek Yol, İstikamet! | Osman Nuri Topbaş Hocaefendi
www.osmannuritopbas.com/tek-yol-istikamet.html
Translate this page
Kulun bu vazifelerini edâ etmesi karşılığında keşif, kerâmet beklentisine ... Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, talebesi büyük âlim ve kâmil Seyyid Tâhâ Hakkârî ...
MUHAMMED RAŞİD EROL (K.S) HAZRETLERİNİ ANMA ve TARİKAT ...
hasaneyn.org/muhammed-rasid-erol-k-s-hazretlerini-a...
Translate this page
Keramet istikamettir, buyurmuş. Yani bir insan, Allah'ın kitabına ve Resûlullah'ın (s.a.v) sünnetine uygun bir hayat yaşıyorsa, işte o en büyük keramet sahibi ...
Zühtü Kazancı - En büyük keramet istikamettir - Günlük Köşe Yazıları
www.gunlukkoseyazilari.com/...buyuk-keramet-istika...
Translate this page
 Rating: 5 - ‎10 reviews
Jan 6, 2016 - Abdurrahman Dilipak, İslamcı camia ile ilgili iddialarını tekrar ederek "Bizde yılların açlığı vardı. Para, kadın, makam bir anda başını döndürdü ...
İstikamet, Seyr-ı Suluk, Keramet, İçtihat Kavramları Hakkında Kısa ...
www.haberinkapisi.com/.../kerametler-var-midir-kitap...
Translate this page
Feb 13, 2016 - Önce sunu söylememiz lazım: Tasavvuf demek keramet demek değildir. En büyük keramet istikamettir. Bazen hiç kerameti olmayan arif, ...
Keramet - İstikamet - Altınoluk Dergisi Arşiv
dergi.altinoluk.com › ... › Subat - İslâm Tasavvufu
Translate this page
Muhterem Üstazımız, rüya ve kerametlerden ziyade "En büyük keramet, Cenabı Hakk'ı görürcesine, ubûdiyyet vazifemizi kemaliyle ifa edebilmekdir" buyururlardı ...
GÖNÜL SULTANLARIYLA ARAMIZ NASIL? - www.gulistandergisi.com
www.gulistandergisi.com/dergi_oku.php?id=712
Translate this page
1 post - ‎1 author
İşte onlardan biri, asırlardır gönülleri imanla nakış nakış işleyen bir büyük insan, Şah-ı Nakşibend Hazretleri, “Asıl keramet, istikamettir” buyurur. Unutmaya ...
10 Ocak 2015 Cumartesi En büyük keramet, istikamettir - Ayışığı Medya -
www.ayisigimedya.com/default.asp?sayfa=yazar...
Translate this page
Jan 10, 2015 - En büyük keramet, istikamettir. “Amelsiz kavlimden dolayı, Allah Teâlâ hazretlerinden mağfiret talep ederim. Benim davranışa dönüşmeyen ...
Mavi Defter Nokta: - Page 65 - Google Books Result
https://books.google.com.tr/books?isbn=6056525015 - Translate this page
Saadeddin Ustaosmanoğlu - 2014
Mürîd olma liyakatini âdeta gayb bilgisine mâlik olmaya bağlayan bir kısım müridler, İSTİKAMET'in en büyük keramet olduğunu bilmezler... Bilseler de, onlar için ...
Keramet Beklerken – Semerkand Dergisi | iSLAMi SOHBET ...
www.islamdenizi.net/keramet-beklerken-semerkand-d...
Translate this page
Dec 21, 2010 - Maddi kerameti istikamete tercih ettiren anlayış büyük ölçüde keramet hususundaki cehaletin eseridir. Kerameti Allah Tealâ'nın ikramı olarak ...
İSTİKAMET SAHİBİ OLMAK | Halit Yıldırım - Academia.edu
www.academia.edu/.../İSTİKAMET_SAHİBİ_OLMA...
Translate this page
İSTİKAMET SAHİBİ OLMAK Halit YILDIRIM İnsanoğlu dünya denen bu âleme ... Bu yüzdendir ki "en büyük keramet istikamet sahibi olmaktır" demişlerdir.
En büyük keramet istikamet üzere olmaktır. | Güzel Sözü | Karma ...
www.yazarsanyaz.com/en-buyuk-keramet-istikamet-u...
Translate this page
En büyük keramet istikamet üzere olmaktır. ... Kategori: Karma Sözler | Etiketler: istikamet, keramet. (Puan Verin). Loading ... Loading Bu yazıyı defterine ekle ...
En büyük keramet istikamettir | Meltem Haber
www.meltemhaber.com/?...buyuk-keramet-istikamettir...
Translate this page
Jan 6, 2016 - En büyük keramet istikamettir. Abdurrahman Dilipak, İslamcı camia ile ilgili iddialarını tekrar ederek "Bizde yılların açlığı vardı. Para, kadın ...
En büyük keramet istikamettir - Yeni Mesaj Gazetesi
www.yenimesaj.com.tr/en-buyuk-keramet-istikamettir...
Translate this page
En büyük keramet istikamettir. Zühtü Kazancı. zuhtuhaber@hotmail.com. 06 Ocak 2016, 00:00. 213 kez okundu. Yazarın Diğer Yazıları, 18.05.2016 - MHP, ...
Menkıbeler Abdüllatif Uyan - "En büyük keramet, istikamet" - #TG
www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/.../256949.aspx
Translate this page
Aug 12, 2005 - Buyurdu ki: - En büyük keramet, istikamettir. - İstikamet nedir hocam? - İstikamet, her işinde İslamiyete uymak ve buna ölünceye kadar aynen ...
En büyük keramet istikamet üzere olmaktır. - Bunu mu aramıştınız?
www.bunumuaramistiniz.com/detay-en-buyuk-keram...
Translate this page
En büyük keramet istikamet üzere olmaktır. - Hüseyin Hilmi Işık. sevilen Hüseyin Hilmi Işık sözleri, Hüseyin Hilmi Işık sözleri, Hüseyin Hilmi Işık facebook yazıları, ...
En büyük keramet
www.siirlerlemenkibeler.com/.../201/1%20(250).htm
Translate this page
En büyük keramet. Behaeddin Buhari ... Verildi o tac sana, bir keramet olarak. Hürmetine, her bela olurlar ... İstikamet sahibi olmak hem bu hususta,. En büyük ...
çilekapısı on Twitter: "En büyük keramet istikamet üzere olmaktır. Şah-ı ...
https://twitter.com/cilekapisi/status/707693456718745600
Mar 9, 2016 - En büyük keramet istikamet üzere olmaktır. Şah-ı Nakşibend. Retweets 64; Likes 302; Emre✌ Bahar'DAN كبرى Sema Baysal Emre :d Merve ...
Mehmed Kırkıncı | Keramet Nedir?
www.mehmedkirkinci.com/index.php?s=article...
Translate this page
Jan 9, 2013 - En büyük keramet, kişinin taklidi imanını tahkikiye çıkarıp, her türlü ... En güzel keramet; hayâ, edep, iffet, istikamet, vakar, sabır ve ihlâs gibi ulvi ...
İSTİKAMETTEN BÜYÜK KERAMET YOKTUR | Yorum7
www.yorum7.com/istikametten_buyuk_keramet_yokt...
Translate this page
Dec 14, 2015 - Şimdi herkes keramet peşinde ama esas olan istikamet üzere kalabilmektir. Hacı Şaban Efendi'nin dediği gibi: istikametten büyük keramet ...
"İstikamet" Sahibi Olmadan İmam Olmayın! - Feyz Dergisi
www.feyzdergisi.com/.../istikamet-sahibi-olmadan-ima...
Translate this page
Jun 3, 2013 - İşte böyle olabilmenin adı istikamettir. Ve “En büyük keramet, istikamettir.” sözünü İslam büyükleri bunun için söylemişlerdir. Tüm müminlerin ve ...
EN BÜYÜK KERAMET İSTİKAMET | İslam ve İhsan
www.islamveihsan.com/tag/en-buyuk-keramet-istikamet - Translate this page
Sep 21, 2014 - Ebû'l-Hasan Harakānî Hazretleri buyurur: “İki kişinin dinde çıkardığı fitneyi, şeytan bile çıkaramaz: Dünya hırsına sahip…
En büyük keramet istikamet
www.yenisafak.com/.../en-buyuk-keramet-istikamet-1...
Translate this page
En büyük keramet istikamet. 1 / 1. TÜMÜ. KAPAT. En büyük keramet istikamet. En büyük keramet istikamet. GALERİYE GERİ DÖN En büyük keramet istikamet.
Ebubekir Sifil - En büyük keramet istikamettir - YouTube
Video for en büyük keramet istikamet▶ 8:06
https://www.youtube.com/watch?v=afqn0-dv9Lo
May 5, 2013 - Uploaded by Mesut Sezgin
Ebubekir Sifil - En büyük keramet istikamettir. Mesut Sezgin. SubscribeSubscribedUnsubscribe 1,4981K ...
En Büyük Keramet, istikamet - YouTube
Video for en büyük keramet istikamet▶ 0:57
https://www.youtube.com/watch?v=I7vn8Js0-Mk
Feb 27, 2015 - Uploaded by Ali Kara
En Büyük Keramet, istikamet. Ali Kara .... Iste Seriat, Iste Tarikat, Iste Allah Dostu, Iste Istikamet ve ...
EN BÜYÜK KERAMET İSTİKAMET! » Samsun Haber – Akasyam ...
www.akasyam.com/en-buyuk-keramet-istikamet/
Translate this page
Feb 23, 2014 - Hayatı boyunca 'en büyük keramet, istikamettir' şiarınca yaşayan müvekkilim Mahmud Ustaosmanoğlu hocaefendinin bu tür asılsız yorum ve ...
-Günün Sözü En büyük keramet, İstikamet... - Milli Görüş Haber ...
https://tr-tr.facebook.com/.../a.../467662780063645/
Translate this page
Günün Sözü En büyük keramet, İstikamet üzere olmaktır. Mahmud Efendi Hz.
En Büyük Kerâmet İstikâmettir – Abdullah Said | Kişisel Websitesi
www.abdullahsaid.com/en-buyuk-keramet-istikamettir
Translate this page
May 28, 2014 - keramet EN BÜYÜK KERÂMET İSTİKÂMETTİR. Üzerimize vâcib olanın ... “Şüphesiz 'Rabbimiz Allâh'tır' deyip sonra dosdoğru bir istikâmet ...
en büyük keramet istikamet | dertli sözlük
www.dertlisozluk.com/.../en-buyuk-keramet-istikamet/
Translate this page
en büyük keramet istikamet hakkında söylenenler. ... Hele böyle bir hadisi şerifi gördükten sonra bu zamanda istikamet üzere yol alabilmenin, duruşumuzu ...
Risale-i Nur'da Küllî Kaideler - 3: - Google Books Result
https://books.google.com.tr/books?isbn=6054038982 - Translate this page
Ali Ünal - 2014
harikulâdeliklere mazhar ederse, buna 'keramet' denir. Keramet ... En büyük keramet, istikamet üzere olabilmekteve istikameti koruyabilmektedir. Keramet sahibi ...
Ma’rifetullah ve Tasavvuf - Risale-i Nur'da Küllî Kaideler-6:
https://books.google.com.tr/books?isbn=6055119838 - Translate this page
Ali ÜNAL - 2015
Allah'ın kulunaolanböyle hususî ihsanından daha büyük ihsanı,böyle birihsanı ... En büyük keramet, istikamet üzere olabilmekte ve istikameti koruyabilmektedir.
En büyük keramet
www.gonulsultanlari.com › ... › Eden kendine eder
Translate this page
En büyük keramet, “istikamet”tir. Gençler sordu: - İstikamet nedir ki hocam? - İstikamet, doğru yolda yürümekte sebat etmektir. Asıl hüner, İslam'a tam uymaktır.
EN BÜYÜK KERAMET, İSTİKAMET ÜZERE OLMAKTIR ...
adimadimukbayadogru.blogcu.com/...buyuk-keramet-...
Translate this page
-Evladım, suda yürümek,havada uçmak keramet değildir.Suda balıklar, havada kuşlarda uçuyor.En büyük keramet istikamet üzere olmaktır.Sırtımızda bunca ...
En Büyük Keramet; İstikamet - musellem.net
www.musellem.net/en-buyuk-keramet-istikamet/
Translate this page
Mar 30, 2015 - En Büyük Keramet; İstikamet. Doğum ve ölüm; insanoğlunun yaşayacağı en muazzam iki gerçeklik. İnsan oğlunun doğumu ile başlayan dünya ...
5.Derece İstikamet - Aşk-ı Mevlana
www.ask-imevlana.com/ucuncu.../5-derece-istikamet
Translate this page
Zira, harikuladelik olan kerametin, istikamet olmaksızın hakîkat ehli yanında bir kıymeti yoktur. Hakikat ehlinin katında en büyük keramet te'dib-i ahlaktır. Sehl ibn ...
En Büyük Keramet İstikamet Üzere Olmaktır - ZUHUR DERGİSİ
www.zuhurdergisi.com/yazi_441_En-Buyuk-Keramet...
Translate this page
Jun 3, 2014 - Her vakit farz ve sünnet namazlarında okumuş olduğumuz Fatiha sûresinin içerisindeki dualardan bir tanesidir. Cenab-ı Allah'a tam bir şekilde ...
kudsî ruh ile desteklenen, feraset sahibi zât-ı âlileri ... - Hakikat Başyazı
www.hakikat.com/dergi/205/bsyz20501.html
Translate this page
"En büyük keramet, istikamet üzere olmaktır" buyurmuşlar ve Âyet-i kerime'de buyurulduğu üzere; "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" (Hûd: 112) emr-i şerif'ini ...
KERÂMET - Sorularlaislamiyet.com Mobil
m.sorularlaislamiyet.com/index.php?oku=169850
Translate this page
Kerâmet hak olmakla birlikte, halkın bu tür olaylara aşırı merak duymaları ve kimi ... Halbuki en büyük kerâmet, Allah'ın şerîatı üzerinde istikamete olmaktır.
Tasavvufta İstikamet ve Hedef - Nakşibendi Tarikatı - Öz değerleriyle ...
www.naksibenditarikati.com/detay.asp?icerikID=226
Translate this page
Nov 5, 2013 - Tasavvufta İstikamet ve Hedefin nasıl olması gerektiği yönünde faydalı bir ..... En büyük keramet, bu istikamet üzere dünya hayatını yaşamak ve ...
Images for en büyük keramet istikametReport images
Image result for en büyük keramet istikamet
Image result for en büyük keramet istikamet
Image result for en büyük keramet istikamet
Image result for en büyük keramet istikamet
More images for en büyük keramet istikamet
En Büyük Keramet İstikamettir. - Memurlar.Net - Forum
forum.memurlar.net/konu/811733/
Translate this page
Dec 6, 2009 - 12 posts - ‎8 authors
Mübarek EROL. İnsanoğlunun fıtratında mevcut bir ihtiyaç olan hakkı ve hakikati arayış, ilâhi murada ve programa göre yönlendirilmezse, bâtıl ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder